Artvinde arıcılık | Bal nasıl yetiştiriliyor ? | Balın özellikleri nelerdir ?

Sponsorlu Bağlantılar

Salihyet

Salihyet

Üye
    Konu Sahibi
Artvinde arıcılık | Bal nasıl yetiştiriliyor ? | Balın özellikleri nelerdir ?

Kovan ve Çeşitleri

Arı kolonisinin bütün bir ömrünü geçirdiği kovanın teknik özellikleri, arıcılığın verimliliğiyle yakından ilgilidir. Bugün dünya üzerinde çok değişik modellerde kovan çeşitleri kullanılmaktadır, fakat en yaygın olanları Langstroth ile Dadant tipi kovanlardır. Yurdumuzda bir çok arıcı Langstroth tipi kovan kullanmakla birlikte, bu kovanlar değişik ölçülerde yapıldığı için Dadant tipine yaklaşan ara modeller çoğunluktadır. Kovan, dip tahtası, gövde-kuluçkalık, ballık, örtü tahtası ve kapak olmak üzere 5 parçadan oluşur. Kovan dip tahtası eğer tek parçadan yapılamıyorsa, parçaların birleşme yerlerinde boşluklar bırakılmamalıdır. Çünkü dip tahtasındaki her boşluk ve çatlak, dışarıdan gelen bakteri, mantar ve böcekler için bir yaşama alanı sağlar. Özellikle güve kelebeği yumurtalarını bu çatlakların içine bırakır. Gövde ya da diğer ismiyle kuluçkalık arıların esas yaşam alanıdır. Arıların giriş deliği bu bölümdedir. Ana arı genellikle bu bölümde bulunur ve yumurtlama işlemlerini buradaki petek üzerinde yapar. Arılar uygun mevsimde kovan gövdesine sığamadıklarında üst kata çıkarlar. Arı kolonisi kış mevsimini kuluçkalıkta geçirdiği için kovan gövdesinin sağlamlığına ve kış şartlarına dayanıklılığına daha çok özen gösterilmelidir. Örtü tahtası olarak sağlam bez ya da çuval parçaları da kullanılabilir. Hatta birçok arıcı bunu tavsiye etmektedir. Bez parçasının avantajı kovan örtüsü açılırken ses yaparak arıyı kızdırmaması ve özellikle yazın kovaniçi havalandırmasına yardımcı olmasıdır. Ayrıca kovan içindeki nem ve rutubetin atılmasına da yardımcı olur. Kapakta havalandırma delikleri muhakkak bulunmalı ve yazın bu delikler açılmalıdır. Yine kovan kapağı yerine iyi oturan ve hava şartlarından kovanı koruyacak şekilde yapılmalıdır. Eğer kovan hazır olarak satın alınacaksa muhakkak arıcılıkla uğraşan firmalardan alınmalıdır. Özellikle arıcılıkla uğraşmayan, yerli marangozların yaptıkları kovanlarda bir çok teknik hatalar bulunmaktadır. Hangi tip kovan kullanılacak olursa olsun, iyi bir kovan için dikkat edilmesi gerekenler ortak kurallar aşağıdaki gibidir: 1- Kovan gövdelerinin kalınlığı en az 2.5x 3 cm olmalıdır. Kovan gövdelerinde kullanılacak tahtalar iyi kurutulmuş, budaksız ve sağlam ağaçlardan yapılmalıdır. Ihlamur ağacı kovan yapımında tercih edilir. Fakat bulunamazsa en ideali çam tahtasıdır. 2- Kovanlar muhakkak usta birisi tarafından yapılmalı ve ölçüleri hassas olmalıdır. Yapılan bütün kovanların aynı ölçüde olmasına dikkat edilmelidir. Buna dikkat edilmezse özellikle çerçeve ve ballıkları farklı kovanlarda kullanmak isteyince büyük problemler yaşanır. 3- Kovan modelleri daha önceden denenmiş ve kabul görmüş ölçülere göre yapılmalıdır. Uzun tecrübelerin sonucunda ortaya çıkan bu modeller arıların kendi doğal düzenlerini bozmadan en iyi şekilde yaşamalarını sağlar. 4- Kovan gövdesinin özellikle birleşme yerlerinden içeriye rutubet almaması için izolasyona dikkat etmelidir. 5- Kovanların yalnızca dışa bakan tarafları beyaz ya da krem rengi boya ile güzelce boyanmalıdır. 6- Seyyar arıcılık yapacaklar düz kovan kapağını, sabit arıcılık yapacaklar ise beşik şeklindeki kovan kapağını tercih etmelidirler. 7- Arıların kovan içinde rahatça çalışması ve özellikle yaz günlerinde kovan içinin havalanabilmesi için, gerekli boşlukların bırakılması gerekir. Buna göre; - Yanlardaki iki çerçeve ile kovan iç yüzeyi arasında en 7.5 mm, - Çerçeve başları ile kovan iç yüzeyi arasında 10 mm, - Dip tahtası ile çerçeve alt çıtası arasında 25 mm, - Bir çerçevenin ortası ile diğer çerçevenin ortası arasındaki boşluk 36-38 mm, - Çerçeve üst çıtaları arasında 12 mm, - Çerçeve üst çıtaları ile örtü tahtası arasında 10 mm boşluk olmalıdır. 8- Kovan dip tahtası mümkünse muhakkak seyyar yapılmalıdır.


Arı Sütünün Birleşimi ve Tüketilmesii

Arı sütünün Yapısı ve Arısütü Üretimi Arı sütü 12-18 günlük yaşta olan genç işçi arıların hypofaren geal salgı bezlerinden ve alt çene bezlerinden salgıladıkları bir besin maddesidir.Genç larvaların ve ana arının beslenmesinde kullanılmaktadır. Kuluçka süresince beslendikleri, larva döneminde larvanın 1300 kat ağırlık artışına arı sütünün neden olduğu görülmektedir.Genetik yapıları aynı olan işçi arı ile ana arı arasındaki fark arı sütünden kaynaklanmaktadır. İnsanların beslenmesinde de önemli bir yere sahiptir.Ancak ülkemizde yeterince bilinmemekte ve tüketilmemektedir. Türkiyede arı sütü üretimine ilişkin sağlıklı bir istatistiki veri mevcut değildir. Yılda 250-300 Kg dolaylarında arı sütü üretildiği tahmin edilmektedir. Ancak iç tüketimin daha da fazla olduğu , aradaki farkın başta Çin, Bulgaristan,Rusya ve Romanyadan resmi ve gayri resmi yollardan karşılandığı, arıcılarımız tarafından dile getirilmektedir. Ülkemizde arı sütü , kimi arıcılık işletmelerinde ana gelir kaynağı olarak , büyük bir kısmı ise ek gelir kaynağı olarak üretim yapmaktadır. Arıcılığı gelişmiş olan ülkelerde arı ürünleri ekonomik olarak gün geçtikçe önem kazanmaktadır.Bugüne kadar, plastik ve balmumu temel yüksükleri kullanılarak üretilen arı sütünün miktar ve farklılıklarını belirleyen çalışmaya rastlanmamıştır. Kimi zaman plastik yüksükleri hammaddesine bağlı olarak arılar tarafından kolay kabul edilmemektedir.Ancak hammaddesi uygun olduğu sürece, plastik yüksüklerin her an ve defalarca kullanılma özelliğine sahiptir. Buna karşılık balmumu yüksükleri yapımı zaman alıcı çabuk deforme olmaktadır. Ancak hammaddesi arıcı tarafından kolayca sağlanan eritilmiş balmumu biçimlendirilerek tekrar değerlendirme özelliğine sahiptir.3. ARI SÜTÜNÜN GENEL ÖZELLİKLERİ:Arı sütü,larvaların kısa bir süre ana arının devamlı olarak beslenmesini sağlayan,işçi arılar tarafından meydana getirilen yüksek besin değerli bir maddedir. Adını yavru arıların beslenmesinden almaktadır. Hammeddesi nektar ve polendir.
Bu maddeler arının sindirim organlarında işlendikten sonra kana karışırlar, işçi arıların başının iki yanında bulunan hypofarengeal bezler denen uzun ,üzüm salkımı şeklinde bir çift bez tarafından salgılanırlar. Arı sütü ilk salgılandıklarında süt kıvamındadır.Petek gözlerine kondulduğunda koyulaşarak krema rengini alırlar. Arı sütü ana arının morfolojik ve fizyolojik farklılıkları oluşmasına ve hayatının uzamasına neden olduğu tesbit edilmiştir. Bazı evcil hayvanlarda yapılan denemelerde, organizmada canlılık artışının ömür uzunluğunun arttığı tespit edilmiştir.4. ARI SÜTÜNÜN YAPISI:Arı sütü üretildiği yerin florasına bağlı olarak değişiklik gösterir. Kimyasal bileşimi, Bileşiminde bulunan vitaminler ve bileşimindeki oligo elementler olarak üç şekilde sınıflandırılır.4.1. ARI SÜTÜNÜN KİMYASAL BİLEŞİMİ: Karışık bir kimyasal yapıya sahip olan arı sütünün iki ana grupta toplayabiliriz. Birincisi, %97 sini oluşturan ve bilinen maddelerdir. İkinci grupta ise , % 2.84 ünü oluşturan ve halen ne oldukları bilinmeyen maddelerdir.Çizelge 1 de verilmiştir. 4.1.1. Arı sütünün bileşiminde bulunan vitaminler.Çizelge 2 de görülmektedir. Bal , polen , arı sütünün 100 gramda bulunan vitaminleri karşılaştırdığımızda 4.1.2. Bileşimindeki oligo elementler Bu elementlerin arı sütündeki fonksiyonları analizler sonucunda bulunmuştur.4.2. Arı Sütünün Fiziksel Özellikleri: PH’sı 3,5-4 civarında , taze iken hoş bir kokuya sahip, ilk anda beyaz renkli zamanla kirli beyaz rengini alan, havadan rutubetten ışıktan ve ısıdan çok çabuk etkilenen bir yapıya sahiptir.5.ARI SÜTÜ ÜRETİM TEKNİKLERİ: Arı sütü üretimi, ticari ana arı yetiştiriciliğinde olduğu gibi larva transferi (Doolittle) metodu kullanılmaktadır. Bu metodla , larva transferinde kullanılan yüksük yapıları ana arılı ve ana arısız koloniler üzerinde mevsimlerin etkisi ve hasat süreleri arı sütü üretiminde önemli olmaktadır.5.1. Ana arısız kolonilerle arı sütü üretimi: Ana arısı alınmış ve bol miktarda genç işçi arısı bulunan kovanlardır. Tek katlı içinde 6 adet petek kalacak biçimde düzenlenmiştir., Bal , polen ,açık yavrulu petek Boşluk , açık yavrulu petek , polen, bal birde şurupluk olacak şekilde dizilirler. %50 lik şeker şurubu ile beslenerek oğul verme istekleri artırılmış olunur. Üç gün sonra boşluk olan yere larva transferi yapılan çerçeve konulur. Larva transferi yapılan yüksüklerdeki larvalar genç işçi arılar tarafından arı sütü ile beslenmeye başlanılır. Bu besleme larva süresince devam eder. Larva dönemindeki bu beslenmede yüksük içerisindeki arı sütünün maximum olduğu zamanda arı sütü arıcı tarafından hasat edilir. Hasat ise; yüksük içerisindeki larva alınarak , yüksüğün içindeki arı sütü ahşaptan yapılmış bir kaşıkla alınıp koyu renkli bir kavanoza konularak yapılır. Haftada bir kapalı yavrulu hale gelen açık yavrulu petekler verilmek suretiyle takviye edilirler. Ana arı ızgarası konulmalıdır, aksi takdirde üretimi bozarlar.5.2. Ana arılı kolonilerle arı sütü üretimi: Ana arılı kovanlar iyi gelişmiş iki katlı genç işçi arısı bol olan kovanlardan oluşmuştur.Ana arı alt kattadır. İki kat arasında büyük bir bölümü kapatılmış orta kısımda işiçi arıların alt ve üst kata geçebileceği şekilde ana arı ızgarası konulmuştur.
İkinci kattaki petekler: Bal-Polen-Açık Yavru-Boşluk-Açık Yavru-Polen şurupluk olacak şekilde düzenlenmiştir. Larva transferi yapılan çerçeve boşluk olan yere konulur. Larva transferi yapılan yüksüklerdeki larva genç işçi arılar tarafından arı sütüyle beslenmeye başlanılır. Bu besleme larva süresince devam ederken, larva arı sütü yiyerek gelişimini sürdürür. Larva dönemindeki bu beslenmede yüksük içerisindeki arı sütünün max olduğu zamanda arı sütü hasatı yapılır. Hasat ise; ana arı yüksüğü içerindeki larva alınarak , yüksüğün içerisindeki arı sütü ahşaptan yapılmış bir kaşıkla alınıp koyu renkli bir kavanoza konularak yapılır. Her hafta kapalı yavrulu hale gelen ikinci kattaki açık yavrulu petekler alt kattaki açık yavrulu peteklerle değiştirilerek desteklenir. Kovanların beslenmesi şeker şurubu ile yapılır.5.3. Arı Sütü Üretiminde Plastik Ve Balmumu Yüksükleri Kullanılımı: Ana arı temel yüksüklerini üç adet taşıyıcı çerçeve, 30 adet plastik, 30 adet balmumu olmak üzere toplam 60 adet yüksük taşıyacak şekilde düzenlenmiştir. Yüksükler bir plastik ve bir balmumu gelecek şekilde çıtalar üzerine yanyana dizilmiştir.Temel yüksüklere larva transferi sırasında yarıyarıya sulandırılan arı sütünden küçük birer damla konularak ve takiben 24 saatlik veya daha küçük yaşlı işçi arı larvaları bir kaşık yardımı ile transfer edilerek üç gün önce hazırlanmış olan üretim kovanlarına yerleştirilir. Kovanların devamlı olarak petek kontrolleri yapılmalıdır. Sürekli olarak %50 lik şeker şurubu ile beslenirler. Daha sonra belirlenen saatlerde arı sütü hasatı yapılır.Hassas terazi ile tartılarak yüksük başına düşen arı sütü miktarı elde edilir. 5.4. Arı Sütü Hasatının Süresi: Arı sütü üretiminde mevsim, koloni, hasat süresi arı sütü üretiminde 48, 60 ve 72 saat hasat süreleri göz önüne alınmıştır. 72 saatlik hasat süresinde en yüksek arı sütü verimi elde edilmiştir.


Arı Sütü ve Arı Zehiri

I. ARI SÜTÜ
Arı sütü, 6-12 günlük isçi arıların kafalarındaki çene altı (Mandıbular) ve hipofarenks (Hypophryngeal) bezlerinden salgılanan, besin değeri ve biyolojik aktivitesi çok yüksek değerli bir üründür. Beyaz-krem renkte, pelte kıvamda, kendine özgü kokusu ve ekşi-acı bir tadı bulunmaktadır. Arı sütü kovan içerisindeki genç larvaların ve kraliçe arının beslenmesi için kullanılır. Isçi arılarla kraliçe arı arasında genetik olarak bir fark yoktur. Larvaların beslenmesine bağlı olarak bunlar ya işçi arı veya kraliçe arı olurlar. Tüm larvalar ilk 3 gün arı sütü ile beslenirler. Üçüncü günden sonar eğer larvalar bal ve polen ile beslenirse işçi arı, arı sütü ile beslenirse kraliçe arı olurlar. Kovanda sadece kraliçe arılar, tüm hayatı döneminde arı sütü ile beslenir. Larva döneminde arı sütü ile beslenen kraliçe arılar gelismesini daha erken tamamlayarak 16 günde ergin hale gelirler. 3. günden sonra bal ve polenle beslenen isçi arılar ise gelişmesini 21 günde tamamlarlar. Kraliçe arılar isçi arılara oranla çok daha iri ve dayanıklıdır. Kraliçe arılar, tüm larva ve ergin dönemlerinde arı sütüğle beslendiğnden yumurtalıkları ve spermatekalrı (Erkekten gelen spermayı depo eden kese) çok iyi gelişmekte, günde 1500-3000 yumurta yumurtlayabilir ve bir günde yumurtladığı yumurtaların ağırlığı kendi ağırlığına eşittir. Hayatı boyunca arı sütü ile beslenen kraliçe arılar 3-4 yıl yaşayabilirler fakat bal ve polenle beslenen isçı arılar sadece 5-6 hafta yaşayabilirler. Kraliçe arı ile diğer isçi arılar arasındaki farklılıklar bu özel dietden (arı sütü) kaynaklanmaktadır. 1.1 Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri Laboratuvarlarda yapılan analizler sonucunda bu gizemli besinin içinde su, proteinler, şekerler, serbest esansiyel amino asitler ve yağ asitlerinin ve mineraller bulunmaktadır (Çizelge l). Içinde yoğunca B vitamini olduğu, içeriğinde A, D ve K vitaminleri bulunmamaktadır (Çizelge 2). Ayrıca, mineraller, iz elementler ve antioksidan maddelerin olduğu belirlenmiştir. Günümüzde teknolojinin çok ileri bir düzeye ulaşmasına rağmen arı sütü içerisinde % 3.5 oranında bilinmeyen maddeler bulunmaktadır. Bu bilinmeyen maddeler metabolizmayı düzenlemekte, vücudun direncini ve bağışıklık sistemini güçlendirmekte, hücre yenilenmesini sağlamakta ve bünyeyi güçlendirmektedir. Arı sütün, kuru ağırlığının önemli kısmını proteinler ve şekerler oluşturmaktadır. Yapısında altı çesit büyük protein ve dört adet glikoprotein bulunmaktadır. Arı sütünde bulunan şekerlerin yapı olarak bala benzer özellik göstermekte olup toplam şekerin %90′nını fruktoz ve glikoz oluşturmaktadır. Arı sütünde bulunan lipidler, lipid türevleri serbest yağ asitlerinin %80-90′ını oluşturur. Bunlar hayvan ve bitkilerde yaygın bulunan 14-20 C (Karbon) atomlu yağ asitlerin aksine 8-10 C (karbon) atomlu kısa zincire sahip olan yağ asitlerinden oluşmaktadır (Hidroksi-yağ asitleri ya da dikarboksilik-yağ asitleri). 1.2 İnsanlar Üzerindeki Etkileri Arı sütünün insanlar üzerinde etkileri Doğu Avrupa’da yapılan çalışmalarla gündeme gelmiştir (Çizelge 3). Arı sütü başlangıçta, insanları gençleştirici etkisiyle kamuoyuna tanıtılmış olup bu konu Avrupa’nın en yaygın ve popüler yayın organlarıyla desteklenmiştir. Ancak bu konuda yapılan birçok test yönteminde eksiklikler ve kullanılan parametreleri değerlendirmedeki zorluklar bilimsel yönden açıklanamayan belirsizlikler gümümüze kadar yansımıştır.Vitamin içeriğinin yüksek oldğu konusundaki bulguların benzer vitamin miktarını içeren bir bardak süt ya da diğer besinlerle karşılaştırılması, bu konudaki yanlışlığı ortaya koyabilmektedir. Arı sütün asidik bir yapıda olup pH değeri 3,6-4,2′dir, bu nedenle bağırsak florasında yarattığı antimikrobiyal etkileri daha çok pH ile ilgilidir. 1.3 Arı Sütünün Pazar Durumu ve Pazarlanma Şekilleri Arı sütünün bu özellikleri nedeniyle her yıl tüketimi artmakta Japonya, Çin, ABD ve bir çok Avrupa ülkesinde sağlıklı insanlar dahi genç ve zinde kalabilmek, sağlıklı yaşayabilmek, hastalıklara karşı dirençlerini artırmak amacıyla her gün arı sütü tüketmektedir. Arı sütünün tablet, kapsül gibi işlenmiş şekillerinin bir kilogramı 300 $’dan satılabilmektedir. Arı sütünün uluslararası pazarda toptan fiyatı: Çin’de 1993′te 50-80 dolar/Kg, Arjantin’de 1992′de 100-180 dolar/Kg, çeşitli ülkeler ise son 15 yılda ortalama 150-300 dolar/kg olarak değişlik göstermiştir. Ancak arı sütü üretimi ve tüketimi fazla olan ülkeler Japonya, Çin, ABD ve bir çok Avrupa ülkeleri toz haline getirilmiş, bozulmadan çok uzun süre saklanabilen tablet veya kapsül halinde hapları da pazarlanmaktadır. Her gün yüzbinlerce insan besleyici ve bünyeyi güçlendirici bu doğal ları kullanmaktadır. Arı sütünün pazarlanma şekilleri sırasıyla; DONDURULARAK KURUTMA (Liyofilize edilmiş) Arı Sütü Dondurularak kurutulan arı sütü son derece su emici özelliğe sahip bir tozdur. Vakum ortamda dondurulan ürünün su içeriği yüksek sıcaklıkta buharlaştırılarak elde edilir. Kurutma işleminde arı sütü bir miktar su ile seyreltilir ve 35°C’yi geçmeyecek şekilde ısıtılır ve dondurarak kurutulan arı sütü doğrudan pazara sunulabilir. ARI SÜTÜ BAL KARIŞIMI Bu üretim şekli için sıvı ve hızlı kristalleşen ballar kullanılabilir. Balın nem içeriği % 16′dan düşük olmalıdır. Karışımı hazırlamak için arı sütü az miktarda bal ile karıştırılır sonra balın kalan kısmı eklenerek tekrar karıştırılır. Arı sütü-bal karışımı saf bal gibi paketlenir ve buzdolabında saklanması önerilmektedir ARI SÜTÜ YOĞURT KARIŞIMI Yoğurt, arı sütü gibi düşük pH’ya sahip ve soğuk havada saklanması gereken bir üründür. Genel olarak her bir kilogram yoğurda 2 gram arı sütü eklenerek karışım elde edilir. Standart olarak 125 gram yoğurt içinde 250 mg arı sütü bulunmalıdır. ARI SÜTÜ KURUTULMUŞ MEYVE SUYU KARIŞIMI Karışım, fruktoz, kurutulmuş çeşitli meyve suyu tozu, 0,17 g liyofilize arı sütü hazırlanmaktadır. Bir dozu 4 gramlık plastik yada alüminyum kağıtlarla paketlenmektedir. ARININ SÜTÜNÜN TABLET ŞEKLİNDE HAZIRLANMASI Karışım ağırlıkça, 10 birim liyofilize arı sütü, 30 birim mannitol, 5 birim laktoz, 8 birim gam arabik, 2 birim magnezyum stearat, 1,5 birim sodyum sitrat ve çeşitli besin boyaları ve koku maddeleri içermete. Tek tablet 565-580 mg gelmekte ve içinde 100 mg arı sütü bulunmaktadır. ARI SÜTÜNÜN SIVI MADDELERLE KARIŞIMI Arı sütünün sıvı maddelerle hazırlanmasında farklı karışım şekilleri kullanılmaktadır. I. Formül: Bir paket dozu 300 mg taze arı sütü, 10 ml bal + su karışımı ile hazırlanır. II. Formül: Bir dozun hazırlanmasında sıvı olarak 200-300 mg taze arı sütü, 3,3 gram akasya balı, 6,7g fruktoz, az miktarda vanilya esansı, sitrik asit ve su eklenerek hazırlanır. Kuru madde olarak özel kapsül içinde 120 mg balık yağı bulunmaktadır. III. Formül: Bir doz içinde 4 g bal-0,5 g ginseng ekstraktı, 0,3 g taze arı sütü, 10 ml saf su konularak özel cam şişelerde pazarlanır. IV. Formül: Bir doz ( 250 ml ) içinde ağırlıkça 40 birim bal, 10 birim taze arı sütü, maya, 100 birim su bulunmalıdır. Bu ürün bal likörü gibi mayalanır, düşük alkol içeriğinde mayalanma durdurulduktan sonra arı sütü eklenerek elde edilir. ARI SÜTÜNÜN KAPSÜL ŞEKLİNDE HAZIRLANMASI I. Formül: İçinde ağırlıkça bir birim liyofilize arı sütü, 2-4 birim pulverize edilmiş glikoz, fruktoz, laktoz yada arı poleni, kuru propolis ekstraktı kullanılabilir. II. Formül: İçindekiler ( ağırlıkça ), 6 birim gingko biloba yaprakları, 4 birim kawakawa kökü, 2 birim melilotus uçları, 8 birim istiridye tozu, 6 birim liyofilize arı sütünden oluşmaktadır. Her bir kapsül 300-350 mg gelmektedir. III. Formül: İçinde ( ağırlıkça, hepsi kuru ) 7 birim gingko biloba yaprakları, 3 birim havuç, 3 birim rosehips, 1,5 birim gingseng kökü, 7 birim selenyum mayası, 4 birim buğday embriyosu, 3 liyofilize arı sütü bulunmaktadır. Karışıma eklenen maddelerin tümü kuru toz halinde olmalı iyice karıştırıldıktan sonra arı sütü eklenerek kapsül haline getirilmelidir. II. ARI ZEHİRİ “Hymenoptera” türlerinde sadece dişi bireyler (kraliçe ve işçiler) iğneleme özelliği gösterirken; erkek bireylerin savunma organı olan iğneleri bulunmaz. Zehir salgılama bireysel veya sosyal böceklerde olduğu gibi savunma amaçlı (Koloni savunma içgüdüsü), bazı türlerde avını öldürmek, kımıldamaz hale bırakmak, avını saklamak ve yavrusunu beslemek için de kullanılır. Arılar ise barındıkları kovanı korumak her hangi bir yağmalamaya karşı saldırıya geçmek, kraliçe arılar ise bir kolonide iki tane ya da daha fazla kraliçe arı varsa aralarında rekabet savaşında ve en kuvvetli olanın zehiri ile ötekilerinin yok edebilmesini sağlar. Arıların iğnesi, abdomenin (karın) sonunda yer alır. Iğne, diğer dişi böceklerde ovipozitörün (yumurtlama organı) yapısal değişikliğe uğramasıyla savunma organı olan kompleks bir yapıya dönüşmüş. Iğne, iki kısımdan üç parçadan oluşmaktadır. Bu kısımlar, bir üst parça olan (Stylet) ve iki alt parçanın (Lanset) uca doğru incelmesi, vücuda doğru kalınlaşarak bir zehir torbasına bağlanmasıyla oluşur. Zehir bu iğne parcalarıyla ilişkili olan alkali ve asit salgı bezlerinden salgılanır ve zehir kesesinde depolanır. Zehir üretimi ergin işçi arıların yaşamının ilk iki haftasında artar ve bal arısının kovan savunması ve tarlacılık görevlerinde başladığı zaman en üst noktaya erişir. Arı iğnelediğinde zehir kesesinde bulunan 0,15-0,3 mg zehirin tamamını normal olarak boşaltmaz. Bir canlıyı soktuğunda iğnesini, iğnesiyle birlikte zehir kesesin kaslarını ve sinir merkezini kaybeder.


Arı Sokması ve Alerjisi

Arı sokmalarının belirtileri nelerdir? Arı sokmalarının belirtileri nelerdir? Belirtiler kısa sürer. Acı, şişme, kızarıklık gibi lokal belirtiler olur. Arı birkaç yerden soktuysa, nefes borusuna yakın bir yerden soktuysa yada kişi alerjik bünyeli ise tehlikeli olabilir. Arı sokmalarında ilkyardım nasıl olmalıdır? Yaralı bölge yıkanır, Derinin üzerinden görülüyorsa arının iğnesi çıkarılır, Soğuk uygulama yapılır, Eğer ağızdan sokmuşsa ve solunumu güçleştiriyorsa buz emmesi sağlanır, Ağız içi sokmalarında ve alerji hikayesi olanlarda tıbbi yardım istenir (112). Arı Allerjisi ve Tedavi Arı alerjisi, toplumda sık görülen ve ölümcül sonuçları nedeni ile dikkatleri üzerine çeken alerjik hastalıklardan biridir. Arı alerjisine ait ilk yazılı kayıtlar M.Ö. 2641 yılında Mısır Firavunu Menses’ in yaban arısı tarafından sokulup ölmesine aittir. Ülkemizde yapılan çalışmalara göre arı alerjisi % 2-3 oranında görülmektedir. Dünya üzerinde bir çok arı çeşidi bulunmaktadır. En sık alerji sebebi olan arılar bal arısı (Honey bee), sarı arı (Yellow jacket), ve eşek arıları (Wasp, Hornet)’ dır. Arı alerjisi özellikle arı tarafından birkaç kez sokulan ve genetik olarak yatkın kişilerde ortaya çıkar. Ülkemizde özellikle arı yetiştiriciliğinin çok olduğu bölgelerde rastlanmakla birlikte diğer insanlarda da görülebilir. Özellikle piknik yapılan yerlerde arı sokması sık rastlanılan durumlardan biridir. Arı alerjisinin gelişmesi için de kişinin daha önceden arı tarafından sokulmuş ve duyarlılanmış olması gerekir. Arı alerjisi varlığı deri testleri ve kan testleri (RAST) ile saptanabilir. Daha önceden arı tarafından sokulup ciddi reaksiyon görülen kişilere arı alerjisi aşısı uygulamak gereklidir. Bu tür tedaviler mutlaka bir alerjist tarafından uygulanmalıdır. Arı Alerjisi Olanlara Öneriler Yazın pazar alışverişi yapmayın, bahçede dolaşmayın, Açık yerlerde yemek veya meyva yemeyin, hoş kokulu meyva suyu, gazoz içmeyin, Piknik yapmayın, Parfüm, deodorant, kolonya sürmeyin, Güzel kokulu sabun, şampuan kullanmayın, Parlak renkli, çiçekli elbise giymeyin, Çiçek toplamayın, çiçek takmayın, Tatile gittiğinizde etrafta arı kovanı olup olmadığını araştırın, Yaban arısını kovanı civarında öldürmeyin, bu arıdan salınan kokular diğer arıları üzerinize çeker, Çıplak ayakla yürümeyin, mümkünse dışarıda uzun kollu ve paçalı giyisiler giyin ve kahverengi giyisileri tercih edin, arılar kahverengini sevmez. Bahçe ile uğraşmanız gerekiyorsa şapka ve eldiven kullanın, Terli olmak bütün böcekler için çekicidir, riskli bölgelerde terli olmamaya özen gösterin, Eşek arısı saldırgan, bal arısı sakindir; ancak, sıcak havalarda her ikisi de saldırgan olacağı için bu havalarda dikkatli olun, Sizi bal arısı sokarsa iğnesini büyüteç ve çımbızla almaya çalışın, veya başka birinden yardım isteyin. Antialerjik ları devamlı yanınızda bulundurun. Daha önceden şiddetli arı alerjisi geçirmiş kişilerin yanında her zaman EpiPen taşıması gereklidir. Epipen kendi kendinize uyluk üst kısmından uygulayabileceğiniz bir enjeksiyondur. Epinerfin içerir. Epinefrin anafilaktik şokta kullanılan en önemli tır. Arı sokması halinde; Sokma yerinin üstünden bandaj uygulayın, bu bandajı her 10 dakikada bir 3 dakika kadar gevşetin, Sokma yerine soğuk uygulayın, Anti alerjik ları uygulayın, Elinizde adrenalin veya EpiPen varsa kullanın, EN KISA ZAMANDA DOKTORA ULAŞIN Tedavi Tedavide temel, mutlaka arı tarafından sokulma riskini azaltmaktır. Bunun için yukarıdaki önerileri dikkatle uygulayınız. Bunun dışında antialerjik lar, kortizon ve adrenalin gerektiği durumlarda kullanılır. Arı alerjisinde en önemli tedavi aşı tedavisidir. Arı alerjisine karşı uygulanan aşı tedavisi 2-3 yıl kadar sürmekle birlikte % 100 başarılıdır.


Arı Ürünleri Ve Özellikleri

ARI ÜRÜNLERİ VE ÖZELLİKLERİ
A- Bal
1. Balın Tanımı Bal, Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı Bal Tebliğinde "Bal; bal arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle karıştırarak değişikliğe uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı madde" olarak tanımlanmıştır. Tanımından da anlaşılacağı üzere bal saf ve doğal olmalı, hiçbir katkı maddesi veya kalıntı içermemelidir.
2. Balın Sınıflandırılması Balın sınıflandırılması üretim ve pazarlama şekline ya da kaynağına göre yapılmaktadır. Üretim ve pazarlama şekline göre bal; süzme ve petekli, elde edildiği kaynağa göre ise çiçek ve salgı balı olarak sınıflandırılabilir. Çiçek balı; genellikle bitkilerin çiçeklerinde bazen de kiraz, bakla, pamuk, ve şeftali gibi bitkilerin yaprak sapı ve gövdelerinde bulunan nektar bezlerince salgılanan nektarın arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır. Salgı balı; çam, meşe, kayın ve ladin gibi orman ağaçları üzerinde yaşayan böceklerin salgıladığı tatlı salgıların arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır. Ülkemiz için en önemli salgı balı çam balıdır.
3. Balın Bileşimi Balın bileşimi, üretimin yapıldığı yöredeki bitki türlerine ve üretimin yapıldığı zamana göre değişmektedir. Ancak genel ortalama olarak balın %80'i değişik şekerlerden %17'si sudan meydana gelir. Geri kalan %3'lük kısım başta enzimler olmak üzere, balı bal yapan ve balı değerli kılan maddelerden oluşur. Balın bileşimini oluşturan maddelerin % ortalama değerleri aşağıda verilmiştir. % Su 17.20 Şekerler 79.59 Früktoz (Meyve Şekeri) 38.19 Glikoz (Üzüm Şekeri) 31.28 Sakkaroz (Çay Şekeri) 1.31 Maltoz (Disakkaritler) 7.31 Yüksek Şekerler 1.50 Asitler 0.57 Protein 0.26 Kül 0.17 İz Elementler 2.21 Pigmentler Tat ve Aroma Maddeleri Şeker Alkolleri Teninler Enzimler Vitaminler
4. Balın Bileşimini Oluşturan Maddeler Su Baldaki su miktarı balın olgunlaşma durumuna bağlı olarak farklılık gösterir. Normal olarak olgunlaşmış ballar %17 dolayında su içerirler. Baldaki su oranının yüksek olması balın daha kolay bozulmasına neden olur. Bu nedenle süzme bal, tamamen veya en azından yarısı sırlanmış peteklerden elde edilmelidir. Karbonhidratlar Bal, kaynağına ve bal özünü bala çeviren arıların salgı bezlerinin salgıladıkları enzimlerin aktivitelerine bağlı olarak yaklaşık 15 çeşit şeker içerir. Ancak, şekerler içersinde büyük çoğunluğu früktoz (levüloz) ve glikoz (dekstroz) oluşturur. Balda toplam şeker oranı % 80 dolayındadır. Mineral Maddeler Balda; demir, bakır, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, silisyum, alüminyum, krom, nikel ve kobalt gibi değerli mineral maddeler vardır. Salgı balları mineral maddelerce daha zengindir. Bu özelliğinden dolayı tedavi amaçlı da kullanılırlar ve kristalize olmadıkları için bazı tüketiciler tarafından tercih edilirler. Proteinler Balın kaynağına bağlı olarak, proteinlerin yapı taşları olan aminoasitler ballarda oldukça düşük düzeylerde bulunurlar. Balda 17 adet farklı aminoasit tespit edilmiştir. Asitler Asitler, bala kendine has kokuyu veren maddeler olup balın asidik yapıda olmasını sağlarlar. Balın pH değeri değişik şartlar altında 3.4 ile 6.1 arasında değişmekle birlikte ortalama olarak 3.9'dur. Enzimler Balda, bir kısmı bitkilerden bir kısmı da arının salgı bezlerinden gelen değişik enzimler bulunur. Enzimler balın en değerli maddeleridir. Doğal ve ısıtılmamış ballarda enzim miktarı oldukça yüksek olup bu tür ballar kaliteli ve çok değerlidir. Bal ısıtıldığı oranda enzim değerinde kayıplar olur. Vitaminler Bal, kaynağına ve içerisindeki polenlerin miktar ve çeşidine bağlı olarak B, C, E ve K vitaminleri içerir.
5. Balın Fiziksel Özellikleri a) Renk Özelliği Balın rengi, elde edildiği kaynağına bağlı olarak su renginden siyaha kadar büyük bir varyasyon gösterir. Ayrıca, balın ısıtılması ve uzun süre açıkta tutulması balın rengini değiştirmektedir. b) Viskozite Balın bünyesi ya da akıcılığa karşı koyma özelliği de denilen viskozite, bal içinde mevcut su oranı ile yakından ilgilidir. Balı ısıtarak viskozitesini azaltmak mümkündür. c) Işığı Döndürme Balın polarize ışığı sağa ve sola döndürmesi, balın kaynaklarına göre farklılık gösterir. Nektar balları ışığı sola, salgı balları ise sağa döndürmektedir. Sakkaroz denen çay şekeri de ışığı sağa döndürür. Bu özellik sahte balların tanınmasına yardımcı olur.
6. Balın Kimyasal Özellikleri a) Balın Tadı ve Kokusu Bal, elde edildiği kaynağa bağlı olarak kendine has tat ve kokuya sahiptir. Bu itibarla ısıtma, işleme, depolama gibi işlemlerde balın kendine özgü tat ve kokusunu değiştirecek yanlış uygulamalardan kaçınmak gerekir. b) Balın Şekerlenmesi Bazı tanım ve hükümleri "Bal standardı" bölümünde verilen 2000/39 sayılı "Bal Tebliği"nde kristalize bal "kristalizasyon metotlarının herhangi birine tabi tutularak veya balın kristalleşmesi için herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın tamamen veya kısmen şekerleşmiş, krema ve fondan kıvamdaki bal" şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi balın şekerlenmesi bozulma olmayıp balın elde edildiği bitkisel kaynağa göre oluşabilen doğal bir olaydır. Ancak tüketicilerin çoğu kristalize olan balı bilgisizlik sonucu hileli bal olarak düşünürler. Bu yanılgı, ülkemizde özellikle süzme bal pazarlamasında sıkıntılara yol açmaktadır. Gerçek olan, pek çok doğal ve kaliteli balın çok çabuk hatta süzme aşamasından hemen sonra bile şekerlenmeye başlayabileceğidir. Balın şekerlenip şekerlenmemesi üzerine; balın su, glikoz ve früktoz oranları, balın depolanma sıcaklığı, depolama sıcaklığının dalgalanması ve balda bulunan polen gibi katı partiküllerin miktarı etkili olmaktadır. Balın früktoz oranı düşerken glikoz oranının artması şekerlenmeyi destekler. Ancak, son yapılan çalışmalarda balın şekerlenme eğiliminin belirlenmesinde daha çok glikoz/su oranı üzerinde durulmaktadır. Buna göre, glikoz/su oranı 1.7'den daha düşük balların şekerlenmediği, bu oranın 2.1'den daha yüksek olan balların ise kısa sürede şekerlendiği bildirilmektedir. Özellikle tüketicilerin bilgilendirilmesi yönünden tekrar etmek gerekirse, balın şekerlenmesi tamamen doğal bir olaydır ve balın kalitesini etkilemez. Batı ülkelerinde kristalize olmuş hatta özel yöntemlerle kristalleştirilip krem haline getirilmiş ballar zevkle tüketilirken ülkemizde bu tür ballara şüphe ile bakılması büyük bir yanılgı olup doğal ve kaliteli bala yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Balın kristalleşmesini önlemek için bazı yöntemler önerilse de çoğu ya yasal değildir ya da pratik uygulamadan uzaktır. Uygulanabilecek en basit yöntem balın önce oC'da 5 hafta bekletilmesi sonra da 14 oC’da saklanmasıdır. Tüketiciler, istediklerinde kristalize olan balı sıvı hale getirmek için bal kabını, sıcaklığı 38 oC geçmeyen ılık su içinde tutabilirler. Ayçiçeği, yonca, kavun, karahindiba, pamuk balları çok çabuk şekerlenirken akasya, hardal, orman gülü ve salgı balları geç şekerlenir. Adaçayı balı yıllarca şekerlenmeden kalabilir. c) Balın Fermantasyonu Balın içindeki şekerlere dayanıklı mayalar, özellikle su oranı yüksek balların fermantasyonuna (ekşimesine) neden olur. Sırlanmış ve olgunlaşmış balların su oranı daha az olduğu için ekşimesi zordur. Bu yüzden ballar olgunlaşmadan hasat edilmemelidir. Balın ekşimesini önlemek veya geciktirmek için bal, belli sıcaklıklarda, belli sürede ısıtılıp pastörize edilebilir. Ancak her ısısal işlem balın kalitesini ve değerini olumsuz yönde etkiler. d) Balın Antibakteriyel Özelliği Bal, antibakteriyel bir özelliğe sahip olduğundan içersinde mikroorganizma yaşayamaz ve çoğalamaz. Son yıllarda bütün dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi olarak adlandırılan “apiterapi”de arı zehiri, propolis, arı sütü ve polen yanında bal da kullanılmaktadır. Arı ürünlerinin tümünün genel sağlık ve vücut direncini koruması yanında tedavi edici özellikleri de vardır. Balın antibakteriyel özelliği; asidik yapıda oluşuna, büyük oranda kuru madde (şeker) ve ayrıca enzimlerle glikozun parçalanması sonucu oluşan antiseptik bir madde olan hidrojen peroksit içermesine bağlıdır. Yüksek oranda şeker içeren bal, yüksek oranda su içeren hastalık etmeni mikroorganizmanın su kaybederek ölmesine ya da çoğalamamasına yol açarak antibakteriyel etkisini gösterir.
7. Balın Hasadı Arılar tarafından bitkilerin çiçeklerinden toplanan nektar (bal özü), arının midesinde kimyasal değişime uğrar ve daha sonra yiyecek olarak kullanılmak üzere petek gözlerine depolanır. Bitki çeşidine bağlı olarak %20-80 oranında su içeren nektar, petek gözlerine depolandıktan sonra su oranı %17-20 düzeyine indirilerek petek gözlerinin üzeri sırlanır. Mevcut petek gözlerinin en az yarısı sırlanmış ise bal olgunlaşmış ve hasat zamanı gelmiş demektir. Bal hasadı, genellikle arıların daha sakin olduğu sabah saatlerinde yapılır. Kovana duman verilip kovan açılır. Ballıktaki sırlı petekli çerçevelerin arıları alt kata (kuluçkalığa) indirilir ya da silkelenir. Bu işlem esnasında hızlı fakat telaşsız çalışılmalıdır. Ballı çerçeveler ağzı kapalı bal kasalarına alınıp kapalı ortama taşınır. Bu esnada ballı çerçeveler, zedelenmemeli ve etrafa bal bulaştırılmamalıdır.
8. Balın Süzümü Bal süzme işlemi yapılmadan önce oda sıcaklığı, süzme kolaylığı ve akıcılığın sağlanması açısından 25-30 oC olmalıdır. Süzülecek çerçevelerin petekleri üzerindeki sırlar, sır bıçağı veya sır tarağı ile alınır. Sırı alınan petekler elle veya elektrikle döndürülen santrifüj (bal süzme) makinesine yerleştirilerek balları çıkartılır. Yurt dışında sır alma ve bal süzme işlemi, çoğunlukla tamamen otomatik makinelerle yapılmaktadır. Peteklerde kalan bal bulaşıklarının temizlenmesi için balı süzülmüş petekler akşam üzeri kuluçkalığın üzerine verilerek arılarca temizlenmesi sağlanır. Bu çerçevelerden temiz ve kullanılabilecek olanlar saklanarak ilkbaharda tekrar kovanlara verilebilir.
9. Balı Süzülmüş Peteklerin Değerlendirilmesi Balı alınan peteklerin tekrar kullanılabilecek durumda olanları tecritli petek odalarında muhafaza edilir. Petek güvesine karşı, petekler askıya dizilerek içinde korlaşmış mangal kömürü bulunan mangallarda veya elektrik ocaklarında toz kükürt yakılarak dumanlama yapılır. Ancak bu uygulamada peteklerde bulunan güve yumurtaları ölmediğinden uygulama 2-3 haftalık aralıklarla bir kaç kez tekrarlanır. Gerektiğinde bu petekler gelecek ilkbaharda tekrar kullanılabilir. Ancak bu tür peteklerin tekrar kullanılması hastalıklar yönünden riskli olabilir. Bu yüzden bazı ülkelerde peteklerin sadece bir yıl kullanılmasına müsaade edilir. Muhafaza yönteminde naftalin kesinlikle kullanılmamalıdır. Petrol ürünü olan naftalin kanserojen bir madde olup bal ve balmumundaki kalıntısı insan sağlığı için tehlikelidir. Kullanılamayacak durumdaki petekler, eritilerek kalıp mum haline getirilir.
10. Balın Dinlendirilmesi Bal süzme makinesinde elde edilen bal, gittikçe incelen çok katlı elekten geçirilerek mum kırıntıları ve diğer yabancı maddeler ayıklanır. Buna rağmen küçük parçacıklar ve oluşan hava kabarcığı balın rengini bulandırır. Bunun için bal, dinlendirme tankına alınır ve dinlendirilir. Küçük mum kırıntıları ve hava kabarcığı köpük şeklinde üstte toplanır. Köpüklü kısım arılara yem olmak üzere ya da sirke ve likör yapımı için ayrı bir yerde depolanır. Dinlendirme kabındaki bal durulduğunda ve berraklaştığında ambalajlanabilir.
11. Balın Depolanması Bal, değişik yapı taşlarından oluştuğundan depolama sırasında bile yapısal olarak sürekli değişikliğe uğrar. Bu değişmeler genellikle kristalleşme, renk koyulaşması, asitlik derecesinin artması, balın içinde bulunan şeker çeşitlerinde artma ve azalma olması şeklindedir. Bunun yanında balın depolanma süresinin artması ve ısıtılması HMF (hidroksi metilfurfurol) değerini yükseltir. Balın kristalleşmesi 5-7 oC'da, ekşimesi 10 oC'da başladığından süzülen ballar eğer ısıtılmayacaksa 5 oC'nin altında tutulmalıdır. Kristalize olmuş balın tekrar eski haline dönmesi için bal kabı sıcak su dolu bir kap içerisinde bekletilerek balın çözülmesi sağlanır. Bal kabı hiçbir zaman doğrudan ateş ile temas etmemelidir. Çözünen bal tekrar kristalize olabilir.
12. Bal Standardı Bal, 22 Ekim 2000 tarihine kadar "TS 3036" sayılı bal standardı ile tanımlanmaktaydı. Ancak, bundan böyle bu tarihte 24208 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlülüğe giren Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı "Bal Tebliği" hükümlerince tanımlanmaktadır. Bal Tebliği'nin 6. maddesinin bazı hükümleri aşağıda verilmiştir. Buna göre; • Balın nem miktarı % 20'den, asitlik miktarı 40 meg/kg'dan fazla olamaz, • Balda diastaz sayısı 8'den az olamaz, ancak narenciye balı gibi yapısında doğal olarak düşük miktarda enzim içeren ve doğal olarak HMF miktarı 15 mg/kg'dan fazla olmayan balda diastaz sayısı 3'den az olamaz, • Balda hidroksimetil furfurol (HMF) miktarı 40 mg/kg'dan fazla olamaz, • Bala herhangi bir madde katılamaz ve yapısında bulunan herhangi bir madde uzaklaştırılamaz, • Bal ticari glikoz, naftalin ve nişasta içeremez. İlgili tebliğde balın ambalajlanması, etiketlenmesi ve diğer konularında ayrıntılı tanım ve açıklamalara yer verilmiştir. Bu nedenle balla ilgilenen herkesin Bal Tebliği'ni bilmesi ve buna göre hareket etmesi zorunludur.






Gezginci Arılar

ARICILIK VE ARILARININ ZİRAİ MÜCADELE İLAÇ UYGULAMALARINDAN KORUNMASI
1. Gezginci Arıcılık Bir koloniden daha fazla ürün alabilmek ve bitkilerde tozlaşmayı sağlamak amacıyla kovanların bir yerden başka bir yere taşınmasına "gezginci" (seyyar) arıcılık denir. Arıcılık yapılan bölgede çiçeklenmesi kısa süren az sayıda ballı bitki varsa gezginci arıcılık yapıp kovanları nektar ve polen kaynakları yönünden zengin başka yerlere taşımak gerekir. Gezginci arıcılık sayesinde değişik zamanlarda değişik bitkilerden yararlanılarak daha çok ürün almak mümkün olur. Kovanların taşınması ilkbahar sonu ve yaz başlangıcında sahil ve ovalardan yüksek yaylalara; yaz sonu ve sonbaharda ise çam ve sahil bölgelerine olur.
2. Gezginci Arıcılıkta Dikkat Edilecek Hususlar Önceden gidilecek yerin bitki örtüsü, nektar ve polen zenginliği araştırılmalıdır. Konaklama yeri, rüzgar almayan ve sel yataklarının dışında olmalıdır. Konaklama yeri olarak; tepelerin güney-doğu yamaçları, zirai mücadele laması yapılmayan ve ana yoldan uzak yerler tercih edilmelidir. Gezginci arıcılık yapılacak bölge bulaşıcı ve yayılıcı arı hastalık ve zararlılarından ari olmalıdır. Arılıklar arasındaki mesafe doğal florada 1 km'den, narenciye, ayçiçeği, pamuk ve çam gibi yoğun nektar veya salgının olduğu yerlerde ise 500 metreden az olmamalıdır. Arılıklar arası mesafenin hesaplanmasında bölgedeki ballı bitkilerin yoğunluğu, nektar veya salgı üretme kapasiteleri ve arılıkların kovan sayıları dikkate alınmalıdır. Aksi halde mevcut potansiyel, koloni sayısının azlığı nedeniyle ya yeterince ya da koloni sayısının fazlalığı nedeniyle ekonomik olarak değerlendirilemez. Gezginci arıcılığın temel unsuru olan arı nakillerinde; yükleme, nakil ve indirme işlemleri sırasında kovanlar sarsılmamalıdır. Kovanlar tam dolu olarak taşınmamalı, yeterli havalandırma sağlanmalıdır. Nakiller gece yapılmalı, çok uzun yollarda, arılar ara konaklama yerinde gündüz açılarak dinlendirilmelidir.
3. Zirai Mücadele ları ve Arıcılık Hızla artmakta olan dünya nüfusunun beslenme ihtiyacını karşılayabilmek için bitkisel ve hayvansal üretimin artırılması temel bir hedef olarak ortaya çıkmaktadır. Bitkisel üretimin artırılmasında pek çok teknik kullanılmaktadır. Bu tekniklerin tam anlamıyla verime yansıması ancak tarımı yapılan bitkilerin hastalık ve zararlılarına karşı etkili bir mücadele ile mümkündür. Kültür bitkilerinde zarar veren çeşitli hastalıklara, böcek ve yabancı otlara karşı zirai mücadele yapılmakta ve genellikle kimyasal lar kullanılmaktadır. Bu kimyasal lar hem bal üreten, hem de bitkilerin tozlaşmasında hayati öneme sahip olan bal arılarına zarar vermekte, onların ölümlerine neden olmaktadır. Tarımda kullanılan ların bal arılarına olan zararlı etkileri; kullanılan ilacın cinsi, uygulama yeri ve zamanı, uygulanan dozu, etki süresi, lama yöntemi, lama günlerindeki meteorolojik koşullar gibi pek çok faktöre bağlı olarak değişebilmektedir. Hatalı ve tekniğine uygun olmadan kullanılan bazı zirai mücadele larıyla kirlenen su kaynakları ve polen tozları, çok sayıda ergin arı ve yavru ölümlerine neden olmaktadır. Toz halinde kullanılan zirai lar, sıvı halde atılan lara oranla arılar için daha zararlıdır. Çünkü toz halindeki lar, daha kolay yayılır ve polenle birlikte kovana taşınabilirler.
4. Arıların Uygulamalarından Korunması Arılar, arı ürünlerinin üretimi yanında, bitkilerde tozlaşmayı sağlayarak meyve ve tohum oluşumuna da yardım ederler. Bu nedenle bal arılarının korunmasında arıcılarla birlikte bitki üreticilerine de görevler düşmektedir. Bu anlamda, arılarla çiçekler arasında milyonlarca yıldan beri var olan karşılıklı yarar ilişkisine dayanan işbirliği, bitki üreticisi ile arıcı arasında da sağlanmalıdır. Arıların uygulamalarının zararlı etkilerinden korunmasında arıcı, bitki üreticisi ve Devlet tarafından alınabilecek bazı önlemler aşağıda sıralanmıştır.
Arıcılarca Alınabilecek Önlemler * Daha az risk taşıyan bir arılık yeri seçilmelidir. * Kolay taşınabilen, havalandırması iyi, gezginci arıcılık için uygun kovanlar kullanılmalıdır. * Kısa süre etkili lar kullanılarak yapılan lamalarda, kovan içerisine su emdirilmiş sünger bırakmak, yeterli havalandırma sağlamak ve kovanların üzerine ıslak çuval veya bez örtmek suretiyle arılar 1-2 gün kapalı tutulabilir. * Uzun süre kalıcı etkili ve arılar için çok tehlikeli ların kullanılması durumunda koloniler lama sahasından en az 7-8 km uzaklıkta emin bir yere taşınmalıdır. * Arılıkta suluk bulundurularak arıların tehlikeli olabilecek başka kaynaklardan su almaları en aza indirilmelidir.
Bitki Üreticilerince Alınabilecek Önlemler * Bir zorunluluk yoksa lamalar bitkilerin çiçeklenme dönemlerinde yapılmamalıdır. * Arılar için daha az tehlikeli olan lar seçilmelidir. * Toz lar yerine sıvı lar tercih edilmelidir. * lamalar arıların kovanda oldukları akşam saatlerinde yapılmalıdır. * Kullanılan ve atıkları sulara bulaştırılmamalıdır. * Bitki üreticisi, ne zaman lama yapacağını ve hangi ları kullanacağını çevresindeki arıcılara önceden bildirmelidir.
Devletçe Alınabilecek Önlemler * Arılar için daha az zararlı ların üretim ve kullanımına öncelik verilmeli, bitki üreticileri bu yönde teşvik edilmelidir. * Arıcılar ve bitki üreticileri, mücadele larının arılar üzerindeki etkileri konusunda eğitime tabi tutulmalıdır. * Arıların meyve ve tohum üretiminde ürün miktarı ve kalitesine olan katkıları bitki üreticilerine açıklanmalıdır. * Konuyla ilgili kanun, tüzük ve yönetmelikler hazırlanmalı ve bitkilerle arılar arasında milyonlarca yıldır süregelen karşılıklı yarar ilişkisi ve işbirliği, arıcı ve bitki üreticisi arasında da sağlanmalıdır.





Arı Hastalıkları

ARI HASTALIKLARI VE ZARARLILARI
A- Arı Hastalıkları ve Sınıflandırılması Arının gelişme dönemi pek çok hastalık etmeni ve zararlı için uygun ortam oluşturduğundan arılarda çok sayıda hastalık ve zararlı görülmektedir. Bununla birlikte, dünyadaki hızlı ulaşım, kıtalar ve ülkelerarası arı, arı ürünleri ve arıcılık malzemeleri ticareti arı hastalıklarının kısa sürede tüm ülkelere yayılmasına neden olmaktadır. Benzer şekilde, gezginci arıcılık da hastalık ve zararlıların ülke içindeki hızlı yayılışında önemli bir etkendir. Arı hastalıkları genellikle ilkbahar aylarında görülür. Bunun başlıca nedeni ilkbahar aylarında özellikle yavru yetiştirme faaliyetinin büyük hız kazanmış olması ve beklenmeyen soğuk ve yağışlı havalardır. Bu nedenle bu kritik dönemde arıların özellikle yavru hastalıklarına karşı korunması için, koloni kontrollerinde koloninin üşütülmemesine özen gösterilmelidir Arı hastalıkları, hastalığı oluşturan etmene göre; bakteriyel (Amerikan ve Avrupa Yavru Çürüklüğü, Septisemi), fungal (Kireç ve Taş hastalığı), viral (Kronik ve Akut Arı Felci), paraziter (Varroa jacobsoni ve Acarapis voodi) ve Protozoan (Nosema ve Amoeba) ya da hastalığın oluştuğu konukçuya göre; Ergin ve Yavru Arı Hastalıkları olarak sınıflandırılabilir. Pek çok patojen arıların gerek gelişme gerekse yetişkin dönemlerinde hastalık oluşturabilir. Ancak bu patojenlerin hepsi aynı derecede tehlikeli değildir. Amerikan yavru çürüklüğü ve varroa gibi çok tehlikeli ve hızlı yayılıcı bazı arı hastalık ve zararlılarının kontrolünde "Ulusal Kontrol Programları"na ihtiyaç duyulur. Halihazırda ülkemizde mevcut olup ve ülkemiz arıcılığı için önemli bulunan bazı arı hastalık ve zararlıları aşağıda verilmiştir.
1. Yavru Hastalıkları a) Amerikan Yavru Çürüklüğü Ülkemizde ihbarı zorunlu yavru hastalıklarından olan bu hastalığın etmeni Paenibacillus larvae adlı bir bakteridir. Değişik çevre şartlarında uzun bir yaşam süresi olan sporları besleme görevi yapan bakıcı arılar tarafından larvaya bulaştırılır. Hastalığın yayılmasını sağlayan sporlar kovanın herhangi bir yerinde, peteklerde, bal ve balmumunda veya herhangi bir ortamda 35-60 yıl canlı kalıp bu süre sonunda bile hastalık oluşturabilirler. Bu nedenle bu hastalığa karşı gerekli hassasiyetin gösterilmesi ülkemiz arıcılığının geleceği yönünden hayati önem taşımaktadır. Amerikan yavru çürüklüğü görüldüğünde veya şüpheli durumlarda Tarım ve Köyişleri Bakanlığının İl ve İlçe Müdürlüklerine veya Ankara Etlik ve İzmir Bornova'da bulunan Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitülerine ya da Ek.1'de adresleri verilen arıcılık konusunda uzmanlaşmış kurumlardan birine başvurularak teknik yardım istenmelidir. Ayrıca, bu hastalığın ihbar edilmesi kanuni bir zorunluluktur. Hastalıklı kolonilerin nakilleri de yasaktır. Arıcı her şeyden önce kendi geleceği için bu kurallara uymalıdır. Hastalığın Belirtileri Yavrulu petekler incelendiğinde öncelikle düzensiz yavru görünümü dikkat çeker. Kapalı yavrulu hücreler arasına dağılmış düzensiz açık yavru ya da boş hücreler gözlenebilir. Dışbükey görünümünde olması gereken kapalı yavru hücreleri içe çökmüş, çukurumsu görüntü sergiler ve üzerleri deliktir. Hastalıklı yavru beyazdan sarıya daha sonra da kahverengine dönüşür, bir çöple dışa çekildiğinde iplik şeklinde uzar ve tutkal gibi kokar. Çürüyerek ölmüş yavrunun kalıntısı hücre yan duvarı ve tabanına yapıştığından arılarca temizlenmesi zordur. Mücadelesi Bu hastalıkla en kesin ve en etkili mücadele yöntemi, hastalıklı kolonilerin tümüyle yakılarak yok edilmesidir. Böylece, hastalığın diğer kolonilere bulaşması önlenmiş olur. Bazı ülkelerde hastalıklı kolonilerin yakılması yasal bir zorunluluktur. Bakteri sporları antibiyotiklerle öldürülemediği için hastalıkla mücadelede antibiyotik uygulamasının fazla bir yararı olmaz. Antibiyotik uygulaması hastalığı baskı altına alabilir ancak uygulamadan vazgeçildiği anda hastalık tekrar görülür. Daha önemlisi, bu tür koloniler arılıktaki diğer sağlıklı koloniler ve bölge için sürekli hastalık kaynağı olurlar. Arıları ve petekleri yakılmış koloninin, boş kovanı ve kovan kapağı pürümüzle en ince detaylarına kadar yakılıp 40 lt suya 400 gr sodyum hidroksit katılarak elde edilen sıvı ile yıkandıktan sonra tekrar kullanılabilir. Diğer alet ve ekipmanlar da bu sıvı ile yıkanmalıdır. Hastalıktan uzak kalmak için arı satın almalarda ve temel petek kullanımında dikkatli olunmalıdır. Temel petek kullanırken temel peteğin hiçbir zaman hastalık geçirmemiş kolonilerden elde edilmiş balmumundan üretilmiş olmasına özen gösterilmelidir. Temel petek mutlaka sterilize edilmiş balmumundan üretilmiş olmalıdır. Hükümlerine uyulması zorunlu olan "Arıcılık Yönetmeliği"ne göre de temel petek yapımında kullanılacak balmumu 110 oC'da 12 saat süre ile sterilize edilmelidir.
b) Avrupa Yavru Çürüklüğü Dünyada en yaygın görülen hastalıklardan biridir. Hastalığın etmeni en son yapılan sınıflandırmaya göre Melisococcus pluton adında bir bakteridir. Hastalıkta diğer bazı (sekonder) bakteri türleri de görülür ancak bunlar doğrudan hastalık oluşturmazlar fakat ölü larvanın kokusu ve kıvamı üzerinde etkili olurlar. Hastalığın Belirtisi Hastalığın kendine özgü kokmuş et ya da balık kokusunu andıran kokusu kovan açıldığında algılanabilir. Açık yavru döneminde ölmüş larvalar koyu kahverengi ve siyaha yakın renktedir ve larvadaki renk değişimi önemli bir belirtidir. Hastalığın çok şiddetli seyrettiği durumlarda kapalı yavru gözlerinde de görülebilir. Ölmüş larva bir çöple çekildiğinde Amerikan yavru çürüklüğünde görülen ipliksi uzama görülmez, kolayca petek hücresinden çıkartılabilir. Genellikle, Amerikan yavru çürüklüğü kapalı yavrularda görülürken Avrupa yavru çürüklüğü açık yavrularda görülür. Mücadelesi Amerikan yavru çürüklüğündeki uygulamanın aksine şiddetli durumlar hariç, bu hastalıkta arıların ve yavru peteklerin imhasına gerek yoktur. Koloninin ana arısı bir süre kovan içerisinde kafeslenerek yumurta atması engellenir. Oxytetracycline, erythromycin veya diğer antibiyotik uygulamaları ile tedavi edilebilir. Ancak, antibiyotik kullanımı konusunda mutlak surette bir uzmanın görüş ve önerileri alınmalıdır. Çünkü antibiyotikler belli aralıklarla, belli dozlarda ve belli bir süre için kullanılması gereken maddelerdir. Aksi halde arı kolonisine, aile bütçesine ve balın kalitesine zarar verilir. Antibiyotik verilen kovanın balı uzun bir süre tüketilmemelidir. Örneğin bu sürenin oxytetracycline grubu için en az 8 hafta olmasına karşın diğer antibiyotik grupları için 1 yıla kadar çıkabilir. Arılıkta kullanılan ekipman ve hastalıklı kolonilerin boş kovanları 50 lt suya 1 kg soda veya 1/1'lik amonyum klorid eriyiği ile dezenfekte edilmelidir.
Yavru Çürüklüğü Hastalıklarından Korunma Gerek Amerikan yavru çürüklüğü gerekse Avrupa yavru çürüklüğü hastalıklarından korunmak için; * Arılık her zaman temiz ve düzenli olmalıdır. * Arı ve ana arı satın alırken alımlar, sağlık belgesi veren ve güvenilir kurumlardan yapılmalıdır. * İkinci el alet-ekipman alındığında bunlar dezenfekte ve sterilize edilmelidir. * Amerikan yavru çürüklüğü hastalığının bulaşmasını ve yayılmasını sağlayan bakteri sporları bal içinde yıllarca yaşayabildiğinden arılar kaynağı belli olmayan ya da hastalık geçirmiş arılıklardan elde edilen ballarla beslenmemelidir. * Kaynağı belli olmayan oğullar arılığa alınmamalıdır. * Arılıkta yağmacılığa meydan verilmemelidir. Kovanların yerleşme düzeni arıların yanlış kovanlara girmelerini önleyecek şekilde olmalıdır. Bunun için kovanların uçuş delikleri farklı yönlere bakmalı ve kovanlar arası mesafe 1-2 m'den az olmamalıdır. Mümkünse bu mesafe artırılmalıdır. * Koloniler arasında petek alış-verişi yapılırken dikkatli davranılmalıdır. * Mümkün olduğunca eski petek kullanmaktan kaçınılmalıdır. * Koloniler nektar ve polen kaynağı yönünden zengin bölgelerde tutulmalı, hastalık riski bulunan yerlere arı götürülmemelidir. * Koloniler sürekli kontrol edilmeli, hastalığın yayılmasını önleyen en etkili yolun erken teşhis olduğu unutulmamalıdır.
c) Kireç Hastalığı Etmeni Ascosphaera apis adlı bir fungus (mantar) olan yavru hastalığıdır. Hastalıklı larvalar mumyalaşmış olup siyahımsı, gri veya beyaz renktedirler. Hastalığın ilk dönemlerinde beyazlaşmış larvalar iki parmak arasında ezilebildiği halde ileri dönemde pirinç tanesi gibi sertleşerek arılar tarafından kovan önüne ve uçuş tahtası üzerine atılırlar. Hastalığın etmeni olan sporlar toprak altında ve değişik ortamlarda 15 yıl etkinliğini sürdürebildiğinden ve rüzgarla sürüklenebildiğinden bu hastalıkla daha çok kültürel önlemlerle mücadele edilerek başarılı sonuçlar alınabilir. Hastalığa neden olan fungus, yeterli havalandırmanın olmayışı sonucu kovanda biriken CO2 ve nemli ortamda gelişir. Bu nedenle kovanlar sehpalar üzerine yerleştirilerek havalandırma sağlanmalı ve nemden korunmalıdır. Kireç hastalığına karşı alınabilecek bir başka önlem, hastalığa yakalanan kolonilerin ana arılarının hastalığa yakalanmayan kolonilerden üretilen yeni ana arılarla değiştirilmesidir. Zayıf koloniler hastalığa daha hassastırlar. Bunun için güçlü kolonilerle çalışmak en iyi kültürel yöntemdir. Kolonilerin beslenmesi ve arılara doğal nektar kaynağı sağlanması da bu hastalığa karşı etkin bir mücadele yöntemidir. Kolonide stres oluşturan açlık, üşütme ve rahatsız etme gibi durumlar yanında bölme yaparak koloni işçi arı varlığının azaltılması, gereksiz ve yanlış antibiyotik kullanarak larvanın sindirim sistemindeki faydalı floranın tahrip edilmesi kireç hastalığının ortaya çıkmasına veya şiddetinin artmasına neden olan uygulamalardır. Bu uygulamalardan kaçınmak, güçlü koloniler ve genç ana arılarla çalışmak alınabilecek en iyi koruma tedbirleridir. Kireç hastalığının tedavisinde koloni şartlarında uygulanan lı mücadele denemelerinden bugüne kadar tatmin edici olumlu sonuçlar alınamamıştır.
2. Ergin Arı Hastalıkları a) Nosema Nosema apis adı verilen tek hücreli bir mikroorganizmanın neden olduğu, oldukça tehlikeli sayılan ergin arı hastalığıdır. Hastalığa yakalanmış kolonilerde davranış değişimi ve hızlı yaşlanma görülür. Hastalığın kesin olarak tanınması için hasta arı midesinin makroskobik veya mikroskobik incelenmesi gerekir. Normalde saman rengi olan sağlam arı midesi hasta arıda katı, kirli ve beyaz renktedir. Hastalık yıl içerisinde çeşitli zamanlarda görülebilmekle beraber en yüksek düzeyde ilkbaharda, ikinci derecede ise sonbaharda ortaya çıkar. Nosemaya yakalanmış kolonilerde; çerçevelerin, peteklerin, kovan kapağı ve uçuş tahtası üzerinde turuncu ve beyaz renkte arı pisliği görülür. Hastalığın yayılması besin yoluyla olur. Hasta arılar bakıcılık gücünü kaybederler, uçamazlar ve kovan etrafında sürünürler. Nosema hastalığının önlenmesi ve tedavisinde fumagillin uygulaması yapılır. ilkbahar ve sonbaharda şerbetle birlikte verilir. Özellikle sonbaharda şurupla birlikte verilen fumagillin iyi bir tedbirdir. Kolonilerin polen dışında polen yerine geçen kek karışımları ve kış aylarında salgı ballarıyla beslenmesi hastalığa sebep olabilen uygulamalardır. Hastalık daha çok besleme hataları sonucu ortaya çıkar. Bu hastalıkla ilişkili olarak, arıların bal ve polen dışında herhangi bir maddeye ihtiyaç duymadıkları unutulmamalıdır.
3. Paraziter Hastalıklar a) Varroa Bu hastalık, Varroa jacobsoni adlı bir dış parazitin sebep olduğu, hem yetişkin arıda hem de yavruda zarar oluşturan, çok hızlı gelişmesi ile tüm dünya üzerine yayılan ve mücadele edilmediği taktirde kolonilerin sönmesine neden olan tehlikeli paraziter bir hastalıktır. Varroanın dişisi oval görünümde ve koyu kahve renktedir. Vücut uzunluğu 1.1-1.3 mm, eni ise 1.5-1.7 mm arasında değişmektedir. Vücudun alt kenarı 4 çift bacak ile çevrilidir. Ağız yapısı sokucu ve emicidir. Gerek ergin gerekse larva ve pupa döneminde arının kanını emerek beslenir. Bu nedenle arıya her dönemde zarar verir. Erkek varroa, sarı-gri renkte yuvarlak görünümlü, dişi varroaya oranla daha yumuşak bir kitin ile kaplıdır. Erkek varroalar dişi ile çiftleşme sonrası öldüklerinden yetişkin arı üzerinde görülmezler. Varroanın kolonilerde üremesi ilkbahar kuluçka faaliyetiyle birlikte başlar. Sonbaharda bu faaliyetin sona ermesine kadar sürer. Kışı yalnızca ergin dişiler geçirir. Varroanın üreme ve gelişmesi kapalı yavru gözlerinde gerçekleşir. Ergin dişiler yavru gözlerinin kapanmasından hemen önce bu gözlere girerek iki gün sonra yumurta bırakmaya başlarlar. İlk 24 saatte yumurtalardan 6 bacaklı larvalar çıkar ve tüm gelişim erkeklerde 6-7 günde, dişilerde ise 8-10 günde tamamlanmaktadır. Gelişimini tamamlayan varroalar kapalı yavru gözü içinde çiftleşirler. Çiftleşmeden hemen sonra erkek ölür. Dişiler ise beslenmeyi sürdürerek arıların gözden çıkması ile birlikte gözü terk ederler. Ergin dişi varroalar kışın 5-6 ay yazın ise 2-3 ay yaşarlar. Ergin dişi varroanın yavru gözüne 5 ve daha fazla yavru bırakması durumunda arı gelişmesini tamamlayamaz ve siyahımsı-gri renkte kanatsız olarak çıkar. Ancak bir görüşe göre kanatsızlığın doğrudan varroaya bağlı olmadığı parazitin varlığında etkisini gösterebilen bir virüse bağlı olduğu belirtilmektedir. Varroa parazitinin gerek larva ve pupa gerekse ergin dönemde arının kanını emerek gelişme ve çalışma aktivitesini zayıf düşürmesi başka hastalıkların da ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Mücadelesi Kimyasal Mücadele Varroanın dünyada ve ülkemizde ilk görüldüğü yıllarda mücadele için uygun olan veya olmayan bir çok varroa mücadelesinde kullanılmıştır. Günümüzde varroa mücadelesi için piyasada 20 civarında ruhsatlı bulunmasına rağmen bazı arıcılar ruhsatsız ve karışımlar kullanabilmektedir. Varroa mücadelesi için ruhsatlandırılmamış hiçbir hiçbir zaman; ruhsatlı olanlar da kullanılma dönemleri dışında özellikle de bal üretim dönemlerinde kullanılmamalıdır. Aksi halde, bu ların bal ve balmumundaki kalıntıları insan sağlığını olumsuz yönde etkileyecektir. Varroa mücadelesinde bir başka önemli nokta mücadele dönemidir. Erken ilkbaharda kolonilerde kapalı yavrunun olmadığı veya en az olduğu, sonbaharda ise kapalı yavrunun sona erdiği son bal hasadından sonraki dönem en etkin mücadele dönemidir. Varroa mücadelesinde altın kural; mücadelenin uygun zamanda, uygun la uygun dozda yapılmasıdır. Bahsedildiği üzere varroa ile en iyi mücadele zamanı erken ilkbahar ile geç sonbahardır. Kapalı yavru dönemindeki kimyasal mücadeleden olumlu sonuç almak mümkün değildir. Çünkü hiçbir kapalı yavru içindeki varroalara ulaşamamakta ve öldürememektedir.
Fiziksel Mücadele Bilindiği gibi dişi varroalar ilkbahar döneminde yumurta atmak için erkek arı gözlerini tercih ederler. Bu dönemde kolonilere üzerinde erkek arı gözü bulunan petekler verilerek dişi varroaların erkek arı gözlerinde toplanması sağlanır. Bu gözler kapandıktan sonra kovandan çıkartılarak imha edilir. Böylece dişi varroanın bu dönemde attığı yumurtalar ve kendisi erkek arı pupaları ile birlikte yok edilmiş olur. Bu dönemde koloniye yarısı kesilmiş petekli çerçeve verildiğinde, arılar peteğin alt kısmına erkek arı gözlü yeni petek örerek tamamlarlar. Varroalar erkek arı gözlerinde çoğalmayı tercih ettiklerinden gözlerin kapanmasından hemen önce bu gözlere girerler. Bu gözlerin kapanmasından sonra erkek arı gözlü petek kesilerek imha edilir. Bu yöntemle kolonideki varroa miktarını azaltmak mümkündür. Ancak aynı zamanda işçi arı gözlerinde de çoğalan varroalar etkinliğini sürdürür. Bir başka mücadele yöntemi, nektar akımı döneminde işçi arı gözleri içerisine bırakılan varroa yumurtalarını yok etmeye yönelik çalışmadır. Bu yöntemde, koloninin ana arısı ana arı ızgarası kullanılarak bir çerçeveye hapsedilir ve böylelikle bütün varroa yumurtalarının bir petekte toplanması sağlanır. Bu petek kapalı yavru döneminde kovandan çıkartılarak imha edildiğinde kovandaki varroa yumurtalarının tamamı yok edilmiş olur. Bu yöntemin dezavantajı her dönemde uygulanamaması ve koloni gelişimini kısmen engellemesidir.
B- Arı Zararlıları a) Petek Güvesi Büyük Petek Güvesi (Galleria mellonella) ve Küçük Petek Güvesi (Achroia grisella) olmak üzere iki türü vardır. Büyük petek güvesi daha zararlıdır. Petek güvesi özellikle sahil şeridindeki arılıklarda daha sık görülür ve ciddi tahribatlar oluşturur. Güvenin larvası zayıf kolonilerin peteklerinde ve balı süzülmüş peteklerin saklanması sırasında, peteklerdeki balmumu ve polenle beslenerek petekleri tahrip eder. Koloni güçlü olduğu ve tüm petekler arılarla sarılı olduğu sürece koloni içinde zarar veremez. Bu yönüyle koloni içinde bulunan peteklerin tümünün arılarla sarılmış olması güvenin çoğalmasını önler. Güve sorunu ve tahribatı daha çok balı süzülmüş peteklerin saklanması sırasında görülür. Balı süzülmüş peteklerin korunmasında fiziksel, kimyasal ve biyolojik metotlar kullanılabilir. Peteklerin 10 oC'nin altında örneğin soğuk hava depolarında saklanması peteklerde bulunan güve yumurtalarının açılımını ve larva gelişimini engeller. Peteklerin 12 oC'da 3 saat veya 15 oC'da 2 saat bekletilmesi petekte bulunan yumurta da dahil olmak üzere bütün gelişme dönemlerindeki güveyi öldürür. Kimyasal mücadele olarak peteklerin saklandığı muhafazalı odalarda 1 m3 hacim için 50 g toz kükürt yakılarak peteklerde bulunan güve larvaları, pupaları ve yetişkinleri öldürülebilir. Bu uygulamada güve yumurtaları ölmediği için uygulamanın sıcaklığa bağlı olarak tekrarlanması gereklidir. Kimyasal mücadele olarak arıcılar arasında sıkça görülen naftalin kullanılmamalıdır. Kanserojen ve petrol ürünü olan naftalin bal ve balmumunda kalıntı bırakmaktadır. Biyolojik mücadele olarak uygulanan Bacillus thuringiensis'in temel peteklere katılması dış ülkelerde uygulanmakta olup ülkemizde bu uygulama henüz yapılmamaktadır.
b) Eşek Arıları Ülkemizde Vespa orientalis ve Vespa crabro adlı türleri oldukça yaygındır. Yavru yetiştirme dönemlerinde bal arılarını arazide besin toplarken veya kovan uçuş tahtası üzerinden yakalayarak yuvalarına götürürler. Bazı yıllarda arılara ciddi zarar verirler. Eşek arıları ile kesin bir mücadele yöntemi olmamakla birlikte; yuvaların tahrip edilmesi, içine et, balık, ciğer konan tuzaklarla sayılarının azaltılması, kovan giriş deliğinin daraltılması, böcek öldürücü ve kıymadan yapılacak zehirli yem ile yuvalarındaki yavrularının öldürülmesi faydalı olabilecek bazı uygulamalardır. En iyi yol, eşek arısı sayısının çok arttığı dönemlerde kolonilerin bu bölgeden taşınmasıdır.
 
  • Beğen
Tepkiler: Hkn's


ALpeRenBuGRa

ALpeRenBuGRa

Üye
Çok emek isteyen bir zanaat... Ayrıca canım bal çekti şimdi...
 
Salihyet

Salihyet

Üye
    Konu Sahibi
Yarım kg 150 Tl ye kaçkar balı satılıyor internette
 

Hkn's

Üye
emege tşk
 

Benzer Konular



Üst Alt