Pozitif olmak hastalıklardan koruyor

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
CoYoTe®

CoYoTe®

Üye
    Konu Sahibi
Pozitif olmak hastalıklardan koruyor
Çağın hastalığı olarak adlandırılan stres, günümüzde birçok hastalığın da sebebi olarak gösteriliyor.

Modern yaşamın getirdiği aşırı rekabet ortamı panik atak, sosyal fobi gibi kaygı bozukluklarını artırıyor. Verilere göre toplumda her 100 kişiden 15’inde kaygı bozukluğu görülüyor.42. Ulusal Psikiyatri Kongresi’nde uzmanlar, kaygı bozukluklarının birçok insanın normal bir yaşam sürmesine engel olduğuna dikkat çekti.Uzmanlar son yıllarda psikiyatri kliniklerine kaygı bozukluğu nedeniyle başvuranlarda bir artış gözlendiğine dikkat çekiyor.

Aşırı sinirlilik, kalp çarpıntısı, gerginlikle başlayan kaygı bozukluğu bazen de panik hali, yerinde duramama, nefes alamama belli yerlere gitmekten kaçınma biçiminde gelişebiliyor.

Panik atak ve sosyal fobi ise en sık görülen kaygı bozuklukları arasında...

Uzmanlara göre kaygı aslında yararlı bir duygu. Üretimi ve başarıyı artırıyor. Ancak dozu arttığında kaygı yapıcı olmaktan yıkıcı olmaya dönüşüyor.

Kaygı düzeyi özel ve iş yaşamınızı etkileyen bir noktaya geldiğinde ise hemen bir uzmana başvurulması öneriliyor.


Bunlara ek olarak Psikiyatri Uzmanı Banu Büyükkal, stresi ve stresle başa çıkmanın yollarını şöyle anlattı:


Stres kişinin kendisine yüklenen aşırı baskılara veya karşılamakta zorlanacağı maddi ve manevi taleplere verdiği olumsuz tepkir. Kişi için itici güç olabilecek yapıcı baskı veya zorlanma ile bu baskı aşırıya kaçtığında ortaya çıkan stres ve gerginlik birbirinden çok farklıdır. Kötü bir kaza, ölüm, acil durumlar, afetler veya ciddi hastalıklar stres yaratabilir. Bunların yanısıra işyerinde veya aile ortamından kaynaklanan gündelik yaşamla ilişkili stresler de bulunur.

Bugünkü zor yaşam koşullarında sakin ve dingin kalmak hiç kolay değil. Herkes, hergün bir çok farklı biçimde stres yaşıyor. Servis kaçırmak, araba kullanırken yanlış yola girmek, trafikte takılıp kalmak, evde suların akmaması, çocukların huysuzluğu vs. kısa süreli olması gereken stresler yaratır. Hatta o günkü işlerin veya hafta sonu tatilini planlamak bile stresli olabilir.

Yaşamı tehdit eden hastalıklar, evlilikte şiddetli geçimsizlik yada boşanma, iflas, işyerinde baskı, işsizlik gibi daha süregen stresler de bulunur. İşte bunlar, kişide gerginlik yaratıp, varolan hastalık belirtilerine katkıda bulunabilir. Hatta kendileri bazı hastalıklar yaratabilir.

Sağlığın bozulmakta olduğuna dair en yaygın belirtiler ise baş ağrısı, uyku bozuklukları, yoğunlaşma güçlüğü, unutkanlık, sinirlilik, mide-bağırsak rahatsızlıkları, iş tatminsizliği, enerjisizlik, moralsizlik, çökkünlük ve kimi zaman panik atakları şeklini alan yoğun kaygı şeklinde sıralanabilir. Bunlar tedavi gerektiren psikiyatrik bozukluklara dönüşebilir. Kişide önceden varolan astım, ülser, migren, artrit, ürtiker, sedef, diyabeti hipertansiyon veya kalp sorunları gibi bazı rahatsızlıklar stres yüzünden alevlenebilir. Aşırı zayıflamak ya da kilo almak söz konusu olabilir. Sigara ve alkol kullanımı ya da bağımlılığı gelişebilir. Şiddetli stresler, özellikle yüksek tansiyonu olanlarda “inme” riskini de arttırır.

Stres sırasında kadınlarla erkeklerin verdikleri tepkiler arasında farklılık olduğu öne sürülür. Kadınlar daha dışa vurumcu ve paylaşımcı yaklaşabilirken, strese bağlı olarak testeron düzeylerinde yükselme olduğu ortaya konmuş olan erkekler daha düşmancıl veya içe kapanık olabilmekte, “dövüş ya da kaç” yanıtı verebilmekteler.

Araştırmalar, işle bağlantılı bazı stres etmenlerinin kişide daha fazla hastalanma riski oluşturduğunu gösteriyor. Bunlar:

Kişinin sorumluluklarını ilgilendiren konulardaki kararlarda söz hakkı olmaması.
Kişinin kapasitesinin üzerinde iş yükünün olması.
Çalışanlar ve iş verenler arasında etkili bir iletişim olmaması, çatışmarı çözme yöntemleri bulunmaması.
Aileden uzun süreler uzakta kalınması.
Alınan maaşın hakedilenden çok daha düşük olması.
Kendi işini yürütenlerin ekonomik sıkıntıları veya teslim tarihine iş yetiştirme zorunlulukları.
Yaklaşık beş insandan biri işlerini, “çok stresli” veya “son derece stresli” şeklinde tanımlıyor. Yoğun stres söz konusu olduğunda, kişi işinde veya aile içi rolünde gerekli performansı gösteremez. Hatta tümden işlevsiz kalabilir. Artık hastalık belirtilerine yol açmış stres kişinin işini kaybetmesine, başkalarına bağımlı hale gelmesine yol açabilir.

STRESİN SİZİ HASTA ETMESİNE İZİN VERMEYİN
Stresle baş etmenin birinci şartı, ünlü deyişteki gibi kişinin “değiştirebileceklerini değiştirme cesareti, değiştiremeyeceklerini kabul etme metaneti ve ikisi arasındaki farkı görme bilgeliğine” sahip olmasıdır. Gündelik yaşamda stresin sizi hasta etmesine izin vermemek için şunları yapmalısınız:


Ortamınıza uygun gevşeme yolları bulun ya da öğrenin.
Kendinize zaman ayırın.
Ailenizle iletişiminizi gözden geçirin.
Uykunuzdan ödün vermeyin.
Doğru beslenin.
Spor ya da yürüyüş yapın.
Dostlarınızla zaman geçirin.
Duygu ve düşüncelerinizi kağıda söze veya kağıda dökme alışkanlığı kazanın.
Evde ve iş yerinizde gerçek kapasitenizi görüp mantıksız taleplere hayır demeyi öğrenin.
Önceliklerinizi belirleyin.
Stresle, sigara veya alkol içmek ya da kendinizi yemeğe vermek gibi sağlığınızı bozacak yollarla baş etmeye kalkışmayın.
Hastalık belirtileri ortaya çıkmışsa vakit geçirmeden bir uzmana danışın.
Kaynak: NTV-MSNBC


Stres, Nöropeptit Y adlı hormonun salgılanmasını arttırıp, bağışıklık sistemini etkiliyor ve hasta ediyor.

Stresin insan sağlığını önemli ölçüde olumsuz etkilediği bilimsel olarak kanıtlandı.

Sidney'de bulunan Garvan Enstitüsü'nden araştırmacılar, stresli dönemlerde vücutta Nöropeptit Y (NPY) adlı hormonun salgılandığını, bunun bağışıklık sistemini etkileyerek insanları hasta ettiğini belirledi.

Araştırmacılar bugüne kadar beyin ile bağışıklık sistemi arasında ilişki olduğu yolunda dolaylı kanıtların olduğunu, artık böyle bir ilişkinin kesin olarak kanıtlandığını bildirdiler.

Bilim adamları, Nöropeptit Y'nin tansiyon ve kalp ritmini olumsuz yönde etkilediğinin bilindiğini, ancak bu hormonun bağışıklık sistemine etkisi olduğunun belirlenmesinden sonra bazı hastalıklarla mücadelede yeni ufuklar açılacağını kaydettiler.

"Journal of Experimental Medicine" adlı dergide yayımlanan araştırmada bilimadamları, stresin, romatoid artrit, Crohn ve şeker hastalıklarıyla da bağlantısı olduğunu vurguladılar.


Kış mevsiminde soğuk algınlığı gibi hastalıklardan korunmanın en iyi yolu zorluklara karşı “olumlu bir yaklaşıma sahip olmak”.


Kış mevsiminde soğuk algınlığı gibi hastalıklardan korunmanın en iyi yolu zorluklara karşı “olumlu bir yaklaşıma sahip olmak”.

Psychosomatic Medicine adli tip dergisinde yayimlanan bir arastirmada, pozitif insanlarin soguk alginligi ve benzeri hastaliklara yol açan virüslere karsi daha dayanikli oldugu görüldü.

Arastirmacilar, bu tür hastaliklara karsi direncin objektif (mutlu olmanin bagisiklik sistemini güçlendirmesi) ve sübjektif (müspet yaradilista olanlarin burun akmasi, bogaz agrisi gibi rahatsizliklari dert etmemesi) nedenleri oldugunu belirttiler.

Arastirmayi kaleme alan Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Dr. Sheldon Cohen, “Müspet yaradilistaki kisilerin bagisiklik sistemlerinin virüslere karsi verdigi cevap farkli olabilir” dedi.

193 yetiskin üzerinde yapilan arastirmada, deneklere soguk alginligi benzeri semptomlara yol açan virüsler içeren burun damlalari verildi.

Arastirma sonucunda, “mutlu deneklerin” soguk alginligi kapma olasiliginin düsük oldugunu, hastaligi kapanlarda da semptomlarin daha az siddetli oldugu görüldü.


Strese bağlı hastalıklar artıyor.


Avrupa Parlamentosu’na sunulan bir araştırmada, modern hayatın kalp ve damar hastalıkları riskini artırdığı uyarısı yapıldı. Rapora göre dünya genelinde her yıl 17 milyondan fazla kişi kalp ve damar hastalıkları nedeniyle hayatını kaybediyor. Türkiye de bu sorununun en hızlı arttığı ülkeler arasında.

Günlük yaşamın stresi kalp ve damar hastalıklarına davetiye çıkartıyor. Modern hayatın getirdiği strese, dengesiz beslenme ve hareketsizlik de eklenince başta yüksek tansiyon olmak üzere kalp ve damar hastalıkları kaçınılmaz oluyor. Farklı ülkelerden uzmanlar tarafından Avrupa Parlamentosu’na sunulan bir araştırma da bu tespitleri doğruluyor.

Rapora göre, her 4 yetişkinden biri yüksek tansiyon problemi yaşıyor. Ve eğer insanlar yaşam tarzlarını değiştirmezse bu oran gelecek 20 yılda yüzde 60 oranında artabilir.

Gelişmiş ülklerin yanısıra, gelişmekte olan ülkelerde de yaygınlaşan batı tarzı yaşama paralel olarak yüksek tansiyon sorunu hızlı bir artış gösteriyor.

Raporda Türkiye, Rusya, Orta Avrupa ülkeleri ile Brezilya, Çin ve Hindistan bu grupta gösteriliyor.

Yüksek tansiyonun “yaşlı hastalığı” olduğu yünündeki görüşün yanlış olduğuna dikkat çeken uzmanlar, artık 30’lu ve 40’lı yaşlardaki insanların da risk grubunda görüldüğünü vurguluyor.

Dünya genelinde her yıl 17 milyon, Türkiye’deyse yaklaşık 200 bin kişi kalp ve damar hastalıklarından dolayı hayatını kaybediyor.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt