haydaravısyon
Üye
Pepee devşirme mi
Ülkede yapılan pekçok iş taklit unsurları içeriyor. Hem de boğazına kadar.Düne kadar bağrımıza bastığımız yerli çizgi kahramanımız Pepee'nin de devşirme olduğunu öğrendik.Sadece Pepee mi; video-kliplerde, dizi jeneriklerinde, hatta dev markalarımızın büyük reklam kampanyalarında bile taklitin bariz izleri var. Yaratıcılık neden bu toprakların çok uzağında? / ŞADAN KABA yazdı.
Başlangıçta “Yahu, esinlenilmiş işte; ne var bunda “ diye tepki verebilirsiniz, ama sonrasında ” peki, neden?” diye sormak kaçınılmaz oluyor.
Yerli çizgi kahramanımız Pepee’yi çoğunuz duymuşsunuzdur. Hani, Kıraç’ın eşi Ayşe Şule Bilgiç’in şirketinin ürettiği(!) yeni çağın yeni ve yerli(!)çizgi kahramanı Pepee’den sözediyoruz...
Tamam, Pepee’yi sevdik. Bizden biri olmasını, Türk bayrağı ile ekranda görünmesini, sonra halay çekmesini...Ama öğreniyoruz ki Pepee, aslında İspanyol çizgi kahraman “Pocoyo” dan devşirmeymiş!
Madem ki yerli bir çizgi kahramandan sözediyoruz. Neden adı Pepee? Şekindeki haklı sorudan bile sadece onun özgün ve yerli bir çizgi-kahraman olmasından ötürü vazgeçmiştik. Ama öne sürülen iddialar görmezden gelme eşiğini çoktan geçti.
Müziklerinin yanı sıra Pepee’nin görünüşü, konuşma tarzı, dış sesine varıncaya kadar neredeyse tıpa tıp aynıymış... Benzerlik bunlarla da sınırlı değilmiş. Marka yaratma adına kullanılan yönetemlerde de müthiş bir benzerliğin varlığına dikkat çekmiş, Günaydın’ın yazarı Mevlüt Tezel...
Türkiye’de taklit olayı tabii ki Pepee ile sınırlı değil.
Mevlüt Tezel’in “Adamlaryapıyor” bloğundaki yazılanları referans göstererek yabancı GSM operatötü T-Mobile için yapılan “Hayat paylaşınca güzel “kampanyasının, Turkcell’in reklam kampanyasında bire bir kopya edildiğini söylüyor.
Reklam kampanyalarının orijinallerinden taklit edilme oranı da bizde çok yüksek. Hem de kelli felli kocaman isimli reklam ajansları tarafından yapılıyor bu iş…Kibirlerinden yanlarına varılmayan, burunlarından kıl aldırmayan, iyi okullardan mezun görgülü adamlar bu işi yapanlar.
Dev bütçeleri büyük markaların reklamları için kullanan seçkin(!) reklamcılarımız aslında çok sert bir şekilde eleştirilmeyi fazlasıyla hak ediyorlar. Söyler misiniz, meydanlarda zabıtaların kovaladığı CD korsanlarından fazla bir farkı var mı bu taklitçilerin? Ha bir filmi korsan olarak CD’ye kopyalamışsın ha bir fikri olduğu gibi alıp kendi ticari işinde değerlendirmişsin. Ne farkı var?
“YOKSA BU TOPRAKLARDAN ADAM GİBİ FİKİR ÇIMAZ MI?”
Bizdeki video-klip konseptlerinin de çoğunlukla çalıntı olduğu herkesin malumu. Anlı şanlı klip yönetmenlerimizin 3-4 dakikalık klipler için konsept kabızlığı yaşadıkları o kadar aşikar ki. İsterseniz Google’a “çalıntı klipler” diye yazın ve ekranınıza gelen çarpıcı sonuçları görün.
Bırakın video-klipleri bazı dizi jeneriklerinin bile çalıntı olduğuna dair haberleri duymuşsunuzdur.
Esinlenmenin ötesinde taklit etme ve çalma olaylarını iyice kanıksar olduğumuz artık bir gerçek.
İnsanın aklına ‘yaratıcılık ve üretkenlik neden böylesine uzak bu coğrafyadan?’ diye sormak geliyor.
Televizyon dünyasına gelince…TV yapımcılarının en büyük derdi kanal yöneticilerinin çoğunlukla yabancı formatları kendilerine dayatmaları. Yani dışarıda başarılı olmuş yabancı program formatlarında ısrar ediyorlar ki kötü bir sürprizle karşılaşma ihtimali düşük olsun. Televizyon dünyasının marka ismi Acun Ilıcalı’nın bugüne kadar hep yabancı formatlar üzerinden ekranda varolmasının en büyük nedeni de bu olsa gerek.
Bu yüzden televizyonlarda yerli ve özgün içerik bulmanın samanlıkta iğne aramaktan farkı kalmıyor. Bu konuda istisnai durumlar da yok değil. Örneğin, yıllar önce rahmetli Deniz Somer’in yapımcılığında Kanal 6’da yayınlanan Gol Şov, yerli bir yarışma konseptiydi. 16 ülkeye pazarlanan belki de ilk yerli TV projesiydi.
Son günlerde bu alanda sevindirici bir gelişme daha oldu. Kanal D’de yayınlanan moda yarışma programı “Bana Herşey Yakışır” eşine az rastlanır bir başarının altına imza attı. Erdi Yapım’ın ürettiği formatın 12 ülkeye satılacağı ve bu ülkeleri yenilerinin takip edeceği haber veriliyor.
Taklitten uzak, yaratıcılığı önceleyen yerli kafalara ihtiyacımızın olduğu açık. Öncelikle işe ‘bizden iyi fikir çıkmaz’ düşüncesiyle mücadele ederek başlamalı. Zaman, komplekslerimizden kurtulup aynaya bakma zamanı.
Taklit etmenin zeka işi değil, kurnazlık olduğunu anlamak zorundayız.
----------Eklendi @ 06:07:02 ---------- Yazıldı @ 06:05:51 ----------
----------Eklendi @ 06:44:56 ---------- Yazıldı @ 06:07:02 ----------
Videoları izleyip siz karar verin
Başlangıçta “Yahu, esinlenilmiş işte; ne var bunda “ diye tepki verebilirsiniz, ama sonrasında ” peki, neden?” diye sormak kaçınılmaz oluyor.
Yerli çizgi kahramanımız Pepee’yi çoğunuz duymuşsunuzdur. Hani, Kıraç’ın eşi Ayşe Şule Bilgiç’in şirketinin ürettiği(!) yeni çağın yeni ve yerli(!)çizgi kahramanı Pepee’den sözediyoruz...
Tamam, Pepee’yi sevdik. Bizden biri olmasını, Türk bayrağı ile ekranda görünmesini, sonra halay çekmesini...Ama öğreniyoruz ki Pepee, aslında İspanyol çizgi kahraman “Pocoyo” dan devşirmeymiş!
Madem ki yerli bir çizgi kahramandan sözediyoruz. Neden adı Pepee? Şekindeki haklı sorudan bile sadece onun özgün ve yerli bir çizgi-kahraman olmasından ötürü vazgeçmiştik. Ama öne sürülen iddialar görmezden gelme eşiğini çoktan geçti.
Müziklerinin yanı sıra Pepee’nin görünüşü, konuşma tarzı, dış sesine varıncaya kadar neredeyse tıpa tıp aynıymış... Benzerlik bunlarla da sınırlı değilmiş. Marka yaratma adına kullanılan yönetemlerde de müthiş bir benzerliğin varlığına dikkat çekmiş, Günaydın’ın yazarı Mevlüt Tezel...
Türkiye’de taklit olayı tabii ki Pepee ile sınırlı değil.
Mevlüt Tezel’in “Adamlaryapıyor” bloğundaki yazılanları referans göstererek yabancı GSM operatötü T-Mobile için yapılan “Hayat paylaşınca güzel “kampanyasının, Turkcell’in reklam kampanyasında bire bir kopya edildiğini söylüyor.
Reklam kampanyalarının orijinallerinden taklit edilme oranı da bizde çok yüksek. Hem de kelli felli kocaman isimli reklam ajansları tarafından yapılıyor bu iş…Kibirlerinden yanlarına varılmayan, burunlarından kıl aldırmayan, iyi okullardan mezun görgülü adamlar bu işi yapanlar.
Dev bütçeleri büyük markaların reklamları için kullanan seçkin(!) reklamcılarımız aslında çok sert bir şekilde eleştirilmeyi fazlasıyla hak ediyorlar. Söyler misiniz, meydanlarda zabıtaların kovaladığı CD korsanlarından fazla bir farkı var mı bu taklitçilerin? Ha bir filmi korsan olarak CD’ye kopyalamışsın ha bir fikri olduğu gibi alıp kendi ticari işinde değerlendirmişsin. Ne farkı var?
“YOKSA BU TOPRAKLARDAN ADAM GİBİ FİKİR ÇIMAZ MI?”
Bizdeki video-klip konseptlerinin de çoğunlukla çalıntı olduğu herkesin malumu. Anlı şanlı klip yönetmenlerimizin 3-4 dakikalık klipler için konsept kabızlığı yaşadıkları o kadar aşikar ki. İsterseniz Google’a “çalıntı klipler” diye yazın ve ekranınıza gelen çarpıcı sonuçları görün.
Bırakın video-klipleri bazı dizi jeneriklerinin bile çalıntı olduğuna dair haberleri duymuşsunuzdur.
Esinlenmenin ötesinde taklit etme ve çalma olaylarını iyice kanıksar olduğumuz artık bir gerçek.
İnsanın aklına ‘yaratıcılık ve üretkenlik neden böylesine uzak bu coğrafyadan?’ diye sormak geliyor.
Televizyon dünyasına gelince…TV yapımcılarının en büyük derdi kanal yöneticilerinin çoğunlukla yabancı formatları kendilerine dayatmaları. Yani dışarıda başarılı olmuş yabancı program formatlarında ısrar ediyorlar ki kötü bir sürprizle karşılaşma ihtimali düşük olsun. Televizyon dünyasının marka ismi Acun Ilıcalı’nın bugüne kadar hep yabancı formatlar üzerinden ekranda varolmasının en büyük nedeni de bu olsa gerek.
Bu yüzden televizyonlarda yerli ve özgün içerik bulmanın samanlıkta iğne aramaktan farkı kalmıyor. Bu konuda istisnai durumlar da yok değil. Örneğin, yıllar önce rahmetli Deniz Somer’in yapımcılığında Kanal 6’da yayınlanan Gol Şov, yerli bir yarışma konseptiydi. 16 ülkeye pazarlanan belki de ilk yerli TV projesiydi.
Son günlerde bu alanda sevindirici bir gelişme daha oldu. Kanal D’de yayınlanan moda yarışma programı “Bana Herşey Yakışır” eşine az rastlanır bir başarının altına imza attı. Erdi Yapım’ın ürettiği formatın 12 ülkeye satılacağı ve bu ülkeleri yenilerinin takip edeceği haber veriliyor.
Taklitten uzak, yaratıcılığı önceleyen yerli kafalara ihtiyacımızın olduğu açık. Öncelikle işe ‘bizden iyi fikir çıkmaz’ düşüncesiyle mücadele ederek başlamalı. Zaman, komplekslerimizden kurtulup aynaya bakma zamanı.
Taklit etmenin zeka işi değil, kurnazlık olduğunu anlamak zorundayız.
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
----------Eklendi @ 06:07:02 ---------- Yazıldı @ 06:05:51 ----------
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
----------Eklendi @ 06:44:56 ---------- Yazıldı @ 06:07:02 ----------
Videoları izleyip siz karar verin
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız