Facebook ve toplum ilişkisi...

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
OnePartizan

OnePartizan

Üye
    Konu Sahibi
Facebook ve toplum ilişkisi...
FACEBOOK KURULUŞU, GELİŞİMİ
Facebook 2004 yılında Mark Zuckerberg tarafından, öncelikle Harvard öğrencileri için kurulmuştu. Daha sonra çevredeki diğer okullara sıçramış, sonra eyaletteki okullara sonra da ABD’ de ki tüm okul öğrencileri tarafından kullanılmaya başlanmıştır. İlk önce Üniversite öğrencileri için kurulan Facebook sınırlarını genişleterek lise öğrencileri ve şirket çalışanları tarafından da kullanılmaya başlanmıştır. İki sene sonra ise Facebook yavaş yavaş dünyaya yayılmaya başlamıştır. O tarihten bu güne dek üye sayısı bi’ hayli artmıştır.
İddialara göre Mark Zuckerberg, site kurulmadan önce diğer arkadaşları tarafından dışlanan bir öğrenciydi. Anti-sosyal kişiliğe sahip Zuckerberg bir gece dışarı eğlenmeye çıktığında bir kızla tanışır. Lakin kız buna hiç yüz vermez. Buna sinirlenen Zuckerberg soluğu evinde bilgisayarın başında alır. Öfkesi ile okulun veri tabanına sızar ve kızların resimlerini çalarak onları “en güzel bayan kim” yarışmasına sokar kurduğu yeni sitede. Zuckerberg The Facemash adını verdiği bu site ileriki yıllarda Facebook adını alır.
Bir kızla bile konuşmaktan çekinen, iki lafı bir araya getiremeyen, ömrünün büyük çoğunluğunu bilgisayar başında geçiren bir insanın kaderi böyle değişmiştir. Bir kızdan intikam almak için girdiği bu yol ona parayı ve şöhreti getirmiştir. Günümüzde üye sayısı ile dikkati çeken bir topluluk olmuştur.
Yaygınlığı, ülkemizde 2007 yıllarına başlar. Bireyler, “ilkokul arkadaşlarını bulmak” amacıyla siteye üye olurlar. O tarihten günümüze kadar ki geçen süre zarfında üye sayısı artış göstermiş, şu anki verilere göre ise 31.247.120 kullanıcı ile dünya sıralamasında ilk 5’ e kadar yükselmiştir Türkiye. Avrupa sıralamasında ise en başta yer almaktadır.
FACEBOOK NEDEN POPÜLER OLDU?
Bu sorunun ilk cevabı eski okul arkadaşlarını bulmak amacıdır. Türkiye’ de 2007 yılında yaygınlaştığını söylemiştik. O zamanlar -çok iyi hatırlıyorum- insanlar eski okul arkadaşlarını bulduklarında seviniyorlardı. Birisinin bir hareketi başlatması yeterli yani… Şöyle örnek vereyim: 30 kişilik bir yerdesiniz. Aranızdan hiçbirinin facebook tan haberi yok. Günün birinde bu 30 kişiden birisi Facebook’ un ilkokul arkadaşlarını bile bulduğunu öğrendiğinde ise kıvılcım başlamış demektir. Bu “x” kişisi yanındaki arkadaşına facebook gibi bir sitenin var olduğunu, ilkokul arkadaşlarını dahi bulduğunu söyler. Sonra o arkadaşı da üye olur. Sonra da o 30 kişinin hemen hemen tamamı üye olur. İşte en temel oluşum bu şekilde.
İkinci sebep, ünlülerin facebookta kayıtlı olduğunun duyulması… Farz-ı misal veriyorum: ”Hülya Avşar facebook’ ta imiş, sen de üye olsana” gibi duyumlarla topluluğa yeni üyeler katılmıştır. Kaldı ki az önce ki repliğin gerçekliği de muamma… Bir insan sahte bir Hülya Avşar profili açabilir. O zamanlar(2007 yılları) çoğu insan bunun farkında değildi. Çoğu kişi eklediği kişinin Hülya Avşar olduğunu sanıyordu. Kim bilir belki de gerçek Hülya Avşar idi. Bunu bilemeyiz. Bizim ilgilendiğimiz popülerlik sebepleri…
Öte yandan alt sınıftaki bir insan facebook açıyor. Statü olarak bir üstündekinin facebook hesabını açması onu harekete geçiriyor. Her alt sınıf üst sınıfı kıskanır.
Üçüncü sebep dedikodu faktörü… Dünyadaki hemen hemen çoğu insan dedikoduyu sever. Dünyanın en ilginç şeylerinden biri, yüc
Resimi büyütmek için buraya tıklayın
eltip uluyarak dedikodu yapmaktır. Birinin neden başarılı olduğunu, öbürünün başarısız olduğunu duyduğunuzda ilginizi çekmez mi? Hemen pür kulak kesilirsiniz. “Ali okuldan atılmış”, “Fatma yeni bir erkekle birlikte…” Buna benzer malzeme facebook’ ta fazlasıyla mevcut. İnsanlar da dedikoduyu sevdiği için bu ortamda bulunuyor. Kim ne yapmış, neden yapmış, ne zaman yapmış gibi insanla alakalı durumlar bu sosyal ağda mevcut.
Dördüncü sebep-bana göre en önemli sebepten birisi- beğeni ihtiyacı… “Yirminci yüzyılın en seçkin psikologlarından biri, Viyanalı ünlü Dr. Sigmund Freud yaptığımız her şey iki güdüden kaynaklanır derdi: Cinsel dürtü ve büyük olma tutkusu. Amerika’ nın en büyük filozoflarından biri, Profesör John Dewey, biraz değişik biçimde anlatmıştır bunu. Dr. Dewey, insan doğasındaki en derin dürtü “önemli olma isteği”dir derdi. Hayatta ne istersiniz diye sorulduğunda kimisi ev, araba, para, önem duygusu gibi yanıtlar verir. Bu istekleri siz karşılayabilirsiniz. Ama biri hariç: önem duygusu… Bu çevrenizdeki insanlara bağlıdır. Çevrenizdeki insanların size beğenip beğenmemesi Freud ve Dewey’ in bahsettiği “önemli olma duygusu” değil mi? Doğuştan gelir… İhtiyaç değil şiddetli ihtiyaçtır. Önemli olma isteği insanla hayvan arasında başlıca ayrımlardan biridir. Örnek verecek olursam: bir kentte çiftlik sahibi olan bir adam domuzlar yetiştiriyormuş. Bir zaman çiftlik sergileri ve fuarları açılmış. En iyi domuzlara sahip olan çiftçiye ödül verilecekmiş. Nitekim birincilik ödülünü bu çiftçi kazanmış ve ödülü her tanıdığına gösterirmiş. Bundan çok övünürmüş. Domuzlar ise kazandıkları kurdeleyle hiç ilgilenmez, oysa o çiftçi bu ödülleri herkese gösterirmiş. Önemli olma isteğini tatmin edermiş.
Buradan yola çıktığımızda facebook gibi bir sitenin nasıl başarılı olduğunu, nasıl popüler olduğunu çözmüş bulunuyoruz. Zuckerberg, beğen butonu ile insanların facebooka bağımlı olmalarını sağlamış. Zuckerberg insan doğasının en önemli ihtiyacı olan “önemli olma isteği” ni iyi irdelediğini kavramış bulunuyoruz.
Beşinci sebep ise facebook insanlara ünlü oldukları izlenimini verir. Herkes kendisini o dünyada önemli biriymiş gibi hisseder. Örnek mi istiyorsunuz? Gecenin bir yarısı kızın/erkeğin biri “off uykum gelmiyor ya!” diyor. Ya da durum güncellemesine sadece smiley koyuyor. Şunun gibi “: )” Bize ne ki bundan? Bize ne ki uykunun gelip gelmediğinden… Ama o iletiyi yazan kişi bunu göremiyor. Kendini ünlü sanıyor. Ya da değişik değişik yerlerde çektirilip facebooka koyulan fotoğraflar… Nişanladığın gün, evlendiğin gün hemen facebooka koyar insanlar. Anlamanızı istiyorum. Böyle bir eylemi yapan kişi çevreye bir şeyleri gösterme derdinde… Kendini ünlüymüş gibi hissediyor. Her insan kendi statüsünden üstün olanları taklit ettiği için de facebookun popülerliği artmıştır.
Altıncı sebep ise kız/erkek tavlama mevzusudur. Bu amaçla siteye kayıt olan milyonlarca üye var.

İnsanlar değişik değişik gruplara üye olurlar, yorum yaparlar, profillerinde kendilerine ait olmayan düşünceler, alıntılar paylaşırlar. Amaç çevreye iyi görünmek, kültürlü görünmek, bayanların/erkeklerin dikkatini çekmek… Ki bu sayede karşı cinsi etkilemeye çalışan kullanıcı büyük olasılıkla hedefe ulaşır ama sonradan ayrılık mevsimi başlar. Çünkü profildeki kişiyle gerçek kişi(yani aynı kişi) farklı özelliklere sahiptir.

Tüm bu sebepleri ortak bir sebep altında toplarsak karşımıza sürü psikolojisi kavramı çıkacaktır. Delinin biri kuyuya taş atmış misali gibi insanlar cinslerinden etkilenir ve kayıt olurlar “feys” denilen yere. Şöyle bir hikaye var: Sürüsüne hakim olan bir çoban varmış. Çoban öndeki koyunun birine çelme takmış. Lakin koyun dört ayaklı olduğu için doğal olarak düşmemiş, zıplamış. Arkadaki koyunlar ise orada bir şey olmamasına rağmen oradan zıplayarak geçmişler. Hikâyeden de anlaşılacağı gibi biri ne yaparsa öbürü de yapıyor. Koyun uçuruma da gitse öbürküler de gider. Çok anlamlı ve çok komik bir video ile bu başlığı kapatayım.

FACEBOOKUN YARARLARI VE ZARARLARI
Facebookun zararı olmakla birlikte yararları da var. Ama zararları çok daha fazla… Bilinçli kullanan meyvesini alır.
Yararları
*Ödeviniz varsa facebooktaki tecrübeli insanlardan yardım alabilirsiniz. Üniversitede iken proje ödevimi facebooktan bulduğum bir kişi sayesinde yapmıştım.
*Mesleğinizle ilgili şirket sahiplerine facebook sayesinde ulaşabilirsiniz.
*Tanıtım yapmak istediğiniz bir videoyu, reklamı tanıtabilirsiniz.
*Kayıp ilanları, kan bağışı gibi yardımla ilgili şeyleri facebooktan paylaşabilirsiniz.
*Kendisinden şüphelendiğiniz bir insanın özelliklerini, nasıl bir insan olduğunu bu medyadan öğrenebilirsiniz. Şayet bilgilerini doğru girmek şartıyla…
*Genelkurmay başkanlığı facebook sayesinde çok sayıda asker kaçağını bulduğunu bildirmiştir. Aynı şekilde emniyet müdürlükleri de çok sayıda suçluyu yakalamıştır.
Diğer maddeler eşdeğer olduğu için burada kesiyorum. Sıra geldi zararlarına…
Zararları
*facebook kurallarınızı değiştirir. Sokakta yürüyen bir kızı durdurup ondan fotoğraf isteyin. Size, tepkisi olumsuz olacaktır. Belki kafaya çantayı yiyeceksiniz. Ama gel gelelim bu ablamız facebooka fotoğraf koyuyor. Siz onu tanımasanız bile fotoğraflarını alabiliyorsunuz. Siz o kişiyi tanısanız bile durum değişmeyecektir. Siz, tanıdığınız o bayandan fotoğraf istediğinizde size şüpheyle bakacaktır. O kızın fotoğraflarına girip, bilgisayara kaydetmek çok mu zor? Haa! Facebooktan alınca iş değişiyor masum bir şeye bürünüyor değil mi? Çok net bir paradokstur(çelişki) bu.
*Facebook normlarınızı yıkar. Geçmişte yonja diye bir site vardı. Oradaki profillere kişisel fotoğraflarını koyan çok az insan vardı. Çünkü insanlar bu tür şeylere olumsuz bakıyorlardı. Fotoğraf koyanlar ise yüzü belli olmayan, 50 m uzaktan çekilmiş fotoğraf koyarlardı. Bu duruma “ayıp” gözüyle bakılırdı. Ama iş facebooka gelince değişti. Yukarıdaki sürü psikolojisi bunun sebebi… Başkası yaptı diye sen de yapıyorsun.
*En önemli zararlardan birisi her türlü kimlik bilgilerini paylaşmaktır. Dini inancını, sevdiklerini, hobilerini, ailesini, yaşadıklarını kısacası HER ŞEYİNİ paylaşan bireyler var. Hatta ve hatta telefon numarası ve TC kimlik numarasını bile paylaşanlar var ne yazık ki… Eğer gizli bilgilerinizi paylaşmak istiyorsanız sözüm olmaz. Ama durumun farkında değilseniz? Hatırlarsanız 2006 yılında dünyanın en zengini, Microsoft’ un sahibi Bill Gates Türkiye’ ye gelmiştir. Uyanık habercinin biri ona çok kritik bir soru sorar: “siz Microsoft olarak CIA’ ye bilgi veriyor musunuz?” Bu soru sonrasında herkes pür dikkat kesilmiş, mükemmel bir sessizlik olmuştur. Herkes cevabı bekliyordu. Bill Gates o ara sustu ve sadece güldü. Evet, sadece güldü. Sorunun cevabını siz de aldınız umarım. Kısacası her 100 bilgisayarın 80 inde Windows işletim sistemi yüklü. CIA gibi istihbarat ajansı, bu sizin kişisel bilgilerinizin TAMAMINI tarayabiliyor. Facebookun masum olduğunu düşünmeyin. CIA’ ye çalıştığı söyleniyor. Amerika’dan ordusu geçen aylarda, askerlere bir bildiri yayınladı: “Facebooka üye olmayın, bilgilerinizi paylaşmayın; teröristlerin hedefi olmayın.”
Şimdi çoğu okuyucu kafasından şunu geçirebilir. “beni tanımıyorlar çünkü ben sahte profil açtım.” Yanılıyorsunuz. Siz internete girdiğiniz zaman size bir statik IP(Internet Protocol Adress) adresi, veri alışverişi amacıyla verilir. Bu ip adresiyle internete nereden girdiğiniz kısacası yeriniz, adresiniz tespit edilir. E dolayısıyla da kim olduğunuz bilinir.
Bir de şu var. Siz hesabınızı silseniz bile verileriniz veri tabanlarında çoktan kayıt altında tutuldu bile… Hesabı sildiğiniz de sadece facebooktan çıkmış oluyorsunuz. Ama olsun. Zararın neresinden dönülürse kardır.
*Facebook zamanımızın büyük bir çoğunluğunu ele geçirir. “Feyse iki dakika bakayım, bildirim/mesaj gelmiş mi” diyen birisi saatlerce facebookta kalmıştır. Facebookun bağımlılık yaptığını buradan anlamaktayız. Chicago Üniversitesi'nden Wilhelm Hofmann'ın Almanya'nın Wurtzburg kentinde telefonlarla yaptığı araştırma ile 18 ila 85 yaşları arasındaki deneklerin sosyal medyaya karşı iradelerinin ölçülmesi, ilginç sonuçları ortaya koydu. 14 saatlik normal bir gün boyunca 7 kez telefonları ile facebooka bakmak akıllarına gelen denekler, birçok farklı olay neticesinde sosyal medyaya erişme isteği duyulduğunu ortaya koydu. Gün sonunda ise Facebook'a bakmamak için kendilerini tutamayan kullanıcılar, sigara ve alkol karşısında daha güçlü bir irade ortaya koyabildiler. Guardian'a açıklamalarda bulunan Hofmann "Sosyal medyaya erişme isteği, daha yüksek erişilebilirlik oranıyla ve ucuzluğu ile karşı koyması daha zor bağımlılıklardan birisi haline geliyor. Sigara ve alkol ise hem daha pahalı olduğundan hem de ortam şartlarına bağlı olduğundan bağımlılık konusunda sosyal medyanın gerisinde kalıyor." ifadelerini kullandı.
Eskiden insanlar saatlerce bilgisayar başında durmazdı. Ama şimdi facebook gibi bir siteye giriş yapıldığında zaman kaybı başlıyor. Kim ne yapmış, hangi fotoları çekmiş, kiminle ilişki içinde diye merak eden birey bakıyor ki çok zamanı kayıp gitmiş. Ömür bitmiş ömür! Diğer yandan tavla, okey, poker, farmville gibi oyunlar en çok zaman kaybına sebep olan nedenlerden bazıları. Yakınımdan birisini gözlemledim. Facebooka girdi ve saatlerce durdu. Fotoğraflara baktı, yazıları okudu, video izledi. Eskiden internetle alakası yoktu. İnternette harcadığı saatleri yararlı işlerde kullanırdı.
çıkmak da herkesin yapacağı, cesaret edebileceği bir şey değil. Bireyler, hesaplarını sildirdiklerinde/dondurduklarında geri dönüyorlar. Bunu eksiklikmiş gibi algılıyorlar. Yukarıda dedim ya kalabalık(sürü) nerede biz orada hesabı… Siz hesabınızı dondurduğunuz an facebook şöyle diyor: “ayşe/ali seni özleyecek” Basit gibi görünen bu ileti çok mesajı barındırıyor. Kullanıcı geri dönüyor. Beğenilme ihtiyacını karşılamak için. Facebook olmasaydı neler olurdu? Cevabı
İş dünyasını etkilen bir durum oldu bu. Peninsula isimli bir şirketin yaptığı araştırmanın sonuçları ise hayli şaşırtıcı. Araştırmada İngiltereli çalışanların `ta geçirdikleri zaman dolayısıyla ayda 233 milyon saatlik bir işgücü kaybı yaşandığı ortaya çıkarılmış. Avustralya`da ise facebook nedeniyle yıllık dört milyar dolar civarında zarar ediliyor. Bu nedenle Avustralya`da 3500 şirkette facebook engellendi ve bu şirketlerin sayısı giderek artıyor

*Diğer bir zarar ise insanların farklı görüntüsü… Entel/ kuntel paylaşım yapanlar, sevmediği, izlemediği filmleri listesine koyanlar, okumadığı kitapları okudu diye gösterenler, anlamını bile bilmediği bir alıntıyı paylaşanlar diye uzar gider. Arkadaş sayısının fazlasıyla övünen tipler ise tamamıyla ezik duygulara sahip insanlardır. Sosyal hayatta arkadaşı olmayan tipler burada bunu yapma ihtiyacı görüyor. Dünyanın en önemli üç psikoloğundan biri sayılan bireysel psikolojinin kurucusu Alfred Adler’ in dediği gibi, ”bazı eksik duygular sonrasında, değişik dışa vurumlar(arkadaş sayısı gibi) gerçekleştirebiliriz.” Bu kişilik bozukluğudur. Ajan gibi takılmıyor muyuz? Arkadaşımızın profiline girip neleri paylaştığını, ne tür fikirde olduğunu incelemiyor muyuz? Durumunu kimler beğenmiş, kimler yorum yapmış bakmıyor muyuz? Dolayısı ile bu bile insanı deli yapar.
*Fotoğraflarını paylaşan çoğu bayanların/erkeklerin fotoğrafları adult sitelerde kullanılmaktadır. Farkında olamayabilirsiniz ama ya kullanıldıysa? Diğer yandan arkadaşlarınıza ne ölçüde güveniyorsunuz? Ya fotoğraflarınız, sizin hiç ama hiç tahmin edemeyeceğiniz bicimde bir şekilde birileri için kullanılıyorsa? Spesifik konuşmak zor, çok çeşitli sebepler olabilir. Siz düşünün.Üstüne üstlük evliyseniz ve eşiniz fotoğraflarınızın başkası tarafından kötü amaçlarla kullanıldığını öğrense o kişiyi vurmaz mı ya da dövmez mi? Hanımıyla arası bozulmaz mı? Bunlar basit şey gibi duruyor ama kimse farkında değil. Söylediklerimin hayal ürünü olduğunu söyleyebilirsiniz. İnternete girip facebooktaki bu tür olaylar sebebiyle işlenen cinayetleri hiç duymadınız mı? O yüzden özel fotoğraflarınızı paylaşmamanızı, hatta bana kalırsa hiç fotoğraf paylaşmamak en sağlıklısıdır.
Otobüste seyahat etmekteyim. Bayanın birisi arka koltuktan şöyle diyor: “fotoları feyse koyarız, bakarsın”. Dikkat et de feys sana koymasın! Her türlü şeyi paylaşma ihtiyacı neden duyuyoruz? Deprem olduğunu haber sitelerinden değil de ilk olarak facebooktan öğreniyorum. Meteoroloji haberlerini yine feys den öğreniyorum. Yurdun neresinde kar/yağmur var. Kim hangi meyhanede, hangi AVM de facebooktan öğreniyorum “Annem öldü : (“ diye yazanlardan tut, her türlü olayını paylaşma ihtiyacını yazanların artık silkelenmesi lazım. Affedersiniz ama gerdek gecesinin fotoğraflarını paylaşan bile çıkar yakında.
* Sosyalleşme sorununu doğurur. Bireyler arasında iletişimi öldürür. Dr. Aric Sigman, aslında Facebook gibi sitelerin insanların sosyal yaşamının zenginleştirilmesi ve insanların birbirlerine yaklaştırılması amacıyla yola çıktığını belirterek, “Ancak bu sitelerde sosyalleşmeye alışan insanların gerçek sosyal ilişkilerinden ve yüz yüze iletişimden uzak kalmaları çeşitli biyolojik etkiler yaratabilir” ifadesini kullandı! Yapılan araştırmalar, facebookun öğrencilere zarar verdiğini iddia ediyor. Şu sıralarda yaşları 8’ e kadar inen küçük çocuklarımızı görüyoruz. Bu bence yanlış bir şey... Onların bazı fotoğraflarına kendinden büyükleri örnek aldıklarını, verdikleri değişik pozlardan anlayabiliyoruz. Yazdıkları yorumlar da yine aynı şekilde özenti içeriyor. Çocukluk çağında tembelliğe, asosyalliğe alışıyorlar. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre derslerinde başarısız olan öğrencilerin çoğu facebookta çok zaman harcayan kullanıcılar arasına giriyor.
Öte yandan facebookta sık zaman geçiren kişiler, diğer arkadaşlarının kendilerinden çok daha iyi bir hayata sahip olduğunu düşünerek mutsuz oluyor. Ne kadar çok vakit harcarsanız o kadar mutsuzsunuz demektir. Başkalarının mutlu fotoğraflarını gören bir kişi direkt olarak mutsuz oluyor, aynı şekilde başkasının kendisinden daha bir yüksek statüde olduğunu görüyor, başkasının kız/erkek arkadaş edindiğini gören direkt olarak melankolik havasına bürünüyor. Sitede vakit harcamayıp normal hayatta vakit harcayan bireyler daha mutlu oluyor.
Hazin bir örnek vermek istiyorum. Aynı kişiye sevgili olan iki erkek arkadaş intihar etmişlerdir. İntihar etmeden önce ise profil fotoğraflarına "öldü" yazılı bir resim koymuşlardır. Buna benzer çok hikaye mevcut. İntihar etmeden önce veda içerikli yazı yazan yüzlerce üye var. Kişilik bozukluğu çeken bu bireyler ölmeden önce bile BEĞENİ ihtiyacını gidermeye çalışmışlardır.
Hazin bir örnek vermek istiyorum. Aynı kişiye sevgili olan iki erkek arkadaş intihar etmişlerdir. İntihar etmeden önce ise profil fotoğraflarına “öldü” yazılı bir resim koymuşlardır. Buna benzer çok hikaye mevcut. İntihar etmeden önce veda içerikli yazı yazan yüzlerce üye var. Kişilik bozukluğu çeken bu bireyler ölmeden önce bile BEĞENİ ihtiyacını gidermeye çalışmışlardır.
*Facebookta paylaştığınız yazılara da dikkat etmelisiniz. Yazdığınız en ufak hakaret bile sizi mahkeme kapılarında süründürebilir. Bir patron çalışanını facebook üzerinden takip etmiş ve onu işten kovmuştur. Facebooku hackleyen Glenn Mangham isimli hacker 8 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Davanın Facebook şirketine 200.000 dolar civarı bir masrafa neden olması ve FBI için "pahalı" olarak adlandırılan bir soruşturmayı içermesi de kararın çıkmasında etkili olmuştur.
Son olarak zaman tüneli(timeline) denilen bir şey çıkardı facebook. Bunla ilgili yayınladığı video ise size şu mesajı veriyor. “sen bu facebooku kullanıyorsun, yaşlanınca da kullanacaksın, hatta senin çocuğun da kullanacak” Yani işin özü senin hayatının bir parçası olacak. Buyurun Video



Yazımı facebook ve hayatımızdaki yeri kavramını en iyi anlatan video ile bitirmek istiyorum.
[/video]
Sağlıcakla kalın.



Not: yazıdaki "araştırmalarla" ilgili kısımlar haber sitelerinden alıntıdır.


 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt