Bir büyük aşkın öyküsü

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
safakk34

safakk34

Üye
    Konu Sahibi
Bir büyük aşkın öyküsü
>Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta
>okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir
>kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı
>duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç...
>Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama
>sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte
>oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o
>duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini
>görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür
>ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf
>ettiler bir süre sonra... Okullarını bitirince hemen evlendiler.
>Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar
>ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi
>umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir
>doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman
>aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para
>kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale
>getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki...
>Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü,
>büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi
>sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, “bütün mutlulukların bizim
>olmasını beklemek,bencillik olur” diyerek devam ettiler hayatlarına.
>Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... “Senin için ölürüm” derdi
>kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma “Hayır, ben senin için ölürüm”
>diye yanıt verirdi hep... Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir
>not görürdü kadın, “Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....”
>Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, “Mutfaktaki
>masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın okuya okuya koşturan
>kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği
>çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı...
>Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
>
>Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa
>olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama
>kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar
>verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul
>etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel
>projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir
>gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde
>“satılık” levhası asılı olan. “Ne dersin, bu evi alalım mı?” dedi
>adama. “Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda
>çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet
>edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...” “Sen istersin de ben hiç
>hayır diyebilirmiyim?” diye yanıt verdi adam. “Amerika’daki tıp
>kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun,
>burası bizimdir artık....” Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını
>bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika’ya giderken. Her
>gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar
>havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık
>olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan
>kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve
>çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevapaldı:
>“Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...”
>Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da
>çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini
>söylemesi için yalvardı adama, “Senin için ölürüm, biliyorsun, ne
>olur anlat” diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam,
>duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya
>çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha
>fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve
>bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, “Artık
>dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım” diye sözünü kesti arkadaşı.
>“O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir
>kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar
>arabaya geziyorlar “Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları”
>diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla
>suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir
>köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu
>anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk
>doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl
>sarıldığını gördü adamın... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen
>bağırıp, bazen ağlayarak, bazen onasımsıkı sarılıp bazen de
>yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla
>duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde
>farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp
>gitti evden. Kapıdan çıkarken, “son bir kez kucaklamak
>isterim seni” diyecek oldu ama kadın, “defol” dedi nefretle...
>İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son
>bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya
>çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerleştiğini
>öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince,
>ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir
>duygu olan nefretin alması için dua ediyordu. Aradan bir yıl
>geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine
>çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyleuyandı.
>Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. “Sen, buraya ne yüzle
>geliyorsun” diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. “Lütfen, içeri
>girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.” dedi genç kadın.
>Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: “Hiçbir
>şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce
>öldü. Geçen yıl Amerika’daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve
>yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını.
>
>Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek
>isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden
>sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi.
>Birlikte Amerika’ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk
>karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi
>görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış,
>bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi
>istedi...” Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu
>kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu
>açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt
>duruyordu kutuda. İlk kağıtta, “Lütfen bütün notları sırayla oku bir
>tanem” diyordu... Sırayla okudu; “Seni çok sevdim”, “Seni
>sevmekten hiç vazgeçmedim”, “Senin için ölürüm derdin hep,doğru
>söylediğini bilirdim.” “Fakat benim için ölmeni istemedim” “Şimdi
>bana söz vermeni istiyorum.” “Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?”
>son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın...
>Ve son kagitta sunlar yazılıydı:
>
>“Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman
>terasta
>martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....”
 


jöly

Üye
ağlattın beni...:agla:agla
 
CEREN

CEREN

Üye
çok acıklı ya gercekten içim acıdı tüylerim ürperdi okuyana kadar
güzel aşklar böyle bitmemeli:(
 

Solamente

Üye
ben bunu biliyodum ama tekrar tekrar okumaktan hiç sıkılmam süper bi aşk yaa
ne diyim Allah bizede nasib eder inş.. :(
 
canmir

canmir

Üye
gercekten etilendim acikcai boyle bir ask yasamak isterdim ellerine saglik dostum
 
qirL1903

qirL1903

Üye
baya da uzunmus :)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt