Doğuş Pertez
Admin
Ağıt Nedir - Ağıtların Özellikleri - Ağıt Örnekleri
Ağıt Nedir ,
Ağıt Ne demektir anlamı,
Ağıtların Özellikleri ,
Ağıt Örnekleri
Ağıt, genellikle bir ölümün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türküsüdür Doğal afetler, ölüm, hastalık gibi çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden ezgili sözlerdir Ağıt söylemeye ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedirAğıtın İslamiyet Öncesi edebiyattaki adı sagu, divan edebiyatındaki adı ise mersiyedir
Tarihin herhangi bir döneminde yaşanmış olaylar hem iyi, hem de kötü yönleriyle bu olayları yaşayan toplumun veya milletin kültür ürünleri içinde yansıtılır Mitik dönemde insanoğlunun dünyayı ve evreni kavramaya çalışması ve bu çerçevede oluşturulan düşünce ve olaylar mitik anlatmalarda yer bulmuş, epik dönem adını verdiğimiz dönemde yaşanmış olaylar bir kahraman etrafında bütün bir milletin başarısını ve ideallerini gösterecek şekilde aktarılmıştır Roman dönemine gelindiğinde ise, daha bireysel olaylar etrafında yoğunlaşma olduğu ve bu çerçevede iki kişi arasında yaşanan duygusal ilişkiler konu edilmiştir Gerek epik ve gerekse roman döneminden itibaren toplumların üzüntü, gam ve kederlerini dile getirdikleri daha kısa halk yaratmaları da vardır Bunlarda hem tarihte yaşanmış olaylar yer alırken hem de bireysel üzüntü ve sıkıntılar da dile getirilmiştir
İnsanlar, başta ölüm olmak üzere çeşitli sebeplerle sevdiklerinden ayrılmak durumunda kalırlar Kişilerin hastalanması, kızın gelin olması, delikanlının askere gitmesi, vatan toprağının kaybedilmesi, sevgilinin gidip de geri dönmemesi, sel baskını, zelzele, yangın, salgın hastalık gibi büyük felaketlerin meydana gelmesi, sevilen hayvanların kaybı ve ölümü üzerine söylenen ezgili şiirler ağıt türünden eserlerdir Bütün bunlardan hareketle ağıt; İnsanoğlunun ölüm karşısında veya canlı - cansız bir varlığını kaybetme, korku, telaş ve heyecan anındaki üzüntülerini, feryatlarını, talihsizliklerini, düzenli - düzensiz söz ve ezgilerle ifade eden türküler olarak tarif edilmiştir (Elçin 1990: 1)
Başka bir ifadeyle ağıtları şöyle tanımlamak mümkündür: Yüreğin titreyişi sonucu söylenilen ve milli şiirlerimizin en dokunaklısı olarak adlandırdığımız ağıtlar, ölenin ardından dökülen gözyaşları ve çekilen gönül ıstırabının acı dolu terennümleridir(Yaldızkaya 1992:11)
Türk kültüründe oldukça köklü bir maziye sahip olan ağıt ve ağıt söyleme veya ağıtçılık geleneği, çeşitli Türk boyları tarafından günümüze kadar yaşatılan ortak en eski geleneklerden birisidir Türklerde ağıt geleneği çok eskidir Anadolunun hemen her yerinde söylenir Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir Türkçede 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir Gösteri bölümüyle tiyatro, söyleniş biçimiyle şiirseldir Ağıtlar türkü ve destanla yakın ilişki içindedir Erkeklerin söylediği ağıtlar varsa da ağıtları daha çok kadınlar söyler
Orhun Âbidelerinde Sıgıt ve Sıgıtçı olarak gördüğümüz ağıt ve ağıt söyleme geleneği, Türk boylarındaki dil ve gelenek farklılaşması ile geniş bir coğrafyaya dağılma sebebiyle çeşitli kelimelerle adlandırılmıştır Bazı Türk boylarında, bugün, ağıt ve ağıt söyleme geleneğiyle ilgili şu kelimelere rastlamaktayız
Çin Halk Cumhuruyeti ne bağlı Doğu Türkistan da yaşayan Uygurlar ağıt türü şiirlere Mersiye koşukları, Kuzey Kafkasya da yaşayan Kıpçak lehçesiyle konuşan Karaçay - Malkar Türkleri; Küv, Kerkük Türkleri; Sazlamağ, Kırım Tatarları; Taqmaq adını vermektedirler
Ağıt kelimesinin Almancada karşılığı totenlage, Fransızcada élégie, Rusçada plaç, priçitaniya, İngilizcede lament kelimeleridir
Geçmişi anlamak için tarihi bilmek yeterli olmayabilir Bunun yanı sıra halk yaratmalarını anlamak ve halkın yarattığı bu değerlerden faydalanarak doğrulara varmak, geçmişimizi daha iyi değerlendirmemizi sağlar Tarihçiler, tarihi olayları bulabildikleri belgelerle yorumlayarak yazar, ancak, o tarihi olayları bir de halkın gözüyle görmek, bizim konuya daha farklı bir açıdan bakmamızı sağlar Çünkü, her olayda, özellikle de savaşlarda sevinci de acıyı da yaşayan halktır Tabii olarak, bunun yansımaları da halk yaratmalarında görülecektir
Halkın duyduğu üzüntü, keder ve sıkıntıları en iyi şekilde yansıtan halk yaratmaları içinde belki de en önemlisi ağıtlardır Çünkü, yaşanan olaylar tüm gerçekliğiyle ağıtlarda gözler önüne serilir.
Ağıt Örnekleri
Türkiye Türklerini en fazla etkileyen ve hemen her aileden bir veya birkaç bireyin kaybedildiği önemli tarihi olaylardan biri de Türk Kurtuluş Savaşıdır Bu savaşta kaybedilen yüz binlerce Türk evladı için pek çok ağıt yakılmıştır Bu durumu, Kurtuluş Savaşında şehit olan Bayattan Ali Osmana bacısı Şerife Aydının yaktığı ağıtta açıkça görmekteyiz.
Şafak söktü tan yerleri atıyor,
Tren gelmiş acı acı ötüyor,
Kardeşim şehit olmuş yerde yatıyor,
Ak elleri kızıl kana batıyor
Ağıdın devam eden aşağıdaki mısraları, kardeşinin şehit olmasıyla kendisinin kimsesiz ve yalnız kaldığını düşünen ağıtçı kadının sözleri feleğe sitem ile doludur
İlkbaharda her çiçekler bezeri,
Sonbaharda döker yaprak gazeli,
Kardeşim şehit olmuş nerde mezarı?
Felek beni taşa çaldı neyleyim
Felek sille vurdu ben oldum sersem,
İyi olmaz dediler her kime sorsam,
Varsamda hekime muayene olsam,
İyi olmadık derdi hekim neylesin
Ben gurbeti geze geze yoruldum,
Evvel altın idi şimdi pul oldum,
Değer bilmez kötülere kul oldum,
Felek beni taşa çaldı neyleyim
Kanatlarım yoktur çırpınıp uçmaya,
Dizlerim tutmuyor karlı dağlar aşmaya,
Ellerim ermedi helallaşmaya,
Felek beni taşa çaldı neyleyim ( Yaldızkaya1992: 36)
Çanakkale Savaşında; birçok eli kalem tutan, okur-yazar Türk genci şehit olmuş, niceleri sakat kalmıştır Ağabeyi Çanakkale Savaşında şehit olan bir kız tarafından yakılan aşağıdaki ağıt bunu ne güzel ifâde etmektedir:
Çanakkale derler yeşil gavaklı,
Mollaların mürekkebi boyaklı,
Neçe gulların var ağaç ayaklı,
Ağaç ayağınan gelsen nolurdu
Çanakkale derler yeşil söğütlü,
Neçe molla getti eli divitli,
Bi mektup atayım üstü tahütlü,
Mektubum ordunu bulur mola
Ağılıdır Çanakkale goyağı,
Babamoğlu dizlerimin dayağı,
İrengide bana benzer bayağı,
Gurbanlar olurum babamoğluna
Edem gözelidi gıyıdan getmiş,
Sürek öküz gibi boynunu bükmüş,
Şu gevur dinsizi denklemiş atmış,
Acep babamoğlun yudular mola
Yumadan gabire godular mola (Yaldızkaya 1992: 39)
bir başka Çanakkale ağıdı da, Suvermez köyünden Devecioğulları sülâlesinden, Macar Lâkaplı Salihin Çanakkalede şehit olmasıyla, annesi tarafından yakılan ağıttır Ağıtta, yoğunlukla şehidin geride bıraktığı eşi ve çocuğunun ne olacağı endişesi vurgulanmaktadır:
Hucûm demiş Alamanın zabiti,
Yavrumun kefeni asker kabutu,
Salına girmeye yoktur tabutu,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola
Topun dumanı da ağmış havaya,
Gözlerim yavrumu dönmez sılaya,
Goltuğuna girmiş çifte sıhhıya,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola
Çanakkale nerde, Suvermez nerde?
Her ana dayanmaz bu zalim derde,
Ahmedin babasız eğlenmez evde,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola
Derinimiş Çanakkale deresi,
Goygunumuş şehidimin yarası,
Acıya dayanamaz garip garısı,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola
Senin yavrum beşik ile belede,
Yâdigarın galdı yavrum geride,
Bir gelin eğlenmez ıssız bir evde,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola
Bir günüm doğarda bir günüm batmaz,
Şu ıssız evlerde bir gelin yatmaz,
Oğlumun yerini kimseler tutmaz,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola (Yaldızkaya 1992: 37)
Öyle ağıtlarımız var ki; Edirnede, Yemende, Kudüste kalanları anlatır Yedi kardeşinden bazılarının şehit düşmesiyle yüreği yanan Ahmet Çavuş (Urfalı)un yaktığı ağıt, işte böyle bir ağıttır:
Yedi gardaşıdık gazada ünlü,
Hep gara bıyıklı yüzleri benli,
Zeybek şalvarlı da hep çuha donlu,
Ben bu derdin hangisine yanayım,
Zencirler zapdetmez benim gönlümü
Halil yoğun güder içi guzulu
Ali haba geyer golu sızılı,
Gadirin çocuklar gara yazılı
Ben bu derdin hangisine yanayım,
Zencirler zapdetmez benim gönlümü
Ali ağam Edirnede oldu şehit,
Garabıyık Yemende ünlendi yiğit,
İbik Ağam Kudüste kaldı bi büyük,
Ben bu derdin hangisine yanayım,
Zencirler zapdetmez benim gönlümü
Âşık olsam ağır ağır söylesem,
El kaldırsam şu gönlümü eğlesem,
Şu gönlümü gıl ipinen bağlasam,
Ben bu derdin hangisine yanayım,
Zencirler zapdetmez benim gönlüm (Yaldızkaya 1992: 41)
Birleşmiş Milletler Kararıyla; 1950 Yılında, Güney Koreye yardım amacıyla, General Tahsin Yazıcı komutasında 5000 kişilik Türk Tugayı da Koreye gönderilmiştirKoreye ulaşan Türk askeri kendini çatışmanın içinde buldu Mançurya sınırına yakın bir yer olan Kunuride, süngü muharebesi ile, bölgenin yabancısı olmasına rağmen efsâneler yarattı Şehitler verildi, yaralananlar oldu Üç yıl süren Kore Savaşı sonunda evlerine dönemeyenlere ağıtlar yakılmıştır
Anadolunun birçok yöresinden olduğu gibi, Emirdağdan da Koreye gidip de dönemeyenlerden birisi de Balişoğlu Eyüp Candır Eyüp Canın şehit olması üzerine bir yakını aşağıdaki ağıdı yakar Ağıtta, Türk askerinin Koreye gitmesini anlâmsız bulan Anadolu kadını, bunu Kore senin vatanın mı, yurdun mu? şeklinde ifâde ederken, Ona Kırk belikli gelin almaya ve Yerine kardeşi Abdili göndermeye râzı olacağını belirtir
İzmirden mi kalktı Koreye gemi,
Gemi gurban olam getir Eyübü,
Çok ağlattın anan ile Balişi,
Kore senin vatanın mı, yurdun mu?
Gayıbıdın oğlum şehit oldun mu?
Şubeye vardım da künyen okundu,
Emirdağı başımıza yıkıldı,
Dostumuz ağladı, düşman bakındı,
Dön gel oğlum dön gel kurban oluyum,
Sana kırk belikli gelin alıyım
Köprüden ağrında gel bir görüyüm,
Görüyüm de gadın oğlum ölüyüm,
Apdili yerine vesek veriyim,
Bir günüm doğar da bir günüm batar
Kore dağlarında aslanım yatar
Kardeşinin şehit olması üzerine bacısı Zehrada uzunca bir ağıt yakar Ancak, ağıdın aşağıdaki mısraları hâfızada kalmıştır Ağıtta; günlerce süren Kore yolculuğu çığra yola yani bir kişinin ancak geçebileceği ve kısa mesafelerde kullanılan yola benzetilirken, Kore evlerinin ufaklığı ve insanının küçük boylu oluşu Anadolu kadınının ağzından şöyle dile getirilir
Koreye gidiyor bir uzun çığra,
Allahın aşkına Eyübe uğra,
Eyüp bize biz Eyübe doymadık,
Gelin alıp çeyizini dökemedik,
Ufacıktır şu Korenin evleri,
Benim gardaşımdır küçük beyleri (Yaldızkaya1996: 6)
Millî Kahraman Gâzi Mustafa Kemâl Atatürkün mezarının İstanbul- Dolmabahçe sarayından Ankaraya nakledilmesi sırasında, Emirdağ yöresinin ünlü ağıtçı kadını Döne Öksüz (Halidenin Döne) tarafından aşağıdaki ağıt yakılmıştır Okuma - yazması olmayan ama ehl-i dil olan Anadolu kadını yaktığı ağıtta; Anan kızı olsaydı yanarıdı derdine mısrasında Atatürkün kız kardeşinin hayatta olmayışını, Ne bir kızı kalmış ne de bir oğlu mısrasında ise ulu önderin çocuksuz oluşunu etkileyici bir şekilde ortaya koymaktadır
Sana diyom sana Mustafa Kemâl,
Riyakâr kulların yalandan yanar,
Bu dünyada senin başına döner,
Saraya gel Gâzi baba saraya,
Sen düşürdün bir soğukluk araya
Işık dünya başımıza dar geldi,
Gâzi baba hepisinden zor geldi,
1947 Yılında, Emirdağın Başkonak (Kolanşam) köyünün Arzılı mahallesine bir askerî uçak düşer Hava Kuvvetleri tarihine geçen bu olayda iki pilot subay şehit olur Şehit olan pilot subaylara, yörenin ünlü ağıtçı kadını Topakkız (Gülsüm Köse) uzun bir ağıt yakar Konar-göçer Türkmen kültüründen motifler de taşıyan bu ağıdın derleyebildiğimiz mısralarında, ağıtçı kadının yol (y)ıramış varamış köyüne mısrasında söz ettiği köy Hava üssü, Haber verin âşiretinin beyine mısrasında kastedilen âşiret beyi ise Filo komutanı, Paşadır
Duman durmuş Arzılının dağına,
Yol (y)ıramış varamamış köyüne,
Haber verin âşiretinin beyine,
Gurbanlar olurum yaralı beyim,
Arzılı buraya aralı beyim
Yeni çıkmış subayın da birisi,
Telde galmış saçların derisi,
Duydumola anasıynan garısı,
Gurbanlar olurum yaralı beyim,
Tayyare buraya aralı beyim (Yaldızkaya 1992: 88)
Sonuç olarak; ağıtlar kişilerin özgeçmişleri olduğu gibi, bir bakıma toplumların da özgeçmişidir Zira, bir milletin tarihi serüvenini ağıtlardan izleyebiliriz Cephede, düşmana karşı verdikleri mücadelede çektikleri sıkıntıları, şehit ya da gâzi oluşlarını, cephe gerisindeki açlığı, kıtlığı, hastalığı ve içindeki ihaneti; bunlara karşı verilen mücadeleyi ağıtlarımızda görürüz Şehit düşen ve gâzi olanların isimlerini belki tarih kitaplarında göremeyiz Ama bunların analarının, bacılarının, yavukluları ve bu milletin hislerine tercüman olan âşıklarının söylemiş olduğu ağıtlarda isim isim bulabilirizSözlerimi şâir Bedri Rahmi Eyüboğlunun dizeleriyle bitirmek istiyorum
Kitaplarda değil türkülerde ara Yemeni,
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni
Ağıt Ne demektir anlamı,
Ağıtların Özellikleri ,
Ağıt Örnekleri
Ağıt, genellikle bir ölümün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türküsüdür Doğal afetler, ölüm, hastalık gibi çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan gibi duyguları ifade eden ezgili sözlerdir Ağıt söylemeye ağıt yakma, ağıt söyleyenlere ise ağıtçı denilmektedirAğıtın İslamiyet Öncesi edebiyattaki adı sagu, divan edebiyatındaki adı ise mersiyedir
Tarihin herhangi bir döneminde yaşanmış olaylar hem iyi, hem de kötü yönleriyle bu olayları yaşayan toplumun veya milletin kültür ürünleri içinde yansıtılır Mitik dönemde insanoğlunun dünyayı ve evreni kavramaya çalışması ve bu çerçevede oluşturulan düşünce ve olaylar mitik anlatmalarda yer bulmuş, epik dönem adını verdiğimiz dönemde yaşanmış olaylar bir kahraman etrafında bütün bir milletin başarısını ve ideallerini gösterecek şekilde aktarılmıştır Roman dönemine gelindiğinde ise, daha bireysel olaylar etrafında yoğunlaşma olduğu ve bu çerçevede iki kişi arasında yaşanan duygusal ilişkiler konu edilmiştir Gerek epik ve gerekse roman döneminden itibaren toplumların üzüntü, gam ve kederlerini dile getirdikleri daha kısa halk yaratmaları da vardır Bunlarda hem tarihte yaşanmış olaylar yer alırken hem de bireysel üzüntü ve sıkıntılar da dile getirilmiştir
İnsanlar, başta ölüm olmak üzere çeşitli sebeplerle sevdiklerinden ayrılmak durumunda kalırlar Kişilerin hastalanması, kızın gelin olması, delikanlının askere gitmesi, vatan toprağının kaybedilmesi, sevgilinin gidip de geri dönmemesi, sel baskını, zelzele, yangın, salgın hastalık gibi büyük felaketlerin meydana gelmesi, sevilen hayvanların kaybı ve ölümü üzerine söylenen ezgili şiirler ağıt türünden eserlerdir Bütün bunlardan hareketle ağıt; İnsanoğlunun ölüm karşısında veya canlı - cansız bir varlığını kaybetme, korku, telaş ve heyecan anındaki üzüntülerini, feryatlarını, talihsizliklerini, düzenli - düzensiz söz ve ezgilerle ifade eden türküler olarak tarif edilmiştir (Elçin 1990: 1)
Başka bir ifadeyle ağıtları şöyle tanımlamak mümkündür: Yüreğin titreyişi sonucu söylenilen ve milli şiirlerimizin en dokunaklısı olarak adlandırdığımız ağıtlar, ölenin ardından dökülen gözyaşları ve çekilen gönül ıstırabının acı dolu terennümleridir(Yaldızkaya 1992:11)
Türk kültüründe oldukça köklü bir maziye sahip olan ağıt ve ağıt söyleme veya ağıtçılık geleneği, çeşitli Türk boyları tarafından günümüze kadar yaşatılan ortak en eski geleneklerden birisidir Türklerde ağıt geleneği çok eskidir Anadolunun hemen her yerinde söylenir Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir Türkçede 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir Gösteri bölümüyle tiyatro, söyleniş biçimiyle şiirseldir Ağıtlar türkü ve destanla yakın ilişki içindedir Erkeklerin söylediği ağıtlar varsa da ağıtları daha çok kadınlar söyler
Orhun Âbidelerinde Sıgıt ve Sıgıtçı olarak gördüğümüz ağıt ve ağıt söyleme geleneği, Türk boylarındaki dil ve gelenek farklılaşması ile geniş bir coğrafyaya dağılma sebebiyle çeşitli kelimelerle adlandırılmıştır Bazı Türk boylarında, bugün, ağıt ve ağıt söyleme geleneğiyle ilgili şu kelimelere rastlamaktayız
Çin Halk Cumhuruyeti ne bağlı Doğu Türkistan da yaşayan Uygurlar ağıt türü şiirlere Mersiye koşukları, Kuzey Kafkasya da yaşayan Kıpçak lehçesiyle konuşan Karaçay - Malkar Türkleri; Küv, Kerkük Türkleri; Sazlamağ, Kırım Tatarları; Taqmaq adını vermektedirler
Ağıt kelimesinin Almancada karşılığı totenlage, Fransızcada élégie, Rusçada plaç, priçitaniya, İngilizcede lament kelimeleridir
Geçmişi anlamak için tarihi bilmek yeterli olmayabilir Bunun yanı sıra halk yaratmalarını anlamak ve halkın yarattığı bu değerlerden faydalanarak doğrulara varmak, geçmişimizi daha iyi değerlendirmemizi sağlar Tarihçiler, tarihi olayları bulabildikleri belgelerle yorumlayarak yazar, ancak, o tarihi olayları bir de halkın gözüyle görmek, bizim konuya daha farklı bir açıdan bakmamızı sağlar Çünkü, her olayda, özellikle de savaşlarda sevinci de acıyı da yaşayan halktır Tabii olarak, bunun yansımaları da halk yaratmalarında görülecektir
Halkın duyduğu üzüntü, keder ve sıkıntıları en iyi şekilde yansıtan halk yaratmaları içinde belki de en önemlisi ağıtlardır Çünkü, yaşanan olaylar tüm gerçekliğiyle ağıtlarda gözler önüne serilir.
Ağıt Örnekleri
Türkiye Türklerini en fazla etkileyen ve hemen her aileden bir veya birkaç bireyin kaybedildiği önemli tarihi olaylardan biri de Türk Kurtuluş Savaşıdır Bu savaşta kaybedilen yüz binlerce Türk evladı için pek çok ağıt yakılmıştır Bu durumu, Kurtuluş Savaşında şehit olan Bayattan Ali Osmana bacısı Şerife Aydının yaktığı ağıtta açıkça görmekteyiz.
Şafak söktü tan yerleri atıyor,
Tren gelmiş acı acı ötüyor,
Kardeşim şehit olmuş yerde yatıyor,
Ak elleri kızıl kana batıyor
Ağıdın devam eden aşağıdaki mısraları, kardeşinin şehit olmasıyla kendisinin kimsesiz ve yalnız kaldığını düşünen ağıtçı kadının sözleri feleğe sitem ile doludur
İlkbaharda her çiçekler bezeri,
Sonbaharda döker yaprak gazeli,
Kardeşim şehit olmuş nerde mezarı?
Felek beni taşa çaldı neyleyim
Felek sille vurdu ben oldum sersem,
İyi olmaz dediler her kime sorsam,
Varsamda hekime muayene olsam,
İyi olmadık derdi hekim neylesin
Ben gurbeti geze geze yoruldum,
Evvel altın idi şimdi pul oldum,
Değer bilmez kötülere kul oldum,
Felek beni taşa çaldı neyleyim
Kanatlarım yoktur çırpınıp uçmaya,
Dizlerim tutmuyor karlı dağlar aşmaya,
Ellerim ermedi helallaşmaya,
Felek beni taşa çaldı neyleyim ( Yaldızkaya1992: 36)
Çanakkale Savaşında; birçok eli kalem tutan, okur-yazar Türk genci şehit olmuş, niceleri sakat kalmıştır Ağabeyi Çanakkale Savaşında şehit olan bir kız tarafından yakılan aşağıdaki ağıt bunu ne güzel ifâde etmektedir:
Çanakkale derler yeşil gavaklı,
Mollaların mürekkebi boyaklı,
Neçe gulların var ağaç ayaklı,
Ağaç ayağınan gelsen nolurdu
Çanakkale derler yeşil söğütlü,
Neçe molla getti eli divitli,
Bi mektup atayım üstü tahütlü,
Mektubum ordunu bulur mola
Ağılıdır Çanakkale goyağı,
Babamoğlu dizlerimin dayağı,
İrengide bana benzer bayağı,
Gurbanlar olurum babamoğluna
Edem gözelidi gıyıdan getmiş,
Sürek öküz gibi boynunu bükmüş,
Şu gevur dinsizi denklemiş atmış,
Acep babamoğlun yudular mola
Yumadan gabire godular mola (Yaldızkaya 1992: 39)
bir başka Çanakkale ağıdı da, Suvermez köyünden Devecioğulları sülâlesinden, Macar Lâkaplı Salihin Çanakkalede şehit olmasıyla, annesi tarafından yakılan ağıttır Ağıtta, yoğunlukla şehidin geride bıraktığı eşi ve çocuğunun ne olacağı endişesi vurgulanmaktadır:
Hucûm demiş Alamanın zabiti,
Yavrumun kefeni asker kabutu,
Salına girmeye yoktur tabutu,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola
Topun dumanı da ağmış havaya,
Gözlerim yavrumu dönmez sılaya,
Goltuğuna girmiş çifte sıhhıya,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola
Çanakkale nerde, Suvermez nerde?
Her ana dayanmaz bu zalim derde,
Ahmedin babasız eğlenmez evde,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola
Derinimiş Çanakkale deresi,
Goygunumuş şehidimin yarası,
Acıya dayanamaz garip garısı,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola
Senin yavrum beşik ile belede,
Yâdigarın galdı yavrum geride,
Bir gelin eğlenmez ıssız bir evde,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola
Bir günüm doğarda bir günüm batmaz,
Şu ıssız evlerde bir gelin yatmaz,
Oğlumun yerini kimseler tutmaz,
Yoksa yavrum seni vurdular mola,
Kefensiz gabire goydular mola (Yaldızkaya 1992: 37)
Öyle ağıtlarımız var ki; Edirnede, Yemende, Kudüste kalanları anlatır Yedi kardeşinden bazılarının şehit düşmesiyle yüreği yanan Ahmet Çavuş (Urfalı)un yaktığı ağıt, işte böyle bir ağıttır:
Yedi gardaşıdık gazada ünlü,
Hep gara bıyıklı yüzleri benli,
Zeybek şalvarlı da hep çuha donlu,
Ben bu derdin hangisine yanayım,
Zencirler zapdetmez benim gönlümü
Halil yoğun güder içi guzulu
Ali haba geyer golu sızılı,
Gadirin çocuklar gara yazılı
Ben bu derdin hangisine yanayım,
Zencirler zapdetmez benim gönlümü
Ali ağam Edirnede oldu şehit,
Garabıyık Yemende ünlendi yiğit,
İbik Ağam Kudüste kaldı bi büyük,
Ben bu derdin hangisine yanayım,
Zencirler zapdetmez benim gönlümü
Âşık olsam ağır ağır söylesem,
El kaldırsam şu gönlümü eğlesem,
Şu gönlümü gıl ipinen bağlasam,
Ben bu derdin hangisine yanayım,
Zencirler zapdetmez benim gönlüm (Yaldızkaya 1992: 41)
Birleşmiş Milletler Kararıyla; 1950 Yılında, Güney Koreye yardım amacıyla, General Tahsin Yazıcı komutasında 5000 kişilik Türk Tugayı da Koreye gönderilmiştirKoreye ulaşan Türk askeri kendini çatışmanın içinde buldu Mançurya sınırına yakın bir yer olan Kunuride, süngü muharebesi ile, bölgenin yabancısı olmasına rağmen efsâneler yarattı Şehitler verildi, yaralananlar oldu Üç yıl süren Kore Savaşı sonunda evlerine dönemeyenlere ağıtlar yakılmıştır
Anadolunun birçok yöresinden olduğu gibi, Emirdağdan da Koreye gidip de dönemeyenlerden birisi de Balişoğlu Eyüp Candır Eyüp Canın şehit olması üzerine bir yakını aşağıdaki ağıdı yakar Ağıtta, Türk askerinin Koreye gitmesini anlâmsız bulan Anadolu kadını, bunu Kore senin vatanın mı, yurdun mu? şeklinde ifâde ederken, Ona Kırk belikli gelin almaya ve Yerine kardeşi Abdili göndermeye râzı olacağını belirtir
İzmirden mi kalktı Koreye gemi,
Gemi gurban olam getir Eyübü,
Çok ağlattın anan ile Balişi,
Kore senin vatanın mı, yurdun mu?
Gayıbıdın oğlum şehit oldun mu?
Şubeye vardım da künyen okundu,
Emirdağı başımıza yıkıldı,
Dostumuz ağladı, düşman bakındı,
Dön gel oğlum dön gel kurban oluyum,
Sana kırk belikli gelin alıyım
Köprüden ağrında gel bir görüyüm,
Görüyüm de gadın oğlum ölüyüm,
Apdili yerine vesek veriyim,
Bir günüm doğar da bir günüm batar
Kore dağlarında aslanım yatar
Kardeşinin şehit olması üzerine bacısı Zehrada uzunca bir ağıt yakar Ancak, ağıdın aşağıdaki mısraları hâfızada kalmıştır Ağıtta; günlerce süren Kore yolculuğu çığra yola yani bir kişinin ancak geçebileceği ve kısa mesafelerde kullanılan yola benzetilirken, Kore evlerinin ufaklığı ve insanının küçük boylu oluşu Anadolu kadınının ağzından şöyle dile getirilir
Koreye gidiyor bir uzun çığra,
Allahın aşkına Eyübe uğra,
Eyüp bize biz Eyübe doymadık,
Gelin alıp çeyizini dökemedik,
Ufacıktır şu Korenin evleri,
Benim gardaşımdır küçük beyleri (Yaldızkaya1996: 6)
Millî Kahraman Gâzi Mustafa Kemâl Atatürkün mezarının İstanbul- Dolmabahçe sarayından Ankaraya nakledilmesi sırasında, Emirdağ yöresinin ünlü ağıtçı kadını Döne Öksüz (Halidenin Döne) tarafından aşağıdaki ağıt yakılmıştır Okuma - yazması olmayan ama ehl-i dil olan Anadolu kadını yaktığı ağıtta; Anan kızı olsaydı yanarıdı derdine mısrasında Atatürkün kız kardeşinin hayatta olmayışını, Ne bir kızı kalmış ne de bir oğlu mısrasında ise ulu önderin çocuksuz oluşunu etkileyici bir şekilde ortaya koymaktadır
Sana diyom sana Mustafa Kemâl,
Riyakâr kulların yalandan yanar,
Bu dünyada senin başına döner,
Saraya gel Gâzi baba saraya,
Sen düşürdün bir soğukluk araya
Işık dünya başımıza dar geldi,
Gâzi baba hepisinden zor geldi,
1947 Yılında, Emirdağın Başkonak (Kolanşam) köyünün Arzılı mahallesine bir askerî uçak düşer Hava Kuvvetleri tarihine geçen bu olayda iki pilot subay şehit olur Şehit olan pilot subaylara, yörenin ünlü ağıtçı kadını Topakkız (Gülsüm Köse) uzun bir ağıt yakar Konar-göçer Türkmen kültüründen motifler de taşıyan bu ağıdın derleyebildiğimiz mısralarında, ağıtçı kadının yol (y)ıramış varamış köyüne mısrasında söz ettiği köy Hava üssü, Haber verin âşiretinin beyine mısrasında kastedilen âşiret beyi ise Filo komutanı, Paşadır
Duman durmuş Arzılının dağına,
Yol (y)ıramış varamamış köyüne,
Haber verin âşiretinin beyine,
Gurbanlar olurum yaralı beyim,
Arzılı buraya aralı beyim
Yeni çıkmış subayın da birisi,
Telde galmış saçların derisi,
Duydumola anasıynan garısı,
Gurbanlar olurum yaralı beyim,
Tayyare buraya aralı beyim (Yaldızkaya 1992: 88)
Sonuç olarak; ağıtlar kişilerin özgeçmişleri olduğu gibi, bir bakıma toplumların da özgeçmişidir Zira, bir milletin tarihi serüvenini ağıtlardan izleyebiliriz Cephede, düşmana karşı verdikleri mücadelede çektikleri sıkıntıları, şehit ya da gâzi oluşlarını, cephe gerisindeki açlığı, kıtlığı, hastalığı ve içindeki ihaneti; bunlara karşı verilen mücadeleyi ağıtlarımızda görürüz Şehit düşen ve gâzi olanların isimlerini belki tarih kitaplarında göremeyiz Ama bunların analarının, bacılarının, yavukluları ve bu milletin hislerine tercüman olan âşıklarının söylemiş olduğu ağıtlarda isim isim bulabilirizSözlerimi şâir Bedri Rahmi Eyüboğlunun dizeleriyle bitirmek istiyorum
Kitaplarda değil türkülerde ara Yemeni,
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni