Gezi Yasızı Örneği ve Çeşitleri

Sponsorlu Bağlantılar

EroL

EroL

Emekli Yönetici
    Konu Sahibi
Gezi Yasızı Örneği ve Çeşitleri
Gezi yazısı örneği kısa gezi yazısı tarzında gezi yazısı tanımıyla beraber bir kaç gezi yazısı örneği de yazımızın devamında.

Örnek gezi Yazısı

Yaşamın ve yaşadıklarımızın tanıklıklarını içeren yazı türlerinin başında gezi yazıları gelmektedir.

ızlenim, gözlem birliğine dayalı bir yanı olan bu tür yazıların günümüzde daha da zengin söyleyiş özellikleri taşıdığını gözlüyoruz.

Gezi yazılarında esas öğe gezilip görülen yerlere dair izlenim ve gözlemlerin dile getirilmesidir. Gezmek, bir bakıma, yeni yerler görmek/tanımak/keşfetmekle ilgili olduğuna göre; tüm bunların yazıya aktarılması da bu türün gelişmesine neden olmuştur.

Geçmişteki seyahatnameler gezginlerin/seyyahların bu tür gezilerini içeren metinlerdir. Venedikli Marco Polo'nun (1254-1324) Asya'ya 1271 yılında yaptığı serüvenli yolculuğun gezi notlarını içeren Geziler Kitabı bu alandaki ilk kitaplardan biridir. Marco Polo, ulaştığı Çin'de, Büyük Moğol ımparatoru Kubilay Han'ın gözüne girerek resmi görevler üstlenir. Çin'in ve Hindistan'nın birçok yerine geziler yapar. Tüm bu gezilerinde görüp duyduğu her şeyi yazıya geçiren Marco Polo 1295'te Venedik'e dönüp ticaretle uğraşır. Venediklilerle Cenevizliler arasındaki deniz savaşında tutsak düşen Marco Polo, Cenova'da dört yıl tutsak kalır. Hücre arkadaşı Piza'lı Rusticano'ya notlarından yola çıkarak bu gezilerini kaleme aldırır.

Çeşitli dillerde el yazması olarak yazılan kitap, 1477'de ilk kez basılır. Polo'nun bu kitabı bir dönüm noktasıdır Avrupa'da. Çin uygarlığının bir tür keşfi olarak nitelendirilebilir. Ortaçağ Avrupa'sının, bir gezi kitabı aracılığıyla bunun farkına varması, yeni keşiflerin de önünü açmıştır.

Polo'nun anlattıkları, yaklaşık iki yüz yıl sonra Kristof Kolomb'un eline geçer. Gezi notlarında sözü edilen yerlere gitmek düşü Kolomb'un yeni dünyayı keşfetmek seferlerini başlatmıştır diyebiliriz.

ılginç olanı da, Kolomb bu seferlere çıkarken gezi günlükleri yazmış olmasıdır. gezi yazısı yazma duygusunu veriyor. Bu da, denememsi düzyazılar biçeminde olduğu gibi, yol günlükleri, yol notları, hatta mektuplarla da yazılagelir.

Öyle ki, böylesi gezi yolculukları zamanla bir keşfe dönüşebilir. ınsanoğlunun bu tanıklıklarını yazma çabası ise, bu alanda önemli bir birikimi oluşturmuştur.

Türklerde gezi yazılarının, yani seyahatnamelerin yazımı çok sonraki yıllara rastlar. Ünlü coğrafyacı ve haritacı Pirî Reis'in (1475-1554) kaleme aldığı Kitab-ı Bahriye'yi Akdeniz'in kitabı olarak nitelendirebiliriz. Gezdiği bütün Akdeniz yöresini adım adım resimleyip haritalarla bezeyerek kitabına geçen Pirî Reis, deniz yolculukları için bir tür el kitabı sunar. Onun bu çabası, günümüzde bir başka boyutta yazılacak olan gezi/yolculuk kitaplarının ilk örneğidir de diyebiliriz.

ılk seyahatname örneği ise Hoca Gıyâsüddin Nakkâş'ın Acâibü'l-Letâif'idir. Bir diğeri de tüccar Ali Ekber Hatâî'nin 1515'te kaleme aldığı Hıtâînâme'dir.

Klasik Osmanlı döneminde ise Seydi Ali Reis'in (? - 1562), donanma kaptanı olarak Portekizlilere karşı gönderildiği Hint denizinde fırtınaya tutularak karaya çıkması, sonrasında ise dört yılı bulacak olan kara yolculuğunun öyküsünü dile getiren Mirâtü'l-Memâlik adlı kitabını sayabiliriz. Katip Çelebi'nin (1609-1657), fene bir coğrafya kitabı olarak nitelendirebileceğimiz Cihan-nümâ'sını (1648) sayabiliriz.

Bizim, bu açıdan, en tanınmış gezginimiz olan Evliya Çelebi'nin (1611-1682) ıstanbul'un dört bucağını arşınladıktan sonra önce Bursa, ızmit, Trabzon (1640); ardından Kırım ve Girit'e giden (1645) Evliya Çelebi; ımparatorluğun ulaşabildiği üç kıtaya geziler yapar. Son olarak da Almanya, Avusturya, Hicaz, Mısır ve Habeşistan'ı gören Evliya Çelebi bütün bu gezilerinin izlenim ve notlarını on ciltlik Seyahatname'de topladı. Bu seyahatname, bir tür yeryüzü coğrafyasının renklerini getirir bizlere. Gidilen yerlerin tarihsel, kültürel, etnografik, sosyolojik birçok özelliğinden seyahatnamesinde söz eden Evliya Çelebi, önemli tanıklıklar getirmektedir.

***
Gezi, yolculukları içerdiğinden, bu tür yazıları çeşitlendiren bir boyut da; yol notları/yolculuk günlükleridir. Gezginliğin çetelesini tutmak için günü gününe yazılan günlük ve notların önemli tanıklıklar getirdiğini söyleyebiliriz.

Günümüzde gezi kavramı, seyahat düşüncesi gelişip zenginleşmiştir. Bu yan da, ister istemez, yazınsal bir tür olarak gezi yazılarının ayrı ayrı adlarda nitelendirilmesini getirmiştir. Bilgi, belge, kılavuz türünden kitapların yanı sıra sözünü ettiğimiz günlükler/yolculuk notları bu alanı daha da ilgi çekici kılmıştır diyebiliriz.

Ahmet Haşim, seyahati biraz daha farklı görenlerden: ""ınsan, hayatının tatsızlığından ve etrafında görüp bıktığı şeylerin o yorucu alelâdeliğinden bir müddet kurtulabilmek için ümidiyle seyahate çıkar. Bu itibarla seyahat 'harikuladelikler avı' demektir.""

Bunda haklı olduğu yanlar yok değil! Gezilerin içerdiği yolculuklar yeni/ilginç yerleri görme duygumuzu körüklediği gibi, kezlerce gidilen yerlere dönüşün de derin bir anlamını içerek yolculuklardan da söz edebiliriz. Örneğin; tarihsel ve kentsel yerlere yapılan yolculuklar biraz da bunu içerir diyebiliriz.

Her ne yanıyla bakarsak bakalım gezinin hayatımızdaki yeri çok yönlülükler içerir. Homeros'un Odysseus'unu ilk uzun yolculuk kitabı olarak alırsak, bunun serüvenler içeren boyutu olduğunu da söyleyebiliriz.

Günümüzde çağdaş gezginlerden söz edebildiğimiz gibi; bunu bir uğraş/tutku gibi görenlerin bu uğurda yaptıkları yolculukları sonradan yazıya/kitaba dönüştürdüğünü gözlüyoruz.

Sözünü ettiğimiz boyutlardan baktığımızda bir gezi edebiyatından artık söz edebiliriz de.

Ahmet Rasim, Mehmet Rauf, Ahmet haşim, Ahmet Refik Altınay, Cenay şahabettin, Halikarnas Balıkçısı, Reşat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay, Nahit Sırrı Örik, Sadri Ertem, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fikret Adil, Sabahattin Batu, Burhan Arpad, Samet Ağaoğlu, Nadir Nadi, Nevzat Üstün, Haldun Taner eski zaman gezginleri olarak burada yerlerini alırken; Fikret Otyam, Çetin Altan, Melih Cevdet Anday, Yılmaz Çetiner, ılhan Selçuk, Erdal Öz, Uğur Kökden, Orhan Kural, Oya Ayman, Üstün Akmen, Nedim Gürsel, Enis Batur, Buket Uzuner, Zeynep Oral, Nadir Paksoy, Nasuh Mahruki, Arif Aşçı, Tarık Minkari, Gülten Dayıoğlu, Özcan Yurdalan, Hülya Koç çağdaş gezginler olarak bu alanda gezip gördükleri yerlere dair yazdıklarıyla gezi edebiyatını zenginleştiren başlıca adlardır.

Gezi edebiyatı kaynakçası:

Ahmet Haşim, Frnakfurt Seyahatnamesi, 1991, Dergah Yay., 224 s.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş şehir, 2000, Dergah Yay., 208 s.
Burhan Arpad, Uçuş Gezi Avusturya Günlüğü, 1988, Turing Yay., 190 s.
Hülya Koç, Bigamekibasuyake: Bisikletle Güney Amerika Yolculuğu, 1998, Yapı Kredi Yay., 238 s.
Buket Uzuner, Bir şehir Romantiğinin Günlüğü, 1998, Remzi Kitabevi, 174 s.; New York Seyir Defteri, 2000, Remzi Kitabevi, 192 s.
Enis Batur, Amerika Büyük Bir şaka, 2000, Yapı Kredi Yay.,
Nedim Gürsel, Gemiler de Gitti, 1998, Can Yay.,
Nasuh Mahruki, Asya Yolları, Himalayalar ve Ötesi, 1999, Yapı Kredi Yay.,245 s., Bir Hayalin Peşinde, 1996, Yapı Kredi Yay.,
Özcan Yurdalan, Namaste, 1995, Nar Kitapları, 144 s.; ıran Yolculuğu, 2001, Om Yay., 234 s.
Necdet şen, Nereye, 2001, Parantez Yay.,
Zeynep Oral, Uzak Doğu'm, 2000, Doğan Kitap,
Oya Ayman, Güneş Toprakları, 1999, Yapı Kredi Yay., 234 s.
Marco Polo'nun Geziler Kitabı, Çev.: Ömer Güngören, 1985, Yol Yay., 224 s.
Knut Hamsun- H.C.Andersen, ıstanbul'da ıki ıskandinav Seyyah, Çev.: Banu Gürsaler-Syvertsen, 1993 Yapı Kredi Yay., 136 s.
Albert Camus, Yolculuk Günlükleri, Çev.: Ramis Dara,1993,Can Yay., 122 s.
Erdal Alova (Derleyen), Türk Yazınından Seçilmiş Gezi Yazıları, 1993, Adam Yay., 180 s.
Türk Dili Gezi Özel Sayısı, Sayı: 253-258, 1972-73

Feridun ANDAÇ

Örnek Gezi Yazısı

Nihayet Bursa Zamanı...

Uzun zamandır görmek istediğimiz Bursa’ya gitmek için bir Pazar sabahı İstanbul’dan 07.00’deki otobüse bindik, 3 saatlik bir yolculukla Bursa terminaline vardık. Otobüs terminali, aynı zamanda pek çok markanın ve renk renk tabelaların olduğu kestane şekeri satış yeri diyebileceğimiz bir yer. Terminal çıkışında belediye otobüsleri kalkıyor şehir merkezine. Bunlardan birine binip Ulu Cami merkeze gittik. Hedefimiz öncelikle Uludağ eteklerine kurulan Cumalıkızık’a gidip kahvaltı yapmak ve köyü gezmek...

Son zamanlarda adını köyde çekilen dizileriyle daha çok duymaya başladığımız aslında 700 yıllık bir Osmanlı köyü Cumalıkızık. Kızık köyleri içinde en çok tanınanı, yerli-yabancı en çok turist çekeni. Bursa şehir merkezinden 90 dakikada bir kalkan 22A otobüsüyle ulaşılabiliyor. Cumalıkızık’ta otobüsten inilen son durak, köyün de başlangıcı. Köyün başında köy ürünlerinin satıldığı tezgahlar sıralanıyor. Arkalarında ise yine köylülerin bahçelerine masalar atarak köy kahvaltısı sundukları evleri uzanıyor. Boş masası olan bir tanesine gidip oturuyoruz hemen. Hemen hemen bir çok köyde olduğu gibi yerel halkın işletmeciliğe soyunduğu yerlerde doğallık arıyorsanız buluyorsunuz ama konfor ve hız arıyorsanız pek bulamıyorsunuz. Bize sıranın gelmesini beklerken zamanımız kısıtlı olduğundan bu süre uzadıkça biraz canım sıkılsa da keyifli bir kahvaltının da gezinin bir parçası olduğuna ikna ettim kendi kendimi. Nihayet, evde yapılmış köy ürünleri, tereyağında yumurta ve çok güzel haşhaşlı-cevizli ekmekle (dışarıda satılıyor, dönerken mutlaka almalıyım!) güzel bir kahvaltı sonrası köyde yürüyüşe çıktık.

Parke taşlı daracık yollarda iki-üç katlı sarı, beyaz, mavi, mor boyalı cumbalı evleri izleyerek köyün tepelerine doğru çıktık. Evlerin bazıları restorasyon görmüş ve kurtarılmış, bazılarıysa oldukça kötü durumda. Girişteki yerler dışında köyün üstlerinde de bahçe içinde oturulabilecek yerler var hepsi de tıklım tıklım dolu.
Bütün ara sokaklara gire çıka köyü gezip farklı yoldan tekrar meydana geldiğimizde otobüsün kalkmak üzerine olduğunu görünce aceleyle iki ekmek alıp kendimizi otobüse attık. Otobüs diğer kızık köylerinden hemen yandaki Hamamlıkızık içinde bir tur atıp tekrar şehir yoluna girdi. Gördüğüm kadarıyla diğer kızık köyleri geleneksel evlere fazlaca sahip değil. Sanırım bundan dolayı da içlerinde en ünlüsü Cumalıkızık. Köy dönüşü otobüsten yine Ulu Cami civarında inince şehri gezmeye başlıyoruz.

Balibey Hanı: Eski bir yapının restorasyon görmesinden sonra kültür merkezi olarak açılmış. Kubbeli küçük küçük odaların her birinde hat, ebru, çini, rölyef, tezhip, resim gibi eski el sanatlarından biriyle ilgili eserler sergileniyor.

Balibey Hanı’ndan çıkıp Atatürk Caddesi boyunca yürürken Ulu Cami onun yanında Koza Han, eski belediye binası ve aynı caddeden heykele doğru yürüyünce Bursa Kent Müzesi’ne gidiliyor. İpekböcekçiliğinin merkezi Bursa’da Koza Han’da yan yana sıralı dükkanlarda ipekli ürünler vitrinleri süslüyor.

Yakın zamanlara kadar koza pazarlarının kurulduğu han, günümüzde ipekçilikle uğraşan esnafın yer aldığı bir han olarak kullanılmakta. İpek alışveriş mekanı olmakla birlikte kocaman çınarların altında çay-kahve içerek tarihi dokunun da tadına varılabilecek bir yer. Koza Han’dan çıkıp eski belediye binasının yanında bir ağaç altında hem serinleyip hem dinlenirken binayı inceliyoruz.Tarihi Belediye Binası, Atatürk’ün vefatından önce Bursa’da katıldığı son baloda valsi yarıda kesip orkestraya “sarı zeybek” dediği ve o muhteşem zeybek oyunu oynadığı yer…
Hatta yakın zamanda Sümer Ezgü’nün Atatürk’ü canlandırdığı ve manevi kızı Ülkü Adatepe’nin de yer aldığı bir mini belgesel çekilmiş bu binada.

Belediye Binası bugün, Bursa’da “kentlilik bilinci” projesini hayata geçiren gönüllü vatandaşların oluşturduğu birimlerle çalışmalarını sürdüren Yerel Gündem 21 Evi olarak kullanılıyor. O ağacın altında otururken bundan haberimiz olmadığından içini dolaşmadığımız için sonradan pişman olduğum yer. Belki bir dahaki sefere...

Caddeden yürüyerek Kent Müzesi’ne gittik. Atatürk heykelinin arkasındaki meydanda yer alan bu müze, çok fazla emek verilmiş, harika bir müze. Açıkçası içeri girerken böyle güzel bir müze olacağını düşünmemiştim. Aklınızda “müze gezmek sıkıcıdır” gibi bir önyargı varsa bunu tamamen yıkacak güzellikte bir müze. 3 katlı müzenin giriş katında (Uygarlıklar Kenti Bursa) geçmişten günümüze Bursa’nın tarihi canlandırmalarla anlatılıyor. Bursa’da ilk ayak izlerinden başlayıp Osmanlı padişahlarının balmumu heykelleriyle o dönemi canlandırıp Kurtuluş Savaşı’nın bitmesine kadarki tarihsel olaylar yer alıyor.

Ardından Çağdaş Bursa bölümünde Cumhuriyet döneminden başlayarak gelişen çağdaş bir kente dönüşen Bursa’nın hikayesi günümüze kadar uzanıyor.
Üst katta, Yaşam ve Kültürüyle Bursa bölümünde Bursa’da doğmak, büyümek, yaşamakla (kız isteme, evlilik hazırlıkları vb konular) ilgili bilgiler görsellerle zenginleştirilmiş. Ayrıca Bursa’da yemek ve eğlence kültürü, sağlık, hamamlar, medreseden okula, kültürel mekanlar, Karagöz-Hacivat, geleneksel sporlar ve turizm gibi konularda yer almakta. En alt katta, Üreten Bursa bölümünde Bursa’da el sanatları çarşısı oda oda yapılan canlandırmalarla tanıtılıyor. Arabacı, nalbant, semerci, yemenici, bakırcı, kalaycı, tenekeci, marangoz, sepetçi, çinici, bıçakçı, şekerci, kebapçı gibi birçok mesleğin kullandıkları aletleriyle birlikte canlandırmaları yer alıyor.

Bu müze, European Museum Forum’un Mayıs 2006’da Lizbon’da düzenlediği ödül töreninde, Avrupa’nın ödüllü müzeleri arasına girmiş. Gerçekten Bursa’yı yakından tanımak için, gezmesi çok keyifli bir müze olmuş, çok beğendim.

Müzeden çıkınca şehri tepeden görmek için teleferiğe gitmeye karar veriyoruz. Yarım saat kadar kuyrukta bekleyip 25-30 kişinin sıkışık tepişik bindiği vagon tipi teleferikle yaklaşık 1800 metre yukarı çıkıyoruz.

5-6 dakika süren teleferik yolculuğu çok zevkli. Ama o kadar sırada bekleyince dönerken de beklemeyi göze alamayınca tepede oyalanmadan aynı vagonla döndük. Oradan da setbaşına gidip Yeşil Türbe’ye gittik ancak tadilatta idi. Civardaki kafelerde bir yorgunluk kahvesi içip terminale gitmek üzere tekrar merkeze döndük.

Kalabalık, keyifli, tarihi aynı zamanda modern Bursa, gezilmesi gereken çok güzel bir şehrimiz.

Derya Çölaşan
 


Üst Alt