Açıköğretim İngilizce derslerini veren kısa saçlı kadını ve yanındaki sarı bıyıklı İngiliz adamı hatırlamamak imkansız. Ne sakin sakin anlatırdı sinirleri alınmış gibi. Oturup izlerdik bir de onları
Hatta daha geçen gün arkadaşlarla bahsi geçmişti
Vay bee, ne günlerdi hakikaten.
Daha da eskilere gidersek, TRT'de bir hatun vardı, okuma yazmayı öğretirdi. Ablam oradan okumayı sökmüştü de 1. sınıfı atlamış, doğrudan 2. sınıfa yazılmıştı. Annemgil hadi kızım sen de sök okumayı dediler, ben bebeklerimle oynayacağım dediydim. Nasıl bir evcilik oynama aşkı ise, orta bire kadar oynadım
Orta okulda canım babacığım okul birincisi olduğumda bana bebek almıştı, hala durur annemgilde.
Kara şimşek vardı, voltran voltran voltran vardı. Amcam oğluna voltranın robotunu aldığında onu sadece bir kez görebilmek için ne kadar dil dökmüş idik hey gidi heyy!!
Tek sıcak odamız vardı, akşam 8-8.30 gibi yatırırdı annemler bizi, tabii ki soğuk odada değil, televizyonlu odada
Yorganın altından seyretmeye çalışırdık, babam tam önümüze oturur, izlememizi engellerdi. Yalvarışlarımız sonunda haftada bir gece Çalıkuşu'nu izlememize izin verirlerdi. Aydan Şener ve Kenan Kalav'ı hayranlıkla izler, hayallere dalardım.
İlk kez kaset aldığımızda, bilmezdik çok fazla sanatçı isimlerini, Zeki Müren almıştık, aman ne bayıla bayıla dinlemiştik, rahmet istedi canı, Allah rahmet eylesin... Radyoda Edip Akbayram çıktığında, beni çağırırlardı, çıktı senin yanık sesli şarkıcı gel dinle diye...
Merdaneli çamaşır makinemizi aldığımızda, aman ne büyük rahatlık demiştik. Sonra o bozulunca, annem gene elde yıkamak zorunda kaldığında, evde sıkıyönetim ilan etmiş, herkesin çamaşırını kendi elinde yıkaması gerektiğini söylemiş ve ilk icraata geçen olmuştum, adaletli olmak içimde varmış demek ki; seçtiğim meslek doğru seçimmiş.
Otomatik çamaşır makinesini aldığımızda ise, maaile karşısına geçip izlemiştik; vay be nasıl da döndürüyor, bak suyu aldı, hah şimdi sıkıyor diye yorumlar yapmıştık. Çıkan tertemiz çamaşırlara hayranlıkla bakmış, teknoloji büyük nimet deyip icad edene dualar etmiştik.
Uyumadan önce babaannemin elini tutardım, aslanlar görürdüm her gece rüyamda, adını anmayalım üç harfli yaratıkların hikayeleri ile büyüdüm...
Her akşam gölgeler inince bisiklet sürerdik arkadaşlarla ta ki akşam ezanı okununcaya kadar. Akşam ezanından sonra eve girilebileceğini epey bir büyüdükten sonra anladım. Artık nasıl bir korku yerleşmişse içime, hala kabuslarımda hava karardıktan sonra evime giremediğimi, sokakta kalakaldığımı görürüm
Şimdiki çocuklar bilgisayar oyunlarının başından kalkıp sokağa çıkmaz oldular...
Kuantum fizikçisi bir adamın dizisi vardı bilmem hatırlayanınız var mı? Hani zamanda yolculuk yapardı, aman ne güzeldi o dizi de..
Hayat farklı idi, güzeldi.. İlk kez hayatın adil olmadığını zamanın başbakanlarından birinin (ismi lazım değil) "benim memurum işini bilir" dediğinde anladım... Bayram öncesi idi ve yalnızca işçilere ikramiye verilmişti. Babam memurdu, alamamıştı ikramiye... Öyle üzgün gelmişti ki eve bayram harçlığı veremeyeceğim diye, akşama o zat-ı muhteremin tarihe geçecek sözünü işitmiş idik hayretle ve öfkeyle. O yılları yaşayanlar bilir, anımsar sanırım.
Hayat güzeldi her şeye rağmen. Sıkıntılar, üzüntüler bu denli gelmiyordu üstümüze... Her bayram birer kot pantolon hakkımız vardı. Bayramdan önce giymezdik asla
Bayramlar başka güzeldi...
Şimdilerde iğrenç gelen saç modellerinden yapar, saçlarımızı kuş yuvasına çevirir tifterdik, öyle daha havalı olunduğunu zannederdik
Vatkalı ceketler, elbiseler giyerdik.
İlk kez babamın kolunu kırdığında bir merakla başladığım badana macerasının yıllarca üstüme kalacağını nerden bilebilirdim
Tüm evi boyardık annemle. Bir de duvar silme maceramız var ki, düşman başına, ovala, sil, durula...
Her Pazar Hikmet çetin'in sunduğu pazar konseri vardı, özel kanallar çıktığında kurtulmuştuk o programdan.. Bir de Mustafa Yolaşan'ın sunduğu Pazar 80 küsürler..
Cenk Koray'ın Telekutu'su, Erkan Yolaç'ın Evet Hayır'ı
Of cidden sıkıcı imişler...
Şimdi yüzlerce kanalı gösteren uydu sistemleri, dünyaya açılan internet kavramı var.
İlk okulda patates baskısı yapardık, hala yapılır mı bilmem.. Boyanan patateslere acıyan babaannem (ne de olsa kıtlık görmüş) sobada onları közler, boyalı boyalı yerdi.. Vallahi hiçbir şey olmadı kadına, Allah sağlıklı ömür versin, 84 yaşında hala canavar gibi
Hasılı kelam, başka çağlardaki çocuklukları bilmem ama, geriye dönüp baktığımda 80'lı yıllarda çocuk olmak güzeldi diyorum...