Silinen Üye 2392690
Kapalı Hesap
Yavuz Sultan Selim Han'ın Batıya Verdiği İnce Ayar
Cihan padişahı Yavuz Sultan Selim Han, devamlı sade giyinirdi. Bunun sebebini de kendisi şöyle açıklamıştır:
“Süslü ve şaşaalı giyinmek külfetten başka bir şey değildir. Niçin boş yere bu külfete katlanalım.”
Cihan Padişahı sade giyindiği için devlet erkanı da böyle davranmak zorunda kalırdı.
Bir gün Venedik elçisi (Antonio Jüstiniani) İstanbul’a gelir ve huzura çıkmak için izin ister. Bunun üzerine vezirler, eskiyen elbiselerini değiştirme ihtiyacı hissederek sadrazam aracılığı ile durumu Yavuz Sultan Selim Han’a bildirirler. Yavuz Sultan Selim bu isteği münasip görür ve izin verir.
Elçinin geleceği gün, bütün vezirler yeni elbiseleriyle padişahın huzuruna varırlar. Ancak gördüklerine inanmayarak dehşet ve hayrete düşerler. Zira Sultan Selim Han’ın üzerinde yine o eski ve sade elbiseleri vardır. Tahtına oturmuş, keskin kılıcını da çekip tahtın basamağına koymuştur. Karşı pencereden vuran gün ışığı karşısında kılıç parıl parıl parlamaktadır. Bütün vezirler Sultanın sade ve eski elbiseleri karşısında kendi yeni ve görkemli kıyafetlerinden utanırlar.
Nihayet elçi gelir ve görüşme gerçekleşir. Görüşmeden sonra Sultan Selim, Sadrazam’a bakarak:
“Paşa, var elçiye sor, bizi nasıl bulmuşlar?” der.
Sadrazam, padişahın emri üzere elçiye sorunca, şu cevabı alır:
“O kılıcın parıltısı gözümü öyle aldı ki, Sultanı göremedim bile!”
Yavuz, tebessüm ederek, şahadet parmağı ile kılıcı gösterir ve:
“İşte kılıcımız küffarı kestikçe, kafirin gözü kılıcımızdan asla ayrılmaz ve bizi görmez. Ama Allah esirgesin, bir gün kesmez olur ve parlamazsa, o zaman küffar bizi hem hor görür hem de tepeden bakar.” der.
“Süslü ve şaşaalı giyinmek külfetten başka bir şey değildir. Niçin boş yere bu külfete katlanalım.”
Cihan Padişahı sade giyindiği için devlet erkanı da böyle davranmak zorunda kalırdı.
Bir gün Venedik elçisi (Antonio Jüstiniani) İstanbul’a gelir ve huzura çıkmak için izin ister. Bunun üzerine vezirler, eskiyen elbiselerini değiştirme ihtiyacı hissederek sadrazam aracılığı ile durumu Yavuz Sultan Selim Han’a bildirirler. Yavuz Sultan Selim bu isteği münasip görür ve izin verir.
Elçinin geleceği gün, bütün vezirler yeni elbiseleriyle padişahın huzuruna varırlar. Ancak gördüklerine inanmayarak dehşet ve hayrete düşerler. Zira Sultan Selim Han’ın üzerinde yine o eski ve sade elbiseleri vardır. Tahtına oturmuş, keskin kılıcını da çekip tahtın basamağına koymuştur. Karşı pencereden vuran gün ışığı karşısında kılıç parıl parıl parlamaktadır. Bütün vezirler Sultanın sade ve eski elbiseleri karşısında kendi yeni ve görkemli kıyafetlerinden utanırlar.
Nihayet elçi gelir ve görüşme gerçekleşir. Görüşmeden sonra Sultan Selim, Sadrazam’a bakarak:
“Paşa, var elçiye sor, bizi nasıl bulmuşlar?” der.
Sadrazam, padişahın emri üzere elçiye sorunca, şu cevabı alır:
“O kılıcın parıltısı gözümü öyle aldı ki, Sultanı göremedim bile!”
Yavuz, tebessüm ederek, şahadet parmağı ile kılıcı gösterir ve:
“İşte kılıcımız küffarı kestikçe, kafirin gözü kılıcımızdan asla ayrılmaz ve bizi görmez. Ama Allah esirgesin, bir gün kesmez olur ve parlamazsa, o zaman küffar bizi hem hor görür hem de tepeden bakar.” der.