Yaşam Tarihinin En Büyük Gerçeği

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

tersinim

Üye
    Konu Sahibi
Yaşam Tarihinin En Büyük Gerçeği
= YAŞAM TARİHİNİN EN BÜYÜK GERÇEĞİ =

YÜZ MİLYONLARCA YILDAN BERİ CANLI TÜRLERİ AYNIDIR.

Fosillerin kanıtlıklarıyla yazılmış yaşam tarihi canlı türlerinin yüz milyon yıllarla ifade edilen çok uzun zaman süreçlerinde dahi hiç değişmediklerinin açık ve kesin delilleriyle doludur. Aşağıdaki bölümde önceki bölümlerdekilere ilaveten birkaç ekleme daha yapacağız. Bu konuda daha detaylı bilgi isteyenler Sayın Harun Yahya’nın Yaşam Tarihi isimli çok kıymetli çalışmasına müracaat edebilirler.
Avustralya ve Afrika akciğerli balığı Mersinbalığı, zargana, ıstakoz, kerevit ortalama 400 milyon yıl öncesinden beri varlığını sürdüren ve şu anda da yaşamakta olan birer yaşayan fosil örnekleridir.
Bütün bunlara ilaveten uskumru, tatlı su levreği, ringa balığı, denizanası, süngerler, kurbağalar, arılar, karıncalar, kelebekler ve termitleri, 230 milyon yıldan beri dünyamızda yaşayan yusufçuğu, 100 milyon yıl öncesine ait asker karıncaları, 150 milyon yıllık semenderleri, örümcek gibi araknidleri ve kırkayak gibi miriapodları da yaşayan fosiller olarak gösterebiliriz.
Kendi kanı ile birlikte bütün özellikleri bozulmamış halde bir amber içinde bulunan ve 20 milyon yıllık olduğu tespit edilen örümcek fosili de yaşayan fosillerin en önemli kanıtlarındandır.
Gerçektende bir amber içinde hiç bozulmadan saklı kalan bu örümcek fosili son derece ilginçtir.
Manchester Üniversitesi'nden yapılan açıklamada 4cm uzunluğunda ve 2cm eninde olan ve 20 milyon yıldan beri bir amber içinde saklı kalan bu fosilin günümüz örümceklerinden hiç farkının olmadığı gözlemlenmiştir.
Söz konusu örümcek fosili, bulunan tek örnek değildir. Yapılan kazılarla ortaya çıkarılmış ve yüz milyonlarca yıl öncesine ait örümcek fosilleri mevcuttur ve bunlar dünyanın çeşitli ülkelerinde müzelerde sergilenmektedir.
Bilinen en eski ve en eksiksiz su örümceği fosili, günümüzden 425 milyon yıl öncesine aittir ve bu canlıların milyonlarca yıldan beri değişmeden kaldıklarının önemli bir delilidir.
Yeryüzü, örümcek gibi milyonlarca yıl öncesinden kalan, günümüz canlılarının ve soyu tükenmiş diğerlerinin sayısız fosil örneklerini barındırmaktadır. Bütün bu anlatılanlarla gözler önüne serilmeye çalışılanlar çeşitli müzelerde saklanan milyonlarca örnekten sadece bir kaçıdır.
Yaşayan fosiller, canlıların aşamalarla birbirlerinden türemediklerini, hiçbir şekilde evrimleşmediklerini gözler önüne sermektedir.
Fosil kayıtları, ara geçiş formlarının hiçbir örneğini vermemektedir. Canlılar, milyonlarca yıl boyunca şu anki anatomik yapıları nasılsa aynı şekilde hiçbir değişime uğramadan varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Yaşayan bir organizma ile onun uzak geçmişteki fosilleşmiş ataları arasında karşılaştırabileceğimiz herhangi bir parça üzerinde neredeyse hiçbir değişiklik yok gibi görünmektedir. Yaşayan fosiller, var oluştaki durağanlığın en uç derecedeki somut örnekleridir.
Evrimin doğal seleksiyon mekanizması aracılığıyla işlediği teorisi, demografik gerçeklerin, genotiplerin bölgesel dalgalanması ve coğrafi dağılımların bir gözleminden başka bir şey değildir. Çoğunlukla ele alınan türler, on binlerce sene hiç değişmeden kalmaktadır. Koşullara bağlı olarak meydana gelen dalgalanmalar, genlerin önceden değişmesiyle beraber ele alındığında, evrime delil olarak kullanılamaz ve bunun en güzel delili de milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramayan yaşayan fosillerdir.
Yaşayan fosiller ve fosil kayıtlarındaki durağanlık, ne Darwin döneminde açıklanabilmiştir ne de bundan sonra açıklanabilir durumdadır.
Fosil kayıtlarında canlıların milyonlarca yıl boyunca hiç değişime uğramadan kalmış olduğunun tespiti evrim teorisini temelinden yıkacak kadar önemlidir.

============

Bilimsel kabul edilebilecek gerçekçi bir sonuç, ancak iki zıt cevaplı problemlerin her iki yönünün gerçeklerini hiç bir şeyi gizleyip saptırmadan tam olarak açıklamak ve tartmak ile sağlanabilir.
Bilimsel olması gereken bir teori bilimsellikten çıkıp ideolojik bir konuma girdiğinde gerçekler ört bas edilmek istenebilir. Bu durumda bilim ikinci plana itilmiştir. Onlara göre öncelik ideolojidedir. Tabiî ki bu koyu bir taassubun ta kendisidir.
Evrim teorisi taraftarları her şeyden önce bir propagandadan ileri gitmeyen, göz boyama ve yanıltma amaçlı hayali çizimler, bilimsel gerçekleri gizlemeler yada saptırmalar, bilimsel kanıtlara dayanmayan varsayımlar üretme yerine bilimsel bulgulara dayanan gerçekçi varsayımlar üretmek zorundadır.
Bilimsel delilleri gizleyen, bilimselliği sahtekârlık ve aldatmacalar taraftar sağlamaya çalışan teoriler bilimsel açıdan geçersizliğini kendi kendine ilan etmiş, kendi ipini kendi çekmiş demektir.
Bu gün çok ve çeşitli canlılara ait çok zengin bir fosil arşivine sahibiz. Aşağıdaki bölümde çeşitli canlılara ait milyonlarca fosil kayıtlarının içinden rast gele seçtik. Sadece isim ve yaş gibi gerekli olan bilgiler verdik. Fosiller yalan söylemediğine göre evrimin doğruluğu ya da yanlışlığı konusunda takdiri okuyucuya bırakıyoruz.

===========

Jeolojik dönemlere ait örneklerinin fosil katmanlarında bulunduğu, yaşayan örneklerinin de günümüzde bulunduğu canlılara yaşayan fosiller adı veriyoruz. Bu canlılar, milyonlarca yıllık örneklerinden hiçbir fark ortaya koymamakta, fosil formlarının tıpatıp canlı örneklerini oluşturmaktadırlar.
Yaşayan fosiller, günümüzdeki örnekleriyle geçmişten kalan fosil örnekleri arasında farklılık bulunmayan, dolayısıyla türlerin ne kadar uzun zaman geçerse geçsin hiç bir değişim göstermediğinin kesin kanıtlarıdır. Bu gerçek zaman içinde canlıların değişip evrimleştiğini öngören evrim teorisine ağır bir darbe oluşturmaktadırlar.
Bilindiği gibi evrim teorisi, ancak değişen çevre şartlarına uyum sağlayabilen canlıların hayatta kalacağını, bir takım rastlantısal değişimlerin etkisiyle evrimleşerek başka canlı türlerine dönüşeceğini varsaymaktadır.
Yaşayan fosiller ise milyonlarca yıl önce yaşamış atalarıyla aynı yapıdadırlar, hiç bir değişim göstermemişlerdir. Bu ise evrimin öngördüğü zaman içinde canlıların başka canlı türlerine dönüşeceği varsayımını tamamen çürütmektedir.
Ataları yüz milyonlarca yıl önce yaşamış, bu zaman içinde yaşamayı ve üremeyi başarmış pek çok yaşayan fosil örnekleri mevcuttur.
Milyonlarca yıl öncesinden kalan fosilleriyle tıpa tıp benzerlik içindeki organizmaların sayısı oldukça fazladır. Biz burada en bilinenleri kaydetmekle yetiniyoruz.
2001 yılının Mart ayında, Nature dergisi, BBC ve CNN gibi dünyaca ünlü basın kuruluşlarında yayınlanan bir haberde, Çin'de 150 milyon yıllık semender fosillerine rastlandığı belirtildi.
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi araştırmacıları Shubin ve Ke-Qin Gao tarafından bulunan fosil yatağı her yaştan semender fosilini barındırmaktaydı.
Araştırmacıların yaptıkları açıklamaya göre bu fosillerin en çok dikkat çeken yönü, günümüz semenderleri ile aynı özelliklere sahip olmaları, 150 milyon yıldır hiçbir değişikliğe uğramamış olmalarıdır. Diğer ifade ile fosiller bütün özellikleriyle günümüzde de yaşamaktadır.
Evrim teorisine göre yüz elli milyon yıl gibi hayli uzun bir zaman diliminde canlıların değişmeden diğer ifade ile evrimleşmeden sabit kalmaları mümkün değildir.
Araştırmacılardan paleontolog Shubin bu konuda şunları söylüyor:
-İster evinizin yakınındaki ormanda bir kayanın altındaki bir semendere, ister Çin'de 150 milyon yıllık bir semendere bakın, her ikisinin de aynı olduğunu göreceksiniz. Aslında büyük ölçüde benzerler – bilek kemikleri, kafataslarının şekli, küçük detayların hepsi aynı.
150 milyon yıldır hiçbir değişim göstermeden günümüze kadar gelen bu canlılar evrim teorisinin geçersizliğini ortaya koyan delillerden sadece bir tanesidir.
Yaşayan fosiller sadece semenderlere ait değildir. Bugün yaşayıp, yüz milyonlarca yıllık fosilleri ile tıpatıp benzer olan birçok canlı olduğu bilinmektedir.
Harvard Üniversitesi paleontoloğu ve ünlü evrimci Stephen Jay Gould, bu gerçeği şöyle kabul eder:
-Fosilleşmiş türlerin çoğunun tarihi, kademeli evrimle çelişen iki farklı özellik ortaya koymaktadır:
1.Durağanlık: Çoğu tür, dünya üzerinde var olduğu süre boyunca hiçbir yönsel değişim göstermez. Fosil kayıtlarında ilk ortaya çıktıkları andaki yapıları ne ise, kayıtlardan yok oldukları andaki yapıları da aynıdır. Morfolojik değişim genellikle sınırlıdır. Belirli ve ayırıcı bir yönü yoktur.
2.Aniden ortaya çıkış: Herhangi bir lokal bölgede, bir tür, atalarından kademeli farklılaşmalara uğrayarak aşama aşama ortaya çıkmaz; bir anda ve tamamen şekillenmiş olarak belirir.
Evrimci paleontolog Niles Eldredge ve antropolog Ian Tattersall ise bu konuda şu önemli yorumu yaparlar:
-Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafından bilinen bir gerçektir.
Darwin ise gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur.
Aradan geçen 150 yıla yakın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin'in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir.
Bu durum fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanıyor değildir. Fosil kayıtları açıkça söz konusu kehanetin yanlış olduğunu göstermektedir.
Türlerin şaşırtıcı bir biçimde sabit oldukları ve uzun zaman dilimleri boyunca hep durağan kaldıkları yönündeki gözlem, kral çıplak hikâyesindeki tüm özellikleri barındırmaktadır:
Herkes bunu görmüş ama görmezlikten gelmeyi tercih etmiştir. Darwin'in öngördüğü tabloyu ısrarla reddeden asi ve hırçın bir fosil kaydı ile karşı karşıya kalan paleontologlar, bu gerçeğe açıkça yüz çevirmişlerdir.
Konuyu biraz daha açmak daha iyi anlatmak için yaşayan fosillerden birkaç örnek veriyoruz.

Köpek balığı: Yaklaşık dört yüz milyon yıllık olduğu halde yapısal hiçbir değişim izi ortaya koymayan köpek balığı hâlâ ilk var edildiği gibi hiç bir değişime uğramadan günümüzde de bütün haşmeti ve güzelliğiyle yaşamaktadır.

Evrim teorisi taraftarlarının soyu tükenmiş bir ara-geçiş canlısı olarak tanımladıkları ama günümüzde de yaşadığı anlaşılan Cœlacanth gibi canlılar evrim teorisini yalanlayan en çarpıcı örneklerdir.

Cœlacanth: 1938 yılı kışında bir balıkçı teknesi, Hint Okyanusunda Chalumna nehrine yakın bir yerlerde 70 milyon yıl önce soyunun tükenmiş olduğu düşünülen bir balık yakaladı. Bu balık, dinozorlarla aynı zamanda yetişip büyümüş olan Cœlacanth idi.
Fosil kayıtlarına göre 410 milyon yıl öncesine Devonian Dönemine gelip dayanan Cœlacanth, evrim teorisi taraftarlarınca, balıklar ile amfibiyenler arasında yer alan çok güçlü bir ara form delili sayılıyordu.
70 milyon yıl önceki Kretase döneminde fosil kayıtlarına göre gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuş, soyunun tükendiğine inanılmıştı.

Evrim teorisi taraftarı biyologlar, bu canlının fosillerinden yola çıkarak vücudunda tam gelişip evrimleşmemiş ilkel bir akciğerin bulunduğunu ileri sürdüler.
Bu konuda bilimsel kanıtlara henüz ulaşılmamış olmasına rağmen evrim teorisi taraftarlarınca bir gerçek olarak kabul edildi. Zaman içinde Cœlacanth fosili en önemli evrim delili sayıldı.
Fakat bu canlının 410 milyon yıl önce yaşamış atalarının tıpatıp benzeri günümüzde canlı olarak bulununca evrim teorisi bir kez daha alt üst oldu. Ayrıca Cœlacanth halen dünyanın çeşitli yerlerinde de yaşıyordu.
Güney Afrika'da, Madagaskar'ın Kuzeybatısındaki Comores adalarında ve Endonezya Sulawesi'de olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde 200'den fazla Cœlacanth ele geçirildi.
Yapılan araştırmalarda Evrimcilerin bu canlıda ilkel akciğer olduğunu öne sürdükleri yapı, balığın vücudunda bulunan bir yağ kesesinden başka bir şey olmadığı anlaşıldı.
Ayrıca evrim teorisi taraftarları bu canlıyı hep sığ sularda yaşayan ve sudan çıkmaya hazırlanan bir sürüngen adayı olarak tanıtmışlardı. Oysa Cœlacanth okyanusun derin sularında yaşayan ve 180m derinliğin üzerine hemen hiç çıkmayan bir dip balığıydı.
Cœlacanth'lar1987 yılında gözlemlenip fotoğrafları çekildi. Bu canlıların; öne, arkaya, hatta baş aşağı yüzdükleri fakat evrimcilerin iddia ettikleri şekilde deniz dibinde yüzgeçleriyle yürümeyi andıracak bir hareket şeklinde bulunmamaktaydılar. Diğer ifade ile Cœlacanth balıklardan sürüngenlere diğer ifade ile sudan karaya geçişin ara format canlısı değildi.
Cœlacanth gibi türü tükenmiş zannedilen, ancak bıraktığı fosillerle yaşadığı anlaşılabilen bir canlının milyonlarca yıl bilim dünyasının gözlerinden uzak durduktan sonra hiç bir değişim göstermeden yaşıyor olarak bulunması evrim teorisini temelinden sarsmıştır. Daha sonraki yaşayan fosil bulguları bu depremi daha da şiddetlendirdi.

Neopilina ve Limulus: Bir kabuklu türü olan Neopilina 500 milyon yıldan, akrep 430 milyon yıldan, zırhlı ve kılıçkuyruklu bir hayvan olan deniz canlısı Limulus 225 milyon yıldan, yalnızca Yeni Zelanda'da yaşayan bir tür sürüngen olan Tuatara da, yaklaşık 230 milyon yıldan beri değişmeden yaşamını sürdürmektedir.

Eklembacaklıların birçok takımı, timsahlar, deniz kaplumbağaları ve birçok bitki türü de uzayıp giden bu listenin diğer parçalarıdır.
Canlıların milyonlarca sene hiç bir değişime uğramadan kalması evrim teorisini temelinden sarstığı gibi ilginç tespitlere de neden olmuştur.
Örneğin hamam böcekleri çok hızlı üremektedir, ömürleri de kısadır ama yaklaşık 250 milyon yıldan beri hiç bir değişime uğramadan yaşamaktadırlar.
Hamamböceklerinin çok kısa olan ortalama ömürlerine göre milyarlarca nesil boyunca yaşamış olmalıdırlar. Diğer ifade işle eğer evrim gerçek olsaydı en çok etkilenen canlılardan birisi şüphesiz ki hamamböcekleri olurdu.
Diğer çarpıcı bir örnek ise archaebakterilerdir. Bu tek hücreli canlılar 3.5 milyar yıl önce, dünya henüz çok sıcakken ortaya çıktılar, hiç bir değişime uğramadılar ve günümüzde de Yellowstone Milli Parkı'ndaki kaynar sularda yaşamaya devam etmektedirler.
Yaşayan fosiller gerçeği bilimsel olarak irdelendiğinde, çevrenin canlılar üzerindeki etkisinin evrim değil, evrimsizlik daha doğru bir ifade ile durağanlık olduğunu göstermektedirler.
Türler teorinin öngördüğünün tersine günümüzdeki beden yapılarına rastlantısal değişim süreçlerinden geçerek ulaşmamışlardır. Nasıl var edilmişlerse o şekildedirler.

Atnalı yengeci: Konuyu daha da pekiştirmek için yaşayan fosillerden bir kaç örnek daha verelim.

Yaşayan fosillerin en önemli örneklerinden bir diğeri ise atnalı yengecidir. Bu canlıya ait bulunan ilk fosil kayıtları 425 milyon yıl öncesine dayanır. Günümüz sahillerinde 425 milyon yıl önceki şekliyle hiç bir değişikliğe uğramadan varlığını sürdüren önemli bir yaşayan fosil örneğidir.
Kumsalda rahat yürümesini sağlayan ve bir dümen gibi hareket eden kuyruğu, son derece kompleks birleşik yapıdaki gözleri ve diğer özel yapıları ile günümüzden 425 milyon yıl önce, bugünkü şekliyle varlığını sürdürmüştür.

Hamam böceği: Yaşayan fosillerin bir diğer örneği ise hamam böceğidir. Hamam böceği, bugüne kadar yaşamış olan en eski kanatlı böcektir. Fosil formu bundan tam 350 milyon yıl önce Karbonifer Dönemi'nde ortaya çıkmıştır.
Bu canlı, en küçük bir harekete, hatta bir hava akımına karşı bile oldukça hassas olan çeşitli uzantılarıyla, mükemmel kanatlarıyla, nükleer radyasyona bile karşı koyabilecek dayanıklı yapısıyla, 350 milyon yıl önceki halinden tamamıyla farksızdır.

Okapi: Yaşayan fosil örneklerinin bir başkası okapidir.
Bu canlının ilk bulunan fosilleri Miocene devrine aitti. 1901 yılında ilk defa canlı olarak ele geçirilene kadar soyunun tükenmiş olduğu
sanılıyordu.
Eğer bir canlının fosili olup da kendisi yaşamıyorsa bu evrim teorisi taraftarları için bulunmaz bir fırsattır. Bulunan fosili önüne arkasına düşünmeden hiçbir bilimsel kanıta dayanmaya gerek görmeden hemen ara format olarak ilan ediverirler. Bunun nedeni de her canlı zaman içinde değişim gösterip evrimleştiğinden her fosil ara format canlılara ait olması gerektiğidir. Bu onlar için öylesine açık bir gerçektir ki bulunan fosilin ara format özelliklerine uyup uymadığı, bilimsel verilerin bu görüşü destekleyip desteklemediği pek önemli değildir. Bu nedenle soyu tükenmiş bir canlıya ait olduğu sanılan Okapide birden at serilerinin atası olup çıkmıştır. Fakat evrim taraftarları henüz bilmiyorlardı ama okapi hala dünyada yaşıyordu. At serileriyle de en küçük bir ilgisi yoktu.
At ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan, daha çok zebraya benzeyen bu canlı 2,3 - 5.3 milyon yıl önceki Miosen Dönemi'nde de şu anda sahip olduğu kompleks özelliklerle yaşamıştır. Bir ara format canlısı değildir.
Memelilerin kökeni konusunda atın evrimi evrimcilerin baş tacı ettikleri bir senaryo idi. Bu senaryoda boy sırasına göre çeşitli canlılar arka arkaya dizilmekte, zaman içinde uyuşması mümkün olmayan anatomik farklılıklar dikkate alınmadan atın evrimsel aşamaları olarak öne sürülmekteydi. Yıllar boyunca doğal tarih müzelerinde sergilenen bu seri, evrime bir delilmiş gibi ders kitaplarına bile girdi. Fakat Okapinin hala yaşayan bir canlı olarak keşfi bütün bu senaryoların sonu oldu.

Timsah: Timsah, 200 milyon yıldan beri var olan bir canlıdır ve fosil kayıtları bunu doğrular. Günümüzde de 200 milyon yıl önceki özelliklerinden bir farklılık olmadan varlığını sürdürmektedir.
Tuatara kertenkelesi:Tuatara kertenkelesi 200 milyon yıldan beri hiç bir değişime uğramadan iki yüz milyon yıl önce nasıl iseler öyle mükemmel sistemleri ve kompleks yapılarıyla günümüzde de yaşamlarını sürdürmektedirler.
Sonuç olarak şunları yazmaktan kendimizi alamıyoruz.
Elli milyon yıl sonraki evrimleşmiş canlı şekillerinin ne olacağı konusundaki Geleceğin Zoolojisi kitabının yazarı İskoçyalı paleontolog Dougal Dixon eğer yaşıyorsa kulakları çınlasın.






 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt