yaratılış mücisezi ve hayvanlardaki mucizeler

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
d€rVish

d€rVish

Üye
yaratılış mücisezi ve hayvanlardaki mucizeler
KÜÇÜK MÜHENDİS KUŞLAR

Ağaçların üstünde ya da çatı aralarında, kimi zaman da balkonunuzun bir köşesinde kurulan kuş yuvalarını mutlaka görmüşsünüzdür. Bunlar sadece sizin tanıdığınız birkaç kuş türünün yuvalarıdır. Ama dünya üzerinde o kadar çok sayıda kuş çeşidi yaşar ve o kadar farklı yuvalar yaparlar ki, bu mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Öncelikle bütün kuşlar yuvalarını bulundukları çevrenin doğal şartlarına uygun olarak yaparlar. Örneğin, deniz kenarında yaşayan kuşları düşünelim. Bu tür kuşlar yuvalarını batmayacak şekilde su yüzüne yaparlar. Kullandıkları malzeme, yuvaya verdikleri şekil hepsi özel olarak tasarlanmıştır. Böylece su yükselirse yuva ve içindeki yavrular bundan zarar görmemiş olur. Bu canlılar doğdukları andan itibaren hiçbir eğitim almadan bu yuvaları yapabilecek kabiliyetlere sahiptirler. Böyle bir şeyi zaman içinde öğrenmeleri mümkün değildir, deneme-yanılma ile yapıyor olsalar, suyun yükselmesi ile yuva batacaktır. Zaten böyle bir şey hiç olmaz çünkü ortaya çıktıkları ilk günden itibaren deniz kenarında yaşan kuşların her biri yuvalarını aynı şekilde yapmaktadırlar.

Kuşlar son derece sağlam bir şekilde ve özel seçtikleri, güvenli yerlerde yuvalarını yaparlar.
Sazlık bölgelerde yaşayan bazı kuşlar ise, yumurtaları, rüzgarın etkisiyle yuvadan düşmesin diye yuva duvarlarını yüksek yaparlar. Yumurtasını böylesine özenle koruyan bu kuş, yumurtanın düşüp kırılma tehlikesini nasıl bilmektedir? Burada kuşun son derece akılcı ve tedbirli bir davranış içinde olduğunu görürüz.
Kurak bölgede yaşayan başka bir kuş çeşidi ise yuvasını toprak üstüne değil de çalılara kurar. Çünkü buradaki sıcaklık toprağa göre 10 derece daha azdır. Toprağın ve çalıların ne kadar ısındığını ve bunların arasında bir ısınma farkı olduğunu çoğumuz bilmeyiz. Ama bu kuşlar bunu bilir ve en serin yerde yuva yaparak kendilerini ve yavrularını kavurucu sıcaktan korurlar.
Hiç düşündünüz mü; aklı ve şuuru olmayan kuşlar böyle ince detayları nasıl hesap etmektedirler?
Kuşların bu davranışları yıllarca bu konuda eğitim almış mühendislerin davranışlarına benzer. Bir ev yapılırken sağlamlığı, malzemesi ve yapılacağı yer gibi detaylar mühendisler tarafından ince ince hesaplanır ve inşaata öyle başlanır. Burada verdiğimiz 1-2 örnekte gördüğünüz gibi kuşlar da yuvalarını bir plana göre yaparlar. Ancak hiçbir araç-gerece ve eğitime ihtiyaç duymazlar. Allah'ın onlara verdiği ilhamla hareket ederek, tüm bunları kolaylıkla yaparlar. Bu kuşlar ve kuşların yaptığı işler Allah'ın kusursuz yaratmasının bir delilidir. Onlara yaptıkları herşeyi ve her davranışı ilham eden, şüphesiz herşeyin bilgisine sahip olan Allah'tır.
Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur.
Şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı
olmayan (Gani)dır, övülmeye layık olandır.
(Hac Suresi, 64)

KIŞ GÜVESİNDEKİ ISINMA SİSTEMİ
Kış geldiğinde, dünyanın soğuk bölgelerinde yaşayan birçok böcek türü soğuk veya yiyecek kıtlığı nedeniyle ölür. Çünkü böcekler narin canlılardır, ancak bu konuda bazı istisnalar da vardır. Örneğin Kukumav güveleri kelebeklere benzeyen, ilk bakışta çok narin görünen canlılardır. Ama aslında zorlu kış şartlarında bile yaşayabilecek kadar dayanıklı bir yapıya sahiptirler. Bu nedenle bu güveler "kış güveleri" olarak adlandırılırlar.
Kış güvelerinin de kelebekler gibi iki kanadı ve bu kanatları birleştiren bir gövdeleri vardır. Bu güve türünün uçabilmesi için, kanatlarının bulunduğu göğüs bölgesinin 30°C sıcaklıkta olması şarttır. Oysa yaşadıkları yerdekı ısı genellikle 0°C hatta bunun da altındadır. Peki kış güveleri nasıl olup da bu kadar soğuk bir yerde yaşamlarını sürdürürler? Hareketsiz kaldıklarında bu canlıların donmalarını engelleyen, soğukta uçabilmelerini sağlayan nedir?
Bu güve türü, kışın yaşamalarını sağlayan özel bir ısınma sistemi ile birlikte yaratılmıştır. Bu sistem, birbirini tamamlayan çeşitli özelliklerden oluşur.
Kış güveleri uçuş öncesinde ilk aşama olarak kanatlarına bağlı ana kaslarını sürekli kasarak kanatlarını titretirler. Kanatların hızla titreştirilmesi böceğin göğüs bölgesinin ısısının artmasını sağlar. Bu artış sayesinde göğüs bölgesinin sıcaklığı 0°C'den 30°C'ye hatta daha yüksek seviyelere kadar çıkabilmektedir. Bu, güvenin yaşaması için gerekli olan özelliklerden yalnızca bir tanesidir. Kış güvesinin vücut ısısını yükseltmesi, uçuş için tek başına yeterli değildir. Çünkü uçuş sırasında böceğin vücut sıcaklığıyla hava sıcaklığı arasındaki fark, ısı kaybına yol açacaktır. Bir bardağın içindeki sıcak çayın bir süre sonra soğuması gibi güvenin vücudu da soğuyacaktır. Dolayısıyla güvenin kanatlarını titreştirmesi bir işe yaramayacaktır. Kış güvesinin uçabilmesi, daha doğrusu yaşayabilmesi için ürettiği ısıyı koruyabileceği başka bir yönteme daha ihtiyacı vardır. İşte güvenin bu ihtiyacı da vücudunda Allah'ın yarattığı özel bir yapı ile karşılanmıştır. Güveler, ısı kaybını azaltan yoğun pulcuklarla kaplanmışlardır. Bilim adamları yaptıkları incelemeler sonucunda, pulcuklara sahip olmayan bir güvenin, pulcuklu olanlardan 2 kat daha hızlı soğuduğunu tespit etmişlerdir.
Bunlar kış güvelerindeki soğuktan korunma mekanizmalarından birkaçıdır. Saydığımız özelliklerin bu güve türünün ilk ortaya çıktığı andan itibaren var olması zorunludur. Aksi takdirde güve soğuktan ölecek ve nesli tükenecektir. Diğer bütün güve türlerinden farklı olarak soğuk bölgelerde yaşayan güve türlerinde bu özelliklerin olmasının bir tesadüf eseri olmadığını anlamak için uzun uzun düşünmeye bile gerek yoktur. Allah bu canlıların soğukta yaşamaları için her türlü tedbiri alarak bize Kendisini tanıtmaktadır. Allah bir Kuran ayetinde bütün canlıların bulundukları yeri bildiğini bize şöyle haber vermektedir:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)


Canlılardaki bu gibi özellikler Allah'ın gücünü ve sanatını daha iyi anlamamızı ve Rabbimize olan imanımızın ve sevgimizin artmasını sağlar. Siz de okuduğunuz bu şaşırtıcı bilgileri başkalarına anlatarak, onların da Allah'a olan imanlarının artmasına vesile olabilirsiniz.

SOMON BALIĞI YOLUNU
NASIL BULUYOR?
Göç etmenin sadece kuşlara özgü olduğunu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü karada ve denizde de göç eden birçok canlı türü vardır. Bu bölümde size göç eden deniz canlılarından somon balıklarının maceralarını anlatacağız.
Somon balıklarının tamamı akarsularda, annelerinin bıraktıkları yumurtalardan çıkarak dünyaya gelirler. Birkaç hafta boyunca dünyaya geldikleri bu yerde avlanarak büyürler. Sonra içinde bulundukları ırmağın akıntısı boyunca ilerlemeye başlarlar. Denize doğru yaptıkları bu yolculukta barajlarla ve kirli sularla karşılaşırlar, kendilerini avlamak isteyen büyük balıklar gibi türlü tehlikeleri atlatmaya çalışırlar. Hepsini geçip denize ulaştıklarında burada birkaç yıl geçirirler. İyice gelişip üreme olgunluğuna erişince de geri dönüş için yeniden harekete geçerler.
Somonların dönüş yolculuğu sonunda varmak istedikleri hedef, yumurta olarak dünyaya ilk geldikleri yerdir. Ancak bunu kısa bir mesafe olarak düşünmeyin. Balığın dönüş yolculuğunda aşması gereken mesafe bazen 1.500 km'yi bulur. Bu ise aylarca sürecek yorucu bir yolculuk demektir. Balığın bu yolculuk süresince aşması gereken birçok engel vardır.
Balığın çözmesi gereken ilk, belki de en önemli problem, yumurtadan çıktıktan bir süre sonra yaptığı ilk yolculuğunda içinde gezdiği akarsuyun, denize döküldüğü yeri bulmaktır. Çünkü balık dönüş yolculuğunda izleyeceği rotayı ona göre belirleyecektir. Hiçbir somon bu konuda hataya düşmez. Denize çıktığı akarsuyun ağzını tek bir seferde bulur.
Bundan sonra bulduğu akarsuya girerek büyük bir kararlılıkla akıntıya karşı yüzmeye başlar. Bu sefer işi daha zordur, çünkü ilk seferde somon akıntının yardımıyla rahatlıkla geçtiği şelaleleri, artık tam tersi yönde yani yukarı doğru aşmak zorundadır. Bu bölümdeki resimlerde gördüğünüz somonların şelalere doğru zıplayarak yaptıkları hareketin amacı doğdukları yere ulaşmaktır. Bu yolculuk sırasında somon üst yüzgecinin su dışında kalmasına neden olacak kadar sığ sulardan geçmek zorunda kalır. Bu sığ sular ise, kendilerini avlamak için bekleyen kuşlar, ayılar ve birçok yabani hayvanla doludur.
Somon balığının üstesinden gelmesi gereken zorluklar bu kadarla da sınırlı değildir. Hatırlarsanız bu balık, karanın oldukça içlerinde, bir ırmağın herhangi bir kolunda dünyaya gelmişti. Şimdi bu yere ulaşabilmek için, nehrin yeni kollara ayrıldığı yerlerde doğru tarafa yönelmek zorundadır. Somon balıkları bu tercihlerinde de hata yapmayarak, her seferinde doğru nehri bulurlar.
Şimdi kafanızda şöyle bir sahne canlandırın: Bir şehirdeki herhangi bir evde dünyaya gelip burada büyüyorsunuz. Biraz büyüyünce de evi terk edip, dolaşa dolaşa günlerce yol alıp, buradan 1.500 km kadar uzağa gidiyorsunuz. Aradan seneler geçtikten sonra doğduğunuz eve dönmek istiyorsunuz. Sadece bir kere geçtiğiniz sokakları tek tek hatırlayıp eve dönebilmeniz sizce mümkün müdür? Hiçbir insan bunu yapamaz ancak somon balıkları bu zor işi başarırlar ve yönlerini hep doğru olarak bulurlar.
Somon balıklarının bu şaşırtıcı yolculuğu nasıl gerçekleştirdiğini anlamak amacıyla çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalardan, somonun yolunu "koklayarak" bulduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Somon balıkları özel yapılı burunları sayesinde, suyun içindeki kokuları tıpkı bir av köpeği gibi kaynağına kadar takip edebilirler. Her akıntının kendine has bir kokusu vardır. Genç somon yolculuğa ilk başladığında bu kokuları tek tek hafızasına almaktadır. Dönüşte de hafızasındaki bu kokuları kullanarak doğduğu yere gelmektedir.
Bu olağanüstü olay nasıl gerçekleşmektedir? Doğan her somon balığı nasıl olup da yolunu hiç şaşırmadan bulmaktadır? Neden bütün somonlar canlarını tehlikeye atarak, şelaler aşıp, vahşi hayvanlarla mücadele ederek doğdukları yere geri dönmeye çalışmaktadır? Üstelik bunu kendileri için değil sadece yumurtalarını bu sulara bırakmak için yapmaktadırlar.
Bütün bu soruların tek bir cevabı vardır: Somon balığı ve onun yönünü tayin etmesini sağlayan sistemleri yaratan sonsuz ilim sahibi olan Allah'tır. Somonlar da diğer tüm canlılar gibi Allah'tan aldıkları ilhamla hareket etmekte ve bu şekilde Rabbimizin yaratmasındaki üstünlüğü gözler önüne sermektedirler.
Somonların yumurtlamak için kendi hayatlarını tehlikeye atarak binlerce kilometrelik yol gitmesi, aynı zamanda -size kitabın başında bahsettiğimiz- evrim teorisini yalanlayan delillerden biridir.
Evrimciler doğadaki canlıların sürekli birbirleri ile kavga halinde olduklarını ve bu kavganın sonunda da güçlü olanın hayatta kaldığını iddia ederler. Ancak canlılar arasında, evrimcilerin iddiasının tersine sürekli bir yardımlaşma vardır. Anne ve baba hayvanlar yavruları için kendi canlarını tehlikeye atmaktadır. Hatta ilerleyen sayfalarda vereceğimiz örneklerde de göreceğiniz gibi birlikte yaşayan ve birbirlerine fayda getiren ama farklı türlerde olan canlılar vardır. Somonlar da yavruları için fedakarlık yapan canlılardan yalnızca bir tanesidir. Yumurtlamak için göç eden ve doğdukları yere ulaşmayı başaran çok az sayıdaki somon yumurtladıktan hemen sonra ölecektir. Buna rağmen asla yolculuklarından vazgeçmezler. İşte evrim teorisi somonlarda gördüğümüze benzer fedakarca davranışları hiçbir şekilde açıklayamaz. Oysa gerçek açıktır. Somonları yaratan Allah'tır ve bu canlılar da Rabbimizin kendilerine ilham ettiği davranışları yerine getirmektedirler. Düşünen insanlar hayvanların bu gibi davranışlarından öğüt alırlar. Bunu Allah Nahl Suresi'ndeki bir ayette bize şöyle hatırlatmaktadır:
Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler (dersler) vardır… (Nahl Suresi, 66)


BALIKLARIN YÜZME TEKNİĞİ

Balıkların suda ne kadar kıvrak ve hızlı hareket ettiklerine hepiniz şahit olmuşsunuzdur. Balığın yüzebilmesi için ekstra bir hareket yapmasına gerek yoktur, bunun için kuyruğunu sağa sola sallaması yeterlidir. İşte balıkların suyun içindeki bu rahat hareketleri kıvrak omurgaları ve vücutlarındaki bazı sistemler sayesinde gerçekleşir.
Balıklar, yüzerken büyük miktarda enerji harcarlar. Bunun nedeni suda uzun süre yüksek hızda yüzmeleri değildir. Balıklar, durgun halde iken aniden yüksek hızlara ulaşabilmek için çok fazla enerjiye ihtiyaç duyarlar. Ani hızlanabilmek onlar için çok önemlidir; çünkü avcılardan kaçabilmek için buna ihtiyaçları vardır.
Üstelik balıklar suyun içinde çoğu zaman akıntıya karşı hareket etmektedirler. Siz kendinizin suyun içindeyken ne kadar zor hareket ettiğinizi, yolda yürürken ise ne kadar kolay hareket ettiğinizi düşünün. Ve bu şekilde suyun içinde yaşamak ile yeryüzünde yaşamak arasındaki farkı karşılaştırın.
Balıkta böyle bir gücün ortaya çıkmasını sağlayan omurgasının ve kaslarının özel yapılarıdır. Omurga balığın vücudunun dik durmasını, ayrıca yüzgeçlerin ve kasların kendisine bağlanmasını sağlayacak bir yapıya sahiptir. Eğer böyle olmasaydı balıkların suda hareket etmeleri imkansız hale gelirdi. Ancak yalnızca omurgasının özel biçiminin olması bir balığın yüzebilmesi için yeterli değildir. Çünkü balığın su içindeki tek hareketi ileri geri değildir, eğer bir balık su içinde aşağı yukarı da hareket edemezse yaşayamaz. Bu hareketi de balık başka bir vücut sistemi ile başarır. Balıkların vücutlarında hava keseleri vardır. Bu keseleri hava ile doldurarak balıklar derinlere inebilir veya havayı boşaltarak su yüzeyine doğru çıkışa geçebilirler.
Peki şunu hiç düşündünüz mü: Balıklar sürekli su içinde olmalarına rağmen nasıl olup da zarar görmemektedirler? Biz suyun içinde belli bir süre kaldıktan sonra derimiz bu durumdan etkilenmeye başlar, bu süre uzarsa cildimiz zarar görür. Oysa balıklarda böyle bir şey olmaz. Çünkü balıkların üst derisinde sert parlak bir tabaka vardır. Bu tabaka suyun vücuda girmesini engeller. Eğer bu tabaka olmasaydı, balığın vücudu zarar görecek, hatta içeri su girmesi nedeniyle dengesi bozulacak ve balık da ölecekti. Ancak bunların hiçbiri olmaz ve balıklar suyun içindeki yaşamlarını sürdürürler.

Solda gördüğünüz resim çok eski zamanda yaşamış bir balığın kalıntısı yani fosili. Hemen yanındaki resim ise o fosilin bugün
yaşayan bir örneği. Gördüğünüz gibi aralarında hiç fark yok.
Yeryüzündeki bütün balık türleri bu özelliklerin tamamına eksiksiz olarak sahiptir. Günümüzden çok daha önce yaşamış balıklarda da bunların hepsi vardır. Balıklar milyonlarca yıldır hiç değişmemişler, hep aynı mükemmel yapıya sahip olmuşlardır. Bunu, milyonlarca yıl öncesinde yaşamış balıklardan günümüze gelen kalıntılarda görmek mümkündür. Fosil denen bu kalıntılarda balıkların geçmişte de yine bugünkü ile aynı oldukları, hiç değişmedikleri açıkça belli olmaktadır. Bu durum bize balıkların bir anda ortaya çıktıklarını gösterir. Yani balıklar yaratılmışlardır. Balıkların sahip oldukları bütün özellikleri onlara veren, evrendeki herşeyi yaratan Allah'tır. Allah bütün canlıların ihtiyaçlarından haberdar olandır.

MACAWLARIN KİMYA BİLGİLERİ NEREDEN GELİYOR?
Bazı bitkilerin tohumları zehirlidir. Bu onları yemeye çalışan düşmanlarına karşı etkili bir korunma yöntemidir. Ancak Amerika'da yaşayan bir çeşit papağan türü, zehirli olmalarına rağmen bu tohumlar ile beslenmeyi başarır. Papağanın bu davranışı çok hayret vericidir. Çünkü diğer canlılar tohumlara yaklaşamazken ısrarla zehirli tohumları yiyen bu kuşlara hiçbir şey olmamaktadır. Bu şaşırtıcı olayın nasıl gerçekleştiğini siz de merak ettiniz değil mi?
Macaw adı verilen bu papağan türünün nasıl olup da zehirlenmediği bilim adamlarının da dikkatini çekmiştir. Kuşları gözlemleyen bilim adamları çok ilginç bir olaya şahit olmuşlardır.

Macaw denen papağan türünün resimde görüldüğü gibi killi kayalar yediklerini bu kitapta okudunuz. Eğer bu resmi kitabı okumadan önce görmüş olsaydınız kuşların davranışları sizi çok şaşırtırdı hatta ne yaptıklarını anlamayabilirdiniz. Ancak şimdi Macawların neden kil yediklerini biliyorsunuz. En önemlisi de bunu yapmalarını onlara Allah'ın öğrettiğini biliyorsunuz. Bu öğrendiklerinizi başkalarına da anlatın ve onların da Allah'a olan imanlarının artmasını sağlayın.
Macawlar besleyici değeri yüksek olan bu zehirli tohumları yedikten hemen sonra bir kayalığa doğru uçarlar. Oraya vardıklarında burada bulunan bazı killi kaya parçalarını kemirip yutarlar. Bu, rastgele yapılan bir hareket değildir. Killi kaya parçalarının özelliği, tohumların içindeki zehri emmeleridir. İşte bu sayede kuş, herhangi bir rahatsızlık hissetmeden tohumları sindirebilmektedir.
Bu hayvan, tohumun zehirleyici etkisini teşhis edecek tıp bilgisine nasıl sahip olmuştur? Peki bu etkiyi nasıl ortadan kaldıracağını nereden bilmektedir? Zehri etkisiz hale getirecek bir maddenin killi kayaların içinde bulunduğunu bilmesini sağlayacak kadar eczacılık eğitimi almış olabilir mi? Elbette ki bunların hiçbiri olamaz.
Bir insan tohumların zehirli olup olmadığını bakarak anlayamaz. Tohumun zehrini nasıl etkisiz hale getireceğini ise tahmin bile edemez. Bunun için ya bir eğitim almış olması ya da bilen birilerine danışmış olması şarttır. Bu durumda hiçbir akla ve şuura sahip olmayan bir kuşun, uzun kimyasal tahlil ve incelemeler sonucunda böyle bir şeyi keşfettiği elbette ki söylenemez. İnsanların uzun süren bir uzmanlık eğitiminden sonra ulaştığı bilgilere, Macawların tesadüfen ulaşması da imkansızdır. Bu bilgiyi Macawlara herşeyi kusursuz olarak yaratan ve herşeyi bilen Allah öğretmiştir.

ÖRÜMCEK AĞLARINDAKİ MÜHENDİSLİK
Hemen her yerde görebildiğimiz örümcek ağlarının şekillerine hiç dikkat etmiş miydiniz? İplikçiklerini kendilerinin ürettiklerini ve bu iplikçiklerin çok şaşırtıcı özelliklerinin olduğunu biliyor musunuz? Ya da bahçe örümceklerinin ağ kurmada kullandığı tekniklerin inşaat mühendislerinin kullandığı son tekniklerle aynı olduğunu duymuş muydunuz?
Örümcekler ağlarını kurmak için iki farklı yere ihtiyaç duyarlar. Ağlar genellikle iki duvarın birleştiği bir köşe ya da iki dal arasında kurulur. Ancak bazı örümcekler tek bir yüzeyi kullanarak ağlarını yapacak kadar ustadırlar. Örümceğin ağını kurması ise mükemmel bir gösteridir. Şimdi anlatacaklarımızı gözünüzde canlandırmaya çalışın.
Örümcek, ağını kurmak için yeterince uzun, esnek bir dal tespit ederek işe başlar. İplikçiğini önce dalın ucuna sıkıca yapıştırır. Bir yandan dalın aşağı tarafına doğru yürürken diğer yandan da iplikçik salgılamaya devam eder. Belirli bir uzaklığa gelince durur ve iplikçik salgılamayı keser. Salgıladığı iplikçiği kuvvetli bir biçimde kendine doğru çekmeye başlar. Bunun sonucunda dal bir yay gibi bükülür. Örümcek yaydaki bir tel gibi dümdüz hale gelmiş olan iplikçiğin diğer ucunu bulunduğu yere sıkıca yapıştırır. Daha sonra bu yayın içinde ağını örmeye başlar.
Şimdi düşünün. Aralarında 2 metre mesafe olan iki duvar arasına 2,5 metre uzunluğundaki bir ipi gergin olarak tutturmanız gerekse ne yapardınız? Siz bunu düşünürken biz bir tür bahçe örümceğinin bu problemi nasıl çözdüğünü anlatalım:
Bahçe örümceği bazen ağını aralarındaki açıklığın çok fazla olduğu iki dal arasında kurar. Böyle ağlar oldukça büyük olduğundan av yakalama kapasiteleri de büyüktür. Ne var ki ağın büyük olması zamanla gerginliğinin azalmasına neden olur. Bu da, av yakalamadaki başarının azalması demektir. Bu durumda örümceğin bir çözüm üretmesi gerekmektedir. Ağın gerginliği azaldığında örümceğin yeni bir ağ yaptığını düşünmüş olabilirsiniz. Ancak hayır, örümcek, ağı yenilemek yerine son derece şaşırtıcı başka bir iş yapar: Ağın merkezine gelerek buradan yere kadar uzanan bir iplikçik salgılar. İplikçiğin yere yakın olan ucuna da minik bir taş tutturur. Ağa geri döner ve iplikçiği çekerek taşın yerden yukarı kalkmasını sağlar. Örümcek, taş havada iken bağlı olduğu iplikçiği, ağın ortasına yeniden sıkıca tutturur. Sonuçta ağ, ortasından sarkan bu taşın kendisini aşağı doğru çekmesi nedeniyle gerilir.
Sizin aklınıza böyle bir çözüm büyük bir ihtimalle gelmezdi. Sadece sizin değil, inşaat bilgisi olmayan daha pek çok insanın da aklına böyle bir çözüm gelmezdi. Ancak örümcekler bu tekniği bilmekte ve uygulamaktadırlar. Peki örümcek böyle üstün bir tekniği nereden bilmekte ve nasıl başarıyla kullanabilmektedir? Üstelik milyonlarca yıldır her örümcek aynı teknikle ağlarını örmektedir. Örümceğin böyle bir tekniği kullanabilmesi için, bunu kendine ilham eden bir "irade sahibine" ihtiyaç vardır. Çünkü bu irade örümceğin kendisine ait değildir. Bu iradenin sahibi, herşeyin sahibi olan, herşeye gücü yeten, bütün canlıları yönlendiren, yapmaları gereken işleri onlara ilham eden Allah'tır.
 


exorcist

exorcist

Üye
yazının çok kısa ve öz olduğunu belirtmekle birlikte mücise ne demek ??:kop:
 
Necmati

Necmati

Üye
Eyvallah..
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer Konular

Cevap
20
Görüntüleme
623
DarkredBlue61
Cevap
0
Görüntüleme
384
Eren Değerli
Cevap
3
Görüntüleme
249
Jelly Beanci
Cevap
29
Görüntüleme
738
gonyalı


Üst Alt