Türkiye'de Madenler

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Albert Einstein

Albert Einstein

Üye
    Konu Sahibi
Türkiye'de Madenler
MADENLER
Yer altında bulunan zenginlik kaynaklarına maden denir.Yer altında taş ve toprakla karışık halde bulunan madene maden cevheri denir.Türkiye'de Etibank ve Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü(MTA) maden yataklarını işletir ve değerlendirir.
Bir Madenin Çıkarılabilmesi İçin;
1)Rezervinin(yedeği) işletme için yeterli olması ve çabuk bitmemesi.
2)Maden rezervi içindeki saf maden oranının yüksek olması.
3)Madenin çıkarılacağı bölgenin ulaşımının kolay olması.
4)Sermaye ve kalifiye teknik eleman bulunması gereklidir.
TÜRKİYE'NİN MADENLERİ
BAKIR:
Kırmızı-kahverengi bir metaldir.
Kullanıldığı yerler:
1)El Sanatları
2)Kimya
3)Kuyumculukta
4)Metalürjide
5)Müzik Aletlerinin Yapımında
6)Tıpta Tedavi Amaçlı
7)Tekstil Sanayiinde
8)Elektrik elektronik sanayiinde
Bakır Cevherleri:
1)Oksitli cevherler: Bu cevherler pek yaygın değildir.Başlıcaları kuprit, melakonit, malahit,
azurit, krizokol ve atakamittir.
2)Sülfürlü cevherler: Bakır cevherleri içinde en yaygınıdır.En önemlisi kalkopirittir.
Ülkemizdeki Bakır Madeni Yatakları:
1)Kastamonu-Küre
2)Artvin-Murgul
3)Elazığ-Ergani, Maden
En Önemli Bakır İşletme Tesisimiz:
Samsun-Karadeniz Bakır İşletmeleridir.
**Ülkemize yetecek kadar çıkarılmaktadır.Fazlası da ihraç edilmektedir.
DEMİR:
Dayanıklı, manyetik,gri-beyaz metaldir.
Kullanıldığı Yerler:
1)Dericilikte
2)İnşaat Sanayiinde
3)Kimya Sanayiinde
4)Metalürjide
5)Boyacılıkta
Demir Cevherleri:
Doğada en yaygın demir cevherleri karbonatlar ile hidratlı yada hidratsız
oksitlerdir Hidratlı oksitler arasında en çok rastlanan cevher esmer hematittir ve lorraine cevherlerinin ana bileşenini oluşturur.
Ülkemizdeki Demir Madeni Yatakları:
1)Güney Marmara
2)Kuzey Ege
3)Orta Torosların kuzey bölümleri
4)Malatya-Hekimhan
5)Sivas-Divriği
6)Edremit-Eymir
**Türkiye toplam demir cevheri üretiminin yaklaşık yarısını ihraç etmektedir.
BOR MİNERALLERİ:
Karbonla kimi benzerlikler gösteren basit cisimdir.
Kullanıldığı Yerler:
1)Metalürji sanayiinde
2)Nükleer reaktörlerde
3)Organik kimya sanayiinde
4)Cam, seramik, deterjan vb. sanayilerde
5)Fotoğrafçılıkta
Bor Cevherleri:
Bor, doğada çoğunlukla borat biçiminde bulunur.Önemli cevherler arasında boraks, kernit ve kolematit sayılabilir.
Ülkemizdeki Bor Yatakları:
1)Balıkesir-Bigadiç, Sındırgı, Susurluk
2)Bursa-M.Kemalpaşa
3)Eskişehir-Seyitgazi
4)Kütahya-Emet
En Önemli Bor İşletme Tesislerimiz:
Emet kolemanit işletmesi, Kırka boraks ve asit fabrikası, Kestelek kolemanit işletmesi,
Bandırma boraks ve asit fabrikaları, Bigadiç kolemanit işletmesi
**Dünyadaki bilinen bor rezervlerinin %75'i Türkiye'de bulunmaktadır.Ayrıca Seyitgazi bölgesindeki yatakların dünyanın en büyük sodyumlu bor tuzu yatağı olduğu saptanmıştır.
KROM:
Demir ve manganeze benzeyen beyaz bir metaldir.
Kullanıldığı Yerler:
1)İş hekimliği
2)Metalürji
3)Demir-çelik sanayiinde
4)Savaş sanayiinde
Ülkemizdeki Krom Yatakları:
1)Elazığ-Guleman
2)Menteşe Yöresi-Fethiye, Köyceğiz
3)Bursa, Eskişehir
4)Pozantı, Antakya, Islahiye, Kahramanmaraş
5)Kop dağı
En Önemli Krom İşletme Tesislerimiz:
Şark kromları işletmesi, Üçköprü maden işletmesi, Orta Anadolu krom işletmesi, Kuzey Batı Anadolu krom işletmesi
**Ülkemizde yeterince krom çıkarılmaktadır.Dışsatım yurt içi kullanımdan fazladır.
BOKSİT:
Hidratlı alümin ve demir oksidin değişik oranda karışımından oluşan tortul kayaçtır.
Kullanıldığı Yerler:
1)Alüminyum, uçak ve otomobil endüstrisinde
2)Ev eşyası yapımında
3)Kurşun fırınlarında
4)Petrolü arıtmada
Boksit Cevherleri:
Boksit, nemli ve sıcak iklimde, silis, alkali ve toprak alkali iyonların yıkanmasını kolaylaştıran toprak
Oluşum süreçleri sonunda oluşur.
Ülkemizdeki Boksit Madeni Yatakları:
1)Toroslar üzerinde-Alanya, Seydişehir
2)Adana-Saimbeyli, İskenderun, Islahiye
3)Muğla-Milas
En Önemli Boksit İşletme Tesisimiz:
Seydişehir Alüminyum fabrikasıdır.
KÜKÜRT:
Limon sarısında ametal yalın katı bir cisimdir.
Kullanıldığı Yerler:
1)Eczacılıkta
2)Kimya Sanayiinde
3)Petro Kimyada
4)Şarapçılıkta
5)Dokuma sanayiinde(Renk giderme özelliğinden)
6)Kara barut ve havai fişek yapımında
7)Kibrit yapımında
8)Kauçuk yapımında
Kükürt Cevheri:
Doğada yaygın olarak bulunan bir elementtir.Eski volkanların yakınında, alçıtaşı yada kireçtaşı
Katmanları arasında doğal halde bulunur.Çoğunlukla metallerle birleşmiş olarak görülür;demir, bakır,
kurşun, çinko sülfürler bu metallerin en önemli cevheridir.Kimi doğal gazlarda hidrojensülfür biçiminde bulunur.Ayrıca petrol ve taş kömüründe de rastlanır.
Ülkemizdeki Kükürt Yatakları:
1)Isparta-Keçiborlu
2)Ağrı-Diyadin
3)Denizli-Sarayköy
4)Van
5)Balıkesir
6)Batı Anadolu
En Önemli Kükürt İşletme Tesisimiz:
Keçiborlu kükürt işletmesidir.
**Kükürt üretimi yurtiçi talebi karşılamamaktadır.Yurt dışından kükürt satın alınmaktadır.
CİVA:
Olağan sıcaklıkta sıvı halde bulunan bir metaldir.
Kullanıldığı Yerler:
1)Sıcaklıkölçer, barometre, vakum pompaları, civa buharlı lambalar, doğrultucular ve kontaktörlerin yapımında
2)Aynaların sırlanmasında, altın ve gümüşün özütlenmesinde kullanılır.
3)Tıpta
4)Ayrıca civa fulminat patlayıcı maddelerle birlikte fünye olarak kullanılır.
Civa cevheri:
Civa cevheri zencefredir.Zencefre 600 dereceyi geşmeyensıcaklıkta hava eşliğinde kavrularak civa elde edilir.
Ülkemizdeki Civa Yatakları:
1)İzmir-Ödemiş,Çeşme
2)Konya-Sarayönü
**Türkiye civa rezervlerinin zenginliği bakımından dünyanın önde gelen ülkelerinden biridir.Fazlası ihraç edilmektedir. Ancak civa dışsatımı, civa kullanımının çevre kirliliğine yol açması, tarım ilaçlarında zehirli
madde kullanımının yasaklanması vb. nedenlerden dolayı önemli ölçüde gerilemiştir.
MANGANEZ:
Demirle yakın benzerlik gösteren daha çok alaşım halinde kullanılan geçiş metalleri grubundan bir metaldir.
Kullanıldığı Yerler:
1)Alüminyum metalürjisinde
2)Eczacılıkta
3)Kimya sanayiinde
Manganez Cevheri:
Manganeze pek çok cevherde özellikle oksitli cevherlerde rastlanır.Manganezin en önemli cevheri Manganez dioksittir.
Ülkemizdeki Manganez Yatakları:
1)Karadeniz Ereğlisi
2)Denizli-Uluköy
3)Artvin-Borçka
4)Ankara-Çayırlı
**Türkiye’de 20. yüzyılın başından beri üretim ve dışsatım yapılmaktadır.Üretimin büyük bir kısmı da ihraç edilmektedir.


TAŞ KÖMÜRÜ:
Çıkarılan en eski kömürdür.
Kullanıldığı Yerler:
1)Demir-çelik ve kimya endüstrisinin enerji kaynağıdır.
2)Isıtılarak kok kömürü şeklinde de kullanılır.
3)Yakıt ve yağlama yağları üretiminde
Taş Kömürü:
Yaklaşık 250 milyon yıl önce tropikal ormanların dev ağaçlarının çamur ve kum birikintileri altında havasız kalarak parçalanmasıyla oluşmuştur.Daha sonra bu yığınların üstüne toprak ve kaya katmanları çökmüş ve basınç altında sıkışarak sertleşmiştir.????:



Ülkemizdeki Taş Kömürü Yatakları:
1)Zonguldak-Ereğli
2)Kastamonu-İnebolu
Ülkemizde Tüketildiği Tesisler:
1)Ereğli-Karabük demir-çelik fabrikası
2)Trenler ve gemiler
3)Çatalağzı termik santrali
**Son yıllarda üretim artan tüketimi karşılamadığı için taşkömürü ithalatı yapılmaktadır.
LİNYİT:
Koyu kahverengi ve kolaylıkla kırılabilen bir kömürdür.
Kullanıldığı Yerler:
1)Isınmada
2)Katran, akaryakıt, yağ, parafin, stearin ve asfalt elde edilir
3)Sanayide
4)Elektrik enerjisi üretiminde
5)Ayrıca kok da üretilmektedir.
Ülkemizdeki Linyit Yatakları:
1)Kütahya-Tavşanlı, Tunçbilek, Değirmisaz
2)Manisa-Soma
3)Amasya-Çeltek
4)K.Maraş-Afşin, Elbistan
5)Ankara-Çayırhan, Beypazarı
Ülkemizde Tüketildiği Tesisler:
1)Afşin-Elbistan termik santrali
2)Soma termik santral
3)Seyitömer termik santrali
4)Yatağan termik santrali Tunç bilek termik santrali
PETROL:
Çok koyu renkli, kendine has az yada çok keskin kokulu doğal mineral yağdır.
Kullanıldığı Yerler:
1)Petrol sanayiinde
2)Kimya endüstrisinde
4)Yakıt olarak
5)Tarımda(gübreleme)
6)Tıpta
7)Temizlik ürünlerinin yapımında
8)Plastik maddelerin, sentetik elyaf ve kauçukların hazırlanmasında
Ülkemizdeki Petrol Yatakları:
1)Batman-Raman
2)Siirt-Garzan
3)Diyarbakır
4)Şanlıurfa
5)Mardin
6)Adıyaman
7)Adana

Ülkemizdeki Petrol Arıtma Tesisleri:
1)Batman-Batman rafinerisi
2)İzmir-Aliağa rafinerisi
3)İzmit-İpraş rafinerisi
4)Mersin-Ataş rafinerisi
5)Kırıkkale-Orta Anadolu rafinerisi
**Petrol üretimimiz tüketimimizin yalnızca 1/7 sini karşılamaktadır.Bu nedenle de petrol ithalatı yapılmaktadır.
DOĞAL GAZ:
Doğada metan biçiminde, yatak kayanın gözeneklerinde azotlu, karbondioksitli ve kükürtlü Hidrokarbürlerle birlikte bulunur. Kullanıldığı Yerler:
1)Konut ısıtmasında
2)Sanayi tesislerinde
Ülkemizdeki Doğal Gaz Yatakları:
1)Trakya-Hamitabat
2)Mardin-Çamurlu
URANYUM:
Radyoaktif bir elementtir.Atom enerjisi ilk olarak uranyumun parçalanmasıyla elde edilmiştir.
Kullanıldığı Yerler:
1)Silah sanayiinde
2)Nükleer santrallerde
Ülkemizdeki Uranyum Yatakları:
1)Aydın
2)Çanakkale
3)Giresun-Şebinkarhisar
4)Manisa
5)Uşak
**Ülkemizde şu anda radyoaktif maddelerden elektrik enerjisi üretimi yapılmamaktadır
20. YÜZYIL TÜRKİYE MADENCİLİK SEKTÖRÜNE GENEL BAKIŞ
Bu raporda 20.Yüzyıl Madencilik Sektörünün kurumlarıyla birlikte gelişmesi, Anadolu’nun Batılaşma Hareketini dikkate alacak şekilde; Cumhuriyet Öncesi Dönem, Cumhuriyet (1923) ile Çok Partili Döneme Geçiş (1950) Arası Dönem, 1950 ile 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları Arası Dönem ve 1980 ile Günümüz Arası Dönemler olarak incelenmiştir.
Cumhuriyet öncesi dönemde, Anadolu Madenciliği, Batının bir yandan sınai ürünlerini satabilecek, öte yandan da sınai üretim için ucuz hammadde sağlayacak dış pazarlara açılma politikasına paralel olarak yabancıların kontrolünde kalmıştı. İngilizler Susurlukta pandermit, Murgul Bakır İşletmesini, Fransızlar Balıkesir bölgesinde boraks madenlerini, Muğla bölgesinde krom madenini, Balya’da kurşun-çinko madenini, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Almanlar Zonguldak Töşkömürü Havzasını işlettiler.
Cumhuriyet ile birlikte, Devletçilik politikası kapsamında MTA ve Etibank kurularak Madencilik Sektörünün kurumsallaşması sağlandı, Madenciliğe dayalı Sanayileşmenin alt yapısı hazırlandı, Demir-Çelik Fabrikası kuruldu, krom ve kömür başta olmak üzere maden üretiminde önemli ölçüde artış sağlandı.1933 yılından sonra millileştirme politikasıyla çok sayıda maden işletmesi yabancılardan geri alındı.
Çok Partili Döneme Geçiş ile birlikte, özel sektörün ve yabancı sermayenin de sıcak bakacağı bir maden kanunu 1954 yılında çıkartıldı. 1960-1970 yılları arasında ülkenin siyasi ve sosyo-kültürel yapısındaki olumlu gelişmelere paralel olarak gündeme gelen sanayileşme politikaları doğrultusunda İskenderun ve Erdemir Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum, Bandırma Boraks ve Asit Borik, Antalya Ferrokrom, KBİ Samsun Blister Bakır, Çinkur Çinko-kurşun, Kümaş Manyezit Fabrikaları kuruldu. 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizleri nedeniyle, 1978 yılında 2172 sayılı Yasa ile linyit ruhsatları birleştirilerek havza madenciliğine dayalı Termik Santrallar projelendirildi. Bu kapsamda linyit üretimi 5 kat artış gösterdi. Aynı Yasa kapsamında tüm Bor sahaları Etibank’a devredildi ve Bor ihracatı 25-30 milyon dolar düzeyinden 250 milyon dolar düzeyine çıktı.
1970’li yılların sonunda Gelişmiş ülkeler tarafından uygulanmaya başlanan Yeni Dünya Düzeni kapsamında geliştirilen özelleştirme politikaları, büyük zahmetlerle kurulmuş madencilik sektörüne dayalı sanayiyi olumsuz yönden etkiledi. Kurumların idari ve mali yapıları bozularak zarar eden verimsiz işletmeler haline getirilmeye çalışıldı, aramacılık durma noktasına getirildi, özelleştirme kapatma ve yağma, talan politikasına dönüştü, İthalat teşvik edildi.1980-1990 arasında planlanan santralların tamamlanması ile birlikte linyit ve elektrik üretiminde önemli ölçüde artışlar sağlandı ancak 1990’lı yıllarda önemli bir gelişme yaşanmadığı gibi o yapılan termik santralar ile birlikte kömür sahaları özelleştirme kapsamına alındı. Kamu madenciliğindeki olumsuz gelişmelerin yanında, özel sektöre dayalı Mermer, Seramik, Cam, Çimento ve Endüstriyel Hammaddeler sektörlerinde önemli gelişmeler yaşandı. Mermerin 1985 yılında 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamına alınmasıyla Mermer İhracatı 25 kat arttı.
İşte Madencilik Sektörü, 20.yüzyılı neredeyse başladığı gibi sahipsiz bitirdi. Gerçekten de Madencilik Sektörü olması gereken yerde midir?Madencilik Sektörü, dönem dönem olduğu gibi siyasi oteritenin teşvik etmesi durumunda yeni bir patlama yapabilir mi? Özelleştirme
Madencilik Sektörünü geliştirebilir mi? Bu soruların cevabı, bu raporda bulunmaya çalışıldı.
CUMHURİYET ÖNCESİ MADENCİLİK
Dünyada ilk madencilik faaliyetleri Anadolu’da yapılmıştır. Antalya civarındaki Karain mağarası ve Beldibi kaya sığınağında bulunan çakmaktaşı, okr kalıntıları, yontma ve orta taş devrinde (M.Ö. 10000) yaşayan insanların madencilik faaliyetlerini kanıtlamaktadır. M.Ö. 7000 yıllarında Çatalhöyük’de yapılan silis madenciliği ve aynı yıllardaki çömlekçilik faaliyetleri, ilk çömlek atölyelerinin Anadolu’da kurulduğunu göstermektedir. Bakır madenciliği ilk olarak Ergani yöresinde yaşayanlar (M.Ö. 6000) tarafından yapılmıştır. Etiler devrinde madencilik daha da gelişmiş ve demir çağına gelinmiştir. İlk madencilik ruhsatı Etiler’e ait olup, Ulukışla Gümüşköy’de bir kayaya oyulmuştur. Etiler devrinde kurşun madenciliği de yapılmıştır. İlk altın para Kroisos (M.Ö. 560) zamanında Sart’da basılmıştır.
Anadolu madenciliği Romalılar devrinde doruğuna ulaşmıştır. Romalılar madenlerin bulunması ve işletmeciliğinde özellikle de, kurşun, bakır, demir, altın, gümüş, pandermit ve yapı taşlarının üretilip işlenmesinde çok büyük atılımlar yapmışlardır. Romalılardan kalan anıtsal mermer kentler; Anadolu uygarlığının günümüze ve geleceğe uzanan köprüleridir.
Selçuklular döneminde, seramik hammaddeleri işletmeciliği çok ilerlemiş, çini ve mozaik sanatının zirvesine çıkılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki madencilik faaliyetleri 17. yüzyıla kadar özellikle savaş sanayiine yönelik olarak devam etmiş ancak daha sonra Avrupa’daki atılımlara ayak uyduramayarak gerilemiştir.
Evliya Çelebi (1646), Seyahatnamesi’nde Gümüşhane’de 70 Ocaktan gümüş, Bulgaristan’daki Somakof madeninden de demir üretildiğini, ayrıca her iki madende de izabe yapıldığını belirtmektedir.
Osmanlılar, maden kaynaklarını kamusal varlık sayarak devlet gereksinimlerine tahsis etmişler, özel mülkiyet konusu yapmamışlardır. Üretim biçimi olarak “kürecilik” denilen bir yöntem uygulamışlardır. Yükümlüler, bazı vergi ve yükümlülüklerden muaf tutulur ve kendilerine ücret olarak ürünün beşte biri verilirdi. Bu yöntem çeşitli aksaklık ve olumsuzluklarla 19. Yüzyıla kadar devam etmiştir.
Osmanlı, madenlerini ağırlıklı olarak ordusuna silah ve cephane, hazinesine de sikke(para) temini amacıyla işletmiştir. Cevherleri mamul maddeye dönüştürme ve daha çok kar elde etme düşüncesi olmamıştır.
19. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı sermayesi ve sanayiine açıldığı yıllardır. Bu dönemde, Batılılar birçok ruhsatlar alarak üretime başlamışlardır. 1820’li yıllarda bulunan Ereğli Kömür Havzası’nda “Madenciyan” denilen kişiler ocaklar açmışlardır. 1858 yılında çıkarılan Arazi Kanunu ile ilk kez yasal kurallar konulmuştur. 1906 yılına kadar, çıkarılan çeşitli nizamnamelerle madenciliğe yön verilmeye çalışılmıştır. 1906’da yürürlüğe giren Maden Nizamnamesi,1954 yılında çıkarılan Maden Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak Taşocakları nizamnamesi hala yürürlüktedir. Osmanlı döneminde Batılılar (Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya) bakır, krom, kurşun, bor ve kömür madenleri ile ilgilenmişler ve küçük işletmeler kurmuşlardır. Örneğin, Susurluk’da pandermit ve Murgul Bakır Madeni işletmesi İngilizler, Balıkesir yöresi Boraks madenleri, Fethiye yöresinde krom madeni, Balya’da Kurşun-Çinko madeninin Fransızlar , Kuvarshan bakır madeni Almanlar tarafından işletilmiştir.
19. yüzyılın ilk çeyreğinde bulunan Zonguldak Maden Kömürü Havzası, 1860’lı yıllarda buhar makinelerinin gemilerde kullanılmasına başlamasından ötürü stratejik bir öneme sahip olmuştur.
Osmanlı Devleti de savaş gemilerinde buhar makinesi kullanmaya yönelmişti. Buhar makinelerinde odun kullanmanın elverişli olmaması ve İngiltere’den kömür ithal edilmesi pahalıya mal olmakta ve savaş gemilerinde kullanılan kömürde dışa bağımlı olmak, yetkilileri düşündürmekteydi. Zonguldak Taş Kömürü Havzası’nın bulunuş tarihi 1829 olarak kabul edilmektedir. 1848 yılında bir fen heyeti Ereğli’ye giderek Havza’nın sınırlarını belirlemiş ve saha, 1848 yılında, Padişahın (Abdülmecit) kişisel mallarının hazinesi olan Hazine-i Hassa’ya bağlı Emlak-ı Şahane arasına alınmıştır. Bu Ferman Ereğli Kömür Havzasının işletme tarihinin 1848 olduğunu belgelemektedir. ????:



1848’den 1940 yılına kadar Havzanın yönetimi; aşağıda görüldüğü gibi gerçekleşmiştir.
• Hazine-i Hassa idaresi (1848-1865)
• Bahriye (Donanma) dönemi (1865-1908)
• Havzada Nafia Dönemi (1908-1909)
• Ziraat Ticaret ve Orman Nezareti Dönemi (1909-1921)
• Milli Mücadele Dönemi (1921-1923)
• Cumhuriyetin ilk 17 yılı (1923-1940)
Bu dönemlerde Havza’da üretim; İngiliz, Fransız, Alman ve İtalyanların himayelerinde, ağırlıklı olarak bu devletlerin çıkarları ve yönlendirmeleri doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Üretim 1923 yılında 597 bin ton iken, bu rakam 1936 yılında 2 milyon 299 bin tona ve 1940 yılında 3 milyon tona çıkmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra Havza’nın ulusal çıkarlara hizmet edecek biçimde değerlendirilmesine önem verilmiştir ve “Maadin ve Sanayi Mekteb-i Alisi” kurulmuştur. 1924 yılında kurulan ve 1932 yılında kapanan okuldan yaklaşık 70 civarında maden mühendisi mezun olmuştur. Bu yıllarda Zonguldak Maden Mühendisi Mektebinden ve yurt dışından mezun olanlarla birlikte toplam maden mühendisi sayısı 100 ün altındadır.
1924 yılında Türkiye İş Bankası’nın kurulmasıyla madencilik alanına yeni yatırımlar yapılmış ve Havza’da 4 şirket faaliyete geçmiştir. Havza’da üç lavvarla, Kozlu’da 10 MW. lık bir elektrik santral işletmeye alınmıştır. 1940’- larda Çatalağzı Termik Santrali ile Sömi-kok ve biriket fabrikaları kurulmuştur. Havza 3467 sayılı Füziyon Kanunu ile Etibank’a devredilmiştir
Bor, elementer olarak son yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bileşenleri daha eski zamanlardan beri bilinmektedir. Yurdumuzda ilk bor tuzu yatağı 1815 yılında Balıkesir ili Susurluk ilçesinde bulunmuştur. 1865-1917 yılları arasında Türk,Fransız,İngiliz ve İtalyan girişimcilerin ruhsat aldıkları görülmektedir. Daha sonra dünya çapında bir kartel kuran İngiliz Borax Consolidated Ltd. Şirketi tarafından birer birer ele geçirilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Türkiye’nin maden zenginliklerinin nasıl sömürülüğünün anlaşılması bakımından, 1865 yılında Sultançayırı imtiyazının Dasmasurez şirketi tarafından alınıp işletilmesi önemli örnektir.
Bebek’te mermer işleri ile uğraşan Polonyalı mülteci, eski ortağı Fransız Decmezures’e alçı taşından yapılmış heykeller hediye eder. Heykellerde yüksek oranda boraks olduğunu anlayan Fransız, Türkiye’ye gelir ve Sultançayırın’da pandermit üretimine başlarlar ve Paris civarında bir boraks rafine tesisi kurarlar. Ancak üretilen cevheri alçıtaşı adı altında yıllarca ucuz değer ve harçlar ödeyerek yurt dışına sevk ederler. Üretime başlamalarından 17 yıl sonra hile ortaya çıkarılır ve faaliyet durdurulur. Şirket bazı hileli yollarla bir süre daha cevher sevkine devam eder.
Bu olay, Batı’nın Anadolu’daki hammadde kaynaklarına nasıl baktığı, hammaddeyi götürerek sanayi tesislerini kendi ülkelerine kurdukları, bunun yanında hileli yollarla doğal kaynaklarımızı nasıl ucuza kapattıkları ve genel zihniyetlerini yansıtması açısından düşündürücüdür.
1923-1950 MADENCİLİK SEKTÖRÜ
Lozan Barış Görüşmeleri sırasında gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat – 4 Mart 1923), Cumhuriyet döneminde izlenecek ekonomik politikayı saptıyordu. Bu kongrede özel sektör öncülüğünde liberal bir politika benimsenmiştir. İzmir İktisat Kongresi’nin “Sanayi ve sorunları” bölümünde Sanayi Bankalarının kurulmasından söz edilmektedir. Bu doğrultuda, 1924 yılında İş Bankası ve 1925 yılında maden işletme ve kredi sağlama amacıyla Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Kongrede, yabancı sermayenin Türk yasalarına uyma koşuluyla faaliyet gösterebilecekleri benimsenmiştir
İzmir İktisat Kongresi’nde kabul edilen kalkınma ve sanayileşme politikaları doğrultusunda yabancı sermaye, kömür, bakır ve krom maden işletmeciliği başta olmak üzere, bu sektöre ortaklıklar şeklinde girmiştir. Bu dönemde Devlet, özel sektörün gelişmesini teşvik etmek amacıyla, 28 Mayıs 1927’de, 1055 Sayılı Teşvik Yasası’nı çıkarmıştır.
1923 yılında başlayan bu model istenen başarıyı sağlayamamıştır. Ve 1932 yılında yeni bir değerlendirme ile Devletçilik Politikaları benimsenmiştir.
1932 yılı maden üretimleri şöyle gerçekleşmiştir. Taşkömürü 1.178.255 ton, linyit 14 000 ton ve kromit 55 000 ton dur. Bu rakamlar sanayileşme iddiasında olan bir ülke için yeterli düzeyde değildir.
1930’lu yıllara kadar, gerek Osmanlı Dönemi ve gerekse cumhuriyet döneminde, ülkenin doğal kaynaklarının tespitine yönelik bilimsel çalışmalar yapıldığını söylemek mümkün değildir. Bu belirsizliğin ortadan kaldırılması amacıyla maden aramalarına başlanması gerektiği bilinciyle 14 Haziran 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kurulmuştur (MTA). Bu kuruluşun bütün giderleri ile yatırımlarının her yıl Devlet Bütçesinden karşılanması prensibi ile;
Memleketimizde işletilmeye elverişli maden yatağının bulunup bulunmadığını, İşletilen maden ve taşocaklarının da daha faydalı surette işletilmelerinin neleri gerektirdiğini; araştırmak, fenni ve jeolojik tetkikler, kimyasal tahliller yapmak, proje ve raporlar hazırlamak, verimlilik hesapları yapmak, bütün alma sorumluluğundan muaf tutulmuştur.
Aynı gün (14 Haziran 1935) MTA ile birlikte 2805 sayılı yasa ile, “Madencilik, Enerji Üretimi ve Dağıtımı alanlarında faaliyet göstermek üzere” ETİBANK kurulmuştur.
Etibank’a, kuruluş kanununun 5. Maddesinde “MTA’nın araştırmaları sonucunda verimliliği ve işletilebilirliği tespit olunan sahalarda Bakanlığın onayı ile işletmeler kurup, üretimi gerçekleştirmek görevleri verilmiştir. MTA, ekonomik değere haiz sahaları ilgili Bakanlık kanalıyla Etibank’a devretmeye, ETİBANK da, bu kaynakları işletmeye zorunlu kılınmışlardır.
Aynı zamanda Etibank ruhsat alabilir, ruhsat devir alabilir ve elde ettiği hakları ya da hisseleri başkalarına satabilir, devir edebilir. Her türlü cevheri ve hammaddeyi alıp satabilme yetkileri bu kanunla Etibank’a verilmiştir.
2804 ve 2805 sayılı yasalarla oluşturulan bu iki kuruluş, madencilik sektörüne yeni bir anlayış, yeni bir yaklaşım ve sağlıklı bir değerlendirme getirmiştir. Bu çalışmalar, dönemin yönetim kadrolarının, madenciliğin, ülkenin geleceğindeki yeri ve önemini sağlıklı biçimde değerlendirdiklerinin göstergesidir.
24 Haziran 1935’de 2819 sayılı kanunla Elektrik İşleri Etüd İdaresi (EİEİ), ülkemizin elektrik enerjisine yönelik potansiyelinin saptanması amacıyla kurulmuştur. Bu kuruluşun faaliyetleri de Devlet Hizmeti olarak benimsenmiştir.
Sümerbank, MTA, Etibank ve EİEİ’nin kurulmasıyla devletin sanayi alanındaki kurumsal altyapısı tamamlanmıştır.
Atatürk’ün 1935 yılı TBMM açılış nutkunda madencilikle ilgili görüşleri şöyledir:
“Maden İşleri yeni bir açılma devresindedir. Maden Mühendislerimizi ihtiyaca yeter sayı ve değerde yetiştirmeye önem vermek gerekir”.
“Kömür Havzasının rasyonel işletilmesi için tedbirler aramak da lazımdır”
“Maden İşletilmesi inkisaf (gelişme) halindedir. Madenlerimiz bizim başlıca döviz kaynağımız olduğu için de yüksek dikkatinizi celbe (çekmeğe) değerlidir”.
“MTA’nın çalışmalarına azami inkisaf vermesini ve bulunan madenlerin planlı şekilde hemen işletmeye alınması lazımdır. Elde bulunan madenler için üç yıllık bir plan yapılmalıdır”.
EİEİ, enerji potansiyelinin saptanması, ülkenin enerji ihtiyacının karşılanması,kömüre dayalı termik santrallerin hayata geçirilmesi ile görevlendirilen Etibank ve linyit potansiyelinin saptanması hususunda MTA, 1935 yılından sonra önemli projeler üzerinde çalışmalara hemen başlamışlardır. Seyitömer, Soma ve Tavşanlı bölgelerinde arama ve üretim çalışmaları için gerekli yatırım kararları alınmıştır. Bu dönemlerde ülkemizin toplam linyit üretimi 150 bin ton civarındadır.
Etibank, ülkenin sanayi alanında yapacağı gelişmelerin enerji ile desteklenmesi bilinciyle, kömüre dayalı santrallerin ve yakacak kömür ihtiyacının karşılanması için çalışmalara başlamıştır. Kömür rezervlerinin artırılması için aramalara hız verilmiştir. 1930 yılında 9 bin ton olan linyit üretimi 1939 yılında 185 bin tona ulaşmıştır. 1940’lı ve 50’li yıllarda linyite yapılan yatırımlar sonucu (Değirmisaz, Soma, Tunçbilek, Seyitömer) üretimde artış sağlanmıştır. 1946 yılında toplam linyit üretimi 460 bin ton düzeyindedir. 1957 yılında bu rakam 1.712.000 tona yükselmiştir.
Sanayileşme hedefine ulaşılabilmesi için demir ve çelik üretiminin gerçekleşmesi gerekir. 1937 yılında temeli atılan Karabük Demir Çelik Fabrikaları 1939 yılında üretime geçmiştir. Hammadde ihtiyacının karşılanması amacıyla demir aramalarına başlanmış ve Divriği A Kafa Demir Yatağı 1938 yılında işletilmeye alınmıştır.
Dönem içerisinde, ülkenin petrol rezervlerinin saptanması ve işletilmesi, krom, bakır, manyezit, çinko ve kurşun başta olmak üzere birçok madenin aranması ve üretimiyle ilgili projelendirme çalışmalarının yürütüldüğünü görmekteyiz. Genel bir bilgi vermesi açısından 1938 yılı krom üretimi 280 bin ton, ihracatı ise 200 bin tondur. Bilister bakır üretimi 65 ton dur. 1940 yılında 3600 ton kurşun, 845 ton da manyezit üretilmiştir.
Ülkemizin bor yatakları, Milli Mücadele’den sonra da, uzun yıllar Avrupa’nın asit borik üretimi için değerli hammadde kaynağı olmaya devam eder. Borax Consolidated Ltd., Amerikalı kartel ortağı ile Türkiye’deki üretimi, dünyanın başka yerlerindeki yatakların kullanılma durumuna göre, çıkarlarına uygun, fiyat ve satış politikaları ile yönlendirmeye çalışmışlardır. Bu her iki kartel Türkiye’de hiçbir zaman rafine tesis kurmayı istememiş ve düşünmemiştir. Bu iki kartel, 1950’li yılarda da Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye devam ederler. (1950 yılında bor ihracatı 11.700 ton)
1950-1980 MADENCİLİK SEKTÖRÜ
1950’li yılların ikinci yarısında Etibank bor tuzlarıyla ilgilenmeye başlar. Çeşitli sıkıntılara rağmen bor türevlerini üretip ihraç etme başarısını göstermiştir. Etibank’ın üretime başlamasından sonra (1960) üretim 97.5 bin tona yükselmiştir.
1958 yılından sonra bor yataklarına ciddi yatırımlar yapılmıştır. Bor türevlerini üretecek fabrikanın yabancılar tarafından kurulmayacağını, oyalama politikalarının devam edeceğini anlayan hükümet, Polonya Polimax kuruluşuyla temasa geçerek 1 Haziran 1964 yılında Bandırma Boraks ve Asit Borik -Fabrikalarının temelini atarlar.
Batı’nın, bu yıllardaki ülkemizin madenlerini, hammadde olarak götürme anlayışı, zaman zaman günümüzde de devam etmiştir. Örneğin, 1980’li yılların başlarında arama çalışmaları tamamlanan Trona, başta FMC, Solvey ve RTZ gibi firmaların yıllarca oyalamaları sonucu bir türlü üretime geçilememiştir. Ancak bu konuda Türkiye’nin de üretimi sağlayacak gereken stratejileri gösterebildiğini de söylemek zordur.
Dünya bor rezervlerinin %60’ını elinde bulunduran ülkemizin, dünya pazarında söz sahibi olması, bor üretimini artırması, nihai ürünlere yönelmesinin doğruluğu 70 li yıllarda tartışılmış ve 2172 sayılı yasa ile tüm bor sahaları Etibank’ a devredilerek tekel olarak kamunun eline geçmiştir.
Bor yataklarının üretimi ve pazarlanması Kamu işletmeciliğine geçtikten sonra arama çalışmalarına hız verilmiş, rezervler 2 milyar tona çıkmış, nihai ürün eldesine yönelik politikalar geliştirilmiş, uzun yıllar 25-30 milyon dolar olan yıllık ihracatlar, bugün 250 milyon dolarlara ulaşmıştır. Günümüzde bu tablo da yeterli olmamakta, uç ürünlere yönelik endüstriyel yatırımların süratle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin sanayileşmesini istemeyen Batı’lı ülkeler borda oynadıkları oyunları diğer madenlerde de uygulamışlardır. Antalya Elektrometallurji Sanayi A.Ş’nin kurulması çalışmalarında, Fransız Pechiney-Compadec Grubu, Etibank’ la yaptığı uzun görüşmeler ve oyalamalar sonucu, hisselerin %60’ı Etibank’ın, %40’ı Fransız Grubunun olmak üzere bu şirketin kurulmasına karar verilir. İthal edilecek hizmet ve malzeme karşılığı olan 3.5 milyon doların 715 bin doları Fransız grubunun sermaye iştiraki, kalan kısmı ise kredi olarak verilecektir. Sonradan fabrikanın Türk lirası maliyeti yükseldiği, dışardan işletme sermayesi de getirilmediği için Pechiney’nin payı %20’ye inmiştir. Kurulacak olan tesiste 8000 ton düşük karbonlu ferrokrom ve 4000 ton karpit üretilecektir.
Üretilen ferrokromların ihracatını Fransız şirketi yapacaktır. Fiyatın düşük gösterilmesi nedeniyle şirket Etibank’a borçlarını hiçbir zaman ödemeyerek, tesisin ekonomik olarak sıkıntıya girmesine neden olmuştur. 1960 yılında şirketin Genel Müdürü Ankara’ya çağrılarak fabrikayı kurmaya mecbur edilmiştir. Pechiney firmasının oyalama taktikleri uzun yıllar devam eder. Uzun mücadeleler sonucu mahkemenin taktir ettiği bedelin %10 fazlasıyla şirket 97 milyon 200 bin TL bedelle Etibank tarafından satın alınır. Şirket, Etibank’a geçtikten sonra Pechıney nin 270 dolara ihraç ettiğini belirttiği ferrokromun tonu 500 dolara ihraç edilmeye başlanmıştır. Şirket zarardan kurtularak kara geçmiştir
1957 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) kurularak,taşkömürü ve linyit üretimi, dağıtımı ve satışları Etibank’tan alınarak bu kuruluşa verilmiştir. 1950 yılında elektrik üretimi 789.5 milyon kWh’ dan 1959 yılında 2.587 milyon kWh’ a yükselmiştir. Linyit üretimi 1957 yılında 1.7 milyon ton iken, I. Beş yıllık plan dönemi sonunda 2.7 milyon ton/yıl’a, II. Beş yıllık plan dönemi sonunda 5 milyon ton/yıl’a yaklaşmıştır. 1974 dünya petrol krizi sonucu ve petrolün ağırlıklı olarak ithalatla karşılanması, yeni değerlendirmelere neden olmuştur. Türkiye’de kömüre dayalı termik santrallerin kurulmasına karar verilmiştir. Dağınık haldeki linyit sahalarının havza haline dönüştürülmesi ve santrallerin kurulması çalışmalarına başlanmıştır. 1978 yılında çıkarılan 2172 sayılı yasa ile linyit sahalarının devletleştirilmesi gerçekleştirilmiş ve bu sahalara dayalı termik santraller kurulmuştur. 1975-1990 yılları arasında yapılan yatırımlar sonucu 4-5 milyon ton/yıl olan kömür üretimi, 50 milyon ton/yıl’a çıkmıştır. Kömüre dayalı termik santraller, bugün, kurulu gücün yaklaşık %30’u düzeyindedir. Kömür aramalarına hız verilerek toplam linyit rezervi 8.4 milyar tona çıkarılmıştır.
Demir çelik üretimi sanayinin en önemli girdisidir. 1937 yılında temeli atılan Karabük Demir Çelik Entegre Tesisleri, 1939 yılında yıllık 140 bin ton kapasite ile işletmeye alınmıştır: Daha sonra yüksek fırın kapasitesi 800 bin tona, çelikhane kapasitesi de 680 bin tona çıkarılmıştır.
1970 yılında üretime alınan İskenderun Demir Çelik Fabrikaları Entegre Tesisleri’nin bugünkü kapasitesi 2.2 milyon ton/yıl’dır. Yassı mamül üretmek üzere, A.Ş olarak, Erdemir Fabrikaları kurulmuştur.
1950’li yıllarda Toros Dağları’nın kuzeyinde boksit rezervlerinin olduğu bilinmektedir. Bu cevherlere dayalı olarak alüminyum tesislerinin kurulması için çalışmalara başlandı. O yıllarda kullanılan elektrik enerjisinin birim fiyatının çok düşük olması nedeniyle (1 ton alüminyum için 18-20 bin kWh elektriğe ihtiyaç vardır) uygun bulunmuştur. 1959 yılında yakın doğuda alüminyum tesisi kurmak isteyen dünyanın en büyük alüminyum üreticilerinden Reynolds Corp. fabrikayı Türkiye’de kurmaya karar verir. 1960 yılında Ankara’da yapılan görüşmelerde bir sonuca varılamadı. Reynolds Grubu fabrikayı kurmaktan vazgeçti. MTA Seydişehir’de 1962 yılında başlattığı aramalar sonucu 25 milyon ton görünür boksit rezervi tespit etti. SSCB ile yapılan görüşmeler sonucu 1965 yılında fabrikanın kurulması kesinleşir. 60 bin ton alüminyum, 26 bin ton yarı mamul üretecek bir tesisin kurulması için anlaşma imzalanır. Böylece, Türkiye kendi sanayisi için önemli bir girdi sağlayacak Seydişehir Alüminyum Tesislerine sahip olmuştur.
Batı, Türkiye’nin sanayileşmesini hızlandıracak yeni teknolojileri vermekte istekli değildir. Ülkenin alüminyum ve demir çelik sanayisini kurmasını Batılı tekeller arzulamadılar. Sovyet kredisi ile Seydişehir’de alüminyum tesisleri kuruldu. Tesisin temel atma töreninde Sovyet Büyükelçisi yaptığı konuşmada “Siz Batıdan bu teknolojiyi istediniz, ama Batı size bu teknolojiyi vermedi, biz veriyoruz” dedi. ( Fuat KARAYAZICI-1996 Madencilik Bülteni Sayı 50)
1960’lı yıllarda kamunun, özel sektörün ve yabancı sermayenin ortaklığı ile madencilik alanında yeni kuruluşlar oluşturuldu. Bu kuruluşlar, Karadeniz Bakır İşletmeleri (KBİAŞ), ÇİNKUR, KÜMAŞ, ve ERDEMİR’ dir. KBİ 1968 yılında 300 milyon lira sermaye ile 6 bankanın ve özel sektörün iştirakiyle Murgul ve Küre’deki bakır yatakları işletmek amacıyla kurulmuştur. Üretilen bakır konsantrelerinin Samsun’daki fabrikada blister bakır haline getirilmesi ile görevlendirilmiştir. Samsun Blister Bakır Tesisleri’nin yıllık kapasitesi 65 bin tondur. Ancak %60 kapasite ile yılda 40000 ton civarında üretim gerçekleştirilmektedir. Ülkemizin blister bakır ihtiyacı yaklaşık 110 bin ton/yıl civarındadır. Türkiye yılda 70 bin ton blister bakır ithal etmektedir. Ülkemizdeki bakır rezervlerinin azalarak, yaklaşık 10-15 yıllık bir ömrünün kalması, ithalatın gelecekte daha da artacağının izlenimlerini vermektedir.
ÇİNKUR, uzun yıllar ülkemizdeki çinko yataklarını değerlendirmiş ve 1995 yılında özelleştirilmiştir. Kümaş da 1996 yılında özelleştirilmiştir.
Devlet ve özel sektörün ortak olarak kurduğu bu kuruluşlarda, özel sektörün sermaye artırımına katılmaması nedeniyle, devletin hisseleri %99’a çıkmıştır. Bu uygulamanın başarılı olduğu söylenemez. Nedenleri araştırılmalıdır. Madencilik sektörünün riskli olması ve uluslararası piyasalardaki fiyat dalgalanmaları sonucu, bazı yıllar zararla kapanmıştır.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt