Tarihi Süreç ve Türkiye'deki Rum Pontus Okulları

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Doğuş Pertez

Doğuş Pertez

Admin
    Konu Sahibi
Tarihi Süreç ve Türkiye'deki Rum Pontus Okulları
Tarihi Süreç ve Türkiye'deki Rum Pontus Okulları
Özet: Aşağıdaki makalede, tarihî süreç içerisinde Rum okullarının Batılı Devletler, Rusya tarafından emperyalist emeller ve çıkarlar doğrultusunda kullanılması, Patrikhane’nin bu husustaki olumsuz faaliyetleri; yine Patrikhane’nin Bizans Devleti’ni yeniden kurma ve Yunanistan Devleti’nin kuruluşu sırasında oynadığı roller hakkında bilgi verilecektir.
Anahtar Kavramlar: Rumlar, Batılı Devletler, Rusya, Patrikhane, Pontus Rum Devleti, Yunanistan.

Fatih’in İstanbul’u fethetmesinden sonra, Rumlar Ortodoks Kilisesi’ni güçlendirip teşkilatlandırmışlar, kendilerine tanınan din ve ayin serbestisi çerçevesinde eğitim-öğretim faaliyetlerine girişmişler, başlangıçta kiliselere bağlı olan ve din eğitimi veren cemaat okullarını, giderek örgün eğitim-öğretim kurumları haline getirmişlerdir.

Rumlar, dinî eğitimden örgün ve laik bir eğitime doğru geçiş yaparken, Batılı Devletlerin himayesine girmeyi de düşünmeye başladılar. Batılı Devletlere tanınmış olan kapitülasyonlar, çeşitli imtiyazlardan yararlanmanın, vergi vermenin, denetim altında olmamanın ve Batılı Devletlerden maddî manevî yardım ve destek görmenin geçer yolu idi. Azınlıklar böylece, hem Batılı Devletlerin yardımıyla Osmanlı Devleti’nin boyunduruğundan kurtulmuş olacaklar, hem de Batılı devletlerin Osmanlı Devleti’ne karşı yürüttükleri emperyalist siyasetlerine de yardımcı olacaklardı.
Batılı Devletler de kendi emperyalist siyasetlerine destek sağlayacak azınlıklara göz kırpmayı ihmal etmediler. Hem bu azınlıklara her türlü yardım ve desteği yaparak, hem de özgürlük, bağımsızlık, milliyetçilik, milli devlet, eşitlik, adalet vBulletin. kavramları kullanarak azınlıkları Osmanlı Devleti’nden koparmayı amaçlıyorlardı. Bunun için en uygun yer okullardı. Rum okulları da böyle önemli faktörlerle değişime uğramış, zamanla Batılı Devletlerin emperyalist emellerine hizmet eden kurumlar haline gelmişlerdir.


1789 Fransız İhtilali sonrasında bağımsızlık, özgürlük, milliyetçilik, milli devlet, eşitlik, adalet vBulletin. kavramlar moda olmuş, Avrupa üniversitelerinde okuyan Rum gençleri oradaki bilim ve düşünce adamları, yazarlar tarafından yukarıda bahsettiğimiz kavramlar etrafında bilgilendirilip Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtılıyorlardı. Avrupa’dan dönen bu Rum gençleri, bu fikirlerini kendi toplumuna yayarak ayrılıkçı ve bağımsızlık hareketlerini körüklüyorlardı. Aslında Rumlar arasında Osmanlı Devleti’nden ayrılarak bağımsız bir devlet kurma fikri, daha XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren oluşmaya başlamıştı. Rusya, Osmanlı Devleti’nin içerden yıkılmasını hızlandırmak ve kendi çıkarlarını devam ettirmek için Rumlara her türlü yardım ve desteği yaptı. Nitekim 1768-1774 Osmanlı Rus savaşında, Ruslar Mora ve çevresindeki adaları işgal edince, buradaki Rumları Osmanlı Devleti’ne karşı isyana teşvik etmişlerdi. Bu savaş sonunda imzalanan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla Ruslar, Ortodoksları himaye hakkını elde ettiler.

Ayrıca Rumlar bağımsızlıklarına ulaşmak için Etniki (Filiki) Eterya isimli bir cemiyet kurmuşlardır(1814). Bu cemiyetin amacı, başkenti İstanbul olmak üzere Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kurmaktı. Cemiyetin gizli üyeleri arasında Rum Patriği de vardı. Cemiyetin ilk amacı Mora’da Yunan Devleti kurmaktı. Sonrada Batı Trakya, Selanik, Ege Adaları, Oniki Ada, Girit, Batı Anadolu ve Kıbrıs’ı kuracakları Yunanistan’a katmaktı. Ayrıca Kuzey Anadolu’da Pontus Rum Devleti’ni kurmak ve nihayet İstanbul’u ele geçirerek Bizans İmparatorluğunu yeniden ihya etmekti. Bu düşünceye “Megalo İdea” “Büyük Ülkü” denir ki, Panhellenizm yani Büyük Yunan Devleti kurmayı amaçlıyordu. Ayrıca Etniki Eterya Cemiyeti, Rum kiliselerinden tüccarlarından, asilzâdelerinden, palikarya/çetelerinden çok büyük yardım ve destek gördü.


Etniki Eterya’nın faaliyetlerini yürütmesinde Rum kiliselerinin de çok büyük rolü olmuştur. Rum papazları, Rum halkını Osmanlı Devleti aleyhine bağımsızlık isteğiyle kışkırtmışlardır. Ayrıca kiliseler, kendilerine verilen imtiyazlar nedeniyle denetlemiyordu. Bazı zamanlar yapılan mecburi aramalar sonucunda kiliselerin silah deposu haline getirildiği, silahların tabutlar içerisinde saklandığı tespit edilmişti.
Etniki Eterya’nın kurulmasından sonra Rum okulları, bu cemiyetin denetimine girdi. Okullarda ihtilalci papazlarla birlikte komitacılarda ders vermeye başladı. Derslerde ağırlıklı olarak ayrılıkçı ve bağımsızlık fikrinden bahsediliyor, Büyük Yunan Devleti’nin kurulacağı empoze ediliyordu.

Rum okullarının tarihe geçen en büyük faaliyeti, bağımsız bir Yunan Devleti’nin kuruluşunda çok aktif bir rol üstlenmesidir. Bu durum eğitim-politika ilişkisine çarpıcı bir örnek olmasının yanında, Rum okullarının ideolojik niteliğini gözler önüne sermesi bakımından da oldukça dikkat çekicidir. Bütün bu çalışmalar İngiltere, Fransa ve Rusya’nın da yardım ve desteği, 1828-1829 Osmanlı Rus Savaşı’ndan Osmanlı Devleti’nin mağlup çıkması, 1829’da imzalanan Edirne Antlaşması’yla Yunan Devleti’nin kurulmasını sağlamıştır. 1830’lardan sonra Yunanistan’ın da desteğiyle Rum okullarının sayısı hızla artmaya başlamış, bu okullar, eğitimle siyasetin iç içe olduğu kurumlar haline dönüşmüştür.

Rum okulları, Türk düşmanı ajanların yetiştirildiği müesseselerdi. Hatta bu durum ders programlarına bile yansımıştı. Buna en çarpıcı örnek Edremit’e bağlı Cunda Adası Belediye Başkanı merhum İzzet Esen’in bir Rum okulundan elde ettiği 1884 yılına ait bir ders programıdır.
Programda şu bilgiler yer alıyordu:

- Türkleri ezelî bir düşman olarak Rumlara tanıtmak.
- Türklerin en ufak hatalarını büyüterek Avrupa’ya duyurmak, böylece Avrupalıları Türklere düşman etmek.
- Türkleri iktisaden çökertmek, bu hususta gereken her türlü yola başvurmak,
- Türk Milleti’ni din, ahlak, milliyet, gelenekleri bakımından zayıflatmak
- Hocaları parayla, bol hediyelerle elde etmek. Hocaları içkiye alıştırmak. İlk kadehlerini genç kadınların elinden içirip, sarhoş halde herkese rezil etmek.
- Hocaları her türlü uydurma inanışlara saptırmak. Hocalara yalan yanlış olaylar anlatıp Türk ahali ile hocaların arasını açmak.
- Türk gençliğini bozmak, dinî, milli, ahlakî kimliğinden uzaklaştırmak,
- Türk halkı ile devletinin arasını bozmak. İsyanlar organize edip Türkler arasında kardeş kanı akıtmak. Komiteler tertipleyip Türk köylerini basmak.
- Her iş ve meslekten Türk’ü zor durumda bırakmak.
- Bir savaş sırasında Türkleri sefalete düşürecek her çareye başvurmak.
- Türk hâkimiyetini baltalamak. Bu işi yavaş yavaş geliştirip İstanbul’u ele geçirmek. Büyük Bizans Devleti’ni yeniden kurmak.
- Kadıları, devlet daire amirlerini rüşvet, ziyafet vBulletin. şekilde ele geçirmek,
- Doktor ve eczacı Rumlar, Türk hastaları bilhassa kimsesiz hastaları gizlice öldürmeli veya sakat bırakmalı.
- Türk çiftçisini borçlarla ve ağır faizlerle, işinden toprağından mahrum etmek.
- Fırsat buldukça bilhassa resmi devlet dairelerinde yangın çıkarmak, ölümlü kazalar oluşturmak, savaş gemilerinde yangın çıkartmak ve çeşitli zararlar vermek.
- Bütün Rum ustaları hiçbir şekilde Türk çırak kullanmayacak, böylelikle Türklerin iş, meslek ve sanat sahibi olmalarının önüne geçilecektir.
İşte Rum okullarında Türk düşmanlığı ile yetişen ajanlar, Osmanlı Devleti’nin her tarafına dağılarak okuldan aldıkları emir ve direktifler doğrultusunda dinimizi, ahlakımızı, milliyetimizi, kültürümüzü, örf ve âdetlerimizi yıkıcı ve tahrip edici faaliyetlere giriştiler, devletin çöküş sürecini hızlandırdılar.
Burada yeri gelmişken Fener Rum Patrikhanesi’nin gaye ve faaliyetleri hakkında kısaca bilgi verelim:
Patrikhane, Türk milleti’ni içten yıkacak bir ideolojik müessese olmuş, silahlı saldırıların da planlayıcısı, tertipleyicisi olmuştur. Bizans’ın yıkılmasından sonra Patrikhane yeni stratejisini belirlemişti. Bu strateji şöyleydi:

- Önce Patrikhane ve kiliselerin yaşatılmasını temin etmek,
- Kiliseler ve okullar yardımıyla Rum halkını eğitmek, Bizans İmparatorluğu hayalini yaşatmak,
Türk hâkimiyeti zayıflayınca Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmak.

Yine Patrikhane, dinî ayinlerinde, okullarında Bizans ruhunu canlı tutmaya çalışıyordu. Patrikhane, kendine bağlı kilise ve okullarda din adamı görünümlü ihtilalciler yetiştirip ülkenin ücra yerlerindeki Rumlar ve yüzyıllardır Türkçe’den başka bir dil bilmeyen Ortodoks azınlıklar arasına göndererek Türk düşmanlığı, ayrılıkçı ve bölücü fikirler aşılıyordu. Bütün bunların amacı eski Bizans’ı yeniden kurmaktı.

Yunanistan, bağımsızlığını ilan ettikten ve yeni bir devlet haline geldikten sonra Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kurma hayallerine kapıldı. Bu nedenle 1878’de Berlin Konferansı’nda Osmanlı Devleti ile olan sınır sorununu Batılı Devletlerin de desteğini alarak kendi lehine sonuçlandırdı. Yunanistan, bu amacına ulaşabilmek için Osmanlı Devleti içindeki Rumlara ait okullara, kiliselere ve komitacılara gerekli her türlü yardım ve desteği yaptı. Özellikle de Etniki Eterya Cemiyeti ve Fener Rum Patrikhanesi Yunanistan’ın emellerine çok büyük hizmet etti.
Osmanlı Hükümeti, 1910 yılında Fener Rum Patrikhanesi’ne bir tezkere yollayarak Rum okullarındaki Yunanlı öğretmenlerin işlerine son verilmesini istedi. Rum basını bu duruma şiddetle karşı çıkarak, hükümetin Rum okullarına bu tür müdahalelerini reddetmişti. Onlara göre bütün Rum okullarında okutulan kitaplar, Patrikhanenin belirlediği bir komisyon tarafından kontrol edilip seçiliyordu.
Maarif Nezareti 1910 yılı Mayısı’nda vilayetlere ve dinî toplumların başkanlarına yolladığı bir yazıda, Yunanlı öğretmenlerin ilk ve orta derecedeki okullarda öğretim yapmalarının yasak olduğunu, idadi ve yüksek okullarda yabancı öğretmen çalıştırılmasına ise izin verileceğini bildiriyordu. Ruhani reisler bu gibi öğretmenler hakkında liste vereceklerdi. Bu yazıya hiçbir cevap gelmeyince, devlet sert önlemler almak zorunda kaldı. Patrikhane ise Yunan uyruklu öğretmenlerin görevde kalması için ısrar ediyor ve bunun için girişimlerde bulunuyordu.

1911 yılında Rum milletvekilleri, Patrikhanenin öğretim konusundaki isteklerini Maarif Nezareti’ne ve İttihat ve Terakki Fırkası’na bildirmişlerdir. Bu istekler şöyledir:

- Patrikhane kendi yetki alanı içindeki okulları idare etme hakkına sahip olmalıdır,
- Patrikhaneler ve Metropolithaneler öğretmenlerin ehliyet durumlarını inceleme ve ders durumlarını düzenleme hakkına sahip olmalıdır,
- Rum idadi ve sultanilerinden mezun olanlar, aynı derecedeki resmi okul mezunlarıyla eşit haklara sahip olmalıdır,
- Patrikhane, hükümete haber vermek suretiyle yabancı uyruklu öğretmenleri atayabilmelidir,
- Nahiyelerdeki Rum okullarından mezun olanlar, resmî okullara sınavsız girebilmelidir. Bu mezunlar askerî okullara da kabul edilmelidir,
- Öğretmenlerin diplomalarını onaylama hakkı Patrikhane ve Metropolithanelerin olmalıdır.

Burada Yunan Başbakanı Venizelos’un faaliyetleri hakkında bilgi verelim.

Venizelos, Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul’a geldiğinde Büyük Yunanistan hayallerini gerçekleştirmek için şu araçları kullanma yoluna gitmiştir:

1- Patrikhane,
2- Zoğrafyon ve Zapyon Rum liseleri,
3- İstanbul’un değişik yerlerindeki Rum kulüpleri,
4- Adalar okulları, yetimhaneler, hastaneler,
5- Rum gazeteleri.

Venizelos, daha sonra Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ait olduğunu ispatlamak için propagandalara girişmiş, Patrikhanenin kendisine verdiği sahte ve abartılı rakamları, Avrupa kamuoyuna sunarak Avrupalı Devletlerin ilgi ve desteğini sağlamaya çalışmıştır.

Venizelos, Anadolu üzerindeki emellerine ulaşmada kendisine üs olarak gördüğü Patrikhaneyi kendi çıkarlarına uygun hale getirmek için Karamanlı Patriği’nin görevden alınmasını sağlayarak Yunan Hükümeti ile uyumlu olan Doretheos’u Patrik Vekilliğine getirmiştir.
Doretheos’un Türkler ve Türk Devleti aleyhine pek çok olumsuz faaliyetleri vardır. İstanbul’un Yunan mandasına girmesini İngiliz Başbakanı Lyod George’ye teklif eden, Rumların çıkarlarını savunmak için Paris’e giden bu Patrik Vekili, Paris dönüşü Atina’da kendisini karşılayanlara yaptığı konuşma hem kendi zihniyetini hem de Patrikhane’nin gerçek yüzünü açığa çıkarması bakımdan çok önemlidir. Doretheos, konuşmasında şunları söylüyordu: “Patrikhane yalnızca emellerini muhafaza etmekle yetinmedi. Rumlarla birleşerek, belirlenen hedeflere ulaşılması için el altından tahrik etti, her zaman Türk’ten ilk darbeyi Patrikhane yedi. Kuduran Türkler ilk darbelerini hep Patrikhane’ye indirdiler. Rum Milleti’nin bağırsaklarını söktüler. Türk cellâtlarının darbeleri altında can vermiş din adamlarımızı şehit olarak gösteriyorum. Fakat şimdi, muzaffer İtilaf orduları ile Yunanlılar bu köhne Türk Devleti’ni yıkıyorlar.” Burada da görüldüğü gibi, Doretheos’un konuşması baştan sona Türklere kin ve garez dolu idi.

Doretheos’un Patrik vekilliği sırasında gerçekleştirdiği en önemli faaliyetlerden biri de, Rum okullarında devletin resmî dili olan Türkçe’nin okutulmasını yasaklamasıdır. Mütarekeden yaklaşık 3 ay kadar sonra Ruhani ve Cismani meclislere aldırılan bu kararla Patrikhane, önce Rum okullarındaki Türkçe levhaları kaldırtmış, daha sonra da Türkçe eğitimi yasaklamıştır.
geldik

Doretheos, Patrikhane’nin siyasî bir rol oynamasında önemli vazifeler üstlenmiş, bir ara Mavri Mira Cemiyeti’nin başkanlığını da yapmıştır. Doretheos zamanında Patrikhane propagandaya da önem vermiş, Yunanca ve Fransızca olarak yayınlanan Kara Kitap’ta Türklerin zalim idarecilerine dair(!) vesikalar neşredilmiştir. 18 Ocak 1919’da yapılan Paris Barış Konferansı’na sunulmak üzere hazırlanan ve 500 yıldan beri esir bulunan(!) Türkiye Rumlarına bağımsızlık verilmesini öngören kararlar da Doretheos zamanında alınmıştır ki, bu, onun propagandaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir.
Doretheos, 9 Mart 1919 yılında resmen yayınladığı bir beyanname ile Patrikhane’nin Osmanlı Hükümeti ile ilişkisinin bittiğini ilan ederek Rumların tebaa sıfatına son vermiştir. Ayrıca Patrikhane, Temmuz 1919 yılında kapısı üzerine çift kartallı eski Bizans bayrağını asarak bütün işlerini birinci derecede İstanbul Yunan Siyasi Temsilciliği ve ikinci derecede ise anlaşmalı temsilciliklerle görmeye başlamıştır. Ayrıca Ortodoks Rum papazlar, ezelî ve ebedî düşmanı olarak gördükleri Türkleri yok etmek için birbirleriyle yarış ediyorlar, bu hususta beyanat veriyorlardı.
Mütareke sonrasında Venizelos, iki siyasi temsilcisini Fener Rum Patrikhanesine göndermişti. Bunlar burada beş kişilik bir Rum mahkemesi kurarak Rumların Türk mahkemelerine gitmemelerini, Türklere hiçbir şekilde vergi vermemelerini, İstanbul, Marmara çevresi ve Trakya’da Rumlara silah ve cephane dağıtılmasını, İstanbul’dan 5 bin Rum’un gönüllü olarak silahlandırılıp eğitildikten sonra, Trakya ve bilhassa İzmir’e gönderilmesini, Rum gazetelerini şımartarak “İstanbul’un artık, Yunanlılara verilmesi gerektiği” yolunda yazılar yazılmasını, cezaevlerindeki Rumların serbest bırakılmasını sağladılar.
İstanbul’daki bütün Rum faaliyetlerinin üssü konumunda olan Fener Rum Patrikhanesi, İtilaf Devletleri gemilerinin İstanbul’a gelişini kutlamak için Rum okulları müdürlerine, okulların 3 gün tatil edilmesi emrini vermiştir. Patrikhane, Yunan konsolosuyla sürekli işbirliği halindeydi. Konsolosluk İstanbul Rumlarının devlete vergi vermemeleri için sahte Yunan pasaportları düzenlemeye başlamıştı. Esasen Fener Rum Patrikhanesi uzun süreden beri “Yunan Kilisesi” haline gelmiş, bir taraftan da bağımsız bir devlet gibi hareket etmeye başlamıştı.
Bu sırada Rumlar tarafından Karadeniz Bölgesinde Pontus Rum Devleti kurma girişimleri ve faaliyetleri sürdürülmekteydi. Bu faaliyetlerde Patrikhane başı çekmiş, Rum okulları aktif görevler üstlenmişlerdi. Nitekim bununla ilgili olarak Bafra’da öğretmenlik yapan 21 yaşında bir Rum kızının, Anadolu Rumlarını Yunanlaştırmak amacıyla olduğu ve Pontus Devletini kurmaya yönelik şarkıları Patrikhane kanalıyla getirdiği tespit edilmiştir.

Yeri gelmişken Pontus nedir, Pontusçuluk nedir, Pontus Rum Devleti kurma çabaları ve faaliyetleri nasıl sonuçlanmıştır.
Pontus kelime anlamı itibariyle, eski Yunanlıların Karadeniz sahillerine verdikleri bir isim olup bu bölgede Pontus Krallığı M.Ö 301’de kurulmuş ve bu krallık Roma orduları tarafından M.Ö. 63’te ortadan kaldırılmıştır. Daha sonraları Doğu Roma’nın zayıflamasıyla bu bölgede Trabzon Rum Devleti (1207-1461) kurulmuş olup, bu devletin tarihteki Pontus Krallığı ile hiçbir ilgisi yoktur.
Doğu Karadeniz Bölgesi’nin, gerek siyasî tarih ve gerekse sosyal yapı açısından Yunanlılarla hiçbir ilgisi yoktur. Ancak Yunanlılar, bu bölgede kurulan Pontus Krallığı ve Trabzon Rum Devleti’ni birbirine karıştırmışlar ve olmayan Pontus Rum Devletini 20’nci yüzyıl başında kendi işlerine geldiği gibi ve kendi emelleri doğrultusunda diriltmeye çalışmışlardır.
Pontus meselesi, ilk defa Tanzimat Fermanı’nın(1839) gayrimüslimlerle ilgili hükümlerinden faydalanılarak ortaya atılmıştır. Pontus Rum Devleti’nin kurulma fikri, Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanma (1830) yıllarına rastlar. Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki tüm Ortodoks Hıristiyanlar, Yunan toplumuna ait olma duygusunu benimsemişlerdir. Bunda her zamanki gibi Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin çok büyük rolü olmuştur. Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması, bölgede Pontus Rum Devleti’nin kurulması fikrini oluşturmuştur. Çünkü Megola İdea(Büyük Ülkü)’nın hedeflerinden birisi de buydu. Yunanistan’ın Doğu Karadeniz Bölgesi’ne olan ilgisi nedeniyle, bölgeye Yunanistan’dan gelen Rum sayısı artmıştır. Bölgede sosyo-ekonomik yönden güçlenen Rumlar arasında, Patrikhanenin de katkılarıyla Hellen fikirleri (Büyük Yunanistan) iyice yerleşmiştir.

Megola İdea’yı gerçekleştirmek üzere Yunanistan faaliyetlerine başlar. Bunun ilk temelleri de Merzifon Amerikan Koleji’nde atılır, bu amaçla 1904 yılında Pontus Cemiyeti kurulur. Burada 1000’e yakın Rum genci Pontusçuluk faaliyetleri için özel olarak yetiştirilir. Aynı yıl Amasya’da bu gaye için ilk silahlı çete kurulur. Ayrıca bölgedeki Rum çeteleri yollarda, köylerde kimsesiz masum Türkleri çoluk çocuk demeden katletmeye başlamıştır.
Pontus Cemiyeti’nin amacı Trabzon, Ordu, Giresin, Samsun vilayetleriyle Kastamonu, Gümüşhane, Erzincan ve Sivas’ı da kapsayan başkenti Samsun olan ilerde Yunanistan’la birleşmek amacıyla Pontus Devleti kurmaktır.

Bu arada şunu özellikle belirtmeliyiz ki, Pontus Cemiyeti’nin faaliyetlerinde Rum kiliselerinin ve din adamlarının rolünün yanı sıra Amerikalı misyonerlerin de oldukça etkin olduklarını, bu hususta Rumlara gerekli her türlü yardım ve desteği yaptıklarını görmekteyiz. Bunu Merzifon Amerikan Koleji’nin müdürü George White’nin baskın sırasında ele geçen bir mektubundan daha iyi anlıyoruz. White, mektubunda şunları yazmaktadır: “Hıristiyanlığın en büyük rakibi Müslümanlıktır. Müslüman Devletlerin en kuvvetlisi de Osmanlı Devleti’dir. Bu hükümeti ve memleketi yıkmak için Ermeni ve Rum dostlarımızı yalnız bırakmamalıyız. Hıristiyanlık için birçok Ermeni ve Rum dostlarımız fedâ oldu. Bunların birçoğu Müslümanlara karşı yapılan savaşlarda öldü. Unutmayalım ki, kutsal hizmetlerimizin sonuna kadar daha böyle pek çok ölüler verecek, Hıristiyan kanı akacaktır. Hıristiyanlara, şimdiye kadar görmüş oldukları zulümlere karşı, onların zekâtını ödeyecek bir ruh aşılamalıyız. Biz şimdiye kadar bunu yaptık ve başarılı da olduk.” Görüldüğü gibi mektup, Müslümanlık ve Türklük düşmanlığının apaçık bir belgesidir.
Pontus Devleti’ni kurulabilmesi için çeşitli kongreler yapılmıştır. Bu amaçla 1917 yılında Paris’te “Pontus Milli Merkezi” kurulmuş, ayrıca ABD’de de aynı amaçla özel bir komite teftiş edilmiştir. Bunun yanı sıra 4 Şubat 1918’de Marsilya’da ve Bakü’de “Pontus kongreleri” düzenlenmiştir.
Mondros Mütarekesi’nden sonra Yunan Hükümeti ile işbirliği yapan Fener Rum Patrikhanesi, Pontusçu faaliyetlerin yönetimini üstlendiğinde faaliyetlerini daha da hızlandırdı. Rumların propaganda faaliyetleri Amerika’ya kadar yayıldı. Ayrıca bölgede çetecilik faaliyetleri, bölge nüfusunu Rumlar lehine artırma faaliyetleri hızla arttı. Bolşevik idaresinin ellerinden mülk ve servetlerini aldığı Doğu ve Kuzey Karadeniz kıyılarındaki eski Rus uyruklu binlerce Rum, “Trabzon ve Kastamonu vilayetlerinin eski ahalisidir” denilerek muhacir adı altında Yunan gemileriyle buralara taşınıp, Rumların bölgedeki sayısını artırmayı amaçladılar. Papazların da kışkırtmalarıyla Rumlar, Türkleri korkutup yerlerinden kaçırtmak, hatta öldürmek suretiyle, bölgedeki Rum nüfusunu artırmayı planlamışlardı. Hatta bu işler için “Rum Muhacirleri Merkez Komisyonu” adıyla bir komite kurulmuştu.

Pontus Devleti’nin kurulması için yapılan faaliyetler bununla da sınırlı değildi. Trabzon Metropoliti Hrisantos, Paris Barış Konferansı’na katılmış, 2 Mayıs 1919’da konferansta “Karadeniz Bölgesi Rumlarının sayısı” ile ilgili bir muhtıra vermiştir. Muhtırada Karadeniz Bölgesi’ndeki Rumların sayısı 850 bin olarak gösteriliyordu ki, bunun 600 bini yerli Rumlar, 250 bini de Rusya’dan ve Kafkasya’dan göç eden Rumlardı. Bölgede Müslümanlar 836 bin kişiydi. Bunun 340 bini Türk’tü. Verilen bu nüfus istatistikleri tamamen yanlış, abartılı ve siyasidir. Bölgede hiçbir zaman Rumlar çoğunluk oluşturamamıştır. Bölgede gerçekte 250 bin Rum’a karşılık, 2 milyon 350 bin Müslüman yaşamaktaydı.
Yine bölgede, Rumlar tarafından askerî nümayişler yapılmış, silahlı Rum çeteleri Türk köylerini basmaya, halkı hatta fırsat buldukça Türk askerlerini öldürmeye başlamışlardır. Bölgedeki Rum çetelerine binlerce silah dağıtılmış, bu çeteler aynı zamanda bölgedeki İngiliz ve Amerikan subaylarıyla sıkı bir ilişki içinde olmuşlardır. Kiliselere Pontus arması ve Yunan bayrağı asılmış, ilkokul çocukları Pontus şarkılarıyla sokaklarda dolaştırılmıştı. Bütün bu faaliyetlerin düzenlenmesinde Patrikhane, Rum kiliseleri ve Rum okulları önemli roller oynamıştır.
Bölgede Rumların konuştuğu dil Türkçe’ydi. Yunanistan’dan gelen papazlar ve Yunanlı öğretmenler, buradaki Türklere Türkçe’yi unutturup Yunanca öğretmek için yoğun çaba harcadılar. Yunancayı bilmeyenler aşağılık insanlar olarak gösteriliyor, Türkçe konuşmakta ısrar eden, Türklere bağlılığını sürdüren birçok Rum öldürülüyordu. Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra 9’uncu Ordu Müfettişi olarak gönderdiği telgraflarda bölgede asayişsizliğin sebebinin Rumlar olduğunu, Rum çetelerinin Müslüman ahaliye saldırıp canlarına ve mallarına zarar verdiklerini, Müslümanların bunlardan korunmak için gruplar oluşturduğunu ifade etmiştir.

Anadolu’daki milli hareketin en kritik olduğu bir zamanda, bölgede iyi donatılmış 25 bin kişilik Pontus çeteleri, bölgede kesin sonuç almak istemişler, bu hususta Yunanistan ile koordineli bir şekilde hareket etmişlerdir. Bu gelişmeler üzerine TBMM. Hükümeti, Karadeniz kıyılarını 12 Haziran 1921’den itibaren savaş alanı ilan etmiştir. Ayrıca merkezi Sivas’ta bulunan 3. Kolordu ile Topal Osman Ağa’nın komutasındaki yaklaşık 10 bin kişilik milis kuvvetler, Pontusçu çetelere ağır bir darbe vurmuştur.
30 Ağustos 1922’de kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonrasında Yunan kuvvetleri bozguna uğramış, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile İstanbul’daki Rumlar ve Batı Trakya dışındaki Türkler hariç tutulmak üzere, Rumlar ve Türkler Yunanistan ve Türkiye arasında karşılıklı olarak mübadele edileceklerdi. Böylece Yunanistan’ın Pontusçuluk hayalleri, Mustafa Kemal’in ve Türk ordusunun çabalarıyla hüsranla sonuçlanmıştır. Milli birlik ve bütünlük davasında büyük zafer kazınılmıştır.
Sonuç itibariyle söylemek gerekirse Rum okulları, tarihî süreç içinde Batılı Devletlerin, Rusya’nın emperyalist emelleri ve çıkarları doğrultusunda kullanılmışlar, Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecinde çok önemli stratejik roller oynamışlardır. Bu süreçte Fener Rum Patrikhanesi, Rum okullarını yönlendirmiş, bir anlamda onların akıl hocası olmuştur. Özellikle 1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Fener Rum Patrikhanesi, Yunanistan’ın emelleri/çıkarları doğrultusunda politikalar ve faaliyetler sergileyerek yıkıcılığın ve bölücülüğün adeta bir merkezi haline gelmiştir.
* Bu makale, Niğde Üniversitesi SBE. İlköğretim ABD. Sosyal Bilgiler Öğretimi Bilim Dalı’nda akademik jüri tarafından kabul edilmiş Yüksek Lisans Tezi’nin bir kesitidir.
** Bilim Uzmanı, Araştırmacı-Yazar.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer Konular

Baydırman
Cevap
0
Görüntüleme
314
Baydırman
Selim Baltaci
Cevap
0
Görüntüleme
314
Selim Baltaci
TheNightMare.
Cevap
0
Görüntüleme
443
TheNightMare.


Üst Alt