Tapınak

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
HeiLmasTer®

HeiLmasTer®

Üye
    Konu Sahibi
Tapınak
Uzakdoğuda bir budist tapınağı bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.

Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya çan zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı. İçerideki budist rahip kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı.

Gelen yabancı tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu. Sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.

Yabancı tapınağın bahçesine döndü. Aldığı bir gül yaprağını kabin içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı içerideki budist rahip saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.

Uzak diyarlardan birinde bir ülkede yemyeşil tepelerin arasında kışın bembeyaz bir kar örtüsü ile baharda rengarenk kır çiçekleri ile kaplanan bir vadi vardı. Ortasından küçük bir ırmağın geçtiği bu vadi "büyülü vadi" olarak anılırdı. Ona bu adı veren ise vadideki ilginç bir dükkân ile bu dükkânda yaşananlardı. Ünü ülkenin dört bir yanına yayılmış olan dükkânın adı "büyü dükkânı" idi.

Büyü dükkânının sahibi ak saçlı ak sakallı bir ihtiyardı. Burası aynı zamanda onun yaşadığı yerdi. Bu nedenle dükkânın dışarıdan görüntüsü tıpkı bir ev gibiydi. Üç tarafında da yeşil çerçeveli pencerelerin olduğu tamamı ahşaptan yapılmış olan bu binaya bir verandadan giriliyordu. İçeri girer girmez ilginç eşyalarla donanmış oldukça geniş bir oda ile karşılaşıyordunuz. Büyük bir kütüphane üzerlerinde çok sayıda eşyanın bulunduğu raflar masa ve konsollar dükkânın dört bir tarafını kaplıyordu.

Ancak bu kalabalık görüntü içinde çok etkileyici bir düzen göze çarpıyordu. Bütün eşyalar belli bir estetik içinde duruyor ve bu estetik hiçbir zaman bozulmuyordu.

Büyü dükkânını çevreleyen pencereler içerdeyken bile günün aydınlığına ve vadinin güzelliğine hakim olmanıza izin veriyordu. Dükkânın içinde arka taraftaki bölmeye açılan bir kapı vardı. Bu bölmede mutfak banyo ve yatak odası bulunuyordu. Dükkâna gelen müşteriler arka tarafa açılan kapıyı daima kapalı görürlerdi.

Her insanın yaşamında çok istediği ancak sahip olamadığı birşeyler vardır ya da sahip olup kaybettiği şeyler. Bazen de sahip olduğu ancak kurtulmak istediği şeyler. İşte bütün bunlar o ülkede yaşayan insanların bir kısmı için büyü dükkânına gelme nedeniydi. Bu dükkânda isteklerinizi sınırlamak zorunda değildiniz. Müşteriler hayal edebildikleri her şeyi isteme ve alma hakkına sahiptiler. Tabii bedelini ödedikleri takdirde. Her yerde olduğu gibi bu dükkânda da almak istediğiniz şeyin bir bedeli vardı.

Bu bedelin ne olacağı dükkân sahibiyle yaptığınız pazarlık sonucunda ortaya çıkardı. Ancak büyü dükkânında yapılan pazarlıklar günlük yaşamdakilerden biraz farklı olur ve pek çok müşteriyi şaşırtırdı.

Dükkân sahibi yaşlı adam her sabah gün ağarırken kalkar kendine büyük bir fincan kahve yapar ve bir insanın isteyebileceği her şeyin var olduğu dükkânıyla gurur duyarak kahvesini aaaaaaardı. Kahvenin ardından gelen zevkli bir kahvaltıdan sonra da pencerenin perdelerini sonuna kadar açarak sallanan koltuğuna oturur ve içeri dolan gün ışığının yardımıyla okumaya başlardı.

Büyü dükkânında satıcı olmak bilgelik isterdi. O güne kadar dükkâna gelen hiçbir müşteriyi geri çevirmemisti dükkân sahibi. Herkes çok istediği birşeye sahip olmak uğruna onca yolu göze alarak gelir ve mutlaka alabileceği en iyi şeyi almış olarak çıkardı. Ama genellikle aldığı şey istediği şeydençok farklı olurdu.

Yaşlı adam ara sıra okuduğu kitaptan başını kaldırır yolu gören pencereye bir göz atardı. Sabah dışarı baktığında yağan karın yolu iyice kapattığını gördü. Bu havada gelen giden olmaz diye düşünüp hüzünlendi.

Büyü dükkânı hemen her gün bir müşteri ağırlardı. Ancak yılda birkaç kere de olsa kimsenin uğramadığı günler olurdu. Yaşlı adam o günün de bunlardan biri olmasından korktu. Nedense işsizlik içini ürpertmişti. Tam o sırada uzakta bir karartı gördü. Kar beyazının kamaştırdığı gözlerini kırpıştırıp tekrar baktığında bunun yaklaşmakta olan bir insan olduğunu anladı.

İçini bir sevinç kapladı. Gidip sobasına bir odun attı ve tam pencerenin karşısındaki sallanan koltuğa oturup müşterisini beklemeye koyuldu.

Kış mevsiminin bu soğuk gününde epeyce üşümüş yorgun düşmüş olmalıydı. Kapının önüne gelinceye kadar gözlerini hiç ayırmadan izledi onu. İyice kulak kabarttı. Üç basamakla çıkılan ahşap zeminli verandadaki ayak seslerini ve onlara eşlik eden gıcırtıyı duymaktan çok hoşlanırdı.Beklediği kişinin ayak sesleri ikinci basamakta kesilirdi. Müşteri çalmadan kapıyı açmamayı prensip edinmişti yaşlı adam. Çünkü hemen herkes o kapının önünde durup bir kez daha düşünürdü.

Kapıyı çalmaktan vazgeçip dönenler az da olsa olmuştu. O gün de aynı şeyi yaptı. Sonunda kapı çalındı. Açtığında karşısında soğuktan kızarmış elleriyle atkısını çıkarmaya çalışan bir erkek gördü. "İyi sabahlar girebilir miyim?" diye sordu müşteri.

Dükkân sahibi müşterisini içeri aldıktan sonra ısınması için ona bir kahve ikram etti. Sessizce kahvesini içerken etrafı seyreden adam karşısında oturan yaşlı satıcının ikna edilmesi pek güç olmayan biri olduğunu düşündü. Herhalde o da müşterisini anlar onun haklı isteğini geri çevirmek istemezdi. Acaba büyü dükkânından çıkarken istediği gibi bir alışveriş yapmış olacak mıydı?

Bir süre söze nasıl başlayacağını bilemedi. Belki de dükkân sahibinin birşeyler söylemesi gerekirdi. Ancak karşısında sabırlı bir ifade ile müşterisinin gözlerinin içine bakarak oturan satıcının alışverişi başlatmaya niyetli olmadığını anladı. Bu sabırlı bekleyiş onda hem cesaret hem de yumuşak bir etki oluşturdu. Anlaşılan başlangıç sözleri kendisinden bekleniyordu.

Sonunda fazla düşünmeden aklından ilk geçeni söyleyiverdi;

"Ününüzü duyunca çok uzaklardan kalkıp geldim buraya. İstediğim şeyi bir tek sizin dükkânınızda bulabileceğimi söylediler. Karşılığında ne isterseniz vermeye hazırım."

"İstediğiniz şeyin ne olduğunu öğrenebilir miyim?"

"Bakın ben elli beş yaşındayım. Yani yolun yarısını geçeli çok oldu. Söylemeye dilim varmıyor ama yolun sonuna yaklaştım galiba. Bu gerçeğe tahammülüm yok. Ben bugüne kadar ki hayatımı geri istiyorum. Mümkün mü?"

"Elbette mümkün. Biliyorsunuz dükkânımda her şey mevcut. Ancak tam olarak ne istediğinizi anlayabilmem için bana geri istediğiniz hayatınızı biraz anlatabilir misiniz?"

Dükkân sahibinin sorduğu soru müşteriyi iç dünyasına döndürmüştü. Gözünün önünden geçen sahnelerin kendi yaşamına ait olduğunu kabul etmek için kendini zorluyordu. Bütün görüntüler bir kargaşa ve telaş içinde birbirlerine karışarak geçip gittiler ve geride yalnızca ıssız bir hüzün bıraktılar.

Hüznünün yüzüne yansımasına engel olamayan müşteri yaşlı satıcının sorusu karşısında ancak şunları söyleyebildi;

"Geçmiş yaşamımda birçok hata yaptım. Bunlar için pişmanlık duyuyorum. Yanlış kararlar verdim kayıplara uğradım. Zamanı hovardaca harcadım. Bir gün bir de baktım ki hayat yanımdan geçip gidiyor. Paniğe kapıldım ve bir çare aramaya başladım. Dostlarımla konuşmayı denedim. Beni teselli edip derdimi unutturmaya çalışanlar da oldu yardım etmeye çalışanlar da. Ama hiçbiri kâr etmedi. Kendimi çok mutsuz hissediyordum. Derken bir gün birisi bana sizden ve büyü dükkânından söz etti. Bunu duyar duymaz sanki içimde bir ışık yandı. Büyük bir umutla hemen yollara düşüp size geldim. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. Lütfen elli beş yılımı bana geri verin."

"Yani siz pişmanlık duyduğunuz hayatınızı yeniden yaşamak mı istiyorsunuz?"

"Elbette hayır. Söylemek istediğim bu değil. Ben yalnızca kaybettiğim yıllarımı geri istiyorum. Eğer bir şansım daha olursa aynı hataları tekrarlamayacağım."

"Herhalde bunu çok istiyorsunuz."

"Evet hem de her şeyimi verecek kadar."

"Peki benim size vereceğim elli beş yılın karşılığında siz bana ne verebilirsiniz?"

"Ne isterseniz?"

"Sanki bunun için her şeyden vazgeçmeye hazır gibisiniz."

"Hiç kuşkunuz olmasın. Şu anda sahip olduğum her şeyden vazgeçebilirim. Yeter ki geride bıraktığım yıllarımı bana geri verin."

Yaşlı adam ellerini sakallarında dolaştırırken kendinisallanan koltuğunun devinimlerine bırakmıştı. Bir süre düşündü. Müşterisinin sabırsızlıkla pazarlığın bitmesini beklediğinden emindi. Büyü dükkânına gelen kişiler genellikle bir an önce istediklerini alıp gitmek için acele ederlerdi. Bu nedenle yaşlıadam pazarlığın başındaki düşünce yolculuklarında yalnız kalırdı. Şu anda da sessizliğin yalnızca kendi işine yaradığını biliyordu.

Koltuğu ile birlikte öne doğru eğilerek müşterisinin gözlerinin içine baktı ve ağır ağır konuşmaya başladı;

"Beyefendi her ne kadar siz elli beş yıl karşılığında bana her şeyinizi vermeye hazır olsanız da ben sizden bir tek şey isteyecegim."

"Dileyin benden ne dilerseniz."

"Belleğinizi..."

"Anlamadım?"

"Belleğinizi dedim. Elli beş yılın yaşantısını içinde barındıran belleğinizi istiyorum."

"Ah evet anladım. İlginç bir bedel. Kabul ediyorum. Tamam alın belleğimi."

"Emin misiniz?"

"Neden olmayayım? Elli beş yıl kazanacağım."

"Belleğinizi içindeki her şeyle birlikte bu dükkânda bırakıp gideceksiniz. Elli beş yılın tek bir anını hatırlamayacaksınız buraya neden geldiğinizi bile."

"Daha iyi ya. Her şeye yeniden başlayacağım. Zaten geçmişi hatırlamak istemiyorum ki."

"O halde korkarım elli beş yıl sonra buraya tekrar gelirsiniz. Tabii o zaman benim yerime bir başkası size yardımcı olur."

"Hayır hayır. Emin olun ki şu dakika belleğimi size bırakıp elli beş yılımı geri alacağım ve dükkânınızı bir daha dönmemek üzere terk edeceğim. Ve yine söz veriyorum şu ana kadar yaptığım hataların hiçbirini tekrar etmeyeceğim."

"İsterseniz başka sözler vermeyin. Çünkü az sonra belleğinizle birlikte bütün hepsini burada bırakıp gideceksiniz."

Yaşlı adamın son sözleri müşterinin duraklamasına neden olmuştu. Bu sözlerin anlamını kavrayabilmek için birkaç saniye düşünmek zorunda kaldı.

"Nasıl yani? Buradan çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacak mıyım? Sizinle konuştuklarimızı bile öyle mi?"

".................................."

"Yani hiçbir şeyi mi? Buraya neden geldiğimi sizin kim olduğunuzu ve hatta..."

"Ne yazık ki!"

Yaşlı adam şu anda pazarlığın sonuna geldiklerini hissediyordu. Karşısında oturan müşterinin yüzünde gördüğü aydınlanma pazarlık sahnelerinin en hoşlandığı görüntüsüydü. Son sözleri müşterisinin söylemesini istediği için bir süre sessiz kaldı ve bekledi. Bu seferki sessizliğin müşterisinin işine yaradığından emindi. Onun aydınlanan yüzünün ortasında parlayan gözbebekleri yaşlı satıcı için sessizliğin içinden çıkacak sesli bir coşkunun habercisi gibiydi.

Gerçekten de konuşmaya başlayan müşterisi onu yanıltmadı;

"Sanırım ne demek istediğinizi şimdi anlıyorum. Eğer elli beş yılın bedeli bu ise pes ediyorum. Belleğimden vazgeçemem. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir kadının çok istediği bir tokayı saçları karşılığında satın almasına. Çok ilginç bir insansınız. Bana büyü dukkanından almak istediğimden çok farklı birşeyle çıkacağımı söylemişlerdi de inanmamıştım. Ben bugüne kadar ki yaşamımı almak için gelmiştim ancak bugünden sonraki yaşamımı alıp gidiyorum. Size teşekkür ederim."

"Birşey değil. Güzel bir pazarlıktı. Hoşçakalın."
 
brknfdn_55

brknfdn_55

Üye
:hmmmgüzelmiş:tşk:
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt