
PALA.
Üye
Şehit yakınları Öcalan ile süreci nasıl yorumluyor?
" Çözüm süreci, 17 Şubat 2016, Ankara Merasim Sokak… Televizyonda askeri servis aracına bombalı saldırı olduğunu gördüm. Eşimin servise bindiğini biliyordum. Aradım, tabii ki cevap vermedi. Cenazesini DNA testiyle tespit edebildik."
Eşini Merasim Sokak'ta, aralarında sivillerin de bulunduğu 29 kişinin öldüğü saldırıda kaybeden bir kişi, "Benim için zaman o günde takılı kaldı" diyor.
Etimesgut'ta bir sosyal tesiste PKK saldırılarında hayatını kaybeden asker ve polislerin aileleriyle birlikteyiz.
Hemen hepsi son aylardaki gelişmelerden "razı olmadıklarını" söylüyor.
Bazıları, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin çağrısının ardından Abdullah Öcalan ile görüşmeye uzanan bu süreci eleştirdikleri için "vatan haini" olarak nitelenmekten korktuklarını söylüyorlar.
PKK'nın tıpkı geçmişte olduğu gibi yine silah bırakmayacağını, bu sürecin sadece yeni şehitlere sebep olacağını düşünüyor.
Bazıları ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "şehitlerin ruhlarını muazzep edecek hiçbir işleri olmayacağı" yönündeki sözlerine güvendiklerini vurguluyor.
"Çözüm sürecini en acı yaşayanlardan biriyiz. Torunlarım babasız büyüyor. Bu kaçıncı çözüm süreci?"
"Geçmişte de silahlarını bırakmadılar, hendek kazdılar, hazırlık yaptılar ve evlatlarımız öldü.
"Bu süreçte kaybeden kimse olmayacak diyorlar. Çok zorumuza gidiyor. Bizim kaybettiklerimiz ne olacak?"
"Cumhurbaşkanımızın Samsun'da dediği gibi ya silahlarını bırakacaklar ya da silahlarıyla ölecekler, başka bir çözümü yok."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Ocak'ta Samsun'da yaptığı konuşmada iktidarları boyunca "şehitlerin ruhlarını muazzep edecek, gazileri incitecek, onların ailelerini rahatsız edecek hiçbir işleri olmadığını" söyledi:
"Bölücü caniler ya bir an önce silahlarını gömecekler ya da silahlarıyla birlikte toprağa gömülecekler. Bunun dışında üçüncü bir yol yok."
"Şu hakikati artık herkes kabul etmelidir, silahın, şiddetin, terörün devri artık sona ermiştir. Ne ülkemizin ne de bölgemizin geleceğinde teröre yer olmadığını tekrar vurgulamak istiyorum."
Her biri sırasıyla kendi kaybının hikayesini anlatıyor.
Eşini 1999 yılında kaybettiğinde oğlu karnında, kızı ise bir yaşında olan bir anne, acılarının dün gibi taze olduğunu söylüyor:
"Çocukların karnesiyle mezar başına gitmeyi bir Allah bir de yaşayan bilir. Bizim yaşadıklarımız size hikaye gibi geliyor."
"Ayakta duracak dermanımız yok ama çocuklarımız için dimdik ayakta durmaya çalışıyoruz. Ben bir şehit haberi geldiğinde kendimi bir hafta toparlayamıyorum."
"Boşu boşuna mı şehit oldular? Bu çocukların babasız büyümesinin hesabını biri versin. Ya da bizi muhatap alsınlar."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Samsun'daki sözlerine güvendiğini söyleyen anne, adalet istediklerini söylüyor.
"Acılarımız bize yetmiyor gibi, tekrar bir acı daha yaşatıyorlar. Ha eşlerimiz, evlatlarımız şehit olmuş, ha yok sayılmışlar."
"Meclis'e getirip konuşma yaptırmak olmaz. Terazinin bir kefesine bizi, diğerine katilleri koyuyorlarsa yazıklar olsun."
1988 yılında Bingöl'de yaralanan bir gazi ise "Bizim adımıza karar verenler, bu ailelere bir gün sordular mı? Böyle bir sürece gidiyoruz, sen evladını verdin ama sindirebilecek misin?" diye araya giriyor.
Bu sürecin "neden yurt içinde terörün zayıfladığı bir dönemde başladığı ve Öcalan'a neden ihtiyaç duyulduğu" bu soruların başında geliyor.
İçlerinden bir gazi, azalan terör eylemlerinin, bu sürecin sonunda yeniden alevlenmesinden endişe ediyor.
Yanındaki bir şehit babası da "Ülkede parmakla sayılacak kadar terörist kaldığı söylenirken, neden şimdi?" diyerek destek veriyor.
Muhatabın Öcalan olamayacağını söyleyen başka bir baba ise "Ülkemizin güvenliği ve geleceği Öcalan'ın iki kelimesiyle düzelecekse, yazıklar olsun bize" diyor.
Bir başka şehit yakını ise "Madem bir çağrıyla bitecek kadar basitti, 26 yıldır aklınız neredeydi?" diye soruyor.
Bir gazi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Samsun'daki sözlerine tutunduklarını söylüyor:
"Yerine kayyum atananlar, bugün devletle pazarlık yapıyor. Sağduyulu düşünüyoruz, bir mantık bulamıyoruz. Öcalan'ı Meclis'e getireceğiz diye çağrı yapılması zaten akla zarar."
"Biz, Cumhurbaşkanımızın sözlerine tutunuyoruz. Bizim de 'umut hakkımız' bu oldu. Cumhurbaşkanımızın sözünü senet kabul ediyoruz."
"Terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın."
"Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenleme yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın."
"Ne Kandil ne de Edirne; adres İmralı'dan DEM'e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın."
Umut hakkı, müebbet hapis cezası almış bir mahkumun belli bir süre sonra serbest bırakılmasının değerlendirilmesi anlamına geliyor.
BBC Türkçe'ye konuşan hukukçulara göre, umut hakkı pratikte, mahkumun "belirli bir süre cezaevinde geçirdikten sonra, oluşturulacak kurullar aracılığıyla durumunun incelenmesi ve periyodik aralıklarla şartlı tahliye imkanına sahip olmasını" ifade ediyor.
"Elli bin kişinin canına kastetmiş bir caniden bahsediyoruz. Bizlere taziye çadırlarında timsah gözyaşı dökenler, o zaman artık bizim soframıza gelmesin."
"Bazı siyasetçiler, 'bu süreci desteklemezseniz, bu vatanı sevmiyorsunuz' demeye getiriyorlar. Vatan için bedel ödemiş insanlar olarak, vatan haini olarak nitelenmekten korkuyoruz."
15 Ocak'ta Hürriyet gazetesinin haberine göre Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP'li milletvekilleriyle bir toplantıda "Öcalan'a ev hapsi" iddialarını yalanladı.
Vekillerin sorularına, "Ev hapsi diye bir şey yok. Adamın kendisi de çıkmak istemiyor. Bunlar nereden çıkıyor? Af diye bir şey yok. Bebek katiline af yok" diye yanıt verdi.
Haberde ayrıca, Erdoğan'ın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'a dönerek "Bunları halka anlatın" dediği belirtildi.
Hedefin "Terörsüz Türkiye" olduğunun altını çizdiği ve "Şehit ailelerimizin ve gazilerimizin hassasiyetlerine önem vereceğiz. Onları rahatsız edecek hiçbir şeye izin vermeyeceğiz" dediği kaydedildi.
Kaynak:
Eşini Merasim Sokak'ta, aralarında sivillerin de bulunduğu 29 kişinin öldüğü saldırıda kaybeden bir kişi, "Benim için zaman o günde takılı kaldı" diyor.
Etimesgut'ta bir sosyal tesiste PKK saldırılarında hayatını kaybeden asker ve polislerin aileleriyle birlikteyiz.
Hemen hepsi son aylardaki gelişmelerden "razı olmadıklarını" söylüyor.
-
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Bazıları, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin çağrısının ardından Abdullah Öcalan ile görüşmeye uzanan bu süreci eleştirdikleri için "vatan haini" olarak nitelenmekten korktuklarını söylüyorlar.
PKK'nın tıpkı geçmişte olduğu gibi yine silah bırakmayacağını, bu sürecin sadece yeni şehitlere sebep olacağını düşünüyor.
Bazıları ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "şehitlerin ruhlarını muazzep edecek hiçbir işleri olmayacağı" yönündeki sözlerine güvendiklerini vurguluyor.
'Bu kaçıncı çözüm süreci'
Oğlunu 2016 yılında Diyarbakır Sur'daki hendek operasyonlarında kaybeden Ali, bir ve dört yaşlarında yetim kalan torunlarına baktığını anlatıyor:"Çözüm sürecini en acı yaşayanlardan biriyiz. Torunlarım babasız büyüyor. Bu kaçıncı çözüm süreci?"
"Geçmişte de silahlarını bırakmadılar, hendek kazdılar, hazırlık yaptılar ve evlatlarımız öldü.
"Bu süreçte kaybeden kimse olmayacak diyorlar. Çok zorumuza gidiyor. Bizim kaybettiklerimiz ne olacak?"
"Cumhurbaşkanımızın Samsun'da dediği gibi ya silahlarını bırakacaklar ya da silahlarıyla ölecekler, başka bir çözümü yok."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Ocak'ta Samsun'da yaptığı konuşmada iktidarları boyunca "şehitlerin ruhlarını muazzep edecek, gazileri incitecek, onların ailelerini rahatsız edecek hiçbir işleri olmadığını" söyledi:
"Bölücü caniler ya bir an önce silahlarını gömecekler ya da silahlarıyla birlikte toprağa gömülecekler. Bunun dışında üçüncü bir yol yok."
"Şu hakikati artık herkes kabul etmelidir, silahın, şiddetin, terörün devri artık sona ermiştir. Ne ülkemizin ne de bölgemizin geleceğinde teröre yer olmadığını tekrar vurgulamak istiyorum."
'Yetim kalan çocuklarımız için ayaktayız'
Şehit yakınları en çok, muhatap alınmak istediklerini söylüyorlar.Her biri sırasıyla kendi kaybının hikayesini anlatıyor.
Eşini 1999 yılında kaybettiğinde oğlu karnında, kızı ise bir yaşında olan bir anne, acılarının dün gibi taze olduğunu söylüyor:
"Çocukların karnesiyle mezar başına gitmeyi bir Allah bir de yaşayan bilir. Bizim yaşadıklarımız size hikaye gibi geliyor."
"Ayakta duracak dermanımız yok ama çocuklarımız için dimdik ayakta durmaya çalışıyoruz. Ben bir şehit haberi geldiğinde kendimi bir hafta toparlayamıyorum."
"Boşu boşuna mı şehit oldular? Bu çocukların babasız büyümesinin hesabını biri versin. Ya da bizi muhatap alsınlar."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Samsun'daki sözlerine güvendiğini söyleyen anne, adalet istediklerini söylüyor.
"Acılarımız bize yetmiyor gibi, tekrar bir acı daha yaşatıyorlar. Ha eşlerimiz, evlatlarımız şehit olmuş, ha yok sayılmışlar."
"Meclis'e getirip konuşma yaptırmak olmaz. Terazinin bir kefesine bizi, diğerine katilleri koyuyorlarsa yazıklar olsun."
1988 yılında Bingöl'de yaralanan bir gazi ise "Bizim adımıza karar verenler, bu ailelere bir gün sordular mı? Böyle bir sürece gidiyoruz, sen evladını verdin ama sindirebilecek misin?" diye araya giriyor.
'Cumhurbaşkanımızın sözüne tutunuyoruz'
Ailelerin aklında yanıtlanmayı bekleyen pek çok soru var.Bu sürecin "neden yurt içinde terörün zayıfladığı bir dönemde başladığı ve Öcalan'a neden ihtiyaç duyulduğu" bu soruların başında geliyor.
İçlerinden bir gazi, azalan terör eylemlerinin, bu sürecin sonunda yeniden alevlenmesinden endişe ediyor.
Yanındaki bir şehit babası da "Ülkede parmakla sayılacak kadar terörist kaldığı söylenirken, neden şimdi?" diyerek destek veriyor.
Muhatabın Öcalan olamayacağını söyleyen başka bir baba ise "Ülkemizin güvenliği ve geleceği Öcalan'ın iki kelimesiyle düzelecekse, yazıklar olsun bize" diyor.
Bir başka şehit yakını ise "Madem bir çağrıyla bitecek kadar basitti, 26 yıldır aklınız neredeydi?" diye soruyor.
Bir gazi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Samsun'daki sözlerine tutunduklarını söylüyor:
"Yerine kayyum atananlar, bugün devletle pazarlık yapıyor. Sağduyulu düşünüyoruz, bir mantık bulamıyoruz. Öcalan'ı Meclis'e getireceğiz diye çağrı yapılması zaten akla zarar."
"Biz, Cumhurbaşkanımızın sözlerine tutunuyoruz. Bizim de 'umut hakkımız' bu oldu. Cumhurbaşkanımızın sözünü senet kabul ediyoruz."
'Vatan haini diye nitelenmekten korkuyoruz'
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ekim ayında tarihi bir çıkış yaparak, silah bırakma çağrısı karşılığında Öcalan'a umut hakkından bahsetti:"Terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın."
"Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenleme yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın."
"Ne Kandil ne de Edirne; adres İmralı'dan DEM'e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın."
Umut hakkı, müebbet hapis cezası almış bir mahkumun belli bir süre sonra serbest bırakılmasının değerlendirilmesi anlamına geliyor.
BBC Türkçe'ye konuşan hukukçulara göre, umut hakkı pratikte, mahkumun "belirli bir süre cezaevinde geçirdikten sonra, oluşturulacak kurullar aracılığıyla durumunun incelenmesi ve periyodik aralıklarla şartlı tahliye imkanına sahip olmasını" ifade ediyor.
-
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
'Şehit çocuğunun umut hakkı yok mu?'
Bir baba "Şehit çocuğunun umut hakkı yok muydu?" diye soruyor:"Elli bin kişinin canına kastetmiş bir caniden bahsediyoruz. Bizlere taziye çadırlarında timsah gözyaşı dökenler, o zaman artık bizim soframıza gelmesin."
"Bazı siyasetçiler, 'bu süreci desteklemezseniz, bu vatanı sevmiyorsunuz' demeye getiriyorlar. Vatan için bedel ödemiş insanlar olarak, vatan haini olarak nitelenmekten korkuyoruz."
15 Ocak'ta Hürriyet gazetesinin haberine göre Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP'li milletvekilleriyle bir toplantıda "Öcalan'a ev hapsi" iddialarını yalanladı.
Vekillerin sorularına, "Ev hapsi diye bir şey yok. Adamın kendisi de çıkmak istemiyor. Bunlar nereden çıkıyor? Af diye bir şey yok. Bebek katiline af yok" diye yanıt verdi.
Haberde ayrıca, Erdoğan'ın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'a dönerek "Bunları halka anlatın" dediği belirtildi.
Hedefin "Terörsüz Türkiye" olduğunun altını çizdiği ve "Şehit ailelerimizin ve gazilerimizin hassasiyetlerine önem vereceğiz. Onları rahatsız edecek hiçbir şeye izin vermeyeceğiz" dediği kaydedildi.
Kaynak:
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız