Realİzm ...

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Realİzm ...
Realİzm
REALİZM Realizm, 19. yüzyilin ikinci yarisinda romantizme tepki olarak dogmustur. Gerçekçilik anl***** gelir. Deneye dayali bilimlerin gelismesi ve pozitivizm felsefesi bu akimin dogmasina yol açmistir. Realizim , felsefede , insan bilincinden bağımsız ve nesnel olduğunu öne süren görüş , oldukça yeni bir terim olmakla birlikte , Eski Yunan ve Ortaçağ Felsefesinin belirli yönlerini de kapsayacak biçimde kullanılır. Bilgi kuramı açısından nesneyi özneye , bilineni bilinene bağlı kılan idealizmin ; kavram açısından da şeylerin yapısının gerçekliğini adlarla sınırlayan adcılığın ve ortaçağın sonlarına doğru adcılığın yerini alan kavramcılığın karşıtıdır. Felsefi anlamda iki tür Realizimden söz edilebilir.bunlardan biri şeylerin yapısına , öbürü ise şeylere ilişkindir. Birincisinde zihinden bağımsız bir özün varlığı , ikincisinde ise zihinden bağımsız somut , görülmediğinde bile temel özelliklerini koruyan deney nesnelerinin varlığı kabul edilir. Birinci gruba bir şeyin özünden o şeyin pay aldığı İdea’nın anlaşıldığı Platoncu Realizim , bir şeyin ne olduğunun anlaşıldığı Aristotelesçi Realizim , bir şeyin mutlak , özgün ya da kendi cinsine özgü yapısının anlaşıldığı ortaçağ Realizmi ya da Tümeller Realizmi ve son olarak ta bilimsel gözlemlerden elde edilen yasalar ya da kuramsal modeller girer. İkinci gruba , dünyanın dışsallığını bir veri olarak kabul eden sağduyu Realizmi , nesnenin kendisinin , dışsal da olsa zihnin önünde duran ve algılanmayı bekleyen tek birim olduğunu kabul eden yeni – Realizim ve zihnin, nesnenin kendisi yerine kopyasını kavramaya yöneldiği eleştirel Realizim girer. Sokrates öncesi düşünce sistemlerinde , Realizmi Bir’e indirgeyen Parmenides’in sisteminde bile , bilgi nesnelerinin gerçekliği görüşü egemendi . Platon’un ayrı ve bağımsız yapıları ya da İdea’ları , İS 1. yüzyılda İskenderiyeli Philon tarafından tanrısal zihnin çerçevesine oturtuldu . 5. yüzyılın başlarında yaşayan Hippolu Aziz Augustinus da bu görüşü sürdürdü . öte yandan 6. yüzyıl filozofu Boethius , Aristoteles mantığını Batı’ya aktarma süreci içinde , Aristotelesçi bakışın farklı olduğunu belirterek , temel kavramları Platoncu Realizim içinde sundu . Ortaçağ düşünürleri Tümaller sorununa mantık açısından yaklaştılar . ama bu sorun adı geçmeden metafizik araştırmaların kapsamına girdi . nesnelerin yapıları ya da ortak özleri , duyulur nesnelerde var olmaları açısından , zihinde var olmaları açısından ve kendi içlerinde var olmaları açısından olmak üzere üçlü bir bakışla ele alınmaya başlandı . bu farklı yaklaşımlar içinde , şeylerin yapısı ya da özü , yalnızca zihinde var olan Tümeller anlayışının gelişmesi için gerekli zemini hazırladı . bu yaklaşımı benimseyen görüşler ılımlı Realizim olarak nitelendirilir. Descartes , “Düşünüyorum öyleyse varım” , yöntemli düşünmenin düşüncenin kendisinden kaynaklandığını göstererek , düşüncenin dışındaki maddi bir dünya ya felsefi olarak nasıl ulaşılabileceği sorununu gündeme getirdi . böylece Descartes ve yarım yüzyıl sonra John Locke , duyumların dışsal bir kaynağı olduğunu kabul ettiler. Bu açıdan Locke’un felsefesi bir Sağduyu Realizmi olarak görülebilir. Locke’un çağdaşı Descartes’çi Nicolas Malebranche , dış dünyanın varlığını dinsel inanca bağladı . Cambridge Platoncuları ise duyulur nesnelerin dışsal varlığını kabul etmekle birlikte , yeni Platoncu bir anlayışla bilgi nesnelrine daha fazla ağırlık verdiler . 18. yüzyılda Berkeley bilginin dışında duyulur bir dünyanın var olamıyacağını ileri sürerken , Dvaid Hume’la bilen özne de ortadan kalktı. 20. yüzyıl başlarında filozoflar , gerçekçiliği kendi düşünce sistemleri çerçevesinde Kant’çı öznelciliğin ve genel olarak İdealizmin karşıtı olarak kullandılar . yeni gerçekçilik ile bilinebilir nesnelerin bağımsızlığı savunulurken , bilme edimi içinde , monist bir yaklaşımla bilginin içeriğinin bilinen nesne ile sayısal açıdan özdeş olduğu ileri sürüldü .
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer Konular