Mondros Mütarekesi Nedir

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

ahmetn70

Üye
    Konu Sahibi
Mondros Mütarekesi Nedir
Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Limni adasının Mondros Limanı'nda 30 Ekim 1918'de imzalanan ateşkes anlaşması.

Bulgaristan bir mütareke imzalayıp I.Dünya Savaşından çekilince, Osmanlı Devletinin Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile bağlantısı kesildi ve batı sınırı İtilaf devletlerinin tehdidi altına girdi. Bu şartları değerlendiren Osmanlı Devleti ateşkes istedi. Bunun üzerine İngiliz hükümeti de görüşmelere hazır olduğunu bildirdi. Osmanlı hükümeti de görüşmelerde bulunmak üzere Bahriye Nazırı Rauf Bey'in (Orbay) başkanlığındaki heyeti Ege Denizinin kuzeyindeki Limni adasına gönderdi. Mondros Limanı'nda Rauf Bey'in başkanlığını yaptığı heyet ile İngiliz Amiral Calthorp'un Başkanı olduğu İtilaf Devletleri Heyeti arasında 25 maddeden oluşan Mondros Mütarekesi imzalandı.

Osmanlı Padişahı (VI. Mehmet) Vahidettin (Son Osmanlı Padişahı) şartları ağır buldu. Başbakan İzzet Paşa da Türk heyetinin iyi karşılanması sebebiyle Amiral Caltrop'a teşekkür mektubu gönderdi. İki devlet arasındaki dostluk ilişkilerinin bir daha bozulmamasını diledi.Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Mustafa Kemal ise, bir yandan hükümeti uyarırken diğer taraftan ordunun takviye edilmesini istiyor ve ülkenin savunulmasında ısrar ediyordu. Tekliflerinin dikkate alınmadığını gören Mustafa Kemal, komutayı hemen teslim etmek üzere yerine görevlendirilecek kişinin süratle gönderilmesini talep etti ve bunu takiben de İstanbul'a gitmek için yola çıktı.

25 Maddeden oluşan Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti'nin devlet olma özelliğini ortadan kaldıran özelliklere sahipti. Örneğin, Boğazların işgali, telgraf ve tren hatlarının İtilaf Devletlerine teslimi, genel asayişi sağlamak dışında kalan askeri gücün silah bırakması, Arap sancaklarındaki Osmanlı askerlerinin teslim olması ve savaş esirlerinin tek taraflı olarak serbest bırakılması gibi maddeler anlaşmaya daha çok kapitülasyon özelliği katıyordu.

Mütarekenin en önemli maddelerinden biri 7. maddeydi. Bu maddeye göre İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehlike altında görmeleri halinde, Osmanlıya askeri olarak müdahele edebileceklerdi.Bu da onlara ülkenin stratejik noktalarını keyfi olarak işgal edebilme şansı veriyordu.

- - - Eklendi - - -

Nitekim bu madde hükümlerine dayanarak Fransızlar; 7 Aralık 1918'de Antakya'yı ve İskenderun'u, 20 Aralık'ta Adana'yı, 29 Aralık'ta Tarsus'u işgal ettiler. İngilizler; 13 Ocak 1919'da Kilis, 15 Ocak'ta Antep, daha sonra Urfa ve Maraş bölgelerini işgal ettiler. Ancak İngilizler, bu bölgeleri sonradan Fransızlar'a terk ettiler. İtalyanlar ise; 22 Mart 1919'da Antalya ve [[Burdur[[, 11 Mayıs'ta Bodrum, 12 Mayıs'ta Fethiye ve Marmaris'i işgal ettiler.

Nihayet 15 Mayıs 1919'da da Yunanlılar İzmir'i işgal ederek ilk iki gün içinde 2000 civarında Türk'ü katlettiler. İtilaf Devletleri'nin işgalleri devam etti ve bir süre sonra tüm ülke genelinde yaygınlaştı.

- - - Eklendi - - -

MONDROS MÜTAREKESİNİN AMACI VE BAŞLICA MADDELERİ

Ateşkes ile ilgili görüşme, Ege’de Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda yapıldı. Görüşmelere İtilaf Devletleri adına, İngilizlerin Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Calthorpe, Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf Bey katıldılar.
27 Ekim’de başlayan ateşkes görüşmeleri 30 Ekim’e kadar devam etti. Türk heyeti, önerilen koşulların hafifletilmesini istediyse de Amiral Calthorpe bunun mümkün olmadığını belirtti.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması 25 maddeden oluşmuştur.

- - - Eklendi - - -

MONDORS MÜTARESİNİN BAŞLICA MADDELERİ
1- Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkamlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır.
2- Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecektir.
3- Karadeniz’deki torpiller hakkında bilgi verilecektir.
4- İtilaf Devletlerinin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul’da teslim olunacaktır.
5- Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis edilecektir.
6- Osmanlı harp gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır.
7- İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır.
8- Osmanlı demiryollarından İtilaf Devletleri istifade edecekler ve Osmanlı ticaret gemileri onların hizmetinde bulundurulacaktır.
9- İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan istifade sağlayacaktır.
10-Toros Tünelleri, İtilaf Devletleri tarafından işgal olunacaktır.
11- İran içlerinde ve Kafkasya’da bulunan Osmanlı kuvvetleri, işgal ettikleri yerlerden geri çekilecekler.
12- Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf Devletlerine geçecektir.
13- Askeri, ticari ve denizle ilgili madde ve malzemelerin tahribi önlenecektir.
14- İtilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’den temin edeceklerdir. (Bu maddelerden hiç biri ihraç olunmayacaktır.)
15- Bütün demiryolları, İtilaf Devletlerin zabıtası tarafından kontrol altına alınacaktır.
16- Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’taki kuvvetler en yakın İtilaf Devletlerinin kumandanlarına teslim olunacaktır.
17- Trablus ve Bingazi’deki Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır.
18- Trablus ve Bingazi’de Osmanlı işgali altında bulunan limanlar İtalyanlara teslim olunacaktır.
19- Asker ve sivil Alman ve Avusturya uyruğu, bir ay zarfında Osmanlı topraklarını terk edeceklerdir.
20- Gerek askeri teçhizatın teslimine, gerek Osmanlı Ordusunun terhisine ve gerekse nakil vasıtalarının İtilaf Devletlerine teslimine dair verilecek herhangi bir emir, derhal yerine getirilecektir.
21- İtilaf Devletleri adına bir üye, iaşe nezaretinde çalışacak bu devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her bilgi kendisine verilecektir.
22- Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletlerinin nezdinde kalacaktır.
23- Osmanlı Hükümeti, merkezi devletlerle bütün ilişkilerini kesecektir.
24- Altı vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, vilayetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri haiz bulunacaktır.
25- Müttefiklerle Osmanlı Devleti arasındaki savaş, 1918 yılı Ekim ayının 31 günü mahalli saat ile öğle zamanı sona erecektir.
Mondros Mütarekesi Anlaşması
Anadolu’daki paylaşma bölgelerine daha çok yaklaşmak için diğer müttefik ülkelerle daha önce ateşkes imzalayan İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti’nin ateşkes isteğini sürekli ertelemişler, ancak hedeflerine yaklaştıktan sonra, ateşkes anlaşmasını imzalamaya yanaşmışlar. Bu yüzden Osmanlı Devleti ile imzalanan ateşkes andlaşması, ekim ayının sonuna doğru gerçekleşmiştir. Bu sırada Osmanlı Devleti, Rusya ile imzalanan Brest-Litovsk andlaşması ile Doğu Anadolu’da kendi lehine bir durum meydana getirdikten sonra, İtilâf kuvvetlerinin Trakya’dan İstanbul’a doğru ilerlemesi üzerine, artık ateşkesten başka bir yol olmadığını gördü1. İstanbul’da bulunan ve Kütü’l-Amare’de Türklere esir düşmüş olan General Townshend’in aracılığı ile İtilâf Devletleri ile temas kuran Osmanlı Devleti, nihayet başta İngiltere olmak üzere, düşmanlarını Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda ateşkes anlaşması imzalamaya razı etti. Türk heyeti Bahriye Nazırı Rauf Hariciye Müsteşarı Reşat Hikmet ve Kurmay yarbay Selahattin Beylerden oluşmakta idi. Heyet katipliğine ise Âli Bey getirilmişti2.
27 Ekim 1918 günü Mondros Limanı’nda İngiliz Agamemnon gemisinde başlayan ateşkes mütarekesi görüşmeleri, üç gün içinde tamamlandı ve 30 Ekim 1918 günü imzalandı3.
Çok ağır şartlar taşıyan maddeleri üzerinde lehimize çok az değişiklikler yapıldı. Osmanlı Devleti’nin resmî görüşü, İngilizlere yakın olduğundan, Amiral Caltrophe’un müzakereler sırasında gösterdiği tutum İstanbul’da memnunlukla karşılanmıştı. Öte yandan esareti sırasında İstanbul’da padişah ve devlet büyüklerinden de yakın alaka gören General Townshend’in İngiltere Başbakanı Lord Curzon’a yazdığı yazıların da önemli bir payı bulunmaktadır. Savaş sonunda mağlub Türklerin, her yönüyle İngilizlerin sadık dostu olduğu vurgulanmış, dolayısıyla Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasında, İngilizler, diğer müttefiklerinin bazı aşın isteklerini kısmen önlemeye çalışmışlardır4.

- - - Eklendi - - -

Osmanlı İmparatorluğu’nun tamamen parçalanmasını hedef alan bu antlaşmaya göre; İstanbul ve Çanakkale Boğazları itilâf Devletleri donanmalarına açılıyor ve karasularındaki mayın tarlaları temizleniyordu, itilâf devletlerine mensup esirler ile Ermeni askerleri kayıtsız şartsız teslim edilirken Osmanlı esirleri hakkında herhangi bir hüküm zikredilmiyordu.
Sınırların ve iç güvenliğin sağlanması için istihdam edilen asker sayısı tahdid edilirken, Osmanlı donanmasına ait gemilerin teslim edilmesi şartı getiriliyor ve 7. madde ile de itilâf Devletleri’ne kendi güvenliklerini tehlikeye sokacak herhangi bir vaziyet karşısında bütün stratejik noktalan işgal etme hakkı veriliyordu. Belli ki bu madde ile, Osmanlı Devleti prangaya vurulmak, toprakları işgal edilmek ve her türlü yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin sömürülmesi hedef alınıyordu. Nitekim mütarekenin imzalanmasından hemen sonra bu maddeyi bahane eden itilâf Devletleri memleketi dört bir yanından istilaya girişerek yurdun her köşesini işgale başlamışlardır.
Yine bu antlaşmaya göre, Osmanlı Devleti idaresi altındaki bütün limanlardan İtilâf Devletleri faydalanabilecek ve tersanelerinde gemilerinin tamiri yapılabilecekti. 7. maddeyi bahane eden işgalci güçler bu maddeleri de bahane ederek Osmanlı Devleti’nin tersanelerine girmiş ve limanlarına el koymuşlardır. 25 maddeden ibaret olan mütarekenin diğer hükümlerine göre de; Toros tünelleri İtilâf kuvvetlerince işgal edilebilecek, Kars, Ardahan ve Batum gerektiğinde boşaltılacaktı. Telsiz, telefon ve telgraf hatları bu devletler tarafından kontrol edilecek, bütün demiryolları İtilâf subaylarının kontrolünde olacaktı.
Trablus ve Bingazi’de bulunan Osmanlı subayları en yakın İtalyan kıtalarına teslim olurken, terhis edilecek Osmanlı kuvvetlerinin bütün silah, cephane ve ulaşım araçları hususunda verilecek talimatlara uyulacaktı. Mütarekede yer alan diğer bir hükme göre de, Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Van ve Bitlis illerinde (Vilâyet-i Sitte) karışıklık söz konusu olduğunda İtilâf kuvvetlerinin buraları işgal etme hakları doğacaktı. Dikte ettirilen mütareke maddelerinden de anlaşıldığı üzere bu, iki taraf arasında imzalanan bir andlaşma olmaktan ziyade tek taraflı olarak verilen bir karar idi.
b. Mondros Mütarekesi’ne Göre Bursa’nın Durumu
Mondros Ateşkes Andlaşması, kendileri ile dört yıl boyunca kahramanca çarpışmış olan bir milletin âdeta yok edilmesini öngören zâlim ve emperyalist bir anlayışın ortaya koyduğu bir ölüm fermanı idi. Amerika kıt’asının keşfinden bu yana dörtyüz yıldır, dünyanın birçok yerini sömüren ve sömürgeciliği çok iyi uygulayan bu galip devletler, dağılan Osmanlı Devleti’nin geriye kalan Anadolu topraklarının ekonomik potansiyelini en iyi şekilde kullanabilmek için son derece akıllıca maddeler dikte ettirmişler ve bu amaçlarına ulaşabilmek için de, her türlü askerî ve stratejik üstünlükleri ellerine almışlardır.
Mondros Ateşkes Antlaşması, bütün Anadolu’yu, İtilâf Devletleri’nin her türlü kontrolüne sokmakta idi. Bu andlaşma şartları Bursa vilayeti için de ciddî tehlike işaretleri veriyordu. Anadolu’nun zengin ve ticarî faaliyetleri bakımından yoğun bir ili olan Bursa, İngiltere, Fransa ve Yunanistan’ın istilâ amaçları için uygun bir bölge idi. Çünkü ticarî zenginliğinin yanısıra, Mudanya ve Gemlik limanları andlaşmanın 7, 8 ve 9. maddelerinin kapsamı içine girmekte idi. Böylesine zengin ve Anadolu’nun içerileriyle bağlantısı olan Bursa, andlaşmanın 7. maddesi mucibince, her an İtilâf kuvvetleri tarafından işgal altına alınabilir ve donanması Marmara Denizi’ne girmiş olan düşmanın hedefi haline gelmiş olabilirdi.
Mondros Mütarekesinden sonra, asıl barış olarak imzalanacağı öngörülen Sevres Andlaşması’nın müzakeresi dahi yapılmadan, itilâf Devletleri, Anadolu’da bazı nüfuz bölgelerini belirlemişler ve işgal hazırlıklarına başlamışlardı. Mesela, İngiltere Irak’a yerleştikten sonra, Suriye ve Filistin’i Fransa’ya bırakmış, Fransa da, Mersin’den Urfa, Mardin’e kadar uzanan bölgeyi işgal alanı olarak kabul etmiştir.


MONDROS MÜTAREKESİ DÖNEMİNDE MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN FAALİYETLERİ
Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesi'nin imza edildiği günün ertesi, 31 Ekim 1918 tarihinde Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına getirildi ise de artık yapacak bir şey kalmamıştı. 7 Kasım 1918 tarihinde bu Grup Komutanlığı'nın da Padişah iradesiyle kaldırılması üzerine Adana'dan hareketle 13 Kasım 1918 günü İstanbul'a geldi. Artık Türkiye, mütareke şartlarını yaşıyordu ve kendisi de Harbiye Nezareti emrine verilmiş bir Ordu Komutanı idi.

Memleket ve milletin içinde bulunduğu şartlar ağır idi. Büyük bir savaş sonunda, mağlup bir devlet olarak 30 Ekim 1918'de "Mondros Mütarekesi" adı verilen, şartları ağır bir anlaşma imzalanmış, bu anlaşma şartlarına dayanılarak memleketin birçok bölgesi galip devletlerce işgal edilmiş, ordumuz dağıtılmış, bütün silâh ve cephane galip devletlerin emrine verilmişti. Osmanlı memleketleri tamamen parçalandığı gibi, Türk'ün ana yurdu, Anadolu da galip devletler arasında taksime uğruyordu. İtalyanla, Antalya'ya çıkmıştı. İskenderun, Adana, Mersin, Antep, Maraş, Urfa işgal altında idi. Kars'ta İngilizler idareyi ele almıştı. Trakya, işgal altında idi. Düşman donanması İstanbul sularında demirlemişti. Çanakkale veİstanbul Boğazları tutulmuştu. İstanbul ve İstanbul Hükûmeti İtilâf Devletleri'nin baskı ve kontrolü

- - - Eklendi - - -

altında idi. Padişah ve hükûmet, düşmanlara âlet olmuş, âciz ve şaşkın bir vaziyette sadece kendileri için emniyet ve kurtuluş yolu aramakta idiler. Anadolu'nun her şehrinde ecnebi subaylar dolaşıyor, İtilâf Devletleri temsilcisi sıfatıyla direktifler veriyorlardı. Yunanlılar da İzmir'i işgal hazırlıklarıyla meşguldü; bu yolda büyük çaba harcıyorlar, İtilâf Devletler'ini iknaya çalışıyorlardı. Nihayet, 15 Mayıs 1919'da bu gayelerine eriştiler.

Olayların bu şekilde gelişeceğini Mustafa Kemal, önceden sezinlemişti. Nitekim Mondros Mütarekesi'nden 5 gün sonra, 5 Kasım 1918'den itibaren Harbiye Nezaretinden Mondros Mütarekesi gereğince ordulara terhis emirleri gelmeğe başladı. Atatürk, aynı gün Adana'dan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa'ya ilk ikaz telgrafını çekti: "Ciddî olarak arzederim ki gereken tedbirleri almadıkça orduyu terhis etmeyiniz! Şayet orduları terhis edecek ve İngilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak düşman ihtiraslarının önüne geçmeğe imkân kalmayacaktır." Bu, Atatürk'te, her şey bitti zannedilen bir zamanda da kurtuluş ümidinin sönmediğini, pek çoklarının düştüğü yeis ve ümitsizliğe asla kendisini kaptırmadığını gösterir.

Fakat, acıdır ki Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılan bütün bu haklı itirazlar etkisiz kalır ve ordunun terhisine sür'atle devam edilir. Çünkü genel kanaat, İtilâf Devletleri ile herhangi bir mücadeleye giremeyeceğimiz, böyle bir mücadelenin aleyhimize sonuçlanacağı idi. O halde İtilâf Devletleri'ni gücendirmeyecek, Mondros Mütarekesi şartlarını yerine getirecektik. İstanbul Hükûmetinin görüşü ve davranışı bu idi.

Padişah ve hükûmetini saran bu umutsuzluğa rağmen, milletimiz, haksız işgal ve istilâlara karşı nefsini müdafaa yolunda her çabayı gösteriyor; memleketin çeşitli yörelerinde düşmanla mahalli kuvvetler arasında çarpışmalar oluyordu. Diğer taraftan mütecaviz düşmana karşı koymak ve kurtuluş çareleri aramak üzere Anadolu'da yer yer millî teşkilâtlar oluşturuluyordu. Ancak bütün bu kuruluşlar, ayrı ayrı çalışmaları sebebiyle istenilen ölçüde etkili olamıyorlar, bütün memleketi kapsayan bir hareket ve birlik gösteremiyorlardı.

Mütareke Türkiyesi, aklın alamayacağı derecede karışık bir Türkiye'dir. Bölgesel direnme hareketlerine öncülük eden Müdafaa-i Hukuk, Muhafaza-i Hukuk, Redd-i İlhak gibi cemiyetlerin yanı sıra özellikle İstanbul'da güya kurtuluş çareleri arayan yüzlerce cemiyet kurulmuştu. İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti, Türk-Fransız Muhipleri Cemiyeti, Cemiyet-i Akvam, Müzaheret Cemiyeti bunlann başlıcalarıdır. Kurtuluş çareleri değişikti. Bir kısmı İngilizlerin, bir kısmı Fransızların himayesini istiyordu, bir kısmı Amerikan mandasını öneriyordu. Bir kısım kimseler de Mondros Mütarekesi gereğince padişah ve halife için hükümranlık hakkı tanınan küçük bir bölgede Osmanlı Devleti'ni sembolik olarak devam ettirme düşüncesinde idiler. Memleketin içinde bulunduğu karışıklıktan istifade çareleri arayan bazı cemiyetler de vatan toprakları üzerinde millî birliği parçalayıcı faaliyetlere girişmişlerdi.

Bu durum karşısında ciddî ve gerçek karar ne olabilirdi.Tarih kültürü çok geniş olan ve tarihten sonuç çıkarmasını çok iyi bilen Atatürk, gerçek kararı sezmekte gecikmedi. Bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da millî egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak idi. Atatürk'e göre önemli olan "Türk milleti'nin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıydı. Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık görülemezdi. Yabancı bir milletin himaye ve efendiliğini kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, acizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildi. Halbuki Türk'ün haysiyet ve gururu çok yüksek ve büyüktü. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun daha iyiydi." Öyleyse Milli Mücadele'nin parolası "Ya istiklâl ya ölüm!" olacaktı
 

DaNq3rB0y2

Üye
son dönem osmanlı yöneticileri osmanlıyı mondros , servle bitirdi şimdiki tarih bilmeyen cahillerde osmanlıyı Atatürk bitirdi zannediyor
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt