Misak-ı Maarif Nedir ? Atatürk'ün yıllar önce sunduğu eğitim sistemi

Sponsorlu Bağlantılar

' KalendeR '

' KalendeR '

Üye
    Konu Sahibi
Misak-ı Maarif Nedir ? Atatürk'ün yıllar önce sunduğu eğitim sistemi
ATATÜRK’ÜN EĞİTİM KONUSUNDA TUTANAKLARA GEÇMİŞ KONUŞMALARI

Ankara’ya geldikten sonra Mustafa Kemal Paşa’nın “eğitim” konusundaki konuşmalarının çoğu tutanaklara geçmiş ve kitaplarda parça parça yer almıştır. Yazımızın bu kısmında, özellikle TBMM tutanaklarından da yararlanarak önce kronolojik sıra, sonra da konu ayrımıyla bu konuşmaları inceleyeceğiz.

I. Maarif Kongresi

Atatürk, 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’ni açmış ve yeni Türk Devletini fiilen kurmuştur.

Yunan ordusu, Anadolu içerilerine doğru ilerlemektedir. 1921 yazında Eskişehir’i de ele geçirmiştir. Muntazam Türk ordusu kuruluş döneminde ve yeterli güçte değildir. Mustafa Kemal Paşa ordumuzu plânlı bir şekilde Sakarya Nehri gerisine çekmektedir.

Temmuz 1921. Tarih, yeni Türkiye’nin kaderinin tayin edileceği Sakarya Savaşına gebedir. Yunan ordusu Eskişehir’den çıkmış, doğuya doğru ilerlemektedir. Durumun çok kritik olduğunu herkes bilmektedir. Ankara’da sinirler gergindir. Kayseri’ye doğru göç başlamıştır.

23 Ağustos ve 13 Eylül 1921 Sakarya Savaşı, Atatürk’ü hayatta en fazla sarsan, şuuraltına kadar giren bir ölüm kalım savaşıdır. Çok kuvvetli bir asker ve stratejist olarak kendisi bu olayı çok önceden bilebilmektedir.

İşte böyle, hassas ve kritik bir dönemde, ülke gayet normal şartlar içinde imişçesine, 15-21 Temmuz 1921 tarihlerinde Ankara’da “I. Maarif Kongresi”ni toplar. Türk öğretmen temsilcilerini bir araya getirir. Cumhuriyet döneminin eğitimine esas olacak temel ilkeleri çizer.

Bu Kongre, onbirincisini 1982 yılında yaptığımız23 Millî Eğitim Şuralarının ilki sayılabilir. Bence, yalnız yapıldığı günlerin şartları bakımından değil, içeriği yönünden de en önemlisidir.

Atatürk’ün I. Maarif Kongresinde, daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve çeşitli öğretmen topluluklarında konuşmalarındaki eğitim görüşlerinin, her zaman için tazeliğini ve Türk toplumu için geçerliliğini muhafaza ettiği görülmektedir.

İlk Kongredeki konuşmadan, bazı parçaları burada kısa da olsa ele alarak Türk Millî Eğitim doktrininin temel taşlarını tanımış oluruz: 24

“Ankara’nın, Büyük Millet Meclisinin açılmasından onura sahip olduğu, Türkiye Millî Maarifini kuracak kongrenin açılmasına sahne olmasıyla bir kez daha onurlandığını” belirterek bu “eğitim topluluğuna”, Millet Meclisi topluluğu düzeyinde değer vermektedir.

“Asırlardan beri idaredeki büyük ihmalin, devlet bünyesinde açtığı yaraları tedavi için bundan böyle en büyük gayretlerin eğitim alanında olması” gerektiği belirtilmiş; “Gerçi elimizdeki tüm imkânları henüz ülkemizi istilâ eden düşmana karşı kullanmaya mecbur isek de ülkenin eğitimi için elverişli koşullar ele geçirilmeden önceki savaş günlerinde bile, çok dikkat ve itina ile işlenmiş bir millî eğitim programı vücuda getirmeye” çalışmamızın icap ettiği açıklanmıştır.

“Şimdiye kadar izlenen talim ve terbiye usullerinin milletimizin tarihindeki gerilemede en mühim olduğu, bu nedenle bir millî eğitim programından söz ederken eski devrin hurafelerinden ve millî bünyemize hiç uymayan yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelen tüm tesirlerden tamamen uzak, millî seciye ve tarihimizle mütenasip bir kültüre sahip olması zarureti” belirtilmiş, “Çocuklarımızı ve gençlerimizi yetiştirirken onlara bilhassa mevcudiyeti ile, hakkı ile, birliği ile, taarruz eden bilumum yabancı anasırla mücadele lüzumu ve efkâr-ı milliyeyi, kemal-i istiğrak ile şiddetle ve fedakârane müdafaa zarureti telkin edilmelidir” denmiştir.

Yine özetle, bu Kongrede çizilmiş eski yollarda yürümek ve tartışmayı değil, yukarıda değinilen esaslara göre yeni usuller, metotlar yaratmağa çalışmaları lüzumunu, bu vesile ile de “gelecekteki kurtuluşumuzun, değerli öncüleri öğretmenler hakkındaki saygı duygularını belirtmekte ve “silâh kadar kafamızla da savaşmak zorunda” olduğumuzu ifade etmektedir.

Türk çocuğunun yetişmesinde uygulanacak eğitim programlarının “millîliği” konusuna böylece değinen Atatürk’ün bu konuda daima ısrarlı olduğunu göreceğiz.

Hemen arkasından ele alacağım TBMM açış konuşmalarında eğitim konusunun ayrıntılarına girer. Her yönü ile bir uzmanın görüşlerini görürüz. Meselâ, ortaöğretim programlarının “pratik, uygulamalı ve hayatta yararlı olmasını” ister ki bugünkü eğitim uzmanlarımız da öyle düşünmektedirler. 25

Daha sonra 27 Ekim 1922’de Bursa’da toplanan İstanbul ve Bursa öğretmenlerine de çok ilginç tavsiye ve isteklerde bulunur. 26, 21 Yukarıda biraz değindiğimiz bu konuşma, Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Zaferden sonra yaptığı ilk ve önemli konuşmadır. 27 Ekim 1922’de İstanbul’dan kendisini ziyarete gelen öğretmenler ve Bursa Öğretmenleriyle Şark Tiyatrosunda yaptığı toplantıda özet olarak şu hususları işler:

Okulun bir toplumun yaşamındaki değerini açıkladıktan sonra “Okul, genç dimağlara, insanlığa saygıyı, millet ve memleket sevgisini, bağımsızlık şerefini öğretir.Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmanın doğru yolunu öğretir” der.

Ordumuzun kazandığı zaferin ‘ilim ve irfan ilkesinin’ rehber olmasına dayandığını, binaenaleyh milleti yetiştirecek okullarda da darülfünunlarımızda da ilim ve irfanın, bilim ve tekniğin rehber olacağını,

— Yurdumuzda uygarlığın gelişmesi için çağdaş ilerlemelerin bir an kaybetmeden ele alınması lüzumu, bunun bir namus borcu olduğunu,

— En önemli ve verimli ödevimizin “Millî Eğitim işleri” olduğunu, bu yoldan başarı ile ancak kurtuluşun mümkün olacağını belirttikten sonra, aynen şöyle der:

“Bu zaferin elde edilebilmesi için hepimizin tek can ve tek düşünce olarak temel bir program üzerinde çalışmamız lâzımdır. Bence bu programın en önemli yönleri ikidir:

1. Toplumsal yaşamımıza uyması.

2. Çağımızın isteklerini karşılaması.

Yine özetle:

“Gözlerimizi kapayıp şu dünyada tek başına yaşayamayacağımızı, uygar bir halde yaşayabilmek için bilim ve teknik nerede ise alarak yurttaşımızın kafasına koyacağımızı, bunun için şart bulunmadığını, dinimizin de bunu istediğini,

— Bu tür çalışma yapmayan toplumların, hayatı geniş açıdan gören milletlerin boyunduruğu altına girecekleri,

— Her şeyden evvel ülkedeki cehaleti kaldırmanın vazife olduğu, binaenaleyh millî eğitim siyasetimizin temel taşının bu konu olduğunu,

— Bir yandan da toplumsal yaşamında yapıcı, etkili insanları yetiştirmek lâzım geldiğini, bunun için de ilk ve orta öğretimin “yaparak öğrenme” ilkesine dayanması gerektiğini, böylece sanatkâr ve iş adamları yetişebileceğini, tüm kız çocuklarımızı öğretim basamaklarından geçirerek eğitmemiz icap ettiğini,

— Türk öğretmenlerinin lâyık olduğu refah düzeyinin tatmin edici olmadığını bildiğini, ancak milletin yetiştirilmesi için fedakârlık beklediğini” sıralayarak kurtuluşumuzun, yükselmemizin nedeni olacak, sağdan soldan etkilenmemiş ve tamamen bize öz “Millî Eğitim Programı”na olan ihtiyacı ilk kez dile getirir.
 
  • Beğen
Tepkiler: Pesimistt5


Üst Alt