Kuyucaklı Yusuf

Sponsorlu Bağlantılar

zoan

Üye
    Konu Sahibi
Kuyucaklı Yusuf
ROMAN İNCELEME PLANI
A. ROMAN HAKKINDA BİLGİLER
1. Romanın adı
Kuyucaklı Yusuf
2. Romanın yazarı
Sabahattin Ali
3. Basıldığı yer ve tarih
22. Baskı Ekim 2005
4. Sayfa sayısı
221 sahife
B. ROMANDAKİ OLAYIN İNCELENMESİ

1. Olayın Özeti
1903 senesinde Kuyucaklı köyünü eşkiyalar basarlar ve Yusufun anne ve babasını öldürürler. Yusuf bu olay sırasında başparmağını kaybeder. Olaydan bir süre sonra olay yerine Selahattin Bey ve doktor gelirler jandarma komutanı izinli olduğu için bir başçavuş ve birkaç jandarma gelir. Odaya girerler yerde yatan iki tane ceset ve bir çocuk vardır. Kaymakam çocuğa ismini sorar isminin Yusuf olduğunu öğrenir. Kaymakam çocuğa evlatlık olarak alır. Karısı şahinde ilk başlarda bu çocuğa alışamasa da sonraları alışır gibi olur. Yusuf ilk defa Edremit’te okula gider. Fakat bu okul hayatı çok uzun sürmez. Çünkü Yusuf okumayı öğrenmişti ve bunun kendisine yeteceğini zannetmekteydi. Yusuf bir müddet mahalle işlerine hiç karışmaz. Yusufun bulunduğu mahallede üç tip çocuk vardır. Etli sütlüye karışmayan çocuklar, başkaları tarafından korunan çocuklar, birde kabadayı olan çocuklar vardı.
Yusuf o sırada kendine birkaç tane arkadaş bulmuştur. Bunların en başında bakkal şerif efendinin oğlu Ali vardır. Ali kimseyle kavga etmeyen bir çocuktur. Yaşı Yusuftan büyük olmamasına rağmen Yusuf ona ağabeylik yapmaya başlamıştır. Yusufun diğer arkadaşı da Alanyalı Rüştü Efendinin oğlu Kazım’dır. Uzun ve birbirine benzeyen seneler ağır ağır geçer. Yusuf’un arkadaşları eski arkadaşlar, mahalle yine eski mahaleydi. Yusuf bu altı seneyi yazın kırlarda dolaşarak yahut Salahattin Beyin aldığı küçük zeytinliğin silkinip toplanmasına nezaret ederek geçirmektedir. Yaşı on altıyı bulmuştur. Muazzez ise on yasına gelmişti.
Bu küçük şehrin nadir hadiselerinden biride bayramlardır. Hele Ramazan Bayramları bir aylık bekleyişten sonra ve yoğun hazırlıklardan sonra geldiği için daha bir coşkun olurdu. Bir Ramazan Bayramının birinci günü, sabah namazından döndükten sonra Yusuf, şeytan bezi elbiselerini giymiş, Şahindenin süslediği Muazzezi seyrediyor ve gülümsüyordu. Yaşı 13 olan Muazzez adeta olgun ve yetişkin bir hanım kız oluvermiştir.
En yakın arkadaşı Ali gelecek birlikte Akçay iskelesine gideceklerdir. Ali gelipde babasının öğleden önce izin vermediğini söyleyince Akçay gezintisi öğlenden sonraya kalır. Bunun üzerine, bayram yerine gitmeye karar verirler.
Bayram yerinde kurulan salıncaklara binmeye karar verdiler. Muazzezle Ali salıncaklara bindiler, Yusuf ise onları sallardı. Bu arada yandaki salıncak durur yeni müşteriler biner. Bunlar Hacı Rıfat’ın oğlu İhsan ve Fabrikatör Hilmi Beyin oğlu Şakirdir Yusuf un yüzü asılır, çünkü Şakir kasabada herkese yaka silktirmiş bir çocuktur. Zira , ayyaş hovarda ve ahlaksız bir kimse idi. .Fes’inin arka tarafında oyalı yemeni vardı. Şakir sarhoştur. Birden bire yemeniyi Muazzezin salıncağa atar. Muazzez korkar, Bunun üzerine, Ali salıncağı durdurur. Yusuf herkesi gönderir. Şakirin yanına gidip Şakire yumruk atar ve tam bu sırada Hacı Etem gelerek ve Şakiri götürür.
Bu olaydan sonra Yusuf’un bazı arkadaşları Yusuf’la beraber gezmemeye hatta onunla konuşmamaya başlarlar. Bunun nedeni hepsinin Şakir’den korkmasıdır. Bu olayın arkasından bir çok olaylar olur. İlerdeki hayatı üzerinde etkisi olan zeytin işçisi meselesi de bu olayların en önemlisidir. Bir kadınla on iki yaşındaki kızı tarlaya gelmiştir. Kadın kocasının kendisini dövdüğünü buralara çalışmaya geldiğini söyler. Kız zayıf sarı benizli hasta görünmektedir. Yusuf kadınla kızın çalışmasına izin verir. Yusuf’un çalışmak için aldığı kadınla kızı Şakir’in tecavüz edip, çiftliklerinden kovdukları Kübra ve annesidir.
Kaymakam Salahattin Bey gündüzleri ağırca işiyle geceleri de içkisiyle meşguldür. Hulusi Beyin evinde bir aksam Salahattin Bey, Ceza reisi ve birkaç avukat Hulusi Beyin evinde toplanmışlardı. Epeyce içtikten sonra içeri Hilmi Bey ve Hacı Etem girer. Bu sırada içlerinden birinin teklifi üzerine kumar oynama teklifi yapılır. Ceza reiside ufaktan yaparız diye cevap verir. Rakı masası kaldırılır. Kaymakam bu olaya şaşırır ben oyun falan oynamam der. Hilmi Bey onu ikna amacıyla, oyun deyip de büyütmeyin. Maksat eğlenmektir der. Selahattin Bey ısrarlara daha fazla karsı koyamayıp oynamaya başlar. Salahattin Bey rakının tesiriyle kendini şaşırmış cebinde ki tüm parayı verdikten başka Hilmi Beye de elli altın borçlanır. Bütün parayı alan hacı Etemdir.
Hulusi Bey ve diğerleri bu işte bir sakatlık olduğunu sezmiş gibiydiler. Fakat ortada gözle görülen bir şey olmadan üstüne bela davet etmek doğru değildir. Oyun sabah ezanı okunurken biter. Salahattin Bey kendisine Hilmi Beyin uzattığı bir avuç parayı eliyle iter ve “yeter”der. “size borcum ne kadar “diye sorar. Hilmi Bey masanın üstünden tütün paketini alır üç yüz yirmi lira, ne ehemmiyeti var bey efendi der. Bu sırada, Hacı Etem kaymakamın önüne bir kâğıt sürer. Kaymakam önünde ki kağıda bakarak titrek bir imza atar.
Kaymakam bu olayı daha sonra arkadaşı Hulusi beye anlatır. Daha sonra evine doğru yola koyulur.Kaymakam aksam eve döndüğünde Şahinde, onu kolundan tutarak kulağına fısıldayarak, Hilmi beylerin Muazzeze görücü geldikleri haberini verir. Salahattin bey tekrar düşünmeye dalar. Ancak Yusuf’a şimdilik, hiçbir şey söylememeye karar verir.. Daha sonraları Salahattin Bey Yusuf’u çağırıp olanları anlatır. Olayı öğrenen Yusuf’un canı sıkılır. Zira, Şakir’in Muazzezi sevmemesine rağmen, sırf kendisinden intikam almak için bu yola başvurduğunu düşünür.
Gerçektende, kaymakamı borca sokmaktaki asıl amaç, Muazzezi zorlada olsa almaktır. Bu sırada, Kübra’nın Sakir tarafından kirletildiğini öğrenen Salahattin Bey kızını vermekten vazgeçer. Daha sonra Yusuf, olayı tüm detaylarıyla Ali’ye anlatır ve Salahattin Beyin borcunu ödemesi için gerekli olan parayı ondan alarak, Hacı Etem’e verir. Yusuf, Muazzezi, Ali’ye vermek için söz vermiş ise de, sevdiği kızın, bir başkasıyla evlenmesi fikri onu bir hayli rahatsız etmiştir. Ali ise bu olanlardan habersiz, sevincinden uçmaktadır. Ancak beklenmeyen olaylar olur. Rifatın ihsan’ın düğününde Şakir sarhoş bir şekilde Aliye ateş eder. Ali ölür. Yusuf hem mutlu hem de mutsuz olur.
Şakir, işlediği suçtan dolayı yakalanıp yargılansa da, yalancı şahitler sayesinde beraat eder. Bütün bu olanlara rağmen, Şahinde hanım, Hilmi beylere gidip gelmeye devam eder. Şakir, Muazzez’den vazgeçmez ve ona sahip olmayı planlar. Kübra’ya yaptıkları gibi yapacaklardır. Ancak planlarını uygulayamadan, Yusuf, Muazzezi alıp kaçar ve bir köyde evlenirler. Kısa bir süre sonra, yeni evli çift, Selahattin Beyin evine geri dönerler.Selahattin Bey, Yusuf’a kaymakamlıkta küçükte olsa bir memuriyet ayarlamıştır. Zorla da olsa çalışmaya başlar. Yusuf’un başparmağı noksan olduğu için çıkan savaş da ordu’ya alınmaz. Yusufun katipliği, Selahattin Bey ölene dek devam eder.
Yeni gelen kaymakam İzzet Bey Yusuf’u kâtiplikten alıp köylere vergi toplamaya yollar. Yusuf evde yokken Şahinde de her fırsatta eşe dosta gider. Evde tek basına can sıkılan Muazzez de bir süre sonra annesiyle gezmeye başlar. Bundan sonra her şey çok çabuk olup biter. İlk günlerde eski tanıdıklara mahalle komşularına daha sonralar da Hilmi Beylere gitmeye başlamışlardı. Hafta da iki üç gün onlara akşam yemeğine gitmekte ve. gece geç vakitte eve dönmektedirler.i
Bir müddet sonra bu ziyaretler yalnız kadınlar arasında kalmaktan çıkarak, Hilmi Bey ve Şakir, akşam yemeklerini hanımın davetlisi olan bu ana kızla birlikte yemeğe başlarlar. İlk günlerde biraz şaşıran Muazzez yavaş yavaş kör bir gevşekliğin içine kendini bırakır. Yusuf ise yeni görevi dolayısıyla, on beş günde bir yorgun ve harap bir halde eve gelmektedir. Eve geldiği zaman ise, yalnızca bir gece kalmakta, sabah ezanıyla beraber yola çıkmaktaydı. Birkaç aydan beri devam eden bu hal, Muazzezi adeta sersemletmişti. Bu yolda attığı her adım mazereti ile beraber geliyordu. Annesi de onu mütemadiyen sözleriyle kolluyor genç kadında herhangi başka bir şey düşünmek imkanı yavaş yavaş azalıyordu. Ara sıra düşünecek olsa pek büyük bir fenalık görmüyordu.
Bir akşam Şakir Beyler yanlarında uzun boylu sarışın bir adamla birlikte geldiler. Annesi bu misafire çok itibar eder. Muazzez ancak sofra başında ve birkaç kadeh içtikten sonra bu misafirin kaymakam olduğunu öğrendi. Gitgide coşan kaymakam onu oturduğu yerden çekip kucağına almak ister, o zaman muazzez ayağa kalkarak odasına çıkıp yatağına yatar. Fakat bu mukavemet fazla uzun sürmez. Yusuf bir gün öğleye doğru eve gelir ve karısındaki bu değişikliği fark eder, Şahinde ye Muazzezden uzak durmasını söyler.
Bu olaydan kısa bir süre sonra, Yusuf bir hafta kadar şehirde kalır. Gereğinden fazla şey öğrenir. Bu durumda nasıl olup da bu kadar sakin kalabildiğine kendiside hayret etmektedir. Fakat bu sukunetin ne kadar daha devam edeceğini kendiside kestirememekteydi.
Bir müddet sonra mal müdürü, Yusuf’a artık yola çıkmasını söyler. Yusuf oradan hemen eve giderek hazırlıklarını yapıp yola çıkar. Bunu takip eden günlerde olan olaylar, Yusuf’un bundan sonraki tüm yaşantısını büyük ölçüde etkiledi. O olayları hatırladıkça içini nihayetsiz bir kin ve hiddet kâh günlerce süren bir teessür ve hüzün kaplandı.
Mal müdüründen kendisi görevde iken, kasabadaki olayları öğrenen Yusuf, hızla köye doğru hareket eder.Yusuf’un yolda göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Göğsünden boğazına doğru yayılan bir ateş gözlerinden yaş getirdi. Yusuf tanıdıklarından birinin evine indi tam dört gün yerinden kalkamadı. Hele geceleri büsbütün boğulur gibi oluyordu.
Ertesi gün biraz tarhana çorbasıyla bir kâse yoğurt yiyebildi. Ev sahibi onu aksama kadar zor zapt etti. Yusuf Edremit’e ertesi gün gitmeye razı oldu. Ama aklına muazzez gelince hemen yerinden kalkıp gocuğunu giydi. Bu hali gören ev sahibi sen biraz otur ısın bende hayvanı eyerleyeyim der. Az sonra Yusuf yola çıktı. Kendisinden beklemediği kadar hızlı bir zamanda kasabaya vardı. Eve yaklaştığında hızını azalttı. Kendisini kimse karşılamamıştı. Bundan sonra yaşananlar iki dakikadan az bir zaman içinde oldu. Yusuf kapıyı itip eşikte belirince bütün odadakiler evvela hareketsiz birbirlerine baktılar. Aralarında kaymakam, Şakir, Hilmi bey ve Hacı Etem de vardı. Yusuf kırbacını alıp kaymakama doğru yürüdü ve ona hızlı bir şekilde vurmaya başladı. Fakat Yusuf’un kamçısı konsolun üzerinde duran lambaya çarptı. Odanın içinde ki ışık bir anda kayboldu. Işık kaybolurken Yusuf, Şakir’in tabancasını eline aldığını gördü ve o da elindeki kamçıyı atıp gocuğundan silahını aldı ve daha tam toparlanamadan sağ kulağının yakınından bir mermi geçip duvara saplandı. Bundan sonra Yusuf her tarafa ateş etmeye başlar. O karışıklıkta, hareket eden her şeye ateş etmektedir. Yusuf, Muazzezi kucağına alıp dışarı çıkar. Çok hızlı bir şekilde atına, ilk Muazzezi bindirip sonra kendi biner ve atını Balıkesir tarafına sürer. Bir süre yol aldıktan sonra, Muazzezin yaralı olduğunu fark eder. Karısını en yakındaki ağacın altına yatırır. Sabah olduğun da öldüğünü anladığı karısını gömer, yeni bir hayata doğru yola çıkar.
2.Olaydaki Kişiler, Kişilerin Fiziksel Ve Ruhsal Özellikleri
a) Asıl Kişiler
Yusuf: Fazla konuşmayan içine kapanık bir insandır. Bunun nedeni çok küçük yaşta, anne ve babasının ölümünü görmesidir. Haksızlığa tahammülü yoktur. Otoriter bir kişiliğe sahiptir. Bunu aile içindeki konumundan anlıyoruz. Ailede sözünü herkes dinler. Yusuf haksızlıklara sessizce direnir.
Muazzez: Selahattin Beyle Şahende’nin kızıdır. Romanın basında Yusuf un kardeşliği, sonlarına doğru eşidir. Son derece güzel bir kız babasında bulamadığı güven duygusunu Yusuf ta bulduğu için Yusuf a bağlıdır. Saf masum bir kız olmasına rağmen annesinin onu düşürdüğü zor durumdan yine güvendiği Yusuf kurtarır. Kendi ayaklarının üzerinde duramayan başkasına dayanma ihtiyacı duyan bir genç kız…
b)Yardımcı Kişiler
Selahattin Bey: Yusuf’un babalığıdır. Romanın başında 30–35 yaşlarında olmasına rağmen bembeyaz saçlı bir adamdır. Merhametlidir. Yusuf u tanımadığı ve karısı karşı olmasına rağmen evlat edindi. G üçsüz bir insandır. Yusuf’un ve Muazzezin hayatını bir kumar ile hayatlarını değiştirecek ölçüde zaafları olan bir adamdır. Devlet adamı olmasına rağmen silik bir tip.
Şahinde: Yusuf’un analığıdır. Kaymakamın karısı, Muazzezin annesi, Şahinde son derece güzel bir kadındır, fakat mantıklı iradeli bir insan değildir. Selahattin Beyle evlendiklerinde aralarında yaş farkı evliliklerinin iyi gitmemesine neden olmuştur. Çok genç yaşta orta yaşlı bir adamla evlendirilen Şahinde doyuma ulaşmayan kendisinin ve kızının mahvolmasına sebep veren bir karakterdir.
Şakir: Şakir eşraftan Hilmi beyin oğludur. Babasının malına ve gücüne sırtını dayamış işini zorbalıkla yürüten bir gençtir. Romanın olumsuz karakterlerden biridir. Yaptığı bütün kötülüklerden ve olumsuzluklardan babasını sayesinde kurtulur.
Hacı Etem: 4 yasındayken annesiyle ve babasıyla hacca gittiği için adı Hacı Etem olarak kalmıştır. Hali vakti yerinde olmamasına rağmen iyi giyinir ve cebinde herkesten fazla parayla gezerdi. Bunu sebebi zengin çocukların etrafında dalkavukluk etmesidir. Hacı Etem hayatını bu şekilde sürdürürdü.
Ali: Bakkal Şerif Efendinin oğludur. Etliye sütlüye karışmayan taraftandır. Muazzeze olan sevgisi ölümüne sebep oldu. Yusuf’un en yakın arkadaşı sessiz sakin kendi kendine bir insandır. Ali, Yusuf’un bilgi eksikliğini kapatmaya çalışır.
c) Diğer kişiler:
Alanyalı rüştü efendi oğlu kazım: Kazım hem okula gider, hem de babasının dükkânına da yardım eder. Yusuf’un arkadaş içinde yaşı en büyük olandı.
Şube reisinin oğlu Vasti: Biraz yılışık ve korkak bir çocuktur. Onun için arkadaşları onu aralarına almak istemezler.
Hacı Rifatının oğlu İhsan: İhsan iyi kalpli ve mert bir çocuktur. İhsanın yegâne kusuru biraz şımarık ve bir hayli kavgacı olmasıdır.
Hilmi Bey: Edremit’in eski eşraf ailelerinden birine mensup, kibarca bir adamdır. Vaktiyle Midilli idadisi’nden mezun olduğu için, oldukça okumuş yazmışlardan sayılırdı. Hürmetin asıl sebebi sonu gelmeyecek kadar zengin olmasıydı.
İzzet Bey (Kaymakam ):Uzun boylu sarışın bir adamdır. Oldukça genç bir kaymakamdır.Ahlaki olarak zayıftır.
Avukat Hulusi Bey: Salahattin Beyin en yakın arkadaşlarından biridir.
3.Olayın Geçtiği Yerler
Bu roman da olay Kuyucak ve Edremit’te geçmiştir. Yusuf kuyucakta doğmuştur. Kaymakam onu kuyucaktan Edremit’e getirmiştir. Yusufun hayatında kuyucaktan ötürü kır ve kır yaşantısı hep önemli olacaktır. Yusuf yalnız kalmak istediğinde hep tabiata sığınacaktır. Romana kasaba hayatı Edremit ile verilir. Bu romanda Edremit’te anlatılan kasaba hayatı romanın konusunu da teşkil eden güçlü güçsüz çatışmasını da göstermesi açısından önemlidir.

4. Olayın Meydana Geldiği Zaman
Roman 1903 senesinde baslar.15–16 yıllık dönem anlatılır. Romanın başında 5–6 yıllık hızlı bir sıçrayış var. Bu sıçrayış romanın konularından biri olan Yusuf’un muazzezin aşkını anlata bilmek için zorunlu olarak yapılmıştır. Bunun dışında romanda hızlı zaman akışı gözlenmez.
5.Olayı Anlatan Kişi (Anlatıcı)
Roman 3. tekil kişi ağzından anlatılıyor. Bu da roman kahramanlarına objektif yaklaşımı sağlıyor.
6.Romanın Dil Ve Anlatım Özellikleri
Roman bugün bile kolayca anlaşabilecek bir dille kaleme alınmıştır. “Kuyucaklı Yusuf” Edremit’te yani Anadolu’da geçmesine, yerli halk ve hayatını anlatmasına rağmen yazar yöresel ağız özelliklerini romana taşımaz. Romanda “Edremit kasaba hayatı, kırsal son derece canlı tasvir edilir. Tasvir ve tahlillerde uzun cümleler kullanılmakla beraber diyaloglarda günlük konuşma dilinin yalınlığı dikkate alınmıştır.
7. Romanın Türü
Kuyucaklı Yusuf sosyal bir romandır. Çünkü 1900’lü yılların başında Anadolu’nun sosyal yapısını gözler önüne sermiştir. Kasabayı romana göre kaymakam değil eşraf yönetir.
8.Romanın Ana Fikri
Güçlü ve güçsüz çatışması insanlar var olduğu sürece devam edecektir







C.YAZARIN HAYATI, SANATI VE ESERLERİ HAKKINDA KISA BİLGİ

Sabahattin Ali (25 Şubat 1907–2 Nisan 1948) Gazeteci, şair, Türk yazarı

HAYATI
Gümülce’nin İğdere köyünde doğmuştur. Babası piyade yüzbaşısı Ali Sabahattin bey’in görev yerlerinin sık sık değişmesi dolayısıyla, eğitimini İstanbul, Çanakkale ve Edremit’in çeşitli okullarında tamamlamıştır. (1921) Edremit’e göçtüklerinde, bölge yunan işgalinde olduğu için emekli olan babası aylığını alamamış ve aile çok zor günler geçirmişti. İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Öğretmen Okulu’na giren Sabahattin Ali, beş yıl burada okumuş, daha sonra İstanbul Öğretmen Okulu’nda mezun olmuştur (1926). Bir yıl kadar Yozgat’ta ilkokul öğretmenliği yapmış, Milli eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanarak Almanya’ya giderek iki yıl orada okumuştur (1928–1930). Yurda döndükten sonra Aydın ve Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yapmıştır.
Konya’da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk’ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanmış (1923), bir yıla mahkûm olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yatmış, Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşmuştur (1923). Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara’ya giden Sabahattin Ali Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurarak yeniden göreve alınmasını istemiştir. Dönemin bakanı Hikmet Bayur'un "eski düşüncelerinden vazgeçtiğini isbat etmesini" istemesi üzerine Varlık dergisinde "Benim Aşkım" adlı şiirini yayımlayarak (15 Ocak 1934) Atatürk'e bağlılığını göstermeye çalışmıştır.
Aynı yıl Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü'ne alınmış, Ankara II. Ortaokul'da öğretmenlik yapmıştır. 16 Mayıs 1935 günü Aliye Hanım ile evlenmiş, 1936'da askere alınmış, 1937 Eylülünde kızı Filiz Ali dünyaya gelmiştir. Yedek Subay olarak askerliğini Eskişehir'de tamamlamış, 10 Aralık 1938 de Musiki Muallim Mektebi'nde Türkçe öğretmeni olarak göreve başlamıştır. 1940 yılında tekrar askere alınmış, askerliğini yaptıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmenliği yapmıştır (1941 – 1945).
"İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki toplamıştır. NihaI Atsız'ın hakkındada yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açmış, dava sırasında çok sıkıntı çekmiştir. 1944 yılında mahkemeyi kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamamıştır. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alınmış, İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başlamıştır (1945). Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, iktidarın kışkırtmasıyla meydana gelen Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kalmış, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştır (1946 – 1947).
Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, kapatılmış, yazılar hakkında kovuşturmalar açılmıştır. Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istersek bu kadar güç, bu kadar minnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi".
Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşa kapısı cezaevinde üç ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlamış, işsiz kalıp, yazacak yer bulamamıştır. Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istemiş, alamamıştır. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan'a kaçmaya karar vermiş, bu girişim sırasında sonradan Milli Emniyet'le bağlantısı olduğu anlaşılan Ali Ertekin adlı kaçakçılık da yapan birisi tarafından Bulgaristan sınırında öldürülmüştür (2 Nisan 1948). Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf eden Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş; aynı yıl çıkan aftan yararlanarak serbest kalmıştır.
Yazın Yaşamı
Sabahattin Ali yazın yaşamına şiirle başlamış, hece vezniyle yazdığı ve halk şiirinin açık izleri görülen bu ürünlerini Balıkesir'de çıkan ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen 'Çağlayan dergisinde yayımlamıştır (1926). Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde de yazan (1926 – 1928) Sabahattin Ali, bu arada öykü de yazmaya başlamış, ilk öyküsü "Bir Orman Hikâyesi" Resimli Ay'da yayımlanmıştır (30 Eylül 1930). Toplumsal eğilimli bu öyküyü Nazım Hikmet, şu sözlerle okurlara sunmuştur: "Bu yazı bizde örneğine az tesadüf edilen cinsten bir eserdir. Köylü ruhiyatının bütün muhafazakar ve ileri taraflarını, iptidai sermaye terakümünü yapan sermayedarlığın inkişaf yolunda köylülüğü nasıl dağıttığını ve en nihayet, tabiatın deniz kadar muazzam bir unsuru olan ormanın muğlâk, ihtiraslı hayatını, kımıldanışların zeki bir aydınlık içinde görüyoruz".
Sabahattin Ali, af yasasından yararlanarak hapisten çıktıktan sonra, özellikle Varlık dergisinde yayımladığı "Kanal", "Kırlangıçlar", "Arap Hayri", "Pazarcı", "Kağnı" (1934 – 1936) gibi öyküleriyle dikkati çekmiştir. Sabahattin Ali Anadolu insanına yaklaşımıyla edebiyata yeni bir boyut kazandırmıştır. Ezilen insanların acılarını, sömürülmelerini dile getirmiş, aydınlar ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı eleştirmiştir. 1937'de yayınlanan Kuyucaklı Yusuf romanı, gerçekçi Türk romanının en özgün örneklerinden biridir.
Sabahattin Ali'nin halk şiirinden esinlenerek yazılmış şiirlerini içeren Dağlar ve Rüzgar (1934) adlı kitabı yazın çevrelerinde ilgi uyandırmış, örneğin Yaşar Nabi, Hakimiyeti Milliye'de şu övücü satırları yazmıştır: "Bu kitabın mümeyyiz vasfı halk edebiyatı tarzında bir deneme teşkil etmesidir. Sabahattin Ali'nin tecrübeli muvaffak neticeler vermiş. Ve bize, şiirleri doğrudan doğruya bir halk şairi elinden çıkmamış olduklarını hissettirmekle beraber, o tanıdığımız ve sevdiğimiz samimi edayı tattırabiliyor. Komplike imajlardan kaçınılmış olması, bu şiirlere büyük bir sadelik vermiş. Ancak, Sabahattin Ali, bu kitabından sonra şiirle ilgilenmemiş, sadece öykü ve roman yazmıştır. 'Leylim Ley', 'Aldırma Gönül' gibi halk dilinden yararlanarak yazdığı şiirler herkes tarafından bilinir.
Sabahattin Ali, Varlık'ta Esirler adlı üç perdelik bir oyunda tefrika etmiş (1936), ancak bu türü de bir daha denememiştir.
Yapıtları
Şiir:
• Dağlar ve Rüzgâr (1934 - Yeni Eklerle 1943).
Öykü:
• Değirmen (1935)
• Kağnı (1936)
• Ses (1937)
• Kağnı - Ses (1943 - İki Kitap Birlikte)
• Yeni Dünya (1943)
• Sırça Köşk (1947).
Roman:
• Kuyucaklı Yusuf (1937)
• İçimizdeki Şeytan (1940)
• Kürk Mantolu Madonna (1943).
Çeviri:
• Tarilite Garip Vakalar, Max Memmerich (1941)
• Antigone, Sofokles (1942)
• Minna Von Barnhelm, Lessing (1943)
• Üç Romantik Hikâye, H. Von Kleist - A.V. Chamisso - E.T.A. Hoffmann (1944)
• Fontamara, Ignazio Silone (1944)
• Gyges Ve Yüzüğü, Fr. Hebbel (1944)
• Yüzbaşının Kızı, A.S. Puşkin (1944) (Erol Güney ile birlikte)



D.FAYDANILAN KAYNAKLAR
İnternetAnsiklopedi
Türk Romanlarına Eleştirisel Bir Bakış 2 İletişim Yayınları 1994(Berna Moran)
 
  • Beğen
Tepkiler: burak.golcuk, asdkullanıcı, enes__arslan ve 1 kişi daha


*esra_r*

Üye
keşke kitabı okuyacak zamanım olsaydı :( paylaşım için teşekkürler sınavda yardımı olacaktır :oke:
 
_dumanist_

_dumanist_

Üye
Tavsiye ederim okumayanlara, çok güzel bir kitap... :)
 
mehmetalt

mehmetalt

Üye
gerçekten çok sağol kitab sınavım varda :D
 
qurbuz

qurbuz

Üye
:oke:
 

azgınUB

Üye
saol
 
f-16

f-16

Üye
sagol :^)
 

bilalsoydan

Üye
saol guzel olmus ama benim bi odev daa war oda kuyucaklı yusuf kitabının 9-15 sayfalarının kelime yapısını incelemek vaktim az kaldı lutfen yardım edermisnz...
herkeze iyi calısmalar..!
 
ekc-103

ekc-103

Üye
sınav olcak sağol
 

cihan_356

Üye
eline sağlık. dönem ödevim var. buradaki yazıları yazıp verecem ama umarım farkına varmaz burada yazdığının :ehe
 

cihan_356

Üye
arkadaşlar Sabahattin Ali'nin hayatında gecen bi cümle var cumhuriyetin 10. yılı dolayısıyla çıkarılan af diye başlayan cümlenin sonunda tarihe 1923 yazmışlar o 1933 olacak.
 

enes__arslan

Üye
teşekürler dostum kitabı bnde okudm dönem ödevi :)))
 

Benzer Konular

Cevap
0
Görüntüleme
764
Baydırman
Cevap
0
Görüntüleme
173
Baydırman
Cevap
2
Görüntüleme
580


Üst Alt