Hukuk Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar

мαχ ραуηє

мαχ ραуηє

Üye
Hukuk Nedir?
Hukuk
Vikipedi, özgür ansiklopedi


Hukuk, toplumun genel menfaatini veya fertlerin ve toplumun ortak iyiliğini sağlamak maksadıyla konulan ve kamu gücüyle desteklenen kaide, hak ve kanunların bütünüdür. Daha yaygın bir tanımıyla hukuk, adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir.

Kelime Anlamı

Hukuk kelimesi Arapça "hak" kökünden gelir ve hak kelimesinin çoğulu olarak bilinmektedir (galat-ı meşhur). Arapçda "hak" kelimesinin çoğulu "ah'kak"tır. Türk Dil Kurumu'na göre hukuk kelimesi, "Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür". Bunun dışında hukukun "haklar" anlamı da vardır. Mecazi anlamda ise, ahbaplık, dostluk anlamında da kullanılır.

Teknik Anlamı
Hukuk dönemden döneme değiştiği için hala doyurucu bir tanım yapılamamıştır. Kant "Hukukçular hala hukukun tanımını aramaktadırlar" der. Günümüzde en çok kabul edilen tanımı ise:
"Belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (müeyyide) bağlanmış kurallar bütünüdür."
Bilimsel bir disiplin olarak hukuk, kendi içinde temel olarak ikiye ayrılır. Genel olarak hukukun kişiler arası ilişkileri konu alan kısmına Özel Hukuk, kişiler ile devlet veya devleti oluşturan kurumlar arası ilişkileri düzenleyen kısmına ise Kamu Hukuku adı verilir. Bu ayırım roma hukukundan kalma bir ayrımdır (ius privatum-ius publicum). Medeni Hukuk, Ticaret Hukuku ve Devletler Özel Hukuku özel hukukun, buna karşılık Anayasa Hukuku, Ceza Hukuku ve İdare Hukuku kamu hukukunun başlıca alt dallarıdır.

Hukuk Kuralları ve Özellikleri
Hukuku diğer toplumu düzenleyici kurallar olan örf ve adetler, gelenekler ve dinlerden ayıran özellik devlet tarafından güvenceye alınmış ve cebri yaptırımlara sahip olmasıdır. Hukuk kuralları insan davranışlarını düzenler ve bulunduğu toplumun değer yargılarını taşır. Soyutluk ve genellik özelliği sayesinde benzer nitelikteki bütün durumlarda uygulanması sağlanır.

Yaptırım (Müeyyide):
Hukuk alanında yaptırım kamu gücü ile uygulanır. Hukuka uymayı zorlama, uymayanları cezalandırma ve uyulmadığı durumlardaki zararları en aza indirmek için kullanılır. Hukuk düzenini sağlamayı ve korumayı amaçlayan yaptırımlar gene hukuk düzeninin öngördüğü şekilde yerine geitirilir.
Maddi ve manevi yaptırımlar olarak ikiye ayrılır. Maddi yaptırımlar hukuka aykırı durumlarda uygulanırken manevi yaptırımlar bu durumları engellemek için kullanılır.
Ceza hukukunda ölüm, hapis ve para cezaları; anayasa hukukunda siyasetten men, parti kapatma; vergi hukukunda vergi ve kaçakçılık cezaları gibi değişik hukuk dallarında değişik yaptırımlar vardır.

Hukukun Dayanağı
Hukukun dayanağı ile ilgili çeşitli dönemlerde kuramlar üretilmiştir. Bunları sıralamamız gerekirse; bilinçi bir irade olarak gören kuramlar, irade dışı olarak gören kuramlar ve pozitivist kuramlar. Bu kuramların bazılar felsefik değil ortaya konduğu dönemin sorunlarını çözmek veya politik görüşleri hukuk biliminde dile getirme ihtiyacından ortaya çıkmıştır.


Dayanağı: Bilinçli İrade
  • Genel irade kuramı'na göre hukuk toplumdaki insanların karşılıklı olarak birbirleriyle anlaşmalarını dayanak alır ve bunun sonucunda hukuka, toplumsal sözleşme olarak bakar. İnsanların anlaşarak ortaya çıkardığı bu toplumsal sözleşmeye uymaları kendileri için ödev olarak görülür.
  • Tansırsal irade kuramı hukuku Tanrı'ya dayandırır ve ancak onun istemesi dahailinde ortadan kalkar. Hukuka uyma zorunluluğu, onu Tanrı'nın yansıması olarak gördükleri içindir.
  • Kişisel irade kuramı ise devletin iradesine dayandırır. Hukuk devlet ve onu temsil eden güçler içindir.
  • Her yaptığımızdan kendi öz ve hür iradelerimiz sorumludur. Ancak günümüze kadar bu kuramları tamamen çürüten ve yok sayan birçok olay olmuştur. Bu olaylardan ötürü yeni verilen hükümlerde iyiniyet şartına bakılmaktadır. Eğer bir durum olduğunda kişinin ehliyeti bulunuyorsa ve de ortada bir yanlışlık varsa en son olarak iyiniyet durumunun olup olmadığına bakılır ve gerekli duruma göre işlemler yapılır.
Dayanağı: Bilinçdışı İrade
  • Tarihsel hukuk kuramı, hukuku ulusların tarihlerine dayandırır. Hukuk bir ulusl doğar yaşar ve gelişir, bir yasa koyucunun iradesine bağlı değildir.
  • Doğal hukuk kuramı'na göre ise doğal hukukun insan var olmadan önce de var olduğunu ve insnaların yaptığı hukukun bu doğal hukuka uygun olması gerekir. İnsan hakları doğal hukuk kuramına göre değerlendirilir. Örnek olarak insanların doğal olarak sahip olduğu yaşam hakkı değiştirilemez veya kaldırılamazlar.
Pozitivist Kuramlar
Bazı pozitivistler hukukun devlet iradesinden doğduğunu bazıları ise sosyal bir durum olduğunu söylerler.Marks'ın hukuk alanında ki düşünceleri de pozitivist kuramlar arasına girer. Ona göre tüm toplumsal olaylar ekonomik olaylara dayanmakta, dolaylı olark hukuku toplumsal olaylara dayandırmaktadır.

Hukuk Sistemleri
Hukuk biliminde biçim, öncelikler ve ilkeler doğrultusunda bazı sistemler ortaya çıkmıştır:

Roma Hukuku
Kara Avrupası ülkelerinin yanında Türkiye'nin de uyguladığı sistemdir. Bu sistemde hukuk, yurttaşlar arasındaki ilişkileri düzenlemeyi öncelikli hale getirmiştir. Bu sebeple Medeni Hukuk diğer sistemlere göre çok daha ileri düzeydedir. Bu sistemlerde hukuk özel hukuk ve kamu hukuku olarak ikiye ayrılır. Hukuku yaratan yasa koyucular yapar. Continental-law da denir.

Ortak Hukuk
Anglo-Amerikan ülkelerinde uygulanan sistemdir. XI. yüzyılda İngiltere'de gelişmiştir. Roma hukuk sistemi gibi hukuku bölümlere ayırmaz ayrıca hukuk yaratıcısı olarak yargıçları görürler. Fakat gelişme ve teknolojinin getirdiği yenilikler yüzünden ortaya çıkan eksiklikler çıkarılan yasalarala giderilmeye çalışılmıştır. Hukuk fakültelerinde Common-law adıyla anılır.

İslam Hukuku
Dinsel ilkelere dayanır ve hukukun yaratıcısı olarak Kur'an görülür ayrıca çıkan bazı eksikliklerde Peygamberin sözleri ve davranışları (Sünnet) dikkate alınır. Kıyas (analoji) ve İcma (mahkeme içtihatları ve bilimadamlarının görüşleri) hukukun oluşumunda önemli paya sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu'nda da uygulanan bu sistem 1926'da çıkarılan Medeni Kanun ile Türkiye'de son bulmuştur.
Osmanlı imparatorluğunda uygulanan hukuk sistemi bir padişahın varlığından dolayı batıdaki gibi monarşik algılansa da şeyhulislamın bir padişahı görevden alabilme yetkisinin varlığı İslam Hukukunun ne derece de uygulandığını gösterir.
Günümüzde İslami kuralların uygulandığı ülkeler olmakla birlikte, hukuk olarak İslam Hukukunun uygulandığı bir ülke yoktur.
İslam hukuku, içtihatlar ile en parlak zamanını yaşadıktan sonra bu (içtihat) kapının kapatılmasıyla pasifleşmiştir.

Sosyalist Hukuk
Rusya komünist devriminden sonra sosyalist ülkelerde uygulanan sistemdir. Daha çok ekonomik koşullara dayanır ve en önemli dayanağı mülkiyet hakkının kişilere değil topluma ait olmasıdır. Bireyler arasındaki özel hukuktan çok toplum çıkarları gözetilmiştir. Ayrıca Marksist ve Leninist düşünceye göre sosyalist hukuk geçici bir durumdur ve toplumu düzenlemek içindir ve toplum komünist düzene geçtiği zaman yaptırıma dayanan bir hukuk sistemine gerek kalmayacaktır. Komünizmin Avrupa'da çökmesinden sonra sosyalist hukuk sistemide olumsuz yönde etkilenmiştir.

Devletler Hukuku
Devletlerin birbirleri arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk dalıdır. Kaynağı temel hukuk ilkeleri, uluslararası andlaşmalar ve uluslararası yargı makamlarının verdikleri kararlardır. Realist anlayışa göre uluslararası hukukun aktörleri devletlerdir.Ancak özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile devletler, vatandaşlarının da uluslararası mahkemelere başvurmasına izin vermişler ve bu mahkemelerin kararlarına uyacaklarını ilan etmişlerdir.
Özellikle ikinci dünya savaşından sonra kurulan birçok uluslararası örgüt kendi hukuklarını evrensel ilkeler doğrultusunda oluşturmakta ve uygulamaktadır. Bunun en somut örnekleri Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği'dir.


----------Eklendi @ 23:31:21 ---------- Yazıldı @ 23:29:55 ----------

İnsanların barış ve düzen içinde bir arada yaşamalarını sağlayan yasaları kapsar. İnsanların yaşadığı her yerde, çıkabilecek anlaşmazlıkları çözmek için hukuk kuralları gereklidir. Bunlar yürütme gücü, idare, polis ve mahkemeler eliyle uygulanır.
Hukukun amacı bireyler arasındaki, birey ile toplum ve devlet arasındaki ilişkileri tanımlamak ve düzenlemektir. Ayrıca her bireye, başkalarının haklarına saygı çerçevesi içinde, olabildiğince özgür davranabilme olanağı sağlamaya çalışır. Hukuk kuralları gelenek ve göreneklerden doğup gelişmiştir. İlk bilinen hukuk kuralları sistemi İÖ 1700'lerde Babil Kralı Hammurabi tarafından düzenlenmiştir. Bu sistem kişisel hakları, mülkiyet haklarını, sözleşmeleri düzenleyen bir yasalar derlemesinden oluşuyordu.
Gelenek ve görenekleri yasa haline getiren etken, devleti ve yönetimi ellerinde bulunduranların gücü olmuştur. Daha sonra ise hukuk, mahkeme kararları ve hukukçuların kendi bilgilerini aktardıkları kitaplar aracılığıyla oluşup gelişti. Romalılar en önemli yasa koyuculardı; örneğin İmparator Jüstinyen (İS 527-565) Yasa Derlemesi 1.000 yıllık hukuksal uğraşın ve verilerin önemli bir özeti olmuştur.
Ortaçağın başlarında Hıristiyan ülkelerde insanların davranışlarını, büyük ölçüde kilise hukuku olarak adlandırılan kurallar yönlendiriyordu. 12. yüzyılda Roma hukuku öncelikle İtalya'da incelenmeye başlandı ve sonra da aşamalı olarak bütün Avrupa'ya yayıldı. Böylelikle Roma hukuku temeli üzerine kurulan ve "medeni hukuk" denen kurallar topluluğu, kilise hukuku karşısındaki yerini aldı. Gene aynı dönemde İngiltere'de mahkeme kararlarından kaynaklanan bir "örf ve âdet hukuku" ya da "görenek hukuku" doğdu.
Fransa'da medeni hukuk alanı 1804'te Na-polyon'un buyruğuyla kapsayıcı tek bir yasayla düzenlendi. Fransız Medeni Kanunu ya da Napolyon Kanunu, İngiltere dışında, Avrupa kıtası ile Orta ve Güney Amerika'da örnek alınarak benimsendi. Böylelikle Roma hukuku kökenli medeni hukuk sistemi İskandinav ülkeleri ve SSCB dışında kıta Avrupa'sında temel hukuk sistemi olarak kabul edildi.

Özel Hukuk ve Ceza Hukuku

Mahkemelere genellikle, biri özel hukuk, öbürü ceza hukuku alanında olmak üzere başlıca iki tür hukuk sorunu gelir. Özel hukuk, medeni hukuk, ticaret hukuku, borçlar hukuku, icra-iflas hukuku gibi dallara ayrılır. Özel hukuk davalarında amaç, kişilerin mülkiyet ve öteki haklarını korumak, haksız yere uğranılan zararları gidermektir. Örneğin, bir kişi hatalı olarak başka bir kişinin arabasında hasara yol açarsa, zarar gören kişi aracının onarım giderlerinin karşılanmasını özel hukuk davası açarak sağlayabilir. Özel hukuk olayları, şikâyetçinin başvurusu üzerine mahkemelere gelir.
Ceza hukuku davalarında ise amaç, suç işleyen kişiyi cezalandırmak ve böylece başkalarının suç işlemesini de önlemektir. Mahkemeler bu durumda hapis ya da para cezası uygular. Bazı durumlarda kişisel başvuru gerekli olmakla beraber ceza hukuku olayları devlet görevlileri ve savcılar tarafından mahkeme önüne getirilir. Ama kamu görevlileri bu başvuruyu kendi adlarına değil, bütün toplum yani kamu adına yaparlar. Örneğin, sarhoş bir sürücü aracıyla bir kişiyi yaralarsa, zarar gören kişi şikayetçi olarak özel hukuk davası yoluyla hastane masraflarının, işgücü kaybının ve eğer varsa başka zararlarının karşılanmasını ve çalışamadığı günler için tazminat ödenmesini isteyebilir. Kamu adına hareket eden savcı ise aynı sürücü hakkında cezai kovuşturma açtırabilir, mahkeme de bu kişinin hapis, para cezası ya da her iki cezayla birden cezalandırılmasına karar verebilir.

Öteki Hukuk Dalları

Anayasa hukuku, devletin kuruluşunu, organlarını, bunlar arasındaki ilişkileri, devlet ve birey arasındaki karşılıklı hak ve ödevleri inceleyen ve düzenleyen hukuk dalıdır.
İdare hukuku, idarenin işleyişinden, yöneticiler ile yönetilenlerin ilişkilerinden kaynaklanan sorunları ele alır. Bu alanda idare mahkemeleri ve Danıştay görev yapar.
Uluslararası hukuk, devletler arasındaki ya da bunlarla uluslararası örgütler arasındaki ilişkileri düzenleyen geleneksel ve yazılı kurallar ile antlaşmalardan oluşur. Zorlayıcı yaptırım gücünün zayıflığı nedeniyle öbür hukuk dallarından farklıdır. Ne var ki, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Toplulukları gibi uluslararası kuruluş ve örgütlerin, yaptırım boşluklarını doldurmaya başladığı da görülmektedir.

Türk Hukuk Tarihi

Türk hukuk tarihinde başlıca dört dönemeç vardır: İslamiyet'ten öncesi, İslamiyet'ten sonrası, Tanzimat ve Cumhuriyet dönemleri.
İslamiyet'ten önceki dönemde Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar'da kamu hukuku ile özel hukuk ayrımları vardı. Orhun Anıtları ve Kutadgu Bilig gibi kaynaklardan günümüze kadar bu konuda bazı bilgiler ulaşmıştır.
İslam hukukunun adı fıkıh Fıkıh, dine, devlete ve özel yaşayışa ilişkin kuralları kapsar
Tanzimat'a kadar olan dönemde Osmanlı hukuk kuralları bugünkü kurallara benzemiyordu. Örneğin, padişahın ve onun vekillerinin çeşitli kamusal konulardaki buyrukları hukuk kuralı sayılırdı. Padişah tüm siyasal ve hukuki güçleri elinde toplamıştı. Yasama (kanunnameler, fermanlar) ve yürütme yetkileri ona aitti. Genel İslam ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla hukuk yaratma yetkisine sahip olan padişahlar kamu hukuku kuralları koyabilirlerdi.
Tanzimat dönemi, bugünkü hukuk sisteminin temellerini atması bakımından önemlidir. Tanzimat Fermanı ve onu tamamlayan Islahat Fermanı'nın ardından batı hukuku ülkeye girerken, İslam hukukunda da önemli düzenlemeler yapıldı. Bunların ilki 1840 Ceza Ka-nunu'dur. 1868-76 arasında yapılan çalışmalardan sonra İslam dünyasındaki ilk medeni kanun ve borçlar kanunu olan "Mecelle" hazırlanmıştır. Öbür hukuk alanlarında da birçok çalışmalar olmuş, 1876'da Kanun-ı Esasi adıyla ilk anayasa yürürlüğe girmiştir. Çağdaş hukuk devleti anlayışını benimsemenin ilk adımlan bu dönemde atılmıştır. II. Meşrutiyet (1908-18) de yeni ve laik kökenli yasaların çoğaldığı bir dönem olmuştur.
Cumhuriyet dönemi Türk hukukunun başlıca iki özelliği vardır. Birincisi, dinsel kaynaklı hukukun kaldırılarak laik hukuka ve yasalara geçilmesidir. Bu değişme, din devletinden laik devlete geçişin de bir parçasıdır. İkincisi, yeni yasaların pek çoğunun batı ülkelerinden alınması ve Türkçe'ye aktarılmasıdır. Böylece laik ve batı kökenli hukuk ve yasalar Türkiye Cumhuriyeti hukuk sisteminin temelini oluşturmuştur.

SÖZLEŞME
SUÇ
ŞİRKET
TAZMİNAT
TELİF HAKKI
VASİYET
YARGIÇ


----------Eklendi @ 23:33:22 ---------- Yazıldı @ 23:31:21 ----------

Hukuk’un Kaynakları

Hukuk kurallarının nasıl ve ne suretle meydana geldiklerini, nereden çıktıklarını ifade eden kaynaklara hukuku doğuran kaynaklar veya hukuku yaratan kaynaklar denir. Hukuk kurallarının dışa karşı hangi şekillerde göründüğünü gösteren kaynaklara ise, hukuku bildiren kaynaklar veya mahiyetlerine de uygun düşecek biçimde hukukun şekli kaynakları denilmektedir.
1. HUKUKUN ŞEKLİ KAYNAKLARI

Hukukun şekli kaynakları denildiği zaman karşımıza yazılı kaynaklar, yazısız kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olmak üzere başlıca üç kaynak çıkmaktadır.​

A. YAZILI KAYNAKLAR

Yazılı hukuk kurallarını içeren kaynaklardır. Bu kaynaklarda yer alan yazılı hukuk kuralları yetkili bir merci tarafından konulmuşlardır. Yetkili bir merci tarafından konulmuş olan ve yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümüne birden “mevzu hukuk” (konulmuş hukuk) veya uygulamadaki deyimiyle mevzuat adı verilmektedir.​

Yazılı kaynaklar; kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler ve yönetmeliklerden oluşmaktadır.​

1. Kanunlar

Hukukun yazılı kaynaklarının en başında kanunlar gelir. Kanun, Anayasanın yetkili kıldığı organ tarafından yazılı bir şekilde ve bu ad altında tespit edilmiş bulunan genel, sürekli ve soyut hukuk kurallarından ibarettir.​

Meclise kanun teklif etmeye, Bakanlar Kurulu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri yetkilidirler. Bakanlar Kurulunun (hükümetin) hazırlayarak Meclise sunduğu kanun projelerine kanun tasarısı veya kanun layihası denir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, yani milletvekillerinin sundukları projeye ise kanun teklifi denilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul olunan kanunları Cumhurbaşkanı onbeş gün içinde yayımlar. Cumhurbaşkanı yayımlanmasını uygun bulmadığı kanunları bir daha görüşülmek üzere gösterdiği gerekçele birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Ancak, Cumhurbaşkanının bütçe kanunlarını geri gönderme yetkisi yoktur. Kanunlar, Başbakanlık tarafından çıkartılmakta olan Resmi Gazetede yayımlanır. Kanunların hangi tarihte yürürlüğe gireceği genellikle kendi metninin sonunda yer alan yürürlük maddesinde belirtilir. Kanun kendi metninde yürürlük tarihini gösterme mis bulunuyorsa, bu takdirde 1322 sayılı Kanun uyarınca, Resmi Gazete ile yayımını izleyen günden itibaren kırkbeş gün sonra yürürlüğe girer.​

Kanunlar, kural olarak yürürlüğe girdikten sonraki olaylara uygulanırlar. Başka bir deyimle kural, kanunların geçmişe etkili (makable şamil) olmaması, yani geriye yürümemesidir.​

Kanunların genel olması demek, kanunun belli bir kişi veya olayı değil, aynı durumda bulunan bütün kişileri ve aynı nitelikteki bütün olayları kapsaması demektir.​

Kanunların sürekli olması ise, kanunların yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren kapsamına giren kişi ve olaylara her zaman uygulanması demektir.​

Milletlerarası andlaşmalar da nitelikleri itibariyle kanun sayılırlar. Kanunların Anayasaya aykırı hükümler içermemesi gerekir. Buna Anayasanın üstünlüğü ilkesi denir.​

Kanunların Anayasaya uygunluğunun denetimi bakımından genellikle biri siyasal denetim diğeri ise yargısal denetim olmak üzere iki denetim türü sözko-nusu olabilir. Siyasal denetim, kanunların Anayasaya uygunluğunun siyasi bir organ, örneğin Meclis tarafından denetlenmesi yoludur. Yargısal denetim ise, bu kontrolün bağımsız bir yargı organı tarafından yapılmasını ifade eder.​

2. Kanun Hükmünde Kararnameler

Kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanunla yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır. Bunlar da tıpkı kanunlar gibi resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girerler. Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi, ülkemizde ilk defa 1961 tarihli eski Anayasamızın 64′ncü maddesinde 1971 yılında yapılan bir değişiklikle ortaya çıkmıştır. Osmanlı imparatorluğunda “1876 Kanunu Esasisi” (Anayasası), Vekiller Hey’etine Muvakkat Kanun adıyla kararname çıkartarak geçici hükümler koyma yetkisi tanımıştı; fakat Cumhuriyet döneminde gerek 1924 tarihli Anayasamız (Teşkilatı Esasiye Kanunumuz) gerek 1961 tarihli T.C. Anayasası Bakanlar Kurulu’na böyle bir yetki tanımamışlardır. Yetki veren kanunda (yetki kanununda), çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacı, kapsamı ve ilkeleriyle bu yetkiyi kullanma süresinin ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağının gösterilmesi gerekir.​

Ancak, Anayasamızın 91′inci maddesinin ilk fıkrasında, sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, temel haklar, kişi haklan ve ödevleri ile siyasi haklar ve ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği belirtilmektedir. Kanun hükmünde kararnameler yayımlandıkları gün “Türkiye Büyük Millet Meclisi”ne sunulurlar. Yayımlandıkları gün TBMM’ne sunulmayan kararnameler bu tarihte, TBMM tarafından reddedilen kararnameleri ise, red kararının yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkarlar.​

3. Tüzükler

Tüzükler, herhangi bir kanunun uygulanmasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve Danıştayın incelemesinden geçirtilerek Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılırlar. Cumhurbaşkanı tarafından imzalanırlar ve kanunlar gibi Resmi Gazete’de yayımlanırlar. Tüzük çıkarma yetkisi Anayasamızca sadece Bakanlar Kuruluna tanınmıştır. Tüzüklerin iptaline ilişkin davalara “Danıştay” bakar. Tüzüklere eskiden Nizamname denilirdi.​

4. Yönetmelikler

Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır. Yönetmeliklerin kanuna aykırı olduğu iddiası adalet mahkemelerinde ileri sürülebileceği gibi, yönetmeliğin iptali için Danıştay’a da başvurulabilir. Yönetmeliklere eskiden Talimatname denilirdi.​

B- YAZISIZ KAYNAKLAR ( Örf ve Adet Hukuku)

Örf ve adet hukuku Angto-Ameri/can hukuk sisteminde yazılı hukuktan daha önemli bir hukuk kaynağı olduğu halde, bizim hukuk sistemimizde ancak tali (ikinci derecede) bir hukuk kaynağıdır. Hakim ilk defa yazılı kaynaklara başvurmak zorunda olduğu içindir ki, yazılı kaynaklara asli kaynaklar da denilmektedir. Örf ve adet hukuku, yetkili bir organ tarafından bilerek ve istenerek konulmuş olan kurallar değildir. Bunlar toplumda kendi kendilerine doğarlar. Herhangi bir adetin, bir geleneğin bir örf ve adet hukuku kuralı düzeyine ulaşabilmesi için, birtakım unsurları içermekte olması gerekir.​

1. Unsurları

Alelade bir adetin, bir geleneğin örf ve adet hukuku kuralı olabilmesi için üç unsurun birarada bulunması gerekir.​

a- Maddi Unsur

Örf ve adet hukukunun maddi unsuru devamlılık veya tekrarlanmadır. O adetin, o geleneğin az çok uzunca bir süreden beri uygulanmakta olması, onun toplumda ilk defa kimin tarafından uygulanmış olduğunun bilinmemesi halinde mevcut sayılacaktır.​

b- Manevi Unsur

Örf ve adet hukukunun manevi unsuru genel inanıştır. Toplum vicdanında, bu davranış biçiminde bulunmak zorunluluğu hakkında genel bir inanç yer etmemişse, o adetin bir örf ve adet hukuku kuralı niteliğini kazanması mümkün değildir.​

c- Hukuki Unsur

Hukuki unsur maddi yaptırımdır. Uzun zamandan beri tekrarlanmakta olan ve kişilerin kendilerini uymaya mecbur ettikleri adetin aynı zamanda devlet gücüyle de desteklenmiş olması gerekir.​

2-Türleri

a- Genel Örf ve Adet Hukuku

Memleketin her yerinde bilinen ve uygulanmakta olan kurallardır. Bu tür örf ve adet hukuku kurallarıfıa örnek olarak ortakçılık ve yarıcılık gösterilebilir. Ortakçılık, inek, koyun, keçi, manda gibi semere (ürün) veren hayvanlarla ilgili bir örf ve adet hukuku kuralıdır. Yarıcılık ise, tarıma elverişli toprakla ilgili bir örf ve adet hukuku kuralıdır.​

b- Özel Örf ve Adet Hukuk

Ülkenin belli bir yöresinde veya belli bir meslek grubuna dahil bulunan kimseler arasında bilinen ve uygulanan kurallardır. Belli bir yörede geçerli olan örf ve adet hukuku kurallarına “mahalli örf ve adet hukuku” denilmektedir. Örneğin sadece Ege bölgesinde, özellikle izmir ve dolaylarında çok eskiden beri uygulanmakta olan paftos ve örfü belde bu nitelikteki örf ve adetlerdendir.​

Paftos, başkasına ait bir arazide bağ yetiştirme; örfü belde ise, başkasının arsasına bina yaptırma ile ilgilidir. Özel örf ve adet hukuku kurallarının bir kısmı ise, sadece belli bir meslek grubuna dahil bulunan kimseler arasında geçerlidirler. Bunlara örnek olarak ticari örf ve adetler gösterilebilir. Ticari örf ve adetler, ticaret hukukunun tali kaynaklarındandır.​

C.YARDIMCI KAYNAKLAR

Yardımcı kaynaklardan biri bilimsel görüşler, diğeri ise yargısal kararlardır.​

1. BİLİMSEL GÖRÜŞLER

Bilimsel görüşler, genellikle tartışmalı olan hukuki konularda hukuk bilginlerinin ileri sürmüş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir. Buna doktrin veya öğreti denilmektedir.​

2.YARGISAL KARARLAR

Mahkemelerin vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesi ile ilgili olarak kabul edilmiş olan ilkeleri yansıtırlar, benzer bir sorunun çözümlenmesinde yardımcı bir rol oynarlar. Mahkeme kararlarının, yani yargısal kararların hakimleri bağlayıcı niteliği yoktur. Ancak uygulamada mahkemelerin yargısal kararlara ve özellikle Yargılayın kararlarına büyük ölçüde uymakta oldukları görülmektedir.​

Yargılayın daire kararlarının ve hatta genel kurul kararlarının hakimleri bağlayıcı niteliği olmamasına karşılık, “içtihadı birleştirme kararlan”nın bağlayıcı niteliği vardır, içtihadı birleştirme kararları Yargıtayda “İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu” (Büyük Genel Kurul ve Küçük Genel Kurullar) tarafından verilir ve Resmi Gazetede yayımlanır. İçtihadı birleştirme yoluna, Yargılayın iki dairesinin kararları veya bir dairesinin çeşitli tarihlerde verdiği kararlar arasında bir aykırılık bulunduğu yahut yerleşmiş bir içtihadın değiştirilmesine gerek duyulduğu zamanlar başvurulur.​
 


Consul9

Consul9

Üye
Keske hepsi böyle kısa olsa...
 
Baydırman

Baydırman

Moderator
Ahbaplık, dostluk. Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü, tüze. Bu yasaları konu alan bilim. Yasaların ceza ile ilgili olmayıp alacak verecek vb. davaları ilgilendiren bölümü. Haklar.
 


Üst Alt