GÜller Kİtabi

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Albert Einstein

Albert Einstein

Üye
    Konu Sahibi
GÜller Kİtabi
GÜLLER KİTABI

NÂBEDİD’in Çiçekleri
Kimdi bu Nâbedid efendi? Nâbedid diye bir isim bulunmadığına göre mahlas olmalı. Eserleriyle birlikte unutulup kayıplara karışan şairlerden birimiydi acaba?
Nâbedid Ahmed Cemal: 1867 yılında Selânik’te doğmuş.

Duyulmadık Çiçekler
İyi bir şairle değil ama, bir çiçek üstâdıyla tanışmıştım. Bu çiçeklerin bazılarının adlarını ilk defa duyuyordum: Ana kokusu, safet-i derun, ciğerci sırığı, hanım sallandı, gâvur gülü, toprak kabul etmez, anasına babasına pay veren, ...
Çiçeklere verilen adlardan çoğu çiçeklerden başka birde kadınlara yakışmaktadır: Cemali güzel, civan perçemi, hanımeli, hanım düğmesi, kirli hanım, hanım sallandı, hüsnüyusuf, inci çiçeği, saksı güzeli,...

BAHARIN ZAFERİ
Çiçek ve Göçebe
Baharla kış arasındaki savaşın sadece divan şairlerine has bir imaj olmadığı, çok daha eskilere uzandığı görülür. İki mevsim vuruşmadan önce kendilerini methederler.
Kış, insanların, atların ve bütün hayvanların kendisi sayesinde güçlendiğini ve hastalıkların azaldığını söyler.
Yaz, hiç bu sözlerin altında kalır mı? Kışın her yerin çamur içinde kaldığını, fakir fukaranın soğuktan büzüldüğünü, parmakların üşümekten birbirine kavuşamaz hale geldiğini söyler ve ekler: “Kırlangıçlar benim zamanımda rahata kavuşur, bülbüller ötüşür ve hayvanların erkekleri dişileriyle buluşurlar.”
İki mevsim karşılıklı olarak hüner yaylarını kurar, saf bağlayıp savaşırlar. Sonuçta bahar büyük bir zafer kazanır.

Yerleşik Hayata Geçerken
Yerleşik hayata geçtikten sonra, ister istemez tarımla dolayısıyla bitkilerde daha yakından ilgilenmeye başlayan atalarımız çiçekleri daha yakından tanımışlardır.
Sadece Müslüman olan Türk’lerin değil mesela Manihazim, Budizm gibi dinleri kabul ederek yerleşen ve göçebe yaşama biçiminden kopan Türklerin hayat ve sanatlarında da bitkiler birden önem kazanır.

Bahar Sultanı Çiçek Ordusu
Bir gün kış hükümdarı dağları ve vadileri apansız basıp yağmalar, zafer bayrağını Bursa’da Keşiş Dağının tepesine dikerek zulme başlar. Gafil avlanan bahar sultanı, bu sefer zevk ve sefaya fazla daldığını düşünerek geçici bir süre için deniz kenarlarına çekilir. Gizlice hazırlandıktan sonra bahar rüzgarını kış şehriyarının zulmünden bıkıp usanmış olan tabiat halkına gönderir ve onları isyana davet eder.
Bahar sultanın kış şehriyarıyla savaşmaya niyetli olduğu duyulur duyulmaz herkes saklandığı köşeden çıkarak onun bayrağı altında toplanır. Meydan ağzına kadar çiçeklerden ve çeşitli bitkilerden askerlerle dolmuştur.
Ve zorlu bir savaş ... Bahar sultanı görkemli bir zafer kazanarak kış şehriyarını ülkesinden sürüp çıkarır.

BAHÇELERDE NAR AĞACI
Müslüman Bahçeleri
Ağaçlar ve çiçekler, İslam sanatlarında üsluplaştırılmış ve süsleyici motifler olmanın ötesinde de anlamlar taşıyordu. Her Müslüman şehirli bahçe ve çiçek meraklısıydı. Cıva havuzları, bakır, altın ve gümüşle kaplanmış ağaçlar vb. öyle anlaşılıyor ki, Müslüman hükümdarların saray bahçelerinde sık rastlanan unsurlardır.

Orta Asya Türk Bahçeleri
Türkler, Orta Asya’da natüralist bahçenin en eski ve en büyük ustaları olan Çinlilerden çok şey öğrenmişlerdir.
XV. yy. da Orta Asya’da benzeri bulunmayan bağ ve bahçeleriyle ünlü bir Türk şehri Herat vardı.

Cennet Bahçeleri
Müslümanların günlük hayatında son derece önemli yeri olan “bahçe” aynı zamanda, her çeşidinden güzelliği ifade etmede kullanılan bir semboldü.
Müslüman edebiyatlarında bahar, bahçeler ve sevgilinin güzelliği ve yaşadığı yer tasvir edilirken hemen her zaman Kur-andaki cennet tasvirlerine bulunulması, cennet tasavvuruyla bahçelerde uygulanan mimari arasındaki ilişkinin unutulmadığını gösterir.


Osmanlı Türk Bahçesi
Türk bahçelerinde, uçsuz bucaksız dağların ve bozkırların hatırasını yaşatan bir estetik hakimdi. Meyve ağaçları Türk bahçelerinin vazgeçilmez unsurlarıydı, ayrıca çiçek deyince akla sadece güller, laleler, karanfiller, nergisler vb. gelmemeli.
Türk bahçelerinde çiçekler bir mozaik teşkil edecek şekilde karışık olarak ekilmezdi.

Bir Bahçe Şehir : İstanbul
Fatih’ten başlayarak, bütün Osmanlı hükümdarlarının İstanbul’da bahçelere büyük önem verdikleri bilinen bir gerçektir. Saray içinde ve dışında padişaha mahsus çok sayıda hasbahçe ve hassa bostanları bulunuyordu.

GÜLÜN GİZLİ TARİHİ
Tabiatın Maneviliği
Geleneksel medeniyetlerin temel ilkelerinden biri olan tabiatın maneviliği, modern insan için bir anlam ifade etmiyor. Ama gerçek bir Müslüman, gerçek bir Hıristiyan, hatta bir Budist veya Taosit bir çiçeğe baktıklarında modern insanın gördüğünden çok farklı bir şey görüyordu.
Tabiatı daha üst seviyede bir gerçekliğin yansıdığı ayna olarak değerlendiren görüş, kendini ifade ederken kaçınılmaz olarak tabiata dayalı bir sembolizm geliştirmiştir.

Güller ve Tarikatlar
Gül, tarikatlarda da sembol olarak büyük önem taşır. Hz. Ali rivayete göre son nefesini vermeden önce Selman’dan bir deste gül istemiş ve hemen getirilen gülleri kokladıktan sonra ruhunu teslim etmiştir. Bu bakımdan gül destesi nefeslerde Bektaşilere has bir tabir olarak sık sık karşımıza çıkar. Daha da ilgi çekici olan, Bektaşilerin ve Mevlevilerin giydikleri bir çeşit cüppeye Destegül demeleridir.

Gül ve Bülbül
Sesini hiç kimseye duyuramayan Bülbül, derdini önce karanlık geceye, sonra Ay’a derken Sabaha ve Güneşe açar. Hiç birinden yardım göremeyince yüzünü Tanrıya çevirip içli içli yalvarmaya başlar. Gül ancak a zaman Bülbülün feryadını duyar ve sesin sahibini merak ederek Nergisi gönderir. Nergis durumu öğrenip anlatınca mağrur Gül, rahatsız edilmek istemediğini söyleyerek Bülbüle “aşıklar acı çeker, sabretsin!” diye haber gönderir.


LALE DELİLİĞİ ve DELİLERİ
Taşradan Gelen Çiçekler
Lalenin ve lale kültürünün Anadolu’ya Türklerle birlikte geldiği kesindir. Roma ve Bizans uygarlığı bu çiçek ile hiç ilgilenmemişlerdir. Şiirlerimize 14. yy. da girer.
Niçin gül-gûn sürer yüzine lale
Çün kim buhûr saçdı yire anberin bahar
Lale bitürdi hâre ve güller getürdi hâr.
Klasik şiirimize ise 15. yy. itibaren yerleşmiştir. Lale şeklinden dolayı genellikle kadehe benzetilmektedir. Renginden dolayı ise kan, mum, şarap, yanak gibi unsurlara benzetilirmiş.
Lale hadler yine gülşende neler etmediler
Servi yürütmediler goncayı söyletmediler.
Lale zamanla kazandığı dini anlamı dolayısıyla cami, çeşme, mezar gibi yapılarda süsleme unsuru olarak kullanılmıştır. Lale kelimesindeki harflerin yerleri değiştirilerek Allah kelimesi yazılır.

Gülün Alımlı Rakibi
Lale 16. yy. gülle rekabete girerek onun saltanatını epeyce tehlikeye sokmuştur.
Saltanat bargehin kurdu yine fasl-ı bahar
Taht-ı Cemşid çemen tac-ı Sikender lale
Bûy-ı Müşgin-i bahar irdi dimâğ-ı dehre
Yakalı dâmen-i kûhsârda micmer lale
Bakî
Baki bu gazeliyle lalenin zaferini ilan ediyordu.
Lalenin Avrupa yolculuğu 450 yıl önce başladı. Alman elçisi olan bir görevli tarafından 1554 yılında bir arkadaşına lale soğanı göndererek Avrupa’ya yayılmasına neden olmuştur. Lale merakı Avrupa’ya 16.yy. ikinci yarısında yayılmaya başlamıştır.

Çiçeklerin Başbuğu
17.yy. çiçek yetiştirme başlıbaşına bir sanat halini almıştır. Çiçekçilik adına bir cemiyet kurulmuştur. Cemiyetin başına da Sarı Abdullah Efendiyi Çiçekler Başbuğu olarak atanmıştır.

IV. Mehmet Devri
Bu dönemde çiçek ve çiçekçilik büyük bir önem kazanmıştır. IV.Mehmet güzel yapılara, bahçelere, çiçeklere ve özellikle laleye tutkun bir hükümdardı. Zamanının çoğunu Edirne’de geçirirdi, bu şehirde meyvecilik ve çiçekçiliğe önem verilmesini emretmiştir.
Devrin bütün teknik imkanları kullanılarak bol çiçekli tarlalar, çağlayanlar, fiskiyeli havuzlar gibi yapılar yapılmıştır.

Bir Lale Kuyumcusu
Lale merakı her kesimden insanda yaygındı. Devrin en meşhur lale üstadı, halkın Tabak Ata olarak tanıdığı Debbağ Ataullah Efendidir. Yetiştirmiş olduğu lalelerin bazılarına da kendi ismini koymuştur. Atâ-engiz, Şeref-i Atâ, Kenz-i Atâ,...

Lale Devrinden Sonra
Nedimin şiirlerinde bütün ihtişamıyla yaşayan Lale Devri, birçok pırıltılı ve müsbet hamleye rağmen saray ve çevresinin toplumu rahatsız edecek derecede bir zevk, eğlence ve israfa daldığı bir devirdir ve 1730 da kanlı bir ayaklanmayla sona eren bu devri Nedim şu tek mısrayla özetlemiştir.
Lâlenin tohumunu eksen dolu peymâne gelir.
Lale devri sona ermesine rağmen lale merakı en üst seviyede devam edecektir.

Çinide Lale
Lale, 16.yy. itibaren sadece bahçelere girmekle kalmamış, kumaşlardan işlemelere, örtülere, halılardan tahta, deri, sedef ve taş işlerine kadar her yerde süsleme unsuru olarak kullanılmıştır. Özellikle çinilerdeki lale motifleri lale zevkimizin ve sevgimizin ölümsüzlüğünü gösteren zarif belgelerdir.

GÜLŞENÂBÂB’DA ÇİÇEKLER TOPLANTISI
Sarhoş Nergis
Sabah vakti kadehi eline alan nergis, çemende sapsarı içkisini içmiş ve altın gümüş ne kadar akçesi varsa toprağa dökmüştür. Gül bahçesine yayılan misk kokusu ise nergisin buhurdanda yaktığı öd ve anberden gelmektedir.



Nev’i, nergisin ilkbaharda ilk açan çiçeklerden biri olduğuna işaret ettikten sonra gül ve lalenin kızıl külahlarıyla bir devşirme olduklarını söyler.
Henüz beyzâ iken i’tidâl-i fasl-ı bahâr
Görün ne mertebedür açdı bâl ü per nergis
Kızıl külâh ile devşürmedür gül ü lale
Galen yeniçeriler gibi tâc-ı zer nergis

Zerrin Kadeh
Eski çiçek üstatları nergisgiller familyasının yaygın olarak zerrin kadeh denen türünü yetiştirmişlerdir. Zerrin kadeh türü çinilerde ve duvar resimlerinde sıkça kullanıldığını kitap sanatlarında ise ara sıra rastlandığını belirtelim. Türklerin ise nergis türleri arasında en çok bu türü sevip yetiştirdikleri bilinmektedir.
Çiçek tarihimizin en ünlü zerrin kadeh yetiştiricileri arasında Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile Sultan İbrahim devrinde çiçekçiler başbuğu olan Sarı Abdullah Efendidir.

Sarı Çiğdem Gülşen’de
Çiğdem gurbet olarak nitelendirdiği ve büyük çileler çektiği kasret aleminde derdine bir türlü çare bulunamamıştır. Gülşene gelmesi, gül şeyhin eşiğine başına dayayıp ondan derman bulmak içindir.
Nedendir zaferani reng-i rûyın
Neden virür dille hasret bu bûyın

Sünbül
Gök rengindeki elbisesiyle yeni açar sünbül; gözleri yaşıl, saçları dağınık, hali perişandır. Güzel kokusunun sevginin rüzgarından almıştır.
Sünbül divan şiirlerinde genellikle sevgilinin saçlarına benzetilir.
Çehre gül sine semen çeşm-i mükahhal nergis
Hat çemen gonca dehen ca’d-ı muanber sünbül
Hiçbir zaman gülün ve lalenin önüne geçemese bile, erken devirlerden itibaren şiirimizin, süsleme sanatımızın ve bahçelerimizin önde gelen çiçeklerinden biri olmuştur.



Çiçek Ressamlığı
16. yy. sonra Avrupa’ya giden lale ve sünbül soğanları, 18.yy. sonra Avrupa’dan bize botanik kitaplar ve çiçekler katalogları olarak geri dönmeye başladı. Bu etkide çiçek ressamlığının başlamasının nedeni sayılır. Asıl çiçek ressamlığı 16.yy. ortalarına doğru saray başnakkaşı Müzehhib Karameni ile başlar.

Süsen, Zanbak, Nilüfer
Süsenle divan şiirindeki genel tasavvura uygundur. Sivri ve uzun yapraklarından dolayı, genellikle kılıç, hançer, mızrak, kirpik gibi sivri ve keskin unsurlarla anılan süsen divan şiirlerinde bir savaşçı olarak görülmüştür. Süsleme sanatında da padişahlar albümünde de zarif örnekleri vardır.
Zanbaka divan şiirlerinde pek fazla iltifat edilmemiştir. Beyaz rengi dolayısıyla, başına sarık sarmış, alnında iyilik ve doğruluk alâmetleri apaçık görünen, başı tevazu ile öne eğilmiş bir sâlih kişi olarak tasavvur edilir.
Nilüfer divan şiirlerinde pek fazla ilgi görmemiştir. Bu çiçeğin genellikle ay, güneş ve gökyüzü kozmik unsurlarla birlikte zikredilir. Ayrıca gözü yaşlı, benzi sararmış, aşkın benzetileni olarak divan şiirinde yer almıştır.
Gözyaşımdan şöyle gark oldum ki nilüfer bilgi
Rûy-i zerdüm onda geh peydâ vü geh pinhân olur.

Unutulan Karanfil
Bahçelerimizin gözdelerinden biri olan büyülü bir çiçektir. Karanfil kültürümüz çok eskilere uzanır. Karanfil zevkimiz ve sevgimiz kesintisiz devam etmiştir. Divan şiirindeki yeri, tezyinatımızdaki yeri kadar seçkin değildir. 15.yy. itibaren bütün şairler az çok onunla ilgili şiirleri bulunur.
Aşkınla kılup kametini dâl karanfül
Arz itdi sana mûy-ı sefid âl karanfül

GÜL SEYH MİNBERDE
Sarı Çiçek İlahisi
Sordum sarı çiçeğe benzün neden sarıdur
Çiçek eydür iy derviş ahım dağlar eridür
Yine sordum çiçeğe sizde ölüm var mıdur
Çiçek eydür iy derviş ölümsüz yir var mıdur.

Bâkinin Sünbül Kasidesi’nden
Urınup farkına bir tâc-ı mücevher sünbül
Oldu iklim-i çemen tahtına server sünbül
Şeh levendâne şikest eyledi tarf-ı külehin
Göğsinün düğmelerin çözdi serâser sünbül

Nevinin Sünbül Kasidesi’nden
Der-meyân itdi levendâne çeküp dâmenimi
Sahn-ı gülzârı gelüp kıldı temâşâ sünbül
Laleler gülşen ocağında yatur ahgerdür
Oldı hâkister ana şekl-ile gûyâ sünbül

Masallarda Gül
Sadece divan şairleri değil halkımız da her güzellikte çiçeklerin, özellikle gülün güzelliğini görme eğilimindedir.
Masallarda ve halk hikayelerinde diğer çiçeklerden de söz edilmiştir. Dinleyenleri masala hazırlamak maksadıyla söylenen bazı tekerlemeler de çiçek adlarıyla oluşturulmuştur.

Çiğdem ve Gelincik
Gelincik baharın sonuna doğru açar. Çiğdem ise baharın hemen başında karlar erimeye başlar başlamaz açar. Bu bakımdan baharın müjdecisi sayılır.
Çiğdem baharı dolayısıyla Nevruzu temsil eden nevruz çiçeği olarak da bilinir.

Mor Menevşe Boyun Eğmiş
Dağların boynu bükük mor menevşelerini de unutmamak gerekir. Menevşeye daha çok halk şiirlerinin özel bir ilgisi vardır. Onları kendilerine benzetirler.
Bakmaz mısın Karacaoğlan hâline
Garip bülbül konmuş gülün dalına
Kadrin bilmeyenler alır eline
Onun için eğri biter menevşe
Destanlarda kıymetli atların menekşeyle beslendiğini belirtelim.


SEVGİLİ : Çiçekten Bir Güzellik
Halk şairleri sürekli ayrılıktan şikayetçilerdir. Ayrılık duygusunu ifade ederken öyle bir dil kullanırlar ki, okuyanlar onca yakınmalara rağmen sevgililerine kavuşmak istemedikleri gibi izlenim edinirler.
Aşağı yukarı bütün halk şairlerinde çiçeğin işlevi aynıdır. Bahar ve sevgilinin güzelliği tasvir edilirken çiçeklerden mutlaka söz edilecektir.

Çiçeklerin Dili
Türk halkı başlıbaşına bir çiçek dili meydana getirmiştir. Güllü çorap giymenin evlenme çağına ifade edişi gibi. Çiçeklerin dili her millet tarafından lisandan sayılır ve bunun esasının Türklerden alındığı söylenir.
Çiçeklerin renkler ve kokuları da çeşitli anlamlar içermektedir. Genç kızların sevgililerine ve nişanlılarına gönderdiği çiçeklerin ne anlama geldiği ile ilgili örnekler.
Sarı gül : Beraber öleceğiz
Beyaz yasemin : Bugünlerde sevimlisin
Kırmızı yasemin : Ayrılık
Lale : Aşkının ilanı
Mayıs gülü : Güzelsin, hoşsun
Şebboy : Sana tahammülüm kalmadı
... vb.

Kim ki Düşünde Gül Görse
Çiçeklerin özellikle gülün rüya tabirinde de önemli bir yeri vardır. Bazı çiçeklerin hangi manaya geldiği şöyledir.
Gül : talii şeref bulur.
Lale : cenk’e tutuşacağına
Nergis : evlenmeye
Zanbak : iyilik göreceğini
... vb.

Çiçek Oyunları
Gül Bahtiyar oyunu, Menekşe oyunu, ... vb. çeşitli oyunlar sadece Anadolu da değil Orta Asya Türk devletlerinde de oynanmaktadır.
Bu oyunlar çeşitli anlamlar taşırlar.

GÜLLER GİBİ ... SONSUZ İRİ GÜNLER
Tabiat Anlayışında Büyük Değişme
Klasik şairlerin tabiatı daima belirli bir hayal sistemi ve belirli şekillerde ifade ederlerdi. Klasik şairlerin önünde daima hazır kalıplar ve modeller vardır.
Tabiatın farklı ve başlıbaşına bir estetik olduğunu ve bu estetik içinde kendi kanunlarını tespit etmek ve onu öyleci kabul etmek gerekir.
Sanatlarımızda tabiata farklı türlü bakışın ilk örnekleri lale devrinde görülmeye başlar.

Recaîîzade’nin Çiçekleri
Edebiyatımızda Tanzimat önceki baharlarla sonraki bahar, tabiatı anlayış bakımından birbirine hiç benzemez.
Nitekim Tanzimat’tan sonraki edebiyatın tabiat anlayışı manzara resimlerine ve fotoğrafa bağlı olarak gelişmiştir.
Recaîîzade Ekrem Bey çiçekler etrafında inanılmaz bir şiir dünyası kurmuştur. Ekrem Beyin çiçekler karşısındaki aşırı hassasiyeti tabiatla ilgili düşüncelerinin bir sonucudur. Ona göre dünyadaki en hazin şey, bir çiçeğin solması.

Milli Edebiyatçılarda Çiçek
Servet-i Fünun şair ve yazarlarının çiçeklere ve tabiata yaklaşış biçimleri Fecr-i Atî’cilerde devam etmemiş, Milli Edebiyat akımının bazı temsilcilerini de etkilemiştir.
Savaş yıllarında çiçeklere yüklenen anlamlar daha başka olmuştur. Lale bir açık yara, gonca bir kan pıhtısı, sünbül çitişmiş bir hasta saçlı, menekşe mavi gözlerin damla damla yaşı.

İstanbul’un Öyledir Baharı
İstanbul’un en eski baharları Yahya Kemalin de büyük aşkıdır. İstanbul’u hep âşinalıkları aşka dönüştüren baharlarıyla hatırlar.
Dönsem vatan semasına artık bu ülkeden
Görsem Erenköy’ündeki leylaklı bahçede
C****** bir zaman konuşup içtiğim yeri




Bir Gül Şairi : TANPINAR
A.Hamdi Tanpınar herşeyden önce bir gül şairidir. Tanpınar İstanbul baharın ilk müjdecisi, ona göre, vapur dumanlarına kadar herşeyi saran hafif leylak rengidir. İstanbul da bu leylak rengi günler başladığı zaman, insanlar daha kabukları son yağmurlardan ıslak ağaçlarda tomurcukların açtığını, sabah sislerinde dalların başka türlü uzandığını tahayyül ederler.

KOPARMA
Kopardın öyle mi? tak bari göğsüne gülü
Hararetinle solup gitmesi muvafıkdır
Düşünce pâyine bi-reng ü ruh lâyıkdır
Ki hasredip ona bir lâhzacık teemmülünü
O çok cemaline baktıkça gözlerin dolsa
“Koparma!” Hâherine kâfil-i emân olsa!
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt