füreyya

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Albert Einstein

Albert Einstein

Üye
    Konu Sahibi
füreyya
1.KİTABIN KONUSU: Kitapta genç bir kızın kendinden 30 yaş büyük bir insana olan aşkı ve yaşamındaki değişiklikler anlatılmaktadır.

2.KİTABIN ÖZETİ: Genç ve güzel bir kız olan Sitare İstanbul’da yaşamaktadır. Olaylar İstanbul’un bir semti olan Tarabya’da geçmektedir. Sıcak bir yaz gününde Sitare Ferruh Bey’in evine gider. Ferruh Bey bir profesördür. Profesör radyodaki konuşmalarından ve gazetelerdeki yazılarından tanınan bir insandır. ProfesLouis Ives, Princeton’ da bir lisede İngilizce öğretmeniydi. Bir gün okulda bulduğu sütyen hayatını değiştirdi. Sütyeni üzerHikaye, Füreya 82 yaşında ölüm döşeğindeyken büyük halası Sara’nın anlattığı olaylarla başlıyor. Füreya’nın ölmüş olan halası bir gün, küçük gözleri, gaga gibi burnuyla tıpki bir kuşu andıran yaşlı esmer haliyle Füreya’nın hayatının son günlerini geçirdiği penceresinin önünde beliriyor.

“Gitme zamanı kızım, seni götürmeye geldim. Ben senin refakatçinim” diyordu. Sara halası Füreya’yı onu götürme sebebini ise ona çok benzemesini gösteriyordu. Sara halası fiziksel olarak güzel ve çok alımlı Füreya’ya benzemiyordu ama, yaşadıkları hayat olarak birbirlerine çok benziyorlardı. Sen ve ben, bizi maddi yönden rahata erdirecek evliliklerimizin yavan tadını aldıktan sonra hayatımıza özgür ve yalnız devam etmeyi tercih ettik diyordu. İkiside ömürlerini kendilerine ait olmayan çocukları yetiştirmeye hercamışlardı.

Sara halası, onüç yaşındayken babasını, bir hafta sonrada annesini kaybetmiş kimsesiz kalmıştı bunun üzerine o küçük yaşına rağmen babasının pek yakın dostu Hüsamettin efendiye bir mektup yazarak kendi ve kardeşlerini himaye etmesi için yalvarmıştı kimsesiz kalan bu çocukları Hüsamettin bey yanına almıştı. Hüsamettin bey Sara’ya üç yıl baktıktan sonra onu ellisini çoktan geçmiş şişman ama zengin bir adamla evlendirdi. Sara nın kardeşleri Cevat ve Şakiri ise askeri okula yatılı olarak vermişti. Sara bu evliliğe kardeşlerine bakmak dolayısıyla paraya ihtiyacı olduğu için itiraz etmemişti.

Füreya, rüyasında halasını gördükten sonra derin bir hasret bastı içini, çocukluğundan itibaren çok çalkantılı ve enterasan geçen hayatı gözlerinin önünden birer birer canlanmaya başladı. Füreya’nın çocukluğu, teyzesi Aliye ve Cevat dayısının kızı Mutarra ile beraber Büyükadadaki Şakir paşa köşkünde geçti. Anaannesi, her zaman köşklerinin bahçesi için cennetten bir köşe derdi.

Füreya’nın annesi Hakkiye hanımdı, babası onu ve kardeşi Ayşe’yi iç güveyi olarak gelen, askeriyede yetişmiş yüksek rütbeli askerlerle evlendirmişti. Füreyyanın babası Emin bey teyzesi Ayşe’nin kocasının adı ise Ahmet’ti bu ailede olabilecek en büyük tatsızlık, Cevat ile babası Şakir paşa arasındaki bitmez tükenmez münakaşalardı. Şakir paşa tek oğlu olan Cevat’ı İngiltere’ye eğitime yollamış ama o okulu bitirememiş daha sonra İtalya’ya geçerek orada İtalyan bir kıza aşık olmuş ve onunnla evlenmişti. Bu olay ailede özellikle Şakir paşa tarafından hoş karşılanmamıştı. Cevat bey İtalya’dan eşiyle döndükten sonra babası Şakir paşayla Afyon’daki arazinin mahsül parasını almaya giderlerken babası Şakir paşayı bir anlık öfkeye kapılması sonucu öldürmüştü. Kader sanki Şakir paşa ailesinin ve ülke dıramını müthiş bir ayarlamayla aynı zamana denk düşürmüştü hem Şakir paşanın geride kalan eşi ve evlatları hemde ülke, 1914 yılının son aylarında derin bir yas ve şaşkınlık içindeydi avrupa devletlerinin 1914 de başlattığı Birinci Dünya savaşının korkunç girdabına, Osmanlı devleti gözü kapalı sürüklenecek ve o girdapta boğularak ölecekti.

O sırada Mustafa Kemal İstanbul’da kalarak mühim işler başarmaya imkan olmayacağını anlamıştı. Mustafa Kemal İstanbul’dayken silah arkadaşlarıyla gizli gizli toplantılar yapıyordu. Bu toplantılara, Füreya’nın babası Emin bey de katılıyordu. O günlerden birinde Füreya daha dokuz yaşındayken Emin bey kendi evinde gizli bir toplantı yaptı, toplantıya üç kişi katılmıştı Füreya bunlardan Seyfettin beyi tanımış, diğer iki kişiden uzun boylu, mavi gözlü adamı görünce onu çok merak etmişti, babası onun Harbiye’den sınıf arkadaşı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.

Emin bey, Atatürk’ün yanında savaşa katılmış ve zaferden sonra ordu komutanı olarak İzmir’e atanmıştı. Artık o Cumhuriyet ordusunda bir paşaydı. Bir süre sonra, Mustafa Kemal, Hakkiye hanımın yakın arkadaşı Latife hanımla evlendi ertesi gün Emin paşanın evine akşam yemeğine geldiler çok iyi Fransızca bilen ve keman çalan Füreya yemek sonrası küçük yaşına rağmen misafirlerine çok güzel bir keman konçertosu çaldı. Sonra Füreya Mustafa Kemal’in yanına giderek bana bir şeyler yazar mısınız? Diye sordu. Bunun üzerine Mustafa Kemal şunları yazdı “Füreya hanım diye başlıyordu, görüyorum ki çok çalışkan bir insansınız. Millet sizden çok şey bekliyor. Siz çalışmalı birşeyler vermelisiniz memlekete.” Füreya defterini kutsal bir emanet gibi göğsünün üstüne bastırıp odasına çıktı.

Atatürk memleketinize hayırlı olunuz diye yazmıştı. Anadolu’ya gidip halka faydalı olmak için çok hevesliydi. Tam bu sıralarda Füreya’nın Ahmet eniştesi, Bursa’lı çok varlıklı bir ailenin oğlu Sabahattin isimli gencin kendisiyle tanışmak istediğini, ona hayran kaldığını söyledi. Füreya’da ev halkını şaşırtacak biçimde tanışalım dedi.Çünkü Füreya evleneceği kişiyi kendi bulacak idealist bir kadındı. Sabahattin iriyarı, uzun boylu, açık kumral oldukça yakışıklı bir adamdı. O bir toprak ağasıydı Bursa’da uçsuz bucaksız bozkırı vardı. O at sürmeyi, ekin kaldırmayı, manda gütmeyi biliyordu. Füreya akşam eve geldiğinde, Sabahattin beyi beğendim dedi fakat Hakkiye hanım onun bu hayata alışamayacağından endişeliydi.

Evlendikten sonra Bursa’ya gitttiler, Füreya yaşayacakları yeri görünce, hayalleri yıkılmıştı. Çünkü, yaşayacakları ev bir ahırın ikinci katında tuvaleti dışarda olan eski bir kır eviydi. Kocası Sabahattin ise vakit geçtikçe sertleşmeye bağırmaya, hatta içkili olduğu vakit tokat bile atan çok kaba, herşeyine karışan bir koca olmaya başlamıştı. Bir süre sonra Füreya hamile kaldı bu sebeple boşanmaktan bir süre vazgeçti ama Füreya bir erken doğum sonucu bebeğini kaybetti İstanbul’da olsaydı belki bebek kurtulacaktı ama kocası doğumu Bursa’da doktor kontrolü olmadan yapması için çok baskı yapmıştı hiç bir suretle İstanbul’a gitmesine izin verilmemişti bu olaydan sonra Füreya kocasından hemen ayrıldı Füreya’nın ailesinin maddi durumu eskisi kadar iyi değildi. Bir kaç yıl sonra Emin paşanın silah arkadaşlarından Kılıç Ali Füreya’yı görmüş onu çok beğenmişti. Füreya Fahrünissa nın zengin bir kocayla evlenip mutlu olmasından çok etkilenmişti, para sihirli idi dokunduğu her şeyi değiştirebiliyordu bu sebeple Kılıç Ali ile evlenmeyi kabul etti. Füreya onu zaten her gün gazetelerde görüyor ve onun hakkında az çok birşeyler biliyodu.

Füreya, Kılıç Aliyle evlendikten sonra Ankara’ya taşındı. Ankara’da münevver bir çevre bulacağını sanmıştı. Ama, ne yazıkki Mustafa Kemal’in çevresi bomboş insanlarla doluydu. Hiç birinde ne kültür, ne birikim ne de sanat tutkusu vardı, evet, savaşı arkadaşlarıyla kazanmıştı şüphesiz ama Cumhuriyet sonrası verdiği savaşta yapayalnızdı. Atatürk ve Kılıç Ali çok sıkı dostlardı. Atatürk, sık sık evlerine geliyor. Füreya’nın özenle hazırladığı masalarda yemek yiyorlardı. Fakat birkaç yıl sonra 1938 yılında Atatürk’e siroz teşhisi kondu o yılın Temmuz ayının ortalarından itibaren bu yemeklere son verildi bu zaman süresince Füreya kocasını çok az gördü. Kocası 10 Kasım günü gözleri kan çanağına dönmüş bir halde eve geldiğinde, bu acı haberi çoktan radyodan öğrenmişti.

Füreya, teyzesi Fahrünissanın sergisi için çok yoğun bir tempoda çalışıyordu sergi bitimindeki gün yatak odasındaki koltuğa yığılıp kaldı. Onu apar topar Teşfikiye sağlık yurdu klıniğine götürdüler ertesi gün Füreya’ya verem teşhisi kondu. Tevfik Sami paşanın bakımı altındaki Füreya’ya Büyük Ada tepelerinde çamlar içinde ev tutuldu kışın ise İsviçre Leysinde bir senatoryumda tedaviye devam edildi bu uzun tedavi süresince teyzesi Fahrünissa Füreyyayı bir sanat dalına başlaması için teşfikte bulunuyordu boya, resim kalemi derken diğer bir gün plastik şekil verilebilen kalıplardan yolladı ona, bu plastikleri şekillendirmeyi çok sevmişti Füreya, sonunda toprak kil ile ilgili kitapları okumaya başladı bir kaç gün sonra toprak önüne getirilip konduğunda, tepsinin üzerine yığılmış kili avuçladı, bir serinlik yayıldı parmaklarından kollarına doğru, sanki beyaz bir ışık güneşten toprağa, topraktan Füreyya’nın ellerine geçiyor ellerinden yüreğine ve beynine yürüyordu. Teknik yönlerini bulmak için bir hoca buldu fakat Füreya okuduğu kitaplar yüzünden hocasından çok daha bilgiliydi. Bu sırada Füreya’nın tedavisi sürmekteydi Fransa da yeni bulunan Streptomosin isimli ilaçla tedavi oluyor, hemde ticari seramikler yapan bir atölyede çalışıyordu. Çamurla yaptığı panoların üstüne doğduğu büyüdüğü toprakların labirentlerinden gelen birikimi yansıtıyordu bir Fransız eleştirmeninin olumlu görüşleri ile Fransada eserlerini sergiledi. Sergide sürekli flaşlar patlıyor gazeteciler ona soru soruyordu. Ertesi gün gazetelerde çok iyi eleştiriler aldı. İnanamıyordu, bir akşam üstü bir saatin içinde ünlü olmuştu Füreya hastalığının devam etmesine rağmen aşığı olduğu seramik sanatına devam ediyordu bir sergide İstanbulda açacaktı bu sergide çok görkemli bir şekilde olmuştu.

Bu süre zarfında kardeşi Şakir’in Sara isminde bir kızı olmuştu kendi çocuğu olmadığı için bu çocuğu kendi kızi gibi hissetmişti daha sonra Sara’ile çok iyi ilişkiler kurup onun öz annesi durumuna gelecekti hatta ilerde onu kendi velayeti altına aldıracaktı yine bir akşam üstü yolda yürürkene ateşi oldukça yükseldi anladıki hastalığı tekrar nüksediyordu; bundan böyle Sara’yı uzaktan bile sevemeyecekti bu onun için ölüm gibi birşeydi. Fransadaki doktoru onun hiç bir tedaviye cevap vermediğini yapılacak tek şeyin kökten çözüm olarak çiğerinin bir kısmının kesilip atılması olduğunu söyledi. Ama bu ameliyat çok riskliydi yüz kişiden ancak bir kişi kurtulabiliyordu Füreya bu amaliyatı ailesinden gizli olarak yaptırdı ve çok zor ameliyatta başarı ile çıktı.

Füreya yaşamının diğer kalanında sanatına devam etti ve Türkiye’nin ilk kadın seramik sanatçısı olarak tarihteki yerini aldı. Yaşamının son yıllarında hastalığı sebebiyle çamurdan uzak düşmüştü bundan sonra ne ellerinde, ne kollarında güç kaldı bir mum gibi sönmeye başladı yatağa düşmüştü ama kızı diye düşündüğü Sara bir türlü ziyaretine gelmiyordu çünkü, o da bir kaza sonucu hastanede yatmaktaydı. Füreya’nın durumu oldukça ağırdı böyle bir gün Sara iyileşip onu görmeye geldi. Füreya onun elini tutmak istedi ama başaramadı, tek kelime bile konuşamıyordu, Sara uzun süre elleriyle onun kollarını ovaladı ve ona baktı biraz sonra doktor Sara’ya onu çok yormaması için ayrılması gerektiğini söyledi Füreya’nın Sara çıkınca kararacağını sandığı oda, birden ışık içinde kaldı. Karda ay ışığı yansımalarını andıran, beyaz, temiz, sakin bir ışık … pencerenin orada neler oluyordu?

Kuş! Kanatlarında gümüş parıltılarıyla beyaz kuş. Ama tünemiyor pencerenin pervazında bu kez iki yana sere serpe açıyor kanatlarını, tüm pencereyi kaplıyor göz göze geliyoruz. Kanatları küçük çırpınışlarla sarsılarak, beni bekliyor. Artık hazırım diyor Füreya. Merhaba ölüm. Hoş geldin!inde denerken umulmadık bir şekilde okul müdürünün karısı tarafından görüldü ve sene sonunda okuldan kovuldu. Kovulduktan sonra Princeton’ da bir süre işsiz gezen Ives, bu durumdan sıkıldı ve burada kendisine yer olmadığını düşündü. Yeni bir iş bulması gerekmekteydi. Bu düşüncelerle New York’ a taşınmayı ve bir centilmen gibi yaşamayı tasarladı. New York’ ta ucuz bir otel odası kiralayacak ve iyi bir iş bulacaktı. Bu amaçlarla New York’ a geldi ve gazete ilanlarına baİki bin yıldan fazla bir zamandan beri Batı bilimi mutlaklar üzerine kuruludur. Her şey siyah yada beyaz, canlı veya ölü, hep yada hiçtir. Bir insan olarak bizler dünyanın aslında böyle olmadığını biliriz, dereceli değerlerin uç değerler arasında varolduğunun farkındayızdır. Fakat şu ana kadar bilim bu belirgin olmama durumlarını bir yerlere koyma hususunda çaresiz kalmıştır. Fuzzy Logjc-Bulanık Mantık onlarca yıldır olması için beklenen bir bilimsel devrim olmuş ve onun merkezi prensipleri insanlık ile dünya arasındaki ilişkileri büyük oranlarda değiştirecektir. Soru ise bunun hangi seviyede gerçekleşeceğidir.

İkili değerler üzerine dönen eski dünya gelecekte fuzzy olacaktır. Bir düşünürün dediği gibi “hayat fuzzy”dir. Fuzzy Thinking tecrübelerimizi ve düşüncelerimizi yapılandırmanın değişik ve radikal bir yolu olması hakkındadır, ve gerçeği algılamamızı değiştirecektir.

Yazar “ Bir gün bilimin doğru olmadığını öğrendim” diye söze başlamakta “Gününü hatırlamıyorum ama o anı hatırlamaktayım. 20. Asrın tanrısı artık tanrı değildi.” demektedir. “Bir hata vardı ve herkes bu hatayı yapıyor şeklinde görünmekteydi. Her şeyin ya yanlış yada doğu olduğunu söylemekteydiler, ama hangilerinin doğru hangilerinin yanlış olduğu konusunda her zaman kendilerinden emin değillerdi. Ama kesinlikle `her şeyin` ya yanlış yada doğru olduğundan emindiler. Çimenin yeşil olduğunu, atomun titreştiğini, veya Türkiye’deki göl sayısının düzgün veya düzensiz bir sayı olduğunu söyleyebilirlerdi. Onların hepsi ya tamamen doğru yada tamamen yanlış, siyah veya beyaz, 1 veya 0’dı.

Gerçekte ise bunlar ‘mertebe-derece’ ile ilgili bir olgudur. Bütün gerçekler birer derece meselesi olmaktadır. Gerçeklerin hepsi her zaman derecesine göre fuzzy veya belirsiz veyahut da yanlış olmaktaydı. Sadece matematik siyah ve beyazdır ve o ise bir kısım sembol ve kurallardan oluşan yapay bir sistemdir. Şimdiye kadar hiç kimse %100 yanlış veya doğru olan tek bir hakikat ortaya koyabilmiş değildir, sadece bunun böyle olduğunu söylerler.

‘İnsan yaşamının seyrinin düzenlenmesi için her düzenli şemaya veya tarza belirli bir dozda anarşizm enjekte etmek gereklidir’, demektedir Bertrant Russel. Fuzzy Logic işte bu yeni dünya biliminin iyi dozda ayarlanmış anarşizmi durumundadır.

“Fuzzy teorisi yanlış, yanlış ve zararlıdır. İhtiyacımız olan şey daha fazla mantıklı düşünmektir, daha az değil. Fuzzy Logic’in tehlikesi, şimdiye kadar bizi hayli sıkıntıya sokan yanlış düşünme çeşidini cesaretlendirecek olmasıdır. Fuzzy logic bilimin kokainidir. “ demektedir Professor William Kahan. Sanki günümüz biliminin gittiği yolun ve bilimin özünde gerçekleri ifade ettiği kanısındaymış gibi. Oysa “günümüze kadar ki ‘gerçeğe` yönelik matematiğin kanunlarının hiçbiri mutlak değildir, madem mutlak değiller, o zaman gerçeğe de yönelik değildirler” demektedir Albert Einstein. Bu ise bilinen bilimin hiçte öyle doğruları ifade etmediğini söylemektedir.

“Fuzzy’lik-bulanıklık bir çeşit olasılıktır. Fuzzy lojik ile yapabilecek herşeyi olasılık yöntemi kullanarak bir kontrolör dizayn edebilirim.” demektedir Professor Myron Tribus. Peki bir kağıt üzerine çizilmiş çember şekli hangi olasılıkla çemberi ifade ediyor? sorusu nasıl açıklanacaktır.

Elinize bir elma alınız, bu bir elma mıdır? Elinizde tuttuğunuz obje uzay-zaman evrenine aittir ve buna elmaların nerede olduklarından bağımsız olarak elmalar kümesi deriz. Bir ısırık alın, çiğneyin, ve yutun. Elinizdeki bu obje hala bir elma mıdır? Evet yada hayır? Başka bir ısırık alın. Bu yeni obje hala bir elma mıdır? Başka bir ısırık daha, ta ki bitene kadar devam edin. Bu elma varlıktan varolmamaya, oradan da hiçliğe doğru değişmektedir. Peki bu elma-elma olmama çizgisini nerede geçer. Elinizde yarım elma tuttuğunuz zaman elma orada olduğu kadar orada değildir de. İşte yarım elma fuzzy elmadır, siyah ile beyaz arasındaki griliktir. Bulanıklık griliktir (fuzzy » bulanık).

Aynaya baktığımızda aynı sorularla her gün yüzleşiriz. Yüz, saç, diş ve deri değişmiştir. Baktığımızda moleküler seviyede çok düzgün ve yavaş olarak değişirler. Yaşlandıkça yavaşça, bir anda bir hücre, bir molekül olarak benlikten yokluğa doğru değişiriz. Herhangi bir anda bir hücre veya bir molekül bağlanır veya çözülür, ve yine quarklar, bizim bilinen en küçük madde birimimiz, bizim bilmediğimiz bir yolla bir anlık zaman birimi içinde böyle bağlanır veya çözülürler. Siyah-ve-beyaz etiketleri bu şeylerin üzerine yapıştırabiliriz ama bu etiketleme doğruluktan doğru olmamaya doğru maddenin bu değişimi sırasında bir dönüşüm geçirir.

Dünya ‘gri’dir ama bilim ‘siyah-ve–beyaz’dır. Sıfırlardan ve birlerden bahsederiz ama doğruyu bunların arasına koyarız. Fuzzy bir dünya ama fuzzy olmayan tanımlar ve açıklamalar. Bilinen anlamdaki mantık ve bilgisayar programlama cümleleri hepsi doğru veya hepsi yanlıştır, 1 veya 0. Fakat dünya hakkındaki cümleler değişiklik arz eder. Gerçek hakkındaki cümleler tamamen doğru veya tamamen yanlış değildir. Doğrulukları toplam doğruluk ile toplam yanlışlık arasında, yani 0 ile 1 arasında, yatmaktadır. Onlar ‘tek-değerli’ değil ‘çok-değerli’ olmaktadır, yani gri, yani fuzzy.

Mesela bir dinleyici topluluğuna kimlerin bayan olduğu sorulsa, bayanların elleri havaya kalkacaktır. Bu işte fuzzy olmayan bir kümeyi belirtecektir, mesela 25 erkek 26 kadın. Daha zor bir soruya gelecek olursak, kimler işinden memnun? Belki başta %60’ının eli kalkacak, ve bunların%20’si tekrar indirecektir. Kimler işinden memnun değil? Yine belki başta %50’ın eli kalkacak, ve bunların%15’i tekrar indirecektir. İşinden %100 memnun olanlar, %100 memnun olmayanlar ve arada olanlar. İşte bu da fuzzy kümesini oluşturmaktadır. Yani A ve A’nın-değili kümesi.

Fuzzy Logic insanların günlük konuşma ve algılama tarzından yola çıkarak, “az yoğun trafik, biraz kalabalık, az pişmiş, çok yoğun” gibi ara değerler içeren mantık cümlelerini değerlendirebilen IQ’su yüksek makineler üretme proseslerinin sistematize edilmesidir.

Fuzzy Thinking ise hem bunu bilimsel anlatımı hemde günlük yaşantımızdaki kıyaslamaları ile uygulama örneklerini irdeleyen bu konu üzerinde bir başyapıt niteliğindedir.
kmaya başladı. İlanlardan birisi dikkatini çekti ve verilen numarayı aradı. İlan Henry Harrison adında biri tarafından verilmişti. Ives verilen adrese gitti, Mr.Harrison’ la gerekli şartları konuştu ve anlaştı. Kiralamaya karar verdi ve birkaç gün sonra da odasına taşındı. Mr. Harrison biraz yaşlı birisiydi ancak dinçti. Yaşlı bayan arkadaşları vardı ve genellikle her akşam yemeklere ve davetlere giderdi. Ayrıca öğretmenlik yapmaktaydı. Ives’ e göre o gerçek bir centilmendi ve onun gibi centilmen olmayı istiyordu.

Louis Ives taşındıktan bir süre sonra Terra adlı bir çevre dergisinde işe girdi. İşi ve aldığı maaş fena değildi. Bu arada Ives, Henry’ den centilmenliğin püf noktalarını öğreniyordu. İki ev arkadaşı birbirlerini daha iyi tanımaya çalışıyorlardı. Henry, Ives’ ın bir Yahudi olduğunu öğrenir ama bunu sorun yapmaz.

Ives çocukluğundan beri kadınlara ilgi duyuyordu. Onlar gibi olmak, onların nasıl davrandıklarını bilmek istiyordu. Bunun için bazen annesinin çamaşırlarını giyiyordu. Kadın olmak nasıl bir şeydi? Bunu merak ediyordu. Okuldan kovulmasına neden olan olayda bu merakı yüzündendi. New York’ a taşınınca da bu merakından vazgeçmedi. Gazete ilanlarından faydalanarak transseksüellerle travestilere hizmet veren "Sally’s" adında bir kulübe gitmeye başladı. Bu arada bütün bunları Henry’ den sakladı. Kulüpte Wendy ve Miss Pepper aldı transseksüellerle tanıştı. Bir süre sonra kendi kişiliğine kızarak bu kulübe gitmemeye kara verdi ve gitmedi de.

Ives’ ın New York’ ta bir teyzesi vardı. Şükran günü teyzesini aradı ve onu ziyarete gitti. Teyzesi bu ziyaretten son derece memnun oldu. Birlikte çok güzel vakit geçirdiler. Ives tekrar geleceğine dair söz vererek teyzesinden ayrıldı. Bu arada Henry her yıl olduğu gibi yine okullar kapanınca Florida’ ya gitmeyi planlamaktadır. Ancak bir gün arabasıyla kaza yapar. Henry, arabasının kendisini Florida’ ya götüremeyeceğine karar verir. Bunun için yeni ve ucuz bir araba satın almak ister ancak bir türlü bulamaz.

Henry, Florida’ da Lois adında bir kadının evinde kalıyordu. Ancak şimdilerde araları bozuktu. Henry hem aralarındaki soğukluğu gidermek hem de Lois’ in evine kendini davet ettirmek için onunda olduğu bir davete giderler. Ancak Lois’ den gerekil yakınlığı bulamazlar. Henry’ nin bütün bu olaylara canı sıkılır ve araba park etme yüzünden Ives’ a bağırır. Ives buna alınır ve bir süre Ives ve Henry birbirlerine soğuk davrandılar. Ives biraz da Henry ile karşılaşmamak için geceleri yine Sally’s’e gitmeye başlar. Aslında Ives Henry’ yi çok sevmekteydi ve onun centilmenliğine hayrandı.

Bu arada okullar kapanmak üzereydi ve Henry’ nin Florida’ ya gitmesi gerekiyordu. Bu amaçla Henry, Ives ile arasındaki sessizliği bozar ve ondan arabasını ister. Ives, Henry’ nin bu isteğini reddeder. Bu reddetme aralarının tekrar bozulmasına neden olmadı. Henry yılmadan Noel’ e kadar araba aradı ama yoktu.

Noeli Ives teyzesinin evinde, Henry ise Philadelphia’ da geçirdi. Henry, Ives ile birlikte Noel dönüşünde de araba aradı ama bulamadı. Noel akşamı Henry siyatiği yüzünden rahatsızlandı. Ancak komşusu Gershon sayesinde iyileşti. Birkaç gün sonra Henry Florida’ daki bayan arkadaşını onun evinde kalmaya ikna etti ve Florida’ ya gitti. Bu ani gidiş Ives’i üzmüştü.

Ives bir gün aynı yerde çalıştığı Mary’ nin yeni aldığı sütyeni çalmıştı. Onu üzerinde denemek istiyordu. Bunun için erkekleri kadın kılığına sokan bir kadına gitti. Ives kadın kılığına girmiş, istediği olmuştu. Ama o bunu istemesine rağmen pek de hoşuna gitmemişti. O kadın olmak yerine kadınlar tarafından sevilmek istiyordu.

Henry okulların açılma zamanına doğru yeni bir arabayla eve döndü. Ives onun dönmesine sevinmişti. Her ikisi de tekrar davetlere gitmeye başladılar. Ives artık Sally’s’ e gitmiyordu. Bu davetlerin en önemlisi Henry’ nin yakın arkadaşı Mrs. Cudlip’ in davetleriydi. Hatta bir keresinde Ives tek başına Mrs. Cudlip’ e refakatçılık yapmıştı ve bundan hoşlanmıştı.

İlk baharı’ ın ilk günlerinde Henry’ nin eski kiracısı Bellman onu düğününe davet etti. Henry bu davete uydu. Evde yalnız kalan Ives biraz da Henry’ nin gitmesine üzüldüğü için Sally’s’ e gitti ve orada tanıştığı bir transseksüel kızı eve getirdi. Düğünden erken dönen Henry, Ives’ ı transseksüel kızla çıplak olarak evde gördü. Henry bu duruma kızdı ve Ives’ i evden kovdu. Ertesi sabah eve taşınmak üzere geldiğinde Henry’ nin kızgınlığı geçmişti. Durumu normal karşıladı. Bu Ives’ ın moralini yerine getirdi. Dostlukları daha da pekişti ve birlikte bir yaz Rusya’ ya gitmeye karar verdiler.örün radyodan yaptığı konuşmalar Sitare’yi ona karşı yaklaştırmıştır. Sitare profesöre hayran bir insandır. Profesör evde öğrencilerine ders vermektedir. Sitare profesörü görünce daha önce yazdığı mektupdan konuşulur. Sitare bu insanın görüşlerine saygı duymaktadır. Sitare 17 yaşındadır. Profesör ise 45 yaşında, kumral, orta boylu, temiz yüzlü bir adamdır. Sitare Ferruh Bey’e bağlanmıştır. Ferruh Bey’in üç çocuğu vardır. Profesörün büyük oğlu Salim üç seneden beri Fransa’da okKURTULUŞ SAVAŞÇILARI
KİTABIN YAZARI:SEZEN ÖZOL
YAYIN EVİ VE ADRESİ:KASTAŞ YAYIN EVİ
BASIM YILI:1999

KİTABIN KONUSU:Kurtuluş savaşında cephedeki olaylar.

KİTABIN ÖZETİ:İbragim ağa 1914’deki genel seferberlikte askere alınmıştır. Sırasıyla Çanakkale Filistin muharebelerinde bulunmuş akıllı ve sevilen bir posta çavuşudur. İnönü savaşları ile askerin morali ve kurtuluşa olan inancı artar. Daha sonra Yunanlılar, takviye güçlerle, Kütahya-Eskişehir hattını ele geçirirler. Kütahya ve Eskişehirin düşmesinden sonra, cephede genel bir huzursuzluk ve bozgun havası vardır ancak Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının güzel yönetimiyle durum düzeltilir ve Sakaya savaşı ile düşmanın taarruz gücü kırılır, bu arada çok kayıp verilmiş ve bunalımlı günler yaşanmaktadır. Büyük taarruz ile düşmana son ve ölümcül darbe indirilerek, izmirde denize dökülmüştür. Yunanlılar çekilirkende, insanlığa yakışmayan katliamlar yaparlar. İbrağim ağa köydeki nişanlısına sürekli mektup yazarak hasretini gidermeğe çalışmaktadır. Bu mektuplarlda cephedeki durumdanda bahseder ve ondan, anlattığı olayları çevresindekilerede anlatmasını isteyerek halkın kurtuluş savaşını anlamasını ve padişahın yalanlarına inanmamalarını sağlamaya çalışmaktadır.

KİTABIN ANA FİKRİ: Kurtuluşa olan inanç hiç bir zaman bitmez, insan bu sayede her türlü zorluğa göğüs gerebilir.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN,ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:İbragim ağa akıllı ve vatan sever biridir. Seyfi yüzbaşı tabur komutanıdır, askerliği seven ve iyi bir insandır. Kiraz ibrahim ağanın nişanlısıdır, 8 yıldır beklemektedir vatansever,nişanlısını bekleyen örnek bir türk kızıdır.

KİTAP HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER
Kitap, akıcı ve belgesel niteliğindedir. Olaylar içiçe bütünlük sağlanmıştır.
umaktadır. Selim ise daha lisededir. Küçük kızı Belma da henüz ortaokula devam etmektedir. Ferruh Bey’in eşi Fetanet Hanım’da kocasını ve çocuklarını çok seven birisidir. Sitare’nin ise hava üsteğmen bir ağabeyi, hukuk fakültesine devam eden bir ablası vardır. Sitare profesörle ailesini tanıştırmak istemektedir. Fakat ablası ve abisi profesörün evlerine geleceğine inanmamaktadır. Sitare profesörü bir kez daha görmeye gittiğinde, profesör çok yoğun olduğu için gelemediğini söyler. En kısa zamanda gelip ailesiyle tanışacağını belirtir. Daha sonra profesör kızı ve eşiyle Sitare’nin evine gelir. Aileler tanışırlar. Ferruh Bey’in karısı Fetanet Hanım yaşlı olmamakla beraber yıpranmış bir kadındır. Sitare’nin annesi Behim Hanım ve babası Rauf Bey iki ailenin birbirinde hoşlanıp anlaşmasına sevinmişlerdir. Genç kızın dünyasını yavaş yavaş profesörün manevi kudreti sarmaya başlamıştır. Sitare profesörü ailesinden bile çok sevmektedir. Fakat Ferruh Bey onu sadece bir baba gibi sevmektedir. Salim Fransa’daki okulu bitirip Tarabya’ya dönmüştür. Salim’in şerefine garden parti düzenlenecektir. Bu partiye Sitare ve aileside davetlidir. Sitare yapılan partide çok eğlenmiştir.Sitare Ferruh Bey’in evine sık sık gitmeye başlamıştır. Sitare bir gün gemide Salim’le karşılaşır. Konuşurken Salim artık bir aileden olmak istediğini belirtir. Sitare buna şaşırır. Çünkü kendisine evlenme teklif ettiğini sanmıştır. Ancak Salim’in niyeti ablasıyla evlenmektir. Bunu duyan Sitare çok sevinir. Çünkü Ferruh Bey’e bağlanmaya başlamışken onun oğluyla evlenmek kendisini korkutmuştur. Daha sonra profesörle akraba olmak kendisini profesöre daha yaklaştıracaktır. Cevvale ile Salim evlenirler. Bebek’teki yeni evlerine giderler. Sitare hemen hemen her gün Mavi Köşk’e gitmektedir. Artık Mavi Köşk’ün kızı olmuştur. Profesör Ferruh Bey onun hayatının hakimi olmuştur. Ondan uzakken üzgün, bezgin ve neşesiz olmakta, hiçbir şeye tam bir enerji ve istekle sarılamamaktadır. Sitare bir banaka şefi olan bir gencin evlenme teklifini kabul etmez. Sitare’ye göre profesörün verdiği mutluluğun yanında herşey silik kalmaktadır. Sitare’nin abisi Cavit bir uçak kazasında ağır yaralanır. Askeri bir hastanede 15 gün kadar süren ilk tedavisinden sonra kendisini Tarabya’daki eve getirirler. Cavit’in arkadaşı pilot Turgut izinde olduğu için abisiyle çok ilgilenir. Zamanla Turgut Sitare’ye aşık olur. Sitare’ye durumu anlatan Turgut’a Sitare cevap veremez. Sitare adeta bir ruh hastasına dönmüştür. Çünkü Sitare profesörü sevmektedir. Ferruh Bey hastalanmıştır. Sitare Ferruh Bey’in ziyaretine gider. Sitare başından geçen bu olayları profesöre anlattığı zaman Ferruh Bey Sitare’yi ikna eder. Genç kız üzgün bir şekilde teklifi kabul eder. Turgut bu haberi öğrenince çok seviniyor ve bu sevinci arkadaşı Cavitle de paylaşıyor. Nişan yüzüklerini Ferruh Bey takar. Nişan akşamı sandalla bogazda gezerler. Fakat Sitare mutlu değildir. Hala düşüncelidir.Turgut iyi niyetli, samimi, mert bir insandır. Günler Sitare’ye hiç bir yenilik getirmeden geçip gitmektedir. Düğün hazırlıkları devam etmektedir. Turgut İzmir’deki görevinin başına dönmüştür. Turgut’un ablası onu çok sevdiği için İzmir Karşıyaka’daki evini ona vermiştir. Düğün zamanı gelir ve iki genç evlenirler. Parlak bir düğünü takip eden bir haftayı Büyükada’da geçirdikten sonra İzmir’e hareket ederler. Turgut karısını üzmemek ve onu mutlu etmek için elinden gelen herşeyi yapmaktadır. Turgut karısının İstanbul’a gitmesini ve ailesini görmesini ister. İstanbul’a gitmesinin karısına iyi geleceğini düşünmektedir. Sitare İstanbul’da evlerine gitmeden önce profesörü ziyaret etmek için Mavi Köşk’e gider. Fakat Sitare profesörü evde bulamaz. Çünkü profesör Mısır’a gitmiştir. Sitare üzgün bir şekilde İstanbul’daki evlerine gider ve burada birkaç ay hasta olarak kalır. Sağlığına kavuşunca İzmir’e geri döner. Uzun bir süre geçtikten sonra profesörün eşi ölür. Sitare tekrar İstanbul’a gitmek için kocasından izin alarak İstanbul’a gider. Ferruh Bey Mavi Köşk’te yalnız kalmaktadır. Daha sonra birbirleriyle sohbet ederler. Sohbet esnasında profesör Sitare’yi çok sevdiğini söyler. Fakat Sitare’nin çok genç olduğunu, çocuklarının olup onlarla mutlu olacağını belirtir. Bunları bir ihtiyarın solmuş hayatı uğruna feda edemeyeceğini, kendisinin bütün kalbini, bütün varlığını verebileceğini söyler. Ancak devamlı bir aşk ve çocuklar veremeyecek kadar yaşlı olduğunu anlatır. Sitare bunları duyduktan sonra bir karar verir. Profesörle arkadaş olarak kalmak istediğini profesöre söyler. Ardından İzmir’e kocasının yanına döner.

3.KİTABIN ANA FİKRİ: Aşkın büyüsü ve ızdırapları.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Kitapta karakterler üzerinde fazla durulmamış. Ferruh Bey çok bilgili bir profesördür. Profesörün genç bir kızı kendisine bu kadar bağlaması bence olumsuz bir davranıştır. Sitare güzel ve genç bir kızdır. Turgut iyi niyetli, samimi, mert bir insandır. Turgut’un hal ve hareketlerini takdir ediyorum.

5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSî GÖRÜŞLER: Hikâyenin geçtiği zaman güzel bir şekilde yansıtılmış. Hikâye anlaşılır ve sade bir şekilde yazılmış. Yazar anlatmak istediklerini sade bir şekilde okuyucuya aktarmayı başarmış. Herkes tarafından anlaşılabilecek akıcı bir roman. Bu romanda anlatılan konuya türk filimlerinde de raslamıştım.

6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: Kerime NADİR , tam adı Kerime NADİR AZRAK(d. 5 şubat 1917, İstanbul – ö. 20 Mart 1984, İstanbul) Türk romancı. Bebek Saint Joseph Sörler Okulu’nu bitirdi.(1935 ) ; ayrıca özel eğitim gördü. İlk şiir ve öyküleri 1937’de Servetifünun-Uyanış ve Yarımay dergilerinde yayımlandı. Çoğunlukla kadın kahramanlar üzerine kurduğu duygusal aşk ve serüven romanlarıyla çok okunan bir yazar oldu. Bir çok baskısı yapılan bu romanlarının bazısı sinemaya aktarıldı. Anılarını Romancının Dünyası(1981) adlı kitapta topladı. Başlıca romanları arasında Yeşil Işıklar (1937), Hıçkırık (1938), Seven Ne Yapmaz (1940), Gelinlik Kız (1943); Uykusuz Geceler (1945), Kahkaha (1946), Posta Güvercini (1950), Pervane (1955), Esir Kuş (1957) ve Sonbahar (1958) sayılabilir.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt