Flörtsüz evlilik olmaz mı?

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
pro.engineer

pro.engineer

Üye
    Konu Sahibi
Flörtsüz evlilik olmaz mı?

Flört yarardan ziyade zarar veriyor

Kadın-erkek arasındaki duygusal ilişkiye
flört deniyor. Batı toplumlarına baktığımızda
önceleri flört, gençlerin duygusal açıdan
olgunlaşmalarını, çeşitli komplekslerinden
kurtulmalarını, cinsellik konusunda
bilgilenmelerini, eşlerin evlilik öncesinde birbirlerini tanıyarak bilinçli bir beraberlik
oluşturmalarını sağlayacak bir tecrübe ve
eğitim biçimi olarak kabul edilmiş ve hoş
görülmüştü. Fakat duygusal ilişkiler, kendisine ilişkin
bütün düşünce ve varsayımların iflasını ilan
edercesine büyük bir hızla fiziksel ilişkiye
dönüşerek gündemden düştü. Batılı
toplumlar günümüzde bir yandan bir süre
önce son derece masumane ilişkiler olarak baktığı flört olayının önüne yığdığı
toplumsal sorunlarla boğuşurken, bir yandan
da artık duygusal ilişkinin yerini alan cinsel
özgürlük gibi kavram ve olguları tartışmaya
başladı. Günümüzde flört, yani evlilik öncesi
gençlerin birbirlerini tanıma ve tanışma
bahanesi ile belli süre beraber olması
yaygınlaştı. Dinimizde yeri olmamasına
rağmen İslamî duyarlılığı olan insanlar
arasında bile görülebiliyor artık. Burada hemen şunu söyleyelim ki, “Gençler
önceden görüşür ve flört ederse, birbirini
yakından tanıma imkânları olur. Eğer
huyları, anlayışları farklı ise, evlenmeden
önce daha işin başındayken, işi bitirmiş
olurlar” iddiası da çok yanlış. Tecrübeler hiç de böyle olmadığını
gösteriyor. Günümüzde en çok boşanma,
flörtsüz evliliğin yapılmadığı Batı ülkelerinde
olmaktadır. İki taraf da, tanışma devresinde,
birbirlerine hoş görünmek için beraber
bulundukları zamanlarda, gayet toleranslı davranıp, kötü huylarını birbirlerine
hissettirmemeye çalışır, birbirlerini
yanıltırlar. Ancak evlendikten sonra anlaşılır
gerçek durum… Fakat iş işten geçmiş olur. Bunun için, evlenilecek kimselerin gerçek
hâlleri, evlenilmeden önce öğrenilmelidir. Bu
da ancak tecrübeli kimselerin araştırmasıyla,
o kimselerin evveliyatını iyi bilen, güvenilir
kimselere sormakla olur. Ayrıca, bekârken çok kimseyle görüşen, çok
kimseyle eğlenen erkek ve kızda,
evlendikten sonra da çok kimseyle görüşme
arzusu devam eder. Bir kişiye bağlı kalmak,
zamanla onu sıkmaya başlar; değişiklik
arayışına girer. Bunun sonucunda da, her gün gazetelerde boy boy resimlerini
gördüğümüz aldatmalar, kavga gürültüler ve
cinayetler meydana gelir. Bir anlık gaflet,
değişiklik arzusu, kişilerin hem dünya, hem
de ahiretlerini karartır. Aman dikkat! Bunlar belki manasız gelir çok gence. Çünkü
gönlünü kaptırana verilecek nasihat, ona
deli saçması gibi gelir. Onun için Peygamber
Efendimiz, “Sevgi, insanı sağır ve kör
eder” (Keşfü’l-Hafa, 2/129) buyurmuştur. Sağıra ne anlatsanız duymaz. Görmeyen bir
kimse, ne yapsanız görmez. Bu bakımdan
ileri görüşlü, tecrübeli ana-babanın,
akrabanın ve iyi arkadaşların tavsiyelerine
kulak vermeli. Ana-baba, oğlunun veya
kızının evleneceği kişiye, evlâtlarının gözü ile bakmaz. Acı tecrübelerin verdiği dersle
bakar. Ana baba sadece görünüşe değil,
perdenin arkasına da bakar. Çünkü gerçeği
görmeye mâni olur perde...

Flörtsüz evlilik olmaz mı? Flört dönemi, gerçek beraberliği çoğu zaman
aksettirmez. Eğer flört, gerçek hayatın
aynısı olarak yaşanabilse, belki evliliğin
nasıl gideceğine dair ipuçları verebilir, ama
bunun da başka bedelleri vardır malûm.
Bildiğimiz anlamdaki flört, yani arada sırada görüşüp gezmek, sohbet etmek ise, aslında
gerçek hayatta olunandan farklı bir kişiliğin
sergilendiği bir dönemdir. Örneğin kişi günün yirmi üç saati tek
başına, sessiz ve sakin bir hayat sürüyor,
biriken sohbet ve gezme ihtiyacını günde bir
saatlik buluşmalara saklıyorsa, o bir saatte
çok konuşkan, canlı, eğlendirici biri gibi
davranabilir. Ve “çıktığı” kişi de canlı, atak, sosyal insanlardan hoşlanıyorsa onun
gözüne hoş görünebilir. Ama iş evliliğe gelince, o hareketli görünen
kişinin günde ancak bir saat gezmeye ve
sohbete tahammül edebildiği, aslında çok
durgun ve sakin bir hayatı sevdiği açığa
çıkar ve sürtüşmeler başlar. Ben üç-dört yıl flört edip birbiriyle çok iyi
anlaşan, ama evlenince birkaç ayda hayal
kırıklığı yaşayan nice insanlar gördüm.
Evlilik hayatı başlayınca “Reklamları
izlediniz, şimdi haberler” anonsu yapılmış
gibi olur. “Peki, flört bile olmadan evlenilecek kişi
nasıl seçilebilir?” diyebilirsiniz. Aslına
bakarsanız bir insanın, karşısındaki kişiyi
tanıması o kadar da uzun bir zaman
gerektirmez. Yapılan araştırmalar özellikle
kadınların, karşılaştıkları kişiyi ilk üç dakika içinde değerlendirip kategorize edebildiğini
göstermiştir. Dikkatli bir insan için yüz hatları, mimikler,
ses tonu, konuşma biçimi, hatta kullanılan
kelimeler bile kişiliğe dair önemli işaretler
taşır. Ve özellikle hanımlar bu tip işaretleri
çok iyi değerlendirirler. Mesela karşınızdaki kişiye “Hava bu gün ne
güzel, değil mi?” diye sordunuz diyelim.
Hepsinden de ayrı bir kişilik yapısına işaret
eden çeşit çeşit cevaplar alabilirsiniz. – Gerçekten harika bir hava var, insanın içi
coşkuyla doluyor. (Canlı, iyimser.)
– Böyle havaları çok mu seversin?
(Karşısındakiyle ilgilenen.)
– Hı hı. (Kontrollü ve ketum.)
– Haklısın, çok güzel, değil mi? (Uyumlu, paylaşımcı.)
– Esas üç gün önce çok daha güzeldi.
(Geçmişte yaşayan.)
– Yaa, bu güzel havada eve tıkıldık işte.
(Şikâyetçi, karamsar.) Bakın, bir tek cümleden ne kadar çok ipucu
çıkartabiliyorsunuz. Yeter ki ona iyi bakın,
dikkatli dinleyin ve ipuçlarını değerlendirin.
(Dr. Yusuf Karaçay) Flörtün zararları nelerdir? Flörtün pek çok sakıncası vardır: Flörtte bir
tuzak vardır. Flörtte çok defa, kız, erkek
tarafından kandırıldıktan sonra terk edilir.
Tabi tam tersi olduğu durumlar da olabilir. Flört, gençlerde gafilce tecrübelere yol açar.
Bu tecrübelerin çoğu, kötü şekilde
sonuçlanır. Tecrübe için insan, cebine barut
koyup kendini tehlikeye atmaz. Ateşle barut
bir arada durmaz. Yılan acaba nasıl sokar
diye yılanla oynanmaz. Flört, akıl mantık hislerini alt üst eder.
Flörte alışan, sık sık arkadaş değiştirir. Kızı
kandırıp terk eden erkek hain, kandırılan
kız da maskara durumuna düşer. Flörtte çok
defa, iffet elden gider. Namuslu Müslüman
bir kız için bundan büyük felaket olamaz. Flört, pek çok genci serseri, müsrif ve
perişan eder. Gençler arasında aşağılık
kompleksi, kıskançlık, kin, nefret,
karamsarlık ve çeşitli ruhî bunalımlar
doğurur. Flört arzusu, tenhada buluşmaya davet eder.
Sonunda, birçok gencin başı belaya girer.
Sonrasında ise pişmanlıklar ve acılar
yaşanır. ABD’deki Pennsylvania Üniversitesi’nde
yapılan bir araştırmada, 1964 ile 1997 yılları
arasında evlenen 1400 kişiye evliliklerindeki
deneyimleri sorulmuş. Bilim adamı Claire Kamp-Dush, evlenmeden
önce aynı evi paylaşan çiftlerin, diğer
çiftlere göre daha mutsuz olduklarını
söylediklerini ve boşanma oranlarının daha
yüksek olduğunu belirtiyor. Çiftlerin birlikte
yaşamaya karar verirken, muhtemel bir ayrılığın daha kolay olacağı düşüncesiyle
yeterince ince eleyip sık dokumadığını
belirterek, evlilik kararında da genelde
birlikteyken harcanan emek ve çocukların
etkili olduğunu söylüyor. Sadece kendi zevkini önemseyen genç bir
erkek, kokladığı çiçekten hemen doyar,
sonra başka bir renk, başka bir çiçek arar.
Artık bu sahne onu avutmaz, ondaki esrar,
onu çeken cazibe, bağ ve düğümler
çözülmüştür. O artık başka bir cazibe, daha esrarlı bir düğüm ister, başka eğlenceleri
kovalar. Bu bakımdan flört hususunda kız
veya kadın, çok hassas olmalıdır. Dinimiz flörte izin verir mi? Dinimiz elbette böylesi bir ilişkiye izin
vermez. Birbirine yabancı iki karşı cinsin
tenha bir yerde baş başa kalışları; hislerinin
isyanına, yaratılışta var olan duyguların
ayaklanmasına vesile teşkil eder. Cinsî
hislerin ayaklanması ve isyanından sonraki safhaları ise kimse kestiremez. Atalarımız
“ateş ile barut yan yana durmaz” demişler. Böylesi ilişkiler gayet masumane bir şekilde
başlar, ancak neticesi genelde hüsran olur.
Toplum hayatındaki pişmanlıkların, hatta
cinayetlerin ve kötülüklerin büyük
çoğunluğunun bu ikaza kulak asmayıştan,
aradaki sınırı aşıp taşmaktan kaynaklandığı da yaşanan günlük olaylarla sabittir. Gazete
ve televizyonlar bu tarz haberlerle dolu değil
mi? Bunun istisnası yok mu, her kadın, her
erkek böyle mi? Elbette öyle bir iddiamız
olamaz. Elbette her kaidenin istisnası olur.
Lakin istisnalar hep müstesna kalır, umumi
hükmü değiştirmez. Kadın kendisini şaibe altına sokacak
laubaliliklerden uzak kalmalı, kolay elde
edilen, kolayca da terk edilen eğlence metaı
haline gelmemelidir. Erkek de hayata sadece
ve sadece şehevi bir gözlükle bakmamalı,
Allah’ın kendisine verdiği enerjiyi böylesi basit duygu ve düşüncelerle tüketmemeli,
beynini çalıştırmalı ve yarınlara öyle
yürümelidir. Kız arkadaşımla gizli dinî nikâh yaptırabilir
miyim? Günümüzde pek çok genç bu soruyu
sorabiliyor. Sizlere burada yaşanmış bir
hadiseden bahsedeyim. Ahmet Şahin
Hoca’ya gencin biri şöyle bir soru soruyor:
“Hocam! Normal evlenme zamanım gelince
hayatımı birleştirmek istediğim bir kız arkadaşımla dinî nikâh yaptırmak istiyorum.
Ancak ailemizin buna izin vermeyeceğini de
biliyoruz. Şimdilik gizli dinî nikâh yaparak
bu müşterekliğimizi sağlasak, zamanı gelince
de resmî nikâhı düşünsek olur mu?” Ahmet Şahin Hoca gence şöyle diyor: “Dinî
nikâhı öne alıp resmî nikâhı sonraya
bırakmanızı, hem de bu nikâhı gizli yapmayı
düşünmenizi, baskısı altında kaldığınız
gençlik arzularınızın sizi yanıltması olarak
görmekteyim. İnsan, arzusunun etkisi altında kalırsa, ne kadar olumsuz ve
zamansız olursa olsun bir kılıf bulur, yine de
arzularını gerçekleştirmeye yönelebilir.
Bilinmeli ki, nikâh öyle basit bir olay
değildir. Önünü sonunu iyi düşünmek
gerekir. Gizli de olsa dinî nikâhla yapılan evlilikte,
evlilik hakları tümüyle gerçekleşir, taraflar
birbirlerine karşı hak ve mükellefiyetleri
yüklenmiş olurlar. Hatta mirasçı dahi olurlar.
Ancak bu evliliği ispat etmek, oluşan hakları
emniyet altına almak bugünkü kanunlarla mümkün olur mu? Hele bir müddet sonra taraflardan biri, ‘Ben
bu gizli evliliği sürdürmek istemiyorum,
sandığım kadar da cazip bir şey değilmiş!’
deyip de çekiliverirse çare ne olur? Zaten
çoğu kez delikanlının hevesi kısa zamanda
bitiyor, böyle kolayca rest çekmeler görülüyor, kızcağız da ortada kalmaya
mecbur, hatta mahkûm hale geliyor,
pişmanlık olanca etkisiyle yaşanıyor; ama
hiç faydası yoktur bu pişmanlığın... Bu arada haberi olan aileler de olayın içine
girince çıkmaz üstüne çıkmazlar başlıyor. ‘Bir
deli bir kuyuya bir taş atar, bin akıllı
çıkaramaz’ misali şaşırmalar söz konusu
oluyor. Geriye tek çare kalıyor. Gizli nikâhın
oluşan haklarını almak için imzalı, şahitli resmî nikâh... Bundan dolayı Şafii mezhebinde, ailenin
haberi ve rızası olmadan gizli evlilik
yapılamaz. Hanefi’de ise ailenin haberi
olunca tarafların birbirine denk olmadıkları
anlaşılırsa ayırma hakkı söz konusu olur. En
doğrusu, ailenin de izin vereceği normal evlenme vaktini sabırla beklemek. Ancak böyle bir beklemeyi göze almak için,
karşı cinslerle mahremiyet sınırlarını
kaldıran laubaliliklerden uzak kalmalı, hisleri
alevlendirecek ortamlardan kaçınılmalıdır ki,
normal evlenme vaktini bekleme sabrı göze
alınabilsin. Yoksa her fırsatta duyguları isyana yönelten
gizli buluşma ve görüşmeler devam ederse
bekleme sabrına sahip olunamaz, zamanı
gelmeden gizli evlilik yapmaya kendini
mecbur sanır, sonra da, ‘Tecrübeli
büyüklerimiz bizi neden uyarmadılar?’ diye sitem dolu beddualar söz konusu olabilir.” Gelip geçici hislerinizin kurbanı olmayın O yüzden hislerinizi kontrolden çıkaracak
ortamlardan uzak durun, mahremiyet
sınırlarını aşarak aklınızın, mantığınızın,
hatta ailenizin kabul etmeyeceği kararlar
almaya kendinizi mecbur hale getirmeyin.
Şunu unutmayın ki, insandaki cinsel duygular, mahremiyet sınırları içinde
korunur da tahrike maruz kalmazsa, sahibini
akıl-mantık dışı kararlar almaya zorlamaz,
utanacağı yanlışı yapmaya mecbur
bırakmaz. Ne zaman bu konudaki sınırlar aşılır,
yabancılarla yüz yüze, göz göze şaibeli
şekilde buluşmalara, görüşmelere taşınırsa, o
zaman akıllı insanın alamayacağı kararları
aldıran duygu dayatmaları söz konusu hale
gelir! Efendimizin (a.s.m.) şu ihtarı da bunu ifade
etmektedir zaten:
“Mahremiyet sınırlarını aşıp taşarak cinsel
hislerini ayaklandıran insan, aklının ya
tümünü ya da üçte ikisini kaybetmiş
gibidir!” (Keşfü’l-Hafa, 2/129) Artık alacağı kararlar, yapacağı işler aklının,
mantığının değil de alevlenmiş hislerinin
kararı olur. His ise önünü görmez, sonra aklı
başına gelir; ama bu defa da zamanı geçmiş
bir akıllanma olur bu. Böyle üzücü sonuçlara
maruz kalmamanın tek çaresi, iki ikiye tenhalarda yabancılarla şaibeli şekilde
buluşmaktan kaçınmak, tahrikçi zemin ve
görüntülerden kendini korumaya, kollamaya
almaktır. Sözün özü: Haram-helal sınırlarını
tanıyanlar kendilerini korumaya alırlar,
tanımayanlar kendilerini yanlışlara mecbur
sanırlar!

Alıntıdır
 
juristokrat

juristokrat

Üye
Çok doğru.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt