tragedie
Emekli Yönetici
Fenerbahçe Tarihçesi...
İlk logomuz
Şu anda Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı olan, Papazın Çayırı
1932'de kulüpte olan büyük yangın sonrası
1932'de kulüpte olan büyük yangın sonrası
1932'de kulüpte olan büyük yangın ile ilgili Olimpiyat Mecmuasi - 11 Haziran 1932
Fenerbahçe Stadı 1933
Fenerbahçe Stadı 1933
Fenerbahçe ile Galatasaray arasında tüm dostluğu bitiren 23 Şubat 1934'teki ünlü kavga
Şükrü Saraçoğlu
Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı 13 Şubat 1949
2002 yılında Fenerbahçe – Panathinaikos maçında Kill For You taraftar grubununca açılan bu anlamlı pankart Türk futbol tarihinin En anlamlı Pankartıdır
Kadıköy ve Fenerbahçe
İstanbul’un Kadıköy yakası; Allah’ın, yeryüzünü yaratırken kesinlikle ayrıcalıklı davrandığı bir eşsiz yöre... Tarihlerin henüz 1900 yılına ulaşmadığı İstanbul’da, Kalamış’ıyla
Fenerbahçe’siyle, Caddebostan’ı Suadiye’si Moda’sı ile adeta bir rüya beldesi... Göz alabildiğine bomboş arsalarla yemyeşil çayırlara sahip bu yörede, doğanın insanları spor yapmak için sanki teşvik ettiği yıllar...
Ve de, İstanbul’un silüeti deniz üzerinde uzaklardan perde perde yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren bir fener Türk sporuna önderlik edeceği bir kulübe sembol olmanın da gururu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha da ötesi uzak yıllara doğru aynı şevkle ışık saçacağı günlerin özlemi ile çakıp durmaya başlamıştı sanki... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçesi’nin bağrından çıkaracağı takımını önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri...
Kuşdili Çayırında İlk Futbol Oyunu;
İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında İngiltere’de oynanmaya başlamasının üzerinden neredeyse yıllar ve yıllar geçmişti. Nihayet tarihler 1890’lı yıllara ulaştığında, Moda’da oturan İngiliz’ler de bu keyifli spordan iyice etkilenmiş ve o yemyeşil arsaların bulunduğu Kadıköy’ün geniş alanlarında, futbolu oynamaya başlamışlardı. Seyri çok keyifli bu oyunun, çevredeki Türk gençlerinde de ilgi uyandıracağı ve de bu sporu onlara sevdireceği pek tabii idi ve hatta da kaçınılmazdı. Ama ne var ki, o sıralarda süren monarşi rejimi nedeniyle Müslüman Türkler için cemiyet kurmanın ve hatta mevcut cemiyetlere dahi üye olmanın yasak olmasından dolayı, Kadıköy Çayırlarında top koşturan İngiliz gençlere yine ancak Rum gençleri eşlik edebilmekteydi. Yine de, hemen her akşamüstü bilhassa Kuşdili Çayırında yapılan bu futbol maçları ya da antrenmanları, Kadıköy halkının büyük bir kesiminin ilgisini çekmekte, genellikle akşamüstleri zevk için de olsa oynanan bu futbol oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan, Kuyubaşı’ndan, ve hatta Haydarpaşa civarlarından gelecek öbek öbek halkı, gününe ve hava durumuna göre küçük ya da büyük kümeler halinde bu oyunu seyretmeye yöneltmekteydi. Kadıköy halkının ekserisi ikindi sularında ayaklanır, günlerden Cuma ve Pazar değilse yani Kurbağalıdere’nin kenarındaki salaş tiyatroda Komik Hasan’ın tuluat kumpanyası oynanmıyorsa Kuşdili Çayırı’na doğru yola koyulurlardı. Yok, eğer günlerden Cuma ya da Pazar ise de, Moda’ya doğru ya da şimdiki Fenerbahçe Stadyumu’nun bulunduğu Papazın Çayırı’na doğru yola koyulurlardı (*1). Omuzdaş kılıklı, burma bıyıklı tüylü tüysüz gençler, yanlarında boy boy çocuklarla hanım nineler ve de orta yaşlı hatunlar, Arap bacılar, ahretlikler, kahvede pineklemekten usanan efendi kişiler, burada çayırı çepeçevre kuşatır, kadınlar getirdikleri kilimleri yayarlar, erkeklerin kimi toprağa bağdaş kurar, kimi büyükçe bir taşa oturur, kimi ayakta dururdu. Sucusu, dondurmacısı, kağıt helvacısı, simitçisi, baloncusu, Eyüp oyuncakçısı velhasılı satıcıların her çeşidi burada arzı endam eyler, burayı adeta panayır yerinden farksız kılardı. Ortadaki saha olacak alanda ise, kapı gibi gövdeli, başları açık, renk renk gömleklerinin kolları sıvalı, göğüsleri fora, bacaklarından dizkapaklarına kadar şortlu bir alay adam soluk soluğa koşuşurlar, birbirlerine çarpıp çarpıp, alt alta üst üste mecelleşirler, güya da top oynarlardı. Oynanan bu futbollardan örnek alan bazı gençler, Kadıköy’ündeki arsalarda ya da geniş çayırlarda onlar gibi top oynamaya heveslenir, karman çorman bir biçimde, bir harradır bir gürradır gider, topa en çok vuranla onu en havalara yükselten erbab sayılırdı. Ne var ki bir süre sonra, bir başka deyişle 1900’lü yıllara iyice yaklaşılmasıyla birlikte, Moda’da oturan İngiliz gençlerinin artık modern futbolu oynamaya başlamaları ve dolayısıyla da oynadıkları futbolu daha seyredilir bir halde sunmaları, kendilerini hayran hayran seyreden Kadıköy’lü gençlerin yüreklerinde birtakım kıpırdanmalara sebep oluyor, onlar gibi organize bir takım kurma isteklerini ise, vazgeçilemez bir tutkuya dönüştürmeye başlıyordu.
Kadıköy Football Association ;
1890’lı yıllarda İstanbul Moda’da yaşayan İngiliz ailelerinden La Fontaine, Giraud, Whittall, Charnaud, Pears, Armitage aileleri Kadıköy ve Moda’nın çayırlarında kendi aralarında bu oyunu yeni yeni oynamaya başladıklarında, İzmir’de yaşayan İngiliz aileleri, Bornova çayırlarında bu oyunu çoktan oynamaya başlamışlardı bile (*2). Zira sosyal ve idari bakımdan payitaht İstanbul’a uzak ve rahat iki şehir olan Selanik ile İzmir, 1870’li yıllarda Osmanlı’nın futbol oyunu için ilk taraftar bulduğu toprakları oluyor, futbol oyunu o dönemlerde dini inançların da etkisi ile Müslüman Türkler arasında gelişemediğinden, böylece de Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslim ve levanten (ülkede yerleşmiş bulunan yabancı uyruklu) vatandaşlar tarafından oynanıyordu.
Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliği personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894 yılında İzmir’de “Football Club Smyrne”nin kurulması ile birlikte İstanbul - İzmir rekabeti izlemeye başlıyordu (*3). İzmir’de futbolun öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a yerleştiğinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi bildiği futbol oyununu onlara kabul ettirmişti. Tarihler 1897 yılını gösterdiğinde, James La Fontaine ve arkadaşları Kadıköy yakasında ilk kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Association adı altında toplanıyor, takımı oluşturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri, genelde İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları oyunlarını Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor, ve her akşamüstü (ilk bölümde geniş bir biçimde sunduğumuz) o kalabalık izleyici kitlesine de seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini çekmişti ki “Football Association” takımı, iki yıl içerisinde “İzmir Karması” ile karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmişti.
“BLACK STOCKING FC” Kuruluyor ;
Ne var ki, Sultan 2. Abdülhamid’in padişahlığının sürdüğü o dönemde, mevcut monarşi rejiminin korunması amacıyla Türk gençlerinin dernek kurmaları yasaktı. Bu durum ise, yabancı ve azınlıkların top koşturdukları kendi topraklarında futbol oynamanın imkan ve zevkinden mahrum olan ve onların aralarına karışarak oynamak istedikleri bu cazip oyunu ancak gıpta ile seyretmekle yetinen Kadıköylü Müslüman Türk gençleri arasında, sadece üzüntü değil aynı zamanda tabii ki öfke ve hırs da uyandırıyordu. İşte her türlü tehlikeyi göze alan bu gençlerden, deniz öğrencisi Fuat Hüsnü (Kayacan), eski hariciyecilerden Reşat Danyal ve Mehmet Ali ile, Kuşdili’nde Papazın Çayırı adı verilen topraklarda meşin yuvarlağa vuruşlar yapan arkadaşları bu özlemin sona ermesini amaçlıyorlar, ve 1899 yılında da, devrin hafiye ve jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak ve hışımlarından korunmak amacıyla bir İngiliz adı altında Black Stocking FC (Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü) ‘nü kuruyorlardı. Ancak siyah çorap ve kırmızı üst formaları ile Türk gençlerinin oluşturduğu bu ilk Türk spor ve futbol topluluğu daha ilk maçlarında hafiyelerin baskınına uğruyor ve hemen dağıtılıyordu.
1899; Fenerbahçe’nin Gerçek Kuruluş Yılı
Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı. Dolayısıyla FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluşunu gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleştirmiş, ne var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmişti. Görülen odur ki; Black Stocking F.C. ya da Kadıköy Futbol Kulübü isimleri, amaç karşısında birer araçtırlar (*4). Ayrıca İstanbul’da kurulan futbol kulüplerinin listeleri incelendiğinde de; Moda Futbol Kulübü (1896), Cadi-Keuy Football Club (1899) ve Imogen (1900) takımlarının İngiliz uyruklular tarafından, Elpis (1900) takımının Rumlar tarafından, Black Stocking (1899), Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin ise Osmanlı uyruklular tarafından kurulmuş oldukları da zaten görülmektedir.(*5)
KADIKÖY FUTBOL KULÜBÜ Kuruluşu
Ama yine de, aradan geçen birkaç yıl içinde aynı gençlerin bir bölümü, aralarına yeni katılanlarla beraber Kurbağalıdere Köprüsü’nün hemen yakınındaki (şimdiki stadyumun karsısında) Hurşit Ağa’nın kahvehanesinde muntazaman toplanıyor ve 1901 yılında da, bu kez isim de değiştirerek Kadıköy Futbol Kulübü ismindeki bir yeni takımı daha kurabilmenin çalışmalarını yapıyorlardı. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye, yaşadığı yakın tarihi, yazılarında bütün ayrıntıları ile canlandıran üstad Sermet Muhtar Alus’un, 1951 senesinde Tarih Hazinesi Mecmuası’na yazdığı “Kadıköyü’nde İlk Futbol” isimli makalesinde rastlıyoruz ;
(Aslı gibidir) : “ Zamanın musiki üstadı Sine Kemani Nuri Bey’in anlatışına bakılırsa, futbola meraklı ilk Türk gençleri bir kulüp kurmağa, daha bir derli toplu birleşmeye karar vermişler. Çok geçmeden arzularını yerine getirmiş, elbiseyi de seçmişler; gömleğin göksü, yakası, kol kapakları beyaz, öbür tarafları kırmızı, pantolon keza beyaz. Kuşdili Papazın çayırlarında kendi aralarında maçlara girişmişler. Moda’daki İngilizlerden, Rumlardan mürekkep (oluşan) takımın derecesine erişmek, onları yenmek baş emelleri(en büyük arzuları). Eski cimnastikçi ve idmancılardan Sine Kemani Bay Nuri’nin rivayetine göre, ilk oynayanları sayalım: Kendisi(Nuri Bey), Emced Bey, Mehmet Ali ve kardeşi Neşet Beyler, Reşat Danyal Bey, Hafız Mustafa, Topçu zabiti Cevdet Bey, Eşref Bey, Hüsnü Paşa zade Bahriyeli Fuat Bey, Mekteb-i Sultani’li Daniş, Tahsin (Şair Tahsin Nahit) Bey, Sarı Şevki.
Haftalık Malumat Mecmuası sahibi Baba Tahir’in yevmi (günlük) Fransızca Servet Gazetesi, bu maçlara dair teşvik yollu bir yazı neşretmiş. Fırsatı kaçırmayan namlı hafiyyelerden (gizli görevli polis) biri, Sultan Hamid’e hemen jurnali(haberi) uçurmuş: “ Kadıköy gençleri, Veliahd- i Saltanat Reşat Efendi (Sultan Reşat)’nin himayesinde (korumasında) bir cemiyet teşkil eylemişlerdir (oluşturmuşlardır). Beray-i ubudiyet (kulunuz olarak), nazar-ı dikkat-i hümayunlarınızı celp ederim (padişahımın dikkatlerini çekerim). Ferman.”
Ve tabii ki, yine rejim ve futbolun haram sayılması nedeniyle dini baskılı, ancak daha sıkı hafiye baskısı sonucunda da zaptiye teşkilatının baskınıyla bu girişimler de yine engelleniyor ve Kadıköy’lü gençler bir kez daha dağıtılıyordu. Ne hazin bir kaderdir ki, Olimpiyatların Atina’daki açılış gününe rastlayan 6 Nisan 1896 tarihinde Tatavla (Kurtuluş)’da bir gurup Rum vatandaşımızın teşebbüsüyle “Tatavla - Heraklis Jimnastik Kulübü” şaşalı bir biçimde tabii ki de kurulurken(*6), ondan iki yıl sonra tamamen Türk gençlerinden oluşarak kurulmaya çalışılan “Kadıköy Futbol Kulübü” mevcut rejim nedeniyle hemen kapatılıyor, kurucuları ise sürgün edilmekten zor kurtuluyordu. Bu durum Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini en az 5 yıl geciktirecek ve yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temeli de, yabancı egemenliği ve anlayışı ile atılacaktı (* 7).
İşte İstanbul’da, hem Pera yakasında hem de Kadıköy yakasında oturan ecnebi (levanten) ve gayrimüslim vatandaşlarımızın, törenlerle kurdukları ilk kulüplerinin yaşama hakkını elde etmelerine karşın, yine kalpleri spor aşkı ile çarpan Kadıköy’lü Türk gençlerimiz tarafından girişilen her iki cesurane teşebbüsün gerçekleşememesi, onların içindeki bu ateşi söndürmüyor, aksine, Kadıköy’de bir futbol kulübü kurmalarına hiçbir kuvvetin engel olamayacağı gerçeği ile, daha henüz ismi bile belli olmayan ve fakat ki Kadıköy’ün bağrından çıkacak ve gelecekte milyonlarca taraftara sahip olacak bir kulübü kurmaları için, sadece sayılı yılların kaldığını da sanki artık iyiden iyiye hissediyorlardı.
Kadıköy’de Kuruluşu Bekleyiş ; Güneş, 1900’lerle henüz tanışmış. İstanbul’un her semti aynı sıcaklıkta aynı cömertlikte aydınlanırken, Kadıköy yakasında gökyüzü hep puslu, sanki her dem kapalı gibi. Kuşdili Çayırı mahzun, Papazın Çayırı solgun gibi. Fenerbahçesi’nde bahçeler çiçeksiz, köşklerinde kanaryalar suskun, güllerle bülbülleri küs gibi... Zira, içleri spor aşkı ile yanan Türk gençlerinin Kadıköy’de kulüp kurma istekleri “saray”ca iki kez engellenmiş, levanten ve gayrimüslim vatandaşlarımızın aynı isteklerine aynı saraydan izin çıkarken, Kadıköylü gençlerimiz sarayın rejimine karşı iki kez yenilmiş gibi. İşte bu nedenledir ki, gayri tüm Kadıköy halkı suskun, biraz da yaralı, Kalamış’ta esen rüzgar bir mahzun, Fenerbahçesi’nde çakan “Beyaz Fener” bir mahzun gibi. İşte bu nedenledir ki ; galip, sanki bu yolda mağlup gibi...
Ve de deniz üzerinde İstanbul’un silüeti, karşı uzaklardan perde perde sahile akarken, “ışıksız FENER, çiçeksiz BAHÇE ” misali biçare yarımada, mahzun bir eda ile karşı sahilindeki sarayın ufuklarına doğru bakıp bakıp kuruluş izninin çıkması hayali içinde “ Bu memlekette bir gün sabah olursa Haluk. ” mısralarını yüreği yaralı fakat gönlü ümitle dolu bir şekilde sanki okur da, devlet kapusundan da medet bekler gibi...
İSTANBUL’DA İLK “FUTBOL LİGİ” GÜNLERİ
Evet, istibdat ; bir başka değişle o dönemki mevcut “ mutlak hakimiyet ” rejimi, yurdumuzda cemiyet kurmak ya da bu bünyede spor yapmak hakkını Türklere yasak etmekteydi. İşte sırf bu nedenle, Fuat Hüsnü (Kayacan) Bey ve tamamen Türk gençlerinden oluşan arkadaşlarının Fenerbahçe Spor Kulübü’müzü kurma teşebbüsleri, gerek 1899 yılında Türkçe isim vermeden bir İngiliz ismi altında kurmak istedikleri “Black Stocking F.C./Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü” olsun, ve gerekse de 1902 yılında bu kez isim değiştirerek kurmak istedikleri “Kadıköy Futbol Kulübü” olsun, sarayca engellemişti. Bu durum ise, ülkemizde kurulan ilk spor kulüplerinin yabancılar ile gayrimüslimler tarafından oluşmasına sebep olacak(*, Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini ise en az 5 yıl geciktirerek, yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temelinin “yabancı egemenliği ve anlayışı” ile atılması neticesini doğuracaktı (*9).
Nitekim, Kadıköy Futbol Kulübü’nün mevcut bu rejim nedeniyle hemen kapatılarak dağıtılmasının ardından, 1902 senesinde James Lafontaine ile Horace Armitage isimli kişiler hemen hemen tamamı İngiliz’lerden oluşan “Cadıkeuy Football Club“; (Kadıköy Futbol Kulübü) isimli futbol takımını kuruyor ve kuruluşunun iznini de alıyordu (*10). Bunu, 1903 senesinde Moda’da oturan İngiliz gençlerin “Moda Football Clup”, 1904 senesinde de Kadıköylü Rum vatandaşların “Elpis(Ümit)Futbol Takımı”nı kurmaları izliyordu. Aynı yıl İngiliz elçilik gemisi “İmogene” nin de aynı isimde bir futbol takımı kurması üzerine, Türkiye’deki ilk lig organizasyonunu gerçekleştiren James La Fontaine, 1904 senesi sonbaharında “Constantinople Football Liege” ( İstanbul Futbol Ligi ) adı ile İstanbul’daki ilk futbol ligini kuruyordu. (*11)
Cadıkeuy (Kadıköy), Moda, Elpis ve İmogene takımlarının oluşturduğu ligdeki organizasyon olan “Pazar Ligi” ismi altında yapılan bu maçlar, bugünkü Fenerbahçe Stadının bulunduğu Papazın Çayırı’nda sürüyor ve halk tarafından da büyük bir ilgi ile takip ediliyordu. 1904 tarihindeki ilk Pazar Ligi şampiyonluğunu İmogene Takımı, 1905 yılındaki ikinci Pazar ligi şampiyonluğunu ise Cadıkeuy (Kadıköy) Futbol Takımı kazanıyordu. Tarihler 1905 yılını gösterirken , Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından okulun çatısı altında kurulan Galatasaray Futbol Takımı, Kadıköy’deki Papazın Çayırı mevkiinde Kadıköy Frerler Mektebi (Saint Joseph) takımı ile maçlarına başlıyor ve 1906 yılından itibaren de İstanbul Futbol Ligine resmen katılıyordu.
1907, Resmi kuruluşa doğru
Gayri takvimlerin o en güzel yıl olan 1907 yılının ilk yapraklarını gösterdiği günler... Sultan 2. Abdülhamid Han, 33 yıllık saltanatının baskılı rejime dayalı son yılını yaşamakta olduğunun sanki farkında. Saltanatı ile uğraşanlarla boğuşmaktan futbol topu peşinde koşturanlarla uğraşmaya ayıracak pek fazla vakti ve de gönlü kalmadığından bu tür oluşumlara karşı uygulattığı baskıyı da, resmi de olmasa biraz gevşetmiş. Zaten gayri müslimler ile yabancılarca ortalama on yıldır oynanmakta olan futbol oyununa gözleri ve de gönülleri biraz da alışmış. Kadıköy yakasındaki Kördere Sahası ile Kuşdili Çayırı’nda, o ilk yıllarda göz açtırmayan top uçurtmayan saraylı hafiyelerden görünürde eser kalmamış, Türk gençleri, resmi formalı olmasa da buralarda sanki rahat rahat top koşturur bir halde. Gerçi, bir jimnastik kulübü olarak “Beşiktaş” ile, Fransız Mektebi Takımı hüviyetini arkasına almış bir futbol kulübü olarak “Galatasaray”, kuruluş faaliyetlerini İstanbul yakasında gerçekleştirebilmiş ama, karşı kıyı Kadıköy yakası o dönem için adeta bir başka belde, adeta İstanbul’a taşra...
Nihayet, artık bu yakada da beklenen günlerin yakınlığı hissedilmekte. Kadıköy yakasında da güneş bir başka parlak, bahçelerde çiçekler bir başka güzel açmakta. Fenerbahçesi’nde de kanaryalar bir başka ötüp, burundaki fener sanki bir başka parlak çakmakta. Zira, halkın içinden çıkacak ilk Türk kulübünün kuruluşu için kararın ve de onayının alınacağı çok önemli günlerin çoğu geçmiş, azı ise sanki artık gelmekte...
İşte, içinde bulundukları tarihin de desteğinden güç alan Kadıköy’lü gençlerden, Hariciye Nazırı Asım ve Server Paşa’ların torunu Londra Sefareti Başkatibi Nuri Bey’in oğlu Ziya(Songülen) Bey ile Harekat Ordusu Feriki (tümgeneral) Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey ve de ünlü edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Enver Necip (Okaner) Bey, Necip Bey’in Moda Başpınar sokak 3 numaralı evinin selamlık katında yaptıkları bir görüşme sonucunda kuracakları takımın ilk fikir harcını atıyorlardı. Gerekli olan parayı da finanse edecek olan dönemin zenginlerinden Saint Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün kurucu başkanlık şerefini, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah Bey’e katiplik (sekreter) görevini, Bahriye Subayı Necip Bey’e de kaptanlık ve veznedarlık (sayman) görevini veriyorlardı.
Aynı görüşmede varılan fikir birliği ile de ; kuracakları kulübün adını oturdukları semtin güzelliğinden esinlenerek Fenerbahçe yapacaklar, amblemlerini Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden, formalarındaki renkleri ise Fenerbahçesi’ndeki ilkbaharın sevimli müjdecisi papatyaların kıskançlık ve temizlik sembolü olan renklerinden yani sarı ile beyazdan alacaklardı.
Ertesi gün “Baker Mağazası”ndan forma kumaşları alınıyor, Fener armalı kırtasiye malzemelerinin siparişleri veriliyor, ve de dönemin güya Futbol Federasyon Başkanlığı görevini üstlenmiş kişisi James Lafontaine ile yapılan bir sohbette de sanki kendisinden icabet alınıyordu. Artık kurulacak olan kulübün ismi, başkanı, amblemi ve formaları seçilmiş, mesele sadece formaları giyerek bu ismi tescil ettirecek 11 Türk gencinin bir araya getirilmesine kalmıştı. Bu konuda da en mühim rolü St. Joseph Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver ( Yetiker ) Bey üstleniyordu.
“Fenerbahçe Futbol Takımı”nın ilk kadrosu kuruluyor ;
Güneş bu defa, o en güzel yıl olan 1907 senesi ilkbaharının serince bir Pazar gününü aydınlatıyor ve Fenerbahçe semti de bu kez, ismini yıllarca şerefle temsil edecek olan bir kulübün ilk temsilcilerinin ilk kalabalık gövde gösterisine sahne oluyordu. O gün, Kadıköy’ündeki Kuşdili Çayırı’nda İngiliz ve Rum takımları arasında oynanan bir futbol maçını seyrettikten sonra St. Joseph Mektebi talebelerinden oluşan bir grup, Moda İskelesi’nden sandallara biniyor ve koyun karşı kıyısında randevu mahalleri olan Fenerbahçesi’ne geçiyorlardı. Nuri zade Ziya (Songülen)Bey ve Ayetullah Bey ile Sami Paşa zade Sezai Bey’in yeğeni Bahriye zabiti Necip(Okaner)Bey, Hintli lakaplı Mühendis Asaf (Beşpınar) Bey ve S.Joseph Mektebi Türkçe öğretmeni Enver (Yetiker) Bey isimli gençler, burada daha evvel gelmiş olan Hasan ve Hüseyin(Dalaklı), Galip (Kulaksızoğlu), Nasuhi Esat(Baydar), Yanya’lı Şevkati, Elkatipzade Mustafa ve kardeşi Hamdan, Çerkes Sabri, Hayrullah, Hakkı Saffet (Tarı),Hasan Sami(Kocamemi) Bey’ler ile buluşuyorlardı(*12).
Çoğunluğunun, yakında kurulacak oldukları takımın ilk oyuncularını teşkil edecek olan bu gençler için o gün, Ziya Bey’in İngiltere’den getirttiği; önü ve kolları düğmeli olan sarı beyaz yollu bol formaları, lacivert şort pantolonları ve sarı löverli yün çorapları ile, Fenerbahçe’nin çayırlarında ilk antrenmanlarını yapacakları gündü. Kısa zamanda çevrenin futbola kabiliyetli gençlerini de kendi etrafında toplayan bu kulüp, bugün için büyük bir kıymet ifade eden ilk kadrosunu, olası olarak; Hintli Asaf – Necip , Ziya – Hasan, Hassan, Sabri – Nasuhi , Şevkati , Galip , Hüseyin , Hayrullah terkibinde (*13), ya da ; Asaf – Ziya , Sami – Ayetullah , Mazhar , Necip – Fethi , Galip , Hüseyin , Hasan , Nevzat şeklinde oluşturuyordu (*14).
Başta da değindiğimiz üzere, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki ilk girişiminde öncülüğünü yaptığı gençler ile, Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve ilerideki yıllarda kurulacak olan Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençler, aslında yıllardır aynı ideali sürdüren hep aynı kişilerdi. Ama ne var ki iki kez kapatılmaları, yasal faaliyetlerine ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmelerine olanak kılmıştı. Bir başka deyişle; Black Stocking F.C. ile, aynı amacı ve kaderi paylaşan Kadıköy Futbol Kulübü’nün isimleri, “Fenerbahçe Spor Kulübü”nün kuruluşu yolunda “amaç karşısında birer araçtı “(*15). Israrla tekrar ettiğimiz bu durum karşısında, 1940 yılında yapmış oldukları haklı bir tüzük değişikliği ile kuruluş senelerini 1909 senesinden 1903 senesine aldıran Beşiktaş Kulübü’nün ( Bereket Jimnastik Kulübü) de gerçekleştirdiği gibi, Fenerbahçe Spor Kulübümüz olarak tüzüklerimize geçirmemiz ve de yazılı bir deklarasyonla kamuya ilan edip düzeltmemiz gereken gecikmiş gerçek odur ki; Fenerbahçe Spor Kulübünün kurulduğu yıl 1899’dur.
Kuruluşu Tescil Olunan İlk Türk Kulübü; Fenerbahçe
Nihayet, 23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyetin ilanını takiben, yurtta dernek ve kulüp kurma hakları herkese resmen tanınıyor, böylece, Ziya, Ayetullah, Necip ve Enver Bey’lerin önderliğinde kurulmuş bu yeni kulüp tescil edilerek, Fenerbahçe’ye, cemiyetler kanununa göre kuruluşu resmen tescil olunan ilk Türk kulübü olmak şerefi kazandırılıyordu (*16). Kulübün ilk kurucu üyelikleri ise ; 1) Ziya ( Songülen ), 2) Ayetullah Bey, 3) Necip ( Okaner), 4) Galip ( Kulaksızoğlu), 5) Hassan Sami (Kocamemi), 6) Asaf ( Beşpınar) şeklinde başlıyor (*17) ve olası diğer üyelikler de; 7)Enver (Yetiker), Şevkati (Hulusi Bey), 9) Fuat Hüsnü (Kayacan), 10) Hamit Hüsnü ( Kayacan) 11) Nasuhi (Baydar),... isimleriyle devam ederek sıralanıyordu. Konu ile ilgili olarak; ömrünü adadığı “Fenerbahçe Kulübü Tarihi” konusunda, özellikle arşiv ve bilgi toplamada en zorlandığımız kuruluş yılları dönemleri ile ilgili en güvenilir araştırmaları gerçekleştirmiş olan merhum yazar Dr. Rüştü Dağlaroğlu’na ait (eski Türkçe ile yazılmış notları şu an deşifre çalışmaları yapan oğlu Sayın Müzdat Dağlaroğlu’nun arşivinde) Fenerbahçe tarihine ışık tutmakta olan not defterindeki tarihi notlar arasında ; “kulübün 1939 Nizamnamesinde ilk 30 kurucu üyenin isminin sıralandığı, ne var ki, kurucu olan ilk 6 üye arasında yer alması gereken Hassan Sami (Kocamemi)’nin bile bu listede isminin bulunmayışının, kendisini listenin doğruluğu hakkında haklı olarak kuşkuya düşürdüğü ifadesi” de ayrıca belirtilmektedir.
İstanbul Şampiyonluğu Ligi ;
1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyetin ilanı ile tanınan dernek kurma serbestliği sonucunda İstanbul’da kurulan Türk kulüplerinin sayısı çığ gibi artıyor, Anadolu, Beykoz, Vefa Futbol Kulüpleri de, sırf 1908 senesinde resmen kurulup tescil edilen Türk kulüpleri arasında yerini alıyordu. Kısa zamanda Türk kulüplerinin sayılarındaki bu artış ise, İstanbul’da yeni bir ligin kurulması ihtiyacını doğuruyor, bu nedenle de o dönemlerde ülkede resmi tatil günü olan Cuma günleri oynanacak bir lig olan, Cuma Ligi adıyla yeni bir lig kuruluyordu.
Takımların sayılarının hızla artmasıyla, İstanbul’da futbol alanlarının sayısı da çoğalmaya başlamıştı. Anadolu yakasında; Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı, şimdiki stadın bulunduğu yerdeki Papazın Çayırı, Yoğurtçu Deresi yanındaki Altınordu’nun Kördere Çayırı, Dereağzı’nda Kemikçi Çayırı, Baklatarlası, İbrahimağa sahası ile, Rumeli yakasında; Taksim, Talimhane, Bakırköy, Baruthane, Karagümrük, Çukurbostan, Süleymaniye, Güzelbahçe, Beyazıt Harbiye Nezareti sahaları, ve de Boğaz’ın Anadolu kesiminde ise; Anadoluhisarı, Küçüksu Er Meydanı , Beykoz Ortaçeşme sahaları mevcut sahalara eklenmişti (*18) .
Kuruluşu 1908 yılında resmen tescil olunan Fenerbahçe Spor Kulübü, sarı beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı laciverte çevirmiş (*19) , 1909 -1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligine Galatasaray’dan sonra katılan ikinci Türk takımı olmuştu. İşte, dünyanın en hırslı ilk 5 derbisinden biri olan Fenerbahçe – Galatasaray kulüpleri arasındaki ezeli rekabet, ilk defa 17 Ocak 1909 tarihinde Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi ) öğrencilerinin takımı ile, yeni kurulmuş bir semt takımı maçı şeklinde başlamış (*20), ve bu tarihten itibaren de o dönemlerdeki İstanbul futbolundaki şampiyonluklar genelde bu iki Türk takımı arasında paylaşılarak, Türk futbolunun artık bir varlık olarak ortaya çıkması sonucunu doğurmuştu.
Kuşdili Spor Kulübü’nün Bünyeye Katılması ;
Fenerbahçe, “İstanbul Şampiyonluğu Ligi”ne ilk kez katıldığı 1909 – 1910 sezonunda beşinci oluyordu. 1910 yılı liginin başlamasına kısa bir süre kala da kulüpten ayrılmalar ve mali zorluklar nedeniyle, Üsküdar Kulübü ile birleşmesi gündeme gelmişti. 1910 senesi Eylülünde, Koço’nun Mühürdar Gazinosu’nda yapılan müşterek toplantı sonucunda, gerçekleştirilmesi istenen Üsküdar - Fenerbahçe Kulübü teklifi, üyeler tarafından kabul görmedi. Buna karşılık, Kuşdili Kulübü Başkanı iken Fenerbahçe’ye katılan Elkatip Zade Mustafa Bey, Kuşdili Kulübü’nü Fenerbahçe’ye katmayı başardı ve bu başarısıyla da Fenerbahçe’yi çok zor günlerinde güçlendiren, geleceğini aydınlatarak güven altına alan ve takımı yücelten kişi olarak kulüp tarihine geçti.
İlk Namağlup Şampiyonluk ;
Kadrosunu yeni gençlerle geliştiren ve güçlendiren bu Fenerbahçe 1911- 1912 liginde hiç yenilmeden şampiyon oluyordu. Bu şampiyonluğun en önemli yönü ise, Fenerbahçe’nin bu şampiyonluğu ile İngiliz ve Rum takımlarının şampiyonluklarının tamamen sona ermesi ve bu tarihten itibaren de Türk futbolunda şampiyonlukların artık Türk takımlarının olmasıydı. Bu şampiyonluk, kulübün itibarını bir anda yükseltip imkanlarını da arttırmıştı. İlk iş olarak Altıyol’da bir kulüp lokali kiralandı, lokalin açılışı ise üye sayısının çoğalmasına sebep oldu. Bu arada futbol dışında diğer spor dallarında da faaliyet gösterilmesine başlandığından, aynı yıl Fenerbahçe Futbol Kulübü adı , Fenerbahçe Spor Kulübü’ne dönüştürüyordu (*21).
Fenerbahçe’nin ilk rozeti;
Fenerbahçe Kulübü’nün ilk amblemi, Fenerbahçe burnundaki ışık saçan beyaz feneri, renkleri ise sarı ile beyaz olmuştu. Ancak, kulüp mensupları bunu tatminkar bulmadıkları gibi, anlam bakımından da içinde bulunulan monarşi rejimini tehdit edici sayılacağı endişesi ile kısa sürede iptal etti. 1910 yılında Fenerbahçeliler arasında resim çizmede maharetiyle tanınan futbolcu solaçık Hikmet (Topuz)’in çizdiği (bugünkü) amblem ise herkesin beğenisini kazandı ve kabul edilerek bugünlere kadar da ulaştı. İşte “sarı ve lacivert” ağırlık içinde olmak üzere 5 renkten oluşan amblem ve şu anlamları taşımaktaydı(*22) ; “FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ 1907" yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik ifadesiydi. Kırmızı fon ise, safiyet ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı belirtirken bu arada bayrağımızı da sembolize etmekte, ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert renk asaleti temsil etmekteydi. Sarı lacivert renkler içinde yükselen palamut dalı Fenerbahçelilik güç ve kudretini sembolize etmekte, yeşil renk ise yükselen bu kudret için başarının gerekli olduğunu açıklamaktaydı. Böylece “milli renkler arasında doğan Fenerbahçe”nin, sarı ile lacivert renkler beraberindeki bu amblemi üyelerce de kabul gördüğünden, klişesi İngiltere’ye Manchester şehrine yollanmış ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bugünkü rozeti olarak ilk kez 1910 yılında yaptırılmıştı. Rozet; 1929 yılından itibaren üzerindeki eski Türkçe harfleri yeni Türkçe harflere bırakmış ve manada önemli etki yapmayacak ufak tefek değişikliklerle de günümüze kadar aynı şekli muhafaza ederek gelmiştir.
İstanbul’da İşgal Yılları ; İstanbul halkı 16 Mart 1920 sabahı uyandığında gözlerine inanamamıştı. Zira şehrin üzerine kapkara bulutlar çökmüş, bir gece içinde koca şehir işgal ordularınca adeta askeri bir kampa çevrilmişti. Dünyayı sarsmış, imparatorluklar yıkmış ve on milyon insanın ölümüne sebep olup o hiç bitmeyecek sanılan “Harb-i Umumi” diye anılan “1. Dünya Savaşı”, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi ile son bulmuş, mütareke ile birlikte de galip itilaf devletleri mağlup Osmanlı’nın başkenti İstanbul’u işgal etmişlerdi. Zırhlı araçlar cadde başlarını tutarken, sokakları dünyanın her yanından gelmiş her renkten ve her dinden askerler sarmış, Harbiye, karakollar, kaymakamlıklar, subay mahfelleri , vesair tüm makamlar işgal ordularınca işgal edilmişti. İşgal üniformalı itilaf ordusu askerleri, sosyal yaşantı içinde her fırsatta halkı manevi baskı altında ezerken, tramvayda trende ya da vapurda bile kendileri daima birinci mevkide oturup, biletli Türk vatandaşlarını vagonların sahanlıklarında vapurların ise ikinci mevkilerinde seyahat ettirir, kendilerine ayrılmış bölümlere boş da olsa kimseyi sokmaz, yolcuların bilet kontrollerini bile kendileri, üstelik alaycı bir tavır içinde ve ağır hakaretler altında yaparlardı(*23). Evet, İstanbul artık o eski İstanbul değildi. Acı günler gelip çatmış, herkes üzgün, herkes kendi vatanında sürgün gibiydi. İşgalcilerle birlikte yaşamak zorunda olan talihsiz İstanbul halkına, o güne kadar yaşadıkları, ne gıdasızlık, ne susuzluk, ne elektrik kesintileri, ne de hiçbir şey, “İşgal İstanbul’u ”na tanıklık etmek kadar onlara acı vermemişti. İşte bütün bu olumsuz şartlar altında halkın morali için mutlak bir desteğe ihtiyacı vardı ki, işte bu ihtiyaç duyduğu güç, ona kendi öz bağrından çıkarttığı takımı tarafından “Fenerbahçe”si tarafından verilecekti.
İşgal yıllarındaki gurur; Fenerbahçe
Mütareke döneminde (1918 - 1921) işgal kuvvetlerine mensup özellikle İngiliz ve Fransız askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları, İstanbul’daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına çıkaran olgu oluyor, Türk takımları işgalci ekiplerle 5 yılda 50’sini Fenerbahçe’nin oynadığı toplam 80 maç yapıyor , işgal kuvvetleri takımlarına karşı kazanılan galibiyetler ise Türk takımlarını gönüllerde yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbul’da büyük kitleleri kendine çekerken, Türk takımlarının özellikle de Fenerbahçe’nin, başta General Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere işgal kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri tüm galibiyetler, İstanbul halkının intikam duyguları içindeki milli duygularını şahlandıran ve yaralı gönüllerine teselli veren yegane olay haline dönüşüyordu.
Mütarekenin karanlık yıllarında işgal kuvvetlerine mensup takımlarını her hafta birbiri peşi sıra futbol sahalarında yenerek milletin rencide olmuş gururunu okşayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisi haline geliyor, zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul şubesi halini alıyordu. Onlar, cephelere gönderdikleri futbolcuları misali Çanakkale’de yaptıkları müdafaanın(*24) bir örneğini de sanki Taksim’in Taşkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda ise sanki kısa bir süre sonra Kocatepe’den verecekleri milli taarruzdaki şahlanışımızın provasını veriyorlardı. Bu şevk ve iman içinde mütareke ve işgal İstanbul’unda Türk futbolu denince ilk akla gelen Kadıköy’ün Fenerbahçe’si oluyor, cepheden gelen her yeni zafer İstanbul’luların moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı galibiyetlerle halkın başını dik tutmasını sağlıyordu. 1910’lu yıllarda en fazla iki bin kişinin izlediği Fenerbahçe, 1919 -1920 yıllarında 6-7 bin kişinin hınca hınç doldurduğu tribünlere oynuyor, bir zamanların ürkek mahcup yapılan tezahüratları, artık açık açık, yüksek sesle hep bir ağızdan dile getiriliyordu; “Ya ya ya ,şa şa şa, Fenerbahçe çok yaşa, ”.
Artık iş futbol oyunu halinden çıkmış, vatanın asıl sahipleri ile işgalcilerin hesaplaşması şekline dönüşmüştü. Fenerbahçe takımı artık “Kuvai Milliye” ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun birinci sebebi işgal takımları ile oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi ki Altınordu ve Galatasaray takımları ne yazık ki bu başarıyı gösterememişlerdi. İkinci sebebi ise, “Anadolu Harekatı”nın başında olan Mustafa Kemal’in “Fenerbahçeli” olarak bilinmesiydi.(*25)
Atatürk ve "Fenerbahçe"si;
Fenerbahçe'nin müttefiklerle mücadelesi sadece yeşil sahalarla da sınırlı kalmayacak, Cihan Harbi'nde vatana feda ettikleri diğer sporcuları gibi, futbolcularının büyük bir bölümünü yine işgal yıllarında İstanbul'dan Anadolu'ya silah aktarılmasında etkin bir rol oynatarak vatanının ihtiyaç duyduğu konuda hayatlarını budaktan esirgemeyeceklerdi. " İttihad ve Terakki'nin bir kolu olduğu " ithamı ile işgal kuvvetlerinin devamlı olarak bastırması sonucunda kulübün kapatılma çalışılmaları ortamına rağmen, yurdun düşmandan kurtulması yolunda üstlendiği tarihi misyonu en ulvi bir biçimde yerine getirerek, bir başka idealde de yarınlara örnek olacak olan Fenerbahçe Spor Kulübü, aydınların, işgal yıllarının acılı şehit ailelerinin, hulasa Türk ulusunun şeref ve cesaret duygularının yurda adeta armağanı oluyordu. İşte bu nedenledir ki ulu önderimiz Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor Kulübü'nü ziyaret ediyor ve de kulüp şeref defterinin nezdinde de, tarihin altın sayfalarına da şu mısraları geçiyordu; " Fenerbahçe Kulübünün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş) bulunan asar-ı mesaisini(yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir. Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı (tebriklerimi) buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı) mübahiyim ( mutluyum).
3. 5 . 1334 (1918). Ordu Kumandanı : MK (İmza) "
Kulüp binası yangını ve yurdun Fenerbahçe sevgisi;
Türkiye'de ilk defa çeşitli spor şubeleri açan kulüp olma ünvanına sahip olan Fenerbahçe, 1913 yılında tanzim olunan ikinci nizamname ile atletizm, kürek, yüzme, atlama, yelken, patinaj, tenis, çayır hokeyi, boks, kriket gibi spor dallarıyla da meşgul oluyor, yıllar içinde de futboldan başka, masa tenisi, eskrim, jimnastik, avcılık, su kayağı, atlama, bilardo, salon futbolu, otomobil, atıcılık, sutopu, bisiklet,halter, güreş, basketbol,izcilik,patenli hokey, voleybol, vs, gibi toplam 25 spor şubesi içeren 35 spor dalında sayısız başarılara imza atıyordu.
Büyük milletinin muazzam sevgisiyle nurlanan ve kucaklanan Fenerbahçe, muhtelif branşlarda devamlı hamlelerle bu artan sevgiye hak kazanırken, kuruluşunun 25. yılında 5/6 Haziran 1932 gecesi vukuu bulan hain bir yangın, koca bir varlığın kupalarından üye kayıt ve maç defterlerini de içeren belgelerine kadar gelmiş geçmiş bütün maddi eser ve izlerini siliyordu. Fenerbahçe'nin uğradığı felaket bütün yurtta bomba etkisi yapıyor, Fenerbahçe Kulübü İdare Heyeti'nin, üzerinde henüz dumanları tüten kulübün enkazı karşısında, gazete ve radyolara aynen aşağıdaki sözler ile verdiği tebligat ise yürekleri dağlıyordu (*26) ;
" Sevgili yuvamız, 25 senelik spor hayatımızda elde ettiğimiz şeref ve galibiyet, hatıraları ile birlikte yanmıştır. Bugün, maddi spor vesaitimizden de tamamen mahrum kalmış bulunuyoruz. Yek değerlerimize karşı sarsılmaz itimat, muhabbet (sevgi) ve tesanüt (dayanışma) havası içinde, yıllarca süren müşterek emeklerimizin muhassalasının (elde edilmiş sonucunun) enkazı karşısında derin bir teessür (üzüntü) duymamak kabil değildir. Mahvolan manevi kıymetlerin maattessüf (ne yazık ki) tamiri imkansızdır. Şu kadar ki, 25 senedir kazandığımız muvaffakiyetlerin hatıralarını kalbimizde daha büyük bir vecd (heyecan) içinde yaşatmak, bu hatıraları Fenerbahçe gençliğine kitap halinde hediye etmek gene mümkündür. Hatta ilk vazifelerimizden biridir. Kupalarımız, bayraklarımız yanmıştır. Fakat yüreğimizdeki hatıralar canlılığını kaybetmeyecektir. Başta Ulu Gazimiz olmak üzere; kulübümüzün mesaisini takdir eden kıymetli yazıları taşıyan hatıra defterimiz kül olmuştur(**). Fakat bizim emeklerimizi takdir etmiş olan büyük şeflerimiz, memleketini seven memleketin idealine candan bağlı, çalışkan, tesanüt (dayanışma) ve muhabbet(sevgi) çerçevesi içinde Türk gençliğini gene himaye edeceklerdir. Hayatın mütemadi bir mücadele olduğunu, mücadelesiz, ızdırapsız, elemsiz, hayatta gerek ferd ve gerek millet itibariyle muvaffak olmak imkanı olmayacağını Türk gençliğine hatırlatan Büyük Gazinin nasihatleri bu elemli günlerimizde, bizim için en büyük teselli ve kuvvet membaı olacaktır. Fenerbahçelileri, kulübümüzün maruz kaldığı felaket nispetinde büyük olan vazifeye davet ediyoruz. "
Felaketin hemen ertesi günü Türkiye'nin o zamanki en büyük gazetesi "Cumhuriyet" ve ardından da "Milliyet" gazetelerinin "Fenerbahçe'ye Yardım" ismi altında başlattıkları kampanyalara teberruda bulunmak üzere bütün memleket adeta yarışa giriyor, yeni kulüp binası inşası ve beraberinde de kulüp sahasının satın alınmasına katkı amacıyla yapılan ilk bağışı ise, 19 Haziran 1932 tarihinde İş Bankası eliyle 500 TL. göndermek suretiyle yine Atatürk yapıyordu(*27). Aynı amaçla tertiplenen 14 Temmuz 1933 keşideli Fenerbahçe Eşya Piyangosu'ndan elde edilen 17 bin TL. hasılat da, yine bu ilk tahta stadımızın yapılmasında kullanılıyordu.
(**) Bu yangında kül olduğu zannedilen ve içinde kulüp ile ilgili 1914 senesinden itibaren tutulmuş şeref kayıtlarını içeren meşhur maroken kaplı hatıra defteri ise, 7 Nisan 1944 tarihinde, onu enkaz arasında bularak alan ve saklayan meçhul bir şahıs tarafından, kulübümüz üyesi (merhum) Gazeteci Kenan Onan Bey'in Vatan Matbaası'ndaki masasının üzerine, 12 yıl sonra tekrar Fenerbahçe Kulübü'ne iade edilmek üzere bırakılıyor (*28) ve böylece Atatürk'ün "kulübümüze o meşhur ithafının" da içinde bulunduğu bu büyük hazineye, önce tarihimiz ve sonra da kulüp müzemiz yıllar sonra tekrar kavuşuyordu.
Stat mülkiyetine sahip ilk spor kulübü; Fenerbahçe
1923 senesinde Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'nın kurulmasıyla Türk sporuna yeni bir yön veriliyor, bu tarihten sonra ise Fenerbahçe'de büyük bir kalkınma görülüyordu. O, teknik üstünlüğü sayesinde Orta Avrupa futbolunun Türkiye'deki temsilcisi haline geliyor, yıllar yılı hep milli takımın belkemiği olarak da Türkiye'nin en sevilen kulübü oluyordu.
İlk adı "Silahtar Ağa Sahası" iken, sonraları "Papazın Çayırı", "Union Kulüp Sahası", "İttihat Spor Sahası" ve nihayet 25 Ekim 1929 tarihinde de(*29) "Fenerbahçe Stadı" ismini alan 36 dönümlük stat mahallimiz, 6 Temmuz 1932 tarihinde 500 TL'sinin Atamızın verdiği 9000 TL. karşılığında (1000 Reşat Altını) satın alınıyor ve böylece yurtta stat mülkiyetine sahip ilk kulüp olmak şerefi de yine Fenerbahçe Spor Kulübü'ne ait oluyordu. Hem de öyle ki; Türk gençliğinin üzerinde spor yaptığı ilk stadı olmasının yanı sıra, Büyük Kurtarıcımızın bizzat kendileri tarafından büstleri ile şereflenmesine müsaade ettikleri yegane stat da olarak.
Son
Fenerbahçe Spor Kulübü'müz, bugün yalnız İstanbul'un değil, tüm yurtta milyonlarca taraftarı bulunan ve yüz yıla yakın bir süredir hemen tüm spor dallarında Türk sporuna öncülük ettiği için büyük sıfatını yerden göğe kadar kazanmış bir kulübümüzdür. O, zaman zaman şampiyonlukları elden kaçırsa da, zaman zaman mazisini aratır bir görüntüde kalsa da, yıllarca tarihe tırnaklarıyla kazıdığı büyüklüğünden hiç bir şey yitirmeyecektir.
Evet, taa en başta, 1900'lerdeki kuruluş yıllarını anlatırken söze nasıl mı başlamıştık? ; "... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçe'sinin bağrından çıkaracağı takımını, önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri..."
Gayri, şimdi de sözün sonundayız; " Ve de İstanbul, deniz üzerindeki siluetini uzaklardan perde perde koya yaklaştırırken, Fenerbahçe Burnu'nda yankılanan bir beyaz ince uzun fener, yıllar boyu Türk sporuna sembol olmanın gurur yorgunluğu içinde, Adalar'a, Marmara'ya, daha uzaklara, daha da öte uzak yıllara doğru, aynı inançla, aynı coşkuyla ışığını hep saçacaktır ".
Yüz yıldan beri önce onun hakkında söylendi, önce onun hakkında yazıldı, önce ona sevdalanıldı. Daha da nice yüzlerce yıl söyleneceği, yazılacağı, sevdalanılacağı gibi....
Hazırlayan: Dr. R. Sertaç KAYSERİLİOĞLU
E-mail: [email protected]
*Tüm hakları saklıdır. Kaynakça gösterilmeden kullanılamaz.
(*Fenerbahçe Spor Kulübü aylık resmi yayın organı olan "Fenerbahçe Dergisi"nin 2003 senesi; 1., 2., 3., 4. sayılarında yayınlanmıştır)
***************************************************************
KAYNAKÇA :
1. ALUS, Sermet Muhtar." Kadıköy'ünde ilk futbol"Tarih Hazinesi Dergisi. Syf:274, 1951/6
2. ATABEYOĞLU, Cem. "Futbol" İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:345, İst/1994
3. Tercüman Spor Ansk. "Türkiye'de Futbol". Syf: 9-10 , İst/1980
4. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. "Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 6, İst/1987
5. FIŞEK, Kurthan.Prof. " Spor Yönetimi" . Syf: 515, İst/1983
6. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. "Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 14, İst/1957
7. HİÇYILMAZ, Ergun. "Fenerbahçe" Syf. 29, İst/2001
8. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. :"Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 13, İst/1957
9. HİÇYILMAZ, Ergun.: "Fenerbahçe,Ömrüm Seni Sevmekle..." Syf. 29, İst/2001
10. Tercüman Spor Ansk. : "Türkiye'de Futbol". Syf: 10 , İst/1980
11. ATABEYOĞLU, Cem :"Futbol" İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:345, İst/1994
12. 50.Yıl Kutlama Kitabı : "FB. Nasıl Kuruldu" Syf: 8 , İst/1957
13. Olimpiyat Spor Dergisi : Sayı: 10 , Syf: 3 , İst. /1931
14. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: "Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 16, İst/1987
15. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: .e. Syf: 17
16. .e. Syf: 168
17. .e. Syf: 6
18. ATABEYOĞLU, Cem :"Futbol" İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:346, İst/1994
19. SAKAOĞLU, Selçuk: "F.B. Spor Kulübü" İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:286 Nisan/1994
20. BACIOĞLU, Alp : "Spor Tarihinden Yapraklar" Sabah Gazetesi , 23Ocak2001
21. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: "Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 18, İst/1987
22. ATABEYOĞLU, Cem : "Renk Aşkı" Yıllarboyu Tarih Mecmuası, Şubat / 1994
23. KAYSERİLİOĞLU, R. Sertaç Dr. : "Dersaadet'ten İstanbul'a " . Syf:50 İst/1999
24. HİÇYILMAZ, Ergun: "Savaşan Fenerbahçe". Sabah Gazetesi, 27 Mayıs 2001
25. DUMAN Selahattin : "Fenerbahçenin Gizli Tarihi" Sabah Gazetesi, 2 Eylül 1996
26. 50.YIL KUTLAMA : "Kulüp Binamızdaki Yangın" Syf: 41 , İst/1957
27. .e. : syf : 42
*28. F.B. HATIRA/ŞEREF DEFTERİ : ( F.B. Spor Kulübü Müzesi) . Syf:83 İst/1914 –1951
*29. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. : "Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 454, İst/1987
[SIZE=+1]FENERBAHÇENİN BÜYÜMESİ VE BAŞARILARI[/SIZE]
GOL YEMEYEN TAKIM
Istanbul liginin 1922-23 sampiyonlugunu yenilmeden ve gol yemeden 58-0 gibi dunya futbolunda esi olmayan skorla kazanan Fenerbahce takimi da iste bu donemin tumuyle yuksek okul mezunu veya ogrencilerinden olusan o unlu 11 soyleymis ;
Sekip Kulaksizoglu-Kamil Sporel (K), Cafer Cagatay-Kadri Goktulga, Ismet Ulug, Fahir Yenicay-Sabih Arca, Alaaddin Baydar, Zeki Sporel, Omer Tanyeri ve Bedri Gursoy.
Iste bu mithis 11 Fenerbahcemizin yurt icinde sevilmesi artik iyice saglamis aldigi tarihi basarilar sanli kulubumuzun temellerinin saglamlasmasinda buyuk katkilari olmus.Bugunku Fenerbahce onlarin sakatim, hastayim demeden sahalara firlayip hem dusman hem yerli rakipler karsisinda basaridan basariya kosmus bu yuksek kulturlu abilerimizin eseri ve bizlere armagani olmus.O zamanlar bu kadro senelerce konusulmus ve her turlu ovguye layik gorulmus.
O sene basarilarimizin bazilari soyleymis ;
- 26 Ekim 1923 de Romanyaya karsi oynayan ilk Ay-Yildizlli takima tam 7 futbolcu vermisiz,
-Ilk katildigimiz 1924 Paris Olimpiyatlarinda mucadele eden 11 in 6 Fenerbahceliymis,
-Tek gol dahi yemeden 58-0 gibi dunya tarihinde inanilmaza ve bir ilk daha imza atmisiz.
Bu coskulu sevgi o kadar buyukmus ki 5 Haziran 1932 Kusdili lokalimiz yaninca sevenlerimiz cok uzulmus klubumuze yardima kosanlarin basinda ulu onderimiz Buyuk Ataturku gorunce teselli bulmusuz.Katibi umumi namina Hasan Riza imzali"Fenerbahce Spor Klubu Idare heyetine" hitaben gelen telgrafda su kelimeler yer almis ;
"YENI KLUP BINASI INSASINA YARDIM OLMAK UZERE, REISI CUMHUR HAZRETLERININ EMIRLERI VE IS BANKASI ILE HEYETI IDARE NAMINA 500 LIRA GONDERILMISTIR.ALINDIGINI ISAR BUYURULMASINI RICA ILE HURMETLERIMI TAKDIR EDERIM."
Telgrafin gercek anlam ve degeri (Bugunku tarih ile 70 Resat altini) dgilmis tabiiki.Gercek ve paha bicilmez deger, Buyuk Onderimiz Ataturkun Fenerbahcemize olan sevgisiymis hic kuskusuz.
Rusen Esref Unaydin dan dinlenen bir ani ATA mizin Fenerbahce klubune besledigi ozel sevginin derecesini gostermey yetiyor ;
10 Agustos 1928 cuma aksami Buyuk Onder 5 ziyaretcisiyle Dolmabahce sarayindadir.Bunlardan klup baskani Necmettin Sadak, Rusen Esref ve Mustafa Necati olarak 3 u Galatasarayli, Sabri Toprak ve Vasif Cinar olarak 2 side Fenerbahcelidir.Buyuk kurtarici o gun ezeli rakiplerin yaptiklari mac sonucunun 3-3 oldugunu sorup ogrendikten sonra ;
- Oyle mi ?! Zaten bizde burada 3 e 3 beraberiz, BENDE FENERBAHCELIYIM .. demis ve kendini Sabri Toprak ve Vasif Cinar ile isaretlemis.
Ataturk her firsatta Fenerbahceye olan manevi destegini surdurmus.Yangin dumanlarinin tuttugu 1932/1933 sezonunda 4 kategoride sampiyon olmus o felaketi geciren o degilmis gibi basarilarimizi surdurmusuz.
alıntıdır....
[SIZE=+1]1.TÜRKİYE LİGLERİNİN BAŞLANGICI[/SIZE]
1959 TÜRKİYE LİGİ VE FENERBAHÇE'NİN İLK ŞAMPİYONLUĞU
21 Subat 1959'da başlayan deplasmanlı Türkiye liginin ilk yıl şampiyonası 16 kulüp arasında 2 devreli ancak zaman azlığı nedeniyle Beyaz ve Kırmızı adlı 2 grup halinde tertiplenmiş. Grup birincileri 2 final maçıyla şampiyonu tayin etmiş.
Beyaz grupta : Fenerbahçe, İstanbulspor, Beşiktaş, Beykoz, Ankaragücü, Hacettepe, Altay ve İzmirspor mücadele etmiş.
Kırmızı grupta ise: Galatasaray, Karagümrük, Adalet, Vefa, Ankara Demirspor, Gençlerbirliği, Karşıyaka ve Göztepe mücadele etmiş.
Fenerbahçe 12 galibiyet ve 2 beraberlik alıp 26 puanla, namağlup grup birincisi olmuş, attığı 29 gole karşın kalede sadece 7 gol yemiş. Kırmızı grupta 20 puan alarak birinci olan Galatasaray ile finali 10 ve 14 Haziran 1959'da oynamış.
Ignace Molnar'ın yönetimindeki Fenerbahçe herkes tarafından favori gösterilmiş. 18.016 biletli seyircinin ödediği 237.000 lira dönemin hasılat rekoru olarak tarihe geçmiş. Son 54 maçında yenilgi yüzü görmeyen Fenerbahçe ilk profesyonel ligi finalinde Galatasaray'a, çok sert geçen bir karşılaşma sonucunda Metin Oktay'ın golü ile 1-0 mağlup olmuş. Basında son yılların en sert maçı olarak gündeme gelmiş, faulsüz futbolu ile bilinen Metin Oktay'ın 13.dakikada Özcan Arkoç'a salladığı kasti tekme sonucu Yugoslav hakem Markovic Metin Oktay'i ihraç etme teşebbüsünde bulunmuşsa da bu hareketi sahaya giren Galatasaraylı yöneticiler tarafından önlenmiş. Ağları yırtan gol olarak bilinen Metin Oktay'ın golü ise aylarca bakım görmeyen çürük ağlar sayesinde konu edilmiş olduğu Dr. Rüştü Dağlaroğlu tarafından kitapta özellikle belirtilmiş.
Finalin ikinci ayağı 14 Haziran 1959'da İnönü stadında, yine rekor olarak tarihe gecen 26.533 biletli seyircinin 355.866 lira ödediği maçta oynanmış. Fenerbahçe dört gün önce aşırı sertliğe göz yumduğu ve etki altında kalarak kararları değiştirerek maçı çığrından çıkardığını iddia ederek hakemin değişmesini istemiş, bu istek Federasyon tarafından kabul görmüş ve maça İtalyan hakem Francesca Liverani'yi atamış.
Maça ; Özcan - Saracettin, Basri, Naci (Kaptan) - Osman, Avni, Lefter, Şeref, Yüksel - Can ve Niyazi on biri ile maça başlamış. Baştan sona üstün bir futbol sergileyerek maçı 9, 44, 70, 72. dakikalarda Yüksel, Naci, Mustafa ve Şeref'in golleri ile 4-0 kazanarak rakibini surklase ederek ilk Türkiye 1. ligi şampiyonluğunu ilan etmiş. 160. ezeli rekabet maçında rakibini farklı yenen Fenerbahçe kupasını federasyon başkanı Faik Gökay'dan almış ve şampiyonluk turu atmış.
1959-60 Türkiye 1.Ligi ;
Türkiye liglerinin ikincisi 16 Ağustos 1959 pazar günü başlamış. İlk maçta Fenerbahçe Feriköy'ü 2-1 yenmiş. 38 maçta Şeref 36 maçta forma başarısı göstermiş. Atılan 88 golün 17'sini Lefter kaydederken kalede 17 gol görmüş ve ligi 60 puanla Beşiktaş'ın ardından 2. olmuş. 3.lüğü ise 58 puan alan Galatasaray almış.
Fenerbahçe ilk kez katıldığı Avrupa Şampiyon kulüpleri kupasının ilk turunda Macaristan şampiyonu Csepel'i Budapeşte'de elemiş, 2.turda Fransa şampiyonunu Paris-Soir gazetesine özel baskı yaptıran 2-1'lik sonuçla elemiş. 3.Turda ise Fenerbahçe elenmiş. Ligde şampiyonluğu kaybetmenin sebepleri arasında; Primi azaltmak, kamplarının kaldırılması, ve bu kararlara itiraz eden Genel Kaptan İsmet Uluğ'un istifası daha sonra Molnar'ın istifaya zorlanarak istifa etmesi gösterilmiş.
[SIZE=+1]1.TURKIYE LIGLERININ BASLANGICI[/SIZE]
TARIH TEKERRURDEN IBARET
1960/1961 sezonu ;
Fenerbahce 38 macta aldigi 26 galibiyet, 9 beraberlik, 3 maglubiyete karsin yedigi 29 gole 81 golle karsilik vererek 61 puanla sampiyon olmus. Galatasaray 60 puanla 2., Besiktas ise 55 puanla 3. olmus. Attigimiz 81 golun 17 sinde Lefterin, 15'inde de Yuksel'in imzasi varmis.
Ancak burada ilginc olan konularin cogunun hala gecerli olmasi:
Son yillarda yasanan Fenerbahce-Federasyon cekismesi 1960-1961 sezonunda da cok sert bir sekilde cereyan etmis. 27 Mayis ihtilali ruzgarlarinin estigi donemde federasyon ve kurullari degismis istifa eden Federasyon baskani yerine Muhterem Ozyurt federasyonu kurulmus. Yonetimde bulunan, ayni zamanda MHK baskani Sulhi Garan, Halim Corbali, Mustafa Cakar gibi isimler o donemlerde Fenerbahce antipazani olarak bilinirmis.
MHK baskani Sulhi Garanin Fenerbahce dusmanligi hemen etkisini gostermis, bir macta o yillarda en centilmen futbolcu unvanini bir kac kez ustuste kazanan Yuksel ve Hilmi dusmanca tutuma dayanamamis ve hakeme "Siz turk futbolunun katillerisiniz" diye bagirmalari sonucu 15 er gun ceza almislar. MHK ve Federasyonun Fenerbahceye karsi olan dusmanca tutumu her gecen hafta artmasina karsin Fenerbahcemiz devreyi Galatasaray'in 1 puan arkasinda 2. bitirmis.
2. yarida yaris tamamen Fenerbahce-Galatasaray cekismesi icinde surmus, 27. haftada Adana Demirsporu 5-0 lik skorla gecmis, 28. haftada karsilasacagimiz Genclerbirligi baskani ve Genel Kaptani maca 24 saat kala basina su aciklamayi yapmis "Yenilirsek yakama 1 ay Fenerbahce rozeti takarim". Bu demec tansiyonu cok yukseltmis. Tiklim tiklim tribunler onunde oyanan macin 82. dakikasi Genclerbirligi'nin 3-2 ustunlugu ile gecilmis. 83.dakikada Yuksel'in nizami beraberlik golu orta hakemin vermesine ragmen yan hakem Orhan Gonul bayragini israrla kaldirmis ve golun uzerinden 2 dakika gectikten sonra iptal edilmesini saglamis. Orta Hakem Muzaffer Sarvan (Oguz Sarvan'in babasi) ile futbolcularimiz arasinda kisa bir tartisma yasanmis ve olay tam yatistirilacakken bir Deniz kurmayi sivil hakem sahaya girerek Seref ve Hilmi'nin bogazina sarilmis ve "Ben Albayim atin bu edepsizleri disari" diyerek herhalde dunyada esine rastlanmayan bir olaya sebebiyet vermis.
Daha sonra mac tekrar baslamis ve 86. dakikada Seref'in golu ile mac 3-3 beraber olmus ancak ayni yan hakem tekrar bayragini israrla kaldirmasi hayretle karsilanmis ancak orta hakemin yan hakemin kararina uymayarak golu vermesi sonucu mac 3-3 bitmis. Yan hakemin yanli tutumu seyirciyi galeyana getirmis o yillarda cok gorulen bir pet sise sahaya atilmis. Bu konu iyice abartilmis MHK baskani Sulhi Garan ertesi gun solugu sikiyonetim komutani Cemal Turan'in yaninda almis ve Fenerbahcemizi sikayet ederek tehditle bulunmus "eger Fenerbahceye ceza verilmez ise maclara hakemlerimizi cikartmayacagiz". Komutan bunun uzerine Rustu Daglaroglu, Faruk Ilgaz eve Fikret Kircan'i komutanliga cagirtmis ve gorevli albay tarafindan aynen su sozler soylenmis"Siz ve kulubunuz cok tehlikeli yoldasiniz. Pazar gunku spor ve kamu disipliniyle asla bagdasmaz olay ve tecavuzlerden sonra bu gidise kesinlikle son vermek icin sert tedbirler almak uzere idik, dua edinki sayin Korgeneral dun gece bu isi sivile havale etti. Fakat bir sartla suclular cuma gunune kadar mutlaka cezalandirilacak aksi halde butun spor faaliyetlerinizi 11 Mart'tan itibaren yasaklayacagimiz gibi klubunuzu ve sizleri tecziye edecegiz. Kamuoyunda zaten sevilmeyen Fenerbahce kulubu, bu yasaklara da sebep olunca cok daha agir bir nefret ve sorumlulugun baskisi altinda ezilecek uygulayacagimiz ceza yontemleriyle mutlaka yikilacaktir. Komutanlik bu konuda kesin kararlidir. Bunu boyle bilin !!!"
Rustu Daglaroglu bu konusmadan sonra soze baslamis ve sunlari soylemis "Fenerbahce 40 yil once de suclanmis ve kapatilmak istenmis ancak o suclamalar bugunkuler gibi iftira degil gercektiler. Fenerbahce kulubu kurtulus savasina silah ve personel sevki ve isgal kuvvetlerine de dusmanca tutumdan suclu idi. Kapatmak icin bahcesinde silah catanlarda sungu takmis ingiliz birligi idi. Ancak hic bir baski Fenerbahceyi engelleyememis ve milli gorevini daha buyuk azimle surdurmustu. Fenerbahce Dusman ordulari komutan Harrington'un giristigi ve basaramadigi bir davranisin 40 yil sonra sizlerce tekrarlanacagina inanmaz, kaldiki ulu Atamiz basta olmak uzere ulusumuzun engin sevgisini kazanmis ve mert ve millyetci bir kulubumuzdur. Dun bunu bir kez daha ispat ettik. Sahaya atilan pet sisenin sorumlusu Fenerbahce kulubu degil ehliyetsiz ellerde olan spor teskilatidir. Sozlerime inanin ve gorusunuzu gonul rahatligi ile duzeltin"
Bu konusma uzerine komutanlik anlayis gostermis ve konunun ustunde fazla durmamis. Ancak Federasyon hincini alamamis ve Genel sekreterimizi, hocamizi ve 6 futbolcumuzu Merkez ceza kuruluna sevk etmis. Bu keyfi tutumu kulup bir deklerasyon yayinlayarak siddetle karsi cikmis. Deklarasyondaki bazi cumleler soyle " Fenerbahce Spor Klubu Turkiye'de ve yurt disinda sahip oldugu sevgi ve sohreti yarim asirdir gosterdigi sportmence tutuma borcludur. Kulubumuz tum haksizliklara ragmen mucadelesini surdurerek ve Fenerbahce ruh ve azminin ne oldugunu spor umumi efkarina gosterecektir. Tarih ve mazimiz bunu bize emrediyor !!
Fenerbahce Atina'da iken ceza kurulu cezalari aciklamis buna gore Seref, Lefter, Hilmi birer ; Yuksek ile Kadir 2'ser; Kaptan Naci de 3 ay ile ayrica Teknik direktor Szekely 1 ay ve Genel sekreter Faruk Ilgaz da 6 ay ile cezalandirilmis. Kamuoyunda bu cezalar cok buyuk tepki gormus olayli macin hakemi Muzaffer Sarvan'in aciklamalariyla cezalarin bir tertip oldugu ortaya cikmis. Sarvan aciklamasinda aynen su ifadelere yer vermis " - Federasyon MHK'nin etkisi altindadir - Hic bir Fenerbahceli bana hakaret veya tecavuz etmedi - Cezalara uzuldugum ve haksiz buldugum icin raporlarin tekrar tetkik edilmesini istedim. Teskilat mensuplari bu olaylari fazla karistirma demis hatta daha da ileri giderek maci neden Fenerbahce aleyhine tatil etmedin diyerek beni tecziye yoluna gittiler - Bu sartlar degismedikce hakemligi birakmaya kararliyim.
Fenerbahce bu cezalara karsi yaptigi aciklamada MHK'nin bu tutumunu "Turk sporu icin kara bir kara leke" olarak degerlendirmis. Cezali futbolcularindan yoksun ciktigi macta Istanbulspor'u 6-2 lik gibi bir skorla bozguna ugratmisiz. 2.yarida tek bir maglubiyet almis ve sampiyonlugumuzu 2. kez kutlamisi
[SIZE=+1].TURKIYE LIGLERININ BASLANGICI[/SIZE] Ilk kez bir Turk futbolcusu Avrupaya transfer oluyor
1961/62 Sezonu ;
4. kez duzenlenen Turkiye 1. Ligi sampiyonasi 20 klubun katilimiyla 26 Agustos 1961 de baslamis.Fenerbahcemiz sezonu antrenor Szekely ile 27 Temmuz baslamis.61/62 sezonunu 4-3 luk Kasimpasa galibiyeti ile acmis, son mac olan 38. haftadada Besiktasa 2-0 yenilerek ligi 53 puanla bitirmis.Ilk kez sampiyon olan Galatasaray 57 puan ile sampiyon, Besiktas ise 48 puanla 3. olmus.O sezon en cok formayi 32 macla Seref Has giymis takimdaki gol krali ise 14 golle Lefter olmus.Fenerbahcemizin rakip filelere gonderdigi 64 gol o zamanlarin rekoru olmus.
O senenin kusku yokki en buyuk gurur kaynagimiz efsane futbolcumuz Can Bartunun Italyaya giden ilk turk futbolcusu olmasi idi.Fenerbahcemizin yildiz futbolcusu Can Bartunun Fiorentinaya transfer olmasi Turkiyede buyuk yanki ve sevinc uyandirmis.Turk futbol tarihinin o zamanki rekoru olan 50.000 dolara Italyaya giden Can Bartunun transferinden Fenerbahcenin cebine 17.000 dolar kalmis.Transferde araci olan antrenor Szekely, daha sonra komisyon aldigi soylentileri ayyuka cikmis ve Serefide Ispanyaya pazarlamaya calismasi ve bu transferdede komisyon dedikodusu neticesi antrenorun isine son verilmis.
Goreve getirilen Necdet Erdem yonetimindeki Fenerbahce as futbolcusundan yoksun liglere devam etmis.Kalecimiz Ozcanin Ordu ic hizmet talimatnamesi sebebiyle Ozcandan yararlanamamis, yedek olan Sukru Ersoyun 17. hafta cok agir bir sekilde sakatlanmasi sebebiyle yolumuza genc takim kalecileri ile devam etmisiz.Yoneticilerimizin sezon basinda kaleci transfer etmemesi sonucu genc takim kalecinin tecrubesizligi sebebiyle cok puan kaybetmemiz sampiyonluga mal olmus.
1962/63 sezonu ;
Fenerbahce, Federasyonun ligdeki takim sayisini 22 ye cikarmasiyla baslayan 1962/63 sezonunun 1 Agustosda Yugoslav Milko Kokotovic ile acmis.Transferlerde firtinalar koparan Fenerbahcemiz, birakin transfer yapmayi elindeki yildiz futbolculari rakiplerimize kaptirmis.Kalecimiz Ozcan Arkoc Besiktasa ve Kadri Aytac da buyuk bir gafletle Galatasaraya kaptirilmis.Bunun uzerine Fenerbahce Karagumrukden Hazim Cantez (kendisi su an Altyapinin Fikirtepe tesislerinde mudurdur)ve Ali Filibeli ile Istanbulspordan Tuncay Beceneki (kendisi su an Fenerbahce futbol vakfinin genel mudurudur) transfer etmis.Nedim Gunari Vefadan geri alarak maclarimiza baslamisiz.
Ilk iki macimiz Ankarada birer gun arayla oynamaya mecbur birakilmis ve bu maclarda 3 puan kaybetmisiz.Sezonu ise 22 macin 10 unu galibiyet, 6 yenilgi ve 6 beraberlik ile attigimiz 31 gole karsin kalemizde 19 gol gorerek bu maclardada sadece 26 puan toplayarak 3. olmusuz.Galatasaray 35 puanla 2. kez sampiyon Besiktasda 34 puan ile 2. olmus.
1963/64 Sezonu ;
Gecen sezon Besiktasa kaptirilan Ozcan Arkoc meselesi unutulmamis misilleme olarakda Besiktasin yildiz futbolculari Senol Birol ile Birol Pekel sansasyon getirecek sekilde transfer edilmis.Bununala yetinmeyen Fenerbahcemiz transfer bombalarina Karagumrukten Aydin Yelken, Kasimpasadan Ihsan Okcuoglu ve Karsiyakadan sag acik Ogun Altiparmak kirik ayagi alcida iken transfer edilmis.
Sezona 10.000 kisinin izledigi antreman ile baslayan Fenerbahcemiz ilk macinda Beyoglunu 2-0 yenmis, ligin son macinda ise Altayi Izmirde 3-0 yenerek 3. sampiyonluguna ulasmis.34 macta 21 galibiyet, 11 Beraberlik ve 2 maglubiyet almisiz.Yaptigi rekor 690.000 liralik transfer ile butun dikkatleri ustune ceken Fenerbahcemize sevgi ve saygi cogalmis ve suphesiz Turkiyenin en populer takimi olmusuz.
Tarihi Final maci ;
Son macta Izmirde Altay ile oynanmis.Butun umidini bu maca baglayan Besiktas butun imkanlarini seferber etmis.Adam basi 2.500 lira tesvik primi ve Istanbul Hilton otelinde 3 gun misafir vaadi yillarca dillerden dusmemis.Altay yabanci hakeme para vermem demesi uzerine butun masraflar Fenerbahce tarafindan karsilanmis.Altay baskani butun Izmiri Fenerbahceye karsi guc birligi olmasi yonunde cagri yapmis.
Lefter, Ogun, Selim, Mikro Mustafa ve Ozer gibi as futbolcularindan yoksun cikmisiz maca.31 Mayis 1964 aksami tarihi maca tanik olan Alsancak stadindaki taraftarlar Fenerbahcenin inanilmaz futboluna sapka cikartmis, 3-0 galibiyete limandaki donanmada tiz duduklerle uzun uzun selamlamis.Federasyon baskani Muhterem Ozyurtun verdigi sampiyonluk kupasi Fenerbahceli Seref Hasin elinde yukselirken Isvicreli hakem Albert Ginard "Ben hayatimda boyle muhtesem bir mac gormedim" diyordu.
O gunku gazetelerden bazilari ;
Hurriyet : Milyonluk forvet gorevini yapti. Cumhuriyet : Altayin laf kalabaligina Fenerbahcenin cevabi cok sert oldu. Tercuman : Birol Fenerbahcenin olusu bile sampiyon oldu derken bu soz manali idi zira Fenerbahce bir cok sanssiz bir sezon icerisinde bir ara Besiktasin 4 puan gerisine dusmustu.
Besiktas Klubunun Fenerbahceye yolladigi "Milli lig sampiyonlugunuzu en samimi hislerimizle tebrik ederiz" mesaji o yilin sportmenlik ve centilmenlik anisi olarak tarihe gecmis.
Avrupa Sampiyon Klupler kupasinda ilk turda donemin devlerinden olan Manchester City ile karsilasmis ve ilk macta Ingilterede 0-0 berabere kalmisiz. Rovansinda unlu Ingiliz devini 2-1 yenerek Turkiyede o donemlerde esi benzeri olmayan bir basariya daha imza atmisiz. O donemlerde hayali bile edilemeyen basarilari kazanan Fenerbahcemize mac tayinleri konusunda en ufak iyi niyet gosterilmemis ve 2. turda Ajax macini lig macindan 2 gun sonra oynamak zorunda kalmisiz. 18 gunde 3 deplasman 6 mac oynama zorunlulugunda birakilan Fenerbahcemiz ayni zamanda oynanan Milli takimlarada 8 futbolcu vermis ve 1 ayda 8 maca kadar cikan hic bir futbolcunun altindan kalkamayacagi bir temponun altina adeta itilmis.
Bu yogun temponun altindan hic bir futbolcunun kalkamayacagi gibi Fenerbahceli futbolcularda kalkamamis ve sezonu basarisiz olarak tamamlamis.
1969-70 Sezonu Fenerbahcenin 6. kez sampiyon oldugu sezon olmus.23 Temmuz 1969 da Rumen Tratan Ionescu yonetminde actigimiz sezona Dinamo Bukresden Ilie Datcuyu ve Vefadan Zekiyi alarak girmisiz. 6.sampiyonlugumuzu en yakin rakibimiz Eskisehirsporun 7 puan onunde tamamlamisiz.Eskisehirspor 37 puanla 2. altay 36 puanla 3.olurken Besiktas ve Galatasaray 30 puanla 8. ve 9. olmuslar.
Ionescunun Fenerbahce camiasinin alisik olmadigi savunma agirlik futbolu neticesinde 30 macta sadece 6 gol yemis.Hic bir macta kalemizde iki gol birden gormemisiz, 24 macta kalemizde hic gormemisiz. 67/68 sezonu gibi Avrupada yilin en az gol yiyen takim unvanini kazanmisiz. Attigimiz 31 gole karsilik yedigimiz 6 gol hala en az gol yeme rekorudur, ve bu rekorun sahibi kuskusuz Ilie Datcunundur.
İlk logomuz
Şu anda Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı olan, Papazın Çayırı
1932'de kulüpte olan büyük yangın sonrası
1932'de kulüpte olan büyük yangın sonrası
1932'de kulüpte olan büyük yangın ile ilgili Olimpiyat Mecmuasi - 11 Haziran 1932
Fenerbahçe Stadı 1933
Fenerbahçe Stadı 1933
Fenerbahçe ile Galatasaray arasında tüm dostluğu bitiren 23 Şubat 1934'teki ünlü kavga
Şükrü Saraçoğlu
Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı 13 Şubat 1949
2002 yılında Fenerbahçe – Panathinaikos maçında Kill For You taraftar grubununca açılan bu anlamlı pankart Türk futbol tarihinin En anlamlı Pankartıdır
Kadıköy ve Fenerbahçe
İstanbul’un Kadıköy yakası; Allah’ın, yeryüzünü yaratırken kesinlikle ayrıcalıklı davrandığı bir eşsiz yöre... Tarihlerin henüz 1900 yılına ulaşmadığı İstanbul’da, Kalamış’ıyla
Fenerbahçe’siyle, Caddebostan’ı Suadiye’si Moda’sı ile adeta bir rüya beldesi... Göz alabildiğine bomboş arsalarla yemyeşil çayırlara sahip bu yörede, doğanın insanları spor yapmak için sanki teşvik ettiği yıllar...
Ve de, İstanbul’un silüeti deniz üzerinde uzaklardan perde perde yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren bir fener Türk sporuna önderlik edeceği bir kulübe sembol olmanın da gururu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha da ötesi uzak yıllara doğru aynı şevkle ışık saçacağı günlerin özlemi ile çakıp durmaya başlamıştı sanki... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçesi’nin bağrından çıkaracağı takımını önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri...
Kuşdili Çayırında İlk Futbol Oyunu;
İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında İngiltere’de oynanmaya başlamasının üzerinden neredeyse yıllar ve yıllar geçmişti. Nihayet tarihler 1890’lı yıllara ulaştığında, Moda’da oturan İngiliz’ler de bu keyifli spordan iyice etkilenmiş ve o yemyeşil arsaların bulunduğu Kadıköy’ün geniş alanlarında, futbolu oynamaya başlamışlardı. Seyri çok keyifli bu oyunun, çevredeki Türk gençlerinde de ilgi uyandıracağı ve de bu sporu onlara sevdireceği pek tabii idi ve hatta da kaçınılmazdı. Ama ne var ki, o sıralarda süren monarşi rejimi nedeniyle Müslüman Türkler için cemiyet kurmanın ve hatta mevcut cemiyetlere dahi üye olmanın yasak olmasından dolayı, Kadıköy Çayırlarında top koşturan İngiliz gençlere yine ancak Rum gençleri eşlik edebilmekteydi. Yine de, hemen her akşamüstü bilhassa Kuşdili Çayırında yapılan bu futbol maçları ya da antrenmanları, Kadıköy halkının büyük bir kesiminin ilgisini çekmekte, genellikle akşamüstleri zevk için de olsa oynanan bu futbol oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan, Kuyubaşı’ndan, ve hatta Haydarpaşa civarlarından gelecek öbek öbek halkı, gününe ve hava durumuna göre küçük ya da büyük kümeler halinde bu oyunu seyretmeye yöneltmekteydi. Kadıköy halkının ekserisi ikindi sularında ayaklanır, günlerden Cuma ve Pazar değilse yani Kurbağalıdere’nin kenarındaki salaş tiyatroda Komik Hasan’ın tuluat kumpanyası oynanmıyorsa Kuşdili Çayırı’na doğru yola koyulurlardı. Yok, eğer günlerden Cuma ya da Pazar ise de, Moda’ya doğru ya da şimdiki Fenerbahçe Stadyumu’nun bulunduğu Papazın Çayırı’na doğru yola koyulurlardı (*1). Omuzdaş kılıklı, burma bıyıklı tüylü tüysüz gençler, yanlarında boy boy çocuklarla hanım nineler ve de orta yaşlı hatunlar, Arap bacılar, ahretlikler, kahvede pineklemekten usanan efendi kişiler, burada çayırı çepeçevre kuşatır, kadınlar getirdikleri kilimleri yayarlar, erkeklerin kimi toprağa bağdaş kurar, kimi büyükçe bir taşa oturur, kimi ayakta dururdu. Sucusu, dondurmacısı, kağıt helvacısı, simitçisi, baloncusu, Eyüp oyuncakçısı velhasılı satıcıların her çeşidi burada arzı endam eyler, burayı adeta panayır yerinden farksız kılardı. Ortadaki saha olacak alanda ise, kapı gibi gövdeli, başları açık, renk renk gömleklerinin kolları sıvalı, göğüsleri fora, bacaklarından dizkapaklarına kadar şortlu bir alay adam soluk soluğa koşuşurlar, birbirlerine çarpıp çarpıp, alt alta üst üste mecelleşirler, güya da top oynarlardı. Oynanan bu futbollardan örnek alan bazı gençler, Kadıköy’ündeki arsalarda ya da geniş çayırlarda onlar gibi top oynamaya heveslenir, karman çorman bir biçimde, bir harradır bir gürradır gider, topa en çok vuranla onu en havalara yükselten erbab sayılırdı. Ne var ki bir süre sonra, bir başka deyişle 1900’lü yıllara iyice yaklaşılmasıyla birlikte, Moda’da oturan İngiliz gençlerinin artık modern futbolu oynamaya başlamaları ve dolayısıyla da oynadıkları futbolu daha seyredilir bir halde sunmaları, kendilerini hayran hayran seyreden Kadıköy’lü gençlerin yüreklerinde birtakım kıpırdanmalara sebep oluyor, onlar gibi organize bir takım kurma isteklerini ise, vazgeçilemez bir tutkuya dönüştürmeye başlıyordu.
Kadıköy Football Association ;
1890’lı yıllarda İstanbul Moda’da yaşayan İngiliz ailelerinden La Fontaine, Giraud, Whittall, Charnaud, Pears, Armitage aileleri Kadıköy ve Moda’nın çayırlarında kendi aralarında bu oyunu yeni yeni oynamaya başladıklarında, İzmir’de yaşayan İngiliz aileleri, Bornova çayırlarında bu oyunu çoktan oynamaya başlamışlardı bile (*2). Zira sosyal ve idari bakımdan payitaht İstanbul’a uzak ve rahat iki şehir olan Selanik ile İzmir, 1870’li yıllarda Osmanlı’nın futbol oyunu için ilk taraftar bulduğu toprakları oluyor, futbol oyunu o dönemlerde dini inançların da etkisi ile Müslüman Türkler arasında gelişemediğinden, böylece de Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslim ve levanten (ülkede yerleşmiş bulunan yabancı uyruklu) vatandaşlar tarafından oynanıyordu.
Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliği personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894 yılında İzmir’de “Football Club Smyrne”nin kurulması ile birlikte İstanbul - İzmir rekabeti izlemeye başlıyordu (*3). İzmir’de futbolun öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a yerleştiğinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi bildiği futbol oyununu onlara kabul ettirmişti. Tarihler 1897 yılını gösterdiğinde, James La Fontaine ve arkadaşları Kadıköy yakasında ilk kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Association adı altında toplanıyor, takımı oluşturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri, genelde İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları oyunlarını Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor, ve her akşamüstü (ilk bölümde geniş bir biçimde sunduğumuz) o kalabalık izleyici kitlesine de seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini çekmişti ki “Football Association” takımı, iki yıl içerisinde “İzmir Karması” ile karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmişti.
“BLACK STOCKING FC” Kuruluyor ;
Ne var ki, Sultan 2. Abdülhamid’in padişahlığının sürdüğü o dönemde, mevcut monarşi rejiminin korunması amacıyla Türk gençlerinin dernek kurmaları yasaktı. Bu durum ise, yabancı ve azınlıkların top koşturdukları kendi topraklarında futbol oynamanın imkan ve zevkinden mahrum olan ve onların aralarına karışarak oynamak istedikleri bu cazip oyunu ancak gıpta ile seyretmekle yetinen Kadıköylü Müslüman Türk gençleri arasında, sadece üzüntü değil aynı zamanda tabii ki öfke ve hırs da uyandırıyordu. İşte her türlü tehlikeyi göze alan bu gençlerden, deniz öğrencisi Fuat Hüsnü (Kayacan), eski hariciyecilerden Reşat Danyal ve Mehmet Ali ile, Kuşdili’nde Papazın Çayırı adı verilen topraklarda meşin yuvarlağa vuruşlar yapan arkadaşları bu özlemin sona ermesini amaçlıyorlar, ve 1899 yılında da, devrin hafiye ve jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak ve hışımlarından korunmak amacıyla bir İngiliz adı altında Black Stocking FC (Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü) ‘nü kuruyorlardı. Ancak siyah çorap ve kırmızı üst formaları ile Türk gençlerinin oluşturduğu bu ilk Türk spor ve futbol topluluğu daha ilk maçlarında hafiyelerin baskınına uğruyor ve hemen dağıtılıyordu.
1899; Fenerbahçe’nin Gerçek Kuruluş Yılı
Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı. Dolayısıyla FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluşunu gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleştirmiş, ne var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmişti. Görülen odur ki; Black Stocking F.C. ya da Kadıköy Futbol Kulübü isimleri, amaç karşısında birer araçtırlar (*4). Ayrıca İstanbul’da kurulan futbol kulüplerinin listeleri incelendiğinde de; Moda Futbol Kulübü (1896), Cadi-Keuy Football Club (1899) ve Imogen (1900) takımlarının İngiliz uyruklular tarafından, Elpis (1900) takımının Rumlar tarafından, Black Stocking (1899), Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin ise Osmanlı uyruklular tarafından kurulmuş oldukları da zaten görülmektedir.(*5)
KADIKÖY FUTBOL KULÜBÜ Kuruluşu
Ama yine de, aradan geçen birkaç yıl içinde aynı gençlerin bir bölümü, aralarına yeni katılanlarla beraber Kurbağalıdere Köprüsü’nün hemen yakınındaki (şimdiki stadyumun karsısında) Hurşit Ağa’nın kahvehanesinde muntazaman toplanıyor ve 1901 yılında da, bu kez isim de değiştirerek Kadıköy Futbol Kulübü ismindeki bir yeni takımı daha kurabilmenin çalışmalarını yapıyorlardı. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiye, yaşadığı yakın tarihi, yazılarında bütün ayrıntıları ile canlandıran üstad Sermet Muhtar Alus’un, 1951 senesinde Tarih Hazinesi Mecmuası’na yazdığı “Kadıköyü’nde İlk Futbol” isimli makalesinde rastlıyoruz ;
(Aslı gibidir) : “ Zamanın musiki üstadı Sine Kemani Nuri Bey’in anlatışına bakılırsa, futbola meraklı ilk Türk gençleri bir kulüp kurmağa, daha bir derli toplu birleşmeye karar vermişler. Çok geçmeden arzularını yerine getirmiş, elbiseyi de seçmişler; gömleğin göksü, yakası, kol kapakları beyaz, öbür tarafları kırmızı, pantolon keza beyaz. Kuşdili Papazın çayırlarında kendi aralarında maçlara girişmişler. Moda’daki İngilizlerden, Rumlardan mürekkep (oluşan) takımın derecesine erişmek, onları yenmek baş emelleri(en büyük arzuları). Eski cimnastikçi ve idmancılardan Sine Kemani Bay Nuri’nin rivayetine göre, ilk oynayanları sayalım: Kendisi(Nuri Bey), Emced Bey, Mehmet Ali ve kardeşi Neşet Beyler, Reşat Danyal Bey, Hafız Mustafa, Topçu zabiti Cevdet Bey, Eşref Bey, Hüsnü Paşa zade Bahriyeli Fuat Bey, Mekteb-i Sultani’li Daniş, Tahsin (Şair Tahsin Nahit) Bey, Sarı Şevki.
Haftalık Malumat Mecmuası sahibi Baba Tahir’in yevmi (günlük) Fransızca Servet Gazetesi, bu maçlara dair teşvik yollu bir yazı neşretmiş. Fırsatı kaçırmayan namlı hafiyyelerden (gizli görevli polis) biri, Sultan Hamid’e hemen jurnali(haberi) uçurmuş: “ Kadıköy gençleri, Veliahd- i Saltanat Reşat Efendi (Sultan Reşat)’nin himayesinde (korumasında) bir cemiyet teşkil eylemişlerdir (oluşturmuşlardır). Beray-i ubudiyet (kulunuz olarak), nazar-ı dikkat-i hümayunlarınızı celp ederim (padişahımın dikkatlerini çekerim). Ferman.”
Ve tabii ki, yine rejim ve futbolun haram sayılması nedeniyle dini baskılı, ancak daha sıkı hafiye baskısı sonucunda da zaptiye teşkilatının baskınıyla bu girişimler de yine engelleniyor ve Kadıköy’lü gençler bir kez daha dağıtılıyordu. Ne hazin bir kaderdir ki, Olimpiyatların Atina’daki açılış gününe rastlayan 6 Nisan 1896 tarihinde Tatavla (Kurtuluş)’da bir gurup Rum vatandaşımızın teşebbüsüyle “Tatavla - Heraklis Jimnastik Kulübü” şaşalı bir biçimde tabii ki de kurulurken(*6), ondan iki yıl sonra tamamen Türk gençlerinden oluşarak kurulmaya çalışılan “Kadıköy Futbol Kulübü” mevcut rejim nedeniyle hemen kapatılıyor, kurucuları ise sürgün edilmekten zor kurtuluyordu. Bu durum Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini en az 5 yıl geciktirecek ve yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temeli de, yabancı egemenliği ve anlayışı ile atılacaktı (* 7).
İşte İstanbul’da, hem Pera yakasında hem de Kadıköy yakasında oturan ecnebi (levanten) ve gayrimüslim vatandaşlarımızın, törenlerle kurdukları ilk kulüplerinin yaşama hakkını elde etmelerine karşın, yine kalpleri spor aşkı ile çarpan Kadıköy’lü Türk gençlerimiz tarafından girişilen her iki cesurane teşebbüsün gerçekleşememesi, onların içindeki bu ateşi söndürmüyor, aksine, Kadıköy’de bir futbol kulübü kurmalarına hiçbir kuvvetin engel olamayacağı gerçeği ile, daha henüz ismi bile belli olmayan ve fakat ki Kadıköy’ün bağrından çıkacak ve gelecekte milyonlarca taraftara sahip olacak bir kulübü kurmaları için, sadece sayılı yılların kaldığını da sanki artık iyiden iyiye hissediyorlardı.
Kadıköy’de Kuruluşu Bekleyiş ; Güneş, 1900’lerle henüz tanışmış. İstanbul’un her semti aynı sıcaklıkta aynı cömertlikte aydınlanırken, Kadıköy yakasında gökyüzü hep puslu, sanki her dem kapalı gibi. Kuşdili Çayırı mahzun, Papazın Çayırı solgun gibi. Fenerbahçesi’nde bahçeler çiçeksiz, köşklerinde kanaryalar suskun, güllerle bülbülleri küs gibi... Zira, içleri spor aşkı ile yanan Türk gençlerinin Kadıköy’de kulüp kurma istekleri “saray”ca iki kez engellenmiş, levanten ve gayrimüslim vatandaşlarımızın aynı isteklerine aynı saraydan izin çıkarken, Kadıköylü gençlerimiz sarayın rejimine karşı iki kez yenilmiş gibi. İşte bu nedenledir ki, gayri tüm Kadıköy halkı suskun, biraz da yaralı, Kalamış’ta esen rüzgar bir mahzun, Fenerbahçesi’nde çakan “Beyaz Fener” bir mahzun gibi. İşte bu nedenledir ki ; galip, sanki bu yolda mağlup gibi...
Ve de deniz üzerinde İstanbul’un silüeti, karşı uzaklardan perde perde sahile akarken, “ışıksız FENER, çiçeksiz BAHÇE ” misali biçare yarımada, mahzun bir eda ile karşı sahilindeki sarayın ufuklarına doğru bakıp bakıp kuruluş izninin çıkması hayali içinde “ Bu memlekette bir gün sabah olursa Haluk. ” mısralarını yüreği yaralı fakat gönlü ümitle dolu bir şekilde sanki okur da, devlet kapusundan da medet bekler gibi...
İSTANBUL’DA İLK “FUTBOL LİGİ” GÜNLERİ
Evet, istibdat ; bir başka değişle o dönemki mevcut “ mutlak hakimiyet ” rejimi, yurdumuzda cemiyet kurmak ya da bu bünyede spor yapmak hakkını Türklere yasak etmekteydi. İşte sırf bu nedenle, Fuat Hüsnü (Kayacan) Bey ve tamamen Türk gençlerinden oluşan arkadaşlarının Fenerbahçe Spor Kulübü’müzü kurma teşebbüsleri, gerek 1899 yılında Türkçe isim vermeden bir İngiliz ismi altında kurmak istedikleri “Black Stocking F.C./Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü” olsun, ve gerekse de 1902 yılında bu kez isim değiştirerek kurmak istedikleri “Kadıköy Futbol Kulübü” olsun, sarayca engellemişti. Bu durum ise, ülkemizde kurulan ilk spor kulüplerinin yabancılar ile gayrimüslimler tarafından oluşmasına sebep olacak(*, Türk sporunun kulüpler yolundaki gelişimini ise en az 5 yıl geciktirerek, yurdumuzda futbol ağırlıklı sporun temelinin “yabancı egemenliği ve anlayışı” ile atılması neticesini doğuracaktı (*9).
Nitekim, Kadıköy Futbol Kulübü’nün mevcut bu rejim nedeniyle hemen kapatılarak dağıtılmasının ardından, 1902 senesinde James Lafontaine ile Horace Armitage isimli kişiler hemen hemen tamamı İngiliz’lerden oluşan “Cadıkeuy Football Club“; (Kadıköy Futbol Kulübü) isimli futbol takımını kuruyor ve kuruluşunun iznini de alıyordu (*10). Bunu, 1903 senesinde Moda’da oturan İngiliz gençlerin “Moda Football Clup”, 1904 senesinde de Kadıköylü Rum vatandaşların “Elpis(Ümit)Futbol Takımı”nı kurmaları izliyordu. Aynı yıl İngiliz elçilik gemisi “İmogene” nin de aynı isimde bir futbol takımı kurması üzerine, Türkiye’deki ilk lig organizasyonunu gerçekleştiren James La Fontaine, 1904 senesi sonbaharında “Constantinople Football Liege” ( İstanbul Futbol Ligi ) adı ile İstanbul’daki ilk futbol ligini kuruyordu. (*11)
Cadıkeuy (Kadıköy), Moda, Elpis ve İmogene takımlarının oluşturduğu ligdeki organizasyon olan “Pazar Ligi” ismi altında yapılan bu maçlar, bugünkü Fenerbahçe Stadının bulunduğu Papazın Çayırı’nda sürüyor ve halk tarafından da büyük bir ilgi ile takip ediliyordu. 1904 tarihindeki ilk Pazar Ligi şampiyonluğunu İmogene Takımı, 1905 yılındaki ikinci Pazar ligi şampiyonluğunu ise Cadıkeuy (Kadıköy) Futbol Takımı kazanıyordu. Tarihler 1905 yılını gösterirken , Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) öğrencileri tarafından okulun çatısı altında kurulan Galatasaray Futbol Takımı, Kadıköy’deki Papazın Çayırı mevkiinde Kadıköy Frerler Mektebi (Saint Joseph) takımı ile maçlarına başlıyor ve 1906 yılından itibaren de İstanbul Futbol Ligine resmen katılıyordu.
1907, Resmi kuruluşa doğru
Gayri takvimlerin o en güzel yıl olan 1907 yılının ilk yapraklarını gösterdiği günler... Sultan 2. Abdülhamid Han, 33 yıllık saltanatının baskılı rejime dayalı son yılını yaşamakta olduğunun sanki farkında. Saltanatı ile uğraşanlarla boğuşmaktan futbol topu peşinde koşturanlarla uğraşmaya ayıracak pek fazla vakti ve de gönlü kalmadığından bu tür oluşumlara karşı uygulattığı baskıyı da, resmi de olmasa biraz gevşetmiş. Zaten gayri müslimler ile yabancılarca ortalama on yıldır oynanmakta olan futbol oyununa gözleri ve de gönülleri biraz da alışmış. Kadıköy yakasındaki Kördere Sahası ile Kuşdili Çayırı’nda, o ilk yıllarda göz açtırmayan top uçurtmayan saraylı hafiyelerden görünürde eser kalmamış, Türk gençleri, resmi formalı olmasa da buralarda sanki rahat rahat top koşturur bir halde. Gerçi, bir jimnastik kulübü olarak “Beşiktaş” ile, Fransız Mektebi Takımı hüviyetini arkasına almış bir futbol kulübü olarak “Galatasaray”, kuruluş faaliyetlerini İstanbul yakasında gerçekleştirebilmiş ama, karşı kıyı Kadıköy yakası o dönem için adeta bir başka belde, adeta İstanbul’a taşra...
Nihayet, artık bu yakada da beklenen günlerin yakınlığı hissedilmekte. Kadıköy yakasında da güneş bir başka parlak, bahçelerde çiçekler bir başka güzel açmakta. Fenerbahçesi’nde de kanaryalar bir başka ötüp, burundaki fener sanki bir başka parlak çakmakta. Zira, halkın içinden çıkacak ilk Türk kulübünün kuruluşu için kararın ve de onayının alınacağı çok önemli günlerin çoğu geçmiş, azı ise sanki artık gelmekte...
İşte, içinde bulundukları tarihin de desteğinden güç alan Kadıköy’lü gençlerden, Hariciye Nazırı Asım ve Server Paşa’ların torunu Londra Sefareti Başkatibi Nuri Bey’in oğlu Ziya(Songülen) Bey ile Harekat Ordusu Feriki (tümgeneral) Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey ve de ünlü edebiyatçı Sami Paşazade Sezai Bey’in yeğeni Enver Necip (Okaner) Bey, Necip Bey’in Moda Başpınar sokak 3 numaralı evinin selamlık katında yaptıkları bir görüşme sonucunda kuracakları takımın ilk fikir harcını atıyorlardı. Gerekli olan parayı da finanse edecek olan dönemin zenginlerinden Saint Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün kurucu başkanlık şerefini, Osmanlı Bankası memurlarından Ayetullah Bey’e katiplik (sekreter) görevini, Bahriye Subayı Necip Bey’e de kaptanlık ve veznedarlık (sayman) görevini veriyorlardı.
Aynı görüşmede varılan fikir birliği ile de ; kuracakları kulübün adını oturdukları semtin güzelliğinden esinlenerek Fenerbahçe yapacaklar, amblemlerini Fenerbahçe Burnu’ndaki ışık saçan fenerden, formalarındaki renkleri ise Fenerbahçesi’ndeki ilkbaharın sevimli müjdecisi papatyaların kıskançlık ve temizlik sembolü olan renklerinden yani sarı ile beyazdan alacaklardı.
Ertesi gün “Baker Mağazası”ndan forma kumaşları alınıyor, Fener armalı kırtasiye malzemelerinin siparişleri veriliyor, ve de dönemin güya Futbol Federasyon Başkanlığı görevini üstlenmiş kişisi James Lafontaine ile yapılan bir sohbette de sanki kendisinden icabet alınıyordu. Artık kurulacak olan kulübün ismi, başkanı, amblemi ve formaları seçilmiş, mesele sadece formaları giyerek bu ismi tescil ettirecek 11 Türk gencinin bir araya getirilmesine kalmıştı. Bu konuda da en mühim rolü St. Joseph Mektebi Türkçe Öğretmeni Enver ( Yetiker ) Bey üstleniyordu.
“Fenerbahçe Futbol Takımı”nın ilk kadrosu kuruluyor ;
Güneş bu defa, o en güzel yıl olan 1907 senesi ilkbaharının serince bir Pazar gününü aydınlatıyor ve Fenerbahçe semti de bu kez, ismini yıllarca şerefle temsil edecek olan bir kulübün ilk temsilcilerinin ilk kalabalık gövde gösterisine sahne oluyordu. O gün, Kadıköy’ündeki Kuşdili Çayırı’nda İngiliz ve Rum takımları arasında oynanan bir futbol maçını seyrettikten sonra St. Joseph Mektebi talebelerinden oluşan bir grup, Moda İskelesi’nden sandallara biniyor ve koyun karşı kıyısında randevu mahalleri olan Fenerbahçesi’ne geçiyorlardı. Nuri zade Ziya (Songülen)Bey ve Ayetullah Bey ile Sami Paşa zade Sezai Bey’in yeğeni Bahriye zabiti Necip(Okaner)Bey, Hintli lakaplı Mühendis Asaf (Beşpınar) Bey ve S.Joseph Mektebi Türkçe öğretmeni Enver (Yetiker) Bey isimli gençler, burada daha evvel gelmiş olan Hasan ve Hüseyin(Dalaklı), Galip (Kulaksızoğlu), Nasuhi Esat(Baydar), Yanya’lı Şevkati, Elkatipzade Mustafa ve kardeşi Hamdan, Çerkes Sabri, Hayrullah, Hakkı Saffet (Tarı),Hasan Sami(Kocamemi) Bey’ler ile buluşuyorlardı(*12).
Çoğunluğunun, yakında kurulacak oldukları takımın ilk oyuncularını teşkil edecek olan bu gençler için o gün, Ziya Bey’in İngiltere’den getirttiği; önü ve kolları düğmeli olan sarı beyaz yollu bol formaları, lacivert şort pantolonları ve sarı löverli yün çorapları ile, Fenerbahçe’nin çayırlarında ilk antrenmanlarını yapacakları gündü. Kısa zamanda çevrenin futbola kabiliyetli gençlerini de kendi etrafında toplayan bu kulüp, bugün için büyük bir kıymet ifade eden ilk kadrosunu, olası olarak; Hintli Asaf – Necip , Ziya – Hasan, Hassan, Sabri – Nasuhi , Şevkati , Galip , Hüseyin , Hayrullah terkibinde (*13), ya da ; Asaf – Ziya , Sami – Ayetullah , Mazhar , Necip – Fethi , Galip , Hüseyin , Hasan , Nevzat şeklinde oluşturuyordu (*14).
Başta da değindiğimiz üzere, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki ilk girişiminde öncülüğünü yaptığı gençler ile, Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve ilerideki yıllarda kurulacak olan Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençler, aslında yıllardır aynı ideali sürdüren hep aynı kişilerdi. Ama ne var ki iki kez kapatılmaları, yasal faaliyetlerine ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmelerine olanak kılmıştı. Bir başka deyişle; Black Stocking F.C. ile, aynı amacı ve kaderi paylaşan Kadıköy Futbol Kulübü’nün isimleri, “Fenerbahçe Spor Kulübü”nün kuruluşu yolunda “amaç karşısında birer araçtı “(*15). Israrla tekrar ettiğimiz bu durum karşısında, 1940 yılında yapmış oldukları haklı bir tüzük değişikliği ile kuruluş senelerini 1909 senesinden 1903 senesine aldıran Beşiktaş Kulübü’nün ( Bereket Jimnastik Kulübü) de gerçekleştirdiği gibi, Fenerbahçe Spor Kulübümüz olarak tüzüklerimize geçirmemiz ve de yazılı bir deklarasyonla kamuya ilan edip düzeltmemiz gereken gecikmiş gerçek odur ki; Fenerbahçe Spor Kulübünün kurulduğu yıl 1899’dur.
Kuruluşu Tescil Olunan İlk Türk Kulübü; Fenerbahçe
Nihayet, 23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyetin ilanını takiben, yurtta dernek ve kulüp kurma hakları herkese resmen tanınıyor, böylece, Ziya, Ayetullah, Necip ve Enver Bey’lerin önderliğinde kurulmuş bu yeni kulüp tescil edilerek, Fenerbahçe’ye, cemiyetler kanununa göre kuruluşu resmen tescil olunan ilk Türk kulübü olmak şerefi kazandırılıyordu (*16). Kulübün ilk kurucu üyelikleri ise ; 1) Ziya ( Songülen ), 2) Ayetullah Bey, 3) Necip ( Okaner), 4) Galip ( Kulaksızoğlu), 5) Hassan Sami (Kocamemi), 6) Asaf ( Beşpınar) şeklinde başlıyor (*17) ve olası diğer üyelikler de; 7)Enver (Yetiker), Şevkati (Hulusi Bey), 9) Fuat Hüsnü (Kayacan), 10) Hamit Hüsnü ( Kayacan) 11) Nasuhi (Baydar),... isimleriyle devam ederek sıralanıyordu. Konu ile ilgili olarak; ömrünü adadığı “Fenerbahçe Kulübü Tarihi” konusunda, özellikle arşiv ve bilgi toplamada en zorlandığımız kuruluş yılları dönemleri ile ilgili en güvenilir araştırmaları gerçekleştirmiş olan merhum yazar Dr. Rüştü Dağlaroğlu’na ait (eski Türkçe ile yazılmış notları şu an deşifre çalışmaları yapan oğlu Sayın Müzdat Dağlaroğlu’nun arşivinde) Fenerbahçe tarihine ışık tutmakta olan not defterindeki tarihi notlar arasında ; “kulübün 1939 Nizamnamesinde ilk 30 kurucu üyenin isminin sıralandığı, ne var ki, kurucu olan ilk 6 üye arasında yer alması gereken Hassan Sami (Kocamemi)’nin bile bu listede isminin bulunmayışının, kendisini listenin doğruluğu hakkında haklı olarak kuşkuya düşürdüğü ifadesi” de ayrıca belirtilmektedir.
İstanbul Şampiyonluğu Ligi ;
1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyetin ilanı ile tanınan dernek kurma serbestliği sonucunda İstanbul’da kurulan Türk kulüplerinin sayısı çığ gibi artıyor, Anadolu, Beykoz, Vefa Futbol Kulüpleri de, sırf 1908 senesinde resmen kurulup tescil edilen Türk kulüpleri arasında yerini alıyordu. Kısa zamanda Türk kulüplerinin sayılarındaki bu artış ise, İstanbul’da yeni bir ligin kurulması ihtiyacını doğuruyor, bu nedenle de o dönemlerde ülkede resmi tatil günü olan Cuma günleri oynanacak bir lig olan, Cuma Ligi adıyla yeni bir lig kuruluyordu.
Takımların sayılarının hızla artmasıyla, İstanbul’da futbol alanlarının sayısı da çoğalmaya başlamıştı. Anadolu yakasında; Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı, şimdiki stadın bulunduğu yerdeki Papazın Çayırı, Yoğurtçu Deresi yanındaki Altınordu’nun Kördere Çayırı, Dereağzı’nda Kemikçi Çayırı, Baklatarlası, İbrahimağa sahası ile, Rumeli yakasında; Taksim, Talimhane, Bakırköy, Baruthane, Karagümrük, Çukurbostan, Süleymaniye, Güzelbahçe, Beyazıt Harbiye Nezareti sahaları, ve de Boğaz’ın Anadolu kesiminde ise; Anadoluhisarı, Küçüksu Er Meydanı , Beykoz Ortaçeşme sahaları mevcut sahalara eklenmişti (*18) .
Kuruluşu 1908 yılında resmen tescil olunan Fenerbahçe Spor Kulübü, sarı beyaz olan renklerini 1909 sonbaharında sarı laciverte çevirmiş (*19) , 1909 -1910 sezonuyla birlikte de İstanbul Futbol Ligine Galatasaray’dan sonra katılan ikinci Türk takımı olmuştu. İşte, dünyanın en hırslı ilk 5 derbisinden biri olan Fenerbahçe – Galatasaray kulüpleri arasındaki ezeli rekabet, ilk defa 17 Ocak 1909 tarihinde Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi ) öğrencilerinin takımı ile, yeni kurulmuş bir semt takımı maçı şeklinde başlamış (*20), ve bu tarihten itibaren de o dönemlerdeki İstanbul futbolundaki şampiyonluklar genelde bu iki Türk takımı arasında paylaşılarak, Türk futbolunun artık bir varlık olarak ortaya çıkması sonucunu doğurmuştu.
Kuşdili Spor Kulübü’nün Bünyeye Katılması ;
Fenerbahçe, “İstanbul Şampiyonluğu Ligi”ne ilk kez katıldığı 1909 – 1910 sezonunda beşinci oluyordu. 1910 yılı liginin başlamasına kısa bir süre kala da kulüpten ayrılmalar ve mali zorluklar nedeniyle, Üsküdar Kulübü ile birleşmesi gündeme gelmişti. 1910 senesi Eylülünde, Koço’nun Mühürdar Gazinosu’nda yapılan müşterek toplantı sonucunda, gerçekleştirilmesi istenen Üsküdar - Fenerbahçe Kulübü teklifi, üyeler tarafından kabul görmedi. Buna karşılık, Kuşdili Kulübü Başkanı iken Fenerbahçe’ye katılan Elkatip Zade Mustafa Bey, Kuşdili Kulübü’nü Fenerbahçe’ye katmayı başardı ve bu başarısıyla da Fenerbahçe’yi çok zor günlerinde güçlendiren, geleceğini aydınlatarak güven altına alan ve takımı yücelten kişi olarak kulüp tarihine geçti.
İlk Namağlup Şampiyonluk ;
Kadrosunu yeni gençlerle geliştiren ve güçlendiren bu Fenerbahçe 1911- 1912 liginde hiç yenilmeden şampiyon oluyordu. Bu şampiyonluğun en önemli yönü ise, Fenerbahçe’nin bu şampiyonluğu ile İngiliz ve Rum takımlarının şampiyonluklarının tamamen sona ermesi ve bu tarihten itibaren de Türk futbolunda şampiyonlukların artık Türk takımlarının olmasıydı. Bu şampiyonluk, kulübün itibarını bir anda yükseltip imkanlarını da arttırmıştı. İlk iş olarak Altıyol’da bir kulüp lokali kiralandı, lokalin açılışı ise üye sayısının çoğalmasına sebep oldu. Bu arada futbol dışında diğer spor dallarında da faaliyet gösterilmesine başlandığından, aynı yıl Fenerbahçe Futbol Kulübü adı , Fenerbahçe Spor Kulübü’ne dönüştürüyordu (*21).
Fenerbahçe’nin ilk rozeti;
Fenerbahçe Kulübü’nün ilk amblemi, Fenerbahçe burnundaki ışık saçan beyaz feneri, renkleri ise sarı ile beyaz olmuştu. Ancak, kulüp mensupları bunu tatminkar bulmadıkları gibi, anlam bakımından da içinde bulunulan monarşi rejimini tehdit edici sayılacağı endişesi ile kısa sürede iptal etti. 1910 yılında Fenerbahçeliler arasında resim çizmede maharetiyle tanınan futbolcu solaçık Hikmet (Topuz)’in çizdiği (bugünkü) amblem ise herkesin beğenisini kazandı ve kabul edilerek bugünlere kadar da ulaştı. İşte “sarı ve lacivert” ağırlık içinde olmak üzere 5 renkten oluşan amblem ve şu anlamları taşımaktaydı(*22) ; “FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ 1907" yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik ifadesiydi. Kırmızı fon ise, safiyet ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı belirtirken bu arada bayrağımızı da sembolize etmekte, ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert renk asaleti temsil etmekteydi. Sarı lacivert renkler içinde yükselen palamut dalı Fenerbahçelilik güç ve kudretini sembolize etmekte, yeşil renk ise yükselen bu kudret için başarının gerekli olduğunu açıklamaktaydı. Böylece “milli renkler arasında doğan Fenerbahçe”nin, sarı ile lacivert renkler beraberindeki bu amblemi üyelerce de kabul gördüğünden, klişesi İngiltere’ye Manchester şehrine yollanmış ve Fenerbahçe Spor Kulübü’nün bugünkü rozeti olarak ilk kez 1910 yılında yaptırılmıştı. Rozet; 1929 yılından itibaren üzerindeki eski Türkçe harfleri yeni Türkçe harflere bırakmış ve manada önemli etki yapmayacak ufak tefek değişikliklerle de günümüze kadar aynı şekli muhafaza ederek gelmiştir.
İstanbul’da İşgal Yılları ; İstanbul halkı 16 Mart 1920 sabahı uyandığında gözlerine inanamamıştı. Zira şehrin üzerine kapkara bulutlar çökmüş, bir gece içinde koca şehir işgal ordularınca adeta askeri bir kampa çevrilmişti. Dünyayı sarsmış, imparatorluklar yıkmış ve on milyon insanın ölümüne sebep olup o hiç bitmeyecek sanılan “Harb-i Umumi” diye anılan “1. Dünya Savaşı”, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi ile son bulmuş, mütareke ile birlikte de galip itilaf devletleri mağlup Osmanlı’nın başkenti İstanbul’u işgal etmişlerdi. Zırhlı araçlar cadde başlarını tutarken, sokakları dünyanın her yanından gelmiş her renkten ve her dinden askerler sarmış, Harbiye, karakollar, kaymakamlıklar, subay mahfelleri , vesair tüm makamlar işgal ordularınca işgal edilmişti. İşgal üniformalı itilaf ordusu askerleri, sosyal yaşantı içinde her fırsatta halkı manevi baskı altında ezerken, tramvayda trende ya da vapurda bile kendileri daima birinci mevkide oturup, biletli Türk vatandaşlarını vagonların sahanlıklarında vapurların ise ikinci mevkilerinde seyahat ettirir, kendilerine ayrılmış bölümlere boş da olsa kimseyi sokmaz, yolcuların bilet kontrollerini bile kendileri, üstelik alaycı bir tavır içinde ve ağır hakaretler altında yaparlardı(*23). Evet, İstanbul artık o eski İstanbul değildi. Acı günler gelip çatmış, herkes üzgün, herkes kendi vatanında sürgün gibiydi. İşgalcilerle birlikte yaşamak zorunda olan talihsiz İstanbul halkına, o güne kadar yaşadıkları, ne gıdasızlık, ne susuzluk, ne elektrik kesintileri, ne de hiçbir şey, “İşgal İstanbul’u ”na tanıklık etmek kadar onlara acı vermemişti. İşte bütün bu olumsuz şartlar altında halkın morali için mutlak bir desteğe ihtiyacı vardı ki, işte bu ihtiyaç duyduğu güç, ona kendi öz bağrından çıkarttığı takımı tarafından “Fenerbahçe”si tarafından verilecekti.
İşgal yıllarındaki gurur; Fenerbahçe
Mütareke döneminde (1918 - 1921) işgal kuvvetlerine mensup özellikle İngiliz ve Fransız askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları, İstanbul’daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına çıkaran olgu oluyor, Türk takımları işgalci ekiplerle 5 yılda 50’sini Fenerbahçe’nin oynadığı toplam 80 maç yapıyor , işgal kuvvetleri takımlarına karşı kazanılan galibiyetler ise Türk takımlarını gönüllerde yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbul’da büyük kitleleri kendine çekerken, Türk takımlarının özellikle de Fenerbahçe’nin, başta General Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere işgal kuvvetleri takımları karşısında elde ettikleri tüm galibiyetler, İstanbul halkının intikam duyguları içindeki milli duygularını şahlandıran ve yaralı gönüllerine teselli veren yegane olay haline dönüşüyordu.
Mütarekenin karanlık yıllarında işgal kuvvetlerine mensup takımlarını her hafta birbiri peşi sıra futbol sahalarında yenerek milletin rencide olmuş gururunu okşayan Fenerbahçe tüm halkın sevgilisi haline geliyor, zamanla da milli mücadelenin ve milliyetçi karşı çıkışın adeta İstanbul şubesi halini alıyordu. Onlar, cephelere gönderdikleri futbolcuları misali Çanakkale’de yaptıkları müdafaanın(*24) bir örneğini de sanki Taksim’in Taşkışla sahasında gösteriyor, yaptıkları toplu hücumlarda ise sanki kısa bir süre sonra Kocatepe’den verecekleri milli taarruzdaki şahlanışımızın provasını veriyorlardı. Bu şevk ve iman içinde mütareke ve işgal İstanbul’unda Türk futbolu denince ilk akla gelen Kadıköy’ün Fenerbahçe’si oluyor, cepheden gelen her yeni zafer İstanbul’luların moralini yükseltirken, Fenerbahçe takımı da aldığı galibiyetlerle halkın başını dik tutmasını sağlıyordu. 1910’lu yıllarda en fazla iki bin kişinin izlediği Fenerbahçe, 1919 -1920 yıllarında 6-7 bin kişinin hınca hınç doldurduğu tribünlere oynuyor, bir zamanların ürkek mahcup yapılan tezahüratları, artık açık açık, yüksek sesle hep bir ağızdan dile getiriliyordu; “Ya ya ya ,şa şa şa, Fenerbahçe çok yaşa, ”.
Artık iş futbol oyunu halinden çıkmış, vatanın asıl sahipleri ile işgalcilerin hesaplaşması şekline dönüşmüştü. Fenerbahçe takımı artık “Kuvai Milliye” ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun birinci sebebi işgal takımları ile oynadıkları toplam 50 maçtan ikisi hariç hiç yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi ki Altınordu ve Galatasaray takımları ne yazık ki bu başarıyı gösterememişlerdi. İkinci sebebi ise, “Anadolu Harekatı”nın başında olan Mustafa Kemal’in “Fenerbahçeli” olarak bilinmesiydi.(*25)
Atatürk ve "Fenerbahçe"si;
Fenerbahçe'nin müttefiklerle mücadelesi sadece yeşil sahalarla da sınırlı kalmayacak, Cihan Harbi'nde vatana feda ettikleri diğer sporcuları gibi, futbolcularının büyük bir bölümünü yine işgal yıllarında İstanbul'dan Anadolu'ya silah aktarılmasında etkin bir rol oynatarak vatanının ihtiyaç duyduğu konuda hayatlarını budaktan esirgemeyeceklerdi. " İttihad ve Terakki'nin bir kolu olduğu " ithamı ile işgal kuvvetlerinin devamlı olarak bastırması sonucunda kulübün kapatılma çalışılmaları ortamına rağmen, yurdun düşmandan kurtulması yolunda üstlendiği tarihi misyonu en ulvi bir biçimde yerine getirerek, bir başka idealde de yarınlara örnek olacak olan Fenerbahçe Spor Kulübü, aydınların, işgal yıllarının acılı şehit ailelerinin, hulasa Türk ulusunun şeref ve cesaret duygularının yurda adeta armağanı oluyordu. İşte bu nedenledir ki ulu önderimiz Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor Kulübü'nü ziyaret ediyor ve de kulüp şeref defterinin nezdinde de, tarihin altın sayfalarına da şu mısraları geçiyordu; " Fenerbahçe Kulübünün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş (takdirle şereflendirilmiş) bulunan asar-ı mesaisini(yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası (yerine getirilişi) ancak bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir. Takdirat (takdirlerimi) ve tebrikatımı (tebriklerimi) buraya kayt ile (kaydetmekten dolayı) mübahiyim ( mutluyum).
3. 5 . 1334 (1918). Ordu Kumandanı : MK (İmza) "
Kulüp binası yangını ve yurdun Fenerbahçe sevgisi;
Türkiye'de ilk defa çeşitli spor şubeleri açan kulüp olma ünvanına sahip olan Fenerbahçe, 1913 yılında tanzim olunan ikinci nizamname ile atletizm, kürek, yüzme, atlama, yelken, patinaj, tenis, çayır hokeyi, boks, kriket gibi spor dallarıyla da meşgul oluyor, yıllar içinde de futboldan başka, masa tenisi, eskrim, jimnastik, avcılık, su kayağı, atlama, bilardo, salon futbolu, otomobil, atıcılık, sutopu, bisiklet,halter, güreş, basketbol,izcilik,patenli hokey, voleybol, vs, gibi toplam 25 spor şubesi içeren 35 spor dalında sayısız başarılara imza atıyordu.
Büyük milletinin muazzam sevgisiyle nurlanan ve kucaklanan Fenerbahçe, muhtelif branşlarda devamlı hamlelerle bu artan sevgiye hak kazanırken, kuruluşunun 25. yılında 5/6 Haziran 1932 gecesi vukuu bulan hain bir yangın, koca bir varlığın kupalarından üye kayıt ve maç defterlerini de içeren belgelerine kadar gelmiş geçmiş bütün maddi eser ve izlerini siliyordu. Fenerbahçe'nin uğradığı felaket bütün yurtta bomba etkisi yapıyor, Fenerbahçe Kulübü İdare Heyeti'nin, üzerinde henüz dumanları tüten kulübün enkazı karşısında, gazete ve radyolara aynen aşağıdaki sözler ile verdiği tebligat ise yürekleri dağlıyordu (*26) ;
" Sevgili yuvamız, 25 senelik spor hayatımızda elde ettiğimiz şeref ve galibiyet, hatıraları ile birlikte yanmıştır. Bugün, maddi spor vesaitimizden de tamamen mahrum kalmış bulunuyoruz. Yek değerlerimize karşı sarsılmaz itimat, muhabbet (sevgi) ve tesanüt (dayanışma) havası içinde, yıllarca süren müşterek emeklerimizin muhassalasının (elde edilmiş sonucunun) enkazı karşısında derin bir teessür (üzüntü) duymamak kabil değildir. Mahvolan manevi kıymetlerin maattessüf (ne yazık ki) tamiri imkansızdır. Şu kadar ki, 25 senedir kazandığımız muvaffakiyetlerin hatıralarını kalbimizde daha büyük bir vecd (heyecan) içinde yaşatmak, bu hatıraları Fenerbahçe gençliğine kitap halinde hediye etmek gene mümkündür. Hatta ilk vazifelerimizden biridir. Kupalarımız, bayraklarımız yanmıştır. Fakat yüreğimizdeki hatıralar canlılığını kaybetmeyecektir. Başta Ulu Gazimiz olmak üzere; kulübümüzün mesaisini takdir eden kıymetli yazıları taşıyan hatıra defterimiz kül olmuştur(**). Fakat bizim emeklerimizi takdir etmiş olan büyük şeflerimiz, memleketini seven memleketin idealine candan bağlı, çalışkan, tesanüt (dayanışma) ve muhabbet(sevgi) çerçevesi içinde Türk gençliğini gene himaye edeceklerdir. Hayatın mütemadi bir mücadele olduğunu, mücadelesiz, ızdırapsız, elemsiz, hayatta gerek ferd ve gerek millet itibariyle muvaffak olmak imkanı olmayacağını Türk gençliğine hatırlatan Büyük Gazinin nasihatleri bu elemli günlerimizde, bizim için en büyük teselli ve kuvvet membaı olacaktır. Fenerbahçelileri, kulübümüzün maruz kaldığı felaket nispetinde büyük olan vazifeye davet ediyoruz. "
Felaketin hemen ertesi günü Türkiye'nin o zamanki en büyük gazetesi "Cumhuriyet" ve ardından da "Milliyet" gazetelerinin "Fenerbahçe'ye Yardım" ismi altında başlattıkları kampanyalara teberruda bulunmak üzere bütün memleket adeta yarışa giriyor, yeni kulüp binası inşası ve beraberinde de kulüp sahasının satın alınmasına katkı amacıyla yapılan ilk bağışı ise, 19 Haziran 1932 tarihinde İş Bankası eliyle 500 TL. göndermek suretiyle yine Atatürk yapıyordu(*27). Aynı amaçla tertiplenen 14 Temmuz 1933 keşideli Fenerbahçe Eşya Piyangosu'ndan elde edilen 17 bin TL. hasılat da, yine bu ilk tahta stadımızın yapılmasında kullanılıyordu.
(**) Bu yangında kül olduğu zannedilen ve içinde kulüp ile ilgili 1914 senesinden itibaren tutulmuş şeref kayıtlarını içeren meşhur maroken kaplı hatıra defteri ise, 7 Nisan 1944 tarihinde, onu enkaz arasında bularak alan ve saklayan meçhul bir şahıs tarafından, kulübümüz üyesi (merhum) Gazeteci Kenan Onan Bey'in Vatan Matbaası'ndaki masasının üzerine, 12 yıl sonra tekrar Fenerbahçe Kulübü'ne iade edilmek üzere bırakılıyor (*28) ve böylece Atatürk'ün "kulübümüze o meşhur ithafının" da içinde bulunduğu bu büyük hazineye, önce tarihimiz ve sonra da kulüp müzemiz yıllar sonra tekrar kavuşuyordu.
Stat mülkiyetine sahip ilk spor kulübü; Fenerbahçe
1923 senesinde Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'nın kurulmasıyla Türk sporuna yeni bir yön veriliyor, bu tarihten sonra ise Fenerbahçe'de büyük bir kalkınma görülüyordu. O, teknik üstünlüğü sayesinde Orta Avrupa futbolunun Türkiye'deki temsilcisi haline geliyor, yıllar yılı hep milli takımın belkemiği olarak da Türkiye'nin en sevilen kulübü oluyordu.
İlk adı "Silahtar Ağa Sahası" iken, sonraları "Papazın Çayırı", "Union Kulüp Sahası", "İttihat Spor Sahası" ve nihayet 25 Ekim 1929 tarihinde de(*29) "Fenerbahçe Stadı" ismini alan 36 dönümlük stat mahallimiz, 6 Temmuz 1932 tarihinde 500 TL'sinin Atamızın verdiği 9000 TL. karşılığında (1000 Reşat Altını) satın alınıyor ve böylece yurtta stat mülkiyetine sahip ilk kulüp olmak şerefi de yine Fenerbahçe Spor Kulübü'ne ait oluyordu. Hem de öyle ki; Türk gençliğinin üzerinde spor yaptığı ilk stadı olmasının yanı sıra, Büyük Kurtarıcımızın bizzat kendileri tarafından büstleri ile şereflenmesine müsaade ettikleri yegane stat da olarak.
Son
Fenerbahçe Spor Kulübü'müz, bugün yalnız İstanbul'un değil, tüm yurtta milyonlarca taraftarı bulunan ve yüz yıla yakın bir süredir hemen tüm spor dallarında Türk sporuna öncülük ettiği için büyük sıfatını yerden göğe kadar kazanmış bir kulübümüzdür. O, zaman zaman şampiyonlukları elden kaçırsa da, zaman zaman mazisini aratır bir görüntüde kalsa da, yıllarca tarihe tırnaklarıyla kazıdığı büyüklüğünden hiç bir şey yitirmeyecektir.
Evet, taa en başta, 1900'lerdeki kuruluş yıllarını anlatırken söze nasıl mı başlamıştık? ; "... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçe'sinin bağrından çıkaracağı takımını, önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri..."
Gayri, şimdi de sözün sonundayız; " Ve de İstanbul, deniz üzerindeki siluetini uzaklardan perde perde koya yaklaştırırken, Fenerbahçe Burnu'nda yankılanan bir beyaz ince uzun fener, yıllar boyu Türk sporuna sembol olmanın gurur yorgunluğu içinde, Adalar'a, Marmara'ya, daha uzaklara, daha da öte uzak yıllara doğru, aynı inançla, aynı coşkuyla ışığını hep saçacaktır ".
Yüz yıldan beri önce onun hakkında söylendi, önce onun hakkında yazıldı, önce ona sevdalanıldı. Daha da nice yüzlerce yıl söyleneceği, yazılacağı, sevdalanılacağı gibi....
Hazırlayan: Dr. R. Sertaç KAYSERİLİOĞLU
E-mail: [email protected]
*Tüm hakları saklıdır. Kaynakça gösterilmeden kullanılamaz.
(*Fenerbahçe Spor Kulübü aylık resmi yayın organı olan "Fenerbahçe Dergisi"nin 2003 senesi; 1., 2., 3., 4. sayılarında yayınlanmıştır)
***************************************************************
KAYNAKÇA :
1. ALUS, Sermet Muhtar." Kadıköy'ünde ilk futbol"Tarih Hazinesi Dergisi. Syf:274, 1951/6
2. ATABEYOĞLU, Cem. "Futbol" İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:345, İst/1994
3. Tercüman Spor Ansk. "Türkiye'de Futbol". Syf: 9-10 , İst/1980
4. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. "Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 6, İst/1987
5. FIŞEK, Kurthan.Prof. " Spor Yönetimi" . Syf: 515, İst/1983
6. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. "Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 14, İst/1957
7. HİÇYILMAZ, Ergun. "Fenerbahçe" Syf. 29, İst/2001
8. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. :"Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 13, İst/1957
9. HİÇYILMAZ, Ergun.: "Fenerbahçe,Ömrüm Seni Sevmekle..." Syf. 29, İst/2001
10. Tercüman Spor Ansk. : "Türkiye'de Futbol". Syf: 10 , İst/1980
11. ATABEYOĞLU, Cem :"Futbol" İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:345, İst/1994
12. 50.Yıl Kutlama Kitabı : "FB. Nasıl Kuruldu" Syf: 8 , İst/1957
13. Olimpiyat Spor Dergisi : Sayı: 10 , Syf: 3 , İst. /1931
14. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: "Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 16, İst/1987
15. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: .e. Syf: 17
16. .e. Syf: 168
17. .e. Syf: 6
18. ATABEYOĞLU, Cem :"Futbol" İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:346, İst/1994
19. SAKAOĞLU, Selçuk: "F.B. Spor Kulübü" İstanbul Ansk. Sayı :24 Syf:286 Nisan/1994
20. BACIOĞLU, Alp : "Spor Tarihinden Yapraklar" Sabah Gazetesi , 23Ocak2001
21. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr.: "Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 18, İst/1987
22. ATABEYOĞLU, Cem : "Renk Aşkı" Yıllarboyu Tarih Mecmuası, Şubat / 1994
23. KAYSERİLİOĞLU, R. Sertaç Dr. : "Dersaadet'ten İstanbul'a " . Syf:50 İst/1999
24. HİÇYILMAZ, Ergun: "Savaşan Fenerbahçe". Sabah Gazetesi, 27 Mayıs 2001
25. DUMAN Selahattin : "Fenerbahçenin Gizli Tarihi" Sabah Gazetesi, 2 Eylül 1996
26. 50.YIL KUTLAMA : "Kulüp Binamızdaki Yangın" Syf: 41 , İst/1957
27. .e. : syf : 42
*28. F.B. HATIRA/ŞEREF DEFTERİ : ( F.B. Spor Kulübü Müzesi) . Syf:83 İst/1914 –1951
*29. DAĞLAROĞLU, Rüştü Dr. : "Fenerbahçe S.K. Tarihi" . Syf: 454, İst/1987
[SIZE=+1]FENERBAHÇENİN BÜYÜMESİ VE BAŞARILARI[/SIZE]
GOL YEMEYEN TAKIM
Istanbul liginin 1922-23 sampiyonlugunu yenilmeden ve gol yemeden 58-0 gibi dunya futbolunda esi olmayan skorla kazanan Fenerbahce takimi da iste bu donemin tumuyle yuksek okul mezunu veya ogrencilerinden olusan o unlu 11 soyleymis ;
Sekip Kulaksizoglu-Kamil Sporel (K), Cafer Cagatay-Kadri Goktulga, Ismet Ulug, Fahir Yenicay-Sabih Arca, Alaaddin Baydar, Zeki Sporel, Omer Tanyeri ve Bedri Gursoy.
Iste bu mithis 11 Fenerbahcemizin yurt icinde sevilmesi artik iyice saglamis aldigi tarihi basarilar sanli kulubumuzun temellerinin saglamlasmasinda buyuk katkilari olmus.Bugunku Fenerbahce onlarin sakatim, hastayim demeden sahalara firlayip hem dusman hem yerli rakipler karsisinda basaridan basariya kosmus bu yuksek kulturlu abilerimizin eseri ve bizlere armagani olmus.O zamanlar bu kadro senelerce konusulmus ve her turlu ovguye layik gorulmus.
O sene basarilarimizin bazilari soyleymis ;
- 26 Ekim 1923 de Romanyaya karsi oynayan ilk Ay-Yildizlli takima tam 7 futbolcu vermisiz,
-Ilk katildigimiz 1924 Paris Olimpiyatlarinda mucadele eden 11 in 6 Fenerbahceliymis,
-Tek gol dahi yemeden 58-0 gibi dunya tarihinde inanilmaza ve bir ilk daha imza atmisiz.
Bu coskulu sevgi o kadar buyukmus ki 5 Haziran 1932 Kusdili lokalimiz yaninca sevenlerimiz cok uzulmus klubumuze yardima kosanlarin basinda ulu onderimiz Buyuk Ataturku gorunce teselli bulmusuz.Katibi umumi namina Hasan Riza imzali"Fenerbahce Spor Klubu Idare heyetine" hitaben gelen telgrafda su kelimeler yer almis ;
"YENI KLUP BINASI INSASINA YARDIM OLMAK UZERE, REISI CUMHUR HAZRETLERININ EMIRLERI VE IS BANKASI ILE HEYETI IDARE NAMINA 500 LIRA GONDERILMISTIR.ALINDIGINI ISAR BUYURULMASINI RICA ILE HURMETLERIMI TAKDIR EDERIM."
Telgrafin gercek anlam ve degeri (Bugunku tarih ile 70 Resat altini) dgilmis tabiiki.Gercek ve paha bicilmez deger, Buyuk Onderimiz Ataturkun Fenerbahcemize olan sevgisiymis hic kuskusuz.
Rusen Esref Unaydin dan dinlenen bir ani ATA mizin Fenerbahce klubune besledigi ozel sevginin derecesini gostermey yetiyor ;
10 Agustos 1928 cuma aksami Buyuk Onder 5 ziyaretcisiyle Dolmabahce sarayindadir.Bunlardan klup baskani Necmettin Sadak, Rusen Esref ve Mustafa Necati olarak 3 u Galatasarayli, Sabri Toprak ve Vasif Cinar olarak 2 side Fenerbahcelidir.Buyuk kurtarici o gun ezeli rakiplerin yaptiklari mac sonucunun 3-3 oldugunu sorup ogrendikten sonra ;
- Oyle mi ?! Zaten bizde burada 3 e 3 beraberiz, BENDE FENERBAHCELIYIM .. demis ve kendini Sabri Toprak ve Vasif Cinar ile isaretlemis.
Ataturk her firsatta Fenerbahceye olan manevi destegini surdurmus.Yangin dumanlarinin tuttugu 1932/1933 sezonunda 4 kategoride sampiyon olmus o felaketi geciren o degilmis gibi basarilarimizi surdurmusuz.
alıntıdır....
[SIZE=+1]1.TÜRKİYE LİGLERİNİN BAŞLANGICI[/SIZE]
1959 TÜRKİYE LİGİ VE FENERBAHÇE'NİN İLK ŞAMPİYONLUĞU
21 Subat 1959'da başlayan deplasmanlı Türkiye liginin ilk yıl şampiyonası 16 kulüp arasında 2 devreli ancak zaman azlığı nedeniyle Beyaz ve Kırmızı adlı 2 grup halinde tertiplenmiş. Grup birincileri 2 final maçıyla şampiyonu tayin etmiş.
Beyaz grupta : Fenerbahçe, İstanbulspor, Beşiktaş, Beykoz, Ankaragücü, Hacettepe, Altay ve İzmirspor mücadele etmiş.
Kırmızı grupta ise: Galatasaray, Karagümrük, Adalet, Vefa, Ankara Demirspor, Gençlerbirliği, Karşıyaka ve Göztepe mücadele etmiş.
Fenerbahçe 12 galibiyet ve 2 beraberlik alıp 26 puanla, namağlup grup birincisi olmuş, attığı 29 gole karşın kalede sadece 7 gol yemiş. Kırmızı grupta 20 puan alarak birinci olan Galatasaray ile finali 10 ve 14 Haziran 1959'da oynamış.
Ignace Molnar'ın yönetimindeki Fenerbahçe herkes tarafından favori gösterilmiş. 18.016 biletli seyircinin ödediği 237.000 lira dönemin hasılat rekoru olarak tarihe geçmiş. Son 54 maçında yenilgi yüzü görmeyen Fenerbahçe ilk profesyonel ligi finalinde Galatasaray'a, çok sert geçen bir karşılaşma sonucunda Metin Oktay'ın golü ile 1-0 mağlup olmuş. Basında son yılların en sert maçı olarak gündeme gelmiş, faulsüz futbolu ile bilinen Metin Oktay'ın 13.dakikada Özcan Arkoç'a salladığı kasti tekme sonucu Yugoslav hakem Markovic Metin Oktay'i ihraç etme teşebbüsünde bulunmuşsa da bu hareketi sahaya giren Galatasaraylı yöneticiler tarafından önlenmiş. Ağları yırtan gol olarak bilinen Metin Oktay'ın golü ise aylarca bakım görmeyen çürük ağlar sayesinde konu edilmiş olduğu Dr. Rüştü Dağlaroğlu tarafından kitapta özellikle belirtilmiş.
Finalin ikinci ayağı 14 Haziran 1959'da İnönü stadında, yine rekor olarak tarihe gecen 26.533 biletli seyircinin 355.866 lira ödediği maçta oynanmış. Fenerbahçe dört gün önce aşırı sertliğe göz yumduğu ve etki altında kalarak kararları değiştirerek maçı çığrından çıkardığını iddia ederek hakemin değişmesini istemiş, bu istek Federasyon tarafından kabul görmüş ve maça İtalyan hakem Francesca Liverani'yi atamış.
Maça ; Özcan - Saracettin, Basri, Naci (Kaptan) - Osman, Avni, Lefter, Şeref, Yüksel - Can ve Niyazi on biri ile maça başlamış. Baştan sona üstün bir futbol sergileyerek maçı 9, 44, 70, 72. dakikalarda Yüksel, Naci, Mustafa ve Şeref'in golleri ile 4-0 kazanarak rakibini surklase ederek ilk Türkiye 1. ligi şampiyonluğunu ilan etmiş. 160. ezeli rekabet maçında rakibini farklı yenen Fenerbahçe kupasını federasyon başkanı Faik Gökay'dan almış ve şampiyonluk turu atmış.
1959-60 Türkiye 1.Ligi ;
Türkiye liglerinin ikincisi 16 Ağustos 1959 pazar günü başlamış. İlk maçta Fenerbahçe Feriköy'ü 2-1 yenmiş. 38 maçta Şeref 36 maçta forma başarısı göstermiş. Atılan 88 golün 17'sini Lefter kaydederken kalede 17 gol görmüş ve ligi 60 puanla Beşiktaş'ın ardından 2. olmuş. 3.lüğü ise 58 puan alan Galatasaray almış.
Fenerbahçe ilk kez katıldığı Avrupa Şampiyon kulüpleri kupasının ilk turunda Macaristan şampiyonu Csepel'i Budapeşte'de elemiş, 2.turda Fransa şampiyonunu Paris-Soir gazetesine özel baskı yaptıran 2-1'lik sonuçla elemiş. 3.Turda ise Fenerbahçe elenmiş. Ligde şampiyonluğu kaybetmenin sebepleri arasında; Primi azaltmak, kamplarının kaldırılması, ve bu kararlara itiraz eden Genel Kaptan İsmet Uluğ'un istifası daha sonra Molnar'ın istifaya zorlanarak istifa etmesi gösterilmiş.
[SIZE=+1]1.TURKIYE LIGLERININ BASLANGICI[/SIZE]
TARIH TEKERRURDEN IBARET
1960/1961 sezonu ;
Fenerbahce 38 macta aldigi 26 galibiyet, 9 beraberlik, 3 maglubiyete karsin yedigi 29 gole 81 golle karsilik vererek 61 puanla sampiyon olmus. Galatasaray 60 puanla 2., Besiktas ise 55 puanla 3. olmus. Attigimiz 81 golun 17 sinde Lefterin, 15'inde de Yuksel'in imzasi varmis.
Ancak burada ilginc olan konularin cogunun hala gecerli olmasi:
Son yillarda yasanan Fenerbahce-Federasyon cekismesi 1960-1961 sezonunda da cok sert bir sekilde cereyan etmis. 27 Mayis ihtilali ruzgarlarinin estigi donemde federasyon ve kurullari degismis istifa eden Federasyon baskani yerine Muhterem Ozyurt federasyonu kurulmus. Yonetimde bulunan, ayni zamanda MHK baskani Sulhi Garan, Halim Corbali, Mustafa Cakar gibi isimler o donemlerde Fenerbahce antipazani olarak bilinirmis.
MHK baskani Sulhi Garanin Fenerbahce dusmanligi hemen etkisini gostermis, bir macta o yillarda en centilmen futbolcu unvanini bir kac kez ustuste kazanan Yuksel ve Hilmi dusmanca tutuma dayanamamis ve hakeme "Siz turk futbolunun katillerisiniz" diye bagirmalari sonucu 15 er gun ceza almislar. MHK ve Federasyonun Fenerbahceye karsi olan dusmanca tutumu her gecen hafta artmasina karsin Fenerbahcemiz devreyi Galatasaray'in 1 puan arkasinda 2. bitirmis.
2. yarida yaris tamamen Fenerbahce-Galatasaray cekismesi icinde surmus, 27. haftada Adana Demirsporu 5-0 lik skorla gecmis, 28. haftada karsilasacagimiz Genclerbirligi baskani ve Genel Kaptani maca 24 saat kala basina su aciklamayi yapmis "Yenilirsek yakama 1 ay Fenerbahce rozeti takarim". Bu demec tansiyonu cok yukseltmis. Tiklim tiklim tribunler onunde oyanan macin 82. dakikasi Genclerbirligi'nin 3-2 ustunlugu ile gecilmis. 83.dakikada Yuksel'in nizami beraberlik golu orta hakemin vermesine ragmen yan hakem Orhan Gonul bayragini israrla kaldirmis ve golun uzerinden 2 dakika gectikten sonra iptal edilmesini saglamis. Orta Hakem Muzaffer Sarvan (Oguz Sarvan'in babasi) ile futbolcularimiz arasinda kisa bir tartisma yasanmis ve olay tam yatistirilacakken bir Deniz kurmayi sivil hakem sahaya girerek Seref ve Hilmi'nin bogazina sarilmis ve "Ben Albayim atin bu edepsizleri disari" diyerek herhalde dunyada esine rastlanmayan bir olaya sebebiyet vermis.
Daha sonra mac tekrar baslamis ve 86. dakikada Seref'in golu ile mac 3-3 beraber olmus ancak ayni yan hakem tekrar bayragini israrla kaldirmasi hayretle karsilanmis ancak orta hakemin yan hakemin kararina uymayarak golu vermesi sonucu mac 3-3 bitmis. Yan hakemin yanli tutumu seyirciyi galeyana getirmis o yillarda cok gorulen bir pet sise sahaya atilmis. Bu konu iyice abartilmis MHK baskani Sulhi Garan ertesi gun solugu sikiyonetim komutani Cemal Turan'in yaninda almis ve Fenerbahcemizi sikayet ederek tehditle bulunmus "eger Fenerbahceye ceza verilmez ise maclara hakemlerimizi cikartmayacagiz". Komutan bunun uzerine Rustu Daglaroglu, Faruk Ilgaz eve Fikret Kircan'i komutanliga cagirtmis ve gorevli albay tarafindan aynen su sozler soylenmis"Siz ve kulubunuz cok tehlikeli yoldasiniz. Pazar gunku spor ve kamu disipliniyle asla bagdasmaz olay ve tecavuzlerden sonra bu gidise kesinlikle son vermek icin sert tedbirler almak uzere idik, dua edinki sayin Korgeneral dun gece bu isi sivile havale etti. Fakat bir sartla suclular cuma gunune kadar mutlaka cezalandirilacak aksi halde butun spor faaliyetlerinizi 11 Mart'tan itibaren yasaklayacagimiz gibi klubunuzu ve sizleri tecziye edecegiz. Kamuoyunda zaten sevilmeyen Fenerbahce kulubu, bu yasaklara da sebep olunca cok daha agir bir nefret ve sorumlulugun baskisi altinda ezilecek uygulayacagimiz ceza yontemleriyle mutlaka yikilacaktir. Komutanlik bu konuda kesin kararlidir. Bunu boyle bilin !!!"
Rustu Daglaroglu bu konusmadan sonra soze baslamis ve sunlari soylemis "Fenerbahce 40 yil once de suclanmis ve kapatilmak istenmis ancak o suclamalar bugunkuler gibi iftira degil gercektiler. Fenerbahce kulubu kurtulus savasina silah ve personel sevki ve isgal kuvvetlerine de dusmanca tutumdan suclu idi. Kapatmak icin bahcesinde silah catanlarda sungu takmis ingiliz birligi idi. Ancak hic bir baski Fenerbahceyi engelleyememis ve milli gorevini daha buyuk azimle surdurmustu. Fenerbahce Dusman ordulari komutan Harrington'un giristigi ve basaramadigi bir davranisin 40 yil sonra sizlerce tekrarlanacagina inanmaz, kaldiki ulu Atamiz basta olmak uzere ulusumuzun engin sevgisini kazanmis ve mert ve millyetci bir kulubumuzdur. Dun bunu bir kez daha ispat ettik. Sahaya atilan pet sisenin sorumlusu Fenerbahce kulubu degil ehliyetsiz ellerde olan spor teskilatidir. Sozlerime inanin ve gorusunuzu gonul rahatligi ile duzeltin"
Bu konusma uzerine komutanlik anlayis gostermis ve konunun ustunde fazla durmamis. Ancak Federasyon hincini alamamis ve Genel sekreterimizi, hocamizi ve 6 futbolcumuzu Merkez ceza kuruluna sevk etmis. Bu keyfi tutumu kulup bir deklerasyon yayinlayarak siddetle karsi cikmis. Deklarasyondaki bazi cumleler soyle " Fenerbahce Spor Klubu Turkiye'de ve yurt disinda sahip oldugu sevgi ve sohreti yarim asirdir gosterdigi sportmence tutuma borcludur. Kulubumuz tum haksizliklara ragmen mucadelesini surdurerek ve Fenerbahce ruh ve azminin ne oldugunu spor umumi efkarina gosterecektir. Tarih ve mazimiz bunu bize emrediyor !!
Fenerbahce Atina'da iken ceza kurulu cezalari aciklamis buna gore Seref, Lefter, Hilmi birer ; Yuksek ile Kadir 2'ser; Kaptan Naci de 3 ay ile ayrica Teknik direktor Szekely 1 ay ve Genel sekreter Faruk Ilgaz da 6 ay ile cezalandirilmis. Kamuoyunda bu cezalar cok buyuk tepki gormus olayli macin hakemi Muzaffer Sarvan'in aciklamalariyla cezalarin bir tertip oldugu ortaya cikmis. Sarvan aciklamasinda aynen su ifadelere yer vermis " - Federasyon MHK'nin etkisi altindadir - Hic bir Fenerbahceli bana hakaret veya tecavuz etmedi - Cezalara uzuldugum ve haksiz buldugum icin raporlarin tekrar tetkik edilmesini istedim. Teskilat mensuplari bu olaylari fazla karistirma demis hatta daha da ileri giderek maci neden Fenerbahce aleyhine tatil etmedin diyerek beni tecziye yoluna gittiler - Bu sartlar degismedikce hakemligi birakmaya kararliyim.
Fenerbahce bu cezalara karsi yaptigi aciklamada MHK'nin bu tutumunu "Turk sporu icin kara bir kara leke" olarak degerlendirmis. Cezali futbolcularindan yoksun ciktigi macta Istanbulspor'u 6-2 lik gibi bir skorla bozguna ugratmisiz. 2.yarida tek bir maglubiyet almis ve sampiyonlugumuzu 2. kez kutlamisi
[SIZE=+1].TURKIYE LIGLERININ BASLANGICI[/SIZE] Ilk kez bir Turk futbolcusu Avrupaya transfer oluyor
1961/62 Sezonu ;
4. kez duzenlenen Turkiye 1. Ligi sampiyonasi 20 klubun katilimiyla 26 Agustos 1961 de baslamis.Fenerbahcemiz sezonu antrenor Szekely ile 27 Temmuz baslamis.61/62 sezonunu 4-3 luk Kasimpasa galibiyeti ile acmis, son mac olan 38. haftadada Besiktasa 2-0 yenilerek ligi 53 puanla bitirmis.Ilk kez sampiyon olan Galatasaray 57 puan ile sampiyon, Besiktas ise 48 puanla 3. olmus.O sezon en cok formayi 32 macla Seref Has giymis takimdaki gol krali ise 14 golle Lefter olmus.Fenerbahcemizin rakip filelere gonderdigi 64 gol o zamanlarin rekoru olmus.
O senenin kusku yokki en buyuk gurur kaynagimiz efsane futbolcumuz Can Bartunun Italyaya giden ilk turk futbolcusu olmasi idi.Fenerbahcemizin yildiz futbolcusu Can Bartunun Fiorentinaya transfer olmasi Turkiyede buyuk yanki ve sevinc uyandirmis.Turk futbol tarihinin o zamanki rekoru olan 50.000 dolara Italyaya giden Can Bartunun transferinden Fenerbahcenin cebine 17.000 dolar kalmis.Transferde araci olan antrenor Szekely, daha sonra komisyon aldigi soylentileri ayyuka cikmis ve Serefide Ispanyaya pazarlamaya calismasi ve bu transferdede komisyon dedikodusu neticesi antrenorun isine son verilmis.
Goreve getirilen Necdet Erdem yonetimindeki Fenerbahce as futbolcusundan yoksun liglere devam etmis.Kalecimiz Ozcanin Ordu ic hizmet talimatnamesi sebebiyle Ozcandan yararlanamamis, yedek olan Sukru Ersoyun 17. hafta cok agir bir sekilde sakatlanmasi sebebiyle yolumuza genc takim kalecileri ile devam etmisiz.Yoneticilerimizin sezon basinda kaleci transfer etmemesi sonucu genc takim kalecinin tecrubesizligi sebebiyle cok puan kaybetmemiz sampiyonluga mal olmus.
1962/63 sezonu ;
Fenerbahce, Federasyonun ligdeki takim sayisini 22 ye cikarmasiyla baslayan 1962/63 sezonunun 1 Agustosda Yugoslav Milko Kokotovic ile acmis.Transferlerde firtinalar koparan Fenerbahcemiz, birakin transfer yapmayi elindeki yildiz futbolculari rakiplerimize kaptirmis.Kalecimiz Ozcan Arkoc Besiktasa ve Kadri Aytac da buyuk bir gafletle Galatasaraya kaptirilmis.Bunun uzerine Fenerbahce Karagumrukden Hazim Cantez (kendisi su an Altyapinin Fikirtepe tesislerinde mudurdur)ve Ali Filibeli ile Istanbulspordan Tuncay Beceneki (kendisi su an Fenerbahce futbol vakfinin genel mudurudur) transfer etmis.Nedim Gunari Vefadan geri alarak maclarimiza baslamisiz.
Ilk iki macimiz Ankarada birer gun arayla oynamaya mecbur birakilmis ve bu maclarda 3 puan kaybetmisiz.Sezonu ise 22 macin 10 unu galibiyet, 6 yenilgi ve 6 beraberlik ile attigimiz 31 gole karsin kalemizde 19 gol gorerek bu maclardada sadece 26 puan toplayarak 3. olmusuz.Galatasaray 35 puanla 2. kez sampiyon Besiktasda 34 puan ile 2. olmus.
1963/64 Sezonu ;
Gecen sezon Besiktasa kaptirilan Ozcan Arkoc meselesi unutulmamis misilleme olarakda Besiktasin yildiz futbolculari Senol Birol ile Birol Pekel sansasyon getirecek sekilde transfer edilmis.Bununala yetinmeyen Fenerbahcemiz transfer bombalarina Karagumrukten Aydin Yelken, Kasimpasadan Ihsan Okcuoglu ve Karsiyakadan sag acik Ogun Altiparmak kirik ayagi alcida iken transfer edilmis.
Sezona 10.000 kisinin izledigi antreman ile baslayan Fenerbahcemiz ilk macinda Beyoglunu 2-0 yenmis, ligin son macinda ise Altayi Izmirde 3-0 yenerek 3. sampiyonluguna ulasmis.34 macta 21 galibiyet, 11 Beraberlik ve 2 maglubiyet almisiz.Yaptigi rekor 690.000 liralik transfer ile butun dikkatleri ustune ceken Fenerbahcemize sevgi ve saygi cogalmis ve suphesiz Turkiyenin en populer takimi olmusuz.
Tarihi Final maci ;
Son macta Izmirde Altay ile oynanmis.Butun umidini bu maca baglayan Besiktas butun imkanlarini seferber etmis.Adam basi 2.500 lira tesvik primi ve Istanbul Hilton otelinde 3 gun misafir vaadi yillarca dillerden dusmemis.Altay yabanci hakeme para vermem demesi uzerine butun masraflar Fenerbahce tarafindan karsilanmis.Altay baskani butun Izmiri Fenerbahceye karsi guc birligi olmasi yonunde cagri yapmis.
Lefter, Ogun, Selim, Mikro Mustafa ve Ozer gibi as futbolcularindan yoksun cikmisiz maca.31 Mayis 1964 aksami tarihi maca tanik olan Alsancak stadindaki taraftarlar Fenerbahcenin inanilmaz futboluna sapka cikartmis, 3-0 galibiyete limandaki donanmada tiz duduklerle uzun uzun selamlamis.Federasyon baskani Muhterem Ozyurtun verdigi sampiyonluk kupasi Fenerbahceli Seref Hasin elinde yukselirken Isvicreli hakem Albert Ginard "Ben hayatimda boyle muhtesem bir mac gormedim" diyordu.
O gunku gazetelerden bazilari ;
Hurriyet : Milyonluk forvet gorevini yapti. Cumhuriyet : Altayin laf kalabaligina Fenerbahcenin cevabi cok sert oldu. Tercuman : Birol Fenerbahcenin olusu bile sampiyon oldu derken bu soz manali idi zira Fenerbahce bir cok sanssiz bir sezon icerisinde bir ara Besiktasin 4 puan gerisine dusmustu.
Besiktas Klubunun Fenerbahceye yolladigi "Milli lig sampiyonlugunuzu en samimi hislerimizle tebrik ederiz" mesaji o yilin sportmenlik ve centilmenlik anisi olarak tarihe gecmis.
Avrupa Sampiyon Klupler kupasinda ilk turda donemin devlerinden olan Manchester City ile karsilasmis ve ilk macta Ingilterede 0-0 berabere kalmisiz. Rovansinda unlu Ingiliz devini 2-1 yenerek Turkiyede o donemlerde esi benzeri olmayan bir basariya daha imza atmisiz. O donemlerde hayali bile edilemeyen basarilari kazanan Fenerbahcemize mac tayinleri konusunda en ufak iyi niyet gosterilmemis ve 2. turda Ajax macini lig macindan 2 gun sonra oynamak zorunda kalmisiz. 18 gunde 3 deplasman 6 mac oynama zorunlulugunda birakilan Fenerbahcemiz ayni zamanda oynanan Milli takimlarada 8 futbolcu vermis ve 1 ayda 8 maca kadar cikan hic bir futbolcunun altindan kalkamayacagi bir temponun altina adeta itilmis.
Bu yogun temponun altindan hic bir futbolcunun kalkamayacagi gibi Fenerbahceli futbolcularda kalkamamis ve sezonu basarisiz olarak tamamlamis.
1969-70 Sezonu Fenerbahcenin 6. kez sampiyon oldugu sezon olmus.23 Temmuz 1969 da Rumen Tratan Ionescu yonetminde actigimiz sezona Dinamo Bukresden Ilie Datcuyu ve Vefadan Zekiyi alarak girmisiz. 6.sampiyonlugumuzu en yakin rakibimiz Eskisehirsporun 7 puan onunde tamamlamisiz.Eskisehirspor 37 puanla 2. altay 36 puanla 3.olurken Besiktas ve Galatasaray 30 puanla 8. ve 9. olmuslar.
Ionescunun Fenerbahce camiasinin alisik olmadigi savunma agirlik futbolu neticesinde 30 macta sadece 6 gol yemis.Hic bir macta kalemizde iki gol birden gormemisiz, 24 macta kalemizde hic gormemisiz. 67/68 sezonu gibi Avrupada yilin en az gol yiyen takim unvanini kazanmisiz. Attigimiz 31 gole karsilik yedigimiz 6 gol hala en az gol yeme rekorudur, ve bu rekorun sahibi kuskusuz Ilie Datcunundur.