Çanakkale Destanı (kesinlikle Bakın..)

Sponsorlu Bağlantılar

requiemksk

Üye
    Konu Sahibi
Çanakkale Destanı (kesinlikle Bakın..)
<div align="center"></div>

<div align="center">ORDULAR;
Osmanlı Ordusu
Osmanlı ordusu, Anadolu Türkleri&#8217;nin yanı sıra Arap, Ermeni, Kürt ve Suriyeli azınlıklardan oluşuyordu. Bu ordu, Balkan savaşında çok kötü savaşmış ve büyük bir hezimete uğramıştı. Şiddetle yeniden organize olmaya ve reforma ihtiyacı vardı. Bu nedenle, 1913&#8217;teki Jön Türk hükümeti, 1800&#8217;ün ortalarından beri uygulanan anlaşma çerçevesinde Almanya&#8217;dan askeri ıslah heyeti talep etti. Alman genelkurmayı da, bu iş için tanınmış generallerinden Liman von Sanders&#8217;i görevlendirerek Türkiye&#8217;ye gönderdi.
Savaşın başladığı günlerde, Osmanlı ordusu 36 tümenden oluşan 3 orduluk bir güçtü. Ordu sayısı, seferberlik ilanından sonra arttırıldı ama, ordu mevcudundaki artış çok fazla olmadı, kapasite 43 tümenin üzerine çıkarılamadı.
Ordunun başkomutanı, aynı zamanda Padişah ve Müslümanların Halifesi olan Sultan V. Mehmet&#8217;ti. Enver Paşa da, hem Başkomutan Vekili, hem de Padişah Damadı olarak tüm kontrolü elinde tutuyordu. Kurmay Başkanı ise bir Alman subayı olan Bronsart von Schellendorf&#8217;tu (Bronsart Paşa)&#8230; Enver Paşa, ordu üzerindeki bu gücü eline geçirir geçirmez yaklaşık 1000 kadar üst rütbeli subayı emekliye sevk etmiş ve çok hızlı ve hak etmeden rütbe alarak çok yükselmiş bazı subayların da rütbelerini indirmişti.
Bu ordu, gerek eğitim, gerekse donanım açısından bir felaket durumdaydı. Çoğu alaydan yetişme, günün askeri teknolojisinden habersiz, okuma-yazma bile bilmeyen yaşlı üst rütbeli subayların emrinde, kimi aylar maaşlarını bile alamadan görev yapan, geçim derdine düşmüş küçük rütbelilerin yönettiği askerler, yaklaşık 4 yıldır cepheden cepheye sürünüyordu. Giyim-kuşam, teçhizat ve askeri malzeme çok eksikti. Kimi bölüklerde 20 ayrı marka tüfek bulunuyor, kimi tüfekler de hiç çalışmıyordu. Cephane olmadığı gibi, ülkede cephane üretecek fabrika da yoktu. Cephane, o güne kadar hep yabancı ülkelerden alınmıştı ve 1914 yılının sonbaharından itibaren de bu ülkelerle savaş hali mevcuttu. Küçük silahlar için ilk cephane fabrikası, Liman von Sanders&#8217;in girişimleri ve Alman yardımıyla 1915 başlarında İstanbul&#8217;da kurulmuştu.
Osmanlı ordusu, savaşın ilk yıllarında özellikle Gelibolu&#8217;da ve Kafkaslar&#8217;da cephane açısından büyük sıkıntılar çekti. Alman müttefiklerin cephane yardımı da ancak savaşın 2. yılında mümkün olabildi. Bu ordu, cephanenin yanı sıra iaşe zorluğu da çekmekteydi. Askerin yiyeceği çok zor temin ediliyor, kimi zaman sıcak bir yemek bile yiyemiyordu. Sıcak ülkelerde savaşan birlikler kuzeye gönderildiklerinde, giysi takviyesi yapılamıyordu. Sarıkamış&#8217;ta yazlık elbiseyle eksi 40 derece soğukta aç-bilaç savaşa sürülen 90.000 kişilik 3. Ordu&#8217;nun yüzde 80&#8217;i donarak ölmüştü.
Savaş sırasında düzgün kayıtlar tutulamadığından, Osmanlı ordusunun kayıplarının net miktarı hiç öğrenilemedi; şehit sayısının 470.000 ile 530.000 arasında, yaralıların 750.000, diğer nedenlerle ölümlerin de 100.000 civarında olduğu iddia edildi.




Alman Ordusu
Alman ordusu, 1914&#8217;te dünyanın en güçlü, en etkili ordusu olarak tanınıyordu. Kısa bir dönem mecburi askerlikten sonra uzun süreli ihtiyat görevi yapan erkeklerden oluşuyordu. Çok sayıda deneyimli üst rütbeli subayların eğittiği bu ordu, disiplini ve işleyişiyle de dikkatleri çekiyordu.
Planlama ve operasyonun bir kurmay heyeti tarafından yapıldığı bu ordunun resmi komutanı Kaiser II. Wilhelm&#8217;di ama, savaş alanlarındaki yönetim, Kaiser&#8217;in kurmay başkanı Helmuth von Moltke&#8217;deydi. Daha sonraki yıllarda onun yerine Erich vo Falkenhayn (1914-1916), sonra da Paul von Hindenburg (1916-1918) geçti.
Alman ordusu, 1914&#8217;te 700.000 kişilik 25 kolordudan oluşuyordu. Bu kolordular sekiz ordu komutanlığına, daha ileriki yıllarda da on ordu komutanlığına bölünmüştü. Her iki tümen, bir süvari alayı ve destek birlikleriyle güçlendiriliyordu.
Savaşın ilk haftasında Alman ordusuna, ihtiyatlardan 4 milyona yakın asker çağrıldı. Ağustos 1916&#8217;da, batı cephesinde 3 milyona, doğu cephesinde ise 2 milyona yakın asker savaşıyordu.
Kasım 1918&#8217;de savaş sona erdiğinde, Alman ordusunun 1,75&#8217;i ölü, 5 milyon kaybı vardı&#8230; Savaş sonunda yapılan Versailles Antlaşması&#8217;nda, Alman ordusunun mevcudu 100.000 askerle sınırlandı.




Avustralya ve Yeni Zelanda orduları
(AIF + NZEF=ANZAC)
Avustralya, yüzyılın başında, Britanya İmparatorluğu&#8217;nun kendi kendini idare eden dominyonlarından biriydi. Parlamento üyeleri seçmenlerce seçiliyor, federal hükümet bir İngiliz Genel Vali tarafından atanıyordu. Aynı yıllarda kıtanın nüfusu, genellikle sahillerde toplanan 5 milyon kişi kadardı. Kıta içlerinde yaşayan 200 bin kadar da Avustralya yerlisi (Aborigine) vardı.
Avustralya ordusu 1901&#8217;de kuruldu. Başta küçük bir güçtü ama, kısa zamanda gönüllülerden oluşan düzenli bir ordu haline geldi. 1914&#8217;te sayısı 45.000&#8217;e ulaşmış olan bu ordu, kanunla silahlı eğitim altına alınmış yetişkin erkeklerden oluşuyordu.
Birinci Dünya Savaşı&#8217;nın başladığı günlerde Avustralya hükümeti, Britanya&#8217;ya 20.000 kişilik bir güç göndermeyi taahhüt etmişti. Sadece ülkeyi savunma amacıyla kurulmuş olan düzenli ordudan ayrılan bu güce de Avustralya Kraliyet Güçleri (AIF) adı verildi.


Yeni Zelanda&#8217;da ise her erkek, 12 yaşından itibaren askeri eğitim alıyordu. 1911&#8217;de ülke, 25.000 kişilik bir milis gücüne sahipti. Ağustos 1914&#8217;te, Yeni Zelanda Seferi Kuvvetleri (NZEF) adıyla oluşturulan güce katılanlar, bu milis gücünden gönüllü olarak gelenlerdi&#8230; NZEF, General Alexandre Godley komutası altında AIF&#8217;e katıldı.
İlk AIF ve NZEF birliklerini taşıyan gemi, Avustralya&#8217;yı 7 Kasım 1914&#8217;te terk etti. Bu birlikler, İngiliz silahlarıyla eğitim yapmaları için Mısır&#8217;a indirildiler. Orada, bir araya getirilen Avustralya ve Yeni Zelanda kolorduları, o günden itibaren Avustralya ve Y. Zelanda Kolordusu (ANZAC) olarak adlandırıldılar. Bir kısmı Süveyş Kanalı&#8217;nın korumasına ayrılan bu kolordunun geri kalan kısmı, General William Birdwood komutasında Gelibolu harekatına gönderildi.
ANZAC birlikleri, 25 Nisan 1915&#8217;teki çıkartmadan Gelibolu&#8217;dan tahliye edildikleri 1916&#8217;nın Ocak ayına kadar, üçte biri ölü olmak üzere 33.600 kayıp verdiler&#8230;




İngiliz ordusu
20. yüzyılın başında İngiliz ordusu, gönüllü ve düzenli askerlerden oluşan küçük bir güçtü. Boer Savaşı&#8217;ndan sonra İngiliz Savaş Bakanı Richard Haldane, yabancı bir ülkede savaş ihtimaline karşı Britanya Seferi Kuvvetleri&#8217;ni (BEF) oluşturdu. Ağustos 1914&#8217;te, 250.000 askerden oluşan İngiliz ordusunun 120.000&#8217;i, bu Seferi Kuvvetler&#8217;e aitti. Britanya, Avustralya, Y. Zelanda ve Kanada gibi sömürgeler dışında dünyanın hemen her yerindeki İngiliz topraklarında asker bulunduruyordu.
Savaş ilanı sırasında Savaş Bakanlığı&#8217;na Lord Kitchener atanmış; o da hızla askere alma işlemini başlatmıştı. İlk günlerde, günde ortalama 33.000 kişi asker olmak için başvuruyordu. Bu da orduda ciddi bir soruna neden oldu; ilgililer, bu askerlere ne üniforma, ne silah, ne de cephane yetiştirebiliyordu. 1916 başında, Britanya ordusuna 2,6 milyon kişi yazılmıştı ama yöneticiler daha fazla asker gerektiğini düşünüyorlardı.
Savaş boyunca bu ordunun 1,6 milyon askeri yaralanmış, 665.000&#8217;i ölmüş, 150.000 kadarı da kayıp ya da ölü olarak kayıtlara geçmişti.




Britanya Seferi Kuvvetleri (BEF)
Savaşın ilanında, Sir John French komutasında 4 piyade tümeni Belçika&#8217;ya gönderilmesine karar verildi. Ekim 1914&#8217;te BEF, 7 piyade ve üç süvari tümeniyle Fransa ve Belçika&#8217;da savaşıyordu.
Aralıkta BEF, birinci ve ikinci olmak üzere iki orduya ayrıldı. 3. Ordu Temmuz 1915&#8217;te, 4. Ordu da Mart 1916&#8217;da kuruldu. Sir John French, Aralık 1915&#8217;e kadar BEF&#8217;in komutanıydı. Bu tarihte yerini Sir Douglas Haig&#8217;e bıraktı&#8230;




Newfoundland Ordusu
Newfoundland Meclisi, 1914 Ağustosu&#8217;nda İttifak güçlerine katılmaya karar verdi ve 250.000 kişilik nüfusundan 6500 kişiyi savaşa gönderdi. Newfoundland Alayı olarak tanınan bu birlik, gerek Gelibolu&#8217;da, gerekse batı cephesinde 2000 kişi kaybetti.




Fransız Ordusu (AEF)
1914 Ocak ayında Fransız ordusu 777.000 Fransız ve 46.000 koloni askerinin oluşturduğu 47 tümenlik bir güçtü. 21 bölgesel kolordu biçiminde teşkilatlanmış; süvari ve topçu birlikleriyle donatılmış bu gücün büyük bölümü da anavatanda, özellikle doğu sınırında yerleşikti..
Almanya&#8217;yla savaş korkusu, Fransa&#8217;ya seferberlik ilan ettirmiş ve bu yolla yaklaşık 3 milyon kişiyi askere aldırmıştı. Savaşın ilk günlerinde batı cephesindeki ağır kayıpları, seferberlik yaş sınırını da 45&#8217;e kadar yükseltmişti.
Fransız ordusunun yapısı ve dengesi savaş boyunca değişti. Örneğin; 1918&#8217;de batı cephesindeki Fransız ordusunun yüzde 40&#8217;ı topçuydu. Makineli tüfek kullanımının artması, zırhlı araç ve tank kullanımı, piyade sayısını azalttı. 1915 Haziranı&#8217;nda 1,5 milyon olan piyade gücü de, 1918&#8217;de 850.000&#8217;e inmişti.
Savaş sonunda Fransa&#8217;nın zayiatı, 8,3 milyon askerin (500.000&#8217;i koloni birliği) yarısıydı. Ölü sayısı ise 1,5 milyondu.




Hint Ordusu
Hint Ordusu, Lord Kitchener tarafından, ordu komutanı olduğu 1902-1909 yılları arasında, 10 tümene ayrılmış 155.000 kişi ile 80.000 kişilik iç güvenlik güçlerinden oluşturulmuştu. Piyade ve süvarinin dörtte biri, topçunun da tamamı İngiliz kökenlilerden oluşuyordu. Savaşın başında Avrupa&#8217;daki batı cephesine ilk olarak 70.000 kişi gönderildi. Hintli askerler, Mezopotamya, Gelibolu, Filistin, Mısır ve Doğu Afrika&#8217;da da savaştılar.




Yunan Ordusu
Barış zamanında Yunan ordusu 32.000 kişiydi. Balkan Savaşı&#8217;nda bu sayı 210.000&#8217;e çıkarılmıştı. Üst rütbeli subaylar kraliyet taraftarıydı ve İngiltere&#8217;den çok Almanya taraftarı olan Kral I. Konstantin&#8217;i destekliyordu. Dünya Savaşı&#8217;nın başında Yunan Başbakanı olan Venizelos, Britanya, Fransa ve Rusya&#8217;nın oluşturduğu askeri topluluğa bir askeri güçle katılmaktan yanaydı. Onun Çanakkale harekatına katılma konusundaki isteği, Kral Konstantin tarafından reddedildi ve istifası istendi. Yapılan seçimlerde yeniden seçilen Venizelos, Mart 1915&#8217;te seferberlik ilan ederek 150.000 kişilik bir güç oluşturdu ve bu gücün büyük kısmını Sırbistan sınırına yığdı. Ancak, İtilaf güçlerinin Selanik&#8217;e yerleşmesine izin vermesi nedeniyle Kral Konstantin tarafından tekrar kovuldu.
Girit&#8217;e kaçan ve orada bir devrim hükümeti kuran Venizelos, Selanik&#8217;teki İtilaf güçlerinin desteğiyle Atina üzerine yürümeyi planladı. 1917&#8217;nin Haziranı&#8217;nda Konstantin&#8217;in tahttan uzaklaştırılması üzerine tekrar güçlenince, İttifak güçlerine karşı savaş ilan etti. Girit&#8217;te
oluşturduğu 60.000 kişilik ordu, yeni ordunun çekirdeğini oluşturdu.




Avusturya-Macaristan Ordusu
Avusturya ve Macaristan, kendi ordularını koruyorlardı. 1914&#8217;te Avusturya&#8217;nın 40.000, Macaristan&#8217;ın ise 30.000 askeri vardı. Ayrıca, ülkenin her yanından katılanların oluşturduğu kraliyet ve imparatorluk ordusu da vardı. Doğrudan İmparator Franz Josef&#8217;e bağlı olan bu ordunun mevcudu da 350.000 kişiydi.
Ordu komutanı, resmi olarak 84 yaşındaki İmparator Franz Josef&#8217;ti ama, gerçek yönetim genel kurmay başkanı Kont Franz Conrad&#8217;daydı. Conrad, saldırgan bir dış politika izliyordu ve Avusturya-Macaristan&#8217;ın İtalya ve Sırbistan gibi ülkelerle olan sorunlarının askeri yöntemlerle çözülmesini destekliyordu.
Savaş başladığında 2,5 milyon insanı seferber eden Avusturya-Macaristan, bu sayıyı kısa zamanda arttırmak için ülkenin her yanına 15 farklı dilde yazılmış ilanlar astı.
İmparatorluk ordusu ile Kraliyet ordusu arasındaki dil sorunu büyüktü&#8230; Subayların yüzde 80&#8217;i Almanca konuşuyordu. Geri kalan kısım, özellikle de küçük rütbeli subaylar arasında çok farklı diller ve lehçeler konuşuluyordu.
Savaşın ilk yılında Avusturya-Macaristan ordusu gücünün yüzde 40&#8217;ıını kaybetti. Özellikle de deneyimli subaylarını&#8230; 500.000&#8217;den fazla asker esir düştü, ordunun morali çok zayıfladı, buna ulusal bir tepki belirdi.
Franz Josef 21 Kasım 1916&#8217;da ölmesi üzerine yerine geçen I. Karl, Kont Franz Conrad&#8217;ın tersine daha uzlaşmacı bir insandı. Ordunun kontrolunu da kendi ellerine almak istiyordu. 1917 Martı&#8217;nda Conrad&#8217;ın yerine Arz von Straussenberg&#8217;i getirdi. Ancak, Straussenberg de pek başarılı olamadı. Özellikle Vittorio Veneto yenilgisinden sonra ülkede tepkiler arttı; imparatorluk ve kraliyet orduları da bozulmaya başladı. Bunun üzerine Karl, 3 Kasım 1918&#8217;de barış imzaları ve 8 gün sonra da tahtını terk etti.
Resmi kayıtlar, Avusturya-Macaristan ordusu askerlerinin 1,5 milyonunun öldüğünü, 1,2 milyonunun esir edildiğini ve yaklaşık 2 milyonunun da yaralandığını gösteriyor.




Kanada Seferi kuvvetleri (CEF)
1914&#8217;te Kanada, özellikle liman bölgelerini korumak amacıyla 3000 kişilik bir düzenli ordu bulunduruyordu. Bu ordu, yerel gönüllü milis güçlerinden oluşuyordu. Savaş çıkma olasılığına karşı, Kanada hükümeti, 1914 yazında Kanada Seferi Kuvvetleri&#8217;ne (CEF) asker toplama kararı aldı.
Ekim 1914&#8217;te 30.000 Kanada askeri İngiltere&#8217;ye eğitime geldi. Korgeneral William Anderson komutanlığındaki 1. Kanada Tümeni Şubat 1915&#8217;te batı cephesine ayak bastı ve doğrudan Ypres savaşına girdi. Bu askerlerin bir kısmı İngilizler&#8217;le birlikte Gelibolu&#8217;ya da geldi.



SAVAŞA NASIL GİRDİK?
19.Yüzyıl sonunda Almanya, güçlü bir devlet olarak dünyanın dengesini altüst etmişti. İngiltere ve Fransa bu durumdan çok rahatsızdı. Çünkü Almanya her geçen gün dünya üzerinde kuvvetleniyordu. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa yakınlaşmaya , çıkar dostluğu yapmaya başladılar. Almanya ve Rusya arasında kalan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ise barındırdığı Islavlar nedeniyle Rusya&#8217;nın karşısındaydı. Almanya, Rusya ve Avusturya-Macaristan arasındaki bu çekişmede Avusturya - Macaristan tarafında olunca devletlerarası kutuplaşmalar başladı. İşte bu sıralarda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdı Saraybosna ziyareti sırasında Sırp ajanlar tarafından öldürünce , Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Temmuz ayında Sırbistan&#8217;a savaş ilan etti. Böylece insanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan Birinci Dünya Savaşı başlamış oldu.
İtilaf Devletleri: Rusya , İngiltere ,Fransa
İttifak Devletleri: Almanya,Avusturya-Macaristan
olarak gruplaştılar.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdı Arşidük Franz Ferdinand suikaste uğrarken
Daha sonra İtalya da Bağlaşma Devletleri&#8217;ne katıldı. Birkaç ay sonra savaşın boyutu büyüyecek ve bu devletlere yenileri de eklenecekti. Osmanlı Devleti , Balkan Savaşından sonra, fırtına sonrası sessizliği yaşıyordu. O sırada hem Milli Savunma Bakanı , hem de Başkomutan vekili olan Enver Paşa, Almanya&#8217;ya karşı ılımlı bir şekilde yaklaşıyor , Osmanlı Devleti&#8217;ni bilmeden bu çılgın savaşın içine sürüklüyordu. Almanlarla gizlice anlaşan Enver Paşa, İngiliz Donanmasından Çanakkale&#39;ye doğru kaçan iki gemiye kucak açmıştı (Geoben ve Breslau).
Bu gemileri satın alarak 28-29 Ekim&#8217;de Karadeniz&#8217;e Rus limanlarını bombalamaya gönderdi. Resimde Goeben ve Breslau.
(Osmanlı&#39;yı hükümetten ve padişahtan bile gizli bir anlaşmayla I.Dünya Savaşına sokan, Talat Paşa,Said Halim Paşa, Enver Paşa.)
Enver Paşa&#8217;nın bu hareketiyle Osmanlı İmparatorluğu da , Anlaşma devletlerine karşı savaşa girmiş oldu. Kısa bir süre sonra da Japonya&#8217;da Almanya&#8217;ya karşı savaş ilan etmiş ve böylece savaş dünyaya yayılmıştı. Almanlar Osmanlı Padişahının halife olmasından dolayı dünyadaki Müslüman nüfusu üzerinde etkili olabileceğinden emindiler. Oysa Hind Müslümanları ve Araplar , cihat çağrısına rağmen Osmanlılara sırtını dönmüşlerdi.</div>



<div align="center">GELİBOLU HAREKATI



Gelibolu Harekatı ile Müttefik Devletlerin amacı , İstanbul&#8217;u ele geçirmek , Türkiye&#8217;yi savaş dışı bırakmak , Sovyetler Birliği&#8217;ne giden ve ikmal yolu vazifesini gören ılık deniz yolunu ele geçirmek ve Avusturya-Macaristan &#8216;a karşı bir cephe açmaktır .
Bu harekat dört safhaya ayrılır . Birinci safha deniz harekatı olarak 1915 yılının başlarında başlar ve 18 Mart&#8217;ta en yüksek noktasına ulaşır . Çanakkale Boğazı&#8217;nı savaş gemileri ile geçmek için yapılan bu teşebbüs başarısızlıkla sonuçlanır . İkinci safha , 25 Nisan&#8217;da başlayan İngiliz ve Fransız ordularının Seddülbahir ucuna ve Avustralya ve Yeni Zelanda ordularının ( Anzaklar ) Arıburnu ( Anzak ) kumsalına yaptıkları çıkarmalardır . Seddülbahir&#8217;deki harekatta , 05 Haziran&#8217;a kadar olan sürede büyük kayıplara malolan bazı ilerlemeler sağlanır . Fakat Arıburnu çıkarmalarında çok kuvvetli savunulan arazi , birliklerin ancak bir kilometre kadar içeri ilerlemesine olanak sağlar . Üçüncü safha ise , 06 Ağustos&#8217;ta Arıburnu&#8217;nun kuzeyindeki Anafarta Limanı&#8217;na (Küçük Kemikli Körfezi&#8217;ne) yapılan çıkarmalardır ki , Seddülbahir ve Arıburnu bölgesinde de aynı zamanda yapılan taarruzlar ile birlikte yürütülür . Bu harekat hemen başarıya ulaşır gözükür . Ancak bunda da başarı sağlanamayınca , her iki tarafın orduları , kurtuluş olarak sabit siper muharebelerine geçerler ve kilitlenip kalırlar. Dördüncü safha ise , çekilme yani yarımadayı terk etmedir. Gelibolu Yarım adası 2 aşamada boşaltılır . Anfarta ve Arıburnu&#8217;ndan 19-20 Aralık gecesi ve Seddülbahir&#8217;den 08-09 Ocak gecesi yapılan bu çekilme harekatı hiçbir kayıp vermeksizin gerçekleştirilir .
İngiltere Kraliyet Deniz Kuvvetleri , Fransız Deniz Kuvvetleri gemilerinin de yardımı ile bütün harekat boyunca çok önemli bir rol oynamıştır . Kraliyet Deniz Kuvvetleri , bütün bu çıkarmalardan ve sonunda birliklerin ve malzemenin geri çekilmesinden sorumluydu. Ayrıca tamamen deniz yolundan yapılan ikmalin sağlanması , denizden yapılan bombardımanlar ile birliklere sağlanması ve Marmara Denizi&#8217;nde genellikle denizaltılar ile bir seri cüretli kahramanlık gösterileri yapma ve özellikle Türk Donanması&#8217;nın bu işe karışması için gerekli önlemleri alma görevleri de vardı . Karada ise, Kraliyet Deniz Kuvvetlerine ait asker ve deniz piyadeleri diğer askerlerle , aynı şartlar altında çarpışmış ve aynı güçlüklerle karşılaşmış ve bunlara katlanmıştı . Türkiye ile yapılan mütareke hükümleri gereğince İngiliz Ordusu , 1918 yılı sonlarında Gelibolu Yarımadası&#8217;na tekrar girdi ve bu arada savaş alanlarında hala gömülmemiş harp ölülerini gömerek sahayı temizledi .


SAVASIN SONUÇLARI


Müttefikler
Ruslarla buluşamayınca çarlık yıkıldı ve Rusya yeni bir rejimle tanıştı.
Türkler
Vatanlarını canla başla savundular. Böylece aynı zamanda da müttefiklerin Rusya&#39;ya giden yolunu kestiler.</div>



<div align="center">cepheden mektuplar....

Mustafa Kemal ( Cepheden son Mektup )

Mustafa Kemal, 2 Temmuz 1915 yılında Arıburnu&#8217;ndan Madam Corinne&#8217;ye yazdığı mektupta şöyle der :
Aziz Madam ,
Karargahımın katiplerinden Hulki Efendi&#8217;nin İstanbul&#8217;a seyehatinden faydalanarak size bu mektubu yazıyorum.Birkaç gün evvel içinde latife sözleri bulacağınız bir kartpostal yollamıştım.Burada hayat , o kadar sakin değil.Gece gündüz hergün çeşitli toplardan atılan şarapneller ve diğer mermiler başlarımızın üstünde patlamaktan hali kalmıyor.Kurşunlar vızıldıyor ve bomba gürültüleri toplarınkine karışıyor .Gerçekten bir cehennem hayatı yaşıyoruz.Çok şükür , askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidirler.Bundan başka hususi inançları , çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini çok kolaylaştırıyor.Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün , Ya gazi veya şehit olmak.Bu sonuncusu nedir bilirmisiniz ? Dos doğru cennete gitmek.Orada Allah&#39;ın en güzel kadınları , hurileri onları karşılayacak ve ebediyen onların arzusuna tabi olacaklar.Yüce saadet.Sizin mantıki nasihatlerinizi bekleyen şimdiki hadiseler yüzünden kazandığım sert karakteri yumuşatacak romanları etüd etmeye ve böylece ümit ederim ki , hayatın bu hoş ve iyi taraflarını hissedecek hale gelmeye karar verdim.(...)
Adres : Miralay Mustafa Kemal , 19.Fırka Kumandanı , Maydos
Yahut : Miralay Mustafa Kemal , Arıburnu Maydos.Bu daha emin.


Kolağası (Ön Yüzbaşı) Bölük Komutanı - Mehmet TEVFİK- 1881 İstanbul



Sebebi hayatım, feyz-ü refikim,
Sevgili babacığım,valideciğim,
Arıburnu&#39;nda ilk girdiğim müthiş muharebede sağ yanımdan ve pantolonumdan kurşun geçti, hamdolsun kurtuldum.Fakat bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağımdan ümidim olmadığından bir hatıra olmak üzere şu yazılarımı yazıyorum.
Hamdü senalar olsun Cenab-ı Hakka beni bu rütbeye kadar isal etti.Yine mukadderatı ilahiye olarak beni asker yaptı.Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla beni vatan ve millete hizmet etmek için ne suretle yetiştirmek mümkün ise öylece yetiştirdiniz.Sebeb-i Feyz-ü refikim ve hayatım oldunuz.Cenab-ı Hakk&#39;a ve sizlere çok teşekkürler ederim.
Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı hak etmek zamanıdır.Vazife-i mukaddese-i vataniyeyi ifaya cehdediyorum.Rütbe-işehadete suudedersem Cenab-ı Hakk&#39;ınen sevimli kulu olduğuma kanaat edeceğim.Asker olduğum için bu her zaman bana pek yakındır,sevgili babacığım ve valideciğim.Göz bebeğim olan zevcem Münevver ve oğlum Nezih&#39;ciğimi evvele Cenab-ı Hakk&#39;ın saniyen sizin himayenize tevdi ediyorum.Onlar hakkında ne mümkün ise lütfen yapınız.
Oğlumun talim ve terbiyesine siz de refikamla birlikte lütfen sayediniz.Servetimizin olmadığı malumdur.Mümkün olandan fazla birşeyi isteyemem,istesem de pek beyhudedir.Refikama hitaben yazdığım matuf mektubu lütfen kendi eline veriniz.Fakat çok müteessir olacaktır,o teessürü izale edecek vechile veriniz.Ağlayacak üzülecek tabi teselli ediniz.Mukadderat-ı ilahiye böyleymiş.Malumat ve düyunatın hakkında refikam mektubunda laf ettiğim deftere ehemmiyet veriniz.Münevver&#39;in hafızasında ve yahut kendi defterinde mukayyet düyunat da doğrudur.Münevver&#39;e yazdığım mektubum daha mufassaldır.kendisinden sorunuz.
Sevgili baba ve valideciğim ,
Belki bilmeyerek size karşı birçok kusurlarda bulunmuşumdur.Beni affediniz,hakkınızı helal ediniz,ruhumu şadediniz,işlerimizi tavsiyesinde refikama muavenet ediniz ve muin olunuz.
Sevgili Hemşirem Lütfiye&#39;ciğim,
Bilirsiniz ki sizi çok severdim.Sizin için vesayemin yettiği nisbette ne yapmak lazımsa yapmak isterdim.Belki size karşı da kusur etmişimdir,beni affet ,mukadderatı ilahiye böyle imiş hakkını helal et ruhumu şadet , yengeniz Münevver hanımla oğlum Nezih&#39;e sen de yardım et , sizi de Cenab-ı Hakk&#39;ın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum.
Ey akraba ve ehibba ve evda , cümlenize elveda , cümleniz hakkınızı helal ediniz.Bnim tarafımdan cümlenize hakkım helal olsun.Elveda , elveda..Cümlenizi Cenab-ı Hakk&#39;a tevdi ve emanet ediyorum..
Ebediyen Allah&#39;a ısmarladım.
Sevgili Babacığım ve Valideciğim....
Oğlunuz Mehmet Tevfik
* * *
(Mehmet Tevfik , 2 Haziran 1915 günü yaralanmış ve Çanakkale Askeri Hastanesi&#39;nde şehitlik rütbesine ulaşmıştır.)




Üsteğmen Zahid&#39;in Vasiyeti



&#8220;Bu günlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğiz.Bilirsin , her muharebeye giren ölmez. Fakat eğer ben ölürsem sakın gam yeme... Beni ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasip etti ise , benden şehitlik rütbesini esirgemediği taktirde , elbette , ruhlarımızı da birbirine kavuşturur.Vatan yolunda şehit olursam bana ne mutlu.Ancak , sana bir vasiyetim var :
Birincisi benim için kat&#8217;iyyen ağlama...
İkincisi, eşyamın listesi ilişikte.Bunları sat , ele geçecek paradan &#8220;mihr-i muaccel &#8221; ve &#8220;mihr-i müeccel &#8221; ini al , üst tarafı ile bana bir mevlüt okut.Eğer bunlar sana borcumu ödemezse hakkını helal et ve ilk gece aramızda geçen sözü unutma...&#8221;
Ayrıca mektubun içinden kırmızı kordelaya bağlı bir de saç demeti çıkar.Saçın tazeliği bunun mini mini bir yavrunun başından kesilmiş olduğunu göstermektedir.
İşte o zaman herkes Zahid&#8217;in evli olduğunu ve Nadide isminde de bir yavrusunun varlığını öğrenir.Çünkü Zahid Üsteğmen cepheye gelirken arkasında evlad ü iyal düşüncesini de bırakmıştır.Ve savaş boyunca ne izin isteyerek evine gitmeyi düşünmüş ne de o konuda iki çift laf etmiştir.
Zahid , 9 Ocak 1916&#8217;da şehit olur.
Gümüşhane&#8217;nin Şiran ilçesinden Üsteğmen Zahid , Aziziye ilçesinin Kılıç Mehmet Bey köyünden Ahmet Efendi&#8217;nin kızı , eşi Hanife Hanım&#8217;a yazdığı ve vasiyetini bildirdiği mektubunu şu cümle ile bitirir :
&#8220;Bu vasiyetimi aldığınız zaman yüksek sesle ağlamanıza razı değilim.&#8221;




Hasan Etem&#8217;in Validesine Son Mektubu



Valideciğim,
Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi,
Nasihat-amiz mektubunu Divrin Ovası (Niğde) gibi,güzel,yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım.Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti.
Okudum, okudukça büyük dersler aldım.Tekrar okudum.Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim.Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım.Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi,bana,annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi.Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni , annenden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı.Nazarlarımı sola çevirdim çağıl çağıl akan dere , bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor , oynuyor , köpürüyordu ...
Başımı kaldırdım , gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım.Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini , yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu.Diğer bir dalına baktım , güzel bir bülbül , tatlı sedasıyla beni tebşir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.
İşte bu geçen dakikalar anında , hizmet eri :
-Efendim , çayınız , buyurunuz , içiniz , dedi.
-Pekala dedim,aldım baktım , sütlü çay...
-Mustafa bu sütü nereden aldın ? dedim.
-Efendim , şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu ?
-Evet dedim.Evet ne kadar güzel.
-İşte onun çobanından 10 paraya aldım.
Valideciğim , on paraya yüz dirhem süt , su katılmamış.Koyundan şimdi sağılmış , aldım ve içtim. Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu : &#8220;Validen kaderine küssün , ne yapalım.O da erkek olsaydı , bu çiçeklerden koklayacak , bu sütten içecek , bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi&#8221;
Şevket merak etmesin o görür , belki de daha güzellerini görür.
Fakat , valideciğim , sen yine müteessir olma.Ben seni , evet seni mutlaka buralara getireceğim.Ve şu tabii manzarayı göstereceğim.Şevket , Hilmi (kardeşleri) de senin sayende görecekler.
O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında , çamaşır yıkayan askerler saf saf dizilmişler.Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.
Ey Allah&#8217;ım , bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi.Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi ,dere bile sesini çıkarmıyordu.Ezan bitti.O dereden ben de bir abdest aldım.Cemaat ile namazı kıldık..O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum.Ellerimi kaldırdım , gözümü yukarı diktim , azımı açtım ve dedim :
-Ey Türklerin Ulu Allah&#8217;ı.Ey şu öten kuşun , şu gezen ve meleyen koyunun , şu secde eden yeşil ekin ve otların şu heybetli dağların Halikı.Sen bütün bunları Türklere verdin.Yine Türklerde bırak.Çünkü böyle güzel yerler , Sen&#8217;i takdis eden ve Sen&#8217;i ulu tanıyan Türklere mahsustur.
Ey benim Rabbim &#33;
Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri ; ism-i Celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır.Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek , böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin , düşmanlarını zaten kahrettin ya , bütün bütün mahfeyle. &#8221;Diyerek dua ettim ve kalktım.Artık benim kadar mes&#8217;ut , benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.
Oğlun Hasan Etem
Mektubu yazan , ihtiyat zabit ( yedek subay ) namzedi Hasan Etem , İstanbul Hukuk Fakültesi son sınıfına devam ederken aynı zamanda Beyazıt Nümune Mektebi&#8217;nde öğretmendi.Düşmanın Çanakkale&#8217;ye dayandığını işittiğinde gözünü kırpmadan binlerce akranı gibi cepheye koştu.Gönüllü yazıldı.
Bu onun son mektubuydu.Bu mektubu yazdıktan iki gün sonra Maydos (Eceabat)&#8217;da şehit oldu...
Kınalı Kuzu
Yozgat&#8217;ın Sorgun kazasının Karayakup köyünden cepheye gelen Murat , bölükteki tıbbiye öğrencilerinden Şükrü&#8217;ye bir mektup yazdırır :
&#8220;Anacığım kardeşlerimi askere gönderirken başına kına koyma...Zabit efendi bana sordu cevap veremedim.Kardeşlerim de cevap veremeyip mahcup olmasınlar.&#8221;
Bir müddet sonra Murat&#8217;ın anasından cevabi mektup yetişir :
&#8220;Ey oğlum , gözümün nuru Murat&#8217;ım &#33; Zabit efendiye selam söyle...Biz kurbanlık koçları kınalar öyle kurban ederiz.Sen dört kardeşin arasında kurbansın.Sen İsmail&#8217;sin(as).Sen orada şehit olacaksın inşallah.Kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa , ben de onun için senin saçını kınalayıp gönderdim.&#8221;
Ve mektup Çanakkale&#8217;de Murat&#8217;a ulaştığında , Murat&#8217;ın kınalı başı çoktan Allah&#39;ına kurban gitmiştir bile...</div>



 


requiemksk

Üye
    Konu Sahibi
bu konuya bakmayan herkeze yazıklar olsun.. utanın
 
iceboy

iceboy

Üye
<div class='quotetop'>(requiemksk &#064; Mar 20 2006, 11&#58;48 PM) [post=301807]Quoted post[/post]</div><div class='quotemain'>
bu konuya bakmayan herkeze yazıklar olsun.. utanın
[/b][/quote]

Baba, yavas ol istersen. Konuyu gecenin bir yarisi acmissin ve arada kaybolup gitmis anlasilan. Ayrica yorum yapmadilar, yada konuya bakmadilar diye digerlerine karsi boyle itici davranamazsin ki&#33;

Sonucta yukarda yazdigini butun site sakinlerine karsi yazmis ve tum maxi uyelerini karsina almis oluyorsun benden soylemesi.

Konularin kimi zaman gume gidebildigini konustuk bircok kere.

Neyse, guzel bir paylasim yapmissin. Sahsen tumunu okudugumu soyleyemeyecegim gecenin bu saatinde ama yavas yavas okunur hepsi nede olsa...

Ayrica sunuda belirtmek isterim ki insanlari asagilayici sekilde yorumda bulunmak hic kimseye yakismiyor&#33; Okurlar okumazlar, yorum yazar yada yazmazlar onlara kalmis tabi. Fakat boyle yazarak onlari yorum yazmaya zorlamak hicde hos degil.

Paylasim yapilir gecer gider. Bugun bunu okumayan yada yorum yazmayan, yarin vatanina hainlik edecek degil. Herkes bu vatanin evladi ve oyle kalacaklar. Buraya yorum yazmakla bitmiyor is nede olsa...

Paylasimin icin tekrar tesekkur ederim, ellerine saglik...
 
cepix

cepix

Üye
Teşekkür ederiz fakat <strike>bu biçimde yaklasman çok yanlıs olmus</strike>...

Daha önceden okumustum bir daha okudum tazeledim herkeze tavsiye ederim
 

b.Y_F.r.e.n.z.Y

Üye
<div class='quotetop'>(iceboy &#064; Mar 21 2006, 03&#58;04 AM) [post=301815]Quoted post[/post]</div><div class='quotemain'>
<div class='quotetop'>(requiemksk &#064; Mar 20 2006, 11&#58;48 PM) [post=301807]Quoted post[/post]</div><div class='quotemain'>
bu konuya bakmayan herkeze yazıklar olsun.. utanın
[/b][/quote]

Baba, yavas ol istersen. Konuyu gecenin bir yarisi acmissin ve arada kaybolup gitmis anlasilan. Ayrica yorum yapmadilar, yada konuya bakmadilar diye digerlerine karsi boyle itici davranamazsin ki&#33;

Sonucta yukarda yazdigini butun site sakinlerine karsi yazmis ve tum maxi uyelerini karsina almis oluyorsun benden soylemesi.

Konularin kimi zaman gume gidebildigini konustuk bircok kere.

Neyse, guzel bir paylasim yapmissin. Sahsen tumunu okudugumu soyleyemeyecegim gecenin bu saatinde ama yavas yavas okunur hepsi nede olsa...

Ayrica sunuda belirtmek isterim ki insanlari asagilayici sekilde yorumda bulunmak hic kimseye yakismiyor&#33; Okurlar okumazlar, yorum yazar yada yazmazlar onlara kalmis tabi. Fakat boyle yazarak onlari yorum yazmaya zorlamak hicde hos degil.

Paylasim yapilir gecer gider. Bugun bunu okumayan yada yorum yazmayan, yarin vatanina hainlik edecek degil. Herkes bu vatanin evladi ve oyle kalacaklar. Buraya yorum yazmakla bitmiyor is nede olsa...

Paylasimin icin tekrar tesekkur ederim, ellerine saglik...
[/b][/quote]

Tamam İceboy. Bu kadar Yüklenme adama. Bu her TÜRK&#39;te görülebilir. Requiemksk gece gece bunları okuyunca duygularına hakim olamamış. Yani mağzur görmek lâzım. Burdan Requiemksk&#39;in vatanını ve milletini çok sevdiğini anlıyoruz.
Sana gelince Requiemksk. Sağol usta. Elinden geleni yapmışsın. Devamını da bekleriz.

Saygılar...
 

S1FR3K1R1C1

Üye
Emeğine Sağlık Kardeşim Çok Güzel Bir konu 1. Resim Harika ya İşte Arkadaşlık
 
darkwolf

darkwolf

Üye
gercekten guzel olmus
sagol
 
kikaksk

kikaksk

Üye
su ana o insanlar olmasa biz burada olamazdık...onlara büyük saygı duyuyoruz...
 
ouSahin

ouSahin

Üye
emegine saglık

<span style="color:#000000">şehitler ölmez vatan bölünmez </span> şehitlerimiz kalbimizde

çanakkale çok güzel bir yer ve çok ürpertici bir yer bence
 

ardaca

Üye
bugün geldim çanakkaleden. yorgnluktan ölüyorum. saat 17 de yeni kalkmıştım. biraz toparlayınca kendimi resimler upload etçem. umarım beğenirsiniz.

konu için eline sağlık requiemksk
 
LowesTime

LowesTime

Üye
süppersin ya ellerine sağlik
 
NeedLeFLuff

NeedLeFLuff

Üye
Ellerine sağlık.Teşekkür ederim.
 
B@TuH@N

B@TuH@N

Üye
eyvallah gardaş bilgi paylaşımın için saolasın çok güzel ve çok faydalı bilgiler.
 
prince14

prince14

Üye
yürü şanlı türk ordusu:kac:
 
ALpeRenBuGRa

ALpeRenBuGRa

Üye
Mükemmel Yazi Ve Resimler Paylasim Icin Saol Dost
 

yassose

Üye
paylasim guzel emegine saglik
 

Benzer Konular

Baydırman
Cevap
1
Görüntüleme
351
PALA.
Eren Değerli
Cevap
1
Görüntüleme
309
cihanyurdakul
Selim Baltaci
Cevap
0
Görüntüleme
351
Selim Baltaci


Üst Alt