Bir kaç deneme yazısı..

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
coolasker54

coolasker54

Üye
    Konu Sahibi
Bir kaç deneme yazısı..
KRAL SİMGE

Sayısız yaptırım gücüne sahip olan ve ekonomi anahtarı ile birçok kapıyı açan para, bütün zamanlarda dünyanın siyasi yapısına, ticari faaliyetlerine, sosyal dinamizmine direkt ve dolaylı olarak şekil vermiştir.
Sayısız savaşlar kazanan, büyük hazineleri olan, dünyanın en güzel ve birçok kadını ile evlenen imparatorluk sahibi Kralları, bütün bu olanaklar tatmin etmiyordu; çünkü gelecekte de adlarının ve zaferlerinin bilinmesini istiyordular. Bu amaç için çabalayan Krallar mağaralara, anıtlara ve minyatürlere kendilerini anlatan figürler nakşettiler. Ve sonunda en parlak fikir geldi akla: Aradan binlerce yıl da geçse etkin gücünün kaybolmayacağı ve bütün insanlığın yakından ilgilendiği paraya resimlerini bastırdı Krallar.
Evrenselliğini hiçbir zaman kaybetmeyen bazı sanat eserlerinin de ironisel çağrışımlarını süslemiştir para. Shakspeare! İn Romeo ve Jüliet adlı oyununda bir diyalog şöyledir:'Romeo intihar etmek için ilaç satan bir esnaftan zehir ister.
ROMEO: Hadi eczacı ver şu zehri de içip bir an evvel Jüliet'ime kavuşayım. Zannetme ilacı bana vererek beni zehirliyorsun; bütün insanlığı zehirleyen şu parayı sana vererek asıl ben seni zehirliyorum.'
Toprak, maden, yaşam kaynakları, silahlanma yarışı,sömürgecilik, kapitalizm, kominizim, uluslar arası kalkınma çemberleri... Her şey para demekti ve Dünya savaşlarının da nedeni paraydı.
Küreselleşen ve doğallıktan hızla uzaklaşan dünyamızı tamamen hegemonyası altına alan Kral Simge para yaşamın temel maddeleri: hava, su, toprak ve ateş gibi esas bir ihtiyaç olmuştur. Olmayınca insanlar hırsızlığa, rüşvete, dolandırıcılığa, cinayete, adam kaçırmaya yani kötü olan, yanlış olan her türlü yola başvurabiliyor.
Biraz sosyal pencereden bakalım paranın etkisine. Kitle iletişim araçları ünlü tatil beldelerinde hoşça vakit geçiren elit kesime soruyor: hangi sanatçıyı dinlersiniz? Genel olarak alınan cevaplarda Pop Sanatçılarının eğlenceli parçaları oluyor; aynı soru varoş olarak tabir edilen ve bir kalıba sokulan kesime sorulduğunda alınan cevap gayet doğaldır: arabesk, uzun hava gibi hüzünlendiren bir müzik. Doğaldır; çünkü insanlar açtır, açıktadır,amansız bir hastaları vardır tedavi ettirecek paraları yoktur, sevgiliye alınacak bir hediye, çocukların rüyasını süsleyen oyuncaklar... Onları da alma olanağı yoktur; çünkü temel kaynak para yoktur.


Devletlerarası dostluk yoktur; çıkar ilişkisi vardır. Amerika özgürlüğünü kazanana dek temelini oluşturan İngilizlere haraç ödemiştir, Afganistan'ın işgal sebebi: toz ticaretidir, Irak'ın işgal sebebi: petroldür, Türkiye'yi A.B. ye almak istemeyenler, aynı zamanda Türkiye'nin paralanmasını ve gelişmesini istemeyenlerdir. Atatürk der ki:'Batı bizim lehimize olan hiçbir anlaşmanın altına kolay kolay imza atmaz.'A.B. de bu yüzden atmıyor; atanlar da Türkiye'nin doğu bloğuna kaçmasını engellemek için atıyor. Türkiye'nin iç işlerine dolaylı olarak karışan batının dikkatini Şark bölgesi denilen Doğu ve Güney Doğu Bölgeleri çekmektedir. Bu bölgelerde farklı etnik yapıya sahip olan Milletler: önce Ermeniler şimdi de Kürtler batı tarafından kullanılmak isteniyor. Hedef Türkiye'nin doğusundaki çok değerli madenlerdir.


Amerika'nın 1960 lardaki Türkiye politikası:'Atatürk'ün öngördüğü bağımsız sanayi ve bağımsız ekonomi planını engellemek için Dünya Bankası ve İ.M.F. çalışmalarına hız verecektir.'Anlaşıldığı gibi yine aktif silah paradır.


Post modern darbenin sebebi de paradır. Refah yol Hükümeti sonlandırıldıktan hemen sonra devletin kasasından Ergenekoncu olarak nitelendirilen Veli Küçük ve işbirlikçileri kırk milyar dolar civarında para kaçırmıştır.


Zamanımızın en ilgi çekici sanatı futbolun bile belirleyici gücü paradır. Transfer, reklam, marka satış ücretleri akılları düşündürecek kadar uçuk. Brezilya Ülkesi futbol sayesinde çok iyi bir şekilde reklamını yapıyor. Her yıl Brezilyada düzenlenen Rio Karnavalına beş milyon civarında turist katılıyor. Futbol sayesinde kazanılan paranın haddi hesabı yoktur Brezilya için; bedava kültür tanıtımı da caba sı.


Kral simge paranın olmadığı yer yok gibi: eğitim, ticaret ve üretim


Gibi alanları geçin; eş belirlemede bile para'nın etkisi var. Eğer bir Erkeğin parası varsa elli yaşında da olsa bayanlar tarafından on sekizlik delikanlı olarak algılanır, bir Bayanın parası varsa bir çok Erkek onunla evlenmek ister; acıdır ki kimse artık karakter sormaz, asalet sormaz; temel taban ve tavan her şey para...


Sendika başkanları hiç para almadan görev yapsa hiç kimse başkan olmaz; çünkü büyük bir rant var hak ve hukuk aramak bahane; olanaklar şahane...


Ne kadar da para etkileyici güç desek bir yerlerde de yanılırız; Sultan Süleyman gibi Dünya bizlerin olsa boştur, sonu bir kefenle evlenip ölüme gitmektir.


Demek ki!


İnsanoğlunun gözünü bir avuç toprak doyurur.

YAĞMUR DAMLALARI

Yağmura inat , olanca sessizliğimle yürüyordum . Yıldıramayacaktı beni ne yağmur ne kar ne de fırtınalar . Küstah bir başkaldırıştı belki benim yaptığım ama çarem yoktu . Yaşam , arsız bir yabancı gibi her seferinde beni yenmeye uğraşıyor ...bense hiç açık vermiyordum . Üstüne üstüne gidiyor ,hayattan alacağım olduğunu biliyor ve tüm azmimle tek tek hesaplarımı kapatıyordum .


O akşam iş çıkışı , eve yürüyerek gitmek istediğimi farketmiş ve yollara düşmüştüm . Yağmur büyük bir öfkeyle de yağsa beni caydıramayacaktı . Bilânço çıkaracaktım ... hesaplaşacaktım ... belki biraz da ağlayacaktım . Yağmur nasılsa gizlerdi ya gözyaşlarımı , işte bu yüzdendi yürümek isteyişim . Şemsiye de istemiyordum , yağmurluk da . Akşamın yoğun siyahı , yağmur , yaşam ve ben başbaşa kalmalıydık . Muammalarımı çözecektim . Yanılgılarımı görecektim . Yaşamakla yükümlü olduklarımın nedenlerini soracak ve cevap isteyecektim .


Sanki zaman durmuş gibiydi . Yüzümdeki ıslaklık yaşlarımı gizliyor ve ben özgürce ağlıyordum . Adımlarımın beni nereye götürdüğünü asla sormadan gidiyordum ıslak yollarda .


Ne kadar sürmüştü bu durum asla bilemeyecektim . Eve döndüğümde , sanki asırlarca yürümüş ve ıslanmış olduğumu hissediyordum sadece , o kadar .


Fakat gülümsüyordum . Hem de müthiş bir keyifle ... Ne tuhaftı ! ... İçimden( ben kendime ne yaptım acaba ) diye geçirdim . Hesabımı bitirmiş miydim yoksa hayatla ?... Kimbilir ?


Tek gerçek vardı hatırladığım . Yaşam bir futbol oyunuydu . Bense kaleci .... Sürekli top yağıyordu kaleme ve ben gol yememeye çalışıyordum yılmadan . Her sorunu çözdüğümde , yenisini beklemeye biraz daha hazırlıklı oluyordum sanki . Direncim artmış ve ben daha dayanıklı bir hale gelmiş olarak , hayatın yeni problemlerini bekliyordum . İçimden ... ( hadi bakalım , bunu çözdüm ve üstesinden geldim ... ama sen beni sınamakta öyle kararlısın ki , öyleyse hodri meydan .... sapmayacağım ...yılmayacağım ... yoldan çıkmayacağım ...zaaflara düşmeyeceğim ve bana ne yüklersen yükle dimdik ayakta kalacağım . Hadi gönder yeni dertlerini , bekliyorum . Yüreklice bekliyorum . Ama , beni sınamaktan ne zaman vazgeçeceksin , bunu da çok merak ediyorum !!! ) diyordum . Açık bir meydan okumaydı bu , yaşama karşı .


Oysa , anlamıştım ki zaten ayakta kalabilmek buna bağlıydı . İnatla ve dirençle karşılık vermek gerekiyordu zorluklara . Tökezlemeden , kolaya kaçmadan .


O yağmurlu akşamın üzerinden çoook zaman geçti . Hayattan öğrendiğim bu en güzel felsefem , bana yaşamayı sevdirmeye yetmişti . Artık daima hazırlıklı ve donanımlı olarak bekliyorum hayatın yokuşlarını .


Ve beni bu yokuşların olgunlaştırdığını bilerek yürüyorum .


Yılgınlıkları sildim yaşam sözlüğümden . Hayat daha verimli ve dost artık bana .


Hayatı yüreklice yaşayan herkese , yürekten sevgilerimle !....





CEHENNEM ZEBANİSİ

Merhaba. Size kısaca kendimi tanıtmak istiyorum. Eminim hakkımda bilmek isteyeceğiniz çok şey vardır. Zaten şimdi söyleyeceklerim de, sizlerin cevap bekleyen soru işaretlerinize, bir nebze de olsa ışık tutmaya yetecektir umarım. Uzatmayayım; ben bir zebaniyim. Cehennem zebanisi. –Zaten daha cennet zebanisi kadrosu açılmadı- Daha doğrusu cehennemde zebani olarak çalışıyorum. İşim ne çok zor ; ne de çok kolay. Belli bir görev tanımımız var. En başta, günah kotasını aşıp da, cehenneme düşmüş insanları disipline etmek. Sonra yine mevcut kadronun cehenneme uyumu konusunda, oryantasyon çalışması yapmak. Doğrusu ilk başlarda bu işe alışamayacağım sanmıştım; fakat sonra sonra hem kabulleniyorsunuz; hem de yavaş yavaş işinizi sevmeye başlıyorsunuz. Tıpkı yeryüzünde çalışan bir gardiyan gibi, birçok yaşam öyküsüne tanık oluyorsunuz...
Benim öyküm mü ? Boş verin... Boş vermeyin aslında. Hazır fırsatını bulmuşken kısaca değinebilirim de. Yeryüzünde Bin dokuz kırk iki yılında doğmuşum. Uzun yıllar gazetecilik yaptım. Hiç evlenmedim. Yaşamımdaki trajik milat, alkolle tanışmamla başlar. Zaten bir çok hikaye benzerdir işte bilirsiniz. Alkol, pavyonlar, kadınlar... Sonrası yine malum. Müdavimi olduğum pavyondan bir kadına aşık oldum. Onun için arabamı, evimi, kısaca neyim var neyim yok sattım. Paralarım suyunu çekince kadın beni terk etti. Ben de bu durumu gururuma yediremeyip sevdiğim kadının başına tam yedi el sıktım. Evet resmen bir cinnet durumuydu işte. O şartlarda bir cinnet anında çoğunlukla, karşı tarafı öldüren, bir kurşun da kendi şakaklarına sıkıyor. Ki ben de çoğunluğa uydum. Fanilikten istifa...


Sonra bir süre arafta bekledim. Evet evet. Hani şu hepinizin sıklıkla duyduğunuz sözcüğün anlamını, galiba ben bir çoğunuzdan daha iyi biliyorum. Ama tam kutsal kitaplarda söylendiği gibi değil. Yani cennetle cehenneme eşit mesafede bir tepe ve civarı değil. Daha doğrusu tepeye benzer bir şey yoktu arafta. Yayla gibi bir yer. Belki milyonlarca insan aynı alanda. Bir çeşit bekleme salonu diyebiliriz. Orada beklediğiniz süre içinde, hakkınızda yaşam tahkikatı yapıyorlar. Pek tabii herkes endişeli, ürkek, korku ve belirsizlik içinde. Herkes sürekli nereye gidebileceği hakkında yorumlar yapıyor birbirlerine. Ancak sadece cennet ya da cehennem alternatifi yok tabii, gidilecek yerler arasında. Cennet ya da cehennemde benim gibi memur olma ihtimaliniz de var. Genelde benim gibi, yeryüzünde iyi biri mi, kötü biri mi olduklarına karar veremedikleri insanları zebani kadrosundan işe alıyorlar. Pisi pisi pisine ölenler; yani Niyazi lakaplı insanlar arafta, yaşam tahkikatı araştırma bürosunda memur olarak çalışıyor. Hoş ve güzel kadınlar da huri olarak çalıştırılıyorlar. Doğrusunu isterseniz cennete alınma oranı özellikle son yıllarda bayağı düştü diyebilirim. Bu durumun sebeplerini aşağı yukarı siz de benim kadar bilirsiniz sanırım.


Araf böyle bir yer... Peki cehennem mi ? Nasıl anlatsam? Yani kutsal kitaplarda söylenenlerle benzerlikler var evet... Ama bire bir değil. Gelip görmeniz lazım... - Son cümlem latifeydi. –


Ateş... Evet ateşler var. Ama daha çok cehennem görüntüsünü daha iyi verebilmek amacıyla dekor olarak kullanılmış. Yani insanlar öyle ateşte cayır cayır filan yanmıyor. Buradaki en büyük sorun; aslında burayı cehennem yapan en büyük etken demeliyim; ayda sadece bir gün kadınlar ve erkekler bir araya gelebiliyor. Bildiğiniz haremlik selamlık bir ortam işte. Dediğim gibi burayı çekilmez, dayanılmaz kılan en büyük unsur bu. Yoksa ateşmiş, kaynar sularmış yok böyle bir şey.


Zebani görüntüme bile iyice alıştım diyebilirim. o kızıl renkli, sivri boynuzlarımı bile kanıksadım. Aslında burada başıma gelen ve sizlere anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki, örneğin burada cehenneme düşmüş bir kadına deliler gibi aşığım. Sırf onu her gün görebilmek için'B'kapısında nöbet tutuyorum. Umarım bir gün...


- Kestik! Stop!!! Stop!! Bugünlük bu kadar çekim yeter arkadaşlar. Yarın devam edelim.


- Evet ben de konsantrasyonumu kaybetmeye başlamıştım yavaş yavaş...


- Ama gayet iyisin. Eğer cehenneme düşersen hiç zorlanmayacaksın anlaşılan...


- Ben zaten cehennemden afla çıkartılmıştım yeryüzüne...


- Bırak şakayı da , yarın çekimlere tam zamanında gel... Hey! Senin alnındaki o izler de ne...


Alıntıdır...
 
GettingFire

GettingFire

Üye
:tşk:
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt