Reşwan
Emekli Yönetici
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabîb, kılma derman kim helakim zehr-i dermanındadır...
[h=2]Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabîb, kılma derman kim helakim zehr-i dermanındadır...[/h] 07 Ekim 2008 Salı 14:25:19
Hekimlerin ilacını bulamadığı, derman olamadığı tek derttir aşk. Hatta onlar çare bulsalar bile âşık bu ilacı istemez.
Bu açıdan bakıldığında Mecnun, modern tıbbın bütün tedbirleriyle bile asla tedavi edilemeyecek bir aşk hastasıdır...
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabîb
Kılma derman kim helakim zehr-i dermanındadır
Demek olur ki: "Ey tabib! Aşk derdiyle başım hoş benim; yaramdan el çek sen. Bana derman hazırlama ki senin merhemlerin benim ölümüm sayılır."
Çünkü eğer aşk yarası iyileşirse sevgiliden uzaklaşmış olacak, belki de onu sonsuza dek kaybedecektir. Oysa aşk öyle bir şeydir ki acılar içinde lezzet, elem içinde mutluluk olunca gerçekliğine erilir.
Şair bir yandan aşksız yaşayamayacağını, asıl ölümün aşksız kalmak olduğunu vurgularken diğer yandan ilaçların genellikle acı (zehir gibi) olduğunu zikrederek sanat da yapmaktadır.
Aşk hastasının can ve gönül derdine en hazık hekim, hiç şüphesiz sevgilinin ya kendisi (yakın olsun diye) veya dudağıdır (bir çift söz ederek, tıpkı Hz. İsa gibi ölü gönülleri diriltsin diye). Öte yandan sevgilinin aşkı hem derttir, hem de o derdin dermanı, veya tabibi.
Gamzesi bir cerrah olup âşıkın bağrını yarınca gerekli aşk tedavisi de başlamış demektir. Yahut bunun tam tersi; dudaklarından çıkıverecek bir çift söz ile canını alma. Bu söz, sitem de olsa hatta!... Ahmet Paşa der ki:
Hak bu kim can derdmendinin tabîbidir lebün
Hokka-i la'lin açıp derde devâlar gösterir
Bu dahi, "Hakikati söylemek gerekirse ey sevgili, dudağın, senin derdini çeken canımın tabibidir. Öyle ki kırmızı la'l hokkasını açıp derde devalar gösteriyor."
Şairin la'l hokka dediği şey sevgilinin yakut kırmızısı dudağı ile eski hekimlerin ilaç taşıdıkları yakut hokkayı birlikte karşılar. Böylece hokkadan dökülecek ilaç ile sevgilinin dudağından dökülecek sözler aynı şifalı etkiyi gösterecektir...
Eski şairler kendilerini aşk hastası, sevgiliyi de bu hastalığı tedavi edebilecek yegane tabib olarak düşündükleri için bu konuya dair pek çok mazmunlar yapmışlardır.
Hemen hepsinin istediği şey, tabibin (sevgilinin) her daim yanlarında olmasıdır. O yanlarında olursa ölmek kolay, can vermek nimet olur. Hani Rıza Tevfik'in o muhteşem şiiri Humma-yı Aşk'ta söylediği gibi: Okuyalım:
Hastayım, yalnızım, seni yanımda
Sanıp da bahtiyar ölmek isterim
Mahmûr-ı hülyayım câm-ı lebinden
Kanıp da bahtiyar ölmek isterim
Şimdi sormak lazım; acaba sevgilisini yanında sanınca bile bahtiyar ölen bir âşık, onu bizzatihi yanında bulursa sevincinden can vermez mi?!..
Hekimi her daim başında bekleyen bir hasta, diğerlerine göre daha bahtiyar değil midir?
Hele hülyalara dalarak sarhoş olmuş bir âşık, sevgilisinin dudağının kadehinden (veya hokkasından) kanarak sarhoş olursa (veya ilacını alırsa), bunun karşılığında sevgiliye can vermez (kurban olmaz) mı!?..
Şiirin devamını merak edenler için kaydedelim:
Bir olmaz emelin düştüm peşine
Vuruldum hüsnünün şen güneşine
Ela gözlerinin aşk ateşine
Yanıp da bahtiyar ölmek isterim.
Tâliin kahrı var her hevesimde
Boğulmuş figânlar titrer sesimde
O nazlı ismini son nefesimde
Anıp da bahtiyar ölmek isterim.
İskender Pala
Aşk Derdinin Dermanı
Hekimlerin ilacını bulamadığı, derman olamadığı tek derttir aşk. Hatta onlar çare bulsalar bile âşık bu ilacı istemez.
Bu açıdan bakıldığında Mecnun, modern tıbbın bütün tedbirleriyle bile asla tedavi edilemeyecek bir aşk hastasıdır...
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabîb
Kılma derman kim helakim zehr-i dermanındadır
Demek olur ki: "Ey tabib! Aşk derdiyle başım hoş benim; yaramdan el çek sen. Bana derman hazırlama ki senin merhemlerin benim ölümüm sayılır."
Çünkü eğer aşk yarası iyileşirse sevgiliden uzaklaşmış olacak, belki de onu sonsuza dek kaybedecektir. Oysa aşk öyle bir şeydir ki acılar içinde lezzet, elem içinde mutluluk olunca gerçekliğine erilir.
Şair bir yandan aşksız yaşayamayacağını, asıl ölümün aşksız kalmak olduğunu vurgularken diğer yandan ilaçların genellikle acı (zehir gibi) olduğunu zikrederek sanat da yapmaktadır.
Aşk hastasının can ve gönül derdine en hazık hekim, hiç şüphesiz sevgilinin ya kendisi (yakın olsun diye) veya dudağıdır (bir çift söz ederek, tıpkı Hz. İsa gibi ölü gönülleri diriltsin diye). Öte yandan sevgilinin aşkı hem derttir, hem de o derdin dermanı, veya tabibi.
Gamzesi bir cerrah olup âşıkın bağrını yarınca gerekli aşk tedavisi de başlamış demektir. Yahut bunun tam tersi; dudaklarından çıkıverecek bir çift söz ile canını alma. Bu söz, sitem de olsa hatta!... Ahmet Paşa der ki:
Hak bu kim can derdmendinin tabîbidir lebün
Hokka-i la'lin açıp derde devâlar gösterir
Bu dahi, "Hakikati söylemek gerekirse ey sevgili, dudağın, senin derdini çeken canımın tabibidir. Öyle ki kırmızı la'l hokkasını açıp derde devalar gösteriyor."
Şairin la'l hokka dediği şey sevgilinin yakut kırmızısı dudağı ile eski hekimlerin ilaç taşıdıkları yakut hokkayı birlikte karşılar. Böylece hokkadan dökülecek ilaç ile sevgilinin dudağından dökülecek sözler aynı şifalı etkiyi gösterecektir...
Eski şairler kendilerini aşk hastası, sevgiliyi de bu hastalığı tedavi edebilecek yegane tabib olarak düşündükleri için bu konuya dair pek çok mazmunlar yapmışlardır.
Hemen hepsinin istediği şey, tabibin (sevgilinin) her daim yanlarında olmasıdır. O yanlarında olursa ölmek kolay, can vermek nimet olur. Hani Rıza Tevfik'in o muhteşem şiiri Humma-yı Aşk'ta söylediği gibi: Okuyalım:
Hastayım, yalnızım, seni yanımda
Sanıp da bahtiyar ölmek isterim
Mahmûr-ı hülyayım câm-ı lebinden
Kanıp da bahtiyar ölmek isterim
Şimdi sormak lazım; acaba sevgilisini yanında sanınca bile bahtiyar ölen bir âşık, onu bizzatihi yanında bulursa sevincinden can vermez mi?!..
Hekimi her daim başında bekleyen bir hasta, diğerlerine göre daha bahtiyar değil midir?
Hele hülyalara dalarak sarhoş olmuş bir âşık, sevgilisinin dudağının kadehinden (veya hokkasından) kanarak sarhoş olursa (veya ilacını alırsa), bunun karşılığında sevgiliye can vermez (kurban olmaz) mı!?..
Şiirin devamını merak edenler için kaydedelim:
Bir olmaz emelin düştüm peşine
Vuruldum hüsnünün şen güneşine
Ela gözlerinin aşk ateşine
Yanıp da bahtiyar ölmek isterim.
Tâliin kahrı var her hevesimde
Boğulmuş figânlar titrer sesimde
O nazlı ismini son nefesimde
Anıp da bahtiyar ölmek isterim.
İskender Pala
Aşk Derdinin Dermanı