DefectoR
Acı ama gerçek
Seyyar satıcının biri Anadol pikabıyla bişeyler satmak için megafonuyla gurultulu bir şekilde bağırmaktadir:
- Domates, biber, patlıcan...
Arkadan trafik polisi:
- Seyyar satıcı kenara çek!
Satıcı:
- Annaşildi tamam!
Lisedeyiz... Geometri dersi... Ders kaynasın diye yapmadığımız karaktersizlik yok. Hoca tahtaya sekil çizerken, okulun bayağı yakınından bir savaş uçağı geçti. Bizden biri:
- Aaa hocam uçak geciyo!
Hocamızdan cevap:
- Elleme geçsin!!!
Sınıf komple kısa devre...
Bir gün Bakırköy-Taksim dolmuşuna binmiştim. Aracın on konsoluna harfli sticker'larla şunlar yazılmıştı:
TURK SOFORU EN ICTEN DUYGULARIN INSANIDIR. E, ne var ki bunda, demeyin; devamını okuyun: KEMAL ATATURK !!
Abi çaycının prensibi olur mu, demeyin. Bizim çaycının cama yazdığı yazılar bunlar:
1. Sıcak cay 150.000.TL.
2. Saat besten sonra cay yoktur, ısrarcı olmayınız.
3 Tek cay için yukarı çıkamam gelip kendiniz alin
İzmir konakta bi köfteci gördüm adam tezgahını açmış çiğ köfte satiyo kocaman da bi tabelası var önünde fiyatların yazdığı... Aynen iletiyorum:
Kampanya ...
TANE: 125 bin
2 TANE 300 bin
Bodrum’da veya Datça’da küçük bi lokantanın camında "23 saat açığız" yazıyordu ) hizmet hizmet bi yere kadar di mi, biraz da kendimize zaman ayıralım.
malum servis şoförümüz sıkışan trafikte hararet edemez halde beklerken (gayette hakliydi çünkü önündeki arabalar kuyruk olmuştu) arkadan
kornaya abanan araç sahibine camdan sarkarak "pokemon'muyum lan ben arabaların üzerinden uçayım" diye bağırarak tüm servisi yere yıkmıştı.
Devlet tiyatrosundan bi arkadaş, bi oyun için mi ne artık, Akçaabat’a gitmiş. Ekip olarak şehir merkezine gelmişler. Kafalarını kaldırınca koca bir bez afiş görmüşler. Şöyle yaziyo: “Ben de sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim. AKCAABAT BELEDIYE BASKANI
Sene 1992, üniversite yılları. Anneannemin hac parasıyla zar zor bir bilgisayar kapatmışız ama printer'a para kalmamış. Aksam vakti printer'i olan bir arkadaşa gidip aleti ödünç aldım, eve donup proje çıktısı alacağım. Ankara'da her kıs olduğu gibi yerler yine buz. Kayıp düşer de alete bir zarar veririm korkusuyla bir taksiye bindim. Daha iki dakka olmadan polis cevirdi, taksici kenara çekti, sonra arabadan indi, kimliğini gösterdi. Ben kucağımdaki cihazın inmemek için uygun bir bahane olduğu düşüncesiyle elde kimlik arabada bekledim. Polis abi geldi, kapıyı açtı, ve aramızda söyle bir diyalog geçti:
- O ne len oole?
- Printer
- (yanındaki öteki polise dönerek) Ecnebi oolum bu.
Sonra gülümseyerek kapıyı kapattı, güle güle manasına ikisi birden el salladılar, tekrar yola koyulduk. 500 metre kadar gittikten sonra şoför gene kenara çekti, çünkü gülmekten arabayı kullanamıyordu
- Domates, biber, patlıcan...
Arkadan trafik polisi:
- Seyyar satıcı kenara çek!
Satıcı:
- Annaşildi tamam!
Lisedeyiz... Geometri dersi... Ders kaynasın diye yapmadığımız karaktersizlik yok. Hoca tahtaya sekil çizerken, okulun bayağı yakınından bir savaş uçağı geçti. Bizden biri:
- Aaa hocam uçak geciyo!
Hocamızdan cevap:
- Elleme geçsin!!!
Sınıf komple kısa devre...
Bir gün Bakırköy-Taksim dolmuşuna binmiştim. Aracın on konsoluna harfli sticker'larla şunlar yazılmıştı:
TURK SOFORU EN ICTEN DUYGULARIN INSANIDIR. E, ne var ki bunda, demeyin; devamını okuyun: KEMAL ATATURK !!
Abi çaycının prensibi olur mu, demeyin. Bizim çaycının cama yazdığı yazılar bunlar:
1. Sıcak cay 150.000.TL.
2. Saat besten sonra cay yoktur, ısrarcı olmayınız.
3 Tek cay için yukarı çıkamam gelip kendiniz alin
İzmir konakta bi köfteci gördüm adam tezgahını açmış çiğ köfte satiyo kocaman da bi tabelası var önünde fiyatların yazdığı... Aynen iletiyorum:
Kampanya ...
TANE: 125 bin
2 TANE 300 bin
Bodrum’da veya Datça’da küçük bi lokantanın camında "23 saat açığız" yazıyordu ) hizmet hizmet bi yere kadar di mi, biraz da kendimize zaman ayıralım.
malum servis şoförümüz sıkışan trafikte hararet edemez halde beklerken (gayette hakliydi çünkü önündeki arabalar kuyruk olmuştu) arkadan
kornaya abanan araç sahibine camdan sarkarak "pokemon'muyum lan ben arabaların üzerinden uçayım" diye bağırarak tüm servisi yere yıkmıştı.
Devlet tiyatrosundan bi arkadaş, bi oyun için mi ne artık, Akçaabat’a gitmiş. Ekip olarak şehir merkezine gelmişler. Kafalarını kaldırınca koca bir bez afiş görmüşler. Şöyle yaziyo: “Ben de sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim. AKCAABAT BELEDIYE BASKANI
Sene 1992, üniversite yılları. Anneannemin hac parasıyla zar zor bir bilgisayar kapatmışız ama printer'a para kalmamış. Aksam vakti printer'i olan bir arkadaşa gidip aleti ödünç aldım, eve donup proje çıktısı alacağım. Ankara'da her kıs olduğu gibi yerler yine buz. Kayıp düşer de alete bir zarar veririm korkusuyla bir taksiye bindim. Daha iki dakka olmadan polis cevirdi, taksici kenara çekti, sonra arabadan indi, kimliğini gösterdi. Ben kucağımdaki cihazın inmemek için uygun bir bahane olduğu düşüncesiyle elde kimlik arabada bekledim. Polis abi geldi, kapıyı açtı, ve aramızda söyle bir diyalog geçti:
- O ne len oole?
- Printer
- (yanındaki öteki polise dönerek) Ecnebi oolum bu.
Sonra gülümseyerek kapıyı kapattı, güle güle manasına ikisi birden el salladılar, tekrar yola koyulduk. 500 metre kadar gittikten sonra şoför gene kenara çekti, çünkü gülmekten arabayı kullanamıyordu