6-7 Eylül Olayları

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
HeiLmasTer®

HeiLmasTer®

Üye
    Konu Sahibi
6-7 Eylül Olayları
6-7 Eylül Olayları, 1955 yılında “Atatürk’ün Selanik’te doğduğu eve bomba atıldı” şeklindeki yalan haberle başlayan başta Rumlar olmak üzere İstanbul’da yaşayan azınlıklara karşı patlak veren şiddet olayları.

Gökşin Sipahioğlu İstanbul Ekspress’in yazı işleri müdürlüğünü yaptığı sırada yayımladığı bu haberden ötürü 6-7 Eylül Olaylarının ortaya çıkmasını planlamakla suçlanmıştır.

Olayları düzenleyenlerin, kimsenin öldürülmemesi yönündeki telkinlerine rağmen, 6 Eylül akşamı başlayan ve yaklaşık 9 saat süren olaylar boyunca ve sonrasında (aralarında iki Ortodoks papaz da olmak üzere) 13 ile 16 arası Rum ve en az bir Ermeni vatandaşı hayatını kaybetmiş, 32 Rum da ağır yaralanmıştır. 4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân saldırıya uğramıştır.
Ekonomik zarar, Türk Hükümeti’ne göre 69,5 milyon Türk Lirası İngiliz diplomatik kaynaklarına göre 100 milyon İngiliz Sterlini, Dünya Kiliseler Birliği’ne göre 150 milyon Amerikan Doları, Yunan Hükümeti’ne göre ise 500 milyon Amerikan Doları olarak hesaplanmıştır.
Demokrat Parti (DP) hükümeti zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon Türk Lirası cıvarında tazminat ödemiştir.[1] Saldırıların ardından, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Rumların ekonomideki etkisi zayıflamaya başlamış ve Türklerin sermayeye hakim olması hızlanmıştır.
Bu olaylar sonucunda Türkiye’de yaşayan Rum azınlığına ait binlerce Rum Türkiyeden göç etmiştir. Kalan birkaç bin Rum, ise özellikle Mersin, ve Tarsus’a yerleşmişlerdir. Zamanla kalan Rumlar da İstanbulu terketmiştir. 1923 yılında 110.000′i bulan İstanbul’daki Rum nüfus, 1999 yılında 2.500 kişiye düşmüştür.

Nedenleri
19. ve 20. yüzyıllarda çokuluslu imparatorlukların dağılmasını, etnik olarak homojen devletlerin kurulması çabası izlemiştir. 1919-1920 Paris Barış ve 1923 Lozan antlaşmalarının sonucunda homojen ulus-devletler değil, içlerindeki etnik gruplardan birinin, kaderini tayin hakkını kendinde gördüğü ve kendini yeni devletin taşıyıcısı olarak tanımlarken, diğer etnik gruplara azınlık statüsünü atfettiği devletler oluşmuştur. Ancak, bu yeni devletlerin azınlıkları, genellikle, ulus-devletin homojenleştirilmesi önünde bir engel ve hatta tehdit olarak algılanmışlardır. Devletin yeni meşruiyet zeminini meydana getiren unsur, ulusal üst kimlikli etnik-kültürel birlik olarak kabul edildiğinden, diğer etnik grupların varlığı, statüko tarafından yeni devletin bir zaafı olarak görülmeye başlanmıştır. Yalçın Küçük, Ermeni Tehciri, Nüfus Mübadelesi, Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül Olaylarının, Yahudi-Hristiyan savaşlarının unsurları olduğunu iddia etmektedir. Küçük’e göre, dört olayın da arkasında yatan temel politika, Hristiyanların bu topraklardan çıkartılmasıdır. Rum ve Ermenilerden boşalan mal ve mülke, Yahudi ve özellikle Sabatayist aileler sahip olmuştur.

Olaylar
Tahribedilmiş mallar
Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba attığı iddia edilen ve gıyabında mahkum edilen Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgileri öğrencisi Oktay Engin (22 Şubat 1992 - 18 Eylül 1993 tarihler arasında Nevşehir Valiliğine getirilmiştir.)

Kıbrıs sorunu, 1955 yılında Türk kamuoyunun gündeminde baş köşeye oturmuştur. Dışişleri yetkilileri Londra’da Kıbrıs temaslarına devam ederken, Atatürk’ün Selanik’teki evinde bir bomba patlamasıyla ilgili haber, önce 6 Eylül 1955 günü saat 13.00 haberlerinde radyoda yayımlandı. Bunun üzerine, “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskı yapan Mithat Perin’in sahibi, Gökşin Sipahioğlu’nun yazı işleri müdürü olduğu İstanbul Ekspres gazetesi o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Cemiyeti üyelerince bütün İstanbul’da satılmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanılmaya başlandı. Dönemin teknolojisine göre olağanüstü bir hızla bir iki saatte 290.000′e ulaşan baskıda Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin Genel Sekreteri Kâmil Önal’ın “Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalıya ödeteceğiz,” ifadesine yer verildi.
Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin önayak olması ve diğer gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, DP teşkilatı, bazı resmi ve gayriresmi makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirildi.
İlk saldırı saat 19.00 sıralarında Şişli’deki Haylayf Pastanesi’ne yapıldı. Ardından büyüyen kalabalık Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu’na geçerek gayrımüslimlerin toplu olarak yaşadığı birçok semtte önce Rumların, ardından da Ermeni, Yahudi ve hatta yanlışlıkla bazı Türklerin dükkânlarına saldırarak yağmaya başladı. İstanbul’daki Rum azınlığın ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiledi. Rum vatandaşların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan, 20-30 kişilik organize birliklerin kent içindeki ulaşımı özel arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur ve hatta askeri araçlar yardımıyla sağlandı. 7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda aralarında kilise ve havralarında bulunduğu 5.000′den fazla taşınmaz tahrip edildi ve milyonlarca dolarlık mal sokaklara saçılıp, yağmalandı.[3]
İstanbul’un her yerinde yağmalar aynı yöntemle yapıldı. Dükkânlara saldıranlar önce vitrinleri taşlayarak kırdılar ya da demir parmaklıkları kaynak makineleri ve tel makasları yardımıyla açtılar, ardından içerideki alet ve makineleri dışarı çıkararak paramparça ettiler.
Kiliseler ve mezarliklar da payını aldı: Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşya tahrip edildiği gibi, Istanbul’da bulunan 73 Rum ortadoks kilisesinin tamamı ateşe verildi.
İzmit ve Adapazarı’ndan gelen yağmacılar geri dönmek üzere Haydarpaşa istasyonuna geldiklerinde, üzerlerinde yağmaladıkları mallarla yakalandılar. Bunların büyük bir bölümünün başka şehirlerden getirildiği ortaya çıktı (örneğin Sivas’tan 145, Trabzon’dan 117, Kastamonu’dan 116, Erzincan’dan 111 kişi).
Sonrası
Olayların başladığı saatlerde İstanbul’da olan başbakan Adnan Menderes saldırıların kontrol edilememesi üzerine Sapanca’dan çağrıldı ve sıkıyönetim ilan edildi. Olaylarla ilgili olarak önce 3.151 kişi tutuklandı. Sonradan bu sayı 5.104′e yükseldi. Başlangıçta soruşturmalar Kıbrıs Türktür Cemiyeti ve gençlik örgütleri etrafında yoğunlaşmıştı. Ancak dava aralarında Aziz Nesin, Nihat Sargın, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo ve Hulusi Dosdoğru’nun bulunduğu yaşayan fişlenmiş komünistler ile ölmüş dört komünist hakkında açıldı. Dava beraatle sonuçlandı. Kısa süre sonra Kıbrıs Türktür Cemiyeti de kapatıldı. 1960 darbesinden sonra, bu olaylar Yassıada yargılamalarının gündemine oturdu. Yassıada Yargılamalarında olayın DP hükümetinin başbakanı Adnan Menderes’in provokasyonu sonucu olayların kontrolden çıkması olduğu kabullenilmiştir ve DP yönetimi, 6-7 Eylül olayları nedeniyle de cezalandırılmıştır.

6-7 Eylül 1955 olayları, Rumların büyük göç dalgalarıyla ülkeden ayrılmasına neden oldu. Kimi iddialara göre olaylarda Ermeni ve Yahudiler zarar görmemişse de kendilerini güvende hissetmedikleri için onlardan da ayrılan olmuştur. Gayrimüslimlerin büyük bir kısmı için, yaşananlar, Türk vatandaşı olarak kabul görmediklerinin kanıtı olmuş, hangi parti iktidarda olursa olsun, gelecekte de ayrımcılıklara maruz kalacakları düşüncesi azınlıkların yurtdışına göç kararını vermelerine yol açmıştır. Nesiller boyu Türk topraklarında yaşamış olan İstanbul’un gayrimüslim yerlileri, çevrelerin bilinçsiz ve kabul edilemez bu davranışı sonucu evlerini terk etmek durumunda bırakılmışlardır. Ancak hükümetin o dönemde kabul etmediği olaylar 1998 yılı içinde bir meclis önergesi sırasında kabul edildi. Tazminat değeri olan 70.000 Lira vermeye yanaşmayan hükümet bu konuyu da hızla örtbas etti
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer Konular

TheNightMare.
Cevap
4
Görüntüleme
464
Mesut Aktaş
TheNightMare.
Cevap
1
Görüntüleme
442
Eren Değerli
TheNightMare.
Cevap
0
Görüntüleme
439
TheNightMare.


Üst Alt