2012 - Yen" Oku" ma

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
xanax84

xanax84

Üye
    Konu Sahibi
2012 - Yen" Oku" ma
Güneş, Uzay’da sabit değil. Güneş evrendeki yaklaşık 500 milyar galaksiden biri olan samanyolu dediğimiz galaksimizde 400-500 milyar yıldızdan biri olarak 220km/sn hızla galaksinin merkezi etrafında hızla ilerliyor; misal vermek gerekirse İstanbul’dan çıktınız 1,2,3 dediniz ( yani yaklaşık 3sn. sonra) Antalya’da buldunuz kendinizi.
Diğer tüm Güneş sistemi gezegenleri gibi Dünya da onunla birlikte etrafında spiraller atarak ilerliyor. Güneş hızla kaçtığı için dünyanın bildiğimiz klasik dönme hareketi aslında spiral bir hareket şeklinde gerçekleşiyor. Aşağıdaki linkten günümüz bilminin bu konudaki ayrıntılı açıklamasını inceleyebilirsiniz.


Bu haberi okuduğumda hemen aklıma yıllardır arkadaş, dost çevremden astroloji konusu açıldığında mutlaka ortaya atılıveren o klasik soru geldi:
Madem gökyüzündeki her yıldız ve gezegenlin yayın-frekans dalgasının etkisi altında beyinlerimiz ve madem ana rahminden bebek ilk yer yüzüne çıktığı anda beyni tüm bu yayını çıplak olarak alıyor ve buna göre bir çok özelliği ve yaşamındaki olaylar şekillenmiş oluyor, niye benim 1-2 dk. ara ile aynı şehirde doğan ikizlerim bambaşka karakteristik özellikler gösteriyor?”
Genelde açıklamalar hep şu yönde olmuştu: “Gökyüzü hareketlerinin bizim algı kapasitemizin üstündeki bir hıza muhatap olduğunu ayrıca kişinin astrolojik etkiler kadar genetik mirasının ve çevresel faktörlerin de kişisel ve yaşam şartlarının oluşmasında önemli faktörler olduğunu” şeklinde idi; kısacası ilim kaynağının, ilim sahibi büyüklerimizin anlatmak istediklerinden algılanabilen kadarıyla…
İşte bugüne kadar misal yoluyla anlatılmaya çalışan artık günümüz bilimi ile ayan beyan karşımızda. Kaldı ki günümüz bilminin açıklamaları dahi yine aynı İlim Kaynağı Üstad Ahmed Hulusi kanalından bizlere ulaştırılıyor.
Astroloji ile biraz detaylı ilgileniyorsak biliyoruz ve kabul ediyoruz ki İstanbul’da ve Antalya’da aynı anda doğan iki ayrı bebek tüm diğer etken faktörleri (genetik, çevre gibi) eşitlesek dahi sırf mekan faktörü nedeniyle gökyüzündeki aynı hareketlerin etkisi altında kalmıyorlar; saniye dahi olsa zaman farkı da şimdi bu bilgiler ışığı altında görmemizi sağlıyor ki güneş her saniye ilerledikçe ve dünya da onunla beraber seyahat ettikçe gök yüzünün tüm şekli ve dünyaya göre konumu değişiyor. Kaldı ki 2-3 dak. doğum saati farkı güneşin yaklaşık 26 bin ile 40 bin km. arasında konum değiştirmiş olması demek! Üstelik dünya güneşin hızla hareket etmesi sırasında güneşin etrafında bir elips yörünge ile dönmüyor açılı spiral bir hareket halinde.
Bilgiye en basit düzeyde sahip olsanız dahi dünyanız/ bakış açınız değişiveriyor, bir başka boyuttan okumaya başlıyorsunuz o güne kadar okuduklarınızı.
Beynimizin 5 duyu ile (bugün çok daha fazla algı aracına sahip olduğunu bilim tespit etti) algılayabildiği frekansların yine beynimizde holografik esaslı oluşturduğu tüm bu varlık/efal boyutu /hayal dünyası dahi kendine ait mükemmel tasarlanmış mutlak fiziksel prensipleri ile her an Aliym, Müriyd ve Kaadir isimleri ile O’nun hükmünde yeni bir Şan’da…

İlim kaynağı, beynimizin algılayabilme kapasitesinin, yine beynimiz hangi frekans ile yaratıldı ise o frekansa bağlı olarak o güne kadar ki oluşturduğu veri tabanı ile oluşan çıktılarını seyrettiğini anlatılıyor bizlere. Çünkü beynimiz tüm dalga boylarını algılayabilme kapasitesine sahip iken yine de kendisine hangi frekans ulaşıyorsa/geliyorsa o frekansı kendi veri tabanına göre tanımlıyor ve algılıyor ve fiiliyata döndürüyor. Yani biraz sarmal bir döngü bu. Beyin hangi dalga boyunda yaratıldı ise (düşük ya da yüksek) o dalga boyuna ait bilgi kendisine ulaşıyor ve akabinde de zincirleme olarak beyin sadece kendisine ulaşan dalga boyunu/bilgiyi çeviriyor ve veri tabanına kaydediyor. Beyin hücrelerinde mevcut olduğu halde kendine ulaşsa çevirebileceği ama o dalga boyutunda yaratılmadığı için ulaşmayan ve dolayısıyla çeviremeyip, veri tabanına yükleyemediği dalga boyunu algılayamıyor, algılayamadığı ve veri tabanına göre oluşturmadığı da haliyle çıktı olarak (fiil) var olmuyor.
Bu durum Efendimiz (s.a.v.)’in hadisi ile de anlatılmış:
«Sizin birinizin ana - baba maddeleri 40 gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde (ikinci kırk yâni 80) katı bir kan pıhtısı halini alır. Sonra yine o kadar zaman (üçüncü kırk) içinde mudge yâni bir çiğnem ete tahavvül eder. (120 böylece tamam olduğunda) Allâh bir melek gönderir. Ve tekâmül eden mudgeye dört kelime emrolunur ki; Onun işini, rızkını, ecelini, sâid veya şakî olduğunu yaz!.. denilir.
Sonra ona ruh nefholur.imdî, sizden bir kişi iyi iş işler de hatta kendisi ile cennet arasında bir kaç kulaç mesafe kalır. Bu sırada yazı gelir, o kişiyi önler.
Bu defa o cehennemliklerin işini işler!.. Sizden bir kişi de kötü iş işler. Hatta kendisi ile cehennem arasında ancak bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada kitabı gelir onu önler. Bu defa o kişi ehli cennetin işini işler. (ve cennete gider) «Buharî».

( RUH- IŞINSAL BEDEN-KİŞİSEL RUH-LATİF BEDEN bahsi)
Bundan 4-5 yıl önce birçoğumuz tasavvuf öğretisi ile bugüne kadar ulaştırılan mertebe/ boyut kavramları ile aşırı takıntılı iken bugün beyinlerimize İLİM kaynağından ulaşan data/ilim sayesinde mevcudadın tek bir boyut olduğunu ve tüm bu tekil frekans boyutunun beyindeki veri tabanı-algı kapasitesi bağlamında yine beynimizin kapasitesine göre çokluk boyutu olarak oluştuğunu biliyoruz ve dahi ortada varlık olarak beyin de yok; çokluk boyutunda beynin oluşturduğu tüm çıktılar da… İşin püf noktası da burası diye bildiriliyor bize zaten… Bizim beyin diye adlandırdığımız aslında Allah’ın esmalarının talim edildiği Allah’ın hüküm sürdüğü İlmi ile İlminden İlmini seyrettiği her an yeni bir oluş ile biçimleniyor.



Kuantum mekaniği de tam bu bağlamda tüm bu açıklamaları önümüze bilimsel olarak koyuyor. Atom altı parçaçıklar, sen bakınca var, bakmadığında ise SUPERPOZİSYON denilen herhangi bir olasılık pozisyonda. Algılama kapasiten kadarını bakıp görmektesin (ya da 5 duyu ile hissetmekte), bakmadığın görmediğin ise sana göre YOK, SUPERPOZİSYON denilen başka bir pozisyonda konumlandırılıyor günümüz bilimince.
İster beyin diye adlandır ister ben diye adlandır, isim verdiğin kavram Allah’ın tüm esmalarının talim edildiği dalga boyut yapının algılama ve veri tabanı kapasitesine göre VAR, aksi takdirde YOK… O irade etmediyse ortada ne beyin ne de beynin O’nun iradesine göre oluşan algılama kapasitesi, algıladıkları ve akabinde çıktıları var… Ki bu durum da bilim tarafından tespit edildi, biz eyleme geçmeden 6 sn. önce beyinde komut oluşmuş oluyor, o komutun fiil olarak ortaya çıkısı 6 sn. sonra. Bilimin tespiti 6 saniye…


Tasavvufla ilgilenen bugüne kadar eserleri ulaşan tüm evliyaullah açıklamış “ Dua mekanizmasının sen de oluşması O’nun icabet edeceği anlamına gelir” çünkü DUA etmeni sende irade eden sonuçlarına muktedir olan ve ilmi ile ile seyreden yine O’ dur diye… Hani şu “KENDİ’NDEN KENDİ’NE” meselesi.
“Kullarım sana BEN'den sorarlarsa, şüphesiz ki ben Kariyb'im (anlayış sınırı kadar yakın!) ("Şahdamarından yakınım" âyetini hatırlayalım)... Yönelip isteyene (dua) icabet ederim. O hâlde onlar da bana icabet etsinler ve bana iman etsinler ki olgunluklarını yaşasınlar.” (Bakara Suresi 186, ayet – KURAN ÇÖZÜMÜ-Ahmed Hulusi)
Öyle görünüyor ki bugünkü meselemiz artık bilmin açıklamalarının netliği doğrultusunda veri tabanımızı hızla güncellemek ve varoluş sırlarını mecazlarla anlamaya çalışmak yerine bizzat günümüz açıklamaları doğrultusunda netleştirip algı kapasitemizi yükseltmek .
“Nasipte var ise o doğrultuda çalışıyoruz, konuşuyoruz, okuyoruz demektir”… Diğer bir anlatım olan Kuantum’a göre ise : O’nun seyretmeyi dilediği halde varız ve O nasıl seyretmeyi dilediyse de o halin girdi ve çıktıları ile baş başayız.
 


ultrayer6

ultrayer6

Üye
Kaldırım taşı
 
xanax84

xanax84

Üye
    Konu Sahibi
anlamadım???
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt