20. Yüzyil Düşünce Akimlari..

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
HeiLmasTer®

HeiLmasTer®

Üye
    Konu Sahibi
20. Yüzyil Düşünce Akimlari..
20. YÜZYIL DÜŞÜNCE AKIMLARI
20. yüzyıl başlarında izlenmiş olan toplumsal-siyasal ve ekonomik değişimler iki büyük ve birçok yerel savaşın yaşanması bilim ve teknolojideki hızlı değişmeler imparatorlukların dağılmasıyla yerine doğan ulus devletlerinin oluşumuyla liberal ekonomilerin ve demokrasinin yaygınlaşması, içinde bulunduğumuz çağın ilk yarısında yaşanan önemli gelişmelerdir.
20. yüzyılın ikinci yarısında ise uzaya açılmayla başlayan uzay çağı bilgi birikiminin hızla artması ve bilgi teknolojisinin hızla büyümesi ikilisinin günümüz teknolojisine egemen olması dünyanın küçük bir köy olduğunu göstermiştir.
Eski Sovyetlerin dağılımı ile sol söylemlerin tükendiğini, Marksist ideolojilerin ser bulduğunu, liberal demokrasinin ve piyasa ekonomisinin toplumsal örgütlenmede tek biçim olduklarını kanıtlamaya çalışmaktadır.Siyasal ve etnik ayrımcı ideolojilerin yerini dinsel, etnik ayrımcı, ideolojilerin almaya çalıştığını söyleyebiliriz.
3. bin yıla girerken bölgesel boyutlarda ekonomik ve mali krizlere, kronik işsizliğe, gelişmiş ülkelerde hızla tırmanan, şiddet ve suç oranlarına, ilk doğan anarşizm ve terörizme, savaşlara tanık olurken dünya boyutunda da tüm toplumlarda gözle görülür bir huzursuzluğa tanık olmaktayız.

ÇAĞDAŞLAŞMA SÜRECİNDE 20. YÜZYIL FELSEFE, SANAT, BİLİM VE TEKNOLOJİ OLAYLARINA GENEL BİR BAKIŞ
Çağdaşlık toplum yaşamının bütün alanlarını etkiler. Ekonomik düzeyle sanayileşme biçiminde ortaya çıkarken siyasal ve toplumsal örgütlenmede birbirinden farklı modellerle bağdaşabilir.
Çağdaş toplumları geleneksel toplumlardan ayıran bazı ortak özellikler vardır.
- Bunlar: Bilgi alanının sürekli ve artan hızla genişlemesi
- Bilginin teknolojiye dönüşerek üretime aktarılması
- Yeni ve üstün enerji kaynaklarının bulunmasıyla verimliliğin artırılması gibi özellikler olup bunların temelinde de insan etkinliğinin geleneksel, dinsel değerlerine bağlılıktan kurtulması yatmaktadır.

Çağdaşlaşmanın başlıca öğeleri arasında bireyselliğe önem vermesi, bilgiyi mantığa dayalı deneysel bilime dönüştürmesi, büyüme ve gelişme olanaklarını, kendi içinde barındıran bir sistem yaratabilmesi, geleceğe açık olması gibi ilkeleri sayabiliriz.
Ulusal burjuvazinin geç ortaya çıktığı ve güçlenemediği ülkemizde özellikle ulusal devletin ve bağımsızlığın, ilk aşamasında asker, bürokrat, kapitalist merkez çevre ilişkilerini belirleyici olmuştur.Sanayileşme tam olarak gerçekleşememiş ve gecikmeye uğramıştır.Nüfus dengeli ve kararlı bir siyasal ve toplumsal sistemle bütünleştirilememiştir.
Geç ve ağır bir tempoda çağdaşlaşan ülkemizde ölüm oranının kısmen de olsa düşürülmesine karşılık doğum oranının yüksek olması nüfus patlamasını ortaya çıkarmış ve ekonomik gelişme, nüfus artışının sanayileşmenin ve kentselleşmenin gerisinde kalmıştır. Ülkemiz kent toplumu oluşumundan çok köy toplumu görünüşünü sürdürmüştür. Her çağ içinde bulunduğu koşullardan doğan ve yorumlayan felsefeleri meydana getirir. 20. yüzyıl başlıca üç düşünsel eğilim meydana getirmiştir.
Bunlardan ilki spekülatif eğilimli felsefelerdir. Genelde toplum, insan ve dünyaya ilişkin konular gözlem ve deneylerin ötesinde kavramsal bir bağlamda kuramsal olarak yorumlanırsa bu tür düşünme biçimlerine spekülatif düşünme felsefesi denir.
20. yüzyılın ikinci önemli felsefe eğilimi ise analitik felsefelerdir. Genelde duyumu, mantık ilkelerini, yada dili temel alarak bilim ve felsefe önermelerinin çözümlenmesine kendisini verir.
20. yüzyılın üçüncü eğilimi ise genelde yeni olguculuk adı altında toplanır.
Bilimdeki gelişmeleri göz önünde bulunduran bilimsel felsefedir. Farklı bağlamlar ve çeşitlemeler içeren bu bilim ve teknoloji felsefelerini yapan pek çok kimse aslında bilim adamı olup kendi uğraş alanlarının sınır problemlerini felsefeye taşımışlardır.
20. yüzyıl düşünce akımları 3. Bölümde incelenmiştir.

I. BÖLÜM
KURGUSAL FELSEFELER
A- Metafizik Kurmalar Olarak Bağımsız Felsefeler
- Henry Bergson ve Sezgicilik Felsefesi
- Edmunt Husserl ve Fonomenoloji Felsefesi
- Nicolai Hartman ve Yeni Ontoloji
- Max Scheler ve Felsefi Antropoloji yada İnsan Felsefesi
B- Varoluş Kavramından Varoluşçuluk Düşüncelerin
- Martin Heidegger ve Varoluşçu Ontoloji
- Jean-Paul Storte ve Fenomolojik Ontolojik Varoluşçuluk
- Gabriel Morcel ve Varoluşçu Din Anlayışı
C- Frankfurt Okulu ve 20. Yüzyılla Yeni Marksizm Açısından Bakış
- Thedor W. Adermo ve Eleştirel Toplum Kuramı

II. BÖLÜM
YENİ OLGUCULUK İLE ÇÖZÜMLEYİCİ FELSEFELER
A- Olguculuktan Yeni Olguculuğa
- Rudolf Cornap ve Viyana Çevresi
- Hans Reichenback ve Uzay Zamanının Göreceli Felsefesi
B- Çözümleyici Dil Felsefeleri
- Ludwing Wittergenstein ve Dilin Saltık Egemenliği

III. BÖLÜM
BİLİM TEKNOLOJİ FELSEFELERİ VE BİLİMLER TARİHİ
A- Bilgi- Bilim- Bilgi Kuramı
B- Doğa Felsefesinden Fizik Felsefesine
C- Bilim Teknoloji ve Bilimler Tarihi Felsefeleri
Felsefeyi yerinde yorumlayan adam:
- Jackues Dernida

BÖLÜM I
METAFİZİK KURMALAR OLARAK BAĞIMSIZ FELSEFELER
Henri Bergson ve Sezgicilik Felsefesi
20. yüzyılın kendine özgü bir filenotuda onun öğretisi gerçeklikten yalnızca katı cisimleri düşünceden yalnızca kavramları, bilincinde yalnızca biçimi göz önünde tutar. Görüşleri yeni deneyciliği, usçuluğu ve göreceliği bir yere bırakarak hem zekanın bir eleştirisini, hem de insan deneyinin başlangıcını sezgiyle kavramaya yönelik bir yöntemdir. Psikolojik bir temele dayanır. Bergson’a göre eşya bu çeşit bir eklenmenin sonucudur. Bergson’a göre bilimler kendi içinde büyük ve ciddi bir yetersizliğe sahiptir. Çünkü onlar hiçbir zaman evrenin tam ve uygun bir görünümünü yansıtmamaktadır.
Bergson felsefelerinde temel sorun zamandır. Zaman ise genelde ölçülen yada ölçülebilen süre, uzaysal boyutları olmayan süreç demektir.Bergson’a göre zaman ise insan bilincinin bir oluşumu ve yaratıcı gelişimidir. Bundan dolayı insan bilincinin dışında değil, gelişim süreci içindedir. İnsan bilinci ise belleğin oluşturduğu ayrı bir varlıktır.Belleğin kökeni de geçmişin şimdiki sürede uzamasıdır.Bellek bu özelliği yüzünden durağan değildir. Geçmişten günümüze uzayan bir akıştır.Bergson zamanı hakiki ve psikoloji ve matematiksel olarak ikiye ayırır. Matematiksel zamanın çevrimi uzayda hakiki ve psikolojik zamanın çevrimi ise bilinçte gerçekleşir. Zamanın yada anların peş peşe gelişi süreci oluşturur.Süre kendini bellekte ortaya koyar. Bellek zihnin kesişim noktasıdır.
Bellek iki kısımdan oluşur:
1- Hareket ettirici mekanizmalar
2- Bağımsız anımsatmalar
Bergson’un zaman ve uzay görüşü: Bergson’a göre sayılar ve soyut düşünceler ile mantık uzaydan türerler.
Bergson’a göre bilginin kaynağını üç öbekte toplama mümkündür:
1- Deneycilik, Maddecilik ve Doğalcılık
2- İdealizm, Rasyonalizm ve Spiritüalizm
3- Sezgicilik
Bergson felsefesi bir telkin bir ikna felsefesi olarak görülebilir.
Bergson’un büyüklüğü onun güçlü bir biçimde, insanın dünya ve ruh karşısındaki tutumuna yeni bir yön vermiş olmasındandır.
Edmond Hussrel ve Fenomonoloji Felsefesi
20. yüzyılda büyük yankılar uyandıran Edmond Hussrel’e göre varlıkların kurucu yaratıcılığı, ilk ve asıl anlamda yapılaştığı özüne inmek isteyen bir yöntemdir.
Fenomen görünüşü duyularla algılanabilen her şeydir. Bilinçte kendini gösteren duyulara, verilen şey demektir. Hassrel’e göre herhangi bir şeyin bilinci zihindeki düşünce nesnesinin imgenin düşüncenin kendisinden hiçbir biçimde ayırt edilememektedir.Ona göre bilincin daima bir nesneye çevrilmiş olma özelliğine yönelmişlik denir. Hussrel Fenomonolojiyi deneye dayanmayan zorunlu geçerlilikteki önermeler tabanında yükselen bir bilincin olduğunu söyler.
Hussrel’e göre iki tür bilim mevcuttur:
1- Olgu yada gerçeklik bilimleri. Psikoloji- Fizik- Kimya- Biyoloji
2- Öz Bilimler. Mantık- Geometri. Fenomonoloji’de Hussrel’in yöntembilimsel fenomonolojisinin kat ettiği dört aşama vardır.
a- Psikolojizmi elemek: Emprik bir bilim olarak duyusal-deneysel sonuçlara sahip olan psikolojizmin aynı zamanda önyargıları ve ön kavramları vardır.
Kuşkucu bir göreceliği de içeren bu psikolojizmin elenmesi gerek
b- Genel kavramlar gerçekten varoldukları ve bu nedenle de mantıksal yada ideal varoluş veya varlık kavramlarının kabulünün zorunluluğuna dikkate almaktadır.
c- Zihinsel edimlerin çözümlenmesini sağlamak, bunu içinde yönelmişlik yargı, bilgi gibi edimlerimizi bilincin fenomonoloji aracılığı ile incelemek
d- Yeni bir yöntemle verimli bir araştırma temelinde kalarak özlerin felsefeye kazandırılması
Nicolai Hartman ve Yeni Ontoloji
Varlık kuram yada felsefesi olarak bilinen N. Hartman tarafından yeniden temellendirilen etnoloji, bir bütün olarak varlığı ele alan, varolanların en temel niteliklerini inceleyen felsefe dalıdır. N. Hartman’a göre değişik nitelikler taşıyan varlık alanlarını kavrayabilmek için evren bir bölümüyle değil bütünüyle ele alınmalıdır.
Varlık kendi bütünlüğü ile ortadadır ve iki temel kategorisi vardır:
Birincisi: Zaman ve mekan boyutlarının dışında kalan ve değişmeyen ideal varlık
İkincisi: Mekan ve zaman boyutları içinde yer alan real varlık kategorisidir.
Real varlık olarak değişir, ideal varlık değişmez. Nicolai Hartman’a göre Real Dünya ayrı yasaları ve yapısı olan birbiri üstüne gelen dört varlık tabakasından oluşur.
I. Katman : Cansız nesnelerin bulunduğu varlık alanı olup buna inorganik tabaka yada madde katmanı adı verilir.
II. Katman : Canlı varlıkların bulunduğu alandır. Bu organik tabaka biyolojinin konusunu oluşturur.
III. Katman : Burası bilinçli varlıkların alanıdır. Bu alanda da psikoloji ilgilenir.
IV. Katman : Tinsel varlıkların oluşturdukları bu alanla da felsefe uğraşır.
Fenomonolojik gerçek bu değerlerde olduğu gibi fenomonolojik yöntem değerlerin bulunduğu alana yeni ahlaka özellikle önem vermiştir. Ülkemizde de N. Hartman’ın felsefesini temsil eden ve sürdüren Takiyettin Mengusoğlu onun düşüncelerini özgür bir biçimde toplumumuza uygulaması ve bu felsefeye kafalarda bulmuştur.
Max Scheler ve Felsefesi
Antropoloji yada insan felsefesi insanı hem yaşadığı çevrenin üyesi hem de kendi değerlerinin yaratıcısı olarak tanımlamaya yönelik bir felsefedir.Bilim için bilim değil insan için bilim, bilimin insanlaştırılması bilim ahlakı gibi ilkeleri de bize bu konuda bize bilgi vermektedir.Max Scheller’in bütün felsefe sorularına çerçevesinde topladığı odak konusu insandır. Ona göre insan us ve tinden oluşur.Scheller’e göre insan tadıyor, düşünüyor, davranıyor. Ancak değeri ve davranışla ilgisi vardır.
Davranışlarda insan öylesine özgürdür ki ne duyu ne us onu bağlayabilir. Max Scheler’in felsefi düşüncesi seltik değerlerin gerçekliğine olan inanç ve insanlık durumunun yapısının göreli anlaşılır arasındaki bir çatışmanın güçlü ve iç tepkisel yaşam eğiliminin ince, aydınlık, bir özgürlük arasındaki bir yansımanın üzerine odaklanır.Onun temel sorunu insanın varoluşu ile onun dünyadaki durumu problemidir. Ona göre insan dünyaya gelen ve dünyada yaşayan temel varlıktır. İnsan yalnız kendinde varlıktır. İnsanı niteleyen varlık kişiliktir.
Martin Heidegger ve Varoluşçu Ontoloji
Heidegger’in felsefesi bir varolanın felsefesi yeni insan varoluşunun felsefesi değil, ama bir var olan varlığın felsefesidir.
Varlık olarak bütünlüğü içindeki varlık demektir. Heidegger’e göre varlık bilimi kurarken iki türlü çözümlemeye gerek vardır.
1- İnsana ilişkin varoluşsal çözümleme
2- Varlığa ilişkin çözümleme, varlığın analizi
Bilimin konu edindiği varoluş kendi niteliklerinin oluşturduğu bütünlük içinde vardır. Onu kavramak için önce insan varoluşundan başlamak insanı anlamaya çalışmak gerekir.İnsan yaşamı iki aşamalı olarak karşımıza çıkar:
1- Günlük yaşa
2- Kararlı yaşam
Heidegger’in felsefesinin temel kavramını;zaman, kaygı, sıkıntı, ölüm, özgürlük, bilgi, evren oluşturmaktadır.
Zaman : Kendi kendinin üzerine yığılarak uzayıp giden bir oluştur.
Kaygı : İncelenmesi gereken kişi belli bir kimse değildir, herkestir.
Sıkıntı : Kendi yapısı gereği yeni bir sorun çıkarır.
Ölüm : Varlığın tümüdür.
Özgürlük : Kişinin kendini olduğu gibi ortaya koymasına dayanan kuramdır.
Bilgi : İnsan sorununa varoluşla beraber ele alan Heidegger’e göre bilgi bağımsız bir kuram değildir.
Evren : Varoluşu içerir.
Jean-Paul Starte ve Fenomonolojik-Ontolojik Varoluşçuluk
Fenomonolojik bir idealizmden bir praksis maddeciliğine varan Sartre, klasik dünya ve ben ilişkilerini, görüşünü HUSSREL’ci bir eleştiriyle başlar. Ben’in aşkınsallığı yönelmişliğin aynı zamanda bir olumsuzlukta olduğunu öne sürerek bilincin bir şeyin bilinci olduğu yolundaki düşünceye öncelik verir. Dolayısıyla bilinci nesnelerinden kurtararak ve bilinci dünyanın kurucu ilkesi olarak ele almak suretiyle HUSSLE’nin aşılması gereğine inanır. Sartre insana ilişkin tüm kavramları psikolojik terimlere başvurarak açıklamaya çalışmış felsefesini psikolojik temelli bir insan davranışları biçiminde kurmuştur. Çağın tüm sorunlarının dökümünü yapmış ancak çözüm önermemiştir.
Gabriel Marcel ve Varoluşçu Din Anlayışı
İnsan duygularının ve durumlarının betimlenişi üzerine temellendirilen varoluşçuluk anlayışına bağlı olan Marcel bu tutumunu bir Hıristiyan bakış açısıyla gerçekleştirilir. Onun düşüncesi sadakat kavramı gibi temel bir kavrama dayalı insan ilişkileri ile bireyi tanrıya götüren (başkası) kavramı üzerine yoğunlaşmıştır. Marcel’e göre dinsel inançlar bilimsel doğruların yerini almamak koşuluyla kişiseldirler. Marcel’in felsefesi varlığa ulaşmayı amaç edinen temelinde Ben ve başkası gibi iki kuram bulunan bir düşünce dizgisidir. İnsanın temel varlığı Ben’dir. Onun karşısında bulunan nesneler ben olmayandır. Düşünce ve anlatımda açık ve sezgiye önem veren bir yöntem kullanmış olan Marcel umut, bağlılık, tanıklık gibi belli terimlerin anlamlarını irdeler ve sorgular. Marcel gerçek yaşam durumlarını örnek vererek aratırmış olduğu dile getirilmesi güç deneyimleri ve gerçekleri açık bir biçimde ortaya koymuştur. 20. yüzyıl felsefesinde görülen önemli bir eğilimin fenomenolojinin kendine özgü bir biçimde temsilcisi olmuştur.
Frankfurt Okulu ve 20. Yüzyıla Yeni Marksizm Açısından Bakış
1930’lu yıların başında Frankfurt Johann Folfark Goeth Üniversitesine bağlı sosyal araştırma enstitüsü çevresinde alman aydınlar topluluğun geliştirilmiş olduğu bağımsız Marksist düşünce akımıdır. Geleneksel Marksist’ten ayıran görüşleri nedeniyle eleştirel toplum kuramı olarak da bilinir. Bu çevrenin bir araya gelme amaçları Marksistçiliği eleştirel bir bakışta yenilemek, varoluşçuluk ve yeni oluşçuluk akımlarını geliştirmektir. Eleştirel toplum kuramının tarihinde ç evreden söz eldir. 1930’lardan 1939’lara 1. evre, savaş yıllarından 1960’lara değin uzanan dönem 2. evre, 1960’lardan sonraki dönem 3. evre denir. 1971’den Hebermas’ın Frankfurt’tan STARUBERG enstitüsüne geçmesi sonucu Frankfurt okulu son buldu. Ancak bu akımın düşünceleri hala etkilerini sürdürmektedir.

Theodor Wisegrund Adorno ve Eleştirel Toplum Kuramı
Çağdaş Alman felsefesi düşünürlerinden olan Adorno’nun düşünsel gelişiminin izleri dönemim tarihsel olaylarıyla bir koşutluk içindedir. Düşünürün felsefe alanında ilerleyişini onun daha sonraki dönem karşılaştığı önem ve olaylar etkileyecektir. Adorno’nun felsefesinin sistemli bir serilmemesini yapmak en azında iki güçlüğü aşmayı gerektirir. 1. tek bir disiplinle sınırlı olmayan yapıtlarının kendine özgü yanlarından kaynaklanır. Müzikolog, piyanist ve besteci olan Aborno aynı zamanda filozof ve yazardır. Sanatın ve kültürel endüstrileşmesi sanat yapıtlarının bir endüstri ürünü bir ticari meta haline sokulması sanatın bir krizi ve geri dönülmez bir gerileyişi olarak değerlendirilir.


--------------- Ekleme ---------------

BÖLÜM II
YENİ OLGUCULUK VE ÇÖZÜMLEYİCİ FELSEFELER
Olguculuktan Yeni Olguculuğa
19. yüzyıl sonuna değin olgucu eğimli felsefeci bilim adamları bilimsel kuramın bütün biçimlerini yinelenmiş gözlemlerden doğrudan doğruya elde dilmiş genellemelere göre yorumlama eğilimindeydiler. 19. yüzyılda başlayarak geometri ve fizikte gelişmeler gözlem üzerindeki vurguyu anlamsızlaştırıyor ve olguculuk gözden düşemeye başlıyordu. Bir şey ancak ve ancak deneyle duyular ve gözlem yoluyla doğrulanabiliyorsa anlamlıdır. Aksi halde mantık yada mat açısından totolojidir. Doğrulama kuramı anlamı doğrulama yöntemi ile özleştirmektir. 20. yüzyılın ilk yarısında etkili bir deneyci akım olan yeni olguculuk bu genel çerçeveye uyan bir anlam kuramı üretmiş ve buna doğrulama ilkesi adını vermiştir. Bir önermenin doğruluğu gözlemle doğrulanabilmesine bağlıdır. Önermenin ne anlam taşıdığını bilmek ise bu önermenin doğruluğunu belirlemektedir.

Rudolf Carnap ve Viyana Çevresi
R. Carnap çağdaş mantığı bilim felsefesine uygulamak vasıtasıyla bilim kurumlarının duyumlarını ve yapılarını çözümleye çalışmış ve geleneksel felsefeyi eleştirerek özel dil analizi, olasılık kuramı, mantık ve bilim felsefesine önemli katkılarda bulunmuş mantıksal olguculuğu kuran filozoflardan biridir. Uzayı biçimsel, fiziksel ve sezgisel olmak üzere 3 faklı açıdan ele alan filozofa göre değişik uzay kavramları arasındaki çelişkiler gerçekte konuya farklı açılardan yaklaşmaktan kaynaklanır. Carnap’a göre felsefe mantığın bir dalı ve bilimin mantığıdır. Felsefenin dil bilimsel yorumunun güç olduğuna karşı çıkarak değişik bir açıklama yolu önerir ve 3 tür tümce arasında ayrım yapar.
1- Sentantik tümceler : Bir dili betimler.
2- Nesne tümceleri : Fiziksel bir nesneyi betimler
3- Sahte nesne tümceleri : Felsefe tümcelerinin bir türü olduğu sahte nesne tümceleri nesne tümceleri gibidir.
Felsefeyi mantığa mantığı da bir tür kavram mühendisliğine yada düşünme teknolojisine indirgeleyen çağdaş mantıkçılardan bir kısmı Carnap’ı kendilerin örnek almışlar. Mantıksal bir doğruluk dünyalarda doğrudur. Mantık yasalarının zorunlulukları Carnap’a göre Dünya üzerine hiçbir şey söylemeyen birer tololojidir.

Hans Reichenback ve Uzay-Zaman’ın Görelilikçi Felsefesi
Mantıkçı olguculuğun önde gelen düşünürlerinden biri olarak görelilik kuramının ve kuramın mekaniğinin felsefe üzerindeki etkisini saptayıp değerlendirmeye çalışmış geometrinin temelleri ve fiziğin mantıksal yapısı üzerine araştırmalar yaparak sonucunda zaman ve uzayın apriori olmadığı sonucuna vardı.
Bu kavramlar Kanttan faklı olarak Einstein’ın görecelik kuramıyla açıkladı. Quantum mekaniğinin aykırılıklarını gidermek için klasik mantığın yerine bir üç değerli mantık koymak gerektiğini ileri süren filozofun felsefeye en önemli katkısı olasılığın gerçekleşme sıklığı üzerine bir kuramı ortaya koyma yolundaki girişimidir. Bu kuramda olasılık sonsuz bir dizi içinde sınır sıklıkla özdeşleştirilmiştir.

Çözümleyici Dil Felsefeleri
Analitik felsefenin temel hareket noktası felsefenin tek konusunun dil olduğu anlayışıdır. 20. yüzyıl başlarında gelişen mantıksal olguculuktan felsefenin kendisinin bilgi üretmediği görüşü ile felsefe tarihinden yapıt vermiş düşünürlerin dilin yarattığı sorunlarla uğraşmış oldukları görüşünü devralan analitik felsefe felsefenin dilsel yapıları çözümlemekle asli uğraşını bulabileceğini savundu.

Ludwig Wittgwnstein ve Dilin Saltık Egemenliği
Doğa bilimlerinin karşısına felsefeyi koyan Wittgenstein dil üzerine yaptığı araştırmalar yardımıyla felsefeyi yorumlamıştır. Felsefenin amacı düşünceyi açık kılmak ve aydınlatmaktır. Sözcükler ve onların işaret şeyler arasında zorunlu bağlar vardır. Filozofun düşüncesine göre felsefenin betimleyici olmaktan başka bir rolü yoktur. Filozofa göre felsefe sorunları dilsel çözümlemelere indirgenerek açıklanabilir. Ona göre dil; her türden ideolojilerin, dinlerin, bilimlerin ve metafiziklerin boy gösterdiği bir alandır. Filozof dil üzerine bilgiler vermez. Dili düşünür ancak dili, dilin içinde ve içinden dışına göre düşünür.

BÖLÜM III
BİLİM-TEKNOLOJİ FELSEFELERİ VE BİLİMLER TARİHİ
A- Bilgi-Bilim-Bilgi Kuramı
Bilgi genel olarak özne-nesne ilişkisinden doğar. Bilginin doğruluğu yani düşüncenin olgular arasındaki uygunluğu öznel ve nesnel koşullarda gerekli ve yeterli sayılan kanıtlarla temellendirilmiş önermeler biçiminde dile getirilebilen bilinç içeriğine denir. İnsan bilgisinin yapısının ve geçerliliğinin incelemesi bilgi kuramının yada felsefenin konusunu oluşturur. Bilginin ve bilmenin 2 tür arasında bir ayrım vardır:
1- Olgusal bilgi dış dünyaya v deneye dayanır bilgi
2- Mantıksal bilgi tüm deneylerden bağımsız bilgi
Nesnel dünyanın olgularına ilişkin yansız gözlem ve sistemli deneye bağlı zihinsel etkinliklerin tümüne bilim denmektedir. Yasalara, ilkelere uygun ve deneysel yöntemlerle doğrulanmış belirli olgu, konu ve olay kümelerine ilişkin bilgileri bir araya getiren tutarlı bütüne geçen yararlı kaynaktır. Bilgi kuramı ise düşünce ile nesneler insan ilk dünya arasındaki ilişkileri açıklama dizgisi olarak birçok felsefenin kendisi üzerinde temellendirilmesini sağlar. Bilgi kuramı etnik toplum bilim din felsefesi estetik gibi disiplinlerle sürekli etkileşim içindedir.

Gaston Bachelard ve Usüstücülüğün Işığında Bilimler İle Sanatların Diyalogu
Çağdaş Fransız bilim felsefecilerinin öncülerinden sayılan kuramı ile tarihi üzerinde araştırmalar yapan Bachelard bilim öncesi bilgi ile bilimsel bilgi arasındaki ilişkiyi açıklamak için kuramsal bir model oluşturmayı amaçlamıştır. Bilimsel düşüncenin gelişimini kesintisiz bir ilerleme görüşüyle değil günlük, deneyim düzeyiyle bilimsel düşünce arasında gerçekleştiren epistolojik kopmalarla açıklar. Onun felsefesi bir süreç olarak kabul ettiği ussal bir keşif görüşünden hareket eder. Yeni bilginin bir sitem içinde saklandığı bu süreç geliştikçe değişmelerde ortaya çıkar.

Georges Canguilhem ve Tıp Felsefesinin Bilgi Kuramı
Filozofa göre bilimler tarihi tümüyle öteki tarihler gibi bir bütün olamaz cergilerin aslına uygunluğu ve yorumlanmalarındaki doğruluk kuralları kadar onlara anlam veren ve felsefi bir güç yükleyen kurallar önem taşır. Tarih ona göre bilimin daha sonraki durumu açısından öne sürülen öğretilerin verimliliğinin ek bir kanıtıdır. Çünkü bilimin öne sürdüğü ortaya attığı kavram ve ilkeleri sıraya çıkar. Filozofa göre tek bir hakikatin tarihi çelişkili bir kavramdır, o halde felsefenin biricik işlevi bilimler tarihçisinde içinde varolduğu, bulunduğu insanın varoluşunu karmaşıklaştırmaktadır. Toplum bir organizma değildir. Bu anlamda hiçbir toplumun kendi içinde bir sonu yoktur ve her toplum araçların kötü birleştirmiş bir bütünlüğü olup normları bireylere her zaman dışarıdan verirler. Felsefenin tıpa, tıptan epistemolojiye geçen filozof insanlık tarihinin bir fenomeni olarak bilim ve tekniğin kavuştuğu noktada tıppı yerleştirmiştir. Ona göre tıp bilimlerin kavşak noktasındaki bir sanattır.



Jean Cavailles ve Matematiksel Felsefe
Yaşamın sürekli kesintisiz bir tez olduğunu savunan filozof matematik mantığı derinleştirdiği teknik bir denemenin hazırlığına girişmiş ve daha önceki tezlerinin sonuçlarını yeniden formüle etmiştir. Ona göre ortak kolektif bir doğrulama ve denetleme olanağı sunulmadan bilimlerin problemleri ortaya konulabilir, tartışılabilir ve çözülebilir.
Paul Karl Feyerabend ve Anarşist Bilim Kuramı
Bilimle devletin birbirinden ayrılmasını öneren filozof bilim adamlarının iktidara getiren her türlü siyasal sisteme karşı çıkmıştır. Bilim adamının çalışmalarını tam anlamıyla kişisel olduğunu ve bilim adamı olmayanların bundan etkilenmemeleri gerektiğini öne sürer. Ona göre bilimsel açıklama süreci içinde kullanılan terimlerin anlamları değişebilir. O yeni geliştirilen kuramların eski diziyi içine alarak onu genel yapı içinde özel bir alanın açıklaması durumunda kendi benliklerinde erittikleri görüşü de temelsizdir.
B- Doğa Felsefesinden Fizik Felsefesine
Fiziğin yöntemi özellikle 17. yüzyıl başından sonra karlı biçimde değişti. Felsefi görüşlerin bir kısmı çokgen bir kısmı da doğayla ilgilidir. 17. yüzyılın başında fizik büyük gelişme gösteren matematik aracı kullanmaya başlamıştır. Ardından metafizik ve kurumsal fizik hızla yaygınlaştı. Fiziğin kurumsal açıdan olduğu kadar deneysel yöntemlerinde gittikçe daha kesin bir duruma geldiğini söylenebilir. Bilimsel bilginin gelişmesiyle fiziğin içeriği sürekli gelişmekte temek fiziksel olayların açıklanmasına yönelik hedefleri değişmemiştir. Fizikokimya, astrofizik, ceofizik gibi alanlar fiziğin ilke ve tekniklerinin uygulanmasıyla dolmuştur.

Albert Einstein : Evreni Üçüncü Bir Gözle Yorumlayan Bilim Adamı
Fiziğin özellikle Quantum mekaniğine yönelen başlıca akımlarının dışında Einstein’da kendi kuramını temel alarak 2 yönde geliştirmeye girişti. Bunlardan birincisi büyük bir verimliliği olduğunu haber veren ve genel görelilik kuramını evrenin bütününe uygulayan görelikçi kozmolojiklerdeki zenginlikti. Onun kuramındaki ikinci gelişme yönelimi ise birleşik alan araştırmalarıyla dikkatleri çektiği gravitasyonun relativisit kuramının uygulanarak yaygınlaştırması olmuştur. Einstein’a göre tanrı doğadan başka bir şey değildir. Einsteine göre doğa hiç de insan gözüyle görülemez. Filozofun çağdaş bilimlere katkı getiren çalışmaları başlıca termik olayların atom düzeyindeki özellikleri Quantum fiziği özel ve genel görelilik kuramları olmak üzere 4 ana grupta toplanabilir.

C- Bilim ve Teknoloji ve Bilimler Tarihi Felsefeleri
19. yüzyılda ortaya çıkan bilim felsefesi akımı bilimsel düşünmeye daha fazla ağırlık kazandırmak, güçlendirmek, onu elle tutulur yada somut gerçeğe daha fazla yaklaştırmak ve aynı zamanda ona kapsayıcı bir perspektif açmak amacıyla felsefi düşünmeyi bilimsel ilerleyişe bağımlı kılmayı yöneldi.
Bilim felsefesinin yada olgucu felsefenin amacı doğal olgu ve olayların farklı alanlarına ilişkin olarak elde edilmiş bilgileri bağdaşık bir öğretim çerçevesi içerisinde özetlemektedir. Genel anlamda bilimsel araştırma sürecinin gözlem kuralları gösterim ve ölçme yöntemleri metafizik ön varsayımlar gibi öğeleri aydınlatan ve bu öğelerin geçerlilik temellerini metafiziğin bakış açısıyla değerlendiren felsefe dalına bilim felsefesi denir. Helenistik ve İslam uygarlıkları ile ortaçağda bilimsel yöntem ve açıklamanın çok az ilerleme kaydedilmiştir. Günümüzde bilimsel felsefesi bilimin kullandığı diller ile ilişkisinin nasıl olduğu çoğunlukla karmaşık bir matematiksel yapı taşıyan bu dillerin dış dünya ile ne ölçüde uyumlu olduğu ve ne oranda başardığı gibi sorular üzerinde yoğunlaşmıştır.
Felsefede Postmodernizm
Doğa ve toplum bilimlerindeki göz kamaştıran yayılma tüm bilgi alanında yeniden yapılanmayı gerekli kıldı. Felsefi düşüncenin önemini vurgulama varlık, gerçeklik değerlerin yeniden sorgulanışı insansal fenomenlerin yeni bir sorumluluk başta değerlendirilmesi bakımından öncelik kazanmaktaydı. Bu bağlamda postmodernizm felsefeye dönüşü simgelediğini öne sürmekteydi. Modernizmin hem anlamına karşı direnen hem de bu anlamı kendi içinde saklayan postmodernizm yeni bir dönem tarafından açılan modernin tam bir bilgisine dik getirdiğini savunur. Postmodernizm modernizmin hem bir sonucu hem de devamı anlamına gelmektedir. Modernizmin doruğu sayılan 19. yüzyılda bilim teknoloji, sanayi, kitle iletişim, sanat ve eğlence alanlarında devrim niteliğindeki yeniliklerin postmodern gelişmelerle mantıksal bağlantılarını görmek güç değildir. Tarihsel olarak modern kendisinden hemen önce gelenle bir savaşın içinde olmuştur. Bu anlamda modern her zaman bir şeyden sonra gelen porst bir şeydir. Yeniyi içinde barındıran modernin kendi kendisiyle yarışarak postmodern haline gelmesi kaçınılmazdır. Modernizmin konusu gerçeklik postmodernizimin konusu ise üst gerçekliktir. Postmodernizm son birkaç yüzyılın sosyal yaşamı ile batı düşüncesine bağlanmış bulunan kabul ve ilkelerin pek çoğuna yöneltilen eleştirel bir tutumun benimsendiği geniş yayılım alanı olan bir kültürel akımdır.
Gelenekçi Bir Kültür Kuramcısı Michel Foxault
Filozof tarihçi ve kültür elçisi olan M. Foxault savaş sonrası ünlü yapısalcı programdan postmodel kuramsalcı dünyaya adım atarak önemli ve güçlü etkide bulunan tek kuramcıdır. Politik aktivizme ilişkin Foxault’’un tutumu onun zihinsel durumu ile sıkı bir bağlantı içindedir. Başlangıçta Ortodoks Marksisizm ile yaptığı işbirliğinden kısa bir süre sonra vazgeçmiş Fransa’daki geleneksel sol tarafından savunulan büyük söylemlerin ve sınıf temelli politikanın tersine çevirmek istedikleri burjuva kurumu gibi baskıcı ve kıyıcı görüşüne varmıştır. Tarihsel analiz yöntemi kullanan filozofa göre antik toplum özgürlük kültürünü açıklık uygarlığına sahip bir toplumdur. Modern çağdaş toplum ise açıklıktan yoksun disiplin kültürü ve gözetim uygarlığına sahiptir.
Felsefeyi Yeniden Yorumlayan Adam: Jackues
Derrida batının akılcı düşünce geleneğini tümüne karşı tek başına yapı çözümcü bir savaş vermiştir. Batı felsefesinin merkezinde yer alan akımı varsayımın hedef alan ona göre bu kavrama varan metafiziği egemendir. Aklı biçimlendiren dürüst olmayan kesinlik arayışıdır. Ona göre gözlemlemek etkileşimde bulunmak demektir. Derrida yalnızca dille düşünmenin yazın ve sanatla felsefenin sınırlarını kaldırmak kalmamış aynı zamanda şehircilik ve mimarlarla çalışmıştır. Onun felsefe gündeminde şu sorun alanları görürüz. Yaşam, yaşam politikası, canlının ve en başta da hayvanın durumu, özgeçmiş, sorumluluk, karar, Avrupa olma sorunu, konukseverlik, yasa ve iktidar.
Bütün bu sorunları filozof felsefenin yapısızlandırılması ışığında ele alır.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt