ömer talat katı
Moderator
Çanakkale Zaferiyle Alakalı Kompozisyon
İmkansız Zaferimiz
Çanakkale ne bir hikâyedir ne de bir masal…
O sayfaları kanla yazılmış gerçek. İsimsiz kahramanların toprağı, akın akın yurdun her bir yanından tek bir amaç
uğruna en gerçek varlığını, canını vermeye gelenlerin vatanı. Ya istiklal ya ölüm diyenlerin, hür insanların
diyarı…İstanbul’un kapısı, vatanın anahtarı Çanakkale’m…
Çanakkale bir anahtardın ya sen, ya özgürlüğe açılan sonsuz bir mazinin ya da düşman bayrağı altındaki esaret
günlerinin…
Ya hürriyete doyuracaktın toprakları ya da karartacaktın dünyamızı…
Cihan harbi kapıya çalana dek rahattı Gelibolu’n, Conkbayrın. Rahattı memleketim. Gelip de çattı mı
ruhumuzdan da yakın felaket, o zaman sineye çekildi Osmanlı.
Ne zaman bombalandı Sivastopol limanı. Başladı felaketimiz. Uyandı yer ve gök. Hasta adam savaşa girdi.
Şahlandırdı Atatürk özgürlük atını. Ama bilmiyordu düşman. Bu cengâver savaşçılar 40 adamıyla Çin sarayını
dağıtan Kürşat’ın torunlarıydı.
Öyle bir milletti ki bu millet at üstünde kılıç kuşanan, mevzu vatan olduğunda her güçlüğün üstesinden gelen
hürriyet aşığı savaşçı bir millet. İşte bu millet uzak asyadan akdenize bir kısrak başı gibi uzanan Türk yurdunu
canı pahasına savunacaktı.
18 Mart günü kapıyı çaldığında kara bulutlar, tek yumruk oldu tüm vatan, koştu cepheye vatansever asker.
İnsanın en gerçek varlığı canıdır ya hani, belki bir kurşun bile sıkamadan verecekti canını. Bunu bile bile koştular
cephelere bu milletin evlatları.
Damarlarında asil Türk kanı akan herkes cephedeydi. Mekteplerdeki öğrenciler de dâhil tüm vatan savaştı.
Kimisi düşmanla göğüs göğüse savaştı, kimiyse cephenin arkasında mermi ve erzak taşıdı. Onlar Çanakkale’de
Mustafa Kemalin önderliğinde cumhuriyetin kapılarını açtılar. Gelibolu ve Conkbayrı canlandı. Haykırdı Mustafa
Kemal “Ben size taarruz etmeyi emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum.”
İşte bu emirle Türk evladı ölüme koştu. Merminin mermiyle çarpıştığı bu cephede bir savundular ülkelerini.
Açıldı hürriyetin kapısı. Döküldü düşman akdenize.
Kazanıldı ama yarım kaldı nameler. Ayrıldı sevdalılar. Kaybetti anneler kınalı kuzularını. Muhammedin
askerleri bu vatanın bedelini canlarıyla ödediler.
Canları pahasına bu vatanı savunan aslanlar dokundu savaşın kaderine. Kaldırdı top mermisini seyit onbaşı.
Kalbindeki inanç top mermisinin ağırlığından baskın geldi.
Düşman anlamadı nedenini. Dedi Birleşik Krallığın başkanı ““Biz Türklerle değil, tanrıyla savaştık ve haliyle
yenildik ”.
Öylesine güçlüydü vatan sevgisi. İmkânsızı var etti azmimiz ve gayretimiz. İşte böyle yazıldı Çanakkale zaferi. O
bir masal ya da hikâye değil, bir milletin küllerinden doğarak hürriyetine kasteden düşmanları dize getirmesiydi.
O bir haykırıştı. Uçurumun kenarından yankılandı tüm vatana. Ben türküm. Varlığım bu toprak var oldukça
devam edecektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu türküm diyene…
Ömer Talat Katı tarafından alıntılanarak düzenlenmiştir.
Çanakkale ne bir hikâyedir ne de bir masal…
O sayfaları kanla yazılmış gerçek. İsimsiz kahramanların toprağı, akın akın yurdun her bir yanından tek bir amaç
uğruna en gerçek varlığını, canını vermeye gelenlerin vatanı. Ya istiklal ya ölüm diyenlerin, hür insanların
diyarı…İstanbul’un kapısı, vatanın anahtarı Çanakkale’m…
Çanakkale bir anahtardın ya sen, ya özgürlüğe açılan sonsuz bir mazinin ya da düşman bayrağı altındaki esaret
günlerinin…
Ya hürriyete doyuracaktın toprakları ya da karartacaktın dünyamızı…
Cihan harbi kapıya çalana dek rahattı Gelibolu’n, Conkbayrın. Rahattı memleketim. Gelip de çattı mı
ruhumuzdan da yakın felaket, o zaman sineye çekildi Osmanlı.
Ne zaman bombalandı Sivastopol limanı. Başladı felaketimiz. Uyandı yer ve gök. Hasta adam savaşa girdi.
Şahlandırdı Atatürk özgürlük atını. Ama bilmiyordu düşman. Bu cengâver savaşçılar 40 adamıyla Çin sarayını
dağıtan Kürşat’ın torunlarıydı.
Öyle bir milletti ki bu millet at üstünde kılıç kuşanan, mevzu vatan olduğunda her güçlüğün üstesinden gelen
hürriyet aşığı savaşçı bir millet. İşte bu millet uzak asyadan akdenize bir kısrak başı gibi uzanan Türk yurdunu
canı pahasına savunacaktı.
18 Mart günü kapıyı çaldığında kara bulutlar, tek yumruk oldu tüm vatan, koştu cepheye vatansever asker.
İnsanın en gerçek varlığı canıdır ya hani, belki bir kurşun bile sıkamadan verecekti canını. Bunu bile bile koştular
cephelere bu milletin evlatları.
Damarlarında asil Türk kanı akan herkes cephedeydi. Mekteplerdeki öğrenciler de dâhil tüm vatan savaştı.
Kimisi düşmanla göğüs göğüse savaştı, kimiyse cephenin arkasında mermi ve erzak taşıdı. Onlar Çanakkale’de
Mustafa Kemalin önderliğinde cumhuriyetin kapılarını açtılar. Gelibolu ve Conkbayrı canlandı. Haykırdı Mustafa
Kemal “Ben size taarruz etmeyi emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum.”
İşte bu emirle Türk evladı ölüme koştu. Merminin mermiyle çarpıştığı bu cephede bir savundular ülkelerini.
Açıldı hürriyetin kapısı. Döküldü düşman akdenize.
Kazanıldı ama yarım kaldı nameler. Ayrıldı sevdalılar. Kaybetti anneler kınalı kuzularını. Muhammedin
askerleri bu vatanın bedelini canlarıyla ödediler.
Canları pahasına bu vatanı savunan aslanlar dokundu savaşın kaderine. Kaldırdı top mermisini seyit onbaşı.
Kalbindeki inanç top mermisinin ağırlığından baskın geldi.
Düşman anlamadı nedenini. Dedi Birleşik Krallığın başkanı ““Biz Türklerle değil, tanrıyla savaştık ve haliyle
yenildik ”.
Öylesine güçlüydü vatan sevgisi. İmkânsızı var etti azmimiz ve gayretimiz. İşte böyle yazıldı Çanakkale zaferi. O
bir masal ya da hikâye değil, bir milletin küllerinden doğarak hürriyetine kasteden düşmanları dize getirmesiydi.
O bir haykırıştı. Uçurumun kenarından yankılandı tüm vatana. Ben türküm. Varlığım bu toprak var oldukça
devam edecektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu türküm diyene…
Ömer Talat Katı tarafından alıntılanarak düzenlenmiştir.
Son düzenleme: