Duâ kadere tesir eder mi?

Sponsorlu Bağlantılar

makmüh

Üye
    Konu Sahibi
Duâ kadere tesir eder mi?
Sakınmak kaderi değiştirmez. Duâ ise inen belaya da henüz inmemiş belaya da fayda verir. Bela iner ve duâ ile karşılaşınca kıyamet gününe kadar birbiriyle mücadele eder, vuruşurlar.”

Kader ve cüz-i ihtiyarî, İslâmiyet’in ve imanın nihâyet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerinden olduğu için burada geniş geniş kaderden bahsetmeyeceğiz. Bizim temas edeceğimiz mesele duâ-kader ilişkisidir. Bu meselenin iyice anlaşılabilmesi için önce kaderle ilgili terimleri tanımlamakla başlayalım:


Kader: Cenâb-ı Hakk’ın kâinatta olmuş ve olacak her şeyin evsafını ve havassını ve sâir geleceğini ve geçmişini ezeli ilmiyle bilip Levh-i Mahfuzunda takdiri ve yazmasıdır.

Kaza: Allah’ın ezelde takdir ettiği şeyin ve emrinin zamanı gelince, Allah’ın takdirine göre yaratılmasıdır.
Atâ: Bağışlama, lütuf.

İrâde: Dilemek, bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.

Kader Allah’ın her şeyi bilmesi ve yazması, kaza ise bu yazılanların vukua gelmesi olduğuna göre aşağıdaki soruları nasıl cevaplandırırız?

- Duâ etmekle kader ve kazanın önüne geçilebilir mi?

- Duâ ile kader ve kaza değişmezse, duâ etmenin ne mânası var?

- Duâ, kader ve kazaya yani Allah’ın yazdığına rıza gösterme edebine aykırı değil mi?

Şimdi akla gelen bu sualleri cevaplandırmaya çalışalım.

Duâ etmekle kader ve kazanın önüne geçilebilir mi?

İbn-i Ömer’den (ra) rivâyet edilen bir hadiste, Peygamber Efendimiz: “Duâ inen belada da fayda verir, henüz inmemiş belada da. Öyle ise ey Allah’ın kulları, duâyı bırakmayınız.”1

Diğer bir hadiste; Sevban (ra) Resûlullah efendimizden (sav) şöyle rivâyet etmiştir: “Kaderi sadece duâ engeller. Ömrü sadece iyilik uzatır. Ve kişi (bazen) yaptığı bir günahtan dolayı (kendisine takdir edilmiş) rızıktan mahrum edilir.”2

Duânın kaderi engellemesi konusunda Bediüzzaman Hazretleri şöyle der: “Cenâb-ı Hakk’ın atâ, kaza, kader namında üç kanunu vardır. Atâ, kaza kanununu bozar, kaza da kader kanunu bozar. Meselâ: Bir şey hakkında verilen karar, kader demektir. O kararın infazı, kaza demektir. O kararı iptal edip hükmü kazadan affetmek, atâ demektir. Evet, yumuşak bir otun köklerindeki damarları katı taşı deldiği gibi, atâ da kaza kanununun kat’iyetini deler. Kaza da ok gibi kader kanununun kararını deler. Demek atânın kazaya nispeti, kazanın kadere nispeti gibidir. Atâ, kaza kanununun şümulünden ihraçtır. Kaza da kader kanununun külliyetinden ihraçtır. Bu hakikate vâkıf olan ârif, Ma’budu olan Hâlık’ına (Ya İlâhî! Hasenâtım senin atâ’ndandır. Seyyiâtım da senin kaza’ndandır. Eğer atâ’n olmasa idi, helâk olurdum) der.”3

Buna bir misal verecek olursak Yunus (as) ve kavmi buna güzel bir misaldir. Ninovalılar Yunus (as)’a inanmayıp Allah’a âsi olmuşlardı. Ninovalıların iman etmemekte ısrarlarından dolayı Yunus (as) onların aleyhinde duâ etti. Cenâb-ı Hakk Yunus (as)’a kavmi hakkında bedduâ etmemesini ve kırk gün imana davet etmesini ve inanmazlarsa azap göndereceğini söylemesini emretti. Otuz yedi gün davet ettiği halde iman etmemelerine binâen üç gün sonra azap gelecek alametleri de şunlardır diyerek oradan ayrıldı. Alâmetler vuku bulunca Ninovalılar hata ettiklerini anladılar ve Yunus (as)’mı aradılar, bulamadılar. Rablerine iltica ettiler. Yalvardılar yakardılar, tevbe ve nedamet ettiler. Rableri de onları, duâ ve nedametlerinden dolayı bağışladı ve üzerlerinden azabı kaldırdı.

“Zünnûn’u da (balık sâhibi Yûnus’u da an)! Hani (kavmine) kızan biri olarak, (bizden izinsiz) gitmişti de kendisini (bu yüzden) aslâ sıkıştırmayacağımızı sanmıştı; derken (balığın karnında) karanlıklar içinde (kalıp): “Senden başka ilâh yoktur; seni tenzîh ederim! Gerçekten ben (nefsine) zulmedenlerden oldum!” diye nidâ etmişti.
Nihâyet (biz de) onun duâsını kabûl ettik ve onu kederden kurtardık. İşte, müminleri böyle kurtarırız.”4

Âyette ifade edildiği gibi denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı gece dağdağalı, karanlık ve her taraftan ümit kesik bir vaziyette bulunan Yunus (as) Rabbine münacat etti. O münacatı, o duâsı ona süratle vasıta-i necat oldu. Eğer bütün insanlar ona yardımcı olsalardı yine de hiçbir şey yapamazlardı. Çünkü o vaziyette esbap bil-külliye sukût etmişti. Ancak ona o halde necat verecek öyle bir zât lâzım ki; hükmü hem balığa, hem denize, hem geceye, hem cevv-i semaya geçebilsin ve onu sahili selamete çıkarsın. Hükmü hem geçti hem sahil-i selamete çıkardı. Demek esbabın tesiri yok... Tesir ve nusret ancak Allah’tandır.

Yunus (as) kavminin küfürlerinden dolayı azaba çarptırılmaları kader, azabın gelmesi kaza, onların yaptıklarından pişman olup nedametle Rabb-i Rahîm’lerine yalvarıp yakarmaları, Rablerinin de onların üzerinden azabı kaldırması onlar için atâ idi. Yunus (as) Rabbinden izin almadan hizmet yerini terk etmesinden dolayı balığın karnına hapsedilme hükmü kader, balığın Yunus (as) yutması kaza ve Yunus (as)’ın münacatı ise ve Rabbinin onu kederinden kurtarması ve yüz binden fazla ümmete kavuşması ise atâdır.

Duâ ile kader ve kaza değişmezse duâ etmenin ne manası var?

Madem Allah kaderimi ezelde takdir etmiş öyleyse değişmez deyip kadere dayanarak duâ’dan vazgeçmek bir kaderiyecilik olur bu ise yanlıştır. Bunun yerine duâyı da Allah’ın takdirinin bir parçası kabul edip duâ etmek daha makuldür.

İmam-ı Gazali hazretleri bu konuda şöyle der: “Olaylar önceden sebep sonuç birbirine bağlanmıştır. Sebeplerin sonuçları ortaya çıkarması zaman içinde meydana gelir. İyilik veya kötülüğü takdir eden bunlar içinde bir sebep takdir etmiştir. Duâ kötülüğün giderilmesi veya iyiliğin tedariki için bir sebeptir. Duânın bir faydası da kalpte Allah inancının kökleşmesini sağlamasıdır ki bu da ibâdetin amacıdır.”5

Âişe validemizden (rah) rivâyet edilen bir hadiste: Resûlullah Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: “Sakınmak kaderi değiştirmez. Duâ ise inen belaya da henüz inmemiş belaya da, fayda verir. Bela iner ve duâ ile karşılaşınca kıyamet gününe kadar birbiriyle mücadele eder, vuruşurlar.”6

Ezelde duâ ile takdir edilmiş şeyler yine duâ ile vuku bulacaktır. Kader (alın yazısı)’nın olaylara göre bir üstünlüğü varsa, yani olaylar kadere göre şekilleniyorsa Allah’ın irade ve kudretinin de kadere bir üstünlüğü vardır. Allah’ın irade ve kudreti kaderde yazılı olan şeye taalluku olmasa o şey vuku bulmaz. Burada esas olan irade ve kudrettir. Allah (cc) kaderde yazmış olduğu şeyi illâ vuku bulduracaktır denemez. Aksinin iddia edilmesi Allah’ın kendi takdir ettiği şeylere mahkûmiyetini ortaya koyar. Bu ise ulûhiyetin şe’nine (şanına) ve itikada zıttır. Bizim burada yapacağımız şey duâ ile kudreti celp etmektir.

Kısaca Kader, kulun nasıl hareket edeceğini ve buna karşı İrade-i İlâhî’nin ve Kudret-i Mutlaka’nın nasıl taalluk edeceğini bilir. Kulun fiilinin vücut bulmasında ilim sıfatının tesiri yoktur. Olsa idi kul o fiilinde mahkûm olurdu. Sırrı teklif (imtihan) bozulurdu. Öyleyse kudretin celbiyle, iradenin taalluku ile kader kaza olmadan atâ olabilir. Fakat o olayda kulun cüz-i ihtiyarisi sadece bir şart-ı adidir.
Önemli olan kudretin celbidir.

Duâ, kader ve kazaya yani Allah’ın yazdığına rıza gösterme edebine aykırı değil mi?
(Ey Resûlüm!) De ki: “Eğer duânız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin?”7 meâlindeki âyette ifade ettiği gibi bizi biz yapan ubûdiyetimizi en güzel gösteren duâdır. “Duâ eden âdem anlar ki: Birisi var; onun hatırat-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına medet eder.” Başımıza bir keder veya sıkıntı geldiği zaman elbette Rabbimize sığınacağız, ona münacat edeceğiz. “Biz, o münacat ile birinci maksadımız günahlardan gelen manevî ruhî yaralarımızın şifasını niyet etmeliyiz. Maddî hastalıklar için ubûdiyete mani’ olduğu zaman iltica edebiliriz. Fakat mûterizâne ve müştekiyâne bir surette değil, belki mütezellilâne ve istimdadkarâne bir surette iltica edilmeli. Madem onun rubûbiyetine razıyız, o rubûbiyeti noktasında verdiği şeye rıza lâzımdır. Kaza ve kaderine itirazı işmam eder bir tarzda Ah! Of! deyip şekva etmek kaderi tenkittir, rahmeti ittihamdır. Kaderi tenkit eden, başını örse vurur kırar. Rahmeti ittiham eden, rahmetten mahrum kalır. Kırılmış el ile intikam almak için o eli istimal etmek, nasıl kırılmasını tezyid ediyor. Öyle de musibete giriftar olan âdem, itirazkarâne şekva ve merak ile onu karşılasa, musibetini ikileştirir.10

Her türlü günahı işlerken Allah’ı unutup başımız dara girdiği zaman Allah’ı hatırlayıp da âyette ifade edilen “İnsana nimet verdiğimiz zaman (şükürden) yüz çevirir, yan çizer. Ona kötülük dokunduğu zaman da bol bol duâcıdır.11 Hâlbuki insan (bazen öfkelenerek, bazen bilmeyerek) hayra olan duâsı gibi (kendi aleyhine olarak) şerre duâ eder. Çünkü insan, (işin sonunu düşünmez ve) çok acelecidir.”12 şeklinde bir ubûdiyet olmamalı…

Sonuç olarak, kimin başına bela, kaza, keder gelmişse Rabbimize sığınmanın da vakti gelmiştir, duâ etmek ilham olunmuşsa icâbet etmek de ona bahşolunmuştur. Zira Allah-ü Zülcelâl Kur’ân-ı Kerim’inde: “(Habîbim, yâ Muhammed!) Kullarım sana benden sorarsa, şüphe yok ki ben (onlara) pek yakınım. Bana duâ ettiği zaman duâ edenin duâsına cevap veririm; öyle ise onlar da benim için (davetime) icâbet etsinler ve bana îmân etsinler; tâ ki hak yolu bulsunlar.”13

1_Ahmed b. Hanbel 5/493; Tabarâni, Kebir 30/ 103
2_Ahmed b. Hanbel 5/277; İbn Mace, 90
3_Mesnevî Nûriye 184
4_Enbiya Sûresi 87-88
5_İhyayı Ulûm-id Din c.1, s.958
6_Hakim 2/294, Kudai no: 859, 860
7_Furkan 77
8_Lem’alar 8
9_Fussilet 51
10_İsra 11
11_Bakara 186

Alıntıdır.
 
  • Beğen
Tepkiler: celilcemre


selam99

Üye
DUA VE KADER Giriş Sayfası
Yazdır

DUA sözkonusu olduğu zaman, hemen pekçoğumuz yanlış bilgi ile şartlanmaktan dolayı, "aman canım kaderde ne varsa o olacak, DUA`ya ne gerek var" deyiveririz.
Oysa, bu tamamiyle yanlış bir görüştür!..

Kader konusunda gerçek bilgileri, Kur`ân-ı Kerîm âyetlerine ve tamamiyle Hazreti Rasûlullah salla`llâhu aleyhi ve sellem`in buyruklarına dayanan biçimde "İNSAN ve SIRLARI" ile "AKIL ve İMAN" isimli kitapların mezkûr bölümünde okurlarımıza açıkladık.
KADER kesindir; ve hiç kimse bunun asla dışına çıkamaz!..
Nitekim, Hazreti Rasûlullah aleyhi`s-selâm bunu açıklamalarında, en dar anlayışlıların dahi farkedebileceği bir biçimde vurguluyor.
Ne yazık ki, bu gerçeği yansıtan hadîs-i şerîfleri, hadîs kitapları hariç, hiç bir kitapta bulamıyorsunuz... Yazamıyorlar!...
Korkuyorlar !.
Ama gerçek, yazılmasa da, söylenmese de gerçektir... Hele Rasûlullah tarafından da en yalın bir biçimde açıklanmışsa!..
Burada çok önemli olan husus şudur.
KADER`in tekniği!..
KADER - DUA ilişkisini izâha girmeden önce, bu konudaki birkaç Rasûlullah buyruğunu nakletmeye çalışalım size:
"KADER`i ancak DUA değiştirir. Ömrü ise ancak iyilik uzatır. Şüphesiz ki kişi işlemiş olduğu günâh sebebiyle rızıktan mahrûm edilir."
"KAZA`yı ancak DUA geri çevirir. Ömrü ise iyilik uzatır."
"Tedbirin kadere faydası olmaz; DUA`nın ise gelmiş ve gelmemiş musîbetlere faydası vardır; şüphesiz ki belâ iner, DUA onu karşılar; ve kıyâmete kadar çarpışırlar."

Evet, bir yandan, kader`in değişmiyeceği belirtiliyor; diğer yandan DUA`nın kaderi, kazayı geri çevireceği açıklanıyor.
Bu iki hususu nasıl birleştirip, nasıl bir sonuç elde edeceğiz.
Bilelim ki...
İnsanların kaderi takdir edilmiştir; her şey gibi!.. Ne var ki, DUA faktörü de bu KADER sistemi içinde yeralan bir faktördür. DUA ederseniz, kaderdeki olayı geri çevirebilirsiniz, kazayı reddedebilirsiniz; ancak ne var ki, bu DUA`yı yapmak, gene kaderinizin elvermesiyle mümkün. Yani, kaderiniz müsait ise, DUA edebilirsiniz ve böylece de o gelecek olan olayı geri çevirebilirsiniz.
Kaderinizde kolaylaştırılmış ise DUA etmek, size o belâ veya musîbet gelmeden önce DUA edersiniz ve o olayın zararından korunmuş olursunuz.
Dolayısıyladır ki, tedbirle takdiri değiştiremezsiniz; fakat, takdirde var ise tedbir alır ve böylece de kazâyı geri çevirmiş olursunuz.

Bu hususta Halife Ömer (r.a.), bize bir uygulamasıyla son derece önemli bir uyarıda bulunmuştur.
Şam`a orduyla giden Halife Ömer (r.a), şehre yaklaştığı zaman, veba salgını olduğunu haber alır... Bunun üzerine, orduya geri dönülmesi talimatını verir.
Bu durum üzerine, "kader" kavramını anlayamıyan ve işin şeklinde kalanlar şaşırırlar ve sorarlar:
- Allâh`ın kaderinden mi kaçıyorsun yâ Ömer?..
Kaderin tekniğini
anlamış olan Hazreti Ömer (r.a)`ın cevabı hepimize bir derstir:
- Allâh`ın kazâsından Allâh`ın kaderine kaçıyorum!..
İşte yukarıda anlatılan cevab, bu kader konusunun "püf" noktasıdır.
Kader mutlak ve kesindir!..

İnsan ise, kendisinden meydana gelenlerin neticesini görecektir!..
"İNSAN İÇİN ÇALIŞMASININ DIŞINDA BİR ŞEY YOKTUR"

âyetini hatırlıyalım.
İşte bu sebebledir ki, siz ne yapabiliyorsanız, elinizden ne geliyorsa onu yapmak zorundasınız. DUA edebiliyorsanız, hemen ediniz!.. Bir çalışma yapma imkânına sahipseniz, hemen yapınız!.. Korunmak için elinizden gelen bir şey var ise, hemen tatbik ediniz. Ne olduğunu bilmediğiniz yazgınızı değiştirmek için elinizden geleni yapınız!... Neticede olacak olan, kaderdekidir!. Ama siz de elimden geleni yaptım, huzurunu yaşarsınız hiç olmazsa!
Biliniz ki, yapabildiğiniz, kaderinizin müsaade ettiğidir; ve yaptığınızın neticesini de mutlaka görürsünüz.
Bu yüzden denilmiştir, DUA kazâyı reddeder, diye. Yani, o kazânın reddi sizin duanıza bağlıdır!.. O musîbetin size isabet etmemesi, sizin o hususta dua etmenize bağlıdır. Dolayısıyla dua edersiniz ve o kazâ veya hoşlanmadığınız olay size isabet etmez. Ya da umduğunuz, olmasını istediğiniz olay o duanız vesilesiyle gerçekleşir.
Hazreti Rasûlullah "KEŞKE" demeyi şeytan ameli olarak nitelemiştir. Bunun manâsını çok düşünmek ve bu hususu iyi anlamak mecburiyetindeyiz.
Niçin, "KEŞKE" demek yasaklanmıştır?..
37. BASKIYA NOT:
Bu kitabımızın 1991 yılında yapılan ilk baskısından yaklaşık 13 yıl sonra, 11 Ekim 2004 tarihli Vatan Gazetesinde yayınlanan ve duanın gücü konusunda yapılan bilimsel araştırma sonuçlarını açıklayan şu haberi de burada dikkatle okuyalım:
DUA ETMEK HASTALARI İYİLEŞTİREBİLİR Mİ?

The New York Times gazetesi dua ile iyileşme süreci arasındaki bağlantıyı araştıran çalışmaları masaya yatırdı. Bilim, dua edilen kişilerin daha kolay iyileştiğini kanıtlıyor...

Duanın iyileşme sürecindeki etkisi bilim dünyasının en çok tartışılan konularından biri haline geldi. Birçok bilimadamı duanın bilimsel olarak araştırılamayacağını öne sürerken din çevreleri de "Tanrı`nın gücünün" sorgulanamayacağını söylüyor. Ancak tartışmalara rağmen bu konudaki araştırmalar son hızla devam ediyor. Yalnızca 2000 yılından beri duanın iyileştirici etkisi hakkında 10`dan fazla araştırma yapıldı. ABD`de fedaral hükümet de dua araştırmalarına 2.3 milyon dolar fon ayırdı. Üstelik bu araştırmaların çoğunda duanın iyileştirici etkisi kanıtlandı. Ancak bu konudaki en kapsamlı araştırmanın sonuçları önümüzdeki aylarda yayınlanacak.

Mind/Body Medicam Enstitüsü`nün kurucusu Dr. Herbert Benson tarafından 10 yıl devam eden ve 1800 kişinin katıldığı araştırma bu alanda şimdiye kadarki en geçerli sonuçları ortaya koyacak. Bugüne kadar dua ve hastalık arasındaki en önemli araştırmalar ve sonuçları ise şöyle:

Kalpten Ölüm Yüzde 30 Azaldı
Duke Üniversitesi`nde yapılan araştırmaya anjiyo operasyonu geçiren 750 kalp hastası katıldı. Bunların bir kısımı için dua ayinleri düzenlendi. Ayin düzenlenen hastaların ameliyattan sonraki birkaç yıl içindeki ölüm oranlan, dua okunmayanlara göre yüzde 30 daha az çıktı.

İyileşme Yüzde 11 Hızlandı
St. Luke`s Hastanesi`nde 5 din adamı hastanede tedavi gören 990 kalp hastasının, 466`sına dua okudu. Kendileri için dua okunan hastaların yüzde 11 oranında daha çabuk iyileştiği ve rahatsızlığın belirtilerinin azaldığı görüldü.

Kısırlık Tedavisi Yüzde 25 İlerledi
Columbia Üniversitesi`nin yaptığı araştırmada üreme sorunları yaşayan kişiler için düzenli olarak dua okundu. Dua okunanlarda, döllenmenin başarı oram yüzde 8`den yüzde 16`ya çıktı. Embriyonun sağlıklı bir şekilde büyüme şansı ise yüzde 25`ten yüzde 50`ye yükseldi.

Toplu Dua AIDS`i İyileştirdi
San Francisco Hastanesi`nde 393 kalp hastası üzerinde yapılan araştırmada, 150 hasta için düzenli olarak dua edildi. Tanımadıkları kişilerin kendilerine dua ettiği hastaların, ilaç tedavisine daha çabuk cevap verdiği ortaya çıktı.

Dr. Elizabeth Targ 1998`de yayınladığı bir araştırmayla Afrika`da şamanların toplu dualarının bazı AIDS hastalarının iyileşmesini sağladığım ortaya koydu.
Yİne, 16 Ekim 2004 tarihinde Hürriyet Gazetesinde yayınlanan ve Ayşe Özek Karasu imzalı yazıda ise şu açıklamalara yer verilmektedir:
FARELER VE MİKROPLARI BİLE DUAYLA İYİLEŞTİRMİŞLER

İflah olmaz hastalıklar başkalarının duasıyla iyileştirilebilir mi? Bu sorunun cevabını bulmak için Amerika’da yapılan araştırmalara milyonlarca dolar harcanmış.

Hastaları gruplara ayırmış ve iyileşmesi için dua edilenlerde çok etkileyici sonuçlar elde etmişler. Bir çeşit üfürükçülük gibi görünüyor. Ancak ABD’de araştırma konusu olan dua, gönüllü kişilerin kendilerine tamamen yabancı olan hastalar için uzaktan gerçekleştirdiği bir eylem. Kimi bilim adamları, bilimsel olmayan bir araştırma uğruna halkın parasının çarçur edildiğini, kimi din adamları ise Tanrı’nın inayetinin küstahça sınandığını düşünüyor.

Amerika’daki Duke Üniversitesi Tıp Merkezi araştırmacıları bakterileri alıp okumuş üflemişler. Sonra tohumları, sonra da fareleri.

Sonuç şaşırtıcı. Okunmuş üflenmiş bakterilerin daha hızlı büyüdüğü, tohumların daha çabuk filizlendiği, hasta farelerin de tez vakit şifa bulduğu hayretle tespit edilmiş. Üniversitenin yayınlarına bakınca bu canlıları kimin okuyup üflediği tam olarak anlaşılmıyor. Ancak, herhangi bir şahıs belirtilmediği için, insan tabii ki araştırmacıların bu rolü üstlendiğini düşünüyor.

Peki bu deney ne için yapılıyor? Plasebo faktörünü tamamen saf dışı bırakmak için. Çünkü kendisi için dua edildiğini bilen bir hasta pekala pozitif düşüncenin gücüyle iyileşebilir. Oysa fare, bakteri ve tohumların pozitif düşünceye sahip olmadığını biliyoruz. Araştırmacılara göre, Tanrı’nın bu canlılar için edilen dualara karşılık verdiği şeklinde kesin bir sonuç elde edilmiş oluyor.

Amerika’da uzaktan kumandalı duayla şifa bulunur mu sorusuna kesin bilimsel bir yanıt bulmak için tam 1200 araştırma yapılmış ve yapılıyor. Bush yönetimi de son dört yıl içinde bu araştırmalara 2.3 milyon dolarlık katkıda bulunmuş.

Ancak birçok bilim adamı bu araştırmaları bilim dışı diye niteleyip karşı çıkıyor ve vergi ödeyen vatandaş parasının ziyan edildiğini düşünüyor.

YOKSULLAR ZATEN DUA EDİYOR

İstatistiklere göre ABD’deki yetişkinlerin yüzde 45’i birtakım sağlık sorunları nedeniyle duaya başvuruyor. Dua araştırması aleyhtarlarına göre bu oran, sağlık hizmetlerine ulaşma imkanı bulamayan yoksul kesimi temsil ediyor. Yani tıp hizmeti verilmeyen insanlar zaten doğrudan Tanrı’ya havale edilmiş oluyor.

Duanın hasta üzerindeki moral etkisini ise kimse reddetmiyor. Amerikan basınındaki haberlere göre çok sayıda hasta, birlikte dua etmek için bir din görevlisi istiyor. Doktorlar da bu tür taleplere olumlu yaklaşıyor. Hatta Katolik cemaatine bağlı hastanelere Türk imamların çağrıldığı bile oluyor. Örneğin New Jersey’de bir Katolik hastanesi olan St.Joseph’s Wayne Hospital, Türk hastası olduğu zaman Paterson’daki Türk İslam Merkezi’nin imamı Fevzi Kılıç’tan yardım alıyor.

TANRI AYRIMCILIK YAPAR MI

Dua işe yarar mı araştırmasında sadece bilimsel değil, teolojik bir tartışma da var. Tanrı sadece iyileşmesi için dua edilen kişilere yardım ederek ayrımcılık yapabilir mi?

New York Presbyterian Hastanesi’nin din hizmetleri direktörü Raymond J. Lawrence şöyle diyor: ‘Tanrı’nın dualara cevap verip vermediğini araştırmak, onu sınamak anlamına gelir. Ama siz Tanrı’yı sınayamazsınız. Tanrının duaya karşılık vermek uğruna mucizevi bir şekilde doğanın yasalarını değiştirebileceğini düşünmek, çocukça bir beklentidir.’

Dua deneylerini savunanlar, temel olarak kalp hastaları üzerinde yapılan iki araştırmada elde edilen sonuçları dayanak alıyor. Dr. Randolph Byrd adlı kardiyolog, 1988 yılında, San Francisco Hastanesi’nin koroner bakım ünitesinde yatmakta olan 393 hastadan 192’si için Hıristiyan bir gruba dua ettiriyor ve dua edilen hastaların durumunda iyileşme tespit ediyor. Kansas City’de 990 kalp hastası üzerinde yapılan başka bir araştırmada da, tamamen yabancı kişiler tarafından dua edilen hastalarda benzer sonuçlar elde ediliyor.

Ancak istatistik uzmanlarına göre bu deneylerde o kadar çok değişken üzerinden ölçüm yapılıyor ki, sonuçta bazı hastaların şans eseri iyileşmesi zaten olasılık dahilinde. Yani bu deney, almak istediğin yanıtı alıncaya kadar, tekrar tekrar aynı soruyu sormaya benziyor.

HANİ HAMİLE KALMIŞLARDI

Dua taraftarlarının güvendiği bir başka kale ise son günlerde sarsıntı geçiriyor. Kısırlık tedavisinde duanın etkisini kanıtlayan 2001 tarihli çalışma, bu araştırmayı yayınlayan bilim dergisi tarafından geçenlerde geri çekildi. Üç kişilik bir ekibin büyük sansasyon yaratan araştırmasına göre kısırlık tedavisi görürken Hıristiyan gruplar tarafından dua edilen kadınların hamile kalma oranı, dua edilmeyenlere göre iki kat fazlaydı. Aradan üç yıl geçtikten sonra Columbia Üniversitesi söz konusu araştırmayı incelemeye aldı.

DOZ VE KOMBİNASYON

Duanın gücüne inananların da bir sorunu var: Doz meselesi. Kimi araştırmacılara göre birkaç şifacının gün boyunca dua etmesi yeterli olabiliyor. Kimi araştırmalarda ise geniş katılımlı gruplar daha uzun boylu dua ediyorlar. Hatta bazen birkaç Hıristiyan mezhebinden şifacılara görev verilirken, bazılarında da hahamlardan, Budist rahiplere ve New Age müritlerine kadar geniş bir şifacılar yelpazesine başvuruluyor.

Hep olumlu sonuçlanan deneylerden örnekler verdik ya, bazı deneyler de ters sonuç veriyor. 1997 yılında New Mexico Üniversitesi’nde rehabilitasyona alınan 40 alkolik üzerinde bir deney yapılıyor ve alkol illetinden kurtulması için dua edilenlerde hiçbir değişiklik olmadığı fark ediliyor. Üstelik, iyileşmesi için dua edildiğini bilen kadın ve erkek deneklerin daha da beter hale geldiği görülüyor. Çalışmayı yürütenlerden Dr. William Miller sonunda raporuna şu notu düşüyor: ‘Elde ettiğimiz sonucun ne anlama geldiği pek açık değil.’

Başkalarını iyileştirdi kendisi öldü

Dr. Elisabeth Targ adlı hekim, dua aracılığıyla uzaktan iyileştirme yöntemi için Amerikan hükümet fonlarından yararlanan ilk araştırmacı olarak biliniyor. Bu doktor, 1998 yılında yayınladığı çalışmasında, şifacıların ve Şamanların duaları sayesinde AIDS hastalarının bazı komplikasyonlardan korunduğunu iddia ediyor. Başka bir araştırmada ise dini grupların uzaktan duaları sayesinde, ölümcül beyin tümörü bulunan kişilerin ömrünün uzadığını tespit ediyor. California Pasifik Tıp Merkezi’nde yapılan her iki araştırma da halen devam ediyor. Ancak Dr. Elisabeth Targ artık araştırmanın başında değil. Çünkü 2002 yılında beyin kanserinden ölüyor. Ve Dr. Targ ölünce kullandığı yöntem yaylım ateşine tutuluyor. Araştırmada, elde ettiği verilerle oynadığı söyleniyor. Çalıştığı tıp merkezinin yetkililerine göre ise Dr. Targ’ın tek kusuru, denek grubunu çok küçük tutması.
Bu bilgiyi verdikten sonra, konunun kader sistemi içerisindeki yerine Rasûlullah aleyhisselâm`ın bir hadisi ile açıklık getirelim:
Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm`a:
"Tedavi için kullandığınız ilaçlar, şifa isteğiyle okunan dualar ve (düşmanlardan) korunmak için kullandığımız koruyucu şeyler hakkında ne dersiniz, bunlar Allah`ın kaderinden bir şeyi geri çevirip değiştirir mi?" diye sorulduğunda.
"Bu saydıklarınız da Allah`ın kaderindendir" diye cevap vermiştir.
Bilelim ki, DUA, kader sistemi içinde yer alan çok önemli bir unsurdur. DUA edebiliyorsanız, edebildiğiniz kadar DUA ediniz; hepsinin de faydasını, dünya hayatında anlıyamayacağınız kadar fazlasıyla göreceksiniz. Zirâ, Allâh, kulunda ortaya çıkartacağı pek çok özeliği DUA şartına bağlamış; takdir ettiği pek çok şeye DUAYI vesile kılmıştır. Bu yüzdendir ki, "DUA mü`minin silâhı" olmuştur.
DUA, takdirin tüm güzelliklerinin size ulaşmasına vesile olan en değerli nimettir. Onu elden geldiğince çok ve güçlü olarak kullanan en büyük nimetlere kavuşacak olandır.
Kaderi anlamayan câhil ise, DUAYI terkeder; tüm mahrumiyet ve çileler de onu bekler!..
Konuyu, Rasûlullah aleyhi`s-selâm`ın şu açıklamasıyla bağlayalım:
"İçinizden her kime DUA KAPISI AÇILMIŞ ise, muhakkak ona rahmet kapıları açılmıştır; ve Allâh`dan, afiyet istenilmesinden daha sevimli bir şey, istenmemiştir".
"DUA, inen belâya ve inmeyen belâya karşı faydalıdır. Ey Allâh`ın kulları, DUAYA SIMSIKI SARILINIZ!.."




Daha detaylı bilgi için Düşünür ve Yazar Sayın Ahmed HULUSİ' nin Dua ve Zikir isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim.Saygılarımla web adresi :
 
nozden

nozden

Üye
eline saglık.........................
 

sercan_bjk

Üye
çok güzel bi paylaşım allah razı olsun
 
CoYoTe®

CoYoTe®

Üye
Çok Güzel Bi Paylaşım Kardeşim SaoL.Bende Üniversiteye İlk Başladığım Sene Birbirinde Kötü Notlar Aldım Ve Bu Benim Kaderim Hayat Boyu Böyle Olucak Dedim 2 Seneyi Hep Zayıf Notlarla Bitirdim...Şuan 3. Senedeyim 66 Kişilik Sınıfta 2. Yim...Ve Bunu Sağlamak İçin Allah'ın Evine Gittim Dualar Ettim...Allah'ta Bana Öyle Bir Çalışma Azmi Verdiki Bu Hale Geldim...Yani Allah Bizede Seçme Şansı Vermiş Ama Kaderimiz Birazda Allah'ın Elinde...Yani Herşeyi Bu Benim Kaderim Deyip Boşlarsak...Olmaz Diye Düşünüyorum Ben

SAYGILAR

::::CoYoTe::::
 

slmz61

Üye
bir hadis i şerif okumuştum sahih buhariden'' kaderi deyiştiren tek şey dua dır'' buyuruyor efendimiz a.s.m. ALLAH c.c. dua nızı kabul ederse istediği şekilde deyiştirir kader onun hükmüdür istediğini yapar.
 
leiche

leiche

Emekli Yönetici
herkes kendi kaderini kendi çizer
allah sadece geleceği daha bizler olusmadan önce gördüğü için kaderimizi yazmıstır.
ama hersey senin elindedir kaderim diyip çekmek war
mücadele edip azim edip kazanmak war
allah insanlara secme düşünme aklını kullanma yetkisi wermiş
 
nightblue0631

nightblue0631

Üye
allah razı olsun kardeş güzel paylaşım olmuş
 
iremm

iremm

Üye
insanların kader işte kelimesini olumsuz seylerde kullanıp sıyrılması bence çok yalnıs mücadele etmeli kendi hayatında birseyler yaparak kendisi kaderini yönlendirmeli tabi allah ne dilediyse olacak o kesin ama bunu kullanarak ta işlenen suçlardan sıyrılmak çok yalnıs konuyla alakası olmaya bilir söylediklerimin ama kader kelimesi geçmişken bende bunları söylemek istedim konuyu açan arkadasa tesekkürler paylasımı için
 


Üst Alt