Türkçe Dilbilgisi Ve Kuralları

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Doğuş Pertez

Doğuş Pertez

Admin
    Konu Sahibi
Türkçe Dilbilgisi Ve Kuralları
DİL NEDİR ?



Çok geniş anlamıyla dil düşünce duygu ve güdüleri doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır. Bu tanım bütün canlıların kendi aralarındaki bildirişimlerle ilgili işaret sistemlerini olduğu kadar insanlar tarafından doğanın ve eşyanın ortak kalıplar halinde manalandırılması olgularını da kapsamaktadır.



İnsan anlatım ve bildirişim için ya hareket eder (jest) ya da ses çıkarır (konuşma) ya da belirli işaretler çizer (yazı). Konuşma dili yazı dili hareket dili insan dilinin üç ayrı görüntüsüdür.





LEHÇE NEDİR ?





Lehçe ya da Diyalekt bir dilin belli bir coğrafî bölgedeki insanlar tarafından konuşulan çeşididir.



Bir dilin tarihi bölgesel siyasi sebeplerden dolayı ses yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu diyalekt. Kırgız Lehçesi Kazak Lehçesi vb.



Lehçe kendi kelime dağarcığı ve grameri olan sözel (sözlü veya işaretli olan ama mutlaka yazılı olmayabilen) bir iletişim sistemidir; ağız da denmektedir. Diyalektle uğraşan ilim kolu ise diyalektoloji olarak adlandırılır. Lehçeyi konuşan kişilerin sayısı ve bölgenin büyüklüğü değişir. Bu yüzden geniş bir bölgede pek çok lehçe olabileceği gibi o lehçelerin konuşulduğu daha küçük bölgelerde de başka lehçeler olabilir.





ŞİVE NEDİR ?





Şive: Konuşma tarzı. Aksan. Bir dilin bölgesel söyleniş tarzı.



Bir dil veya lehçenin daha az konuşma farkları gösteren ve bölgeden bölgeye veya şehirden şehire değişebilen küçük kollarına denir.



Şivenin sebepleri fonetik ve morfolojik folklorik farklılıklardır. Bir şivede en eski dil yapılarından komşu dillerden öğeler bulunabilir. Coğrafik şartlara göre halkın gırtlak yapısı eski dilin seslerine aşina olabilir.



Gitmek örneğinde:

-Karadeniz: cideyrum.

-Ege: gidiyom.

-Trakya: gitcem örneklerindeki gibi.



Lehçe ile şive karıştırılmamalıdır.

Lehçe bir anadilin koludur. Türkçenin belli başlı şiveleri Ege Orta Anadolu Trakya Karadeniz Rumeli Doğu Güneydoğu ağızlarındadır.



Şivelerde dilbilgisi kuralları yoktur. Bölge kültürünü yöre özelliklerini taşır. Dilde özellikle konuşma dilinde tekdüzeliği kaldıran empati uyandıran bir yanı vardır. Sakıp Sabancı merhum şivesini hiç değiştirmemiş bir şive simgesidir.







TÜRK DİLİ'NİN GEÇMİŞİ ve ADIM ADIM MODERN TÜRKÇE





Türk dili Ural-Altay dil grubuna dahil olup Moğol Tunguz Kore ve Japon dillerinin de yer aldığı Altay dilleri ailesi veya Altay dilleri topluluğuna mensuptur.



Yapı bakımından Altay dilleri ailesine giren bütün dillerde olduğu gibi Türkçe de eklemeli (mülâsık = yapışkan) dillerdendir.



İlk devreleri karanlık olmakla birlikte elde bulunan vesikalar ve Çin kaynaklarının verdiği bilgiler Türk dilinin geçmişinin tarih öncesine gittiğini göstermektedir. Ancak Türkçe derli toplu metinler Yenisey-Orhun mezar taşları ile ele geçmiştir. Bilhassa Orhun Âbideleri'nde işlenmiş bir Türkçe ile karşılaşılması Türklüğün kendine has alfabe sistemi dil ve tarih şuurunun bulunmasına bakılırsa Türk dilinin tarih itibariyle daha eski zamanlara götürülebileceği fikrini vermektedir. Zaten bu sahanın âlimleri Orhun Âbidelerindeki işlenmiş ve gelişmiş Türkçe'ye bakarak dilin tarihî devrelerini milattan önceki devirlere çıkarmaktadırlar. Şimdiye kadar Rusya ve Çin sınırları içinde bulunması yapılacak kazıları imkânsız kıldığından Türk dilinin eskiliği meselesi şimdilik bu kadar aydınlatılmıştır. Esik Kurgan vs. gibi kazılar da zaten Ruslar tarafından yapılmaktadır. Aydınlatıcı bilgiler bu itibarla sınırlı olmaktadır. Ancak bundan sonraki çalışmalar Türk dili için ümit verebilir.



Geçmişiyle birlikte Türkçe;



- Altay

- En Eski Türkçe

- İlk Türkçe

- Eski Türkçe

- Orta Türkçe

- Yeni Türkçe ve

- Modern Türkçe devri olmak üzere yedi ana devrede ele alınmaktadır.



Altay devri; Türk-Moğol dil birliğini meydana getirmekte olup Türkçe'nin Moğolca ile ayrılmaya başladığı veya bir olduğu devirdir. Kısaca bu devir Türk ve Moğol dillerinin ana kaynağını teşkil etmektedir.





Proto-Türkçe de denilen En Eski Türkçe devriyle İlk Türkçe devirleri hakkındaysa kesin bilgi bulunmamakta ve Türk dilinin bu devreleri karanlık kalmaktadır. Ancak Türkçe'nin milattan önceki ve milattan sonraki 1000 yıla yakın bir zamanı bu devrenin içindedir. Bu devrin temsilcisi Hunlar olup haklarındaki bilgiler derme çatma ve dağınık da olsa Çin kaynaklarından elde edilmektedir.





Eski Türkçe devri; Göktürkler'in tarih sahnesine çıkmasıyla başlamıştır (536). Kağanlığı Türk dilli milletlerin teşkil ettiği Doğu Göktürk Devleti 630 yılında; Batı Göktürk Devleti ise 659 yılında Çin idaresine geçmiştir. Bu esaretten ve durgunluktan sonra İkinci Göktürkler Kutlug Kağan ve Vezir Tonyukuk�un önderliğinde bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. 682 yılından sonra olan bu ikinci silkiniş ve kuruluş devrinde Eski Türkçe eserler yazılmıştır. Geçmişin musibetlerinden ve tecrübesizliklerinden gelecek nesillerin ders almasını ve Türk milletinin yok olmamasını düşmanın tatlı sözüne ve yumuşak hediyelerine aldanılmamasını isteyen vezir ve kağanlar kendi ağızlarından Orhun Âbideleri diye adlandırılan tarihî eserleri miras bırakmışlardır.



Kendilerine has bir alfabeyle yazılan Orhun metinleri taşlar üzerine kazılmıştır. Âbideler Vezir Tonyukuk Bilge Kağan ve Kültigin adına dikilmiş olup kullanılan dil bir hayli işlek ve açıktır. Bilhassa Bilge Kağan Âbidesinde Türkçe sanat kabiliyetini de sergilemiş ve alabildiğine gür bir hitabet dili kullanılmıştır.

Eski Türkçe devrinin belgeleri yalnız Göktürklerden kalan tarihî miras değildir. Bu devre Uygur Türkleri'nin de katkısı vardır. Yalnız Uygur metinleri daha çok dinî olup Türk dilinin Uygurlara ait kısmı Budizm Mani Nesturî vs. gibi dinlere aittir. Uygurlar önceleri Göktürk yazısını kullanmakla birlikte daha sonra bu millî alfabeyi terk etmişler ve Soğdlar tarafından kullanılan Uygur alfabesini almışlardır. Bu alfabe Türkçe'nin seslerini karşılamak yönünden Göktürk alfabesine nispetle fakirdir. Ancak her iki alfabenin müşterek tarafı İslâmî Türk yazısında olduğu gibi sağdan sola okunup yazılmasıdır. Bir de Uygur alfabesinde harfler birleşebilmektedir. Uygur harfleri ayrıca Moğollar tarafından da kullanılmıştır. Ancak Uygurların Manihey yazısını da kullandıklarını belirtmek gerekir. Göktürk yazısını ise tarihte yalnız Göktürkler kullanmışlardır.

Eski Türkçe'yi gerek Göktürk gerekse Uygur Türklerinin bıraktığı eserlerden takip etmekteyiz.





Orta Türkçe devrinde Türklük dünyası yeni bir medeniyete açılmış ve Türkçe İslâm dünyası içinde yer almıştır. Türklük bu devre kadar çeşitli dinlere girmiş çıkmış olmakla beraber hâlâ bir arayışın içindedir. O tabiatına en uygun dinin nihayet İslâmiyet olduğunu anlamış; onuncu asrın başlarında Karahanlılar'ın kurduğu devlet sayesinde yeniden toparlanmış Satuk Buğra Han'ın (ölm. 992) da 950 yılında bu dini kabulüyle İslâmî inanç içindeki yerini resmen almış ve tarih boyunca üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yapmıştır.

Bu bakımdan Orta Türkçe devresine giren eserler pek azı müstesna ana kaynak olarak verilen Türk âdet ve örfleri yanında İslâmîdirler. Türk dili de bu medeniyete geçişle artık yeni kelimelere açılmıştır. Bu devrin dil yadigârlarının ilki Kutadgu Bilig ve Dîvânü Lügâti�t-Türk�tür. Yûsuf Has Hacib Kutadgu Bilig�i ile Türkçe'nin bu devirdeki kabiliyetini ortaya koyarken Kaşgarlı Mahmud da Dîvânü Lügâti�t-Türk adlı eseriyle baştan başa Türkçe'yi şive ve ağızlarına kadar incelemeye çalışmış ve bu sahada ilk defa eser yazma şerefini kazanmıştır.





Orta Türkçe devrinin içinde yine 13. yüzyıldan sonra batıda Osmanlı; kuzey ve güneyde Kıpçak; doğuda ise Çağatay Türkçesi yer almaktadır. Bu Türk şîvelerinde Orta Türkçe devrinde pekçok eser yazılmış bilhassa Kıpçak ve Çağatay Türkçesi sahalarında dille ilgili olan gramer ve lügat kitaplarına geniş yer verilmişti. Çağatay Türkçesi eserlerini bilhassa 15. yüzyıla doğru Semerkand ve Herat gibi kültür merkezlerinde vermiştir.





On beşinci yüzyıldan sonra Orta Türkçe yerini Yeni Türkçe devresine bırakmıştır. Türkçe'nin bu devresi 20. yüzyıla kadar sürmüştür. Bu devirde Türklüğün tek bir alfabe sistemi vardır. Bütün Türk dünyası İslâmî Türk alfabesini kullanmakta ve bu alfabeyle anlaşma gayet kolay olmaktaydı. Bu devir Türkçesi en büyük dil yadigârlarını Osmanlı Türkçesi'yle vermiştir. Ancak Türkçe'nin dış ve iç yapısı yönünden pek fazla değişmeye başlaması bu devirde dilde çeşitli akımların doğmasına sebep olmuştur.





Türk yazı dili: Türkçe yazılı edebiyata geçerken Arap Fars Çin Yunan vs. gibi belli başlı dillerin dışında pekçok batı dili henüz yazılı edebiyata geçmemiştir. Fransız edebiyatı 14 Rus edebiyatı 11 İspanyol edebiyatı 12 İtalyan ve Alman edebiyatları 13 İngiliz edebiyatı ise 15. yüzyıldan sonra yazılı edebiyata sahiptirler. Dolayısıyla yazı dillerinin ortaya çıkması da Türkçe'den bir hayli sonradır.



Türkçe'nin devrelerinden bahsederken Türk dilinin ilk yazılı vesikalarının Eski Türkçe devrinde olduğu zikredilmişti. Eski Türkçe Türklüğün 11. yüzyıla kadar devam eden tek yazı dilidir. Eski Türkçe'den sonra batıya yapılan göçler ve yeni kültür merkezlerinin teşekkülüyle Türkçe çeşitli bölgelerde farklılıklar göstermeye başlamıştır. Kaşgarlı Mahmud bu hususta Dîvân�ında ilk bilgi veren dil âlimlerinden ve araştırıcılardandır.



Eski Türkçe'den sonra Türk yazı dili Batı ve Kuzey-Doğu Türkçesi olmak üzere iki ana kola ayrılmıştır. Orta Türkçe devresinde görülen bu ayrılma batıda Osmanlı ve Âzerî Türkçesi'ni ortaya çıkarırken Kuzey-Doğu Türkçesi de; kuzeyde Kıpçak doğuda Çağatay Türkçesi'ni meydana getirmiştir. Bunlardan Osmanlı Türkçesi Türklüğün uzun ömürlü ve kesintisiz olan en büyük yazı dilidir. Yerini 1908�den sonra Türkiye Türkçesi'ne bırakmıştır. Batı Türkçesi'nin doğu dairesini meydana getiren Âzerî Türkçesi ise şifahî edebiyatın ve şiir an�anesinin tesiriyle varlığını sürdürmüştür. Çağatay Türkçesi de yerini Modern Özbek Türkçesi'ne bırakmakla birlikte Doğu Türkçesi'ni bugün; Kazak Kırgız Özbek vs. temsil etmektedir. Doğu Türkistan�ın dili olan Modern Uygur Türkçesi de aynı daire içinde yer almaktadır.



Batı Türkçesi'nin doğu kolu olan Âzerî Türkçesi ise önceleri Tebriz ağzına dayanmakla birlikte sonraları Bakü ve Karabağ ağızlarının yayılmasıyla üçlü bir kültür merkezine sahip olmuştur. Bakü ve Karabağ bu şîvenin Kuzey; Tebriz ve İran kısmı da Güney dalını meydana getirmektedir. Bu ayırma daha çok Âzerî Türklüğünün siyasî parçalanmaya tâbi tutulmasıyla ortaya çıkmıştır. Bölgede fırsat ele geçince istiklâl ilan eden bazı hükümetler hemen Türkçe tedrisata başlamışlar ve Türkiye�den öğretmenler getirerek dil birliğine yönelmişler ancak bu hareketler İran ve Rusya�nın işbirliğiyle yok edilmiş zaman zaman bu işbirliğinin içine İngiltere de katılmıştır.



Türkçe'nin Ana Türkçe'ye bağlı olan iki lehçesi daha vardır. Bunlar; Çuvaş ve Yakut lehçeleridir. Ana Türkçe'de birleşen bu lehçeler; yukarıda sözü edilen şîvelerden ayrı bir yol takip ederek tarih boyunca günümüze kadar gelmişlerdir. Bunlardan Çuvaşça Türk-Moğol dil akrabalığının ve birliğinin aydınlatılmasında köprü vazifesi gören mühim bir lehçedir. Fikir ve düşünce itibariyle asıl Türklükten ayrılmayan bu lehçe kendine mahsus ayrı bir yol takip etmiştir. Bugün anlaşılmaz bir durum arz etmektedir. Zaten lehçe; bir dilin bilinmeyen bir zamanda kendisinden ayrılan ve anlaşılmayacak kadar farklılıklar gösteren koluna denmektedir.



Türk dili bütün bu târihî devreler ve yazı dilinin gelişmesi içinde çeşitli kültürlerin ve dillerin tesirinde kalmıştır. Bu yüzden de dilde bazı cereyanlar ortaya çıkmıştır. Bunların başlıcası Türkçecilik cereyanıdır.

Türk Dili tarihî devirler içinde yalnız Göktürk Türkçesi'nde açıklık göstermektedir. Ancak bu zamandan sonradır ki Türkçe Uygurlar zamanında ve İslâmî devreye geçildiği zamanlarda Türk milletinin çeşitli medeniyet ve dinlerle karşılaşmasının sonucu yabancı dillerden pekçok kelime almıştır. Eski Türkçe devresinde bu durum daha çok Soğdca'dan gelmiştir. Tercüme edilen Brahma Mani ve Buda metinleri yeni fikir ve mefhumları karşılamak için din kültürünün kelimelerini de beraberlerinde getirmişlerdir.



İslâmî devre içinde de aynı durum görülmektedir. Bu zamanda Türk dünyası bütün gönlünü İslâmiyet'e açtığı gibi dilimiz de pekçok kelimeyi almaktan çekinmemiştir. Fakat bu durum Kaşgarlı Mahmud�la başlayan bir cereyanı da doğurmuştur. Türkçe yalnız İslâm medeniyeti içinde değil komşu bulunduğumuz ve devlet içinde yer alan kavim ve milletlerin dillerinden de pekçok kelime almıştır. Tanzimat'tan sonra bile batıya açılmamızla batı menşeli kelime ve gramer şekilleri gitgide Türkçe'de yer etmiştir. Bu durum hangi devirde olursa olsun dilin iç ve dış tarihi yönden başka dillerin tesiri altında kalmasına sebep olmuş ve tarihte Türkçecilik cereyanını doğurmuştur.



Kaşgarlı Mahmud ile başlayan dil şuuru Türkçecilik cereyanının çeşitli şîvelerde nüvesini teşkil etmiş ve müelliflerle şairler Türkçecilik cereyanını başlatmışlardır. Bu durum Karamanoğlu Mehmed Bey gibi bazı beylerde Arapça ve Farsça'ya karşı Türkçe'nin devlet dili olması için bir tepki şeklinde doğmuş bazı müelliflerde sadece Türkçe yazmak arzusu ile ortaya çıkmış; bazı şâirlerdeyse Türkçe'nin işlenmesi ve gramer düşüncesiyle gerçekleştirilme yoluna gitmiştir. Fakat asıl istek 13. ve 15. yüzyıllarda beyliklerin desteği ve teşvikiyle olmuştur. Osmanlı İsfendiyar ve Aydınoğullarında görüldüğü gibi beyler eserleriyle bu cereyana katılmışlardır. Ayrıca Karamanoğlu Mehmed Beyden önce 13. yüzyıl başlarında Selçuklu sarayında Türkçe yazan şairler vardır. Ahmed Fakih ile Hoca Dehhânî bunlardandır.



Arapça ve Farsça'dan ayrılmanın imkânsız olduğunun mensubu bulunduğumuz İslâm inancı ile bilinmesini isteyen bazı müellif ve şairler de Türkçe'yi bu dillerden alınacak kelimelerle işleyip çeşni ve halâvetine kavuşturmak istemişlerdir. Şunu da belirtmek lâzımdır ki Türkçe sadece başka dillerden kelime almamış en azından aldığı kadar da başka lisanlara kelime vermiştir.

Anadolu sahasında ilk Türkçecilik cereyanını başlatanlar 14. asırda Gülşehrî Âşık Paşa Kadı Darir Şeyhoğlu Mustafa Hoca Mesud gibi şahsiyetlerdir. Bu halkaya 15. yüzyılda İkinci Murad Han Devletoğlu Yûsuf Sarıca Kemâl Aydınlı Visâli 16. asırda ise Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî eklenmişlerdir. Hatta 16. yüzyılda gözle görülen bu akıma şuarâ ¤¤¤kirelerinde yer verilmiş daha sonra Türkî-i Basit Cereyanı diye adlandırılmıştır.

Doğu Türkçesi'ndeyse bu cereyan Timur Han'da nüvesini bulmakla birlikte asıl Türkçe âşığı bir hükümdar olan Hüseyin Baykara ve mektep arkadaşı Ali Şîr Nevâî�de şahsiyetini bulmuştur. Hüseyin Baykara bu hususta bir ferman çıkarırken Ali Şîr Nevâî de Türkçe'nin üstünlüğünü ispat yoluna gitmiş ve onun kudretli bir dil olduğunu göstermek için pekçok eser yazmıştır. Hüseyin Baykara'nın ise Türkçe Dîvân'ı vardır.



On yedinci yüzyılın ikinci yarısında bu fikre sahip çıkan Nâbî'dir. On sekizinci asırda Sâdi Çelebi mahallîleşme cereyanının temsilcisi olan Nedim 19. yüzyılda Padişah İkinci Mahmud Han ve Vakanüvis Esad Efendi de aynı fikirden hareket etmişler ve bu hâl Tanzimat'a kadar gelmiştir. Tanzimat'tan sonra Namık Kemal Ali Süâvi Ahmed Midhat Efendi Şemseddin Sâmi Muallim Nâci işi ilmî ölçüler içinde halletmek için çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir.

Bundan sonra artık dilde iki düşünce vardır: Bunlardan birisi; ilmî ölçüler içinde Türkçe'ye sahip çıkmak; diğeriyse tasfiyecilik denilen dili fakirleştirme cereyanıdır. Bunlardan birinci fikre Türk Derneği mensupları ile Selânik�te Genç Kalemler sahip çıkmışlardır. Türk Derneği 'kullanılacak lisânın en sâde Osmanlı lisânı olacağını' söylerken Genç kalemlerse konuştuğumuz İstanbul lisanını istemektedir. Türk Derneğinin görüşlerine Necip Âsım; genç Kalemlerinkine de Ali Cânib Ömer Seyfeddin ve Ziya Gökalp üçlüsü önderlik etmişlerdir.

Cumhuriyet devrinde bir ara denenen Türkçe olmayan bütün kelimeleri dilden atmak şeklinde özetlenen ve Tasfiyecilik olarak isimlendirilen hareket ortaya çıkan vahim neticeleri sebebiyle terk edilmiş ve 1936 yılından sonra tasfiyecilik hareketlerine kesinlikle iltifat edilmemiştir. Hattâ Atatürk Türkçe'nin eskiliği ve başka dillerin kaynağı olduğu ¤¤¤inin neticesi olarak Güneş-Dil Teorisini ortaya atmış ve yabancı olduğu söylenen her kelimenin Türkçe olduğunu kabul etmiştir. Bu durumda 'Hangi dilden gelirse gelsin Türk Milletinin konuştuğu her kelime Türkçe'dir' hükmü ortaya çıkmıştır.



Atatürk'ün ölümünden sonra ise tasfiyecilik yalnız dildeki kelimeleri atmakla kalmamış ilim tanımaz bir yola da sapmıştır. Türkçe'nin kendi kaide ve kanunlarına bile ehemmiyet verilmemiş ve pekçok kelime uydurulmuştur. Bu hareket Türk Dil Kurumu'nun önderliğinde olmuştur. Kurum ilim dışı bir yol takip ederek pekçok dil âlimini bünyesinden uzaklaştırmış halk ağzından derlenen kelimeleri Türk yazı diline mal edememiş ve bu işi siyasî devrimcilere bırakmıştır. 12 Eylül 1980'e kadar süregelen bu hareket sonunda durdurulmuştur.



Konuşulduğu saha 19.878.368 km2 olan Altay dillerinin % 5511'ini Türklerin yaşadığı yerler meydana getirmektedir. Türklerin yaşadığı saha Avrupa kıtasından büyük olup 10.955.840 km2'yi bulmaktadır. Bu sahanın büyük bir kısmı Asya topraklarındadır. Dağılan SSCB'nin % 37'sini teşkil ederken halen Çin topraklarının da % 18'inde Türkler yaşamaktadır. Bunun dışında Afganistan İran ve Eski Osmanlı topraklarında ve Kıbrıs'taki Türklerin nüfusu büyük bir yekûn tutmaktadır.



Türklüğün bu dağınıklığı eski çağlardan beri böyle olup geniş vatanda yerleşmeleri ve pekçok kültür merkezleri meydana getirmeleri Türkçe'nin pek fazla kardeşlenmesine sebep olmuştur. Aynı dilin bu kadar coğrafya içinde bölgelere göre çeşitli kollarının teşekkül etmesi bu sahayla uğraşan âlimleri Türk şîvelerinin tasnifi gibi güç bir problemin içine atmıştır. Bu meseleyle ilk karşılaşan Kaşgarlı Mahmud olmuştur. Bugün Türk şîvelerinin tasnifi üzerinde çalışan pekçok Türkolog mevcuttur.







TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ







Türk alfabesindeki harflergösterdikleri seslerin ağızdan çıkışına göre "ünlü" (sesli) "ünsüz" (sessiz) diye ikiye ayrılır.



ÜNLÜ HARFLER



1. Türkçede 8 ünlü harf vardır: "a e ı i o ö u ü"

Bunlar ağızdan çıkış drumlarına göre





a) Kalın-ince ünlü: Ünlüdil ağızda geriye doğru çekilerek çıkmışsa kalın ünlü adını alır.Bunlar "a ı o u" ünlüleridir.



Ünlüdil ağızda öne doğru bir durum alarak çıkmışsa ince ünlü adını alır. Bunlar "e i ö ü" ünlüleridir.





b) Düz-yuvarlak ünlü: Ünlüağızdan çıkarken dudaklar düz durumdaysa düz ünlü adını alır. Bunlar "a e ı i" ünlüleridir.



Ünlü ağızdan çıkarken yuvarlak bir durum alıyorsa yuvarlak ünlü adını alır. Bunlar "o öu ü" ünlüleridir.





c) Geniş-dar ünlü: Ünlüağızdan çıkarken çene açıksa ünlüler geniş ünlü adını alır. Bunlar "a e o ö" ünlüleridir.



Ünlü ağızdan çıkarken çene daha az açılıyorsa ünlüler dar ünlü diye adlandırılır. Bunlar "ı i u ü" ünlüleridir.


Türkçeyi diğer dillerden ayıran özelliklerin başında ses uyumları gelir. Türkçede dört çeşit ses uyumu vardır:



1- BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU (Kalınlık-incelik artlık-önlük uyumu)



Sözcükteki tüm ünlülerin kalınlık ve incelik bakımından gösterdiği uyumdur.



* Bir sözcüğün ülk ünlüsü kalınsa öteki ünlüleri kalın ilk ünlüsü ince ise sonrakiler de ince olur.

anlayışınızdan soyunuz; sevgisiyle güzelliğinizden.



* Büyük ünlü uyumu yalnızca Türkçe sözcükler için geçerlidir.Kimi kuraldışı durumları da vardır.

anne (ana) kardeş (karındaş) elma (alma) helva (halva) ... sözcükleri Türkçedir.Bu durum bu sözcüklerin incelmesinden kaynaklanır.



* Tek heceli sözcüklerde bu uyum aranmaz. (tokgelbak ...)

* Yabancı sözcükler bu uyuma uymaz.

çiroztelefonedebiyatsosyolojit elevizyonaf erin meydankıyafet ...



*Bileşik sözcüklerde çoğunlukla bu uyum aranmaz.

yapıvermekgecekonduilkokulaçık gözkülbastı ...



Eklerde Büyük Ünlü Uyumu



Ekler eklendikleri sözcüklerin ünlülerine göre uyum sağlar.

Eklerin inceliği ve kalınlığı köke göre değişirincelirkalınlaşır.



Örn: defter-ler kapı-lar sıra-lar



NOT:

* Türkçe olmayan sözcüklere gelen ekler son ünlüye göre uyum gösterirler.

Örn: Kalem-ler cüzdan-larkitap-lıkkalem-lik ...



* Kimi eklerbüyük ünlü uyumuna uymaz.



-yor : isti-yor (iste-yor değil) Ulama eki alır.

oturu-yor arı-yor ...

-leyin: sabah-leyin (sabah-layın değil)

-ki: akşam-ki (akşam-kı değil)

bazı sözcüklerde yuvarlaklaşır dünküöbürkü

-gil: Hasangil (Hasan-gıl değil)

-ken: uyurken (uyur-kan değil)

-ımtrak: yeşilimtrak yeşil-ımtrak değil) Bu ekin yalnız i ünlüleri değişir. Mor-umtrak

-deş: kardeş (kar-daş değil)







2- KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU (Düzlük-yuvarlaklık uyumu)



Ünsüzlerin düzlük-yuvarlaklıkdarlık-genişlik bakımından uyumudur.



* Düz ünlülerden sonra düz ünlüler gelir.

kapıcıpenceresıralamak

* Yuvarlak ünsüzlerden sonra düz-genişdar-yuvarlak gelir.

övünçborazançopur

* Türkçede oö sesleri sadece ilk hecelerde bulunur.

* -yor ekiuyumu bozar-yor' dan sonra gelen ekler bu eke uyar.

duru-yor-du ötü-yor-du geli-yor-du





3- ÜNSÜZ UYUMU



Türkçe kelimelerde tonlu (sedalı) ünsüzler (b c d g ğ j l m n r v y z) tonlu ünsüzlerle; tonsuz (sedasız) ünsüzler (ç f h k p s ş t) tonsuz ünsüzlerle yan yana gelebilir. Buna ünsüz uyumu veya ünsüz benzeşmesi denir. Örnek: aş-çı at-kı iş-çi taş-tan Türk-çe.





4- ÜNLÜ - ÜNSÜZ UYUMU



1- Türkçe kelimelerde kalın ünsüzlerinin kalın ünlülerle (a ı o u); ince ünsüzlerinin ince ünlülerle (e i ö ü) aynı hecede bulunmasından ortaya çıkan bir uyumdur. Yani a ı o u ünlüleri g k ĺ ünsüzleriyle; e i ö ü ünlüleri ġ k l ünsüzleriyle aynı hecede bulunmazlar. Bozgun kuzgun kapı kırağı tatlı; görüntü gezi güneşlik kelimelerinin söylenişine dikkat edilirse g ğ k l seslerinin buradaki örneklerde aynı sesler olmadığı sezilebilir.



2- Türkçede o ö ünlüleri (-yor eki dışında) sadece ilk hecede bulunur. İlk hece dışında o ö sesleri olan kelimeler yabancı asıllıdır: balkon biyografi fizyoloji konsol konsültasyon monitör otomobil profesör traktör.



3- Türkçede uzun ünlü yoktur. İçinde uzun ünlü bulunan kelimeler yabancı asıllıdır: câhil mâvi millî nâhoş perîşân şâir târîh vazîfe.

Bazı ses olaylarıyla ortaya çıkan â < ağa âbi < ağabey pekî < pek iyi ile vârolmak yârın kelimeleri istisnadır.



4- İnce a ve ince l sesleri yoktur: harften hakikate saati sıhhatli şefkâtini; alkollü hâlâ hayâl normalde plân. Örneklere dikkat edilirse kelimelere getirilen eklerin ünlü uyumuna uymadığı görülür.



5- Arapçadaki ayın ve hemze sesleri Türkçede olmadığı için bunlar söylenmez düşürülür. Bu seslerden önce ünlü olması durumunda ünlü uzun okunur: b&#257;zen m&#257;n&#257; m&#275;mur ş&#257;irt&#275;sir yâni. Arapçadan alınan kelimelerdeki ayın ve hemze kesme işaretiyle gösterilir. Ancak anlam karışıklığı olmayacak kelimelerde bunların kesmeyle yazılmasından -son zamanlarda- vazgeçilmiştir: san&#8217;at ma&#8217;nâ meb&#8217;ûs me&#8217;mûr neş&#8217;e te&#8217;sîr te&#8217;sîs > sanat mana mebus memur neşe tesir tesis.



6- Dilimizde iki ünlü yan yana gelmediği için ünlüyle biten kelimeler ünlüyle başlayan ekler aldığı zaman araya y koruyucu ünsüzü girer: iki - y - e soru - y - u bekle - y - en söyle - y &#8211;ecek.

Yan yana iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: aile ait fail fiil muamele şair şiir reis vb. gibi.



7- Türkçe bir hecede ancak bir ünlü bulunur. Aynı hecede iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: kau-çuk kua-för koo-peratif sua-re.



8- Kelime kökünde ikiz ünsüz (şedde) yan yana bulunmaz: dikkat himmet şedde bakkal dükkan millet teşekkür.

Anne (<ana) belli bellemek elli (<elig) kelimeleri istisnadır.



9- Kelime kökünde ikiden fazla ünsüz yan yana gelmez: Elektrik kontrol quartz sfenks strateji thyssen...gibi kelimeler batı kaynaklı dillerden alınmadır. Türkçe sertlik gibi örneklerde yan yana gelen üç ünsüzden ikisinin kelime köküne üçüncüsünün eke ait olduğuna dikkat ediniz.



10- Türkçe heceler ve kelimeler iki ünsüzle başlamaz: blok bravo grup klâsik kral kontrat spor stop stres plâj program tren...gibi kelimeler başka dillerden alınmadır. Ağızlarda bu iki ünsüz arasında bir ünlü türetilir: kıral sipor tiren...



11- Türkçede kelime başında c ğ l m n ñ r z sesleri bulunmaz. Çocuk dili kelimeleriyle (cici mama meme ninni...) nine ve ne ile ne&#8217;denyapılan kelimeler (nasıl (<ne asıl) ne neden nere nereden nereye nice niçin nine nitelik kelimeleri istisna oluşturur.

Alınma kelimelere örnekler: cam can cehennem lâf limonata lira makine marul metal naylon nohut numara reçel romantik rol vakum vaziyet vazo zaman zarar zor zeytin.



12- Türkçe kelimelerin sonunda b c d g ünsüzleri bulunmaz. Alıntı kelimelerdeki bu sesler sert karşılıkları olan p ç t k ünsüzlerine çevrilir: Ahenk (< âheng) fert (< ferd) ihraç (< ihrâc) kitap (< kitâb) kalp (<kalb) levent (< levend).

Kelimenin ünlüyle başlayan bir ek alması hâlinde sert ünsüzler yumuşayarak eski şekline döner: ihtiyâc > ihtiyaç > ihtiyacı; mektûb > mektup > mektuba reng > renk > rengi gibi.

Ad sac od öd gibi kelimeler istisnadır.



13- Türkçede f h j v sesleri bulunmaz: Fal film filiz fizik; hakikat hamur havlu jeton jüri pijama plâj; vicdan vida gibi kelimeler alınmadır. Yabancı dillerden alınan kelimelerde görülen j sesi halk ağzında c olarak söylenir. Türkçe kelimelerdeki v sesi ya b&#8217;den ya g/ğ&#8217;dan değişmiştir ya da vur- örneğinde olduğu gibi türemiştir: öfke (<öbke) yufka (< yubka);dahi (< takı) han (< kan) hatun (< katun) hani (< kanı); ev (< eb) var- (< bar-) ver- (< bir) döv- (< döğ-) vur- (<ur-) ev (< eb).



14- Hece ve kelime sonunda aşağıdaki ünsüz çiftleri dışında ünsüz grupları bulunmaz:

-lç -lk -lp -lt: ölç; ilk kalk; alp kulp; alt bunalt salt.

-nç -nk -nt: dinç genç gülünç sevinç; denk; ant kunt.

-rç -rk -rp -rs -rt: sürç burç; bark görk Türk; sarp serp; sars pars ters;art kart kurt ört yırt yurtyoğurt.

-st: ast üst.

Aşk arş çift disk felç film fötr harf lüks misk modernizm popülizm risk şevk tolerans gibi kelimeler Türkçenin bu ses özelliğine uymayan alınma kelimelerdir.

Arapçadan ve batı dillerinden alınan kelimelerden bu ses özelliğine uymayanlar araya bir ünlü getirilmek suretiyle Türkçeye uydurulmuştur. Bunlara ünlüyle başlayan bir ek veya kelime gelirse türetilen ünlüler düşer: akıl (< akl) - aklı fikir (<fikr) - fikre ömür (<ömr) - ömrü seyir (<seyr) - seyret- şükür (< şükr) - şükretmek; film (< film) lüküs (< lüks) moderin (< modern).



15- I ünlüsü Türkçeye özgüdür. Batı dillerinin pek çoğunda Arapçada ve Farsçada ı yoktur: Çıkış ılık sıcak yıldırım yıldız gibi kelimeler Türkçedir.



16- Tabiat taklidi kelimeler için ses özellikleri açısından herhangi bir sınırlama yoktur. Bunlar hangi sesle başlarsa başlasın içinde hangi ses bulunursa bulunsun Türkçe kabul edilir: dank fıs fıs fingirti fiskos fokurtu hışırtı hoppala horultu lak lak lıkır lıkır melemek miyavlamak oh öf püf püfür püfür rap rap şırıl şırıl vıdı vıdı vızır vızır zırıl zırıl zonklamak.



17- Çocuk dili kelimelerinde de ses özellikleri aranmaz: baba bibi cici dede lala kaka nene mama meme...

Türkçeye diğer dillerden giren kelimelerin pek çoğu bu ses özelliklerinden birine veya birkaçına uymaz. Dolayısıyla Türkçenin ses özelliklerini bilenler sözlüğe bakmadan kelimenin Türkçe olup olmadığını (tesadüfen uyanlar dışında) kolaylıkla anlayabilirler. Aşağıdaki kelimeler karşılarında sıralanan sebeplerden dolayı Türkçe değildir:



Vilâyet :

1. Ünlü uyumu yok.

2. â uzun ünlüsü var.

3. v sesi var.



Monitör :

1. Başta m sesi var.

2. Ünlü uyumu yok.

3. İlk heceden sonra ö sesi gelmiştir.



Heyecân:

1. h sesi var.

2. Ünlü uyumu yok.

3. Uzun ünlü var.



Mürâcaat :

1. Ünlü uyumu yok.

2. Başta m sesi var.

3. İki ünlü yan yana gelmiştir.

4. Uzun ünlü var.



Teşekkür :

1. Düzlük - yuvarlaklık uyumu yok.

2. İkiz ünsüz var.

TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ SES OLAYLARI







Kelimelerde zamana ve sahaya bağlı olarak sürekli değişmelerin gelişmelerin olması dilin canlılığının bir göstergesidir. Dil durağan değil dinamik bir yapıya sahiptir. Dilin söz varlığını oluşturan kelimelerdeki sesler heceleri ve kelimeleri oluştururken tarihî süreç içerisinde düşerler yer değiştirirler türerler başka seslere benzerler. İşte bütün bunlar ses olayları başlığı altında incelenir. Dilde ses olayları çeşitli sebeplerden kaynaklanır. Bunlardan başlıcaları aşağıda özetlenmiştir:





Ses olaylarının sebepleri



a) Dilin ses özellikleri: Türkçede kelime sonunda b c d g sesleri olmadığı için Arapça kitâb kelimesi Türkçeye kitap şeklinde geçmiştir. Uzun ünlü olmadığı için de â ünlüsü kısalarak normal a&#8217;ya dönüşmüştür.

b) Başka seslerin etkisi: Bazı sesler yanlarındaki diğer seslere etki ede*rek onları kendilerine benzetirler değiştirirler. Meselâ anbarkelimesindeki b sesi yanındaki n&#8217;ye etki ederek onu kendisi gibi dudak ünsüzü olan (m) yapmıştır. Böylece kelime ambar şekline dönüşmüştür.

Yaşıl kelimesinin yeşil&#8217;e dönüşmesinin sebebi y ve ş seslerinin inceltici etkisidir.

c) Vurgu: Türkçede orta hece vurgusu genellikle zayıf olduğu için bu hecedeki ünlüler bazen daralır bazen de düşerler: Tasarıla> tasarla besileme> besleme yalınız > yalnız vb. gibi.

ç) Zayıf sesler:ğ h ı l n r y z sesleri zayıf sesler olduğu için bazı ses olaylarına sebep olurlar: ağabey > âbi hastahane > hastane pek iyi > peki bir daha> bi daha soğan> soan uğur> uur ınanmak > inanmak.

d) Söyleyiş güçlüğü ve kakofoni: Bazı seslerin yan yana gelmesi söyleyiş güçlüğüne veya kakofoniye sebep olur. Bu durumda bazı ses olayları olur: büyükcek > büyücek küçükçük > küçücük ufakcık > ufacık.

Ses olaylarının sebebini dildeki en az emek yasasına bağlamak mümkündür.















SES OLAYLARI

1. Ses türemeleri



Ünlü türemesi ve ünsüz türemesi şeklinde görülür:







a) Ünlü türemesi

Genellikle alınma kelimelerde görülen bu ses olayına Türkçe kelimelerde de rastlamak mümkündür. Ünlü türemesi kelimenin başında ortasında veya sonunda olabilir: station > istasyon scala > iskele limon > ilimon Recep>İrecep; tren > tiren kral > kıral spor > sipor; akl > akıl ömr > ömür; bircik > biricik giderkene.



b) Ünsüz türemesi

İki şekilde görülür. Birincisinde ünlüyle biten kelimeye ünlüyle başlayan bir ek getirileceği zaman bu iki ünlü arasında yardımcı bir ünsüz ( y n)tü*rer: bilgi-y-e Ali-y-i sevdi &#8211; y &#8211; di soru &#8211; y - u; bu-n-u şu-n-u evi-n-e.

İkincisi -daha çok ağızlarda- ünlüyle başlayan kelimelerin başında y h ünsüzlerinin türemesi şeklinde görülür: avlu>havlu ayva>hayva elbet>helbet ücra>hücra örümcek>hörümcek; ıldız>yıldız ırak>yırak inmek>yinmek.

2. Ünsüz ikizleşmesi



Kelime içinde bir ünsüzün iki defa söylenerek ikizleşmesi olayıdır. Daha çok ağızlarda görülür:yeddi sekkiz dokkuz eşşek; bilemedim> bilemmedim sakız>sakkız; anne (<ana) elli (50) (<elig).

Ünsüz ikizleşmesi ünsüz türemesinin özel bir türü olarak da değerlendirilebilir.

3. Ses düşmeleri



Kelimedeki bir veya birkaç sesin dilin ses özelliklerinden kaynaklanan sebeplerle düşmesi olayıdır. Kaybolan sesin kelimedeki yerine göre ve kaybolma şekline göre aşağıdaki şekillerde incelenirler:



a) Ön Ses Düşmesi ısı+cak > sıcak.



b) Orta hece ünlüsünün düşmesi

Orta hecenin vurgusuz olması sebebiyle özellikle ğ r y z zayıf ünsüzlerinin yanındaki ünlünün düşmesi olayıdır: ağızı > ağzı boyunum> boynum buradan > burdan buyuruk > buyruk dirilik > dirlik gazete > gazte kıvırım > kıvrım oğulu > oğlu satılık > satlık yalınız > yalnız yanılış > yanlış.



c) Ünsüz düşmesi

Seslerin birleşmesi sırasında söyleyiş güçlüğü veya zayıf sesler (g h n l r y z) sebebiyle bir ünsüzün düşmesi olayıdır: küçük+çük > küçücük ufak+rak > ufarak; kağan > kaan soğan > soan soğuk > souk uğur > uur; yapurgak > yaprak; çift > çif bir daha> bi daha geliyor > geliyo.



ç) Hece düşmesi

Peş peşe gelen ve sesleri birbirine benzeyen hecelerden birinin düşmesidir: alıyor (<ala yorır) başlayım (<başlayayım) budur (<bu durur) pazartesi (<pazar ertesi) söyleyim (<söyleyeyim).





d) Tekleşme

Genellikle alınma kelimelerdeki aynı cinsten ve yan yana bulunan iki ünsüzden birinin dilin ses özelliğine uyarak düşmesidir:Edebiyyat > edebiyat hammâl > hamal kemmiyyet > kemiyet medeniyyet >medeniyet.



e) Ünlü birleşmesi

İlki ünlüyle biten ikincisi ünlüyle başlayan ve her zaman birlikte kullanılan birleşik kelimelerde peş peşe gelen ünlülerin kaynaşarak bir ünlü hâline gelmesiyle ortaya çıkan ses olayıdır: bulamaç (<bulama+aş) cumartesi (<cuma+ertesi) Delorman (<Deli orman) kahvaltı (<kahve+altı) nasıl (<ne+asıl) niçin (<ne+için).



f) Hece kaynaşması

ğ h y zayıf ünsüzleri bazen iki ünlü arasında eriyerek kaybolur kalan iki ünlü kaynaşarak tek ünlü olur. Dolayısıyla bir hece eksilmiş olur: âb (< ağabey) ayol (< ay oğul) eczâne (< eczâhâne) eyvallah (< eyi vallah) pastane (< pastahâne) peki (< pek iyi).

4. Yer değiştirme (göçüşme)



Kelimedeki iki ünsüzün yer değiştirmesi şeklinde ortaya çıkan ve ağızlarda çok görülen bir ses olayıdır: gibi-bigi cereyan-ceyran çömlek-çölmek ekşi-eşki gömlek-gölmek ileri-ireli kibrit-kirbit kirpi-kipri kirpik-kiprik köprü-körpü lânet-nalet memleket-melmeket Meryem-Meyrem ödünç-öndüç öğrenmek-örğenmek sarımsak-samırsak toprak-torpak yalvarmak-yavralmak yüksek-yüsgek. Bu örneklerde birinci şekiller doğru ikinciler yanlıştır.

5. Benzeşme (asimilasyon)



Kelime içinde bir araya gelen seslerden birinin diğer sesi kendisine benzetmesi demek olan benzeşme Türkçede çok görülen ses olaylarından biridir. Benzeşme yan yana gelen sesler arasında olabileceği gibi uzakta olan sesler arasında da mümkündür.

Türkçenin ses kurallarının çoğu benzeşmeyle yakından ilgilidir. Bunlardan en önemlileri ses uyumlarıdır. (Ses uyumları konusu yukarıda anlatıldığı için burada tekrar edilmeyecektir.)

Benzeşme çeşitli şekillerde görülür:



a) İlerleyici benzeşme

Önceki ünsüzün sonraki ünsüzü kendine benzettiği benzeşmedir: anlamak > annamak bunlar> bunnar karanlık > karannık nişanlı > nişannı samanlık > samannık yazsınlar > yazsınnar.

b) Gerileyici benzeşme

Sonraki ünsüzün önceki ünsüzü kendine benzetmesi olayıdır:birlikte > billikte gözsüz > gössüz kalmazsa > kalmassa tarla > talla terli > telli türlü> tüllü.

c) Oluşum noktası benzeşmesi

Kelime içinde yan yana bulunan ünsüzlerden birinin diğerini kendi oluşum noktasına çekmesi olayıdır: Anbar onbaşı çarşanba penbe perşenbe kelimelerindeki b dudak ünsüzü yanındaki n&#8217;yi kendi oluşum noktasındaki bir diğer dudak ünsüzü olan m&#8217;ye çevirerek kelimelerin ambar ombaşı çarşamba pembe perşembe şekline dönüşmesine sebep olmuştur.

6. Ses değişmeleri



Bir sesin başka bir sese dönmesiyle ilgili ses olayları aşağıda sıralanmıştır:



a) Orta hece ünlüsünün değişmesi

Orta hecenin vurgusuzluğu ve y sesinin zayıflığı sebebiyle orta hecedeki geniş ünlünün daralması olayıdır: başlıyor (<başla-yor) diyor(<de-yor) gülmüyor (<gülme-yor) yiyor(<ye-yor).

b) Sedalılaşma (yumuşama)

Kelime sonunda iki ünlü arasında kalan p ç t k sedasız seslerinin sedalılaşarak b c d ve g&#8217;ye dönmesidir: çorap+ı > çorabı genç+i > genci kanat+ı > kanadı konak+a > konağa.

Tek heceli kelimelerin çoğunda ve sedalılaşma olduğunda anlamı değişecek kelimelerde yumuşama olmaz: atı haçı saça suçu otu.

c) Aykırılaşma

Birbirine benzeyen veya aynı olan iki ünsüzden birinin başkalaşmasıdır: ahçı (<aşçı)[Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. Ücretsiz Üye Olmak İçin Tıklayın.]; aktar (<attâr) muşamba (<muşamma).Türkçede ikiz ünlü (şedde) bulunmadığı için alınma kelimelerdeki ikiz ünlüden biri değişmiştir.

Bunların dışında da ses değişiklikleri vardır: inmek - enmek demek &#8211;dimek yemek - yimek (e - i); börek - bürek büyük &#8211; böyük güzel - gözel (ö - ü); kuş - guş koyun - goyun (k - g) parmak - barmak pastırma - basdırma (p - b); ben - men binmek - minmek boncuk - muncuk (b - m); ögmek - öğmek - övmek dögmek - döğmek - dövmek (g-v); kogmak-koğmak-kovmak (ğ-v); tag>dağ.

Yukarıda sıralanan ses olaylarından bazıları ağız özelliklerinden kaynaklanır ve sadece söyleyişle ilgilidir. Bu kelimelerde görülen ses olayları yazı diline yansıtılmaz. Konuşma diliyle yazı dilinin birbirine mümkün olduğu kadar yaklaştırılması söyleyişe ait bu özelliklerin kültür diline ortak dile taşınmamasıyla sağlanacaktır.

Türkçenin ses özellikleri iyi bilinmekle herhangi bir kelimenin Türkçe olup olmadığı kolaylıkla ayırt edilebilir. Ana dile sahip çıkma bilinciyle anlamdaş kelimelerden Türkçe olanları seçmek de kolaylaşır. Ses ve yapı özelliklerine göre Türkçe olan kelimeler kullanmaya özen gösterilmelidir.





Uyarılar:

1.Dildeki bu ses olaylarından sadece söyleyişte kalanlarla yazı diline geçenler arasındaki farklara dikkat ediniz: ombaşı - onbaşı Istambul - Istanbul gelcekler - gelecekler barmak - parmak bilmeyor - bilmiyor vb. örneklerde olduğu gibi.

2. Ses özellikleri ve ses olaylarının kelimelerin imlâsıyla doğrudan ilgili yönle*rine bilhassa dikkat edilmelidir: trend - tirend spor - sipor uğur - uur biçki - biçgi içki - işgi gazete - gaste / gazte memleket - melmeket eczahane - eczane sütçü - südcü işçi - içci çift - çif gibi örneklerde önce yazılanlar doğru sonrakiler yanlıştır.

3. babası altışar gibi örneklerdeki s ş ünsüzleri koruyucu ünsüz (yardımcı ses) değildir



TÜRKÇENİN HECE YAPISI VE HECE ÇEŞİTLERİ







Hece ses organlarının aynı doğrultudaki hareketiyle ve bir çırpıda çıkarılan ses veya sesler topluluğudur.

Türkçede hecenin temelini oluşturan sesler ünlülerdir. Heceler de keli*melerin ses yapısını oluştururlar. Ünlüler tek başlarına hece özelliği gösterdikleri hâlde ünsüzler yanlarına ünlü almadan bir ses bütünlüğü bir hece oluşturamazlar. Dolayısıyla Türkçe bir kelimede kaç tane ünlü varsa o kadar da hece var demektir. Çünkü Türkçe bir hecede birden fazla ünlünün bulunması mümkün değildir. Türkçecilik kelimesindeki ünlü sayısıyla (ü e i i) hece sayısının (Türk-çe-ci-lik ) birbirine eşit olması gibi.

Ünsüzler kendilerini takip eden ünlülerle birleşerek hece oluştururlar. Bu sebeple bir kelime hecelerine ayrılırken -yan yana iki ünsüz gelmemişse- ünlü+ünsüz şeklinde değil ünsüz+ünlü şeklinde hecelenir: ev - in - iz - de değil e - vi - niz - de; güz - el - ler - in değil gü - zel - le - rin vb. Benzer bir durum peş peşe gelen kelimeler arasında da vardır: Ünsüzle biten bir kelimeden sonra ünlüyle başlayan bir kelime gelirse okurken birinci kelimenin son ünsüzü ikinci kelimenin ilk hecesine bağlanır. Buna da ulama denir: Dün akşam üç ekmek aldım. / Dü - nak- şa - mü -çek - me - kal - dım gibi.

Kelime içinde iki ünsüzün yan yana gelmesi durumunda ünsüzlerden bi*rincisi önceki heceye ikincisi sonraki heceye ait olacak şekilde heceleme yapılır: bil - gin öğ - ret - men - lik.

Yazıda kelimenin hecelerine doğru yerden ayrılıp ayrılmadığı çok basit bir uygulamayla kontrol edilebilir: Kelime hecelerine ayrıldığı şekliyle çok kolay ve akıcı bir şekilde söylenebiliyorsa heceleme doğru yapılmıştır. Tutukluk veya zorlanma oluyorsa kelime yanlış yerden bölünmüş demektir.

Satır sonuna sığmayan kelimeler hecelerine ayrılırken satır sonunda veya satır başında tek hece olacak şekilde ayrılmaz. Özel adlar satır sonunda hecelerine ayrılmaz. Mizanpajı[Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. Ücretsiz Üye Olmak İçin Tıklayın.] bozmamak anlayışıyla kelimeleri gelişigüzel yerlerden bölmek doğru değildir.

Türkçede hece çeşitleri



Türkçe bir hecede en fazla dört ses bulunabilir. Türkçede heceyi oluşturan seslerin sayısına ve bu seslerin hecedeki yerine göre altı çeşit hece vardır: (Aşağıdaki kısaltmalarda Ü ünlü sesli yerine; S ünsüz sessiz yerine kullanılmıştır.)

1. Bir ünlüden oluşan heceler ( Ü): e - rik a-rı u - yan.

2. Bir ünlübir ünsüzden oluşan heceler (Ü+S): el - ma or - du ül - ke.

3. Bir ünlü iki ünsüzden oluşan heceler (Ü+S+S): ilk üst art

4. Bir ünsüz bir ünlüden oluşan heceler (S+Ü): el - ma ar - ka - daş gör- gü

5. Bir ünsüz bir ünlü bir ünsüzden oluşan heceler (S+Ü+S): bil-dik yal &#8211; nız - lık

6. Bir ünsüz bir ünlü iki ünsüzden oluşan heceler (S+Ü+S+S): Türk kurt sarp se-vinç-ten.

Bunlardan ilk üçü kelimenin sadece ilk hecesi olabilir. Diğerleri kelimenin başında ortasında veya sonunda bulunabilir.

Yukarıda sıralanan hece çeşitlerine uymayan kelimeler Türkçe değildir.





VURGU



Konuşma amacıyla çıkarılan ses dizisinde hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı daha kuvvetli olarak söylenmesine vurgu denir. Konuşmanın tekdüzelikten kurtarılması dilin doğasındaki vurgu ile sağlanmaktadır.

Vurgu dilin bünyesinden ve konuşanın ruh hâlinden kaynaklanır. Bu sebeple vurgu iki çeşittir:

1. İSTEĞE BAĞLI VURGU



Konuşanın isteğine ve kullanışına göre değişen dilin doğal vurgusu dışında yapılan vurgudur. Konuşmanın etkisini artırmak konuşmaya ahenk vermek dinleyenleri etkilemek amacıyla yapılır. Pekiştirme vurgusu ve ahenk vurgusu olmak üzere ikiye ayrılır:

a) Pekiştirme vurgusu



Duygu ve düşüncenin şiddetini derecesini göstermeye yarayan vurgudur: Çok güzel! Enfes! Berbat! Çek git! Zevksiz adam! Kim alacaksa alsın!

b) Ahenk vurgusu



Genellikle bir dinleyici grubuna karşı yapılan konuşmalarda ve şiir okumada sözün etkisini ahengini artırmak dinleyenler üzerinde olumlu bir etki uyandırmak amacıyla isteğe bağlı olarak yapılan vurgudur:

Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

2. DOĞAL VURGU



Dilin yapısı ve kelimenin anlamıyla doğrudan ilgili olan konuşana ve kullanışa göre değişmeyen herkes tarafından uyulması gereken vurgudur. Doğal vurguya uyulmadığı zaman dilin yapısı bozulur. Bazen de söylenmek istenenle ortaya çıkan anlam birbirinden farklı olur.

Batı dillerinden bazılarındaki gibi Arapçadaki gibi çok kuvvetli bir vurgu Türkçede yoktur. Türkçede vurgulu hecelerle vurgusuz heceler arasında fazla şiddet farkı olmadığı için vurgulu heceyi ayırt etmek zordur. Kelimede hangi hecenin vurgulu olduğunu doğru tespit etmek için her defasında farklı bir hece diğerlerinden abartılı bir biçimde söylenir. Bu söyleyişlerden hangisi kulağa anormal gelmezse vurgu o hece üzerinde demektir. Meselâu-nut-ma keli*mesinde ma hecesi dışındaki heceler vurgulu okunduğu zaman anormallik sezilmektedir. Demek ki bu kelimede vurgu son hecededir.

Dil birliklerine göre; kelime vurgusu grup vurgusu ve cümle vurgusu olmak üzere üç çeşit doğal vurgu vardır:

a) Kelime vurgusu



Kelimedeki hangi hecenin diğerlerinden daha şiddetli vurgu taşıdığını gösterir. Türkçede kelimelerin genellikle son hecesi vurguludur. Yapım ekleriyle kelime genişletildikçe vurgu son heceye kayar: anne durak konut sözlük; düşüncesizlik çekingen.

Türkçenin bu genel vurgu sistemine uymayan vurgusu son hecede olmayan kelimeler de vardır. Bunlardan başlıcaları aşağıda sıralanmıştır:

·Yer adlarında ve coğrafî adlarda vurgu genellikle ilk hecede olur. Yer adlarından yabancı olanların Türkçe söylenişinde ise vurgu sondaki heceden öndeki hecelere doğru geçer: Ankara Kayseri Erzurum Türkiye Asya Avrupa; Almanya İngiltere Münih.

-istan ile biten adlarda (ve yer adlarında) vurgu sondadır: Gülistan; Türkistan Hindistan Yunanistan Kazakistan.

·Zarfların çoğu: ahmakça ansızın artık ayrıca belki demin gayet hâlâ hatta iyice kurnazca öğleyin önce sonra şimdi şöyle yalnız yarın yine zorla.

·Ünlem ve ünlem olarak kullanılan adlarla hitaplarda vurgu ilk heceye geçer: acaba aferin arkadaş! Aslan! baba! beyefendi! elbette evet garson! Güler! haydi hayır işte Mehmet! peki yahu.

·Dil adları: Almanca Arapça Farsça Rusça Türkçe.

·Küçültme eki almış bazı sıfatlar: alçacık azıcık daracık incecik kısacık küçücük ufacık yumuşacık.

·(Geniş zaman çekimi dışında) -ma -me olumsuzluk eki almış fiiller: aldatmadılar gitmemek istemeyecek kalkmıyor konuşmamak oturmayacaklar uyumayın.

·Yukarıdaki maddelere girmeyen bazı kelimeler: anne banka çekirge görümce karınca masa posta radyo teyze yenge.

·Birleşik kelimelerden bazıları: bugün biraz birçok onbaşı başçavuş cumartesi ayakkabı kahverengi.

Bu kelimelere vurgulu ek geldiği zaman da (vurgu kelime tabanının son hecesinde olmadıkça) vurgunun yeri değişmez: annelik Almancadan Ankara&#8217;da Bolu&#8217;dan karıncaya masayı önceki radyoda Türkçenin yarınki.

Çekim eki almış kelimelerde vurgu çoğunlukla çekim eki üzerindedir. Vurgusuz bazı çekim ekleri ise vurguyu kendilerinden önceki heceye atarlar. Vurguyu önceki heceye atan vurgusuz çekim ekleri aşağıda sıralanmıştır:

·-n vasıta hâli eki: baharın güzün kışın yazın.

·-la / -le eki: atla babamla bıçakla çocukla kalemle.

·-ca / -ce ve bunun genişlemiş şekli &#8211;casına / -cesine eki: açıkça bence güzelce onca yüzlerce; alçakçasına aptalcasına delicesine.

·Soru eki: bildi mi? öğrenecekler mi? sevecek misiniz?; Ankara mı? güzel mi? kitap mı?

·-dir eki: akıllıdır bilmiştir gelecektir geniştir kısadır.

·Kişi ekleri (Birinci ve üçüncü kişi emir ekleri dışında): geleceğim görmeliyim güzelsin kalkın kalmışsınız oturunuz yazarım yazasın yorgunum.

· -yor şimdiki zaman eki: alıyor gülüyor okuyor.

·Birleşik çekimlerde kullanılan hikâye (-di) rivayet (-miş) ve şart (-sa) ekleri: başlardı çalışırsak gidermiş giderse okurdum.

-ken -madan / -meden gibi bazı zarf-fiil ekleri de vurgusuzdur: almadan başlarken durmadan giderken uyumuşken yazacakken.

-ınca ve -dıkça zarf-fiil eklerinde vurgu son hecede değildir: gittikçe görünce satınca okudukça.

Dilin yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olan vurgu yanlış hecede yapılırsa anlam karışıklığı ortaya çıkar. Yalnız kelimesinin yanlız şeklinde söylenmesi nasıl bir dil yanlışıysa meselâ okuyan kelimesinin ilk hecesinin vurgulu söylenmesi de aynı derecede önemli bir dil yanlışıdır. Başka millete mensup insanlardan Türkçeyi yeni öğrenenlerin Türkçedeki vurguları kendi dillerindeki gibi vurgulamalarında ve vurgunun yer değiştirmesiyle anlamlarını veya türlerini değiştiren kelimelerde bu durum açıkça görünür:

bebek: küçük çocuk Bebek: İstanbul'da bir semt

kurtuluş: kurtulma istiklâl Kurtuluş: Ankara'da bir semt

kartal: bir kuş Kartal: İstanbul'da bir semt

bayat: taze olmayan Bayat: Oğuzların bir boyu

garson : isim Garson!: Hitap ünlem

yalnız: sıfat veya zarf yalnız: bağlama edatı

okuma: kıraat okuma: okumamaktan emir

bıçakla: bıça klamaktan emir bıçakla: bıçak ile

Türkçede asıl vurgu yanında ikinci derecede bir kelime vurgusu daha vardır: Kelimenin asıl vurgusu sonda ise ikinci derecedeki vurgu ilk hecede; asıl vurgu ilk hecede ise ikinci derecedeki vurgu son hecede bulunur: annemin babamın deminki evdeki Kurtuluş.

Türkçede vurgu bakımından en zayıf hece orta hecedir.

b) Grup vurgusu



Kelime gruplarında hangi hecenin daha şiddetle vurgulanacağını gösterir. Bir kelime grubunu oluşturan kelimelerden her birinin ayrı ayrı vurgusu olduğu gibi kelime grubunun da kelime vurgusunun üstünde kendine özgü bir vurgusu vardır. Grup vurgusu grubu oluşturan kelimelerdeki vurgulardan daha şiddetlidir.

Türkçede grup vurgusu yardımcı unsur olan (grubun başında yer alan) kelimenin vurgusunun bulunduğu hecededir: beyaz kitap otuz kalem evdeki hesap evin kapısı masa örtüsü yuvarlak masa dilim dilim gitgide koşa koşa çarçabuk su hava ateş ve toprak Ali ile Veli Kızılırmak Çanakkale zikretmek alay etmek yapıvermek Osman Bey Mustafa Kemal Paşa Fahriye abla Oğuz Kağan ey oğul on iki güneşe karşı bunun için yazı yazmak okula gitmek işten dönüş yuvaya koşan kitap okuyarak.



TONLAMA



Konuşma sırasında ses perdeleri arasında sürekli değişme olur. Bu perde değişikliği konuşma sırasında seslerin farklı farklı tonlarda çıkmasını sağlar. Duyguların veya düşüncelerin gereğine göre bir uyum içinde seslerin yükseltilip alçaltılmasına tonlama denir. Tonlama konuşmada tekdüzeliği önler söyleyişe ahenk katar.

Konuşma sırasında duygularla ilgili olarak özel bir tonlama yapılmadığı zaman dilin doğal tonlaması ortaya çıkar. Buna göre bildirme cümlelerinde sesin tonu cümlenin sonuna doğru azalır; dilek cümlelerinde ise yükselir. Olumsuz cümlelerde olumsuzluk edatı üzerinde sesin tonu yükselir. Birleşik cümlelerde ise yan cümlenin yüklemi yüksek tonlu söylenir. Ara cümlelerde tonlama yapılmaz.



Şu bayırlarda &#8211;ki vaktiyle bağlardı- sesi dünyayı tutan bereket çağlardı.



Atlar şahlanmalıdır yaslar saklanmalıdır.

Tonlamanın dile kazandırdığı anlam incelikleri sadece işitmeyle kavra*nabilir. Tonlama yazıda gösterilmez. Meselâ anlaştık mı? kelimesi alçak yüksek veya alaylı tonla söylenmesine göre memnuniyetten tehdide kadar çeşitli anlamlar kazanır.

Topluluk karşısındaki konuşmalarda ve şiir okumada tonlamanın ayrı bir yeri vardır. Güzel bir şiir vurgu ve tonlamaya dikkat edilmeden okunursa anlamından çok şeyler kaybedebilir.

--------------- Ekleme ---------------

KELİME (SÖZCÜK)

Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır.



KELİMEDE ANLAM

Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler.

Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır:

A. ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER

Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım.
1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)

Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir.

Meselâ &#8220;ağız&#8221; dendiğinde akla ilk gelen organ adıdır. &#8220;göz&#8221; kelimesi de öyle.

Soğuktan su boruları patlamış.

Ayağında eski bir spor ayakkabı var.

Biraz sonra toprak bir yola girdik.

Kanadı kırık bir martı gördüm.

Soğuk sudan boğazı şişmişti.

Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım.


2. YAN ANLAM

Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.

Meselâ &#8220;göz&#8221; dendiğinde akla ilk gelen kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama &#8220;iğnenin gözü&#8221; &#8220;çantanın gözü&#8221; masanın gözü&#8221; tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.

Meselâ &#8220;düşmek&#8221; kelimesi &#8220;Meyveler tek tek yere düştü&#8221; cümlesinde temel anlamda; &#8220;Çocuğun pantolonu düşüyordu&#8221; &#8220;Bu yılın ilk karı düştü&#8221; ve &#8220;Kavakların gölgesi yola düştü&#8221; cümlelerinde yan anlamdadır.

Beşiktaş sırtlarına ağaç dikiyorlar. (arka taraf)

Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış.

Uçağın kanadı havada parçalanmış.

Başı kırık bir çiviyi sökmeye uğraşıyor.

Bu dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum.

Köprünün ayağına bomba koymuşlar.


Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür. Somut anlamıyla &#8220;geçilen yer&#8221; demek olan &#8220;yol&#8221; kelimesi &#8220;yöntem metot&#8221; anlamına gelerek soyutlaşmıştır.

Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı masanın gözü ayakkabının burnu v.b.

3. MECAZ ANLAM

Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. Başka bir deyişle bir kelimenin gerçek anlamı dışında başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir.

Bu konuyu bir daha açmayacağım.

Derdim çoktur hangisine yanayım.

Doktora boş gözlerle bakıyordu.

Bu şarkıya bayılıyorum.

Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı.

Yakında savaş patlayacak.

Mecaz anlamlar benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir. Eğretileme ve deyim aktarması da denir.

&#8220;Kurban olam kurban olam

Beşikte yatan kuzuya&#8221; (açık istiare)

&#8220;Tekerlekler yollara bir şeyle anlatıyor.&#8221; (kapalı istiare)

İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış parça-bütün neden-sonuç sanatçı-yapıt yer-insan yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir.)

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl

Saçını kestir demedim mi?

Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek.

Ayağını çıkarmadan girebilirsin.

Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor.

Orhan Veli&#8217;yi okur musun?

4. DEYİMLER

Deyim en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.

Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?

Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu.

Korktuğu başına gelmiş arabası bozulmuştu.

Her gördüğüne dudak büküyordu.

Senin yaptığın pire için yorgan yakmak.

İki genç adam boğaz boğaza geldi.

Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.

Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.

Matematiği aklım almıyor..

Öğrenciler beni can kulağı ile dinliyordu.

Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.

Bizimkinin iyice çenesi düştü.

Göze girmek için her şeyi yapıyor.

İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuştu.

Bu soruya kafa yormanı istemiştim.

Çocuk eli uzun biri cüzdanımı almış.

Burası çok ayak altı şurada duralım.

Deyimlerin özellikleri:

a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir.

b) Sözcüklerin yerleri değiştirilemez herhangi biri atılamaz yerlerine başka kelimeler konulamaz.

Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez

"ocağına incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez

"ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez

"dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez

"tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez.

Ama istisnalar yok değildir: &#8220;baş başa vermek&#8221; ve &#8220;kafa kafaya vermek&#8221; gibi.

Araya başka kelimeler girebilir:

&#8220;Başını derde sokmak&#8221; Başını son günlerde hep derde soktu.

c) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar: &#8220;Çam sakızı çoban armağanı&#8221; &#8220;dili çözül-&#8221; &#8220;dilinde tüy bit-&#8221; &#8220;dilini yut-&#8221;

d) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.

1. Ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:

ağzı açık kulağı delik

eli uzun kaşla göz arasında

bulanık suda balık avla- dikiş tutturama-

can kulağı ile dinle- köprüleri at-

pire için yorgan yak- pişmiş aşa su kat-

kafayı ye- aklı alma-

akıntıya kürek çek- ağzı kulaklarına var-

bel bağla- çenesi düş-

göze gir- dara düş-

2. Ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır.

Yorgan gitti kavga bitti.

Dostlar alışverişte görsün

Atı alan Üsküdar'ı geçti

Tut kelin perçeminden

Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı

Kızım sana söylüyorum gelinim sen alın.

Ben diyorum hadımım o soruyor kaç çocuğun var?

Ne şiş yansın ne kebap.

e) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir.

f) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik ağzı açık kulağı delik abayı yakmak devede kulak hapı yutmak fol yok yumurta yok hem nalına hem mıhına ne şiş yansın ne kebap ben diyorum hadımım o soruyor kaç çocuğun var?

Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: Çoğu gitti azı kaldı ismi var cismi yok adet yerini bulsun Allah bana ben de sana yükte hafif pahada ağır özrü kabahatinden büyük dosta düşmana karşı iyi gün dostu canı sağ olsun ..

g) Deyimler cümlenin öğesi olabilir cümlede başka görevler de alabilir:

Üzüntüsünden ağzını bıçak açmıyordu. (Yüklem)

Damarıma basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)

Aslan payı ona düştü. (Özne isim tamlaması)

O dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması sıfat)

h) Kafiyeli deyimler de vardır:

Ele verir talkımı kendi yutar salkımı


5. TERİM ANLAM

Bir bilim sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.

Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar.

Örnek: kök mısra muson.

&#8220;yüklem özne kök zarf&#8221; dil bilgisi terimleri; &#8220;üçgen daire çap&#8221; kelimeleri de geometri terimleridir.

Terimler halkın söz varlığında yer almaz ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.

Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında anlayışsız sersem anlamlarıyla kullanılır fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir.

Terimler genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin mecaz anlamı yan anlamı deyim anlamı yoktur.

Boğaz&#8217;ı geçip Karadeniz&#8217;e ulaştık.

Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur.

Ağacın kökleri çok derinde.

Üçgenin iç açıları toplamı 180&#8217;dir.

6. ARGO ANLAM

Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.

Argo dil içinde bir dil gibidir.

Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır.

Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir.

Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır.

Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de denebilir.

Dışa dönüklük boşalma rahatlama argoda sınırsızdır. Her şeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir.

&#8220;Canına yandığımın dünyası&#8221; gibi

aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek

mektep çocuğu: acemi toy

zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak

yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek

arakçı: hırsız

bal kabağı: beyinsiz

çakmak: sınıfta kalmak

7. SOYUT ANLAM

Beş duyu organından biriyle algılanamayan maddesi olmayan varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir.

Hayal rüya düşünce menfaat sevgi korku güzellik...

8. SOMUT ANLAM

Beş duyu organında biriyle algılanabilen maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.

Ağaç taş ev mavi soğuk su masa yol yürümek koşmak...

Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir.

&#8220;Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum.&#8221;

&#8220;Adam yıldızlara basa basa yürüyordu.&#8221;
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt