Siyasal Düşünceler Tarihi ( Konu Anlatımı )

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Mali Özdemir

Mali Özdemir

Üye
    Konu Sahibi
Siyasal Düşünceler Tarihi ( Konu Anlatımı )
SİYASAL DÜŞÜNCELER TARİHİ


ESKİ YUNAN’DA TOPLUM VE SİYASAL DÜŞÜNÜŞ

İlk örnekleri Mezopotamya’da, Mısır’da ve Hindistan’da veren uygar toplum ve siyasal düşünüş, eski çağın Yunan ve Roma toplumlarında büyük bir gelişme göstermiştir. Batı uygarlığının uzak kaynakları ve Batı toplumlarının düşünüşünün esin kaynakları olmaları bakımından Eski Yunan ve Roma toplumlarının toplum ve düşünce tarihinde özel bir yeri vardır.
KENT DEVLETİNİN KURULUŞU VE ETKİSİ

Eski Yunan, yerleşim olarak İyonya dolaylarında yani bugünkü anlamıyla İç Ege Bölgesinde (Çanakkale ve dolayları) kurulmuştur. Bugünkü Yunanistan’dan farklı olarak (Makedonya yolu) çıkacak yerdir.
Yunan kent devleti (Polis) Yunan toplumunun siyasal düzenine ve siyasal düşünüşüne damgasını basmış olan toplumsal ve siyasal örgütleniş biçimidir. İlkçağdaki tanrılardan etkilenmiştir.
*Eski Yunan’da felsefi düşünce vardır. Bilimsel düşünce yoktur. Bilimsel düşünce 16.yy.dan sonra başlamıştır. Dolayısıyla Roma devlet düzeninde de bilimsel düşünce yoktur.
Mitos: Her türlü doğa üstü güç.
Aristokrasi: Soyluların yönetimi.
Platos: Halkın yönetimi
Borç Köleliği: Küçük toprak sahipleri geçimlerini sürdürebilmek için zenginlerden borç alırlar. Ancak çeşitli nedenlerle (ürün o mevsim az olur, savaş-barış olur) borç ödenemeyince Yunan yasalarına göre borçlandığı kişi toprağı alır ve ailesiyle beraber onun kölesi olur.
Köleler insan dahi sayılmaz; hayvandan aşağı görülür. Platon onlar için “Konuşan Alet”der.
Bu gelişmeler sonucunda İ.Ö. 7.yy.’ın ortalarına doğru topraklar az sayıda zengin aristokratın ellerinde toplanırken, karşılarında kalabalık bir mülksüzler sınıfı belirdi. Sınıf çatışmaları başladı. İşte bu çatışmaları önce sert önlemlere başvurarak önlemeye çalıştılar. Bu sırada Drakon, arkhon (yasa koyucu, hakem) seçildi ve Drakon’a çok ağır bir ceza yasası hazırlattılar (İ.Ö. 624)
Atina aristokratları çok geçmeden ceza ve baskı yolunun çıkar yol olmadığını anladılar. Çünkü şarap ve zeytinyağı üretimi ve alışverişi, kentte ticaretle uğraşan ve gittikçe kalabalıklaşan ve zenginleşen bir orta sınıf yaratmıştı. Bu sınıf aristokratlara karşı yoksul köylülerle ve işçilerle birleşme eğilimi göstermişti. Bunun üzerine ödün verme politikasını arkhon seçilen Solon formülleştirdi.
*Drakon aristokrasiden yana; Solon ise halktan yana karar vermişlerdir. Ancak Solon’un reformları hiç kimseyi memnun etmedi. Borç köleliğinden kurtardığı kişiler işsiz, huzursuz, devrimci bir sınıf oluşturdular. Halk davasını benimsemiş olan aristokrat Pesistratos bu durumdan yararlanarak demokratik partinin önderi oldu. Tarih aristokratlarca yazıldığı için Pesistratos bir tiran (zorba); yönetimi ise tiranlık yönetimi olarak nitelendirildi. Tiran, iktidarı yasadışı yollarla ele geçiren, halkı yasalara göre değil, keyfi yöneten “halk düşmanı” olarak tanımlandı.
ESKİ YUNAN’DA SİYASAL DÜŞÜNÜŞ

Kahramanlık çağının düşünüşü mitolojik bir düşünüş idi. Bu düşünüşte doğa güçleri canlı varlıklar (tanrılar)- insan-doğa , insan-insan ilişkileri ve doğal olaylar, onların düşüncelerinin ve eylemlerinin ürünü olarak görülecek bir takım mitoslarla açıklanmaya çalışılır. Mitolojik düşünüş aristokrasinin ideolojisi idi.
İONİA DOĞA FELSEFİ

Ancak orta sınıf (burjuvazi) belirip güçlü duruma gelince soyut düşünce yani felsefi düşünceye geçildi. Felsefi düşünce önce ekonomik, toplumsal ve siyasal devrimlerini de daha önce başlatmış olan İonia Kent Devletlerinde görüldü. İonia düşünürleri, mitosların gerçeğe uygun olup olmadıklarını tartışmaya kalkışmadılar. Özellikle doğa olaylarını farklı biçimde açıklamaya çalıştılar. Böylece doğan İonia “doğa felsefi” ile yeni bir düşünüş başlamış oldu. Aynı yüzyılda Güney İtalya’da “din felsefi geliştirildi. Yunan yarımadası da işte bu doğa felsefi ve din felsefi ile insan felsefine ağırlık veren genel felsefe sistemleri geliştirildi.
Thales (İ.Ö.6.yy) evrenin ana maddesinin “su” olduğunu öne sürdü. Anaksimandros “aperion” (sınırsız) dediği şey olduğunu öne sürdü. Anaksimenes “hava”dır, Herakleitos “ateştir” diyerek doğa olaylarını fizik olaylarıyla açıklamaya çalışmışlardır.
Herakleitos: İonia doğa felsefesinin son düşünürlerinden biridir. Düşünceleri doğa felsefinden, insan felsefesine geçişi temsil eder. O’na göre evrenin aslı ateştir ve evrende her şey sürekli yanış halindedir. İnsanlar bile, ama yavaş yavaş yanmaktadırlar (Varoluş-değişme-yokoluş süreci). Bu düşüncesini dile getiren öteki benzetmesi “ırmağa giren insandır.” Aynı ırmağa iki kez giremeyiz; ikinci girişimizde ırmak o ırmak değildir; sular değişmiş, başka sular gelmiştir.
Herakleitos evrendeki değişmenin, örneğin sıcak ile soğuk gibi zıtlıkların sürekli savaşının ürünü olduğunu söyleyerek “diyalektik”i, diyalektik da bakış açısını da düşünce tarihine armağan etmiştir. Ancak herakleitos’a göre zıtlıkların arkasında bir birlik, değişmelerin arkasında bir değişmezlik vardır ki ona “logos” (söz, akıl) adını verir. Dolayısıyla onun felsefesinin “diyalektik materyalizm” olmaktan çok “diyalektik idealizm” olduğunu söyleyebiliriz.
Demokritos: O’na göre evrenin ana maddesi “atom”dur. Yani bölünemeyen dediği küçük parçalardır. Varlıklar, atomların çeşitli birleşmelerinin ürünüdür. Madde dışında ruh diye bir şey yoktur.
Pythagoras’a göre evrenin ana maddesi sayılardır.
ESKİ YUNAN’IN FELSEFE OKULLARINDA SİYASAL DÜŞÜNÜŞ

SOFİSTLER (M.Ö.5.yy) :

Evrenle ilgili düşünceleri kenara atmış; sadece insan ve toplumla ilgili düşünceler ortaya atılmıştır.
Sofistlere göre insan, ahlaki bir varlık değil, kendini düşünen bencil bir yaratıktır. Örf ve adetler kutsal değildir.
Sofist akım, belli görüşleri olan bir felsefe okulu değildir. Sofistler birbirinden farklı görüşleri ve çeşitli siyasal görüşleri savunmuşlardır.
Sofistler, devlet düzeni olarak hem halktan yana, hem de kölelikten yanadırlar.
“Eski Yunan düşüncesi dipsiz bir kuyudur.”
PROTAGORAS:

Sofistlerin babası sayılır. “İnsan herşeyin ölçüsüdür” sözü sofistlerin durumunu açıklar. Ancak burada insandan kastı akıldır. “Devlet bilgisinin, bazı insanlarda mı, yoksa tüm insanlarda mı bulunduğu” yolundaki soruyu mitosa dayandırarak tüm insanlarda bulunması gerektiğini söyler. Böylelikle demokratik bir politika anlayışı dile getirir.
SOKRATES:

Platon’un eserlerinden tanıyoruz. Yaşamı halkçaydı, ama düşünüşü aristokratçaydı. Demokratik toplumu ve demokratik yönetimi beğenmiyordu.
Atina toplumunda olmayan tek şey erdemdi. Erdem, iyiyi kötüden ayırt edebilme yeteneği, neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmektir. Bu durumda erdem bir bilgi türüydü. Bilgi olduğuna göre öğretilebilir bir şeydi. Filozoflarda bu erdem vardı ve bu nedenle yöneticilerin filozoflardan olması gerektiğini söylerdi. Demokrasi yönetiminden dolayı yönetici seçimle veya kura yönetimi ile makamına gelirken, gemilere kaptan alırken kura veya seçimle değil en usta olan göreve getiriliyordu. İşte buna kızıyordu. Aristokratlar içindeki bilge kişiler yönetimde yer almalıydı.
PLATON:

Sokrates’în (hocası) eşitsizlikçi düşüncelerini işleyip geliştirmiştir.
a)Platon’un Genel Felsefesi: Platon toplumu filozofların akıllıların yönetmesi gerektiğini söyler. Bedenen kuvvetli ve akıllı kişiler yani filozoflar yönetmelidir. Toplumu yönetmek için eğitim şarttır. Halkı onlar yönetecek, halk da onları besleyecektir. Halkı filozofların yönetmesi şeklindeki düşüncesini felsefi düzeyde kanıtlamak için varlığı ikiye ayırır:
-Nesneler (madde)
-İdealar (düşünce)
Evren (lamba, eşya) maddi şeydir. Ama bunların hepsi kusurludur. İnsanlar birbirlerinden farklı olmalarına rağmen yine de insan var. Bir de idea var ve kusursuzdur. Nesne kendi kendini yönetemez, ancak düşünce bedeni yönetir. Aklı kıt insanlarda idea olmadığı için beden yönetmeye kalkar. Böyle kişiler kendini yönetemezken başkalarını nasıl yönetirler? Onun için toplumu yönetenler bilgeler, akıllılar yani filozoflar olmalıdır. Mitosa dayanarak (mağara efsanesi) bunu açıklamaya çalışır. Mağaralarda ateş yanıyor. İçerdeki köleler dışarıdan geçen insanların yalnızca gölgelerini görüyorlar. Ve bunun gerçek olduğunu sanıyorlar.
İdealar öğretisi evreni ikiye ayırır:
·Nesneler Evreni
·İdealar Evreni
Gerçek evren idealar evrenidir. Nesneler onun kötü bir kopyasıdır. Geçeğin bilgisi ideaların bilgisidir. Nesneler evrendeki herşeyi özellikle toplumsal kurumları olabildiğince idealar evrenine benzetmeye çalışmalı, bunun için herşeyi idealar evrenindeki biçimlere göre düzenlenmelidir.
b)Platon’un Siyaset Felsefesi: Üç kitabında yoğun olarak görülür:
1-Politeia (Devlet)
2-Politikos (Devlet Adamı)
3-Normal (Yasalar)
I.Devlet

İdeal Devlet ve Sınırları

Toplumu yaratan şey iş bölümüdür. Ayakkabıcı çiftçiye, çiftçi ayakkabıcıya muhtaçtır.
Toplumda uzmanlaşma gereklidir. Kendi aralarında uzmanlaşmalıdırlar. Ayakkabıcılar kendi dalında, çiftçiler kendi dalında uzmanlaşmalıdırlar. Buna göre halk üçe ayrılır:
¬ Besleyiciler (üreticiler) Sınıfı: Toplumun ekonomik kesimini oluştururlar. İşçiler zanaatçılar ve çiftçiler olup, bunların kafası değil bedeni işler. Yöneticileri beslemelidirler.
* Koruyucular Sınıfı: Doğuştan yürekli, güçlü ve çevik olanlar bu sınıfı oluşturur. Bu sınıfın çocuklarının yetiştirilmesi önemlidir. Eğitim şarttır. Genç ve körpe iken insan istenilen kalıba sokulabilir.
Koruyucular için komünist yaşamı şart koyar. Askeri gücü olan koruyucuların, bu güce dayanarak kendi vatandaşlarına haksızlık yapılmasını önlemek içindir. Besleyiciler için tanıdığı özel mülkiyet hakkını koruyuculara tanımaz.
Platon’a göre iki şey insanı işe yaramaz duruma getirir: zenginlik ve yoksulluk. Yöneticiler, işte bu iki düşmanın kente sinsice girmesini önlemelidirler.
Bu sınıf için aile kurumunu ortadan kaldırır. Aile çıkarlarını gözetmek, toplum çıkarlarına ters düşer. Aile sevgisi topluma karşı sevgiyi azaltır, der.
Koruyucu sınıfın kız çocukları da erkek çocukları gibi aynı eğitimden geçecektir. Ayrım yoktur. Kadınlarında savaşçı olabileceğini söyler. Ayrıca felsefeye eğilimli erkekler gibi seçilerek filozof yönetici yapılabileceğini söyler.
®Filozof-Yöneticiler Sınıfı: Koruyucu sınıf içinden felsefeye eğilimli kişiler seçilirler ve 30 yaşına kadar eğitilirler. Aşabilenlere 50 yaşına kadar diyalektik bilgi ve felsefe eğitimi verilir. Bunu da aşanlar yönetici olacaklardır. Halk yararına, halk için düşünürler. Yalnız halk lehine mitoslardan yaralanarak yalan söyleyebilirler. Bu yöneticiler aynı zamanda tanrısal varlıklardır.
Eğitim= Koruyucu sınıf için şarttır.
Mülkiyet= Sadece üreticiler için vardır.
Ev-Kadın-Aile= Çalışırken kadın ve erkek eşittir. Eğitim iki cins içinde vardır.
Platon’un Adalet Ve Eşitlik İlkesi: İdeal devlet adaletli devlettir. İdeal devlet adaletli devlettir. İdeal devlette 4 erdem vardır:

1-Bilgelik: Yöneticilerin erdemidir.
2-Yiğitlik: Koruyucuların erdemidir.
3-Ölçülülük: Hem koruyucuların hem yöneticilerin erdemidir.
4-Adalet: Tüm sınıfların ortak erdemidir.
Bir sınıfa mensup olan diğer sınıfa geçemez.
II. DEVLET ADAMI

İdealar evreninde bir devlet ideası vardır. Bu gerçek, yetkin, değişmeyen devlettir. Nesneler evreninin devletleri, idealar evrenindeki devletten pay almış devletlerdir. Bunlar devlet ideasına ne kadar çok benzerlerse o kadar yetkin ve değişmez kurumlara sahip olan sürekli düzenler olurlar.
İdealar Evreni Devlet İdeası
Nesneler Evreni Gerçek Monarşi
Gerçek Aristokrasi
Timarji (Timokrasi)
Oligarşi
Yasalı Demokrasi
Yasasız Demokrasi
Tiranlık
İdeal Monarşi
İdeal Aristokrasi
Karma Yönetim
Yönetim tek bir kabile şefinin eline geçmişse, tekin yönetimi monarşi kurulur. Birkaç kabile şefi, toplumu birlikte yönetirlerse en iyilerin yönetimin aristokrasi görülür. Tarihte daha sonra görülen monarşilerden ve aristokrasilerden farklı olarak bu yönetimlerin başında bilge yöneticiler bulunuyordu. İşte daha sonraki monarşi ve aristokrasiden ayırmak için bunlara gerçek denmiştir. Bundan sonra bozulma olur. Aristokratların mirasçılara akla değil bedene önem verdikleri için durumları korumak için akıldan çok duygulara, şan, şerefe, önem vermeye başlarlar ve timarji doğar. Timarjide şan ve şeref çok önemlidir. Koruyucuların önemi ortaya çıkar. Bundan sonra zenginliğe ve azınlığa dayalı bir tür diktatörlük olan oligarji doğar. Yoksullar giderek daha da çok sömürülünce ayaklanırlar ve demokrasiye geçilir. Bu dönemde insanlar yasalara karşı saygılıdırlar ve yasalı demokrasi olur. Yönetim herkese eşit haklar sağlar. Ancak eşit olmayanlara eşit haklar vermek Platon’a göre adaletsizliğin kendisidir. Özgürlüğe alışan köleler, başına buyruk olacaklardır. Bu sefer yönetim özgürlükleri kısıtlayacak. Ancak halk ayaklanıp zenginin malını almak isteyince yasasız demokrasi oluşacak. Özgürlüğü kısıtlanan insanlar (bu arada yöneticiler hakları alabilmek için oligarşik düzen kurmaya çalışırlar) aralarından tek bir kişiyi çıkarıp yönetici seçerler ve yöneticilere karşı ayaklanırlar. Tek kişinin zorba yönetimi tiranlıktır. Ancak yasasız ve tek kişiye dayandığı için bu da sürekli olmayacaktır. İdeal monarşiye geçilir. Burada tam bir dönüm söz konusudur.
YÖNETİMLERİN SINIFLANDIRILMASI:

Platon yönetim türlerini en iyiden en kötüye şöyle sıralamıştır:
MonarşièAristokrasièYasalı DemokrasièYasasız DemokrasièOligarşièTiranlık
III. YASALAR

“DEVLET” adlı eserinde ideolojik yönü ağır basarken, Yasalar’da bilimsel yönünün etkisini göstermiştir. Bunda insanların zayıflığı nedeniyle komünist düzeni gerçekleştiremeyecekleri kabul edilerek, koruyucular ve yöneticiler için de özel mülkiyet düzenini kabul ettiği ikinci en iyi yönetimi sunar.
Devlet toplumun ihtiyacına cevap verebilmelidir. Yönetme hakkı, yaşlı (zengin aristokrat) olanlardan bilgisi olanlardandır. Genellikle zenginlik ön plandadır. Zenginlik toprağa dayanmalıdır. Zanaatı saymaz. Servette ve mülkiyette aşırılıklar, eşitsizlikler, özel ve toplumsal kavramlara yol açar. Onun için toprak mülkiyetini eşitleştirmek gerekir. Bunun için vatandaş sayısını belli değişmez bir sayı olarak saptamalı. Bu sayı 7! Olan 5040 sayısıdır. Kadın, çocuk ve köleler dahil değil, Platon halk dediğinde bu 5040 vatandaşı kastediyor (aile de olabilir). Ancak bu kişisel mal değil, toplumun ortak mülkü sayılır ve vatandaşlar toprakları işletmezlerse ellerinden alınır. Alınıp satılamaz. Toprak tek bir çocuğuna evli olmak şartıyla (kız veya erkek) geçecektir. Nüfus artışı etkilemeyecek. Nüfus azsa diğer sitelerden alınacak; fazla ise koloniler yoluyla gönderilecektir. Ayrıca polis devletinde meteopolis yani yabancı kimselerde vardır. Ancak bu (5040) sayıdan dolayı en fazla 20 yıl kalabileceklerdir. Platon vatandaşları ayrıca zenginliğe göre ayrılır:
1-Toprağı ve toprağın değeri kadar menkulü olanlar
2-Toprağı ve toprağının iki katı menkulü olanlar
3-Toprağı ve toprağının üç katı menkulü olanlar
4-Sadece toprağı olanlardır.
Platon’un etkileri günümüzde dahi sürer. Platon, filozofların yönetici olmaları gerektiğini söyleyerek politikaya atılmıştır. Ancak başarılı olamamıştır. En ünlü öğrencisi Aristo’dur.
ARİSTOTELES:

Siyaset bilimi ve sanatı, en yüksek iyiyi, mutluluğu amaçladığından, en yüksek olan sanat ve bilimdir.
Siyaset Felsefesi (Siyasi Düşünceleri):

158 sitenin, yani polisin yasalarını incelemiştir. Politika’ya (kitabı) toplumların en yükseğinin polis olduğunu söyleyerek girer.
Polis: Öteki toplumları içine alan ve en yüksek iyiliğe ulaşmak amacında olan kent devleti.
Mülkiyet Anlayışı: Platon’un koruyucular sınıfı için önerdiği ortak mülkiyeti savunur; ancak özel mülkiyeti doğal bir kurum olarak görür.

Ticareti meslek edinmeyi doğru bulmaz. Tefecilikle elde edilen zenginliği hırsızlıkla bir tutardı.
Ortak olan her şeyin ihmal edileceği, kavgaların olacağını, özel mülkiyet olursa, insanların kendilerine ait şeylere daha çok özen göstereceğini söyleyerek özel mülkiyeti savunmuştur. Ancak bu mülkiyet, ortak yarar için kullanılan özel mülkiyettir.
Vatandaşlık Anlayışı: Aristo’ya göre her yönetim biçimi farklı bir vatandaşlık anlayışıdır. Siyasal erdemleri geliştirmeye elverişli olmayan işlerde çalışan, erdemleri körelmiş insanlara siyasal hakları vermeyi uygun görmez. Bu hakka sahip bir tek aristokratları görür.

Yönetim: Yönetim her zaman toplumun egemen sınıfının elindedir. Yönetimleri sınıflaması Platon’un sınıflamasına benzer.

1-Tekin genel yasası işleyen yönetimi monarşi
2-Azınlığın genel yasası işleyen yönetimi aristokrasi
3-Çoğunluğun genel yasasını işleyen yönetimi politeia
4-Çokluğun siyasal çıkarı işleyen yönetimi demokrasi
5-Azınlığın siyasal çıkarı işleyen yönetimi oligarşi
6-Tekin kişisel çıkarı işleyen yönetimi tiranlık
Platon’dan farkı:

Platonèçoğunluğun yönetimiè1-yasalı, 2-yasasız
Aristoèçoğunluğun yönetimiè1-politeia, 2-demokrasi
Aristo’ya göre en iyi yönetim; tekin genel yararını güden yönetim olan monarşidir. En kötü yönetim biçimi ise tiranlıktır.
Aristo’ya göre kurulabilir en iyi yönetimi; ahlak felsefesinin “doğru orta” ilişkisi ile açıklar. Buna göre mülk sahibi olmada en iyi durum, ne aşırı zenginlik ne aşırı yoksulluk olmayıp “orta halli” olmaktır. Çünkü bu ikisi erdemli yaşama olanak vermez. Oysa devlet olabildiğince eşit ve benzer insanlardan, eşit siyasal haklara sahip vatandaşlardan kurulmalıdır. Eşit benzer insanlar orta sınıflarda bulunur. Bu nedenle orta sınıfın vatandaşlarının egemen olduğu devlet en iyi devlettir. Siyasal yaşamda bu sınıfın denetimi altında bulunulmalıdır.
İdeal Devleti: Bunun için önce en iyi yaşayış biçimini araştırır. Erdemli yaşayış en iyi yaşam biçimidir. Dolayısıyla devleti erdemli kişiler yönetmelidir.
Devletin öğelerinden biri nüfustur. Bunda önemli olan çokluk değil kuvvettir. İdeal vatandaş anlayışı bu yüzden askerdir. Askerler yaşlanınca yönetici olmalıdırlar. Toplumun nüfusu kendine yetecek kadar olmalıdır. Hiçbir vatandaş ekmeksiz kalmayacaktır.
Tüm bunlara göre Aristo’nun ideal devletinin “askerler ve bilgiler aristokrasi” olduğu söylenebilir.
EPİKUROSCULAR:

Sosyal ve siyasal görüşlerini mutluluk ve ölçülü olma ilkeleri üzerine kurarlar. İnsanlar kişisel çıkarlarına uygun olduğu için toplumu kurmuşlardır. Hukuk, insanların karşılıklı olarak kötülük etmemek ve kötülük görmemek için yaptıkları ve amacı fayda olan bir anlaşmadır. Adalet ise kendiliğinden oluşmaz. Adaletin kaynağı yasalardır. Karşılıklı anlaşmaya dayanan adalet herkes için eşittir.
Epikorus; ahlak felsefesinde bireyci olduğu için tam olarak demokratik sayılmaz. Bireysel mutluluk (bilgeler topluluğunun mutluluğu biçiminde) ardında koştuklarından siyasetten uzak kalmışlardır.
Esas olan mutluluğu korumaktır. Tanrı ölüm korkusunu yok etmektir. İnsanlar isteklerini korumalıdır. Fazla istek (zorunlular hariç) mutsuzluk getirir. Zenginlik ölçülü olmaktır. Bilge kişidir. Bu da servet, şan ve güç peşinde olmayan kişidir.
Yönetim biçimini seçerken, daha yüksek güvenlik sağlanacağı umuduyla monarşiyi seçmişlerdir.
STOACILAR (ZENON):

Burada da temel amaç mutluluktur. Bu da ancak doğaya uymakla olur. Doğaya uymak akıla (logos’a) uymaktır. Evren logos (akıl) tarafından yönetilmelidir.
Her şey maddeden ibarettir. Ancak Tanrı çok ince olduğu için görünmez.
Aynı evrensel aklın yasalarına uymaları gereken insanların, çeşitli devletler halinde, çeşitli yasalar altında değil, evrensel bir devletin tüm insanlara aynı biçimde uygulanan yasaları altında bulunmaları gerektiğini söylerler. Buradan dünya vatandaşlığı (kozmopolis) düşüncesine ulaşılır. Bu, ilerde Roma İmparatorluğu’nun hoşuna gidecektir. Buna Yunan Stoacıları ulaşırlar. Ancak Roma Stoacıları kendilerine göre değiştirip eşitsizliği yaratacaklardır.
Yürürlükteki yönetim biçimleri içinde hiçbiri stoacıların idealine uymaz. İdealleri yönetilen evrensel devlettir. Bu bir yana monarşiyi benimsemişlerdir.
Epikuroscular ve stoacıların okulların, yıkılan polis düzeninden sonra, hedefi kendi mutluluğunun aramak olan kişinin bu mutluluğa değişik yollardan giderek varacaklarına inanmışlardır.
ROMA’DA TOPLUM VE SİYASAL DÜŞÜNÜŞ

Klasik çağın Eski Yunan kadar olmasa da öteki parlak uygarlığı Romalılarca kurulmuştur. Romalılar kent devletlerini aşarak bir imparatorluk kurabilmişlerdir. Ama siyasi düşünceler alanında Yunan düşünürlerini izlemekten öteye geçememişlerdir. Kuramsal konulardan çok eyleme eğimli Roma toplumunun kuramsal alandaki en büyük katkısı hukuk alanında (Roma hukuku alanında) olmuştur.
Roma Tarihini dört bölüme ayırabiliriz:
a)Krallık öncesi dönem
b)Krallık dönemi
c)Cumhuriyet dönemi
d)İmparatorluk dönemi
A)Krallık Öncesi Dönem: Yaklaşık 16 yüzyıl sürmüştür. Roma devletinin ne zaman ortaya çıktığı kestirilemiyor. Ancak M.Ö.8.yy.da ortaya çıktığı sanılıyor. Roma devleti kalıntıları bir kamp yeri gibidir. Egemenlik kabile şeflerinde değil klan şeflerindedir. Bunlar pates familyasını oluştururlar. Ekonomik zenginlik,toprak zenginliği ile ölçülür. Mülkiyet klan mülkiyetidir.
Daha sonraları koloniler (Etrüskler) gelince teknoloji gelişiyor, üretimde ve savaşta üstünlük sağlanıyor, kentleşmeler çoğalıyor.
Siyasal örgütleniş “civitos” denen bağımsız kent devletleri biçimindedir. Kent devletleri önceleri seçimle iş başına getirilen ve aynı zamanda en yüksek komutan, yargıç ve din adamı olan krallarca yönetilirken zamanla monarşilerin yerini aristokrasiler alır.
B)Krallık Dönemi: Etrüskler, Latin köylerini
birleştirip Roma kentini kurarken, yerli halkı zorlamışlardır. Ayaklanan yerli halk (1,5 yy sonra), zamanla güçlenen aristokratları (Etrüsk kralını) kovmuşlardır.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt