
ömer talat katı
Deneme Mod.
Sen de Bir Fıkra Patlat...
Hadi ilk ben patlatayım.
Nasrettin Hoca, bir gün zengin bir adamın cenazesinde hem tabutun yanında yürüyor hem de sesli sesli ağlıyormuş. Cenazeye katılanlardan biri onu teselli etmek için yaklaşmış.
- Merhum akraban mıydı?
Hoca cevap vermiş:
- Yok akrabam değildi, ben de ondan ağlıyorum ya!
Bir Ramazan günü Nasreddin Hoca'nın gözleri susuzluktan afallamış.
Dayanamayıp bir çeşmeye çaktırmadan yanaşmış. Tam suyunu içerken,
bir köylü görmüş Hocayı:
- Aman hoca, günah değil midir bu yaptığın!
- Yıkıl karşımdan, Ramazan gider bir daha gelir, ama ben gidersem bir daha gelmem; ne günahı...
Nasreddin Hoca göle maya çalarken Temel bunu görmüş.
- Hayırdır hocam ne yapıyorsun? Demiş. Hoca:
- Göle maya çalıyorum. Temel:
- Yaa hocam ne yapacaksın o kadar yoğurdu...
Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken:
"Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı?" diye düşünür ve şeytana uyarak çakmağını çakar ve alevi çalı çırpıya dokundurur. Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev alır. Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlar. Anıra anıra, çifte ata ata dörtnala koşmaya başlar. Hoca da arkasından olanca gücüyle bağırır:
- Aklın varsa göle koş!
Bir gün çift sürerken Nasrettin Hocanın ayağına bir diken batınca canı çok yanmış, sonrasında kollarını gökyüzüne kaldırıp şöyle dua etmiş:
- Çok şükür yarabbim iyi ki yeni aldığım çarıkları giymemişim!
- Nasrettin Hoca akşam uyurken dışarıdan sesler gelmiş, Hoca karısına seslenmiş:
- Hanım kalk dışarıdan sesler geliyor. Hanımı
- Kedidir kedi, deyip yatmış.
Nasrettin Hoca dayanamayıp dışarı çıkmış, bakmış ki iki adam kavga ediyor. Kavgayı ayırmaya kalkmış, ikisini ayıracakken arkadan biri Nasrettin Hocanın yorganını aldığı gibi kaçmış. Nasrettin hoca eve girince karısı sormuş:
- Bey ne oldu?
- Ne olacak hanım, yorgan gitti kavga bitti
Nasrettin hoca pazarda dalgın yürüyormuş. Etrafındaki esnafları seyrediyor. Bu sırada ensesine bir tokat geliyor. Hoca tökezlemiş bir kaç adım sendelemiş neyse toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş.
Bir bakmış ki hocanın 2 katı hayvan gibi bir adam. Hoca durmuş bir yutkunmuş önce, sonra:
- Bana sen mi vurdun? Demiş adama. Adam:
- Ben vurdum lan ne olacak? Demiş. Hoca:
- Şakadan mı vurdun ciddiden mi? Demiş. Adam:
- Ciddi vurdum napacaksın? Hoca:
- Aman aman öyle olsun... Çünkü şakadan hiç hoşlanmam da
Hoca bir gün pazara gitmiş. Aldığı şeyleri heybesine doldurmuş, omuzuna vurmuş, eşeğine binmiş, evin yolunu tutmuş gidiyormuş. Yolda birisi:
- Efendi! Efendi! Niye heybeyi eşeğin semerine koyup da rahat rahat gitmiyorsun? deyince Hoca şu cevabı vermiş:
- Hem hayvan bizi taşısın, hem de fazla olarak sırtına bir de heybeyi mi yükleyelim!...
Nasrettin Hocanın mahallesindeki çocuklar, sokak ortasında oyun oynuyorlarmış.
Çocukların oyunu Hocanın da çok hoşuna gitmiş. Eşeğini durdurarak onları seyretmeye başlamış. Bu arada yaramaz çocuklardan birisi Hocanın yanına gelerek, şaka olsun diye vurmuş, Hocanın başındaki kavuğu yere düşürmüş. Çocuklar koşuşmuşlar. Kavuk elden ele dolaşmaya başlamış. Hoca, çocuklara: "Etmeyin çocuklar. Kavukla oynamayın! Ayıptır, yazıktır." demişse de Hocanın sözlerini dinleyen olmamış. Hoca, çocukların söz dinlemediğini görünce, çekip gitmiş. Başı açık olarak eve gelince karısı sormuş.
- Hayrola Hoca Efendi! Kavuğun nerede? Hoca:
- Nerede olacak hatun? Bu gün çocukluğu tuttu. Mahallede çocuklarla oynuyor! demiş.
Hoca, misafir olarak kaldığı bir köyde heybesini kaybetmiş. Başlamış bağırıp çağırmaya.
- Demek heybemi kaybettiniz! Ben bilirim size yapacağımı...
Hoca; "Ben bilirim yapacağımı" deyince, köylüler korkmuşlar. Yediden yetmişe, heybeyi aramaya koyulmuşlar. Köşe bucak derken heybeyi bulmuşlar. Hoca, köyden ayrılacağı zaman, köylülerden biri:
- Hoca Efendi, inan çok merak ettim. "Ben, yapacağımı bilirim" dediniz. Heybe bulunmasa idi, acaba ne yapacaktınız? diye sormuş.
Hoca gülerek:
- Hiç, demiş. Evdeki eski kilimi bozup heybe yapacaktım. Başka ne yapabilirdim? demiş.
Hoca, eşeğini satmaya karar vermiş.
- Gel uzun kulaklım, diyerek eşeği ahırdan çekmiş. Arkasına atladığı gibi pazarın yolunu tutmuş. Hava yağmurlu olduğu için yollar çamurluymuş. "Eşeğimin kuyruğu çamurlanmasın; daha erkenden müşteri bulayım," diye düşünerek eşeğin kuyruğunu kesip heybeye koymuş. Pazara varınca:
- Satılık eşek! Satılık eşek! diye bağırmaya başlamış. Çok geçmeden birisi müşteri olmuş. Adam, eşeğin sağına soluna bakarken, kuyruksuz olduğunu görmüş.
- Ben, kuyruksuz eşeği ne yapayım? diyerek pazarlıktan vazgeçmek istemiş.
Hoca bakmış müşteri elden gidecek:
- Kuyruk yabanda değil arkadaş, demiş. Heybeden, eşeğin kuyruğunu çıkararak:
- İşte kuyruk! diye bağırmış.
Nasrettin Hoca'ya; "Bal ve sirke birlikte, uyuşmaz!" demişler. Bunun doğruluğunu test etmek isteyen Hoca, bir miktar bal ve sirkeyi karıştırıp afiyetle yemiş. Yemiş ama, bir süre sonra da yüzü renkten renge girmeye başlamış. Hocanın bu halini gören arkadaşları;
"Bal ve sirke uyuşmadı değil mi Hocam?" demişler.
Hoca; "Yaaa!" demiş, "Onlar birbiriyle uyuştu, şimdi beni aradan çıkarmak istiyorlar."
Hoca, evinin çatısında kiremit aktarıyormuş. Yorgun argın çalışırken kapısı çalınmış. Hoca yukarıdan seslenmiş.
- Kim o?
Kapıyı tak tak vuran adam:
- Hoca Efendi, bir zahmet aşağı gelir misin? demiş. Nasrettin Hoca, önemli bir durum olabileceğini düşünerek işi bırakmış ve aşağıya inmiş. Telaşla kapıyı açınca perişan kılıklı birisiyle karşılaşmış.
- Bir şey mi var? Ne istiyorsun? diye sormuş. Adam:
- Dilenciyim. Allah rızası için bir sadaka verin, demiş. Hocanın fena halde canı sıkılmış. Ama, "Oldu olacak bu adamı yukarıya çağırayım." demiş kendi kendine. Bozuntuya vermeden:
- Yukarıya gelir misin? demiş.
Hoca önde, dilenci arkada, merdivenleri tırmanıp damın üstüne çıkmışlar. İkisi de nefes nefese oldukları bir sırada, Hoca dilenciye dönerek:
- Allah versin, demiş.
Dilencinin keyfi kaçmış, bu duruma çok öfkelenmiş tabii.
- Madem sadaka vermeyecektin, beni buraya kadar niçin çıkardın be Hoca? Bu sözü taa aşağıda söyleyemez miydin? diye söylenmiş.
Hoca, laf altında kalır mı? Taşı hemen gediğine koymuş.
- Sen beni aşağıya neden indirdin? Ben yukarıda iken, sadakanı isteyemez miydin? demiş.
Bir gün khontkar, "ben ve ezhel, Ceza ve Sagopa'dan iyiyiz" demiş.
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Nasrettin Hoca, bir gün zengin bir adamın cenazesinde hem tabutun yanında yürüyor hem de sesli sesli ağlıyormuş. Cenazeye katılanlardan biri onu teselli etmek için yaklaşmış.
- Merhum akraban mıydı?
Hoca cevap vermiş:
- Yok akrabam değildi, ben de ondan ağlıyorum ya!
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Bir Ramazan günü Nasreddin Hoca'nın gözleri susuzluktan afallamış.
Dayanamayıp bir çeşmeye çaktırmadan yanaşmış. Tam suyunu içerken,
bir köylü görmüş Hocayı:
- Aman hoca, günah değil midir bu yaptığın!
- Yıkıl karşımdan, Ramazan gider bir daha gelir, ama ben gidersem bir daha gelmem; ne günahı...
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Nasreddin Hoca göle maya çalarken Temel bunu görmüş.
- Hayırdır hocam ne yapıyorsun? Demiş. Hoca:
- Göle maya çalıyorum. Temel:
- Yaa hocam ne yapacaksın o kadar yoğurdu...
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken:
"Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı?" diye düşünür ve şeytana uyarak çakmağını çakar ve alevi çalı çırpıya dokundurur. Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev alır. Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlar. Anıra anıra, çifte ata ata dörtnala koşmaya başlar. Hoca da arkasından olanca gücüyle bağırır:
- Aklın varsa göle koş!
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Bir gün çift sürerken Nasrettin Hocanın ayağına bir diken batınca canı çok yanmış, sonrasında kollarını gökyüzüne kaldırıp şöyle dua etmiş:
- Çok şükür yarabbim iyi ki yeni aldığım çarıkları giymemişim!
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
- Nasrettin Hoca akşam uyurken dışarıdan sesler gelmiş, Hoca karısına seslenmiş:
- Hanım kalk dışarıdan sesler geliyor. Hanımı
- Kedidir kedi, deyip yatmış.
Nasrettin Hoca dayanamayıp dışarı çıkmış, bakmış ki iki adam kavga ediyor. Kavgayı ayırmaya kalkmış, ikisini ayıracakken arkadan biri Nasrettin Hocanın yorganını aldığı gibi kaçmış. Nasrettin hoca eve girince karısı sormuş:
- Bey ne oldu?
- Ne olacak hanım, yorgan gitti kavga bitti
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Nasrettin hoca pazarda dalgın yürüyormuş. Etrafındaki esnafları seyrediyor. Bu sırada ensesine bir tokat geliyor. Hoca tökezlemiş bir kaç adım sendelemiş neyse toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş.
Bir bakmış ki hocanın 2 katı hayvan gibi bir adam. Hoca durmuş bir yutkunmuş önce, sonra:
- Bana sen mi vurdun? Demiş adama. Adam:
- Ben vurdum lan ne olacak? Demiş. Hoca:
- Şakadan mı vurdun ciddiden mi? Demiş. Adam:
- Ciddi vurdum napacaksın? Hoca:
- Aman aman öyle olsun... Çünkü şakadan hiç hoşlanmam da
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Hoca bir gün pazara gitmiş. Aldığı şeyleri heybesine doldurmuş, omuzuna vurmuş, eşeğine binmiş, evin yolunu tutmuş gidiyormuş. Yolda birisi:
- Efendi! Efendi! Niye heybeyi eşeğin semerine koyup da rahat rahat gitmiyorsun? deyince Hoca şu cevabı vermiş:
- Hem hayvan bizi taşısın, hem de fazla olarak sırtına bir de heybeyi mi yükleyelim!...
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Nasrettin Hocanın mahallesindeki çocuklar, sokak ortasında oyun oynuyorlarmış.
Çocukların oyunu Hocanın da çok hoşuna gitmiş. Eşeğini durdurarak onları seyretmeye başlamış. Bu arada yaramaz çocuklardan birisi Hocanın yanına gelerek, şaka olsun diye vurmuş, Hocanın başındaki kavuğu yere düşürmüş. Çocuklar koşuşmuşlar. Kavuk elden ele dolaşmaya başlamış. Hoca, çocuklara: "Etmeyin çocuklar. Kavukla oynamayın! Ayıptır, yazıktır." demişse de Hocanın sözlerini dinleyen olmamış. Hoca, çocukların söz dinlemediğini görünce, çekip gitmiş. Başı açık olarak eve gelince karısı sormuş.
- Hayrola Hoca Efendi! Kavuğun nerede? Hoca:
- Nerede olacak hatun? Bu gün çocukluğu tuttu. Mahallede çocuklarla oynuyor! demiş.
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Hoca, misafir olarak kaldığı bir köyde heybesini kaybetmiş. Başlamış bağırıp çağırmaya.
- Demek heybemi kaybettiniz! Ben bilirim size yapacağımı...
Hoca; "Ben bilirim yapacağımı" deyince, köylüler korkmuşlar. Yediden yetmişe, heybeyi aramaya koyulmuşlar. Köşe bucak derken heybeyi bulmuşlar. Hoca, köyden ayrılacağı zaman, köylülerden biri:
- Hoca Efendi, inan çok merak ettim. "Ben, yapacağımı bilirim" dediniz. Heybe bulunmasa idi, acaba ne yapacaktınız? diye sormuş.
Hoca gülerek:
- Hiç, demiş. Evdeki eski kilimi bozup heybe yapacaktım. Başka ne yapabilirdim? demiş.
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Hoca, eşeğini satmaya karar vermiş.
- Gel uzun kulaklım, diyerek eşeği ahırdan çekmiş. Arkasına atladığı gibi pazarın yolunu tutmuş. Hava yağmurlu olduğu için yollar çamurluymuş. "Eşeğimin kuyruğu çamurlanmasın; daha erkenden müşteri bulayım," diye düşünerek eşeğin kuyruğunu kesip heybeye koymuş. Pazara varınca:
- Satılık eşek! Satılık eşek! diye bağırmaya başlamış. Çok geçmeden birisi müşteri olmuş. Adam, eşeğin sağına soluna bakarken, kuyruksuz olduğunu görmüş.
- Ben, kuyruksuz eşeği ne yapayım? diyerek pazarlıktan vazgeçmek istemiş.
Hoca bakmış müşteri elden gidecek:
- Kuyruk yabanda değil arkadaş, demiş. Heybeden, eşeğin kuyruğunu çıkararak:
- İşte kuyruk! diye bağırmış.
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Nasrettin Hoca'ya; "Bal ve sirke birlikte, uyuşmaz!" demişler. Bunun doğruluğunu test etmek isteyen Hoca, bir miktar bal ve sirkeyi karıştırıp afiyetle yemiş. Yemiş ama, bir süre sonra da yüzü renkten renge girmeye başlamış. Hocanın bu halini gören arkadaşları;
"Bal ve sirke uyuşmadı değil mi Hocam?" demişler.
Hoca; "Yaaa!" demiş, "Onlar birbiriyle uyuştu, şimdi beni aradan çıkarmak istiyorlar."
Linkleri görüntülemek için kayıt olmalısınız
Hoca, evinin çatısında kiremit aktarıyormuş. Yorgun argın çalışırken kapısı çalınmış. Hoca yukarıdan seslenmiş.
- Kim o?
Kapıyı tak tak vuran adam:
- Hoca Efendi, bir zahmet aşağı gelir misin? demiş. Nasrettin Hoca, önemli bir durum olabileceğini düşünerek işi bırakmış ve aşağıya inmiş. Telaşla kapıyı açınca perişan kılıklı birisiyle karşılaşmış.
- Bir şey mi var? Ne istiyorsun? diye sormuş. Adam:
- Dilenciyim. Allah rızası için bir sadaka verin, demiş. Hocanın fena halde canı sıkılmış. Ama, "Oldu olacak bu adamı yukarıya çağırayım." demiş kendi kendine. Bozuntuya vermeden:
- Yukarıya gelir misin? demiş.
Hoca önde, dilenci arkada, merdivenleri tırmanıp damın üstüne çıkmışlar. İkisi de nefes nefese oldukları bir sırada, Hoca dilenciye dönerek:
- Allah versin, demiş.
Dilencinin keyfi kaçmış, bu duruma çok öfkelenmiş tabii.
- Madem sadaka vermeyecektin, beni buraya kadar niçin çıkardın be Hoca? Bu sözü taa aşağıda söyleyemez miydin? diye söylenmiş.
Hoca, laf altında kalır mı? Taşı hemen gediğine koymuş.
- Sen beni aşağıya neden indirdin? Ben yukarıda iken, sadakanı isteyemez miydin? demiş.
Bir gün khontkar, "ben ve ezhel, Ceza ve Sagopa'dan iyiyiz" demiş.