eZeL634
Üye
Profesörün Sorusu ve Öğrencinin Cevabı
Bir üniversite profesörü öğrencilerine su
soruyu sorar;
- Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?
Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar.
- Evet, her şeyi Tanrı yarattı!
Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine
"Evet efendim" diye cevaplar.
Profesör devam eder.
- Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan
var olduğuna göre şeytanı da Tanrı
yaratmış olur.
Çalışmalarımızda uyguladığımız
kesinleştirme prensibine göre de Tanrı
şeytandır.
Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır
ve yerine oturur. Profesör öğrencilerine bir
kez daha
Tanrı'nın içindeki kaderin bir efsane
olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça
mutludur. Bu arada başka
bir öğrenci ayağa kalkar ve "Bir soru
sorabilir miyim profesör" der. Profesör
sorabileceğini söyler.
Öğrenci "Soğuk var mıdır" diye sorar.
Profesör; "Nasıl bir soru bu böyle, tabii ki
vardır" diye cevaplar. "Sen hiç soğuktan
üşümedin mi?"
Öğrenci "Aslında, fizik yasalarına göre soğuk
yoktur; yaşamda/ gerçekte biz soğuğu
sıcaklığın
yokluğu olarak düşünürüz. Herkes veya
nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde
enerji iletiyorsa
onu deneyimler. Örneğin, Absolute 0 (273
derece C) sıcaklığın kesin yokluğudur. Soğuk
yoktur, o
yalnızca sıcaklığın yokluğunda
duyumsadıklarımızı tarif etmek için
yarattığımız bir kelimedir"
der ve devam eder.
- Profesör, karanlık var mıdır?
- Tabii ki vardır.
- Korkarım gene yanılıyorsunuz efendim.
Çünkü karanlık da yoktur. Yasamda/
gerçekte karanlık ışığın
yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz
ama karanlığı çalışamayız. Gerçekte, biz
Newton'un
prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve
renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde
çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz. Bir
basit ışık karanlık bir mekânı aydınlatarak
karanlığı
kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar. Siz
belli bir mekânın/uzayın ne kadar karanlık
olduğundan
nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını
ölçerek! Bu doğrudur değil mi? Karanlık
insanlık tarafından,
ışığın olmadığı yer/ mekân için kullanılan bir
kelimedir. O zaman size son bir soru daha
sormak
isterim, efendim. Şeytan var mıdır?
Bu kez profesör pek emin olamamakla
birlikte cevaplar..
- Tabii vardır. Açıkladığım gibi, biz onu her
gün, her yerde görürüz. O, dünyadaki
işlenmiş tüm
suçlarda, şiddette yer alır. Bunların tümü
şeytanın kendisinden başka bir şey de
değildir.
Öğrenci itiraz eder.
- Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi
başına yoktur. Şeytan basit olarak Tanrı'nın
yokluğudur. O
aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi
insanın Tanrı'nın yokluğunu tarif etmek
üzere yarattığı bir
kelimeden ibarettir. Tanrı şeytanı yaratmadı.
Şeytan/ kötülük insanın tanrısal sevgiyi
yüreğinde
hissetmediği zaman yaptıklarının bir
sonucudur. O, aynen sıcaklığın olmadığı
yere gelen soğuk, ya da
ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir.
Profesör kürsüdeki yerine çöker.
Genç öğrencinin adı Albert Einstein'dir.
soruyu sorar;
- Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?
Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar.
- Evet, her şeyi Tanrı yarattı!
Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine
"Evet efendim" diye cevaplar.
Profesör devam eder.
- Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan
var olduğuna göre şeytanı da Tanrı
yaratmış olur.
Çalışmalarımızda uyguladığımız
kesinleştirme prensibine göre de Tanrı
şeytandır.
Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır
ve yerine oturur. Profesör öğrencilerine bir
kez daha
Tanrı'nın içindeki kaderin bir efsane
olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça
mutludur. Bu arada başka
bir öğrenci ayağa kalkar ve "Bir soru
sorabilir miyim profesör" der. Profesör
sorabileceğini söyler.
Öğrenci "Soğuk var mıdır" diye sorar.
Profesör; "Nasıl bir soru bu böyle, tabii ki
vardır" diye cevaplar. "Sen hiç soğuktan
üşümedin mi?"
Öğrenci "Aslında, fizik yasalarına göre soğuk
yoktur; yaşamda/ gerçekte biz soğuğu
sıcaklığın
yokluğu olarak düşünürüz. Herkes veya
nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde
enerji iletiyorsa
onu deneyimler. Örneğin, Absolute 0 (273
derece C) sıcaklığın kesin yokluğudur. Soğuk
yoktur, o
yalnızca sıcaklığın yokluğunda
duyumsadıklarımızı tarif etmek için
yarattığımız bir kelimedir"
der ve devam eder.
- Profesör, karanlık var mıdır?
- Tabii ki vardır.
- Korkarım gene yanılıyorsunuz efendim.
Çünkü karanlık da yoktur. Yasamda/
gerçekte karanlık ışığın
yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz
ama karanlığı çalışamayız. Gerçekte, biz
Newton'un
prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve
renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde
çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz. Bir
basit ışık karanlık bir mekânı aydınlatarak
karanlığı
kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar. Siz
belli bir mekânın/uzayın ne kadar karanlık
olduğundan
nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını
ölçerek! Bu doğrudur değil mi? Karanlık
insanlık tarafından,
ışığın olmadığı yer/ mekân için kullanılan bir
kelimedir. O zaman size son bir soru daha
sormak
isterim, efendim. Şeytan var mıdır?
Bu kez profesör pek emin olamamakla
birlikte cevaplar..
- Tabii vardır. Açıkladığım gibi, biz onu her
gün, her yerde görürüz. O, dünyadaki
işlenmiş tüm
suçlarda, şiddette yer alır. Bunların tümü
şeytanın kendisinden başka bir şey de
değildir.
Öğrenci itiraz eder.
- Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi
başına yoktur. Şeytan basit olarak Tanrı'nın
yokluğudur. O
aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi
insanın Tanrı'nın yokluğunu tarif etmek
üzere yarattığı bir
kelimeden ibarettir. Tanrı şeytanı yaratmadı.
Şeytan/ kötülük insanın tanrısal sevgiyi
yüreğinde
hissetmediği zaman yaptıklarının bir
sonucudur. O, aynen sıcaklığın olmadığı
yere gelen soğuk, ya da
ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir.
Profesör kürsüdeki yerine çöker.
Genç öğrencinin adı Albert Einstein'dir.