Mehir Nedir ?..

Sponsorlu Bağlantılar

Odysseus

Odysseus

Üye
    Konu Sahibi
Mehir Nedir ?..
MEHİR

Nikah akdinin sonucu olarak koncanın karısına ödemek
Zorunda olduğu para veya mal



Sözlükte mehir (mehr) “ücret” manasına gelir. Bir fıkıh terimi olan evlilik esnasında ödenen para veya malı ifade etmesi bu uygulamanın evlilik kurumunun Sami kültüründeki ilk şekilleriyle irtibatlı olmalıdır. Kuranı Kerimde mahir anlamında ecrin çoğulu olarak ücur, fariza ve saduka (çoğulu sadukat) kelimeleri geçmektedir. Hadislerde bu manada daha çok mehir ve sadak terimlerine rastlanmaktadır. Bazı durumlarda “misil mehir” anlamında ukr kelimesi kullanılmıştır. Türkçede ise daha çok mihr şeklinde kullanılır.

Evlenme sırasında veya öncesinde erkeğin kız tarafına belirli bir para yahut mal verme uygulamasının muhtelif din ve kültürlerde oldukça eski bir geçmişi vardır. Bu uygulamanın bilhassa ilk şekilleri nikah akdinin satım akdine benzer özellikler taşıdığını, çeşitli isimler altında yapılan ödemenin de satış bedeli olarak kabul edildiğini düşündürmektedir. Zaman içinde uygulama nikahını satım akdi, yapılan ödemeyi de satış bedeli olmaktan çıkarmış, ailelerin birbirine yakınlaşmasını sağlayan hediyeleşmeye veya kadın için ekonomik ve sosyal bir güvenceye dönüştürmüştür.

Romalılar da Atinalılarda kadın tarafı da evlilik öncesi yapılan ödemeler bir tür satış bedeli özelliğini taşımaktadır. Yahudi hukukunda da evlenecek kızın ailesine mohar adı altında yapılan ödeme önemli bir yer tutmaktadır. Mohar ödemeye gücü yetmeyenler, evleneceği kızın ailesine belli bir süre hizmet ederek bu yükümlülüğünü yerine getirirdi. Nitekim Hz Musa kızıyla evlenebilmek için kayınpederine sekiz yıl hizmet etmek zorunda kalmıştı. Cahiliye Arapları da mehri evlenmenin temel şartlarından biri olarak kabul etmişti: evlilik ancak mehir ödendiğinde geçerlilik kazanır, böyle bir ödeme yapılmadığı taktirde nikahsız birleşme olarak görülür ve utanç verici olarak kabul edilirdi. Nitekim Antere kıssasında mehir ödenmeden evlenmeye zorlanan kadınlar bu tür evliliği onur kırıcı olarak nitelemektedir. Cahiliye döneminde mehir evlenecek kızın velisine ödenirdi, kadınlar mehirden bir pay alamazdı. Nişanlanma sırasında verilen bir takım hediyeler daha çok sadak ismiyle anılırdı. Ancak İslam’ın zuhurundan kısa bir süre önde mehrin bir kısmının bizzat evlenecek kadına verilmeye başlandığı görülmektedir. Bu ödemeye İbranicede mohar, Arapçada mehir denmiş olması, uygulamanın Sami kültüründeki ortak tarihi kökenleri ortaya koyması bakımından önemlidir. Mehir benzeri bir uygulama eski Türk hukukunda da görülmekte ve buna Kalın ismi verilmektedir. Türklerin islamiyeti benimsemesinden önce hukuki bir kurum olarak varlığı bilinen kalın uygulaması İslamiyet’in kabulünden sonra yerini mehre bırakmış, ancak kalında bu isimle veya Başlık, ağırlık, namzetlik akçesi gibi adlar altında varlığını sürdürmüştür.

Kuran’ı Kerim’de kendileriyle evlenilen kadınlara mehirlerinin verilmesi gerektiği belirtilmiş, hadislerde de mehirle ilgili fıkhı hükümlerin ayrıntıları yer almış ayrıca evlenmeyi zorlaştıracak tarzda mehir miktarında aşırıya kaçılmaması öğütlenmiştir.

İslam hukukunda nikâh kıyılması esnasında genelde taraflar kadına ödenecek mehir miktarı ve ödeme şekli hususunda anlaşırlar; bu anlaşma nikah akdinin yazı ile tespit edildiği durumlarda nikah belgesinde de yer alı. Kitap ve Sünnet’te mehir ödemenin gerekliliği üzerinde durulmasın rağmen mehir hukukçularının çoğuna göre evliliğin şartlarından değil sonuçlarından biridir. Bu sebeple nikâh esnasında mehir belirtilmemiş hatta verilmeyeceği şart koşulmuş olsa bile evlilik geçerlidir. Ancak mehri nikâhın şartlarından kabul eden çiftlerin boşanması halinin düzenlenmesi mehir belirlenmeyen evliliklerin geçerliliği olduğunu göstermektedir. Bu durumda önceden kararlaştırılmış bir mehir olmadığından benzer şart ve konumdaki kadınlara ödenen miktar esas alınır. Belirlenen mehrin bir sebeple geçersiz olması halinde de misil mehir ödenir. Mehrin evliliğin sonuçlarından biri olarak düzenlenmesi nikâh akdinin bir satım akdi, mehrin de satış bedeli olarak görünmediğinin açık göstergesidir. Çünkü nikâh akdi bir satım akdi olarak görülmüş olsaydı mehir miktarının belirlenmesi akdin temel şartlarından biri olur ve belirlenmemesi durumu akdin geçerliliğini etkilerdi. Nitekim satım akdinde semenin tespit edilememesi akdin geçerli olarak doğmasını engeller. Kadınlara mehirlerinin verilmesini öngören ayet de mehrin bir yönüyle bir bağış ve hediye olarak verilmesinden bahseder. Ancak yukarıda belirtilen ayet ve hadislerde yer alan mehir ödemenin gerekliliğine dair ifadeler, bazı şarkiyatçıları mehir ödemen akdin kurucu unsuru sayıldığı ve mehirsiz nikâhın geçersiz olduğu fikrine götürmüştür.

Para, eşya ve ekonomik değeri olan menfaat – mesela bir mülkün belirli bir süre kullanım hakkı mehir olarak belirlenebilir; ekonomik değeri olmayan menfaatler – mevcut eşini boşamak bulunduğu şehirden başka şehre göç etmemek gibi mehir olarak tespit edilemez. Bu sebeple Kuran öğretimi için ücret alınamayacağı görüşünde olan ilk dönem Hanefi hukukçuları bunun mehir olarak belirlenemeyeceğini söylemişlerdir. Daha sonraki hukukçular ise bu öğretim karşılığında zaruretten ücret alınmaya başlanması karşısında bunun da mehir olabileceğine hükmetmişlerdir. Esasen Kuran öğretiminin mehir olarak tespit edilebileceğine dair Hz Peygamber döneminden bir örnek hadis kitaplarında yer almıştır. Belirlenen mehrin geçersiz olması akdin geçersizliğini gerektirmez. Bu durumda kadına misil mehir ödenir. Ancak mehri akdin şartı kabul eden Malikiler mehrin geçersiz olmasının akdi de geçersiz kıldığı kanaatindedir. Mehrin tespitinde tarafların, bazı durumlarda velilerin iradelerinin yanı sıra örf ve adetleri ekonomik şartlarda etkili olmaktadır. Mehir için Hanefiler10. Malikiler 3 Dirhem kadar gümüş değerini alt sınır olarak kabul etmişlerdir. Şafii ve Hanbelîlerde ise bir alt sınır belirlenmemiştir. Evliliği kolaylaştırmak için mehrin çok yüksek olarak tespiti tavsiye edilmemişse de mehir için bir üst sınır da öngörülmüş değildir. Hz. Ömer’in bir üst sınır getirme yolundaki teşebbüsü Kureyşli bir hanımın, eğer bir kadını bırakıp yerine başka bir kadın almak isterseniz ne kadar çok olursa olsun birincisine verdiğiniz geri almayın mealindeki ayeti delil göstererek miktar sınırlamasında itiraz etmesi üzerine sonuçsuz kalmıştır. Bu sebeple Osmanlı Devlerinde sadece yeniçerilerle ilgili olarak mehir için bir üst sınır konulduğu görülmektedir. Yeniçeriler bakirelerle evlendikleri takdirde en çok 1000 dul kadınlarla evlendikleri takdirde 600 akçe verebilirlerdi. Bu miktarların üzerinde bir mehir konusunda ihtilaf çıktığında belirtilen miktarların üzerindeki bir mehir talebi mahkemede dikkate alınmazdı. XIX. Yüzyılda benzer bir sınırlama bütün evlenecek kişiler için getirilmiştir.25 Şaban 1921 (7 Ekim 1874) tarihli bir fermanla evlenecek olanlar dört gruba ayrılarak her grupta yer alanların düğün için yapacakları masraflar ve ödenecek mehir belirlenmiştir. Ancak bu sınırlamanın fiilen ne ölçüde uygulanabildiği tartışmalıdır.

Mehrin tamamın nikâh anında ödenebileceği gibi tamamının veya bir kısmın ödenmesi daha sonraya bırakılabilir. Bir kısmının peşin, kalanının daha sonra ödenmesi genel bir uygulama gibi görünmektedir. Boşanmaların sık rastlandığı Kuzey Afrika bölgesinde belli dönemlerde mehrin sonraya bırakılan kısmının boşama hakkının kötüye kullanımını engellemek için yüksek tutulduğu belirtilmektedir. Mehir için herhangi bir vadenin belirlenmediği durumlarda mahalli örf ve adetler esas alınır. Taraflardan birinin ölümü halinde veya boşanma durumunda mehrin vadesinin geldiği kabul edilir.

Mehir bütünüyle kadının malıdır, onda dilediği gibi tasarruf edebilir. Evlenecek kadın veya yakınları mehir karşılığında bir çeyiz hazırlamak zorunda değildir. Bu yönüyle de Türklerde yaygın biçimde uygulanan ve karşılığında belli bir çeyiz hazırlama yükümlülüğü getiren başlıktan ayrılmaktadır. Ancak bu esas her yerde uygulamaya tam olarak yansımamıştır

Geçerli bir nikâh akdi mehri gerektirmekle beraber koca için her halükarda ödenmesi gerekli şahsi bir borç haline dönüşmez; bir kısmının veya tamamının ortadan kalkması ihtimal dâhilindedir. Mutlaka ödenmesi gereken bir borca dönüşmesi için Hanefi ve Hanbelîlere göre nikahın kıyılmasından sonra ya zifaf veya geçerli halvet durumu gerçekleşmelidir. Bunlar olmadan taraflardan birinin ölmüş olması da aynı sonucu doğurur. İmam Malik ve Şafi sahih halveti borcu muekked hale getiren durumlar arasında saymaz. Nikâh kıyıldığı halde belirtilen sıklardan biri gerçekleşmeden taraflar ayrılırsa bu ayrılığa kocanın sebep olması mesela karısını boşaması durumunda kadın mehrin yarısına hak kazanır. Velisinin keafet sebebiyle evliliği feshettirmesi gibi bir gerekçe ile ayrılığa kadın sebep olursa erkek buluğ muhayyerliği sebebiyle nikâhı feshettirmişse kadın mehre hak kazanamaz. Evliliğin herhangi bir sebeple geçersiz sayılması halinde mehir, ancak taraflar fiilen birlikte yaşamaya başlaması durumunda geçerli olur. Bu durumda ortada geçerli bir nikah akdi ve tarafları bağlayıcı bir mehir olmayacağından misil mehir icap eder. Misil mehir nikahta belirlenen mehirden fazla ise Hanefi mezhebindeki hâkim görüşe göre kararlaştırılan mehir ödenir. Misil mehrin ödenmeyeceği hallerde ise kadına mut’a adıyla bir ödeme yapılır. Kocaya kadına nispetle daha geniş boşama imkânlarının verildiği İslam hukukunda mehrin özellikle müeccel mehrin yüksek tutulması halinde boşama hakkının kötüye kullanılmasına önemli ölçüde engel olduğu ve evli kadına belirli bir ekonomik güvence ve bağımsızlık sağlama amacına da hizmet ettiği söylenebilir.
 
serra48

serra48

Üye
paylaşım için teşekkürler emeğine sağlık
 


Üst Alt