Doğru Düşünebilme Yolları

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Albert Einstein

Albert Einstein

Üye
    Konu Sahibi
Doğru Düşünebilme Yolları
Doğru Düşünebilme Yolları Doğru Düşünebilme Yolları
Ubeydullah Akyüz
Eğer ilmi, ‘insanın gayret, liyakat ve kabiliyetleriyle sonradan elde ettiği bilgi birikimi’ olarak değerlendirecek olursak, insan hiç bir şey bilmeden dünyaya gelir ve karşısında binbir varlığın kaynaştığı, binbir hâdisenin oynaştığı ‘uçsuz-bucaksız’ bir kâinat bulur. İnsan tesirinin dışında kalan kâinatta her şey yerli yerindedir ve tam bir nizam, ahenk ve denge hâkimdir. İnsan vücudunun, bir bakıma bir minyatürünü teşkil ettiği geniş ve böylesine kompleks bir kâinatta görülen bu sarsılmaz nizamın, ahengin ve bozulmaz dengenin oturduğu manevî, ilmî prensipler bütününe, doğru veya doğrular toplamı diyebiliriz.????:




Öte yandan, kâinatı ve kâinat-içi münasebetleri fizik, kimya ve biyoloji gibi ilimler, -geçerlilikleri tartışılır veya tartışılmaz- kendilerine has prensiplerle inceler. Bu ilimlerin verilerini daha ziyade filozoflar-bilim felsefecileri, varoluş felsefecileri vb. -beşerî münasebetleri de sosyologlar ve psikologlar ele alır. Öte yandan İslâm gibi semavî dinler, temel itikadî esasları itibariyle, bütün münasebetleri, hayatî prensipleri ve varlık hususiyetleri içinde kâinatı da, insanı da aynı hakikatin ifadesi olarak görürler. Bu durumda, Kur’ân gibi bir İlâhî kitap da, kâinatın ahenk, denge ve nizamını sağlayan doğrunun veya doğrular bütünün ifadesi, hattâ kendisi olmaktadır. Bu doğruları tespit veya keşfetme adına konuşan filozof, sosyolog ve psikologların tarih boyunca farklı farklı şeyler söylemelerine ve neticede ortaya farklı farklı ekoller çıkmasına karşılık, bütün peygamberler ve getirdikleri İlâhî kitaplar, hep aynı şeyi terennüm etmişlerdir. O halde, her türlü hâdiseler ve münasebetler ağı içinde kâinatı ve kâinattaki dengeyi, nizam ve ahengi sağlayan prensipler bütününe ve değişmeden kalmış tek İlâhî kitap olarak Kur’ân’a “doğrunun kendisi”; bütün eşya ve hâdiseler karşısında bunlara göre düşünüp neticeye varmaya da “doğru düşünme” diyebiliriz.

DOĞRU DÜŞÜNEBİLMENİN BELLİ BAŞLI FAKTÖRLERİ

Karakter ve Niyet

İnsan, çok çeşitli kabiliyetlerle donatılmış, buna karşılık çok kompleks duygular ve bitip-tükenmek bilmez ihtiyaçların ağında yuvarlanan bir varlıktır. Bütün bunların yanı sıra, akıl gibi onu geçmişin elemleri, geleceğin korku ve endişeleriyle bütünleştiren bir melekesi ve her zaman kendisine insanî sorumluluğunu hatırlatan vicdanı, ayrıca kendisini sürekli iki alternatif arasında tercihe götüren iradesi vardır. İnsan, akıl, vicdan ve iradesini doğrunun ve doğruların emrinde kullanabildiği gibi, arzu ve ihtiyaçlarının, menfaat ve ihtiraslarının emrine de verebilir. Ayrıca, doğuştan getirdiği birtakım irsî hususiyetler de onun düşüncesinde önemli bir rol oynar. İşte, insanın bütün bu özelliklerine onun tabiatı veya karakteri denir.

İnsanın doğru düşünebilmesi için, tabiatı veya karakterini (fıtrat), Kur’ân’a göre eğitmesi gerekir. Şahsî menfaat ve arzuların, ahlâkî zaafların ve gerçek yönünü bulamamış hislerin tesirindeki bir insan, kolay kolay doğru düşünemez. Şu halde, doğru düşünebilmenin en önemli şartlarından biri, “manevî ve ahlâkî” eğitimdir.

İnsanın karakterini oluşturan faktörlerden arzu, temayül, hissiyat ve ihtiyaçları, her zaman onun niyetini etkiler. Niyeti doğruyu yakalamak değil de, kendine tayin ettiği hedefi gerçekleştirmek olan bir insan, kendisine ulaşan verileri, hattâ doğruyu bile çarpıtmaktan, eğip bükmekten geri kalmaz. Doğruya ulaşmak ve doğru düşünebilmek için bu sahada sağlam bir niyete sahip olmak, bunun için de yine sağlam bir karakter eğitiminden geçmek şarttır.

İlim edinmeğe hazır ve bir bakıma mecbur bir fıtratla yeryüzüne gönderilen insan, doğuşta şeffaf ve bomboş olan zihin kabını doldurmak için iki ana kaynağı karşısında bulur: Aile gibi dar ve medya gibi geniş kesimleriyle çevre ve okuldan oluşan tabiî bir zemin ve İlâhî varidat. İnsan daha doğuşundan itibaren aile ve çevresinin tabiî olarak tesirinde kalır. Bu tesir, zamanla onun zihninde birtakım düşünme ve değerlendirme kalıplarının ve anlam çerçevelerinin oluşmasına yol açar. Bunlar okulda öğrendikleriyle değişir, pekişir veya yenilenir.

Bu süreç içerisinde insanın gayret ve zihnî konsantrasyonuna bağlı olarak gelen birtakım İlâhî varidat vardır ki, bunlar -birtakım ilmî keşiflerde olduğu gibi-rüyalar şeklinde de gelebilir, kalbe doğuş (sünuhat) şeklinde de gelebilir. İlâhî varidat, aslı itibariyle her zaman doğru olsa bile, insanın o andaki zihnî yapısı, manevî derecesi, ruhî durumu ve hissiyatı, bu varidata, (suyun girdiği kabın renk ve şeklini alması gibi) husûsî bir renk ve şekil verir. İşte, zaman içinde aile, çevre ve aldığı resmî veya gayr-ı resmî eğitimle şekillenen zihnî yapı veya zihinde oluşan anlam çerçeveleri ve değerlendirme kalıplarına zihniyet veya düşünmede ölçüler diyebiliriz.

İnsan, zihnî yapısının oluşum sürecinin her basamağında, hatta ömür boyu süren tahsil hayatının farklı merhalelerinde farklı düşünüp, farklı değerlendirmelerde bulunabilir. Bu, gayet tabiîdir. Zihnî yapının sürekli oluşumu içinde farklı düşünme ve değerlendirmelere, fikir değiştirmelere tabiî olarak bakılabilirse de, tabiî olmayan bir şey vardır ki, o da, kişinin her merhaleyi nihaî merhale sanma gafletine düşmesi ve o merhaledeki görüş ve düşüncelerini mutlak doğru olarak iddia ve takdim etmesidir. İnsanların düştüğü en önemli hatalardan biri de budur. Zihninde sürekli yanlış düşünme kalıpları, yani yanlış ölçüler birikmiş ve sürekli öğrenme merhalelerinde bulunan bir insanın kendi görüşlerini mutlak doğru olarak takdimi, kişiyi yeni şeyler öğrenmekten, hatalarından kurtulup doğruya ulaşmaktan, sormaktan ve daha ileri seviyede araştırmalarda bulunmaktan alıkoyacağı gibi, onu -Allah korusun-“bir ilim üzerinde” dalâlete de düşürebilir.????:




Bu çerçevede doğru düşünmeye ulaşmanın yolu, sağlam ölçülere ve dolayısıyla sağlam bir bakış açısına sahip olmaktır. Bu da, önce şüpheden, yani, kişinin kaynağından aldığı mutlak doğrular dışında doğru bildiği her şeyden şüphe etmesinden, sonra tam bir zihnî ve ruhî tahliyeden, yani zihnini yanlışlardan, kalbini günahlardan arıtmaktan, en son olarak da, kendisini doğruya götürecek, doğru düşünmeye sevk edecek işaret taşlarını izlemekten geçer. Bunlar elde edilemediği, sağlam ölçülere, dolayısıyla sağlam ve doğru bir bakış açısına sahip olunamadığı takdirde, insan ne kadar çok şey bilirse bilsin, ne kadar çalışırsa çalışsın, doğruya ulaşamaz.

Doğru Bilgi

Sağlam karakter, samimî niyet ve doğru bakış açısından sonra, doğru düşünmenin en önemli bir faktörü, doğru bilgidir. Doğru bilgi, sağlam niyet ve bakış açısına sahip insanın doğru düşünmekte kullanacağı sağlam malzeme, yoğuracağı safı hamur mesabesindedir. Bu olmadıkça, doğru düşünmek mümkün değildir. Meğer ki, peygamberlerde olduğu gibi vahye -bu artık mümkün olmadığına göre-çok safî bir kalple açık ilhama mazhar oluna. Kaldı ki, ilhamın bile sahası sınırlıdır ve hayatın çoğu sahalarında mutlak mânâda doğru bilgiye ihtiyaç vardır.

Zaman ve Şart Kayıtlarından Sıyrılma veya Zaman ve Şartları İyi Kavrama

Doğru düşünebilmek için bir diğer faktör, zaman ve şartların getirdiği kayıtlardan sıyrılabilmek ve bunu yaparken de bulunduğu zaman ve şartlan hesaba katarak altında ezilmemektir.

Bilhassa zaman ve şartlarla bağlı olmayan doğruları elde etme veya zaman veya şartlara bağlı olmayan konular üzerinde düşünmede, tam bir tecridin sağlanması, doğru düşünmenin önemli faktörlerindendir. Böyle bir düşünme kişiyi parçalı düşünmekten de kurtarır ve onu ‘holistik-bütüncül’ düşünceye ulaştırır ki, bu da oldukça önemlidir.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt