TÜrk Dİlİ Ve Edebİyatinda Edebİ Sanatlar

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Doğuş Pertez

Doğuş Pertez

Admin
    Konu Sahibi
TÜrk Dİlİ Ve Edebİyatinda Edebİ Sanatlar
EDEBİ SANATLAR


• Teşbih
• Sözü daha etkili kılmak amacıyla ortak nitelikleri bulunan nesne ya da kavramlar arasında benzerlik kurma sanatıdır. Örneğin, "Tilki gibi kurnaz adam" bir teşpihtir. İnsan kurnazlığıyla bilinen tilkiye benzetilmektedir. Bir teşbih'te dört öğe bulunur:
Müşebbehün-bin (benzetilen): Kendisine benzetilen, birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçlü, daha üstün olan. Örneğimizde "tilki".
Müşebbeh (benzeyen): Birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçsüz, zayıf olan. Örneğimizde "adam".
Vech-i şebeh (benzetme yönü): Birbirlerine benzetilen nesne ve kavramlar arasındaki ortak nitelik. Örneğimizde "kurnazlık".
Edat-ı teşbih (benzetme ilgeci): Nesne ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran ilgeç ya da ilgeç işlevi gören sözcük. Örneğimizde "gibi".
Örneğin "Yol yılan gibi kıvrılıyor" dendiğinde, "yol" benzeyen, "yılan" kendisine benzetilen, "kıvrılıyor" benzetme yönü, "gibi" ise benzetme edatıdır.
Teşbih, bu öğelerden bir ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre dörde ayrılır:
Dört öğenin de bulunduğu teşbih teşbih-i mufassaldır (ayrıntılı benzetme). Örneğin, "Ahmet aslan gibi güçlüdür".
Benzetme yönü bulunmayan teşbih teşbih-i mücmeldir (kısaltılmış benzetme). Örneğin, "Ahmet aslan gibidir". Burada "güçlülük" vurgulanmamıştır.
Benzetme ilgeci bulunmayan teşbih teşbih-i müekkeddir. (pekiştirilmiş benzetme). Örneğin, "Ahmet kuvvetle aslandır". Bu teşbihde "gibi" ilgeci kullanılmamış.
Benzetme yönü ve benzetme ilgeci bulunmayan teşbih teşbih-i beliğdir (yalın benzetme). Örneğin, "Aslan Ahmet."


Mecaz
• Sözcükleri gerçek anlamları dışında kullanma sanatıdır. Anlatımı daha etkili kılmak ve söze canlılık kazandırmak amacıyla yapılır. Mecaz, söze güzellik, güçlülük, canlılık, zerafet, derinlik ve genişlik vermek için kullanılır. Örneğin:

Kandilli yüzerken uykularda
Mehtabı sürükledik sularda
Yahya Kemal Beyatlı

Bu dizelerde Kandilli'nin sularda yüzmesi, mehtabın sularda sürüklenilmesi, söz ve sözcüklerin asıl anlamının dışında, güçledirme, güzelleştirme, anlanlamdırma, zarifleştirme ve güçlendirme amacıyla kullanılmasına örnektir.
Mecaz, Sözcük ve fikir mecazları olmak üzere ikiye ayrılır. Sözcük mecazında bir sözcük gerçek anlamı dışında, fikir mecazında ise herhangi bir fikir kendi anlamının dışında bir amaçla kullanılır.

Mecaz-ı mürsel
• Bir sözcüğü benzetme amacı gütmeden başka bir sözcük yerine kullanma sanatıdır. Düz değişmece ya da metonomi diye de adlandırılır. Günlük yaşamda da yaygınlıkla kullanılan mecaz-ı mürsel, iki nesne ve kavram arasında çok çeşitli ilgiler kurulmasıyla gerçekleşir. Neden yerine sonucun (bereket yağdı gibi), içindeki yerine kabın (sobayı yaktık gibi), özel yerine genelin (at yerine hayvan gibi), soyut kavram yerine somut adın (gözüme girdi gibi), yapıt yerine yazar adının (Siham-ı Kaza okuyorum demek yerine Nef’i okuyorum demek gibi) kullanıldığı çeşitli türleri vardır.

Telmih
• Bilinen bir olay, kişi, nükte, fıkra, atasözünü dolaylı biçimde anlatma sanatıdır. Telmihin başarılı olması için okuyucunun dolaylı anlatıma konu olan düşünceyi kolayca anlayabilmesi gerekir. Divan edebiyatında özellikle dinsel öyküler, din büyükleri ile kahramanları, Kur’an ayetleri ve mesnevi kahramanları telmih konusu olmuştur. Örneğin:

Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin
Ey Hudhad-i ümmid Saba'dan mı gelirsin
Nîbî

Şair, ikinci dizedeki "Saba" ile Süleyman-Belkıs" kıssasını anımsatıyor.


Tecahül-i arif
• Bir anlam inceliği yaratmak ya da bir nükte yapmak amacıyla bilinen bir şeyi bilmezlikten gelme sanatıdır. Tecahül-i arifin özünü oluşturan bu nükte, dört amaç için yapılmış olabilir. Neşelendirme (tenşid), uyarıda bulunma (tevbih), hayret ve şaşkınlık bildirmek (tehayyür), kendinden geçişi belirtmek (tedellüh).
Bilinen şey bilinmiyormuş gibi anlatılırken genellikle bir inceliğe dayandırılır. bu yapılırken mübalağa ve istifham sanatlarından da yararlanılır. Örneğin:

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
Fuzûlî
"Bilmiyorum dönen kubbe mi su rengindedir
Yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır"

Fuzûlî, kubbenin, yani gökyüzünün mavi renkte olduğunu bilmiyormuş gibi davranıyor. Gözyaşlarının gökyüzünü kaplayacak kadar çok olduğunu (mübalağa) belirtebilmek için tecahül-i arif sanatına başvuruyor.

İstiare
• Bir sözcüğü kendi anlamı dışında kullanarak, bir şeyi benzediği başka şeylerin adıyla anma sanatı. Benzetmenin iki temel öğesi vardır, benzeyen ve benzetilen. İstiare bunlardan birinin söylenmemesiyle yapılır.
İstiare üç yönden ele alınır: 1. Benzetme amacı bulunur, 2. Sözcük gerçek anlamı dışındaki mecaz anlamındadır, 3. Sözcüğün asıl anlamında kullanılmamasını gerektiren bir durum (karine-i mania) vardır. Örnek:

"Soğuk ay öptü beyaz enseni"
Yahya Kemal Beyatlı

"Ay öpmek" deyişiyle ay canlı bir varlığa benzetilmiştir. "Öpmek" sözcüğü asıl anlamının dışında mecaz anlamıyla kullanılmıştır. Öpmek sözcüğünün asıl anlamının kullanılmasına olanak yoktur çünkü ayın dudağı olmaz. Şair burada, istiare sanatıyla anlatımı daha etkili, daha estetik ve heyecanlı hale getiriyor.
İstiare genel olarak üç çeşide ayrılır. Yalnızca benzeyenin söylendiği istiareye "açık istiare" (istiare-i musarraha) denir. Örnek:

"Bir hilâl uğruna yarâb ne güneşler batıyor"
Mehmet Akif Ersoy

Ersoy, benzetilen güneşi söylerken, benzeyen askerden sözetmiyor.
Yalnızca benzetilenin söylendiği istiareye de "kapalı istiare" (istiare-i mekniye) denir. Örnek:

Her taraf kırık dökük
Dalların boynu bükük
"Kederliyiz" der gibi
Orhan Seyfi Orhon

Dallar boynu bükük insana benzetiliyor ama kendisine benzetilen insandan sözedilmiyor. Boynu bükük sözcüğü ile insanın bir özelliği vurgulanıyor.
Benzetmenin temel öğelerinden yalnızca birisiyle çok sayıda benzerliği sıralayarak yapılan istiareye ise "yaygın istiare" (istiare-i temsiliye) adı verilir. Örnek:

Bin gemle bağlanan at şaha kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allah'a kalkıyor
Son macerayı dinlememiş varsa anlatın
Râm etmek isteyenler o marûr, âsil atın
Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da
Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da...
Coştukça böyle sel gibi bağrındaki hisleri
Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri!
Faruk Nafiz Çamlıbel

Çamlıbel, milleti mağrur bir ata benzeterek çok sayıda benzerliği sıralıyor.


Hüsn-i talil
• Nedeni bilinen bir olayı, düşsel ya da gerçekdışı bir olaya bağlama yoluyla yapılan edebi sanattır. Hüsn-i tevcih olarak da bilinir. Şiirin iki dizesi arasında bağlantı kurarak anlam ve anlatıma incelik vermek amacını taşır. Bu sanatta öne sürülen neden ile gerçek neden arasında mutlaka anolojik bir bağ bulunur. Nedeni bilinen olay güya, sanki, acep, acaba, meğer gibi sözcüklerle bir ihtimale dayandırılırsa bu tür hüsn-i talil'e şibh-i hüsn-i talil adı verilir. Örnek:

Müzeyyen oldı bezendi bağ-ı çemen
Meğer ki bağa haber geldi yârdan bu gece
Ahmedî
"Bahçe, süslenmiş fesleğenlerle bezendi
Meğer sevgili bu gece geleceğini bildirmiş."

Bahçenin bezenmesi, süslenmesi gerçeği sevgilinin gelebilme ihtimali gibi güzel bir düşe bağlanıyor.

Leff ü neşr
• Bir beyitte birbirleriyle ilgili sözcüklerin sıralanmasıyla yapılan ve divan şiirinde çok sık kullanılan edebi sanattır. Şiirin ikinci dizesinde birinci dizede söylenmiş en az iki şeyle ilgili benzerlik ve karşılıklar verilerek uygulanır.
Sözcüklerin birinci ve ikinci dizede belli bir sıra gözetilerek söylenmesine leff ü neşr-i müretteb (düzenli leff ü neşr) denir. Örnek:

Gonce kılmaz şâd gül açmaz tutulmuş gönlümü
Ârzûmend ruh-i leb-i handânınem
Fuzûlî
"Kederli gönlümü gonca memnun etmez, gül sevindirmez
Çünkü ben ben bunları değil al yanağını ve gülen dudağını istiyorum"

Gonca, yanak karşılığı ruh ve gül dudak karşılığı leb sözcükleriyle ilgilidir. Fuzûlî, burada düzenli leff ü neşr yapıyor.
Birinci beytin ikinci dizesinde, birinci dizede söylenenlerle ilgili sözcüklerin ters bir sıra izlenmesiyle ya da karışık olarak bulunmasıyla yapılan leff ü neşr'e ise leff ü neşr-i gayr'i müretteb ya da leff ü neşr'i müşevveş (düzensiz leff ü neşr) denilir. Örnek:

Yürürem hâsret-i zülf ü meh-rûlar ile
Gündüzin gussalar ile gice kaygular ile
Meâlî
"Sevgilinin saçının ve ay yüzlü yanağının hasretiyle
Gündüz kederli gece kaygılı gezerim"

Saç anlamına gelen zülf geceyle, yanak anlamına gelen ruh gündüzle ilgilidir. Birinci ve ikinci sözcüğe karşılık ikinci ve birinci sözcükler sıralanarak düzensiz leff ü neşr yapılıyor.


Kinaye
• Bir sözü aynı zamanda hem gerçek hem de mecazi anlamıyla kullanma sanatıdır. Sözün açık söylenmesinin hoş olmadığı durumlarda alay, şaka, sitem amacıyla kullanılır. Bu kullanışta sözün geçek anlamından bir sonuç çıksa da geçerli olan mecazi anlamıdır. Örneğin Şeyhülislam Yahyâ’nın, "Dilber gelince bezme yüzü güldü aşıkın" dizesinde bir kişinin gerçek yüzünün gülmesini anlamaya bir engel yok. Ama asıl anlatılmak istenen aşığın çok sevinmiş olmasıdır (mecazi anlam).
Türkçe deyimlerin çoğu mecazi anlamlarıyla kullanıldığı için kinayedir. Kinayede sözün başka bir anlama gelmesi olasılığı yoksa bu türe "kinaye-i karibe" (yakın kinaye) denir. Eğer sözün anlamı gizleniyorsa kinaye "kinaye-i baide" uzak kinaye) olarak adlandırılır. Nitelenen tek özelliği belirten kinayeye "kinaye-i müfrede" (tek kinaye), birkaç özelliği birden belirten kinayeye de "kinaye-i mürekkebe" (birleşik kinaye) adı verilir. Örnek:

Bulamadım dünyada gönüle mekan
Nerde bir gül bitse etrafı diken
Sümmanî

Gül ve diken hem gerçek hem mecazi anlamlarıyla kullanılıyor. Ancak asıl kastedilen mecazi anlamları. Şair hem birleşik kinaye hem uzak kinaye yapıyor.

Tariz
• Birini küçük düşürmek ya da biriyle alay etmek amacıyla söylenecek sözü tam tersi bir sözle nükte yaparak anlatma sanatıdır. Tariz de gerçek ya da mecaz anlam yerine doğrudan zıt bir anlam kullanılması söz konusudur.

Teşhis-ü intak
• Cansız varlıkları, ya da hayvanları kişiler gibi davrandırma, canlandırma, konuşturma, onlara duygu ve hareket gibi nitelikler kazandırma sanatıdır. İnsan dışındaki calı varlık ya da hayvanlara insan özelliği verilmesine teşhis, onların konuşturulmasına ise intak denir. Teşhis ve intak daha çok fabllara kullanılır. Teşhise örnek:

Mahmur uyanır gölgede binlerce ziyâlar
Çöller düşünür, gün düşünür, gölgeler ağlar
Emin Bülend Serdaroğlu

Şair, ışığı uyandırıyor, çöller ve günü düşündürüyor, gölgeleri ağlatıyor. Bunların hepsi insan özellikleri. Üst üste teşhis sanatı yapıyor.


Sözü daha etkili kılmak amacıyla ortak nitelikleri bulunan nesne ya da kavramlar arasında benzerlik kurma sanatıdır. Bir teşbih'te dört öğe bulunur:
Müşebbehün-bin (benzetilen): Kendisine benzetilen, birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçlü, daha üstün olan.
Müşebbeh (benzeyen): Birbirine benzetilen nesne ya da kavramlardan nitelikçe daha güçsüz, zayıf olan.
Vech-i şebeh (benzetme yönü): Birbirlerine benzetilen nesne ve kavramlar arasındaki ortak nitelik.
Edat-ı teşbih (benzetme ilgeci): Nesne ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kuran ilgeç ya da ilgeç işlevi gören sözcük.
Teşbih, bu öğelerden bir ya da bir kaçının kullanılıp kullanılmamasına göre dörde ayrılır. Dört öğenin de bulunduğu teşbihe teşbih-i mufassal (ayrıntılı benzetme), benzetme yönü bulunmayan teşbihe teşbih-i mücmel (kısaltılmış benzetme), benzetme ilgeci bulunmayan teşbihe teşbih-i müekked (pekiştirilmiş benzetme) ve benzetme yönü ve benzetme ilgeci bulunmayan teşbihe de teşbih-i beliğ (yalın benzetme) denir.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt