Kabe Baskını 21 Kasım 1979

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
DDorlion

DDorlion

Üye
    Konu Sahibi
Kabe Baskını 21 Kasım 1979
Alıntıdır ...

21 Kasım 1979 günü Suud hükümetinin yayınladığı bir bildiride şu ifadelere yer veriliyordu:

“İslam dininden çıkan bir zümre 1 Muharrem 1400 günü sabah namazını fırsat bilerek beraberlerindeki silah ve mermilerle birlikte Kabe’ye sızdılar.”

Hemen ardından dışişleri bakanı Suud el-Faysal bu zümreyi aşırı ve deli diye tanımlayarak şöyle diyordu:

“Aşırılardan ve delilerden bir gurup…”

“Kabe baskını”nın, Cüheyman el-Uteybi liderliğinde bir gurup samimi ve ihlaslı Müslüman’ın bu kutsal beldeyi Suud rejiminin tahakkümünden kurtarma teşebbüsü olduğu görülecekti.

Hicri (1400) yılın ilk günü…Günlerden Salı…Sabah ışıkları henüz ortalığı aydınlatmaya başlamadan biraz önce…Kabe çevresindeki caddelerde duran arabalardan yolcular iniyordu. Yaklaşık 1000 kadar silahlı, Şeyh Muhammed b. Sebil’in imamlığında sabah namazının kılındığı Mescid-i Haram’a girdi. Biraz sonra Mescid-i haram ele geçirildiğinde bir gurup silahlının “Allahu Ekber” nidaları mescidi çınlatırken diğer bir gurup da mescidin kapılarını kapatıyor, Kabe’nin güvenliğinden sorumlu birlikleri tutukluyorlardı. Üçüncü bir gurup da Mekke semasına kuşbakışı hakim olan minarelere doğru yönelmişlerdi.

Kabe’nin dışında ise devrimci guruplar arka tarafı güvenlik altına alabilmek için Mekke içerisinde uzanan Ebu Kubays dağında mevzilendiler. Kabe çevresindeki evlerde de devrimciler bulunuyordu.

Bu arada Kabe’nin içerisinde bulunan çok sayıda gizli polis tabanca ve sopalardan ibaret hafif silahlarıyla devrimcilere karşı koydular. Devrimcilerin yoğun ateşi önünde kaçmak zorunda kaldılar.

Genelde devrimcilerin silahları otomatik silahlardan oluşuyordu. Ayrıca ağır makineliler, eski yapı tüfekler, tabanca ve hançerleri de vardı.

Devrimcilerin istekleri şunlardı:

1-Batıdan ithal edilen kültür, taklit değerlere son verilerek İslamiyet’in adaletli kültür ve değerlerinin yerleştirilmesi, emperyalist batılı ülkelerle ilişkilerin kesilmesi.

2-Babadan oğla geçen kraliyet düzeninin yıkılarak İslam devletinin kurulması, Suud ailesinin yargılanması.

3-Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyen, ülkeyi emperyalist ve yabancı firmalara otlak yapanların cezalandırılması.

4-İslam’a ve Müslümanlara karşı düşmanca tutumu nedeniyle ABD’ye petrol ihracatının durdurulması, ülkenin ihtiyaçlarına uygun olacak şekilde petrol üretiminin azaltılarak milli servetin heder edilmemesi…

5-Arap yarım adasını ellerine geçiren tüm yabancı askeri uzmanlar ve danışmanların yurt dışı edilmesi, yabancı askeri üslerin kaldırılması…

Hükümet 21 kasım 1979’da yayınladığı ilk bildiride, devrimcileri “İslamiyet’ten çıkmış bir zümre” diye nitelendiriyor ve “olay, siyasi içerikten uzaktır.” diye açıklama yapıyorlardı.

Ancak; Washington Post gazetesinde şöyle geçiyordu:

“Mescid-i Haram’a silahlı saldırı, Suud hükümeti ve iktidara doğrudan bir meydan okuma sayılır. Olayı, güvenliğin hakim olmasıyla sona erecek bir vaka şeklinde değerlendirmek çok büyük bir yanlışlıktır.”

Kabe baskını Suud yönetimi için çok şiddetli idi. Yetkililerin kalplerine korku yaymış, şimşekler çakmıştı. Kurtulamayacakları bir çıkmaza girmişlerdi. Olayın tamamıyla gün ışığına çıkmasının ardından yönetim yıkılmaya yüz tutan Suud tahtının korunması için seferberlik ilan ederek ülke tarihinde ilk defa bazı önlemler alıyordu.

1-Polis ve askerler silahtan arındırıldı ve silah depoları kapatıldı.

2-Bakanlıklar ve Cidde’deki Amerika Birleşik Devletleri büyük elçiliğinin korumaları yoğunlaştırıldı.

3-Yönetim aleyhinde afişlerin dağıtılması korkusu ile postaya denetleme konuldu.

4-Bütün yollar muhafız birliklerince kontrol altına alındı.

5-Mekke, Medine ve Taif’de sokağa çıkma yasağı uygulandı.

6-Silah kaçakçılığını önlemek için kara ve deniz sınırlarında güvenlik artırıldı.

7-İki hafta içerisinde ülkedeki çok sayıda yabancı sınır dışı edildi.

8-Öğrencilerin devrimcilere katılmaması için bazı okullar kapatıldı.

9-Basın mensuplarının inkılapçılarla temas kurmasını yasaklayan hükümet, etraftaki Amerikan askeri araçlarını görmemeleri ve gizli kapaklı haberleri yaymamaları için basın mensuplarını Mescid-i Haram’a dahi yaklaştırmadı.

10-Bütün iç ve dış telefon bağlantıları kesildi.

11-Ordu birlikleri, Milli Muhafız Alayı, İç güvenlik kuvvetleri ve istihbarat teşkilatında tam seferberlik ilan edildi. Piyadeler ve zırhlı kuvvetler, kentlerin girişlerine ve bakanlıklara yığıldılar. Hava alanları kapatıldı.

Suud makamları Mescid-i Haram çevresindeki bölgelerden halkı boşalttılar. Bölgeye büyük çapta güvenlik kuvvetleri yönelerek, Kabe etrafındaki bölgelerde mevzilendiler. Aynı anda, eylemcilerin yerlerini ve mevzilerini tespit etmek üzere Kabe üzerinde uçuşan birkaç tane helikopterle resimler çekmeye başladılar. Daha sonra Suud rejiminin isteği üzerine gelen Amerikan birlikleri ile daha önce hiç kullanılmamış uçaklar getirildi. Uçaklarda kimyasal silahlar bulunuyordu. Devrimciler bu uçaklardan iki tanesini düşürdüler ancak atılan zehirli gaz bombaları bir çoğunu şehit, bir çoğunu kör ve sağır, bir kısmını da felç etti. Bu nedenle ikinci kata inmek zorunda kaldılar. Ama zehirli gazlar her tarafı sarmıştı. İnkılapçılar o ana kadar üç bin askeri vurmuşlardı. Suud rejimi Amerikan birliklerinden yardım istedi. 3000 Amerikan komandosu Suud komandoları kıyafetine bürünerek Mekke’ye girdi. Aynı anda Ürdünlü komandolarda yardıma ulaşmış ve ordudan getirilen 30.000 askerle büyük bir güç oluşturulmuştu. Bu kuvvet karşısında devrimciler zor durumda kaldılar. Askerler tanklardan açılan ateşlerin ve ağır silahların etkisiyle dış duvarlarda açtığı aralıklardan ilerlemeye başladılar. Mescid-i Haram meydanlığına zehirli gaz sıktılar bunun üzerine devrimciler bodrumlara inmek zorunda kaldılar. Zehirli sular ve yanan lastiklerden çıkan zehirli dumanların bulundukları odalara kadar sızmasına rağmen teslim olmayınca bu kuvvetler oksijenli ve yakıcı gazlara başvurdular. Ve bunun sonunda 400’den fazla devrimci yandı.

Kabe’deki bu savaş 22 gün devam etti. Suud rejimi çok sayıda kayıplar verdi.

Devrimcilerin tutuklanmasından sonra iğrenç işkenceler başlamıştı. Vücutlarında yaralar açılıyor, elleri, ayakları ve parmakları kesiliyordu Yemek verilmiyordu. İşkence, eziyet, kan, susuzluk, açlık ve yanık izleri bariz bir şekilde yüzlerinde görülüyordu.

Yapılan gizli ve hızlı yargılamadan sonra 180 devrimci hiçbir ilan yapılmadan gizlice idam edildiler. Bunu 63 kişilik bir şehit kafilesi izledi. Bütün bu idamlar 8 vilayette yapıldı.

Bu olay, Müslümanlar karşısında küfrün nasıl tek millet haline geldiğini ve ne kadar acımasız olabileceğini bir kez daha gösterdi.
 
ozakin70

ozakin70

Üye
İlginç
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer Konular



Üst Alt