Ilim Dediğin

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

ademfarzet

Üye
    Konu Sahibi
Ilim Dediğin
İLİM DEDİĞİN
Şakiki Belh, talebesi Hatemi Asama:
— Kaç senedir benden ilim tahsil ediyorsun? diye sordu.
Hatem,
— Otuzüç senedir, dedi.
— Hangi ilimleri tahsil ve ne kadar faydalandın?
— Sekiz fayda temin ettim.
Şakik hayıflandı... biz yine Allah'ü teâlâya döneceğiz âyetini okuyarak:
— Ben ömrümü senin yolunda, senin talim ve terbiyende harcadım. Sen sekiz faydadan başka bir şey istifade edemedin mi?
— Evet üstadım, doğrusu söylediğimden başka bir şey istifade etmedim. Başka birşey de tahsil etmek istemem. Zira dünya ve âhiret saadeti ancak bu sekiz fâide ile elde edilir.
— Peki söyle nedir bu sekiz faide?
— Birincisi, halka baktım, herkes bir sevgili seçmiş, herkesin sevgilisi kabre kadar arkadaş oluyor, kabre girmiyorlar, definden sonra çekip geliyorlar. Düşündüm, ben öyle bir sevgili bulmalıyım ki devamlı refikim, kabirde enîsim olsun. Böyle bir sevgili ancak amâl-i sâliha olurdu, ben de onu seçtim. Nasıl yapmışım?
— Güzel yaptın...
— İkincisi, halkı nefsi havasının esiri gördüm. Nâziat sûresinin «Amma kim Rabbisinin makamından korkup da nefsini heva ve hevesten alıkoyduysa işte onun varacağı yer muhakkak Cennettir.» mealindeki âyet-i kerîmeleri düşündüm. Kur'ân-ı kerîmin hak olduğunu yakînen bildiğim için nefsi emmareye muhalefet ederek onunla mücadeleyi şiddetlendirdim. İhtiyaç ve isteklerini vermedim. Boyun eğmek mecburiyetinde kalarak Hakkın tâatı altına girdi. Nasıl etmişim?
— Allah seni mübarek etsin...
— Üçüncüsü, halka baktım, her biri dünya meşgalesi içinde boğulmuş didinip duruyor, kazandığını biriktiriyor ve bir şey kazandığını zannederek onunla seviniyor. Nahl sûresinin «Sizin nezdinizdeki tükenir, Allah' in indindeki ise bakîdir.» âyet-i kerîmesindeki hakikati düşünerek senelerdir kazanıp topladıklarımı hazır âhiret azığı olması için hep baki kalmak üzere Allah'ın indinde emanet ettim. Yani tasadduk niyetiyle fakirlere dağıttım. Nasıl yapmışım?
— Güzel yaptın...
— Dördüncüsü, halka baktım bir kısmı şeref ve izzeti, akraba kavim ve kabilenin çokluğunda zannederek bununla iftihar ediyorlar, bir kısmı da izzet ve şerefi kibirlenip böbürlenmekte, kabadayılık satıp sövüp saymakta, dövüp kan akıtmakta görüyorlar. Bir kısmı da ırkının, soy ve sopunun üstün olduğunu zannederek onunla iftihar ediyorlar. Bir de Hücurât suresinde geçen «Muhakkak ki sizin Allah nezdinde en şerefliniz takvaca en ileride olanınızdır.» kavli kerimini düşündüm ki, şüphesiz Kur'ân haktır ve insanlar yanılıyor.
Ben de Allah indinde mükerremlerden olmak için takvayı seçtim. Nasıl etmişim?
— Güzel ettin...
Beşincisi, şu halka baktım, mal ve şöhret sevgisi yüzünden birbirlerine haset ve buğzediyorlar. Bir de Zuhruf süresindeki «Dünya hayatında onların maişetlerini aralarında biz taksim ettik.» âyet-i kerîmesini düşündüm ki bu taksimat ezelde sabit olduğundan bunu değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. Bu hakikati öğrendiğimden beri hiç kimseye haset etmedim. Hak teâlânın taksimatına razı oldum, dünya ehli ile sulh akteddim. Nasıl etmişim?
— Güzel ettin...
— Altıncısı, gördüm ki nefsanî garaz ve şeytanî vesveseler yüzünden herkes birbirine düşmanlık ediyor. Bir de Allahü teâlânın «Şeytan sizin düşmanınızdır.» Kavli kerimini düşündüm. Kur'ân haktır, şeytan ve şeytana tâbi olanlardan başkası düşman olamaz. Böylece şeytanı düşman bilerek hiç bir hususta ona itaat etmedim. Allah'ın emrine sarıldım. Hiç kimseye düşmanlık etmedim ve bildim ki doğru yol, Allahü teâlânın Yasin süresindeki «Ey Âdem oğulları, şeytana tapmayın, çünki o sizi Rabbinizden ayıran bir düşmandır. Bana ibâdet edin, işte sıratı müstakim budur diye size emretmedim mi?» kavli kerîmindedir. Ben de bu yolda devam ettim. Nasıl etmişim?
— Güzel yapmışsın ey Hâtem...
— Yedincisi, halka baktım, gördüm ki, nefsini zillete düşürerek dünyevî ihtiyaçlarını kazanmak için bütün gayretlerini sarfediyorlar, bu sebeple haram ve şüpheli şeylerden kaçamıyorlar. Bir de Allahü teâlânın Hûd süresindeki «Hiç bir canlı yoktur ki rızıkları Allah'ın üzerine olmasın.» kavli kerîmi ile Necm süresindeki «insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.» âyet-i celîlesini düşündüm ki, ben de yer yüzündeki canlılardan biriyim. Allah rızkımı tekeffül etmiştir, ben âhireti talep etmekle mükellefim. Yaratılış gayemi düşünerek bütün gayretimle Allah için kulluk vazifemi yapmaya çalıştım. Nasıl etmişim?
— Güzel etmişsin...
— Sekizincisi, halka bakıp gördüm ki, kimi malına mülküne güveniyor, kimi yüksek diplomasına, kimi bileğine kimi sanatına, kimi oğluna kızına, kimi babasının bıraktığı mirasa, kimi aklına, kimi de bu işten ayrılsam daha çok kazanırım. Ekmeğimi taştan çıkarırım diyerek âciz nefsine güveniyor. Ben ise Allahü teâlânın Talak süresindeki «Kim tam bir tevekkül ile Allah'a güvenip dayanırsa O, kendisine yetişir.» kavli celîlini düşünerek tam bir tevekkül ile Allah'a itimat edip güvendim. O bana yeter ve O ne güzel bir vekildir. Nasıl beğendin mi?
— En güzelini yapmışsın ey Hatem, Allah seni muvaffak etsin, hakikaten ben Tevrata, İncile, Zebura ve Furkanı Hakime baktım, bu dört kitapta mevcut olan ilim ve maarifi ilâhiyenin bu sekiz faidenin dışına çıkmadığını gördüm. Bu sekiz usûl ile amel eden kimse dört kitapla amel etmiş gibi olur. Allah seni mübarek kılsın ey Hatem!
(Bu menkıbe, İmâm-ı Gazâlî'nin Hulasatüt tasanifi fittasavvufî isimli eserinden kısmen özet ve şerhle alınmıştır.)
( dan alıntı)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...


Üst Alt