gece uçuşu

Sponsorlu Bağlantılar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Albert Einstein

Albert Einstein

Üye
    Konu Sahibi
gece uçuşu
ANAHTAR


Her akşam evine kendi anahtarı ile giren Kenan bu sefer elini cebine attığında anahtarının olmadığını farketti.Her yeri aramış ama bulamamıştı.Gece oluncu eşinin çantasından diğer anahtarı gizlice aldı. Bir gün sonra aşağı mahalledeki çilingirde bir tane daha yaptıracaktı. Anahtarı gizlice aldı çünkü evinde eşyalarına gözü gibi bakan biri olarak bilinirdi. Ertesi gün çoğalttığı anahtarı kapıya denediğinde kapıyı açmadığını gördü. Bu sefer de eve kapıyı çalarak girecekti. Aklına kapıyı açmayan anahtar geld1.KİTABIN KONUSU:
Osman Vecdi adında bir kişinin halasının kızına aşık olması fakat bunu açıklayamaması ve halasının kızının Vecdi’nin en samimi arkadaşına aşık olup onunla evlenmesi.
2.KİTABIN ÖZETİ:
Abdulvahit Hüsame1.KİTABIN KONUSU: Hava postacılığı yapan bir şirkette Pentagon postasını acısıyla tatlısıyla anlatan bir roman. Bu hava postasının diğer postalardan ayrılan farkı; uçuşların gece yapılması ve ve havacılığın tehlikesini arttıran zifiri karanlık, parlak ay, yıldızlar ve sessizlik.

2.KİTABIN ÖZETİ: Buenos Aires’te bir şirket anlatılmakta. Bu şirket hava postacılığı yapmakta ve adı Pentagon Postasıdır.
Şirketin tüm sorumluluğunu, genel müdür olan Riviere’ ye ait. Bu sorumluluk öyle bir sorumluluk ki; hatayı affetmeyen, başarıları ise su yüzüne, dışarı vurmayan, sert bir o kadar da duygusal bir yönetici. Bu kavramların ve özellikleri hepsi Riviere adındaki genel müdüre ait.
Bu şirkeyye üç uçak var. Aynı zamanda diğer uçak şirketlerinin uçuş rotası, iniş ve kalkışları Riviere’ nin sorumluğunda.Sorumlulukların eşiğinde, şirketin başında bulunan bu adam içindekş hizmet aşkı ve sorumluluk duyhusu ile yeni bir görev icra şekli düzenliyor ve bu planını uygulamaya koyuyor. Fakat; birçok yerden tepki alıyor ve başaramıyacak duygusu kazandırılmaya çalışılıyor. Nitekim Riviere tam tersini yapıp bu işi başarıyor. Gece Uçuşu’ nu tehlikelerle dolu yolculuğuna başlatıyor.Bunu yapmaktaki amacı ise; deniz ve demir yoluyla açılan mesafeyi gece kapatabilmek.
Rviere öyle bir liderlik özelliğine sahip ki; disiplinli, kuralcı ve titiz bir kişi. Cesaretiyle verdiği tüm emirleri, personeli hiç tereddüte düşmeden yerine getirebiliyor. Çünkü liderine güveniyorlar ve bağlılar. Sonuç başarılarla dolu, yeride ve zamanında hizmet. Yani başarılarla dolu bir şirket çıkıyor karşımıza. Riviere bu başarısını kaya kadar sert ve katı kurallarına, kükreyen yüce dağlardaki kadar sarsılmaz kişiliğine, engin denizlerdeki gibi uçsuz bucaksız cesaretine borçlu
Bu özelliklerini personeline aktarmayı ihmal etmiyor. Riviere’ nin bir pilotu var ki; içlerinde en cesur olanı. Pilotlardan ve personelinden en çok ona güveniyor. En zor ve en tehlikeli işleri ona veriyor. Ayrıca diğer pilotlarını da böyle tehlikelerle dolu görevlere, zifiri karanlığa yetiştiriyor. Biliyor ki; neyin ne olacağı belli olmaz ve kaderin önüne geçilmez. Üstün doğaya karşı gelemeyeceğini; onu yenemeyeceğini biliyor.
Bu sırada en cesur pilotu olan Fabien görevini icra etmek için hazırlıklarını yapmış ve uçuş saatine kadar evinde karısıyla birlikte uyuyarak dinleniyor. Gece yarısı olduğunda karısı Fabien’ i kaldırıyor ve hiç alışagelmemiş bir ayrılık yaşanıyor. Fbien’ nin gidşi çok güzel ve rahat bir şekilde geçiyor. Ancak dünüşte, ayrıldığı yerde ve geniş bir bölgede çok büyük bir fırtına başlıyor. Gece yarısında öyle büyük bir fırtına başlıyor ki; uçak fırtınanın içinde eriyip gidercesine zifiri karanlıklara boğuluyor. Öyle bir ayaz varki Fabien gecedeki bir karanlığın bu kadar aydınlık olabileceğini düşünemiyor. Riviere, Fabien’ nin kurtulması için çok büyük bir işbirliği düzenliyor. Dünyanın dört bir tarafı ile iletişim kuruyor. Zaten personeli gece uçuşlarının olduğu zaman olduğu zaman nöbette oluyor ama o gece eksiksiz bir mesai sergiliyor. Bütn bu işbirliğine rağmen Riviere’ nin kortuğu, önceden düşündüğü gibi doğa ile başa çıkamıyor ve ve uçaktaki iki personeli o inanılmaz fırtınanın içinde kaybolup gidiyor. Bütün telsizler kapanıyr ve hiçbir irtibat kurulamıyor. Riviere, bu ne kadar olumsuz sonuç olsada hizmetine aynı ciddiyet ve titizlikte devam ediyor. Onun için yengi ve yenilgi vardır. Yaşamın bı imgelerin üstüne kurulu olduğunu düşünür. Onun prensibi, yengi vardır bir halkı zayıf düşürür, yenilgi vardır, bir başka halkı uyandırır. Riviere’ nin uğradığı yenilgi belkide gerçek yengiyi yaklaştıran bir girişimdir. Onun için bir sonraki uçuşu iptal etmiyor ve kalkış için talimatını tereddütsüz bildiriyor.

3.KİTABIN ANA FİKRİ: Romanın ana fikri, insanlar karakter ve prensip sahibi olmalılar. Koyduğu ve olan kurallardan taviz vermemeli, kuralları uygulatmayı bilmeliler. Yöneticiliğin sorumluluklarını yerine getirmeli, insan ve insan hayatına değer veremeliler. Önlerine çıkan engeller karşısında yılmamalı, bilakis daha çok kazanma ve hırs duygusu edinmeliler. Ayrıca işbirliğinin başarı için çok önemli bir yardımlaşma olduğunu untmamamız fikrinin veriyor.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Riviere şirketin genel müdürü ve tam liderlik ruhuna sahip bir insan. İşini şansa bırakmayan, hatayı çok ağır bir şekilde cezalandırmaktan kaçınmayan bir yönetici.
Fabien, yaptığı havacılık görevleri ile başarılı ve aynı zamanda cesur bir pilot. Tehlikeden korkmayan, verilen her görevi yerine getiren iyi ve karakter sahibi, bunun yanında eşini seven ve ona saygı duyan bir insan.
Madam Fabien, duygusal kocasını seven ve sadık bir eş.
Ayrıca müfettiş, telsizci ( pilot yardımcısı ) ve bakım onarım personeli dışında sekreterler bulunmakta.
5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitaptaki kişiler tamamiyle gerçek hayata paralel bir şekilde anlatılmaktadır. Olaylarda doğal olarak bu doğrultuda seyir etmekte ve gelişmektedir. Katı, duygusal olduğu kadar acı bir amlatım içermekte. Gelişe olaylar, yapılan işler kahramanı doğurkta ve bir destan oluşmakta.bu da kaçınılmaz bir son.

6.KİTABI YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:Andre gide Paris’ te doğdu. Babası Paris Üniversitesi’ nde hukuk profesörü. Yazar üç kere evlilik yapmış ve boşanmış. En son değişiklik ve moral olsun diye 1893 ve 1894 yıllarında Kuzey Afrikay’ a seyehette bulundu. Hastalanarak 1944 yılında hayatını kaybetti.
Yazarın hayatı edebiyatın dışına taşan ve serüvenlerle dolu bir eylem adamı. Yazar 1931 yılında Femine Ödülü alan 1939 yılında sinemeya uyarlanan Gece Uçuşı’ nda, sivil havacılığın sinemeya uyerlenan serüvenlerini anlatır.
ttin,evli ve iki çocuk babasıdır.Çok sevdiği bir çocukluk arkadaşı vardır:Osman Vecdi.İlk kez Galatasaray Lisesi’nde tanışmışlardır.
Vecdi,bir hastalıktan dolayı ölmek üzereyken arkadaşı Hüsamettin’e onun suçlu olduğunu ve ona bir defter bıraktığını söyler ve son nefesini verir.
Hüsamettin defteri okumaya başlar:
Vecdi,annesini kaybettiğini hayatının ilk önemli olayı olarak anlatır.Annesi öldüğünde,babası onu Beylerbeyi’ndeki halasının evine bırakır.
Vecdi halasının kızı Nigar ile oyunlar oynayarak kendisini avutur.Galatasaray Lisesi’ne başladığında babasından bir mektup alır.Doktor Yarbay olan babası,uzak bir yere tayin olduğu için artık Vecdi yalnız kalmıştır.Bu sırada Hüsam ile tanışır.O da kimsesizdir.Onu halasının evine götürmeye başlar.Okul bittiğinde Vecdi’nin Tıbbiye’ye gitme kararıyla dalga geçen Nigar,Vecdi’nin kendisine kin duymasına sebep olmuştur.
Hüsamettin tatile gittiğinde,Vecdi halasıyla ciddi bir konuşma yapar.Halası Vecdi’ye Nigar ile evlenmesini teklif eder.
Kısa süre içinde,Vecdi Nigar’a aşık olduğunu anlar.Vecdi yazarlığı sevmez ama Nigar yazar olmuştur.Vecdi,Hüsamettin’e düşman olduğunu Nesim-i Havadis gazetesi okuduğunda anlar.Nigar’ın şiir yazıyor olması,Vecdi’yi çok sinirlendirmektedir.
Aşkını itiraf edemeyen,karşılık bulamayacağından korkanVecdi çok acı çeker.Halası,Hüsamettin’in Nigar’ı sevdiğinden baştan beri haberdardır fakat Vecdi bunu bilmemektedir.En sonunda Nigar,Hüsamettin’I sevdiğini Vecdi^ye söyler.Vecdi ve Hüsamettin,Beylerbeyi’ndeki köşke,Vecdi’nin annesinin öldüğü eve taşınırlar.Eşyaları taşırken Vecdi’nin karakalem resimleri ortaya çıkar.Hüsamettin,Nigar’ın resmini tanır fakat Vecdi kağıtları kitaplığın en üst rafına fırlatır.
Birkaç gün sonra Vecdi,Nigar’ın resminin kaybolduğunu görür.Bundan sonra Hüsamettin’in Nigar ile evlenmek istediğini Nigar’a ve halasına söyler.Vecdi Hüsamettin’e bıraktığı defteri bu günlerde yazmaya başlar.Nigar ve Hüsamettin evlenir.Vecdi 1912’de savaşa gider,sol kolunu kaybeder.İstanbul’a geri döndüğünde evdekiler acı haberi alır,Nigar Vecdi için ağlar.Bundan sonra hergün iki saat Nigar’ın evinde kelmaya başlayan Vecdi,yağışlı bir akşam hasta olur,ateşi çıkar ve o akşam Hüsamettin’in kollarında ölür.

3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Hayat o kadar büyüktür ki umtlarımızı ve hayallerimizi bir tek sevgiye,bir tek aşka bağlayamayız.Böyle bir hareket tarzı bize kendi ölümümüzü yakınlaştırır.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Vecdi:Çekingen ve duygusal bir karakter.Sevmediği konularda konuşmaz.Çabuk sinirlenir.Etrafındaki olaylara yön vermekten korkar.Pişman olmaya mahkum.
Hüsamettin:Hayat tecrübesi az.Arkadaşlığın değerini bilmez.Bencil davranır.Kendi mutluluğu için arkadaşının ümitlerini söndürdüğünün farkına varamaz.
Nigar:Çok toy.Hayatı toz pempe görür.Şiir yazmayı ve okumayı sever.Bir arkadaşının değerini onu kaybettiğinde anlayan insanlardan biridir.
Düğüm noktası:Vecdi’nin rafa attığı resimler arasından Nigar’ın resminin kaybolması,Vecdi’nin,Hüsametti n’in Nigara aşık olduğunu anlamasını sağlamıştır.Oysa Hüsamettin,Vecdi’nin Nigar’ı sevdiğini bilmektedir.Hüsamettin resmi oradan almasydı,olaylar kötü bir sonuca varmazdı.

5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:Konu gayet iyi işlenmiş olmasına rağmen aşkının büyüklüğü belirtilmemiş bir insanın,bu aşkı kaybettiği için hayata küsmesi pek inandırıcı değil.Olaylar çok sade ve sonu tahmin edilebilir bir şekilde gelişiyor.Konular arasında yazarın deneme niteliği taşıyan fikirleri,beni çok etkiledi.
6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:Halid Ziya Uşaklıgil,Servet-i Fünun romancısıdır.1866’da İstanbul’da doğdu.Fatih Askeri Rüştiyesi’ne gitti ve 17 yaşında okuldan ayrıldı.1884’te Nevruz;daha sonra Hizmet ve Ahenk Gazetesi’ni yayınladı.Fransızca,İngilizce, Almanca,İtalyanca,Ar apça,Farsça bilirdi.Kahramanlarını gerçek hayattan aldığı kitaplar yazdı.1945’te İstanbul’da öldü.i. Acaba nerenin anahtarıydı?

Eşi ile iş arkadaşı Orhan sayesinde tanışmıştı. Perihan Orhan’ın kız kardeşiydi. Mutlu bir evlilik geçirmemiş olan Perihan yeni boşanmıştı ve kendisini yalnız hissediyordu. Perihan’ın eski eşi Vecdi Bey zamanında kendisine çok eziyet etmişti. Onu sadece cinsel bir araç olarak görüyordu. Bunun üzerine Perihan da tek çaresi olan boşanmayı tercih etti. Hikayeyi öğrenen Kenan bu fırsatı elinden kaçırmak istemiyordu ve kaçırmadı da…
Hayatları ve düşünceleri sürekli batı özenticiliği içindeydi. İkinci Dünya Savaşı başlamıştı. Onlar bundan uzak evlerinde konken partileri,altın günleriyle vakitlerini geçiriyorlardı. Yine böyle bir partide Kenan’ın aklına o anahtar geldi. Evde birçok kadın ve erkek vardı. Aklından teker teker oardaki erkekleri geçirdi. Acaba anahtar onlardan birine ait olabilir miydi?
Son zamanlarda kendini iyi hissetmeyen Kenan bir de bu anahtar yüzünden iyice dertlenmişti. Haftalık muayenesi için doktoruna gittiğinde kendisine dinlenmesi,olayları fazla kafasına takmaması tavsiye edilmişti. Aklında sürekli o anahtar vardı. Sahibini düşünüyordu. Bir ara Perihan’ın eski eşi Vecdi Bey’i düşündü. Teyzesinin oğlu Rüstem’i aradı. Rüstem onoun en yakın arkadaşıydı. Bir bahane bularak Vecdi Bey’in adresini bulmasını istedi. Sebebini söylemek istemiyordu. Emekli hafiye olan Rüstem araştırma işlerini çok severdi. İşi kabul etti.
Ertesi akşam Rüstem telefon açtı ve adresi verdi. O akşam Kenan ve Perihan odalarında başbaşa kaldıklarında Kenan, Perihan’ı ne kadar çok sevdiğinin bir kere daha farkına vardı.
Bir elinde anahtar diğer elinde adres, aradığı evi buldu. Etrafını gözetledi. İçi sıkıntılıydı. Ya anahtar uyarsa! Ama biraz sonra sevinçle anahtarın kapıyı açmadığını gördü, çok sevindi.
İş çıkışı Perihan’la her zaman gittikleri pastahanede buluştu. Oradan da sinemaya gideceklerdi. Perihan’ın sürekli ziyaretine gittiği Semiha adında bir arkadaşı vardı. Kenan’a Vecdi Bey’I Semiha’nın kaldığı apartmanda gördüğünü söyledi. Ama bunu hiç umursamadan yaptı. Kenan bu rahat konuşmalar karşısında çok rahatladı. Bir türlü Perihan’a anahtarın nereye ait olduğunu soramamıştı. Hiçbir şeyden emin olmadığı için bir aile faciasına sebep olmak istemiyordu.
Aklına yeniden meçhul anahtar geldi. İçini bir kurt gibi kemiren bu düşünce onu hiç rahat bırakmıyordu. Evet, aldatıldığını düşünüyordu.
Karısı sürekli kendisine bir tatile ihtiyacı olduğunu söylüyor ve ona bir hasta gibi davranıyordu. Bu davranışlar da Kenan’ın tahminlerini pekiştiriyordu. Kenan gün geçtikçe Perihan’dan soğumaya başladı. Onun sürekli kusurlarını görüyordu. Bir ara eski günlerini hatırladı. ‘’Nerede o eski Perihan?’’, diyordu. Eski Perihan’ı daha çok seviyordu.
Günler geçiyor ama Kenan’ın şüpheleri bir türlü sona ermiyordu. Artık Perihan’ı kendisine düşman ilan etmişti. Çocukça bir tavırla, onu kendisinden daha kültürlü olmakla suçluyordu. Kendisini onun yanında küçük görüyordu. Tabi bunları kimseye sezdirmiyordu. Perihan’ın çok kurnaz biri olduğunu düşünüyor,sürekli onu suçluyordu ama onsuz yaşayamayacağını da adı gibi biliyordu. Onu seviyor onu kırdığını düşünüyordu. Sürekli bir ikilem içinde bocalıyordu:Aldatılma ve onu sevdiği düşüncesi. Hayır!bu işin ne olduğunu öğrenmeliydi.
Teyzesinin oğlu Rüstem’den Perihan’ı izlemesini istedi. Rüstem buna çok şaşırıyor ve kızıyordu ama Kenan’ı da kırmak istemiyordu. Her akşam Kenan’a düşündüklerinin aleyhine durum raporu veriyordu. Kenan , kendisini aldatmadığı konusunda tam ikna olmuşken Vecdi Bey’in adresinin eski olduğunu öğrendi ve anahtar şüphesi yeniden doğdu. Yeni adres Perihan’ın sürekli ziyaretine gittiği, Semiha’nın kaldığı Şendil Apartmanıydı.Kenan sonunda işi çözdüğünü düşünüyordu:’’Demek her gün Semiha diye Vecdi’ye gidiyormuş…’’. İşi çözdüğüne çok seviniyor ,’’Çok akıllıca, ama ben daha akıllıyım…’’,diyordu. Sevinçle kendini İstanbul sokaklarına attı.
Dükkanları geziyor,vakit geçirmek için almayacağı halde ufak tefek şeylerin fiyatını soruyordu. Bir bıçak dükkanından ,dikkatini çeken güzel bir bıçağı satın aldı. Perihan –Semiha kumpasını alkışlıyor gezmeye devam ediyordu.
Karşı kaldırımda vitrinlere bakan genç bir kız dikkatini çekti. Kız çok güzeldi. Kenan ona adeta asılıyordu. Kız önce tepki gösterdi ama sonradan Kenan’la arkadaş oldu. Aklınca Kenan Perihan’dan öç alıyordu. Kızın adı Melahat’tı. Kenan Melehat’la Perihan’ın Semihay’ı ziyaret etme saatine yakın Şendil Apartmanının karşısındaki bir pastahaneye gittiler ve Kenan gizlice Perihan’ı beklemeye başladı.
Biraz sonra Perihan taksiden inip apartmana girdi. Ardından Kenan da Melehat’tan ayrılıp gizlice apartmana girdi. Çok üzgündü,bir an başı dündü ve hastalığının da etkisiyle olduğu yere yığıldı.
Gözünü açtığında kendini,yanında Perihan,hastahanede buldu. Şuursuz bir şekilde etrafına bakıyordu. Perihan ,Semiha’nın arkadaşı Şermin’den,Kenan’ı bir kızla gezerken gördüğünü öğreniyordu. Apartmanda Kenan’ı bulduğu anda cebinden çıkan bıçak ve o anahtar Perihan’ı düşündürüyordu. Kenan’ın durumuna çok üzülüyordu. İyileşecek mi? Anahtar kimin? Bıçak niye?…
Kenan uyurken Perihan odasına giriyor, onu eski eşi Vecdi Bey ile karşılaştırıyor. Kenan’ın Vecdi yanında bir melek gibi kaldığını düşünüyordu. Ama sonra da melek gibi Kenan’ın kendisini aldattığını düşünüyordu. Herşeye rağmen onun için en önemli şey Kenan’ın iyileşmesiydi.
Doktorlar Kenan’ın iyileşeceğini söylüyordu. Rüstem de ziyarete geliyor ama bildiklerine Perihan’dan saklıyordu , Perihan’ın yaptığı gibi. Rüstem ile Perihan konuşurlarken Rüstem ağzından Kenan’ın Perihan hakkındaki düşüncelerini kaçırdı. Doktorlar bunun karşısında olayın büyümemesi için olanların sebebini hastalık olarak söylüyorlardı. Perihan Kenan’ın kendisinden niçin şüphelendiğini düşünüyordu. Perihan o zamana kadar bir süpriz olarak gizlediği bir şeyi daha Rüstem’e söylemişti: Perihan hamileydi! Vecdi Bey kendisine geçmiş olsun telefonu açtı. Vecdi’nin sesini duyan Perihan Vecdi’nin kendisini sadece bedeni için sevdiğini düşünüyor Kenan’a daha çok bağlanıyordu.
Perihan şimdi Kenan’ın kendisinden neden şüphelendiğini daha iyi anlıyor yanlış anlaşılmasından dolayı üzülüyordu. Kenan’ın yanındaki kızın kim olduğunu öğrenmeye çalışıyordu ve Rüstem’e kızı takip etmesini söyledi. Rüstem kızı buldu ve onun aslında gazinolarda çalışan bir hayat kadını olduğunu öğrendi. Kenan’ın onun için sadece anlık bir ardaşlıktan başka birşey olmadığını öğrendi.
Rüstem kızın hikayesini Perihan’a anlattı. Kenan yavaş yavaş iyileşiyordu. Perihan bütün bu olanların başlarına dert olan bu batı örneği lüks hayattan olduğunu düşünüyordu ve Kenan iyileştiği zaman eskiden yaşadıkları o mütevazi evlerine taşınmaya karar verdi. Ama Perihan’ın aklında o sahibi belli olmayan anahtar geliyordu.
Nihayet Kenan uyanıyor ama şiddetle Perihan’ı istemediğini söylüyor, Perihan bundan çok etkileniyor ve artık Kenan’ın kendisini sevmediğini düşünüyordu.
Bu arada Vecdi Bey ,üst kat komşusu Semiha’nın yanına gidip ona Perihan’ı hâlâ ne kadar çok sevdiğini söylüyordu. Semiha buna inanıyor ve Vecdi’ye acıyor. Onun haklı olduğunu düşünüyordu. Doktorlar Perihan’a Kenan’ın yaptıklarının onun hastalığından dolayı olduğunu ve hastalığın onu bilinçsizleştirdiğini söylediler.
Semiha Vecdi’nin söylediklerini Perihan’a anlatıyor ama Peihan buna kayıtsız kalıyordu. Bir gün sonra Kenan uyandığında Rüstem’ı istetti. Ona Perihan’ı sordu. Rüstem Kenan’la ikna edici bir şekilde konuştu. Kenan Perihan’ı hâlâ sevdiğini ve onu çağırmasını söyledi. Perihan sevinçle Kenan’ın yanına geldi. Kenan perihan’la konuşuyor, ona yaptıklarından dolayı özür diliyordu. Anlaşmışlardı. Perihan yeni ev plânından basediyordu. Ama ikisi de anahtardan söz etmiyordu.
…
Bir bahar sabahı Perihan kenan’ı dışarıda gezmek için uyandırdı. Kenan dışarı çıkarken Perihan’a içinde çoğalttığı anahtarın bulunduğu çantasını almasını istedi. Amacı anahtar merakını gidermekti. Ama Perihan durumu anlamamıştı. Yolda giderken nihayet Kenan anahtarı sordu. Perihan hiç cevap vermeden kendisini takip etmesini istedi. Geze geze nihayet eski evlerinin önüne geldiler. Perihan anahtarı çıkarttı ve kilide soktu. Evet anahtar eski evlerinin anahtarıydı. Perihan eski evlerinden bir hatıra olarak o anahtarı yıllarca sakladığını söyledi. İçeri girdiler. Ama bu sefer Perihan’ın aklına Kenan’ın cebinden çıkan anahtar geldi. Cebinden çıkarttığında elindeki anahtarla aynı olduğunu gördü. Kenan’ın da hatıra olarak aynı anahtarı sakladığını düşündü. Kenan’ın kendiliğinden oluşan bu yalanı bozmaya hiç niyeti yoktu. Artık ikisi de rahattı. Anahtarların sırlarını öğrenmişlerdi(!) birbirlerine sarıldılar. Merdivenin altında yatan kedi yavrularını gören Perihan,Kenan’a müjdeyi verdi:” Beş ay sonra muradımıza ereceğiz.”
SON



KİTABIN ANA FİKRİ:DÜŞÜNDÜKLERİNİ AÇIĞA VURAMAYAN İNSANLAR GERÇEKLERİ ASLA ÖĞRENEMEZLER!
OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:OLAY BİR BELİRSİZLİK ÜZERİNE KURULMUŞ,KİŞİLER GÜNLÜK HAYATTAKARŞILAŞABİLECEĞİMİZ TÜRDEN AMA TABİKİ YAŞAYIŞLAR YAZARIN DA İFADESİYLE TÜRK AİLE YAPISINA TERS BİR GÖRÜNÜŞ İÇERİSİNDE.
KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:KİTAP , İÇİNDEKİ BELİRSİZLİKTEN DOLAYI, İNSANI MERAKLANDIRIYOR VE OKUMAYA TEŞVİK EDİYOR VE AYRICA İLİŞKİLER DE GERÇEKLERİ DÜŞÜNDÜRTÜYOR.BİZE KARŞILAŞTIRMA İMKÂNI SAĞLIYOR.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:

REFİK HALİT KARAY



Refik Halit ortaokul-lise ders kitaplarından aklımızda kalan az sayıdakİ yazardan biri. Gurbet Hikâyeleri adlı kitabından alınan "Testi" çoğumuzun aklındadır. Yunanlı araştırmacı Georgy Jusdanis, ders kitaplarının bir ülkenin resmi edebiyatının oluşumunda yarı-resmi nitelikteki antolojilerle birlikte bir rol oynadığını yazar Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür aldı kitabında. Bu noktadan baktığımızda Refik Halit'i Cumhuriyet'in kurucu ideolojisinin savunucularından zannedebiliriz. Yazarı yakından tanımayanların çoğunda böyle bir kanaat bulunduğunu iddia edebiliriz. Oysa Lozan anlaşmasındaki bir hükme dayanılarak sürgüne gönderilen 150'liklerden birisiydi. Refik Halit'in bu özelliğini bilenler de yanılıp onu "mürteci" zannedebilirler .
Lucien Goldmann, Diyalektik Araştırmalar adlı inceleme kitabında, eleştirinin yazarın özyaşamıyla mı, yapıtıyla mı ilgili olacağını tartışır ve yapıtı yazarın özyaşamının (ve ideolojisinin) önüne koymak gerektiğini yazar. Refik Halit'i değerlendirirken bu ikisinden birisine yapılacak vurgu bizi 180 derece karşıt noktalara götürebilir. Refik Halit, edebiyatımızın "kendine özgü" yazarlarından biridir, yapıtları da öyle. Yakup Kadri, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları adlı kitabında onu bir bohem olarak çizer. Yanıltıcı bir tablo değildir bu; Yakup Kadri'yle ilk gençlik dostlarıdırlar ve Yakup Kadri'nin püritenliğinin yanında Refik Halit, çapkın mı çapkın, keyfine düşkün bir bohemdir. Yakup Kadri, Refik Halit'i "hayat adamı", kendisini de "kitap adamı" olarak tanımla anılarında.
Aynı yıllarda akşamları Yakup Kadri ve Abdülhak Şinasi'yle birlikte Beyoğlu'na çıkan Refik Halit, gündüzleri de yönetimdeki İttihat ve Terakki'ye karşı en sert muhalefeti yapmaktadır. Nitekim kısa sürede de başını belaya sokacak ve Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra Sinop'a sürgüne gönderilecektir. Bu sürgünde yaşadıklarını anılarını topladığı Minelbab ile Mihrab ve Bir Ömür Boyunca adlı kitaplarında anlatır. (Bir diğer Sinop sürgünü Refii Cevat'ın Menfalar / Menfiler adlı anı kitabında da Refik Halit'le ilgili anılara yerverilir.)
Sürgünden daha bir keskinleşmiş olarak döner Refik Halit. İstanbul'un işgalinden sonra Hürriyet ve İtilaf ağırlıklı kabinenin kurulmasında, partinin önde gelenlerinden birisi olarak rol alır, ama yer almaz. Onun bu dönemdeki görevi, kabine üyeliği kadar önemlidir: Posta ve Telgraf Umum Müdürü olur. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Anadolu harekatını telgraflarla yönettikleri düşünülürse, bu görevin o günlerdeki önemi daha da iyi anlaşılır. Minelbab İlelmibrab'ın en ilgi çekici bölümlerinden birisi, Refik Halit'in umum müdür sıfatıyla M. Kemal ve arkadaşlarının telgraflarının çekilmesinin yasakladığı günlerde, Anadolu'daki telgraf memurlarına ve umum müdüre telgraf çeken MustafaKemalile-adeta-konuştuklarıbölümdür.
Refik Halit, siyaset mikrobunu kapmış, müzmin bir İttihad ve Terakki muhalifidir ve Anadolu harekatına da, İttihat ve Terakki'nin beceriksiz girişimlerinden biri saydığı için karşı çıkmıştı. Ne var ki sonuçta kendisini Suriye'de sürgünde buldu. Muhalifliği ona yoksulluk, yoksunluk çektirdi, ama Türkiye edebiyatına da iki önemli hikâye kitabı kazandırdı. Sinop sürgünü yıllarında Anadolu'yu tanıdı, " Memleket Hikayeleri"ni, Suriye sürgününde de Gurbet Hikayeleri'ni kaleme aldı. Bu iki kitabı da edebiyatçıların o güne dek hor gördükleri, estetik bir değer izafe etmedikleri kesimleri ele alması açısından önemliydi. İstanbul'dan yazılmamış olmanın verdiği "canlılık" hikâyelerin diline deyansımıştı.
Sürgün yıllarında ve sonrasındaysa romana ağırlık verir Refik Halit. Suriye sürgünü bir muhalifi anlattığı, muhtemelen özyaşamsal öğeler de taşıyan Sürgün adlı romanı, canlandırdığı tip, atmosfer açısından başarılı olduğu gibi, roman boyunca okuyucunun merakını ayakta tutan da bir kurguya sahiptir. Refik Halit'in Nilgün adlı romanı da popüler edebiyatın şahikalarından biri. Türkçe'de. TV dizisi olarak tanıdığımız Bugünün Saraylısı ve İstanbul'un Üç Yüzü adlı romanları da, bir dönemi anlatan en önemli romanlardan olmakla birlikte, karakterlerin psikolojilerini, tutkularını da dönemdaşı yazarların çoğundan daha derinlemesine ele alışıyla ayrılır. Bu iki romanı dışındaki, meraklısı olmayanların pek bilmedikleri öbür romanları da kesinlikle okunduklarında düş kırıklığı yaratmayacak yapıtlardır. Çoğu zaman esrarengiz güzel bir kadın bulunur romanlarda. Bu kadın, Refik Halit'in tutkusunun bir sonucu olmakla birlikte, (ölümünden bir yıl önce yapılan bir söyleşi de, "Ben güzel yemek ve güzel kadın meraklısıyım," demişti) romana sürükleyici bir yan katan bir motiftir, daha da önemlisi, romanın kahramanı olan erkeğin psikolojisinin gerçekçi bir çiziminde de önemli rol oynar. Bu bağlamda Yezidin KızıveÇeteromanlarıörnekverile bilir.
Refik Halit, yazmaya mizah dergilerinde yergi ve taşlamalarla başladı ve ömrü boyunca sürdürdüğü düzyazılarında da ironiden vazgeçmedi. Günlük gazetelere yazdığı, o günün politik konumunu ya da gündelik hayatını (sürgünden döndükten sonra politikadan uzak durmayı yeğlemişti) anlatan yazılarını bugün okuduğumuzda zamanın bu metinlerden aldığımız dilsel hazzı azaltmadığını göreceğiz. Türkçenin okunduğunda okura en 'keyif verici' metinleriarasındarahatlıklasay abilirizbumetinleri.
18 Temmuz 1965'te kaybettiğimiz Refik Halit'in ölümünden bu yana 35 sene geçti. Ne var ki eserleri üzerine ayrıntılı bir çalışma yapılmış değil. "Rejim aleyhtarlığı" damgasından kurtulamamış olmalı. Ders kitaplarına girdiği halde bu sıfatı muhafaza etmesi, onun "kendine özgü" kişiliği ve yazarlığıyla uyumlu bir hal aslında. Ölümünden bu yana aradan geçen 35 yılda gerek tarihe, gerekse edebiyat metni ve eleştirisine bakışımız çok değişti. Bu değişimlerin ışığında Refik Halit'in eskiyip eskimediğini tartışmak mümkün ve daha ayrıntılı çalışmalara muhtaç. Ama şu kadarını yazmadan duramayacağım: 'Muhalefet'in, 'ironi'nin, 'haz'ın, 'aşk'ın ve 'dil sevgisi'nin hemen her satırına sindiği bir yazardır Refik Halit. Edebiyat eserini 'canlı' kılan da bunlar değil midir zaten?
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer Konular

FatoŞ
Cevap
0
Görüntüleme
642
FatoŞ
Doğuş Pertez
Cevap
0
Görüntüleme
1K
Doğuş Pertez
mürteza16
Cevap
6
Görüntüleme
436
mürteza16
Albert Einstein
Cevap
0
Görüntüleme
734
Albert Einstein


Üst Alt